9 Haziran 2019 Pazar

OPERASYON BÖLÜM 9

OPERASYON BÖLÜM 9



Tayfun Talipoğlu Öcalan’la görüşüyor 

Abdullah Öcalan’ın İtalya’da ortaya çıkması, Türkiye’de bomba etkisi yarattı. İtalya’nın, Öcalan’a yönelik tutumu, PKK hareketinin siyasallaştırılması olarak özetlenebilirdi. Bu konuda Avrupa’nın desteğini alacağından son derece emin 
olan İtalya, Öcalan’la Kürt oyununda masada bir yer kapmak için çabalıyordu. 
Bu sırada Öcalan’ın durumu neydi? Bu konuda en iyi bilgi sahibi kişiler arasında gazeteci Tayfun Talipoğlu bulunuyor. 

Talipoğlu o tarihte Öcalan’ı ziyaret etmişti. Yaptığı ropörtajı yayımlayamadı. Bu ropörtajın tamamını ekler bölümünde okuyabileceksiniz. Talipoğlu’yla o günlerin Öcalan’ını konuştum. 

Talipoğlu’na göre “Abdullah Öcalan Roma’da rahat değildi. Her şeyden önce kendisi de bunun farkındaydı. Hatta ben oda hapsine alışığım 15 senedir böyle yaşıyorum” diye konuşuyormuş. 

Talipoğlu’nun Aktardıkları şöyle: 

“Uzun güvenlik aranmalarından sonra İtalyanların kuş uçurmadığı Öcalan’ın bulunduğu evden içeri girdik. 

Yanımda küçük kamerayı götürmüştüm içeriye almadılar. Teybimi almadılar, hiçbir şey almadılar. Görüşme sırasında bizim bir helikopterimiz düşmüş ve 17 er şehit olmuş... Aynı gün de bunu Med TV veriyordu. Orayı açtı. Med TV’de 
beraber izledik, gözleri doldu. Ben dedi üzülüyorum, kim ölse üzülüyorum dedi. Bu da yanlış tabiî dedi. Ama çok üstümüze geliyorlar dedi. Bizim herhangi bir toprak talebimiz yok dedi. Gerilla son anda karar verir, gerilla ne yapacağına karar vermez dedi. Bana ben dedi Urfa’da bir köylü çocuğuydum. İşte geldim Ankara’ya. Ankara’dan kaçtım sonra Urfa’ya. Urfa’dan sonra Elazığ’da bir polis Urfa’da olduğumu öğreniyor, yakalayacağız diyor. Bu haber üzerine Türkiye’den kaçışını anlattı. Suriye’de kendisine nokta imha yapacağız dendiği için çıkıp Rusya’ya gittiğini aktardı. Oda hapsine 15 yıldır alışığım Rusya’da da aynı şey oldu diye konuştu. Ama artık işte ben de barışı özlüyorum diyordu ve her iki lafının biri barış dan söz ediyordu. 

Yeter ki bu barışa ve bana Türkiye Cumhuriyeti inansın, bu işi düzelteceğiz. Çünkü bu savaşın kazananı yok; yani kan dökülmeye devam ediyor biçiminde konuştu. Çok önemli bir lafı var orda, şimdi anımsıyorum: Tamam 30 000 adam öldü, 30 000 adam öldü diyorsunuz, dedi. Yani bir 30 000 daha mı ölsün? Ne istiyorsunuz ? Yani artık bırakalım diyorum. 30 000 şehit kanı var deniyor ama bunların zaten 27 000’i Kürt çocuk. Onlar da var bunların içinde dedi. Hepsi şehit, hepsi bizim çocuklarımız ama yani bir daha mı ölsünler dedi. 

Amerika’yla temas kuramamaktan yakınıyordu. Bağlantı noktası eskiden varmış da şimdi buradan bir türlü yanıt alamamaktan yakınıyordu.” 

Roma Cezaevi gibi 

Roma’da sıkışıp avcılarını beklemekte olan Öcalan’ın düşündükleri, duyguları böyleydi. Sahipsizdi. 

Roma’da sıkışan sadece Öcalan değildi. İtalya Başbakanı D’Alema da Öcalan konusunda çıkış yolu arıyordu. 

Çareyi Galatasaray ile Juventus’un İstanbul’da yapacakları maçta arayacaktı. Ama Roma’daki hesap Ankara’da tutmadı. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ince diplomasiyi anlattı: 

“Ülkeden ayrıldı ondan sonra işte İtalya hikâyesi çıktı. İtalya’da yakalandığı zaman biz ilk aşamada çok ümitlenmiştik .İtalya’da en azından yargılanacağını suçlu muamelesi göreceğini filan bekliyorduk.Bir süre sonra İnal Batu’yla, oradaki büyükelçimizle temaslarımızda İtalyan halkının uçta olmadığını İtalyan hükûmetinin bazı unsurlarının buna siyasî mülteci hakkı tanınması için kulis yaptıklarını söyledi. Zaten misafir muamelesi yapmaya başladılar.” 

Apo Diplomasisi, Juventus-Galatasaray Pazarlığı 

“Bir de D’Alema’dan ilginç bir haber geldi. ‘Galatasaray, Juventus maçı var ben İstanbul’a geleceğim, İstanbul’da oturalım sizinle bu işi konuşalım. İtalyanlarla çalışan bazı özel sektör kuruluşları boykot uyguluyorlar, halkınızda da 
infial var İtalya’ya karşı, bu konuda görüşelim’ diye. 

Ben onu samimi görmedim.   

Sanki ateşimizi almak için yapıyor gibi geldi bana. Ben ‘Gelsin Ankara’ya görüşelim ben İstanbul’a maç için gitmeyeceğim’ dedim. Aslında maça da gitmek istiyordum. Ama bu gelişme dolayısıyla gitmedim.” 

Roma’da işler iyice karışmıştı.Öcalan Roma’dan da kaçmak zorundaydı. Çünkü Almanya kendisine güvence sağlayamamıştı. İtalya yalnız kalmıştı, sıkışmıştı. Amerika bastırmaktaydı. Türkiye ayaktaydı. 

Öcalan yeniden bir uçağa bindi...Artık sona doğru hızla yol almaktaydı: 

Meçhule Kalkan Uçak 

“İtalya’dan çıkmadan evvel Rozalin vasıtasıyla Güney Kıbrıs’tan kırmızı pasaport temin ettim ve kendi fotoğrafımı yapıştırdım. İtalya’dan kendimiz bir uçak tuttuk. Bu uçağı onların yardımıyla bulduk. Masrafını biz ödedik. Yanımda 
Roma temsilcimiz Ahmet Yaman olduğu halde Moskova’nın 4,5 km kuzeyinde Rovinrant Havaalanı’na geldik. Bu işi benim Rusya temsilcim olan Mahir kod adlı Numan Uçar organize etmiş, ancak Rusya daha önce en az bir ay hatta 6 ay 
kalabilir diye vaatte bulundukları halde yine çok ters bir tutum içine girdiler. Büyük zorluklar çıkardılar, bana seni Suriye’ye göndereceğiz dediler. Kendilerine Suriye zaten kabul etmiyor. Ya savaş çıkar ya da seni Türkiye’ye teslim 
ederiz diyorlar, buna rağmen beni nasıl Suriye’ye gönderirsiniz dedim. 
Zorluk çıkarmak şeklindeki tutumları devam etti. 

Halbuki isteseler güvendikleri bir ülkeye gönderebilirlerdi. Rusya’nın bu tutumu üzerine tekrar Rozalin’le irtibat kurdum. Rozalin Yunanistan’a gelebileceğimi söyledi ve kendisi Rusya’ya geldi. Birlikte 29 ocak 1999 tarihinde Rusya’dan ayrıldık. Rozalin Rusya’ya yani benim yanıma yine küçük bir uçakla geldi. Yanında Badouvas ve Nagazakis isimli iki Yunanlı vardı. Bu uçakta zannederim Yunan gizli servisine aitti. Bana, Badouvas ve Nagazakis büyük güvence verdiler. Yunanistan’a kabul edileceğimi söylediler. Yunanistan’a geldik dost görünen bu insanlarla bir gün dolaştık, ancak yetkili ve sorumlu durumunda olan Dimitris beni görünce yeniden hırçınlaştı derhal gönderileceğimi söyledi ve benim Minsk üzerinden Hollanda’ya gönderileceğim söylendi, kendi uçaklarıyla beni Minsk Havaalanı’na getirip bıraktılar. Bu havaalanında dondurucu soğukta 4 saat bekledim. Bu duruma Avrupa ülkeleri karar almış, beni Hollanda’ya götüreceklerini söyledikleri uçak bir türlü gelmedi. Böylece beni ortada bıraktılar. Bu bekleme sırasında beni ısrarla uçaktan indirmek istediler. Beni uçaktan indirerek bu havaalanında bırakmak ve büyük bir tehlike karşısında kalmamı istediler. Bende ısrarla uçaktan inmek istemedim. Bu olay 31 ocağı 1 şubata bağlayan gece cereyan etti. 

Bu sırada bütün Avrupa havaalanlarının uyarıldığını duydum. Belçika benzer bir küçük uçağa karşı bir tane F-16 kaldırmış. 

Belçika’nın bu davranışı daha sonra skandal olarak değerlendirildi. Pirimakov aynı gün bütün bağlı ülkelere kabul edilmeyeceğimi bildirmiş. Sonuçta mecburen tekrar Yunanistan’a dönme gereği doğdu. Yunanistan’da Dimitris tarafından çok daha kötü bir şekilde karşılandım.” 

Öcalan’a yolculuğunun bu kısmında eşlik eden bir kişi daha vardı.Olayın kahramanlarından olan bir Yunanlı casus. Savvas Kalenderidis. 

O da Türkiye’de görev yaptığı dönemlerde başarılı olmuş bir casus. İzmir’de görev yaparken Türkiye’ye ilişkin askerî gizli bilgilere ulaşabilen Kalenderidis Türkiye’de casusluk suçlamasından mahkûm olduktan sonra Yunanistan’a 
dönmüştü. Öcalan operasyonunda onun anlattıkları da büyük boşlukları dolduruyor. 

10. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder