OPERASYON BÖLÜM 12
Yunanistan’ın Sırları
“Abdullah Öcalan’ın bundan sonra büyükelçilikteki ikametiyle ilgili konular, yanındakilerin Yunanistan’a dönüşüyle ilgili olaylar, gizli diplomatik girişimlere konu teşkil etmektedir. Ülkemizin güvenliğini ilgilendiren bu konuları açıklamaktan sakınıyorum. Başka ilave edecek birşey yoktur.”
Kalenderides ifadelerini burada kesiyor. Ama Öcalan olayı Yunanistan’da bakan devirmeye başlayınca işin rengi de değişiyor. Kalenderides yeniden ifade vermek zorunda kalıyor ve her şeyi anlatıyor:
“3 mart 1999 cuma günü Atina’da saat 12.30’da ‘Sapfous 157 Numara Atina adresinde ikamet eden, 1960 doğumlu ve mesleği binbaşı olan, Helen ve Hıristiyan Ortodoks, Stavros oğlu Savvas Kalenderidis’in kendisine konuyla ilgili soru soruldu ve aşağıdaki şekilde cevap alındı:
26 şubat 1999 tarihinde vermiş olduğum ve içeriğini onayladığım ifademe aşağıdakileri ekliyorum.
Büyükelçilik ikâmetgâhına (Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği) varıp yerleştikten sonra, Diakofotakis’le (Kenya’daki büyükelçilik başkâtibi) birlikte büyükelçiliğe geçip, Atina’ya yazılı mesaj gönderdik. EİP başkanına (Yunanistan gizli servis başkanı), yerleşmemizin sorunsuz bir şekilde gerçekleştiğini ve talimatın geri kalan kısmını tamamlamak amacıyla Güney Afrika’ya hareket hazırlığı yaptığımı belirttim. Burada (Güney Afrika Cumhuriyeti’nde), Abdullah Öcalan’a, bu ülke tarafından siyasî sığınma verilmesi için yapmam gerekenler vardı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan Papaioannou (Yunanistan Dışişleri bakanının diplomatik büro müdürü), bize, bundan böyle konuyla ilgili yazılı bir raporun kesinlikle gönderilmemesi talimatını verdi. 3 şubat 1999’da Costorlas’a (Yunanistan’ın Kenya büyükelçisi), Johannesburg’a (Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti)
hareket etmem gerektiğini belirttim. 4 şubat 1999 tarihi için yer ayırttım. O tarihte ‘Kenya Airways’ uçağıyla hareket etmek için havaalanına gittim.
Sayın büyükelçi, Kenya Dışişleri Bakanlığı genel sekreteri tarafından bakanlığa çağrılmıştı. Saat 12.00’de uçacak olan uçağı, havaalanında beklerken, Kenya Dışişleri Bakanlığı’nda görüşmesini tamamlayan büyükelçi, saat 11.00’de havaalanına gelip, bizi buldu. Havaalanında Diakofotakis ve Aristidou’yla (Apo’yla birlikte Kenya’ya gelen Güney Kıbrıslı esrarengiz işadamı) birlikteydik. Sayın büyükelçi, Katourima’nın (Kenya Dışişleri Bakanlığı genel sekreteri), kendisine, The Nation gazetesinde yer alan ve Öcalan’ın 2 şubat 1999
tarihinde Yunanistan’dan hareket ettiğini belirten bir yazıyı gösterip, görüşlerini sorduğunu bize nakletti.”
Meraklı Kenyalılar
“Büyükelçi, gazete haberindeki konudan haberi olmadığını söylemiş. Bu arada Kenyalılar, büyükelçiye, 1 şubat 1999 tarihinde gönderdiği, 5 yolcunun Nairobi’ye gelişiyle (Apo ve beraberindekilerin gelişi) ilgili notayı sormuşlar.
Kenyalı yetkililer, daha çok benimle ve Aristidou’yla ilgilenmişler. Büyükelçi de onlara, bizim arazi ve bina eksperiişadamı olduğumuzu ifade etmiş.
Saat 11.30’da arkadaşlarla vedalaşıp, biniş kartı aldım. Kartı alırken, gişedeki memur, yanına bir genç gelinceye kadar bekledi. Sonunda biniş kartını alıp, pasaport kontrolüne gittim. Çıkış kaşesini vurdular, ardından havaalanının
bekleme salonuna geçtim. Orada, yanıma daha önce gişede gördüğüm genç görevli yaklaşıp, nazik bir şekilde kendisini takip etmemi istedi. Birlikte, güvenlik bürosuna gittik. Pasaportumu aldılar, beklememi söylediler. Kendilerine, herhangi bir problem olup olmadığını sorup, büyükelçiliğe telefon etmek istediğimi bildirdim. Bana, herhangi bir sorun olmadığını, telefon etmeye bir neden bulunmadığını söyledi.
Pasaportumu alıp, bir büroya götürdüler. Beklediğim süre içerisinde bana, Kenya’ya niçin geldiğimi sorup, ‘Devletle ilgin var mı?’ dediler. Ben, kendilerine, gayrimenkulleri değerlendiren bir büroda çalıştığımı, Nairobi’ye, büyükelçiliğin
satın almayı öngördüğü bir gayrimenkulü değerlendirmek amacıyla geldiğimi belirttim.
Saat ilerledikçe yetkiliye, uçağı kaçırma tehlikesi bulunduğunu hatırlattım. Kendisi bana, biniş kartım olduğu için, uçağın beni bekleyeceğini söyleyip, rahatlattı. Büyükelçiliğe telefon etmek istedim; dış hat bulunmadığını belirtti.
Saat 12.15 civarında pasaportumu iade ettiler. Bunun üzerine, ‘çıkış’a yöneldim. Orada ise, uçağın hareket ettiğini söylediler. Yetkili memur, benimle ilgilendi. Ancak, hangi büronun geciktirdiğini kendisine sorduğumda, geri çekilip gitti.
Güvenlik bürosuna gittim, açıklama istedim. Bana, bir yalnışlık olduğunu, ücretsiz olarak giriş vizesi (Kenya’ya tekrar giriş vizesi) alabileceğimi söylediler. Pasaportumdaki çıkış kaşesini iptal ettiler. Dışarıya çıkıp, büyükelçiliğe
telefon ettim, bu arada EİP başkanına, olayı aktardım.
Diakofotakis’ten, beni gelip havaalanından almasını istedim. Kendisi gelmiş, ancak buluşamadık.
Sonuçta,
Rodezya’dan gelen iki Helen genciyle karşılaştık. Birlikte bir taksi kiralayıp, büyükelçiliğe gittik. Orada, ayrıntılı olarak olayı aktardım, bu arada genel bir durum değerlendirmesi yaptık. Bir sonraki gün tekrar hareket etmeye karar verdim.
5 şubat 1999 günü sabahı Katourima, telefonla benim ve Aristidou’nun pasaportlarını istedi. Sayın büyükelçi, Aristidou’nun, yönünü bilmediği bir ülkeye gitmek üzere ayrıldığını söyledi. Kendisine, sadece benim pasaportum
bulunduğunu belirtti. Katourima ile benim pasaportumu 8 şubat pazartesi günü Diakofotakis’in götürmesi için anlaştılar.
Hemen EİP başkanına telefon edip, hareketimin birtakım zorluklar yüzünden pazartesi gününe kadar geciktiğini, buradan çıkışımın mümkün olup olamayacağı konusunda tereddütlerim bulunduğunu belirttim. Güney Afrika’ya, benim
yerime başka bir kişinin gönderilmesi gereğini düşünüp düşünmediğini sordum.”
MGK, Yunanlı casusu korkuttu
“O gün, İnternet’ten bir İstanbul gazetesi ile Almanya’nın Frankfurt kentinde yayımlanan Özgür Gündem gazetesindeki Günay Aslan imzalı ‘Öcalan’la İlgili No.2’ başlıklı makaleyi aldım. Abdullah Öcalan, bu makaleyi okuduktan sonra havaya fırladı. Gerçekte bir bilgi bülteni şeklinde olan bu makale, Öcalan’a tuzak kurulduğu, garanti edilmiş güvenceler olmadan, bulunduğu yeri terk etmesi halinde yok olmaya gideceği mesajını veriyordu.
Öcalan’ın bana belirttiğine göre, Şam’dan kovulmadan önce eylül 1998 tarihinde yayımlanan ‘Öcalan’la İlgili No.1’ başlıklı makaleyle de yine kendisi karşılaşacağı tehlikeler konusunda uyarılmış. Bu koşullar altında 5 şubat 1999 tarihli makale, bundan sonraki tutumunda belirleyici rol oynadı.
Hemen Nairobi’deki Yunanistan Büyükelçiliği’ne hitaben, kendisine siyasî sığınma verilmesi için dilekçe yazdı.
Bunu, büyükelçiye resmen takdim etti. Büyükelçi şaşırdı, Öcalan’a kesin bir dille Nairobi’deki bir çiftliğe yerleştirilmesi konusundaki anlaşma hatırlatıldı. Ayrıca, kendisinin de bildiği birçok malum nedenlerden dolayı ülkemiz tarafından
kendisine siyasî sığınma sağlanması konusundaki kesin tutum, tekrar söz konusu edildi.
Türkiye Millî Güvenlik Kurulu’nun, ocak ayının sonundan itibaren, Abdullah Öcalan’a her türlü korumayı sağlayacak komşu ülkelere karşı kuvvet kullanma kararı ortadaydı. Türkiye’deki askerî olguyu çok iyi bildiğim için, içinde bulunduğumuz bu durum ortaya çıkarsa, Türkiye’nin sözlü tehditlerle yetinmeyeceğini Öcalan’a hatırlattım. Özet olarak, olayların böyle bir boyuta gelmesi durumunda, tarihte cereyan edecek olan en aptal savaşın çıkabileceğini
belirttim.
Öcalan bana, Türkiye’nin, Yunanistan’ın geriye adım attığını bilip, blöf yaptığını söyledi. Ama, kendisi de bir noktaya kadar ikna oldu. Dilekçesinin Yunanistan’a gönderilmesini istedi. Bu arada, Yunanistan tarafından güvenli bir ülkeye gönderilinceye kadar, Kenya’dan hareket etmeme kararı aldı.
Bu sırada büyükelçi, Öcalan’ın dilekçesini alıp, konuyu Diakofotakis’le müzakere etti. Büyükelçi, dilekçeyi kabul etmeme yetkisinin bulunmadığına karar verdi. Daha sonra, söz konusu dilekçeyi Dışişleri Bakanlığı Özel Bürosu’na
hitaben yazdığı bir yazıya ekleyip, Nairobi’de bulunan Yunanlı diplomat Kampitsis aracılığıyla Atina’ya gönderdi.
5 şubat 1999 tarihinde EİP başkanına telefon edip, Atina’ya gönderilen dilekçeden söz ettim. Bunu, kendisinin de görmesi gereğini vurguladım. Olayların gidişinde değişiklik olduğunu söyleyip, şu anda ortaya çıkan yeni durumu anlaması için, Günay Aslan’ın makalesini okuması gereğini vurguladım.”
Öcalan Sığınma istiyor
“Bu arada, durumdan rahatsız olan büyükelçi, Öcalan’a siyasî sığınma ve diplomatik pasaport verilmesi için arayışa geçti.
Ardından, Atina’ya telefon edip, Papaioannou’ya, Seyşel Adaları’yla güçlü bağları bulunan bir arkadaşının telefonunu verdi.
Dışişleri Bakanlığı, büyükelçinin arkadaşıyla irtibat kurmuş. Daha sonra, Öcalan’ın gerçek kimlik bilgileri açıklanmadan belirli bir ücret karşılığında Seyşeller’de konaklayabileceğini öğrendik. Aristidou’nun Seyşeller’e geçmesine, büyükelçinin önerdiği arkadaşının da Nairobi’de bizi ziyaret etmesine karar verildi.
Öte yandan, Papaioannou’dan duyduğuma göre, Yunanistan’ın Güney Afrika’daki büyükelçisi, Öcalan’a siyasî sığınma verilmesi için temaslar yürütüyormuş. Bu arada Aristidou, amacın gerçekleşmesi için Seyşeller’e verilmek üzere Yunan hükûmetinden para bulmak için çalışıyordu. Sonunda, Yunanistan’dan para bulamayıp, Avrupa’ya gitti.
Kendisinin söylediğine göre, Kürt örgütleri bir milyon dolar vermiş.
EİP başkanı, Öcalan’ın korunması için iki şahsı Nairobi’ye gönderdi.
Bunu, Aristidou ayarlamış. Ancak, Nairobi’ye gelenler, Yunanistan göçmen pasaportuna sahip olduklarından, giriş yapamayıp, geri döndüler. Onların yerine, Dilan ve Nurcan (Öcalan’ın kadın korumaları Şemse Dilan Kılıç ve Nurcan Derya) geldiler.
11 şubat 1999 perşembe günü durum şöyleydi: o ana kadar Öcalan grubunun Yunanistan’la olan tüm iletişimleri şahsen tarafımdan büyük bir titizlikle denetlendi. Büyükelçilik konutunda şehirlerarası telefon yoktu. Bu arada, uydu
telefonu hiçbir şekilde kullanılmadı. Telefon haberleşmesi ise, şu şekilde oluyordu: Öcalan’ın şifreli talimatlarını Melsa’ya (Apo’yla birlikte Kenya’ya giden PKK’lı kadın militan) söylüyordum. Onun bu mesajları Rozerin’e Yunanca
aktarmasını istiyordum. O ana kadar benim yokluğumda hiçbir telefon görüşmesi yapılmadığı gibi, Yunanca’dan başka bir dil de kullanılmadı.Yine o ana kadar Avrupa’daki sorumludan ve Kenya’ya giremeyen şahıslardan başka hiçbir Kürt,
Öcalan’ın yerini bilmiyordu.
O günlerde benimle birlikte konuya dahil olan diğer görevliler, hareketlerimizin herhangi bir şekilde izlendiğini fark etmedik. Özellikle, arabada giderken dikkat ediyordum, ama hiçbir zaman bir takip hissetmedim. Durumu, EİP başkanına aktardım. Perşembe gününden itibaren Öcalan’ın ‘ulusal renkler’den (Yunanistan Büyükelçiliği Konutu’ndan) dışarıya çıkarılması amacıyla baskılar artmaya başladı. Doğal olarak, Atina’nın bu konudaki talimatları, zorunlu argümanlarla desteklenerek en ufak ayrıntısına kadar Öcalan’a aktarılıyordu.
Öcalan’ı ikna etmekte güçlük çekiyorduk. Öcalan, kendisine siyasî sığınma verecek ülkenin geçerli pasaportu eline ulaşmadan konutu terk etmiyeceğini vurgulamaktaydı. Ayrıca, Nairobi’den uzaklaşması için ülkemizden (Yunanistan)
ve Kenya makamlarından güvenlik garantisi verilmesini de istiyordu.
Bu arada, Öcalan taraftarı kişiler, büyükelçiliğe sunmuş oldukları dilekçenin meşrulaşmasını sağlamak amacıyla avukatlarından yardım talep ettiler. Yunanistan’dan ve Avrupa’dan avukatlar beklemeye başladılar. EİP’ye ve Dışişleri Bakanlığı’na da bu konuyla ilgili bilgi verdik. Cuma günü ilk kez tutumumuz değişti. Dışişleri Bakanlığı ve EİP, Öcalan’ın metropolitlik konutlarına (Nairobi’deki Ortodoks Metropolitlik Tesisleri) yerleştirilmesi talimatı verdi.
Bu arada, Seyşel Adaları’na cuma günü saat 10.00’da ulaşan Aristidou’dan, diplomatik pasaport sağlanmasıyla ilgili muallak cevaplar geldi.”
13. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder