30 Mart 2015 Pazartesi

İŞTE BAYKAL'A YAPILAN KOMPLONUN GAYRİ RESMİ TARİHİ




İŞTE BAYKAL'A YAPILAN KOMPLONUN GAYRİ RESMİ TARİHİ



Deniz Baykal, siyasi hayatının kuşkusuz en zor günlerini yaşıyor.


Kendisi ve CHP'li kadın milletvekiliyle ilgili servis edilen görüntüler, Türkiye'nin bir numaralı gündem maddesi durumunda. CHP kulislerinde, gizli kamerayla gerçekleştirilen bu komplonun 8 yıl öncesine dayandığı konuşuluyor. Buna göre; komplonun yapılış tarihi, 2002 yılını işaret ediyor.
Peki, 2002 yılında Türkiye neyi tartışıyordu? Gelin, filmi Baykal'a yapılan komplonun tarihine,

Yani 2002 yılına saralım. Bakalım, karşımıza neler çıkacak 

KARGOYLA YOLLANAN SEKS KASETİ 

Tarih: 2002 Mayısı ayının son günleri
DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'in evine bir paket gönderildi.
Paketin içinde bir adet VHS video kaseti vardı. Nuh Mete Yüksel, paketi aldığı anda telefonu çaldı. Arayan kişi; kaseti gönderenlerden biriydi. Kasetin içeriğini belirtti ve Savcı Yüksel'den izlemesini istedi. Daha sonra tekrar arayacağını, söyleyip kapatmak isterken; Nuh Mete Yüksel bağırmaya başladı:

Beni yolumdan kimse çeviremez.
Telefon kapandı.
O kasette bulunan 4 dakika 52 saniye uzunluğundaki görüntüler, gizli kamerayla çekilmişti.
Savcı Nuh Mete Yüksel birkaç gün sonra şu açıklamayı yaptı: 

İçinde gizli kamera görüntülerim olduğu söylenen bir kaset gönderildi bana. Bir odada gizli kamerayla çekilmiş. Bir hanımla görülüyorum. Hanımın görüntüsü de montaj. O kadar ustalıkla yapmışlar ki, bilgisayar ortamında, ben bile şaşırdım. Hemen inceleme yaptırdım. Laboratuar çalışmasıyla montaj olduğu ortaya çıktı. Bu şantajcıların yapmak istedikleri beni durdurabilmek. Bu kaseti izlediğimde ben dahi şaşırdım. Çünkü kasetteki kişi bana benziyordu. Bir kadınla ilişkisi var kasetteki kişinin. 

İzleyen günlerde...
Nuh Mete Yüksel'in telefonu bir daha çaldı.
Arayanlar, yine kaseti gönderenlerdi.
Savcı Yüksel'e şu sözlerle tehdit ettiler:
Senin sesin çok çıkıyor. Bizim istediklerimizi yapacaksın. Yoksa bu kaseti televizyonlarda yayımlatacağız. Senden para istemiyoruz. Günün yaklaşıyor, o gün geldiğinde sana, gerekeni söyleyeceğiz, sen de yapacaksın. Yoksa seni rezil edeceğiz. Savcılıktan edeceğiz 

Nuh Mete Yüksel, hukuk savaşını başlattı.
Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı, hazırladığı raporda kasetin montaj olduğunu açıkladı.Kasetteki görüntülerin medyada yer almasına mahkemece yasak getirildi.
Bu arada Nuh Mete Yüksel hakkında da Adalet Bakanlığı tarafından soruşturma açıldı.
Soruşturma sonucunda; Yüksel hakkında kınama ve yer değiştirme cezası verildi. Sonuçta Savcı Yüksel, Ankara DGM Cumhuriyet Savcılığı görevinden alınarak, Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevine getirildi.
Buraya bir virgül koyalım ve biraz daha geriye gidelim 

ÇEV'e GİREN AJAN VE GİZLİ ÇEKİM 

Tarih: 4 Mayıs 2002
Saat: 23.00

Işık TV'ye, Özel Haber başlığı altında bir program yayınlandı.
Yayınlanan görüntülerde; Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer'in bir kişiyle yaptığı görüşme vardı.Görüntüler gizli kamerayla çekilmişti.
ÇEV Başkanı'nın görüştüğü kişi ise, vakfa yardım amaçlı giren ve ajan olduğu sonradan anlaşılan bir polisti.Gizli çekimleri kendisi yapmış ve o görüntüler montajlanıp televizyon kanallarına servis edilmişti.STV, Kanal 7 ve Zaman o günlerde bu olaya genişçe yer verdiler.
Yayınlanan görüntülerde, ÇEV'in PKK'lı öğrencilere burs verdiği algısı oluşturulmaya çalışılıyordu.Bunun yalan olduğu sonradan kanıtlandı.
Ancak 

3 Haziran 2002 günü ÇEV binasında polis tarafından arama yapıldı.
Ve aramada bir kaset ortaya çıktı.
O kaset, Savcı Nuh Mete Yüksel'e ait olduğu ileri sürülen seks şantajı kasetiydi.
Bakın o günlerde; Savcı Yüksel, dönemin Milliyet gazetesi yazarı Tuncay Özkan'a bu olayla ilgili neler demişti: 

Bu vakıftaki aramadan çok önce bana bu şantajı yapmak istediler. Ama daha önce Çağdaş Eğitim Vakfı'nı katarak olayın yönünü, değerlendirilmesini ve algılamasını değiştirmeye çalışıyorlar. Bunların yaptıklarını görüyoruz. Yanlarına kalmayacaktır. Bunu yapanları tek tek bulup ortaya çıkartacağım. Bu yolla etkilemeye çalıştıkları davalar yargının şaşmaz terazisinde tartılıyor. Bir Nuh Mete Yüksel'i, Çağdaş Eğitim Vakfı'nı yok etmekle ne yapacaklarını sanıyorlar. Biz gideriz Cumhuriyet'e ve Türkiye'ye sahip çıkacak başka savcılar gelir. Türk adaleti bu oyunları, şantajları boşa çıkartır, kimse merak etmesin 

Evet, bundan tam 8 yıl önce Türkiye bu olaylarla çalkalanıyordu.
DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'e seks şantajı kaseti, komiser rütbeli bir polisin gizli kamera komplosu ve Savcı Yüksel kasetinin Çağdaş Eğitim Vakfı'nda bulunması 

FETHULLAH GÜLEN DAVASI 

Peki, neden Savcı Nuh Mete Yüksel ve ÇEV?
Savcı Yüksel Beni yolumdan kimse çeviremez açıklamasında ne demek istiyordu? 

O yıllarda Nuh Mete Yüksel, açtığı Fethullah Gülen davasıyla çok konuşulan bir isimdi. Cemaatin hedefinde olan Savcı Yüksel, tüm yıpratma kampanyalarına rağmen bu davayı ısrarla takip ediyordu. Ve içine ajan sokulan Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ile vakıf başkanı Gülseven Yaşer de bu davanın müdahillerindendi. 

Yazıyı sonlandırmadan, 8 Haziran 2002 tarihli Milliyet gazetesine bir göz atalım. Tuncay Özkan, seks şantajı olayının patlak verdiği günlerde Savcı Yüksel'e görüşmesinde şöyle bir istihbaratı paylaşıyor: 

Son dönemde evlere gizli kameralar koyup çekimler yapıldığını duyuyorum. Şantaj amaçlı bu çekimleri insanların özel yaşamlarını deşifre etmek için kullanıyorlar. 

Evet, bu bilgi bundan tam 8 yıl öncesine ait. Tıpkı tüm bu olaylar gibi
Yani, CHP Lideri Deniz Baykal'a gerçekleştirilen komplonun yapıldığı iddia edilen zamana 

Başlıkta da belirttiğimiz gibi; bu yaşananlar Baykal'a yapılan komplonun gayri resmi tarihidir. 
1* 

***

Yazımız henüz bitmedi. 

AKP'nin büyük ölçüde oylarının düşmesi gerçeği karşısında, doğal olarak yükselen CHP'nin önünü kesmek gerekiyordu. Başbakan Erdoğan'ı BOP eşgüdüm başkanlığına getiren güçlere göre CHP hiç bir şekilde iktidar hükümeti olmamalıdır. Okyanus ötesi böyle düşünüyor. Şayet CHP iktidar olursa CHP tabanı, genel başkan kim olursa olsun, AKP'in başlatarak
aracılık ettiği, ABD'nin ve AB'nin açılım Ortadoğu'daki dönüştürme politikalarına ve BOP projesinin devamına AKP'de olduğu gibi gözü kapalı izin vermeyecektir.

ABD ve AB,AKP'nin "şiir gibi" uyumlu politikalarıyla Türk toplumuna dayatılan Ilımlı İslam yapılanmasını,kurmakta oldukları Kürt Devletini ve de Ortadoğu ve Türkiye'deki,çıkarlarını kendi istediklerine uygun olarak şekillendirmektedirler.Küresel baronlar AKP iktidarı ile yakaladıkları bu avantajı kaybetmek istememektedirler.

İşte bu gerekçelerle CHP ve Baykal'ın önünün kesilmesi gerekli idi.

Yaklaşmakta olan genel seçimlere,CHP güç kazanarak girecektir. AKP'nin oyları ise erimektedir.Deniz Baykal gözden çıkartılmıştır. 

Muammer Karabulut ,Deniz Baykal'a karşı yürütülmekte olan yıpratma,karalama ,
etkisizleştirme ve kişilik haklarının ihlalil tertibine karşı bizleri uyararak bakın ne diyor ; 

"ABD'de iflas eden egemeninin dünyadaki en güçlü örgütlendiği ülke olan Türkiye'deki işbirlikçiler ülkede kansız savaş yapıyorlar. Plan Kontra-Ergenekoncuların etkin olarak kullandığı basın-yayın organları aracılığı ile gerçekleşiyor. Gazetelerin çoğu bunların kontrolünde. Bunlar susturma konusunda bilimsel öğretiye sahip olduklarından dolayı kendilerine muhalefet eden herkesi susturacaktır. 

Ve istihbarat alanında bilinen tüm klasik taktikleri uyguluyorlar. Ergenekon davasının avukatı olan Deniz BAYKAL'ın görüntüleri de bu bağlamda yayınlanıyor. O görüntüler, onlara muhalefet eden CHP'yi dolayısıyla T.C. Devleti'ni sindirmeye yöneliktir. 

Zaman bu oyuna gelme zamanı değildir. Sorun BAYKAL'ın o görüntüleri değil, o görüntüleri servis eden, yazan, o görüntülerden kendisine siyasi rant elde edenlerdir. Türkiye'deki diğer bir sorun da, kendisini nimetten sayıp, istifa etmeli diyerek yazmaya ve konuşmaya başlayan aptallar vardır. Bunların hepsi, en ağır ahlaksızlığın yapıldığı bir ortamda biran da en namuslu olurlar. Egemenin, istihbarat örgütlerine veya istihbarat örgütü gibi çalışan cemaatlere çok kullandırttığı taktiklerden olan bu vakalarda, eğer ortada şikayet ve kanunen yasak edilmiş bir durum yoksa kesinlikle itibar etmeyin. 

Hatta tükürün. 

Unutmayın ki ortada bir ahlaksızlık varsa onu da onlar yapar. Hatta sanayisini bile kurarlar.

KAYNAKÇALAR

*1* Barış Pehlivan -Odatv.com-10.05.2010
*2* Muammer KARABULUT -Kontra Ergenekon - 8 Mayıs 2010
..

PKK'nın silah bırakması filan hepsi palavra!


PKK'nın silah bırakması filan hepsi palavra!





2013-05-01 21:02:00

PKKnın silah bırakması filan hepsi palavra! |  görsel 1


PKK'nın silah bırakması filan hepsi palavra! 

Bir gerçek var sa o da, bölgede PKK'nın borusunun öttüğü, kendi ordusunu kuruyor olduğu, artık legalleşme yolunda oldukları gerçeğidir! Bu kale gibi karakolların yapılması kendi güvenliklerini sağlamak içindir. Başımızdaki politikacı müsvetteleri yıllarca, 'terörle mücadele ediyoruz' diye Türk Askerini göz göre göre ölüme terkettiler. Derme çatma barakalarla, sözde 'karakollar'ı mezar ettiler Mehmetçiğe! Açın bakın haritaları, arşivleri, bu karakolların ne kadar stratejik(!) yerlere inşa edildiğini göreceksiniz. Olası bir baskında hayatta kalmak neredeyse mucizedir, orada görev yapanları bulun sorun. Yardım gelmesini beklemezsiniz, bilirsiniz ki o yardım her şey olup bittikten, gün ağardıktan sonra yani, teröristlerin sağ salim(!) inlerine dönmeleri sağlandıktan sonra gelir!

Şimdi ne değişti de bu denli radikal kararlar alınarak, kale gibi sağlam karakollar inşa ediliyor? Kime karşı?.. Türklere karşı olmasın! Diyarbakır'ı başkent ilan etmediler mi? Özerklik ilan ediyoruz demediler mi televizyonlarda? Çok yakın bir zamanda Türk askeri bölgeden tamamen el çektirilecektir! Gidişat budur.

Ahmet Akın


http://t2174a.blogcu.com/pkk-nin-silah-birakmasi-filan-hepsi-palavra/13805904


..

29 Mart 2015 Pazar

6. His'sin rengi "HAKİ"?! ( BİR AVUÇ İNSAN, )





6. His'sin rengi "HAKİ"?! 

(  BİR AVUÇ İNSAN,  )



6. His'sin rengi "HAKİ"?!

(ya da “Mais la probabilité sera coupé quelques têtes” ve/veya “Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir”?!)

 
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”
Başkumandan Mustafa Kemal Atatürk

...

DURUM ANALİZ
Kemal dedi ki:
Bu yazdıklarım tamamı ile ön'görüdür:
1. CHP de son durum şöyledir; ön seçim nedeniyle yığınla aday var ve yarın ön seçim. Tabi beşiktaş güçlü iyi kötü koordineli ancak kağıthane gibi diğer ilçelerde gözlediğimiz seçim karakolları gibi bir takım yapılarda şuna buna oy verin durumları; muhtemelen partinin kapısından geçmemiş adaylar bunlar..
2. Bir diğer husus üye sayısı nedir bilemiyoruz yani gerçekten CHPli veya bu ön seçim dalgasıyla kaydedilen akpliler mi? burada keskin bir görüş alanımız bulunmamakta. Varolan adayları biz kendimizce peşlerinden koşarcasına tanımaya çalıştık ama yetersiz. 
3. Ezcümle bir operasyon dönüyor ama kimin eli uzanmış belli değil. Kılıçdaroğlu kızağa çekilmiş gibi veya o görüntü verilmeye çalışılıyor. Benim bildiğim İzmirli CHPliler bu adamı seçmez bu fırsatı iyi değerlendirir tabii partiye naylon üye kaydedilmediyse! İşte durumun özeti budur. Kısacası 7 Haziran sonrasında belli olacak. 
4. Sarıgül adına gelince adını duyan kaçıyor, iyice çaptan düşmüş durumda, bir de Şişli belediyesi vukuatları iyice antipati toplamış. Dolayısıyla bir başka sürpriz çıkacak karşımıza. Bir diğer anekdot; alevi kökenliler bile gönderin bu adamı, tam bir felaket diyor, K.oğlundan bahsediyorlar. MHP'de durum zaten farksız; Sarızeybek gibi bir neferin adaylığını reddetmesi (Alan Paşa'nın durumunu söylemiyorum bile) zaten dönen oyunu ortaya koymuyor mu? 
Kısacası: 
hdp oy oyunlarıyla blok halinde meclise girer akp nin sözde düşen oylarına yama yapılarak koalisyonlu bir hükümetle ver elini yeni anayasa. Bu geçirilen yasada (iç güvenlik) buna ön hazırlıktır. bu sayede baskılama ile önleri açılacaktır. 
(...)
as dedi ki:
İNCİLİ ÇAVUŞ ülkesi olduk.
herkesin dilinde ama söyleyemiyor, söyletmeye çalışıyor.
alafranga-alaturka diyor, ama o saray yakışmadı diyemiyor BARINÇ, kelle gidecek çünkü.
en özel’inden paşam kıvırıyor.
selfi abdül demeye kalktı, paralelmiş.
binlerce örnek, her gün.
bir delinin hatıra defteri ni yazarken gogol, eminim bu günleri tahayyül bile edememiştir.
lan ne günlere kaldık, bir dahasını yaşatmasın yaradan.
bir delinin buyruğuyla savaşa sürüklenir hallerdeyiz.
ekmeleddin diyenler dervişe sarıldılar.
allahım, yüce allahım, az sabır ver, az dayanma gücü ver biraz daha.
ermeni bahçeliyi biliyorduk, bazıları yeni öğrense de, dersimli gandiyi de.
ama, bu kadar mı sığ, bu kadar mı sığırız biz allahım, yeter.
bir insanı bir sefer aldatırsın, iki sefer aldatırsın, ama üçüncü için, o insan insan mıdır?
BİR KÜKREME GELİYOR İÇİMDEN.
duvarları yıkasım geliyor.
tüm kaideleri yıkasım, tüm orospu çocuklarını yakasım geliyor.
YETER LAN. YETER.
TÜRK, AYAĞA KALK.
(...)
Fatma Gürman dedi ki:
kâinat kanunilik demek…keyfiliğe yer yok…devamlı olarak kesintisiz zar atılıyor ve hep kanuniyetler çıkıyor zarda…keyfilik insana özgü ve ölümcül hata…o halde çağdaş bilimsel bulgulara dayanan öğretim ve eğitim yoluyla insana, kâinatın/doğa’nın bilinebilen kanunlarıyla birlikte kendisinin bilinebilen biyolojik ve toplumsal mecburiyetleri öğretilsin ve bilinemeyenlerin bilinmesi için araştırmaya önem ve destek verilsin ki insandaki keyfilik en aza indirilebilsin ve böylece insaniyetin varlığı ve devamı mümkün olmaya devam edebilsin zira mümkün olmaktan çıkması çok büyük ihtimal…
(...)
Dara Çolakoğlu dedi ki:
OOOOFFFF OFFF! AS’a katılıyorum. Şu sıralarda FBI’nin adli araştırma dosyalarını, kafası atıp cinayet işleyen kadınları, psikopatların cinayet işleme nedenlerini vb izliyorum. ( Şaka yapmıyorum). Bulunmuş cesetlerin yerine kimleri koyduğumu beni tanıyanlar bilir.
(...)
Fatma Gürman dedi ki:
bu sefer bırakalım kendileri sahneyi sürüne sürüne, birbirlerini çekiştirerek terkedip bir daha dönmemek üzere ummana karışsınlar…yarıda kesilirse oyunları mağduru oynayıp ” biz ne güzel oynuyorduk, ne güzel senaryomuz vardı, ne güzel işler yapıyorduk diyerek cazgırlaşıp kahramanlaşıyorlar seyircinin gözünde ve tekrar sahnelere dönüp kapalı gişe gösteriye devam ediyorlar yeni nesiller karşısında…bu sefer bu tuzağa düşülmez inşallah…
(...)
Ferdane dedi ki:
Geçmişte, “Ben bilmem,büyüklerim bilir” özlü sözünü siyasi literatüre kazandıran Hakan Şükür de öğrenmeye başlamış. “Darbe dönemindeyiz” demiş büyük siyasetçi.
(...)
Koray Alper Tatar:
YETMEDİ Mİ HALA ORDU DÜŞMANLIĞINIZ?!
2007' DEN BERİ SÖYLENMEYEN NE KALDI ORDUMUZUN HAKKINDA.
AKP, PKK, GÜLEN, GÖKÇEK, CIA, NEO LİBERAL'LER YETMEDİ, SİZLER DE KORO'NUN MÜDAVİMİ OLDUNUZ!
AİLELERİNE KADAR, ÖZEL HAYATLARINA KADAR GİRİLDİ.
OLMAYANLAR OLMUŞ GİBİ LANSE EDİLDİ.
ONURLARI İÇİN KAFASINA SIKAN TÜRK ASKERLERİ GÖRMEZDEN GELİNDİ!
VE EN SONUNDA ÖZÜR DİLENDİ, 'PARDON' DENİLDİ.
ARTIK DEVİR DEĞİŞTİ...
ORDU DÜŞMANLIĞIYLA BESLENENLER 'BUMERANG' DÖNÜP DOLAŞIP GELDİĞİNDE SÖZÜNÜZÜN ARDINDA DURDUĞUNUZU GÖRMEK İSTERİM.
'GEL LAN BURAYA, NE DEDİN SEN' DENİLDİĞİNDE KIVIRTMAK YOK.
EZCÜMLE:
Vatanı satanın yedi sülalesinden hesap soracak,
Ve emanete hıyanet edenlerin yüzüne haykıracak, 
Fertleri, güdülen olmaktan kurtarıp ÖZGÜRTÜRK ve ONURLU 'şahsiyete' dönüştürecek…
YEPYENİ BİR DİL...
TÜRK'E 'MUSTAFA KÂMAL' LAZIM...
(...)
Atilla dedi ki:
BİRBİRİMİZİ GÖRMESEK DE GÖNÜLLERİMİZ VE AKLIMIZ BİR
ONUN DA ZAMANI GELECEK
KARTALLARIN GAGASINI ATTIĞI YAŞI GEÇTİK
SÜZÜLÜYOR VE BAKIŞIMIZ AYNI BAKIŞ AÇISI
AV PARTİSİ SEZONU UZUN SÜRECEK
DOĞADAKİ DENGE VE EKOSİSTEM YERİNİ BULUNCAYA KADAR PARTİ DEVAM EDECEK
SÜRÜNGENLER DENGEYİ FENA BOZDULAR
CESARET AKIL VE ZEKA İLE BİRLEŞTİĞİNDE DEHALAR ORTAYA ÇIKAR
TARİHTE YAŞAYAN ATATÜRKLER GİBİ
VATAN UĞRUNDA ÖLENLER VARSA VATANDIR
HAKİ YEŞİLİN BASMADIĞI SAHA KALMAYACAK
RÜYADAN HAKİKATE UYANMA VAKTİ GELDİ
YAŞANACAK VAR VE YAŞANACAK
DENGELER YERİNİ BULACAK
BAHAR İLE YAZ ARASI FIRTINALI GEÇECEK
SEÇİM HAVASI FIRTINA DOLAYISIYLA YAPILMAMAK ÜZERE ERTELENDİ
HAKİ YEŞİLİ İZLEYİN
KADRO BİZİZ
MİLYONDA BİRLER
(...)
tayfun taş "Beş'te 5 ve/veya Kadife eldiven içinden çıkan "Dem..." kaydınıza yeni bir yorum yaptı: 
Sayın Özgür Türk'ün dün haberini geçtigi,7 Yıldızlı Mardan Palace (ama Türkiye mevzuatında 7 yıldız olmadıgından dolayı 5+2 olarak geçen) konusunu izniniz olursa biraz daha açmak isterim. Mardan Palace'nin sahibinin adı Azeri asıllı rus milyarder Telman İsmailov'dur Azeri asıllı diyorum ama türklükle alakası yoktur Azeri yahudisidir.Yahudi ailenin 12 çoçugundan birisidir.Ailesi Azerbaycanın orta halli kesimindedir. 1973-1976 arasında Azerbaycan Halk Ekonomi Enstitüsü’nü bitirdi.80 lı yıllarda Moskovaya taşındı Moskova’daki Plehanov Akademisi’nde eğitim gördü.Sonra Ticaret Bakanlığı’nda ekonomist olarak çalışmaya başladı.Bu sırada Michail Gorbaçov,Boris Yeltsin ve ilerideki Rusyanın daimi başkanı Vladimir Putin ve Rusya devletinin yüksek bürokratlarıyla çok yakın ilişkiler kurdu. O sırada SSCB'nin yıkılmasına sebep olan Glasnost ve Prestroyka (Açıklık ve Yeniden yapılanma)politikasını kendisi için fırsat görüp 1988’de “Ticari Hayır Firması” adındaki ilk şirketini kurdu. Farklı alanlarda yatırımları olan pek çok şirket onu izledi ama İsmailov esas olarak turizm, otelcilik, restorancılık gibi hizmet sektöründe yoğunlaştı tanındı ve Rusyanın ilk oligarch'larından birisi oldu 1989’da AST Şirketler Grubunu kurmasıyla ( Çocuklarının adı Alik ve Sarkhan ve kendi adı Telman ) yatırım alanı genişledi. Emlak işine girdi. Moskova’da 50 den fazla mağaza ve hayli değerli bir pazar (Çerkizov) alanı satın aldı. 
İsmailov “Dağ Yahudileri” olarak da anılan Kafkas Yahudileri cemaatine mensup. Bölgedeki Yahudi lobisinin önde gelen isimlerinden birisi. Çok gariptirki 2000'li yıllar itibariyle iktidara bir daha gitmemek suretiyle gelen Putin zamanında kendisi gibi oligarch olan( Boris Brezovskiy,Mihail Hodorkovski,Roman Abramoviç,Platon Lebedev,Fridman,Vekselberg,Oleg Deripaska,Vladimir Gusinsky,Kia joorabchian vb ) yahudi milyarderler sonradan tutuklanıp yada yurt dışına kaçarlarken kendisine hiç bir şekilde dokunulmadı.Ve evvvet şimdi gelelim fasülyenin faydalarına.Yani konumuzla alakalı icraya düşen,elektrik borcunu bile ödeyemeyen Mardan Palace hikayemize.Mardan Palace Antalyada kurulması gündeme geldiginde Rusya ve Batı basını tarafından aynen aşagıda yazacagım gibi aleyhte yorumlar ve sert eleştriler gelmişti."Dünya krizdeyken, tutumlu olma trendi ünlülere bile sade bir hayat yaşatırken bu kadar lüks otelde kim kalacak" Özellikle rus basınında çıkan yorumlarda ise zengin Rusların ortam ne olursa olsun Türkiye’yi tercih etmediğini, oteldeki konfor ve lüksün de durumu değiştirmeyeceği belirtiliyordu. Ama birileri buraya gelmeliydi. Çünkü neticede burası 1,4 milyar dolara mal olan, geceliği 25 milyar TL’lik odalara sahip, yapımında 23 bin metrekare İtalyan mermeri, 500 bin kristal ve neredeyse her yerde altın kullanılan, içinde 17 bar ve 11 restoran bulunan bir tesisti 
Ama aslında Mardan Palace gerçeklerin önüne serilen bir maskeydi bir kara çarşaftı çok mükemmel bir kamufle aracıydı.Bu kara çarşafı biraz kaldırınca,biraz daha derine inilince,her yol Parise çıkar sözünden mülhem karşımıza yine AKP ve Bok pardon BOP PROJESİ çıktı.Hatırlayınız AKP nin T.C Devletinin taşınmaz mallarını ve altın yumurtlayan işletmelerini tam anlamıyla dört ( 4 ) elle özelleştirmeye 2005 tarihinde başlamıştır Mardan Palece'nin yapımı ise toplam 3,5 sene sürmüştür.23 Mayıs 2009 tarihinde ise dillere destan bir açılışla Mariah carey,Tom jones,Monica Belluci,Paris Hilton,Sharon Stone, Paul Mccartney,Seal'li hizmete girmişti.Sayın Özgür Türk biliyorum kafanızı şişirdim ama bu konu hakkında yazılacak daha çok pislik var ama kısa kesecegim beni dinleginiz için çok teşekkür ederim.Asıl bomba şimdi geliyor.Telman İsmailov'un 2005 ila 2014 arası Türkiyede kaç tane devlet özelleştirmesine, hem bir fiil kendi adıyla, hemde ortakları adıyla girmiştir ? Rusyayı silip süpüren sömüren bu vatansız küresel sermaye uşagı ve kaçakçısı, Türkiye'yi parasal degerde ve Türkiye'nin öz işletme yapılarını ne kadar sömürmüştür? Olmak yada olmamak.Bütün mesele budur.William Shakespeare yaşasaydı ünlü sözünü bu yazımda kullandıgım için beni tebrik ederdi.Her ne kadar George Orwell kadar bizi ayakta alkışlamasada,en azından elimi sıkardı.( Alev Alatlı Seni asla sevemedim Yazdıgın kitaplar her daim bana itici gelirdi.Sanki bu kitapları sen yazmıyor,gölge bir yazarın varmış gibi geliyordu.Romanların ruhsuz soguk,sanki Türkiyede hiç yaşamamış birisinin elinden çıkmış gibiydi.Evet hislerimde yanılmamıştım.Kişiliginde romanların gibiymiş.Sen bu Türk Milletinin degerleriyle uzaktan ve yakından hiç bir alakan yok.Seni ALLAH a havale ediyorum.)Sayın Özgür Türk bahsettigim Mardan Place evrakları ve delilleri elbetteki vardır Zamanı geldiginde elbetteki ortaya düşecektir.Kısa günün karını bir Türk Atasözümüzle tamamlayalım Mardan Palace Oteli kaz gelecek yerden tavuk esirgememe operasyonudur
(...)
tayfun taş "Kaht-ı rical ve/veya Kanlı ay tutulması?!" kaydınıza yeni bir yorum yaptı: 
12 senelik Ak Türkiye ye her baktıgımda aklıma Hisseli Harikalar Kumpanyası gelir İçinde yok yok Her daim alavere dalavere Türk Mehmet göreve Ama son dönem bir acaip şekilde daha şenlendi Sayın Özgür Türkün o keskin zekası ve keskin öngörüsüyle söyledigi AKP AK Partiye karşı olayında kılıçlar tamamen çekilmiş bir pozisyonda ve zannederimki kan akmadanda o kılıç kınına girmez O ağlak bülent yine yaptı yapacagını Bu defa söyledigi söz yenilir yutulur şey degil İ.M.Gökçek üzerinden saraya okkalı bir şamar attı ve tarafını belli etti Geldigi noktada ise durmadı devam etti Zaten sarayda anayasal hakkını başkanlık gibi kullanan bir zaat var zaten dedi Yok alafranga yok alaturka ben zaten hepsine karşıyım (MANDRA FİLOZOFU) dedi Bu adamlar daha önce Türkiyede varmıydı yokda uzaydanmı geldiler merak içindeyim Ne şeref ne ar nede haya İ.M.Gökçeki Ankaranın parsel parsel satmakla suçlarken kendinide temize çıkartmayı ihmal etmedi Ben dedi ölürken ahirete şerefli gidecegim şerefsiz gidecek olanlar kendileri düşünsün dedi Vallahi gözlerim yaşardı Peki sen sütten ak kaşık gibi tertemizsinde adama sormazlarmı Ankara parsel parsel satılırken bu suçun üstünü niye kapattın Bu adamın Ankarayı parsel parsel satarken yeniden seçilmesi için neden çalıştın ona yardım ettin Görevi suistimal ettin Neden yolsuzlugun üstünü kapattın Dikkat ediniz söylediklerim sadece Ankara içindir Diger 80 il söylediklerimin dışındadır İstanbuldan hele hiç bahsetmeyecegim Kendine müntazır sevgili Türkiye halkı ise hala çalıyor ama çalışıyor modundadır Sevgili Türkiye halkına çok sevdikleri AKP ile mutluluklar diliyorum Bir yastıkta kocasınlar Sayın Özgür Türkün Kaht-ı rical ve/veya Kanlı ay tutulması? yazısındaki MHP ile ilgili vaziyet pragrafındaki konusu ermeni bahçeliye bence şamar gibi inmiştir ama anlayana Sayın Özgür Türk yine ufkumuzu açtı Söylenemeyeni söyledi içimizi soguttu Birkes daha huzurlarınızda kendisine teşekkürü bir borç bilirim 
...
Metin Balaban dedi ki:
Kaht-ı Rical yenir mi?
Yemezler, tokuz.
Yıl 1983;
23 nisan folklor oynuyoruz,on yaşında.Dönemin kaymakımı,protokol bizi izliyor.Dikkat ettim beni izliyor.Oyun bitti yerimize geçtik.Öğretmenimi çağırmış"bu çocuğun elbiseleri otantik galiba"demiş.Evet memlekette meşhur Dedem (Aççan Dayı) sandığından çıkarıp vermişti folklor elbiselerimi.Kaymakamın bilmesine şaşırmıştım.
Yıl 2015.18 Mart kutluyoruz.Askerlerimizin o dönem yediği bulgur çorbasını dağıtması için iki asker kıyafetli öğrenci hazırlamakla görevlendirildim.Eski tip asker elbisesi aradık taradık,bit pazarında bş.çvş. üst üniforma aldık.Alt kısma Haki yeşil pantolon uydurduk.İki de şapka.Dizdik gençleri.Tören başladı,kaymakam geldi eyvah dedim;renk farkını çakmasa..nerdee.Adam bi de fotoğraf çekindi "askerlerim"le.Bütün protokol sıraya geçti,kaymakama mutabaat.Üstelik bir de teşekkürlerini göndermiş...nereden nereye...
...
VAZİYET
Haber şu:
Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier, İran ile nükleer müzakereleri İsviçre Alpleri'nin tepesine tırmanmaya benzeterek, "10-12 yıllık görüşmelerin ardından oyunun sonuna yaklaştık" dedi.
KontrHABER şu:
İran çok sert: Erdoğan buraya gelmesin
İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyonu Başkanvekili Mansur Hakikatpur, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde İran’a yapmayı planladığı ziyaretin iptal edilmesini istedi.
İran merkezli Tasnim Haber Ajansı’na konuşan Hakikatpur, “Erdoğan’ın İran karşıtı sözlerinin ardından Tahran’a yapacağı ziyaretin her hangi bir getirisi olmayacak bu yüzden bu sefere ertelenmeli” diye konuştu.
Yorum şu:
Cemaat’in yeni çıkacak gazetesi Meydan'ın kadrosunda Yılmaz Odabaşı da olacak.
Almanya'da Aşağı Saksonya Eyalet Meclisi'nin Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin kaldırılmasını oy birliğiyle kabul etmesi hakkında konuşan Yeşiller Partisi Aşağı Saksonya Eyaleti Milletvekili Belit Onay, "Aile birleşimi noktasında devam eden vizelerin kaldırılması tartışmaları bu son kararla birlikte bütün Türk vatandaşlarına vizelerin kaldırılması noktasına gelmiş oldu" dedi.
...
Ve...
Son olarak...
DURUM
Çankaya kor'düğümü?!
Bir çuval "bulgur" gibiyiz.
Bir avuç'umuz "asker" olmuşuz.
Bir avuç'umuz "jandarma"!
Bir avuç'umuz "polis"!
Bir avuç'umuz "istihbaratçı"!
Bir avuç'umuz "gazeteci" medyacı, PR'cı, reklam'cı.
Bir avuç'umuz "bürokrat", "yüksek bürokrat".
Bir avuç'umuz "işadamı", avukat, öğretmen.
Bir avuç'umuz "serbest meslek" sahibi.
Bir avuç'umuz "ziraatçi", ekici.
Onun için diyoruz ki, vatan'ı sevmenin, vatan'a sahip çıkmanın mesleği olmaz!
Milyon'da 1'iz, Atatürk Türkiyesi'nin yol'una baş koymuş milyon'lardan 1'isiyiz!
Hepimiz Neo Mustafa Kemal'iz, Akif'iz.
Her daim omuz omuza!
İMECE.
Demem o ki:
"Kaht-ı Rical" demek, 'devlet adam'ı yoksunluğu demek.
2007'de de adam çoktu; ne var ki, "yönlendirilen devlet network'ü" (MİT) üzerinden ters ayak'ta saflaştırdılar.
Operasyon narko'ya, ticani'ye yapılacakken, operasyon'a uğrayan TSK oldu, "Laik, çağdaş Türkiye" oldu, Atatürk Türkiyesi oldu!
Stratejik Akılsız" baş'ın derdini ayak'lar çekermiş bu mana!
PKK kumpas'ta "tanık" olurken, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Destici'giller kendilerini kullandırtmadı!
Merkez medya her yön'e haz'sal tarife, gaz aldılar gaz verdiler, kend bindikleri laik dal'ı kestiler.
Kazan kazancılar için ne büyük başarı.
Demem şu ki:
2015 güncesi.
Suriye, Suriye'de olmayan kalite ve yükseklikte bir adam'ı devlet başkanlığı'na çıkartabilir mi ve/veya çıkartsa ne olur, Şam / Paris olur mu?!
Saddam sonrası Irak'a demokrasi gelmedi ise sebep çuval'daki bulgur / pirinç taneleri ve/veya Barzani üzerinden Irak'ın kuzey'ine demokrasi geldi ise hangi demokrasi?!
Kaddafi sonrası Libya'ya demokrasi mi geldi yoksa Kaddafi'yi aratan bir vandal'izim mi?!
Esad'a karşı olanlar, "zulm'e uğradık" diyenler Türkiye'nin dörtbir yanında!
İyisi var kötüsü var, katkı'ya muhtaç olanı var.
Esad'ın başkanlık makamı o tapografik tablo'nun ya da sosyo matematik'in bileşkesi.
Üniter yapı'ya, Laik Türkiye'ye silah çeken siyasal kürt hareketi'ndeki insan kalitesi de ortada: Barzani, Öcalan, Demirtaş, Zana vb.
Hepsi de Londra'ya Paris'e Cumhurbaşkanı olacak kalite'de!
Siyasal Türk hareketi'nin baş'ları da ortada, Bahçeli, Destici.
İngiliz Kraliçesi'nin gizli (açık) servis'i dürtmeden kafaları çalışmayan, eylem'e geçemeyen eylemsizler tayf'ı!
Oysaki Türk olmak demek, madde'den bağımsız adalet, cesaret, feraset sahibi olmak demek.
Siyasal laik elit ayrı bir alem ya da Paris'te, Londra'daki beyaz yakalı tayfa'dan farklı değiller, o yüzden Londra, Paris diken üstünde!
O zaman sorun nerede?!
Elcevap:
Sorun şurada:
Kürt'e kürt olduğu için karşı değiliz, vatan'ı bölmek parçalamak isteyen adres'lerin taşeron'u olduğu için PKK'ya karşı'yız!
Kürt ile PKK'yı ayırmak elzem ve/veya kart kurt diyen NATO kafa mit'sel kafa!
PKK içinde, eleştiri serbest ise "hoşgörü" varsa demokratlıkları'nın boyut'unu görmek isteriz! Kaç saf vatandaş'ımız "ajan" diye infaz edilmedi mi, "narko oyun"u bozmasın diye.
Nerede kürt sosyalist demokratlar?!
Gülen Camia içinde "eleştiri yok" ama her ne ise Gülen'gil tayfanın tamamı demokrat, ne zaman demokrat olduklarını hatırlıyorlar, Atatürk Türkiyesi'ni yerden yere vururken değil mi?!
"Bize dokunamazsınız biz demokrat'ız!"
BOP'un rengarenk taşeronları!
Nüans'lar her daim önemli!
Demokrasi'den bahsedenlerin de "demokrat" olması gerekmez mi?!
Şöyle örnekleyelim kafa türban'lı, içi oynak, aşüfte!
Gülen'gillerin durum'u bu vaziyet!!
"Bizde eleştiri kültürü yok" diyen F'camia ve/veya "Diğer elimizde silah var ise ne var bunda bizler de demokratız, TSK darbeci, askerler katil silah bıraksınlar" diyenler, "uyuşturucu" ile demokrasi yanyana olur diyenler omuz omuz'a saflaştı ise aynaya bakması gereken biz'ler değil, onlarla iş tutanlar!
"Dersim Kemal" dahi bugün ağlayarak "nasıl okuduğunu" anlatıyorsa, anlaması gereken birinci husus, laik'lik diye bir hassasiyetimiz var, laik olmadan okunmuş olsa dahi "adam" olmak "medeni" olmak mümkün değil!
Hırsız'ın yağmacının hain'in partisi olmaz, ideolojisi olsa da narko siyasal kürt hareketi'nin hali ortada. 
Laik Cumhuriyet'ten Dersim'in, 1909'un rövanş'ını almak isteyenler ne kadar medeni, sorusuna bakmak elzem!
Pembe pantalonlu liberaller bir de bunu sorgulasınlar!
Davutoğlu'nun baş'ını çektiği "Arap Baharı"nda bu coğrafyaya demokrasi değil de, kan, gözyaşı, barut kokusu yeniden gelmiş ise sebep, "mostralık" demokrasi arzusu'dur.
"Paris'te Aşk" filmdir, şartlar bir sokak ötesinde değişir.
Sözün özü:
İmparatorluk bakiyesi bu devlet Kürt'lerin de, Çerkez'lerin de, Aleviler'in de, Çingeneler'in de devleti!
Kimlerin devlet'i değil, arif'e tarif yersiz!
İzmir'den Barzan'a selam çakanların yeri Erbil şöyle alalım.
Ekmek yediği kaba pisleyen biraz da barzan'gillerin kabına pislesin!
İstanbul'dan, TBMM'den Kandil'e selam çakanları, Hakkari'den öteye alalım!
Habur'dan sınır dışı!
Pensilvanya'dan Türkiye'yi yönetmeye, karıştırmaya kalkanları İzmir Limanı'ndan Londra'ya, ABD'ye yolcu etmek mümkün!
Netice:
Kaht-ı rical.
İngiliz Kraliçesi'nden çok istese de İsrail'e Cumhurbaşkanı olmaz!
Rusya Devlet Başkanı'ndan ABD'ye Başkan olmaz, ABD Başkanı istese de Rusya ya da Çin'i yönetemez!
Demokrasi aynı zamanda yerel tad'lara hakim olmak, yaşadığı coğrafyanın vücud dili'ni taşımak, yönetmek demek!
Burası Hollanda değil, erkek erkeğe beşik kertmesi birileri çok istese de olmaz!
Almanya, "devlet disiplini"ni terk edip, İngiliz ya da Fransız kıyafet'i ile dolaşmaya kalksa, Avrupa çoktan Afrika'nın işgali altındaydı!
İran Cumhurbaşkanı çok dil bilse de Vatikan'a Papa olabilir mi ve/veya BOP kapsamında renkli kamuoyu kalkışmaları üzerinden çok istense de Vatikan'a demokrasi gelir mi?!
Türkiye'de TSK'yı, Atatürk'ü, laik devlet'i sorgulayanlar neden Vatikan'daki Papa'nın seçilme yöntemini sorgulamaz?!
Baca tütene kadar ne mana, bizde eskiden pompalı gaz ocak'ları vardı, anlayan anladı.
İran ile İsrail arasında devlet başkanı değiş tokuş'u yapılsa "kıyafet" dışında yönetme tarz'ı değişir mi?!
Biri asıyor, diğeri MOSSAD üzerinden "infaz" ediyor!
Hangi demokrasi?!
Gülen'e mi karşıyız yoksa Gülen üzerinden yön'lendirilen cemaat'e mi karşıyız!?
Fetullah Gülen'e karşı olmak Müslüman'a karşı olmak olsaydı, Allah'a gerek yoktu, CIA çoktan "Tanrı" olmuştu.
Sistem "Şeytan"ın emrinde!
Allah'ın verdiği aklı kullanmadıktan sonra, itimat kontrole mani değildir deyip kontrol etmedikten sonra...
Papa ve/veya İngiliz Kraliçesi "gizli" değil "açık"tan Sünni Müslümanlar'ın "Halife"si olmuştu!
Tevhid / Teslis farkı!?
Dün Çanakkale'yi geçemeyenler bugün f'ticani, pkk üzerinden geçmeye çalışıyor ise truva atları'na aldanmamak elzem.
Ezcümle:
Kaht-ı rical, 2015 real -politik?!
Türkiye Cumhuriyeti, ayağı yere basmayan mütareke basın'ının yazdığı gibi bir Cumhurbaşkanı arayışı içinde değil!
Devlet denilen yapılanma, istihbari bir yapılanmadır.
İstihbarat demek, beş duyu organı artı 6. his'sin doğru ve sürekli çalışması demek.
Ortak akıl!?
Aynı zamanda devlet, "Ordu" nasıl örgütlenmiş ise benzer şekilde rütbe'lendirilmiş, paye'lendirilmiştir.
Cumhurbaşkanı'nın rütbesi "Başkumandan" olarak eşlendiğine göre anlaşılması gereken husus şudur:
1. Neo II. Dünya Savaş'ında, "Çankaya'da nasıl bir vücud dili, duruş olmalı ki, Türkiye'yi savaş'ın dışında tutsun, İsrail / İran makas'ından hasar almadan çıkarsın!?"
2. Siyaseten üç'e ayrılmış Türkiye'yi hangi "üst akıl" üzerinden biraraya toplamak mümkün ve/veya enerji bazlı dünyalar savaş'ında aranan sulh'ün matematiğini hangi 1 numara tercihi üzerinden üretmek mümkün?!
3. Yönlendirilen Devlet'in iradesi üzerinden Çankaya'ya çıkartılan Gül'ün döneminde yaşananlar ortadayken, F'muz, pkk, barzan kabuğu ortada, so what?! Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuç'lar elde etmek mümkün mü, ha "Hasan Kel" ha "Kel Hasan"?! 
Yani?!
Negatif anlamda "Elitist", içinden çıktığı yapıyı beğenmeyen bürokratik yapılanmanın dişlileri arasındaki tip'ler de bu toprakların ürünü!
Ne var ki, "okumuş beyaz yakalı" medeni olmayı İngiliz ya da Fransız'a öykünmek olarak anlamış olmasa, ahali ile arasında bu kadar uçurum olmazdı.
Ne diyor Gazi, medeni devletler seviyesi aşılmalı!
Ne diyor Akif, medeniyet dediğin tek diş'i kalmış canavar, BOP'taki performansları ortada!
Millet'ine tepe'den bakan yöneticileri atayan sivil - asker fark etmez, NATO ya da Batı Roma link'i bugün güven'de değil ise sebepsiz değil!
Çok yazdık, Frankofon'un ne buraya ne de Paris'e faydası olmadığı görüldü.
Turko Alman'ların Alman'dan daha materyalist olduğunu gördük kaydettik.
Kula kulluk eden Müslümanlar'ın akibetleri ortada!
Her biri kendi başına bir değer olsa da, tuz "tuz"dur, şeker "şeker", "limon" limon.
Michael Jackson beyaz'laşmaya kalktı ne oldu?!
"Üstün Irk fantazileri "nazi"lerin, "Üstün İnsan" gazlaması ise Siyonizm'in davası!
BOP'ta aç, açıktaki insan'a sahip çıkmak varken, başını kıçını başkasına benzemek için kesip biçtirenler, milyarlarca dolar diyet programına para basanlar, hangi çağ'ın ürünü?!
Neo Klu Klux Klan'cılar.
En hakiki beyaz olma yarışı, "Açlık Oyunları"nda bu ırk'ın halleri anlatılmıyor mu?!
Bazı Hintliler, İngiliz'den de daha İngiliz oldu, netice değişti mi, mütercim aydın, sömürge aydın olmaktan kurtulabildiler mi?!
Bir dönem Atatürkçü olmayı "çok iyi İngilizce" ya da "Fransızca konuşmak" zannedenler olmadı mı, dil üzerinden, kıyafet üzerinden medeniyet, çağdaşlık sorgulaması yapılmadı mı?!
İngilizceyi bizim laz'lar gibi konuşsan ne olacak, paran olduktan sonra aksan kötü diyen çıkar mı?!
Sabancı'nın Türkçesi malum, Ali Ağaoğlu'yu adam yerine koymuş ise malum medya para'sındandır, Türkçesi'nden değil!
Silivri'de toplanan milyon'da 1'lere tepeden bakanlar, "işimizde gücümüzdeyiz" diyenler bugün korku içinde ise koca kayaları tutan her daim 'küçücük taş'lardır, conta'nın işi sızdırmamaktır.
Çankaya üzerinden çatılacak "kilit taşı" bu mana!
Nüans?!
Akademik yeterlilik olarak birçok aday çıkabilir ama Gordion Düğümü''nü çözecek 1 numara aranıyor, fark burada!
Sorun çözmek demek, kaç değişkene ne kadar süre ile hakim'sin sorusuna "çok değişkenli" real - politik üzerinden cevap vermek demek!
Rusya'dan ABD'ye, İsrail'den İran'a, Vatikan'dan İngiltere'ye, Çin'den Almanya'ya değişkenleri yönetmek demek.
Bir nevi rüzgar'ların efendisi olmak, rüzgar'kesen,dalga'kıran olmak olmak!
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir."
Gazi (1930) 


Arif'e tarif yersiz.
“Yurtta sulh cihanda sulh!”
Başkumandan Mareşal Mustafa Kemal Atatürk
Efendilik'in matematiği.
Ve/veya yurtta savaş, iç savaş, cihan'da savaş, anadolu bataklık, avrupa cephe, enerji boru hatları alaman kavalı bu mana!
Cesaret'in, yiğitliğin er meydanı!
Neo Mustafa Kemal'e ihtiyaç var mı?!
Soru yersiz.
Hepimiz Mustafa Kemal'iz.
Milyon'da 1'iz.
Atatürk Türkiyesi'nin yol'una baş koymuş milyon'lardan 1'isiyiz!
Süreç herkes'in anladığı dil'den konuşuyor.
Un var, yağ var, şeker var, şimdi sıra 'Helvacı'nın helva'yı karması gelmiş ise düşen bir çizgi yeniden yükseliyor, bu mana.
Nokta.

28 Mart 2015
Hayrullah Mahmud ÖZGÜR,


..

28 Mart 2015 Cumartesi

Kıbrıs'ta Sirtaki







Çarşamba, 11 Şubat 2009 11:51

Kıbrıs'ta Sirtaki 









TÜRK ASKERİ KIBRIS?TA İŞGALCİ Mİ? -Türkiye'nin Zürih ve Londra Anlaşması çerçevesinde garantör devlet olarak Kıbrıs'a müdahalesi yasaldır. Asıl sorumlu, haklarında dava açılan Yunanlı subaylardır- Atina Temyiz Mahkemesi?nin 21.3.1979 tarih ve 2658/79 sayılı kararı.

KIBRIS?TAN APO?YA HELSİNKİ DENKLEMİ!..

Demirel: Şartlar içinde olabildiğince iyi bir karar. Zaman içinde pek çok şey değişecektir. Türkiye Avrupa?nın içine girmiştir. Yarın yeni şartlar ortaya çıkar. (Demirel, 1995?te yine Cumhurbaşkanı sıfatıyla ?AB Sevr?i istiyor? demişti)
Ecevit: Evet dedim ama içime sindiremedim.
İsmail Cem: ?Daha önce dört ülke, İtalya, Almanya, Fransa, Belçika açık bir biçimde, (bölünmüş Kıbrıs?ı AB?ye alamayız) diyorlardı. Yunanistan bunu kaldırmak istiyordu. Helsinki?de bunu sağlamış oldu. Helsinki metnine Kıbrıs?ı bütünleşmesine veya bölünmesine bakılmadan koydurmak istiyordu ve koydurttu. Bu açık söylemek gerekirse bizim aleyhimizedir.
Yunanistan Başbakanı Simitis: Türkiye aday olmuştur bu adaylık ile somut yükümlülükler altına girmiştir ve bu yükümlülüklerini yerine getirmekle mükelleftir.
Finlandiya Dışişleri Bakanı Tarja Halonen: Solana Ankara?ya adaylık konusunda ciddiyetimizi göstermek için gitti. Ancak bu Türkiye?nin son şansıydı. Biz Türkiye?ye şu mesajı ilettik. Kabul et veya etme. Reddedersen yakın bir zamanda adaylık konusunda bir görüşme yapılmasını bekleme. Bu son teklif.
Günter Verheugen: Merak edecek bir şey yok biz Türkiye?ye tam üyelik için hiçbir güvence vermedik.
Alman Federal Parlamento Sözcüsü Michael Kloss: Adaylık statüsü sembolik kalacak ve tam üyelik için yıllarca beklemek zorunda kalacak olan Türk halkı büyük hayal kırıklığına düşüp, AB?den soğuyacak.
İtalya Başbakanı Massimo D?Alema: Şimdi Öcalan?ın hayatı kurtuldu.
İsveç Televizyonu: Adaylığın tescili Abdullah Öcalan?a yaradı ve adaylık onun için hayat sigortası oldu.



"Bugün, Şunu Sormak Zorunda değil miyim"



"Bugün, şunu sormak zorunda değil miyim"


Soner Yalçın

Cemaat tezgahı  karşısında durarak biz gazetecileri-yazarları-düşün insanlarını Silivri zindanlarında hiç yalnız bırakmayan Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel CHP İzmir 2. Bölge’den önseçime girerken, benim gibi gazetecileri-yazarları kovan Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu niye kontenjandan milletvekili yapılıyor?

İlhan Cihaner İstanbul 3. Bölge’den önseçime girerken, Sezgin Tanrıkulu neden kontenjandan milletvekili oluyor? Mesele genel başkan yardımcısı olması değil herhalde. Yoksa, genel başkan yardımcısı Veli Ağababa aslanlar gibi gidip Malatya’dan niye önseçime girsin?

Bu paraşütçüler neyin “çekirdek kadrosu”?
Ey CHP üyesi kardeşim…
CHP’yi, bu lekeden kurtarmalısın.
CHP’yi, siyaseti para kazanmanın aleti haline getirenlerin elinden kurtarmalısın.
CHP’yi, her yerde olup aslında hiçbir yerde olmayan  inançsız-kaypak siyasetçilerin elinden kurtarmalısın.
CHP’yi, genlerindeki devrimci özünden/kimliğinden döndürmek isteyenlerin elinden kurtarmalısın.
CHP’yi, bu şişmiş, hantallaşmış düzeni değiştirme heyecanını, arzusunu taşımayanların elinden kurtarmalısın.
CHP’yi,  gücünü kapalı kapılar ardındaki kirli entrikalardan alanların elinden kurtarmalısın.
CHP’yi, sizin demokratik muhakemenize güvenmeyen ve partiyi tepeden yönetmeyi hedefleyenlerin elinden kurtarmalısın…

TERÖRLE Mİ, MİLLETLE Mİ MÜCADELE EDİLECEK?




TERÖRLE Mİ, MİLLETLE Mİ MÜCADELE EDİLECEK?


27 Temmuz 2005
Sadi SOMUNCUOĞLU

Bu Affı Kim İstiyor ?

Evet, cevabı verilmesi gereken en önemli soru, Genelkurmay İkinci Başkanı Başbuğ''un yarım ağızla gündeme getirdiği bu affı kimin istediğidir. Genelkurmay, Kandil''deki teröristlerin yüzde 40''ının eyleme karışmadığının istatistiğini mi tutmuştur ki, "bunlar için formül"den söz ediliyor? 8 defa çıkartılan affın teröre yaradığı bilindiği ve her gün şehit verilirken, hem de TSK''nın bunu istemesi normal mi? Daha önceki "eve dönüş"te olduğu gibi bu isteğin adresi de ABD midir? Hükümetin bunu tek başına millete ve TBMM''ye kabul ettiremeyeceği bilindiğinden, TSK üzerinden "ikna süreci" mi başlatılıyor? 
Şişeden çıkarılmaya çalışılan bu cini, lütfen yerinde bırakın da millet vicdanında bir kez daha mahkûm olmayın!..

Gerçek Mücadele İçin

Eğer, "terörle mücadelede dünyada ne yapılıyorsa, Türkiye''de de o yapılacak" derken, samimiyseniz, yapılacaklar bellidir, buyurun;

-Terörle Mücadele Yasası''nın 7 ve 8.maddelerinin eski haline getirilip, terör ve terör örgütü tanımının yeniden yapılması,

-İngiltere Başbakanı dahi Olağanüstü Hal Kurulu''nu topladığına göre, belli başlı illerde OHAL''e geçilmesi,

-Terörle Mücadele Kurumu yerine, bu konuda var olan ve devletin hafızası niteliğindeki, ama terör örgütünün AB aracılığıyla devreden çıkarttığı MGK''nın eski yetkilerine kavuşturulması,

-Teröristbaşının, İmralı''yı kumanda merkezi gibi kullanmasının kesinlikle önlenmesi,

- AB ve tüm üye ülkelerinin; terör örgütü, yan kuruluşları ve bazı belediyeleri kışkırtmaktan vazgeçmeye, terör listesine aldıkları PKK''yla samimi mücadeleye davet edilip, konunun "diplomatik, siyasi, ekonomik" müeyyideler dahil, kararlılıkla takipçisi olunması,

-AB''nin, Kıbrıs Protokolünün imzasından sonra, PKK ile ilgili taleplerini resmî şart olarak önümüze koyacağı dikkate alınarak, bu imzadan kesinlikle kaçınılması,

-Tüm vakıflara yurtdışındaki vakıf ve kuruluşlarla, parasal işbirliği yapma imkânı getiren Vakıflar Kanunu''nun çıkarılmaması, daha önce dernekler için yapılan aynı yöndeki düzenlemenin iptal edilmesi,

-Uluslararası sözleşmeler ve AİHM kararlarını iç hukukumuzun üzerine çıkaran Anayasa''nın 90.maddesinin eski haline getirilmesi,

-AİHM''in yetkileri ile ilgili sözleşmeye, İngiltere ve İspanya başta birçok AB ülkesinin yaptığı gibi, bireysel başvuru, yeniden yargılama, hukuka uygun gözaltına alma ve yetkili mahkeme kararından sonra tutuklama maddelerine çekince konulması,

-Milli Güvenlik Siyaset Belgesi''nin, AB''nin "emirlerine" göre değil, Türkiye''nin gerçek iç ve dış güvenlik ihtiyaçları dikkate alınarak, acilen çıkarılması, 
Kimse korkmasın, bunlar hak ve özgürlüklerden geriye gidiş değildir. Zira bu tedbirler, ancak devlet-rejim ve millet düşmanı teröristleri ve sömürgecileri rahatsız eder. Ne demişti Alman İçişleri Bakanı Schily; "Güvenlik olmadan özgürlük olmaz...". Veya İngiltere Kültür Bakanı Brooke; "Teröristlerle yandaşları, demokrasiye saygılı insanlarla aynı yayın haklarından yararlandırılmamalıdır".

Samimiyseniz, Londra''daki saldırıdan sonra, "Fransa Cumhuriyeti zayıf bir rejim değildir…Bu insanlara karşı tek bir siyaset biliyorum; kararlılık…Bizi bölme zevkini onlara tattırmamalıyız" diyen İçişleri Bakanı Sarkozy''den ilham alın. Fransa, bölünme tehdidi altında mı, bizim gibi her gün şehitlerine mi yanıyor? Hayır, sadece devlet olma ciddiyetinin gereğini yapıyor.


Osmanlı'da Egemen Kürt yapılanması ve Koçgiri İsyanı (2)







Osmanlı'da Egemen Kürt yapılanması ve Koçgiri İsyanı (2)


Eser Özaltındere,


Koçgiri isyanını bastıran Nureddin Paşa (solda), Mustafa Kemal'le birlikte.



II. Abdülhamid'in Hamidiye Alayları

II. Abdülhamit'in "Hamidiye Alayları" yapılandırmasındaki "temel unsurları" kabaca şöyle sıralayabiliriz;


a) Sünnilik (ya da Şafilik); yani Osmanlı'nın "ümmet ideolojisinin" başat "mezhepsel değerleri,"

b) Feodalite ve bu sosyo-ekonomik yapının temel parametreleri olan "Kürt feodal aileleri ile onların aşiretleri,"

c) Hilâfet ve saltanata bağlılık.

Abdülhamit ayrıca, "Kürt aşiret aristokrasisi'nin" payitahta olan bağlılıklarını garantiye alabilmek amacıyla çocuklarının eğitimi için İstanbul'da "aşiret okulları" da açtırmıştır. Böylelikle "geleceğin feodal Kürt beylerinin" padişahın "kapıkulları" olarak hizmet etmelerini sağlama almayı hedeflemiştir. Bu da bir anlamda, bu "Kürt beyzâdelerin" "endurun" okullarında "Osmanlı devşirmesi" hâline getirilmesinden başka bir şey değildir. Nitekim, Kızıl Sultan Sünni Kürt beylerine "Hamidiye alayları paşalıkları" veya rütbeler bahşederken, bunların "eğitimli" mahdumları da daha sonra bölgelerinde kaymakamlık, bucak müdürlü ğü gibi görevlere atanmışlardır. Bu eğitimlerin diğer bir boyutu da, Osmanlı'nın ulus devletlere bölünerek parçalanması sürecinde " Kürt milliyetçiliğinin" bu "beyzâdeler" arasında filizlenmesine zemin hazırlamış olmasıdır.

Hamidiye Alaylarının kuruluşunda dikkate alınan diğer bir "yenilik" de; bölgedeki eski feodal beyler ile hanedanların nüfuzların kırılmasına yönelinmesi ve oralarda süreç içerisinde "kalabalıklaşmış ve güçlenmiş" "farklı aşiretlerin" öne çıkarılarak teşkilatlandırılmasıdır.

Böylelikle Abdülhamit, kendisine bağlı yeni bir "feodal Kürt aristokrasisi" yaratmayı amaçlamıştır.

Koçgirililerin Kimliği

Koçgiri isyanı da bu çerçeve içerisine oturtulduğunda daha doğru bir şekilde kavranabilir. Baki Öz'ün araştırmasına göre Koçgiriler bir "aşiretler  konfederasyonu" olup Alevidirler ve Dersim aşiretler grubuna dâhildirler. Bu konfederasyon Erzincan Refahiye ve Sivas İmranlı merkezlidir. 
Buralara Dersim'den göç ederek gelmişlerdir. İzol ve Şeyh Hasan aşiretlerine dayanmaktadırlar. Bunların Dersim'e gelişleri ise Orta Asya'dandır. Kırmançca konuşurlar. Koçgiri Aşireti bir konfederasyon olduğuna göre bünyesinde farklı etnik kökenden gelen aşiretler de bulunmaktadır. 
Fakat, içerisindeki "Kürtleşmiş Türkmen" aşiretleri, bu konfederasyonun "ana nüvesini" teşkil ederler. Türkolog Irene Melikoff bunların törelerinin Orta Asya'ya kadar uzanan "Türk töreleri" olduğunu belirtir. Asya'nın "al inanışının", ölüm adetlerinin, "on iki hayvan takvimi"nde bayram ve özel günlerin Koçgiriler arasında yaygın olduğunu ifade eder. Koçgiriler, Osmanlı arşivlerinde "Kürtleşmiş göçer Türkmen" anlamındaki "ekrat taifesinden" şeklinde geçer. Vedat Şadillili bu aşiretin "eski bir Türkmen aşireti" olarak "öz be öz Türk" olmakla birlikte, Türkçenin yanında Kürtçe de konuştuklarını dile getirir. Prof. Tankut Koçgirilileri "Dersim Zazaları" grubuna sokar ve "Türk olduklarını" vurgular. Şükrü Seferoğlu bunların Tanrıdağları "Koçungar" bölgesinde bir şubelerinin bulunduğunu ve "Karlukların" bir boyu olduğunu iler sürer. Diğer taraftan hayvancılıkla uğraşan "göçer Türk topluluklarındaki" Karakoyunlular ve Akkoyunlular da olduğu gibi "koyun figürü" ile bağlantılı "koç" adının bir aşiret adı bağlamında öne çıkması da bu aşiretin "Türk soylu" oluşunun göstergelerin den biridir. Nitekim, bir görüşe göre bu aşiret adı "Koç kırı" ya da "Koçu kırlı", yani "kır renkte koçu olan" anlamına da gelmektedir.

"Etnik köken" konusunda farklı görüşler olmasına rağmen Koçgirilerin Alevi olduklarıyla ilgili görüş sahipleri arasında hiçbir anlaşmazlık yoktur. Demek ki, ilk bölümde açıklandığı şekliyle, "Türk soylu" bu aşiret; Yavuz'dan itibaren "devşirme Osmanlı'nın" izlediği "Kürt yanlısı" politikalar sayesinde, "Kürt Kırmançların" bölgede "egemen bir güç" haline gelmesi sonucunda Osmanlı'nın "Alevi Türkmen düşmanlığından" dolayı ücrâ köşelerde kendini saklama ihtiyacı duyarak "dilini kaybetmiş" ve "Kırmançlaşmıştır."

Koçgiri isyanı

Koçgiri bölgesinde başlatılan isyan Ekim 1920 ile Haziran 1921 arasında gerçekleşmiş ve yaklaşık 8-9 aylık bir süreci kapsamıştır. Hatta hazırlık 
safhalarıyla 1920'lerin başlarına kadar gerilere götürmek de mümkündür. Çünkü, Hüseyin Abdal Tekkesi'nde aşiret reisleriyle yapılan ve "bağımsızlık" andı içilen toplantı 1920'lerin başlarındadır. Bu isyan enteresandır, tam da "Ulus Devlet Türkiye Cumhuriyeti'nin" hayata geçirilmesiyle ilgili en "kritik zamanlarda" patlak vermiştir. Bu isyanın palazlandığı ve gerçekleştiği dönemlerde Batı Anadolu'da 15 Mayıs 1919'da başlayan, Güney Marmara'yı da içine alan Yunan işgali bütün hızıyla devam etmektedir. "Ulusal Güçlerin" bütün dikkat ve enerjisi bu işgal üzerine yoğunlaşmış durumdadır. Ama en önemlisi, Sevr Antlaşması'nın Damat Ferit hükümeti tarafından 10 Ağustos 1920'de imzalanarak yürürlüğe girmesi de isyan sürecine denk düşmektedir. Bunun Kürt Bölgesi maddesinde şöyle denmektedir:

"İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusunda ki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl 
sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecektir." Aynı zamanda o dönem, "Ulusal Güçlerin" tam toparlanmamış olduğu ve belli bir "kırılganlığının" bulunduğu dönemlerdir. Bu durumun ortaya çıkardığı yetersizlikler nedeniyle isyancıların "motive olmalarına" ve isyanın "gelişip yayılmasına" zemin hazırlayan Zaralı Mısto'nun Çulfaali köyü Jandarma karakoluna saldırması, Şadan aşireti reisi Paşo'nun Kuruçay'a gönderilen cephaneye el koyması ya da Kemah baskınları gibi olaylara engel olunamamıştır. Böylesine "zor şartlardaki" Kuvay-ı Milliye güçleri bir taraftan varını yoğunu batıda "Yunan işgaline" yöneltmişlerken diğer taraftan da doğuda Koçgiri isyanı ile uğraşmak zorunda bırakılmışlar, daha doğrusu arkadan vurulmuşlardır. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı'nda Ermenilerin ihanetleri gibi. Dolayısıyla emperyalistlerin 
"maşalarıyla" iki cephede birden savaşmak mecburiyetinde kalınmıştır. Gerçekten de, Ege ile Marmara dışında Karadeniz'de de "Rum çetelerle"  mücadele hâlen devam ederken veya Anzavur gibi çok tehlikeli bir dinci ayaklanma daha yeni bastırılmışken başlatılan Koçgiri isyanıyla açılan yeni cephenin hangi anlama geldiği iyi kavranılırsa, bunun Kuvay-ı Milliye hareketini "yok etme" bağlamında üstlendiği "emperyalist misyon da" daha iyi anlaşılır. Nitekim, Mustafa Kemal Söylev'de; "…Birçok güçlerimiz bir yandan Pontusçuları, bir yandan da bu ayaklananları izleyip tepelemekle uğraşıyorlardı…" demektedir.

Kuvay-ı Milliyecilere "kurtuluş sürecinde" iki güç karşı çıkmıştır. Bunlardan biri "padişah yanlısı" Şeriatçı ayaklanmalar diğeri ise "Kürtçü" Şeriatçı isyanlardır. Aleviler genelde bunların hiçbirisine destek vermeyerek Kuvay-ı Milliyecilerin yanlarında olmalarına rağmen Koçgiri ve Dersim bunun iki istisnasıdır. Fakat bunlardan Koçgiri bir "Alevi isyanı" olarak görülmesine karşılık acaba gerçekten öyle midir?



Nuri Dersimi 


Seyit Rıza 

Koçgiri isyanının en önemli özelliklerinden biri de "Dersim isyanının önceli" ve "parametrelerinin aynı" olmasıdır. Dersim isyanı Koçgiri'nin attığı "temeller" üzerinde yükselir. Nitekim, Seyit Rıza'da bu isyanın "perde arkası" liderlerindendir. Bu isyan sürecinde; kendisinin Ağdat konağına Kürdistan bayrağını çeken, Alişir ile birlikte aşiret beyleriyle Ovacık'ın Larent köyünde 5 Eylül 1920'de toplantı yapan, TBMM'ye seçilen Dersim Milletvekillerinin Dersim'i temsil etmediği, Dersim'in "bağımsız bir Kürt yönetimi" istediği konusunda Ankara'ya telgraf çeken hep "Türk kökenli" bu Seyit Rıza'dır. Nuri Dersimi anılarında Dersimmilletvekillerinin Meclis'e katılmalarından sonraki dönem ile ilgili şunları söyler: "…Dersim fiilen bağımsızdı. Yönetim başkanlığını Seyit Rıza almıştı ve Kürdistan adına faaliyet gösteriyordu…" Kürtçü ideolog Nuri Dersimi de 1937'de Suriye'ye kaçtığına göre, demek ki Atatürk tarafından affedildiği 1921 ile 1937 arasında pek boş durmamış olsa gerektir. Sonuç olarak bakıldığında, Koçgiri kalkışması da dâhil Dersim isyanı; 1920-1937 aralığındaki tamı tamına 17 yıllık bir süreci kapsayan otonomcu, Cumhuriyet karşıtı, saltanat sempatizanı, "despotik aşiret ağırlıklı" ve emperyalizm güdümlü bir isyandır.

Koçgiri bir Alevi isyanı mı?

Bu isyan derinlemesine ve objektif bir şekilde incelenirse bunun "katıksız bir Alevi başkaldırısı" olmadığı ya da Aleviliğin ötesinde başka boyutları nın bulunduğu ve bunda Aleviliğin "bir araç" olarak kullanıldığı görülür. Koçgiri isyanının iç yüzünü kavrayabilmemiz için önce bunun elebaşlarının kimler olduğunu ve onların hangi "sosyal ve siyasi yapıların" ürünü olduğunu iyi analiz etmemiz gerekmektedir.

Burada baş rolde olanlar konfederal Koçgiri aşiretinin reisi ve İbolar şubesinden olan Mustafa Ağa'nın oğulları Alişan ile Haydar Bey'lerdir. 
Bunların dedeleri büyük Alişan Bey, Koçgiri bölgesine değişik nedenlerle Elazığ Palu'nun Şemikderesi'nden göç etmiştir.Ve Şafidir.Yerleştiği bölgenin Alevi ağırlıklı olması nedeniyle o da Baba Mansur ocağının talibi olur ve bu ocak tarafından Alevileştirilir. Yani Alevi ayaklanması olarak nitelendirilen isyanın "önderlerinin bey ailesi" bir "Sünni veya Şafi dönmesidir." Büyük Alişan Bey'in oğlu ve Alişan ile Haydar'ın babaları Mustafa Ağa'ya yöreye gelen bir askerî birliği bir ay boyunca doyurduğu, belki de "Sünni kökenli" olduğu için Erzincan'a çağrılarak hiçbir askerî eğitimi olmadığı halde kendisine "paşalık" rütbesi verilir. Görüldüğü gibi bu Mustafa Ağa da, Abdülhamit'in yukarıda belirtildiği şekliyle, eski ve köklü Kürt aşiret ailelerinin nüfuzunun kırılması, bu nedenle de bölgedeki güçlü veya kalabalık aşiret beylerine "paşalık" ünvanları dağıtılarak kendisine 
bağlı "yeni" bir "Kürt aşiret aristokrasisi" yaratılması amacıyla "paşa" yapılmış aşiret reislerinden biridir. Yine Abdülhamit'in politikası gereği payitahta bağlılıkları sağlanmak üzere oğulları Haydar ve Alişan her ikisi de "Abdülhamit'in mekteplerinde" eğitim almıştır. Başka bir ifade ile "devşirilerek" "kapıkulu" hâline getirilmişlerdir. Osmanlı'ya bağlılıkları pekiştirilmek üzere Haydar İmranlı'da Bucak müdürlüğü ve Divriği de kaymakamlık, Alişan ise Refahiye'de kaymakam lık pâyeleriyle onurlandırılmışlardır. Bütün bu uygulamalar sonucunda "kapıkullaşan" gerek Haydar gerekse Alişan saltanat ve derebeylik karşıtı Mustafa Kemal'in ulusal hareketini bir türlü içlerine sindirememişlerdir. Alişan'a Atatürk milletvekilliği teklif etmiş; "gel, dertlerine milletin meclisinde çare ara" demek istemiş, ama o kabul etmemiştir. Alişan "Kürt Teali Cemiyeti" üyesidir. Bu feodal beyler aynı zamanda bölgelerinde birer despotturlar. Gümüşhane, Mınteval ve Dersim'den getirdikleri çetelerle o çevrede terör estirmişler, kendilerine karşı gelenleri cezalandırmışlar ya da bölgeden uzaklaştırmışlardır. Kimilerini de asker kaçağıdır diye başkalarının yerine askere aldırmışlardır. Bu haksızlıklara dayamayanların çoğu yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmışlar dır." Bölgede "devlet" gibidirler. 

Astığı astık, Kestiği Kestiktirler.

Cemal Şener'in araştırmasında Baki Öz ile yaptığı söyleşi de telefonla bağlanan bir yöre insanı, dedelerinden duyduğu baskıları dile getirirken; "bu ağaların Alevi halka yaptığı 'zulmü' Osmanlı bile yapmamıştır" diyerek, bu despot feodal beylerin "zalimliklerini" ortaya koymuştur. İsyan liderlerinden bir diğeri, aynı zamanda ideologu Nuri Dersimi denilen Kürtçüdür. Babadan Kürt milliyetçisidir. Türklük düşmanıdır. Veteriner binbaşıdır. Milan aşiretindendir. Babası "Mıla", yani "Molladır." Rezalete bakın ki; sözde "Alevi ayaklanmasının" ideologu bir "molla oğlu", önderleri ise "Şafilikten dönme" bir aşiret ailesidir. Dersimi, öğrencilik yıllarında Kürtçülük hareketleri içerisinde yoğun olarak yer almıştır. 
"Kürt Teali Cemiyeti" üyesidir. Bu cemiyetin temsilcisi olarak ayaklanma bölgesinde Alişan'la birlikte görevlendirilmiş ve çalışmalar yapmıştır. Alişan ve Haydar Bey'leri "bağımsız Kürdistan hareketi" konusunda yönlendiren bu kişidir. Çünkü, diğerlerinin ideolojik donanımları yetersizdir. 

İsyan, önceleri o zaman "Kürt Teali Cemiyeti'nin" başında bulunan Seyit Abdülkadir'in görüşleri doğrultusunda "Osmanlı içerisinde bir özerklik" amacına yönelikken daha sonraları Nuri Dersimi'nin ağırlıkta olduğu bir yönlendirme ile "bağımsız Kürdistan" hedefine çevrilmektedir. Esasında "Osmanlı içerisinde özerklik" konusu İngiliz'lerin de desteklediği bir durumdur ve bu çerçevede Kürtleri, bölgedeki "kendi çıkarlarıyla" ulusal güçlerin İstanbul hükümeti lehine "yıpratılması" adına "kullanmayı" planlamaktadırlar. Çünkü o dönemde Irak onların işgali altındadır ve Musul petrolleri kendileri için çok önemlidir. Bu bağlam da "Kürt Teali Cemiyeti" ile iyi ilişkiler içerisindedirler ve Seyit Abdülkadir'in "

Osmanlı içerisinde özerk Kürt bölgesi" projesine de ortaktırlar. Dolayısıyla, İngiliz'e güvensizlik nedeniyle başlangıçtaki "Osmanlı içerisindeki özerklikten" 
sonrasında "bağımsız Kürdistan'a" doğru bir dönüş olmuştur.

İsyanın önder kadro içerisinde öne çıkan isimlerden bir diğeri de Alişir adlı Alevi bir halk ozanıdır. Çok iyi bir ajitatördür. Eğitimlidir ve ideolog yanı da bulunmaktadır. Aşiretlerin ve halkın kalkışmaya katılması konusunda şiirleri ve hatipliği ile propaganda bazında katkı vermiştir. Kendisi önce Mustafa Ağa'nın sonrasında ise Alişan ile Haydar'ın kâtipliğini ve akıl hocalığını yapmıştır. Çok iyi Türkçe bilmektedir ve şiirlerini Türkçe yazmıştır. Büyük ihtimal Türk kökenlidir. Emperyalizme hizmet eden, Kuvay-ı Milliye ve Cumhuriyet'e karşı olan Alevi yakıştırmalı bu baş kaldırı, tüm Alevileri "temsil etmemektedir" ve özellikle "Dede Ocaklarının katılımı" önemsiz kalmıştır. Nitekim, gerek Dersim gerekse Erzincan Alevi Aşiretleri Kürt Şerif ile Ermeni Bogos Nubar'ın "Sevr sürecindeki" ayrılıkçı politikalarına karşı olduklarını Fransız Yüksek Baş Komiserliği'ne 
çektikleri 20 Şubat 1920 tarihli telgrafla da açıkça ortaya koymuşlardır.

Bu telgrafın altında Dersim, Erzincan ve Koçgiri aşiretlerinden Balabanlı (Kürtçü Sabahat Tuncel'in aşireti), Zişanlı, Bal, Abbasanlı, Şadi, Medanlı gibi aşiret başkanlarının imzası bulunmaktadır. Fakat daha sonra,saltanattan "nemalanmış" Alişan ve Haydar gibi bazı aşiret ağaları; yüzyıllardır süre gelen "otonomilerinin ve imtiyazlarının" kaybedilmemesi adına, Sevr'i de fırsat bilerek, Nuri Dersimi ve Alişir gibi Kürt milliyetçisi ideologların da etkisi altında "Kürtçü bir bağımsızlık" doğrultusunda Aleviliği bir "araç" olarak kullanmışlardır. Bu konuda halk ve diğer aşiretler üzerinde "isyana katılmaları" çerçevesinde "despotik" bir baskı oluşturmuşlar dır.

Alevi kesimi işin içine çekmek için Nuri Dersimi'nin önderliğinde yapılan ve "bağımsız Kürdistan" andı içilen Hüseyin Abdal Tekkesi'ndeki aşiretler toplantısın da reislere "Zülfikar" adına yemin ettirilmiştir. Alişir, sağa sola gönderdiği bildirilerde olmadığı halde "Seyit" unvanını kullanmıştır. 

Dersim bölgesindeki birlikteliği kabul eden aşiret reislerine; "bir Zülfikar ile elma getirtip Hz. Ali'nin Zülfikarı'na ve kesip yedikleri Fatmat'ül Zehra" adına şeklinde Alevi motifli antlar içirilmiştir. Buna karşın yine de Alevilerin tümü işin içerisine çekilememiştir. Türk Aleviler bu konuda çekimser kalmıştır. Diğer taraftan İzolli aşireti gibi önemli bir aşiret TBBM'ye 19 Ekim 1920 de telgraf çekerek bağlılığını bildirmiş, Balaban aşireti başkanı Paşo Ağa da Ankara Hükümeti'nin yanında yer almıştır. Hatta Balabanlılar Mutu ve Sansa bölgelerinde köprüleri tutarak Haydar Bey'in Dersim'e geçmesini engellemiştir. Kureyş aşireti de (herhâlde Kılıçdaroğlu' nun aşireti olsa gerek) Haydar Bey'i Tercan'a sokmamış ve jandarmayla birlikte 
ona karşı savaşmıştır. Ayrıca, Diyap Ağa gibi TBMM'ye milletvekili vermiş aşiretleri de dışarı da tutarsak, "Koçgiri Alevi isyanıdır" tezi bütünüyle çökecek tir. Bunun da ötesinde bırakın Alevi isyanı olmasını, "Sünni" Kürt aşiretleri de zaten bu işin içerisinde olmayınca bu isyanın bir "Kürt ulusal hareketi" ya da "Kürt bağımsızlık savaşı" olarak görülmesi de mümkün değildir. Bu şekilde Kürtlerin ve Zazaların "Tamamını kapsamayan" ve "aşiretçilik" üzerine kurulu bu "bölük pörçük" hareketin ulusallığından bahsetmek komik bir savdır. Böylesine bir "Bölünmüşlükle" ve "feodal aşiret ideolojisiyle" bağımsızlık savaşı olamaz.

Koçgiri'den Dersim'e

Koçgiri'de gerçekleşen, Dersimi gibi Kürtçü ideologların güdümündeki "bazı" Kürt feodal ağaların, "Osmanlı'nın kendilerine hediye ettiği" ve yüzyıllardır süre gelen "otonomilerin" üzerinde yükselen çıkarlarını,"Kürdistan bağımsızlığı" kamuflajıyla korumaya çalışmaktan ve "emperyalizme hizmet etmekten" başka bir şey değildir. Bu isyan beraberinde, bölgede o günlerde doruk noktasında olan Türk-Kürt karşıtlığına tarihsel Sünni-Alevi gerginliğinin alevlenmesini de eklemiş ve oralardaki aşiret düşmanlıklarını daha da körüklemiştir. Bu da emperyalistlerin ayrıca işine gelmiştir. Örneğin,İngiliz yetkililerden Albay Stokos devletine "Sünniler ile Şiilerin (Alevilerin) aralarındaki düşmanlıktan yararlanılmasını" 
önermiştir. Koçgiri isyanının en önemli özelliklerinden biri de "Dersim isyanının önceli" ve "parametrelerinin aynı" olmasıdır. Dersim isyanı Koçgiri'nin attığı "temeller" üzerinde yükselir. Nitekim, Seyit Rıza'da bu isyanın "perde arkası" liderlerindendir. Bu isyan sürecinde; kendisinin Ağdat konağına Kürdistan bayrağını çeken, Alişir ile birlikte aşiret beyleriyle Ovacık'ın Larent köyünde 5 Eylül 1920'de toplantı yapan ,TBMM'ye seçilen Dersim Milletvekillerinin Dersim'i temsil etmediği, Dersim'in "bağımsız bir Kürt yönetimi" istediği konusunda Ankara'ya telgraf çeken hep "Türk kökenli" bu Seyit Rıza'dır. Nuri Dersimi anılarında Dersim milletvekillerinin Meclis'e katılmalarından sonraki dönem ile ilgili şunları söyler:

"…Dersim fiilen bağımsızdı. Yönetim başkanlığını Seyit Rıza almıştı ve Kürdistan adına faaliyet gösteriyordu…"

Enteresandır, Koçgiri ayaklanmasının propagandist ve katılımcılarından biri olan Alişir; Alişan ve Haydar'ın, öncesinde de babasının kâtibidir. Bu kişi daha sonra da 1937'de öldürülene kadar Seyit Rıza'nın korumasında onun akıl hocalığını yapmıştır. Kürtçü ideolog Nuri Dersimi de 1937'de Suriye'ye kaçtığına göre, demek ki Atatürk tarafından affedildiği 1921 ile 1937 arasında pek boş durmamış olsa gerektir. Sonuç olarak bakıldığında, Koçgiri kalkışması da dâhil Dersim isyanı; 1920-1937 aralığındaki tamı tamına 17 yıllık bir süreci kapsayan otonomcu, Cumhuriyet karşıtı, saltanat sempatizanı, "despotik aşiret ağırlıklı" ve emperyalizm güdümlü bir isyandır.

Bütün bu isyanların tek sorumlusu da,"devşirme Osmanlı'nın" Yavuz'dan beri süre gelen "İmtiyazlı Feodal Aşiret" yapılanmalı "Kürtçü Politikalarıdır." Bugünkü "Neo Osmanlıcılar da" o yüzden Kürtçü ve Dersimcidirler…



...
..