9 Haziran 2019 Pazar

OPERASYON BÖLÜM 24

OPERASYON BÖLÜM 24



Ankara’da CİA zirvesi 

4 şubat 1998 gününe Rusya’nın aksine Ankara, olağan alarm durumuyla girdi. Öcalan izleniyordu. Olağanüstülük yoktu. Akşam saatlerinde CİA’nın Ankara istasyon şefi, MİT Müsteşarı Atasagun’a Öcalan’ı teklif etti ve Türk devleti 
Amerika’nın şartını kabul edince oturulup bir protokol hazırlandı. Öcalan, operasyonuna ad bile konmadı. Amerikalılar Öcalan’ın Yunanistan’da olduğunu ve sonraki aşamalarda neler yapılması gerektiğini anlattılar. 

Hemen MİT içinde bulunan özel eğitilmiş gruplardan bir ekip hazırlandı. Bu ekipte çoğunluk MİT Anti Terör Dairesi’nde yetişmiş daha sonra yakın koruma konusunda uzmanlaşmış genç elemanlar vardı. 

Öcalan’ı Getirenler. 

Bu elemanların eğitimine özellikle 1996 yılından sonra başlanmıştı. Çünkü o tarihe kadar “analitik” istihbarat yapma konusunda eğitilen MİT mensupları, özellikle Abdullah Öcalan’ın Suriye’den alınıp getirilmesi konusunda toplumsal baskı ve dönemin başbakanı Tansu Çiller’in sıkıştırmaları sonucunda aralarından “kelle avcısı” eğitimine eleman ayırmaya başladılar. Bunlar İsrail ve diğer Batılı ülkelerin gizli servislerinde operasyon için eğitim aldılar. Ayrıca MİT bünyesinde bir de Kontr Terör Dairesi kuruldu. (Bkz. Bir Gizli Servisin Tarihi: MİT, Tuncay Özkan, Milliyet Yayınları, 1996.) 

Bu operasyon için seçilen eğitimli personelin arasına asker kökenli bir MİT mensubu daha konuldu. Bu MİT mensubu PKK’yla mücadelede emri altındaki pek çok askerini bölgede şehit veren, Kuzey Irak’daki Türkmen örgütlenmesinde görev alan bir MİT mensubuydu. Ekipte asker görevli olarak sadece bir tabip 
yarbay bulunması kararlaştırıldı. Bu yarbay da GATA Kardiyoloji Bölümü’nden seçildi. Diğer beş kişi özel olarak yetiştirilmişlerdi. Yakın koruma, çatışma ve savunma uzmanıydılar. 

Cavit Çağlar 200 000 Dolar aldı.

Takvimler 5 şubat 1998 gününü gösterdiğinde hazırlanan bu yedi kişilik ekibe uzun menzil uçabilecek bir uçak aranmaya başlandı. Uçak hiç yakıt almadan uzun uçuş yapabilmeliydi. Hızlı olmalıydı. Dikkat çekmemeliydi. Yapılan 
aramalar sonucunda işadamı Cavit Çağlar’a ait jet uçağının aranan niteliklerde olduğu saptandı. MİT müsteşarı, Çağlar’ı aradı. Kendisinin çıkacağı bir yurtdışı gezi için uçağı kiralamak istediklerini söyledi. Çağlar bunu memnuniyetle 
karşıladı. Uçağın kiralanmasının bedeli olarak 200 000 dolar fiyat biçti. MİT, Çağlar’ın teklifini kabul etti ve karşılıklı olarak uçağın 200 000 dolara MİT için kiralanması konusunda anlaşıldı. Çağlar parasını kuruşuna kadar aldı. 

Bu ödenen para, Öcalan operasyonunda dışardaki bir kurum veya kuruluşa ödenen tek para oldu. Ne Kenyalı yetkililere, ne de operasyona yardımcı olan Amerikalılar ile diğer ülke teşkilatlarına Öcalan için bir tek kuruş dahi para 
ödenmedi. Rüşvet veya hizmet karşılığı olarak herhangi bir ödeme yapılmadı. 

Taşeron yok MİT yaptı. 

Uçakta hiçbir ülkenin veya Türk tarafının taşeronu kullanılmadı. Uçakta operasyon sırasında hiçbir Amerikalı bulunmadı. Sadece Çağlar’ın uçak mürettebatı da operasyonda zorunlu olarak hazır bulundu. 
Operasyon bittikten sonra da Cavit Çağlar “ Soğudum, uçak üzerinde tehdit var” diyerek, uçağı MİT’e satmak istedi ama bu istek MİT tarafından benimsenmedi. Daha sonra aynı amaçlarda kullanılmak üzere başka bir jet uçağı MİT tarafından satın alındı. 

Atasagun CİA’yı ikna etti. 

Operasyon için ayrılan ekip, ne için seçildiklerini bilmiyordu. Ekip Amerikalı uzmanların gözetiminde Antalya’ya götürüldü. Antalya’da üç kişilik MİT uçuş personeli ile Cavit Çağlar’ın uçağının üç kişilik pilot ekibi de bulunuyordu. 
Uçağın üzerindeki bütün numaralar, bayraklar ve Türkiye’yi çağrıştıracak işaretler tamamen yok edildi. Uçak uzun yolculuğa hazırlandı. 

Antalya’da,gözlerden uzakta Amerikalılarla birlikte Kenya’da gerçekleştirilecek operasyonun benzeri senaryolar sürekli olarak denendi. Ekip eğitimli hale getirildi. Bu sırada Amerikalılar MİT elemanlarına operasyon için gerekli olan 
bütün teknikleri gösterdiler. 
Ancak tam bu sırada CİA yetkilisi, Şenkal Atasagun’u ziyarete geldi. Öcalan’ın Kenya’da olduğunu sanıyorlardı. Ama yerini bulamadıklarını iddia ediyorlardı. Amerika vaz mı geçiyordu? Atasagun bunun üzerine çok güvenilir kaynaklarından öğrendiği Öcalan gerçeğini Amerikalı casusa söyledi: 
“Öcalan Kenya’da Yunanistan büyükelçisinin evinde.” 

Amerikalı yetkili şaşkındı. Türk gizli servisinin Öcalan’a bu kadar yaklaşabilmesi onu korkutmuştu. Operasyonun bu noktasında Amerikalı yetkili Türk tarafına Öcalan’ın ele geçirilemeyeceği mesajını vermek istiyordu. Ama aldığı mesaj, Öcalan’ın takibinde MİT’in kararlılığını göstermişti. Öcalan Kenya’da Türk ajanları tarafından her an bir suikasta da kurban gidebilirdi. Amerikalı yetkili daha sonra Öcalan’la ilgili Atasagun’un verdiği bilginin doğru olduğunu teyid etti. Amerika vazgeçilmez bir noktaya gelindiğini anlamıştı. Operasyon tarafların anlaştığı gibi devam edecekti. 

Ama ekibe hâlâ görevle ilgili bilgi verilmiyordu. Bu sırada dinleme ve gözleme çalışmaları Amerikalılar tarafından sıkı bir şekilde devam ediyordu. Yunanistan üzerinde inanılmaz bir baskı oluşmuştu. Amerika , Yunanistan’ın boğazını 
sıkıyordu adeta. 

Yılmaz Biliyordu. 

Antalya’da yapılan eğitim çalışmaları 4 gün boyunca devam etti. 

Öcalan operasyonunu Türkiye’de bu sırada Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit,Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Fevzi Türkeri, MİT Müsteşar Yardımcısı Miktad Alpay resmî olarak bilien kişilerdi. Bilgi sızmaması için olağan üstü dikkat sarf ediliyordu. Başbakan Ecevit bu konuda hiçbir sızmanın olmadığı nı sanıyordu. Ama yanılıyordu. Yanıldığını daha sonra anladı. Olayla ilgili olarak ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın da bilgisi vardı. Yılmaz olayı bildiğini Ecevit’e nasıl aktardığını anlattı: 

“Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’la Abdullah Öcalan yakalanmadan iki gün önce yemekteydik.Yemek sırasında Özkan hiç bu konuda konuşmuyor, susuyordu. Ama bir şeyler de var. Halinden belli. Ben şu Öcalan da gelince herşey 
iyi olacak diye bir şey söyledim. Çok şaşırdı.Bana haber geldi,böyle bir operasyon olacak diye, dedim. Öcalan yakalandığında da Ecevit’e tebrik ziyaretine gittim.” 

Ankara Sabırsızdı. 

Başbakan Ecevit ile Cumhurbaşkanı Demirel sürekli olarak operasyonu soruyorlar, sonuç alınıp alınamayacağını merak ediyorlardı. 

10 şubat günü Antalya’dan Ankara’ya gelen MİT ekibi, Müsteşar Atasagun tarafından yolcu edildi. Atasagun ekibin içinde belirlenen iki lidere görevi açıkladı. Bunlardan biri uçağın MİT mensubu olan pilotuydu. Pilot aynı zamanda 
uydu telefonuyla uçaktan sürekli olarak Atasagun’a bilgi aktaracaktı. Olaylarla ilgili gelişmeler ve iletişim konusunda yetkili oydu. Elinin altında her an kullanıma hazır uydu telefon bulunuyordu. Diğer lider ise eski bir askerdi. Emekli albay uzun zamandır MİT içinde görev yapıyordu. O da 7 kişilik ekibin başında bulunacaktı. Atasagun Öcalan’ın sağ olarak Türkiye’ye getirilmesi talimatını verdi.Hiçbir şekilde zor kullanılmayacaktı. Ekip kendisini de bu anlamda kontrol edecekti. Öcalan sağ ve salim olarak Türkiye’ye getirilecekti. 
MİT uçağa yerleştirdiği kendi kadrolu pilotlarına rotaları verdi. 

Güvenlik ve gizlilik için en acil durumlarda kullanılacak uydu haberleşme sistemlerinden, çıkabilecek çatışma anlarında başvurulacak silahlara kadar her şey düşünülmüştü. 

10 şubat 1998’de uçak Türkiye’den Öcalan’ı almakla görevlendirilen ekiple birlikte havalandı. İlk rota Mısır üzerinden Uganda’ya göre çizilmişti. Uçakta yolculuğu belgeleyecek video çekimleri yapıldı. Mısır piramitlerinin üzerinden geçerken, üzerinden uçulan ülkelerin kentlerinin hava görüntüleri alındı. Ekip Uganda’ya ulaştığında, Öcalan’ı almakla görevli olan yedi kişi uçaktan hiç çıkmadı. Hep talimat beklediler. Hareketlerine Amerikalılarla birlikte Ankara’dan gelecek emirler yön veriyordu. 10 şubatta Uganda ’ya ulaşan ekip 14 şubat akşamına kadar hep haber bekledi. Bu sırada tam iki kez Öcalan’ın alınması için harekete geçirildi. Ancak Öcalan Kenya’da baskılara karşı direniyordu. Amerikalıların ve Yunanistan’ın bastırmalarına karşın Yunan Büyükelçiliği’ni terk etmiyordu. 14 Şubat akşamı uçağa Kenya’nın başkenti Nairobi’ye hareket etmesi emri verildi. 15 şubat pazartesi günü Nairobi’de geçirilecekti. 

Uçak Hazır. 

Nairobi Havaalanı’ndaki Türk ekibine öğlenden sonra her an hazırlıklı olması için gerekli talimat ulaştırıldı. Bunun üzerine herkes uçak etrafındaki görev yerine geçti. Sorun çıkması beklenmiyordu. 

Akşam 19.20 sularında havalanının özel bölümündeki tel kapıların açıldığı görüldü. Beklenen an gelmişti. Uçağın içindeki ve etrafındaki Türk görevliler hazır bekliyorlardı. Aralarında Amerikalı yoktu. Bütün ekip MİT görevlileri ile 
asker kökenli kardiyolog doktordan oluşuyordu. Etrafta Kenyalılar bulunuyordu. Ama havaalanında ve Öcalan’ın gelişinde Almerikalılar sıkı bir izleme ve gözleme faaliyeti gerçekleştiriyordu. Amerikalılar Türk görevlilerin sözlerini yerine getirip getirmeyeceklerini merak ediyorlardı.
Öcalan sağ olarak Türkiye’ye ulaştırılmalıydı. 

Öcalan hiç şüphelenmedi .

Öcalan’ı getiren otomobil aprona girdi. Türk ekibini taşıyan uçağın yanına kadar geldi. 

Öcalan, Kenyalı yetkilerle birlikte gayet rahat ve neşeli bir biçimde elindeki çantasıyla uçağa doğru yöneldi. Hollanda’ya gideceğini sanmaktaydı. Uçağa şöyle bir göz atmış, ama dikkatini çekecek hiçbir şey görememişti. MİT 
ekibi nefesini tutmuş olanları izliyordu. Öcalan hızlı adımlarla uçağın merdivenlerine yöneldi. Kapıda duran uzun boylu, sarışın, yeşil gözlü Türk görevliyi hafif bir gülümsemeyle selamladı. Fizikî görüntüsü Batılıları andıran görevli kendisine gülümseyerek karşılık verdi. Rahat bir biçimde uçaktan içeriye girdi. Hiç şüphelenmemeşti. Öcalan’ın içeriye girmesiyle, MİT görevlilerinin Öcalan’ın üzerine atlamaları bir oldu.Öcalan bir anda, bir eşya gibi özel bir bant ve kelepçeyle paketlendi. 

Abdullah Öcalan uçağın içinde hiç karşı koyamadı. Yere yatırıldığında da, sonrasında da hiç direnmedi.Türk görevliler kendisine karşı zor kullanmadılar. 
Elleri, ağzı ve gözleri anında bantlandı.Askeri doktor sağlık kontrollerini yapıyordu. Öcalan iyiydi. Ama yakalandığını anladığında şoka girmişti. Kendisine de bir zarar vermemesi için olağanüstü dikkat gösteriliyordu. 

Her dakika kayda geçti.,

Öcalan uçağa girdiği andan itibaren videoyla kayıt yapılmaya başlanmıştı.Uçak yolculuğu boyunca toplam 90 dakikalık çekim gerçekleştirildi Öcalan uçağın içinde bir süre “paketlenmiş” olarak tutuldu. Uçak kalkış izni alıp pist başı yaptığında saatler 20.00’yi geçiyordu. 15 şubat 1998 günü Öcalan eldeydi ve Türkiye’ye doğru yola çıkıldı. 

Öcalan uçak havalandıktan sonra bir koltuğa oturtuldu. Ellerinde kelepçe vardı. Gözleri ve ağzı bantlıydı. 

Önce ağzındaki bant açıldı. Sonra gözlerindeki. Öcalan yakalanmanın şokuyla midesinin yandığını belirten şeyler yapıyordu. Ama konuşamıyordu. Tutulmuştu. 
Öcalan’a ne uçağa binmeden önce ne de bindikten sonra uyuşturucu, uyutucu veya bilincini bozacak hiç ilaç verilmedi. 

Öcalan korkmuştu. Öcalan’ı sarmalayan özel bantlar çözülürken onlarca arkadaşını PKK’yla mücadelede şehit veren, MİT görevlisi o tarihî sözleri dile getirdi: 

25. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder