10 Haziran 2019 Pazartesi

OPERASYON BÖLÜM 33

OPERASYON BÖLÜM 33



Soruldu: “Genel başkanlığını Akın Birdal’ın yaptığı İHD bize yakın bir kuruluştur. Ancak organik bağımız yoktur diyorsunuz.” Oysa İHD Diyarbakır fiube Başkanı Mahmut fiakar Avrupa ERNK cephe merkezinin talimatıyla İstanbul HADEP il başkanlığına getirildi. Onun yerine de yani Diyarbakır İHD şube başkanlığına Osman Baydemir atandı. Yine ERNK’nın talimatıyla Eren Keskin, İHD genel merkez teşkilatına getirildi. Böylece Akın Birdal desteklendi. 

Cevap: Avrupa ERNK cephe teşkilatının bu tür faaliyetler gösterdiğini, atamalar yaptığını duydum, karşı çıkmadım. Çünkü gerek HADEP olsun gerek İHD olsun bize yakın teşkilatlardır. Her ne kadar bu atanan şahıslar PKK örgütü mensubu 
olacak kapasitede değillerse de bize sempatizandılar ve böylece bir işbirliğine girilmiş oldu. Bizim elimizde bulunan askerleri 1996 yılı zannederim eylül ayında Kuzey Irak’taki kampımıza gelen İHD Başkanı Akın Birdal, kapatılan RP Van Milletvekili Fetullah Erbaş ve yine bize yakın bir kuruluş olan MAZLUM-DER Genel Başkanı İhsan Arslan’ın ricalarını da göz önünde bulundurarak teslim etme sürecine girdik. 
Soruldu: Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı dönemindeki ilişkileri soruldu. 
Cevap: Necmettin Erbakan 1996 yılında başbakan olduktan sonra bana Suriye’de bulunan ve Suriye devletine yakın olduğunu bildiğim Ağa kod Mervan Zeki ile Suriye’de benim temsilcim olarak bulunan Delil kod vasıtasıyla Erbakan’ın mesajı geldi. Necmettin Erbakan bu şahıslar vasıtasıyla bana ulaştırdığı notta “Güneydoğuya siyasî, ekonomik, kültürel açılımlarda bulunmak istediklerini, bu nedenle barışın sağlanmasını, ateşkesin ilanını” öneriyordu. Ben de bu görüşü olumlu bularak yine aynı şahıslar vasıtasıyla kendisine mektup yazdım ve bu önerisini kabul ettiğim yolunda mesaj gönderdim. 
İsmail Nacar isimli şahıs zaman zaman yine RP iktidarı zamanında benimle telefonla görüştü ve arabuluculuk tekliflerini iletti. O da benim yaptığım görüşmelerde, görüştüğüm kaynaklarla sizi bir araya getirebilirim diyordu. 
Soruldu: İstanbul’da Özgür Gündem gazetesinin çıkarılması ve bunun örgütle ilişkisi daha ziyade PKK uyuşturucu bağlantısını ortaya atan gazete yazarlarına daha sonra saldırı olmuştur. Bunlardan bir tanesi de yazar Uğur Mumcu’dur. Bu konuları açıklayınız. 
Cevap: Yazar Uğur Mumcu’nun benimle ilgili, örgütle ilgili yazıları yayımlanmıştır ve kitapları da vardır, bunu biliyorum ve kendisini de tanıyorum. 12 Mart 1972 tarihinde Mamak Askeri Cezaevi’nde tutuklu olarak birlikte kalmıştık. 
Uğur Mumcu’nun eserleri örgüt, çeteler ve bunların devletle ilişkisi, yani devletten yararlanmaları konularını içeriyordu. 
Ölmeden önce Yalçın Küçük kanalıyla benimle görüşmek istedi, zaman yetmediği için görüşemedik. Kendisi takdir ettiğim bir gazetecidir. Örgütün gelişimini kendisine anlatmaktan sevinç duyarım, çünkü iyi bir araştırmacıydı. Kendisinin “Bizim devlet mi Apo’yu büyüttü” söylemi vardı. Öldürme olayında benim bilgim yoktur ve bizim örgütümüzün de bu olayla herhangi bir irtibatı yoktur. Olsaydı benim mutlaka haberim olurdu. 

Soruldu: Sanığa KÜRT-HA ajansının beyanı okundu, soruldu. 
Cevap: Bu haber ajansı örgüte aittir, ancak verdiği haber saptırmadır. Daha sonra da yalanlanmıştır ve kesinlikle bizim örgütümüzün öldürme olayıyla hiçbir irtibatı ve ilişkisi yoktur dedi. 
Soruldu: 1993 yılında yine bir ateşkes ilanınız vardı, size öneri getiren mi oldu, yoksa kendi düşüncenizle mi tek taraflı olarak ateşkes ilan ettiniz? 

Cevap: 1993 yılında Celal Talabani bana geldi, onunla olan görüşmemizde Özal’ın ateşkes konusunda talebi olduğunu iletti. Böyle bir beklentisi olduğunu söyledi. Daha önceden de ben Türk gazetecilerinden Mehmet Ali Birand, Güneri Civaoğlu, İsmet İmset’le aynı konuda röportaj yapmıştım. Ben bu Türk gazetecilerine Özal’ın ateşkes isteğinde samimi olup olmadığını sordum. 

Bu gazeteciler bana Turgut Özal’ın Kürt meselesine çözüm arayışı içinde olduğunu ve bu işi yapacak cesaretinin de bulunduğunu söylediler. Aynı soruyu Celal Talabani’ye de yönelttim. Celal Talabani’de bana samimi gördüğünü ve bu konuda cesareti olduğunu söyledi, bende amaç olarak olayı siyasî platforma götürmek istiyordum. Benim düşünceme uygun geldiğinden 15 mart 1993 günü 
Celal Talabaniyle birlikte ateşkesi ilan ettim, ateşkes ilan ettiğimizde HEP milletvekilleri Ahmet Türk, Hatip Dicle, Sedat Yurttaş ve Sırrı Sakık da oradaydılar. Celal Talabani benimle görüşmesinde Turgut Özal’dan başka devlet içinde çeşitli kademelerde kişilerle görüştüğünü bu arada siyasî parti liderleriyle de görüştüğünü, izlenimlerinin olumlu olduğunu söylemişti. Hatta sonraki 
görüşmemizde Talabani, Özal’ın benim ateşkes ilan etmemden sonra rahat bir uyku uyuduğunu, 10 yıldan beri ilk defa rahat bir uyku uyuduğunu söylediğini iletti. İngiltere’de Arapça yayımlanan bir gazetede, gazetenin ismi El Vasat’tır, Talabani’nin bir açıklaması oldu, bu açıklamasında Talabani görüştüğü isimlerle ilgili bazı isimler vermiştir. Ben bu açıklamayı okumadım, yalnız münderecatı 
hakkında bana bilgi verdiler, açıklama doğrudur. 

1993 yılı mart veya nisan ayında olabilir Hasan Cemal Cumhuriyet gazetesi adına benimle röportaj yapmaya gelmişti, Hasan Cemal’le yemek yerken Hasan Cemal bana o günkü İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’in benim için üslubunu biraz 
yumuşatsın, bizimde onun hakkında sert konuştuğumuzda aldırış etmesin dediğini iletti. Celal Talabani’yle olan ateşkesle ilgili konuşmalarımız ve gazeteci Hasan Cemal’le yemek esnasında yaptığımız konuşma, ikisi de benim evimde  gerçekleşmiştir. İlk görüşme fiam’daki evimde gerçekleşmiştir. Hasan Cemal’le olan görüşme ise Lübnan’daki evimde olmuştur. 

1993 yılı 15 martın da ateşkes ilan ederken PSK Başkanı Kemal Burkay’da yanımızdaydı, o da ateşkese destek veriyordu, o gün aramızda birlikte hareket etmek için Kemal Burkay’la birlikte hareket etmemiz için bir protokol imzaladık. Bu protokol halen geçerlidir. 
Soruldu: 1993 seçimlerinde HEP, SHP ile ittifak ederek seçimlere girdi, seçimler sonucunda 20’den ziyade HEP kökenli milletvekili parlamentoya girdi, HEP kökenli milletvekili adaylarının sizin tarafınızdan tespit edildiği ve tespit edilen 
adayların milletvekili olduğu konusunda ne diyorsunuz? 
Cevap: HEP’le SHP’nin ittifak ederek seçimlere girmesini fiilen destekledim. Bildiğiniz gibi SHP, Cumhuriyet Halk Partisinin mirasını almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin en köklü partilerinden biridir. Kürt meselesini bu partiyle 
çözebiliriz diye düşündüm. Esasında SHP’nin de Kürt meselesiye ilgili hazırladığı rapor vardır. Bu sebeple HEP’le SHP’nin ittifak yapmalarını destekledim, ittifakın ortamının hazırlanması için çaba sarf ettim. Dolayısıyla gösterilen HEP kökenli 
milletvekili adaylarının bir kısmını tanımamakla beraber adayların seçiminde etkili oldum ve seçilenlerin adaylıklarını onayladım. Seçimlerden evvel Zübeyir Aydar, Ahmet Türk, Hatip Dicle, Leyla Zana, Sedat Yurttaş, Sırrı Sakık’la görüştüm. 
Bunların bir kısmıyla bizzat yüz yüze görüştüm. Yüz yüze görüştüğüm kişiler arasında Leyla Zana, Ahmet Türk, Sedat Yurttaş, Zübeyir Aydar vardır. Diğer milletvekili adaylarıyla telefon ile görüştüm. Yüz yüze görüşmeler Suriye ve 
Lübnan’daki evimde olmuştur. 
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman Kürt milletvekilleri de meclise kendi kıyafetleriyle gelmişlerdi ve kendi dilleriyle konuşuyorlardı. Esasen bunların çoğu Türkçe’yi bilmiyordu. Ben o zaman seçilen milletvekillerine meclise kendi kıyafetlerinizle gidebilirsiniz. Mecliste Kürtçe konuşabilirsiniz, yani Kürt olduğunuzu belirtebilirsiniz şeklinde talimat verdim, daha sonra onlara böyle bir görüş ilettim. 
Yoksa kesin kez yemin merasiminde şu işleri yapacaksınız diye talimat  vermedim. 
Soruldu: HEP-SHP ittifakında SHP adına kimlerle konuştunuz ve konuşmalar sırasında SHP tarafından size bazı vaatlerde bulunuldu mu ? 
Cevap: HEP-SHP ittifakında SHP’lilerle görüşmeleri HEP’e bırakmıştım. SHP adına görüşmelerin kimler tarafından yapıldığını bilemiyorum. 
Yapılan görüşmelerde vaat edilen menfaatler partinin yani SHP’nin içinde kalın, konuyu bizim partinin görüşlerine göre çözelim şeklindeydi. Sanırım hükûmet olduklarında HEP kökenlilere bakanlık veya HEP’e genel müdürlükler verilmesi de vaat edilmişti. 
Soruldu: HADEP ilişkisi soruldu. 
Cevap: 23 haziran 1996 tarihinde yapılan HADEP Kurultayında Türk bayrağının indirilmesi olayı tamamen HADEP’in bir gafıdır. Olaydan birkaç gün sonra MED TV’de yaptığım konuşmada bu olayın yanlış olduğunu ortaya koydum. 
HADEP bünyesinde yurtiçinde oluşturulan gençlik ve kadın komisyonlarında yapılan eğitim çalışmalarıyla Romanya ve Moldavya gibi ülkelerde yapılan eğitim çalışmaları tamamen benim perspektifime, görüşlerime uygun olarak yapılan 
çalışmalardır. Ben kendilerine buraya PKK ideolojisini taşıyamazsınız siyasal ve yasal gerçeklere uygun bir eğitim yaparak bilinçlenmeyi sağlayacaksınız diyordum. 
Romanya ve Moldavya gibi ülkelerde yapılan eğitim çalışmalarında yetişen müdahaleci grupların HADEP’in faaliyetlerinde ve icraatlarında söz sahibi oldukları doğrudur. Yurtdışındaki ve özellikle Romanya’daki eğitim çalışmalarını 
Mehmet Hoca kod Cevat Soysal yürütmüştür. Mehmet Hoca kod Cevat Soysal benimle telefonla irtibat kurarak görüş ve talimatlarımı alıyordu. 
HADEP’in il ve ilçe teşkilatlarında gerek yurtdışındaki kamplara ve gerekse kırsal alana eleman gönderme faaliyetinin yürütüldüğü doğrudur. Ancak ben kendileri ne bu işin yasal parti olmaları nedeniyle kendilerine zarar vereceğini bu 
faaliyetlerinin yanlış olduğunu belirtiyordum. HADEP’in kuruluşu sırasında Avrupa teşkilatımız vasıtasıyla para yardımı yaptık. Zannederim bu yardım 200 000 mark civarında idi, kendileri adına düzenlenen gecelerde toplanan paralar bu şekilde bu partiye aktarılmıştır. 

Halen cezaevinde hükümlü olarak bulunan PKK mensubu Sabri Ok’un HADEP’lilere talimatlar verdiği doğrudur. Üst düzey kararları da vermektedir. Ancak benim demek istediğim şudur. Ben esasen bir siyasî kanal arayışı içindeyim, fakat bir 

HADEP’linin yasal gerçekler karşısında kendisini PKK militanı gibi görmesi ve göstermesi yanlıştır. HADEP’le olan işbirliğimizi şu çerçevede anlatabilirim. Madem ki bu parti bizim tabanımıza dayanıyor bizi temsili doğru olarak yapması ve bunun içinde eğitim görmesi gerekir. Siyasî bir realite karşısında bir parti olduğunu da unutmaması gerekir. 
Soruldu: Yaklaşan 18 Nisan seçimleri dolayısıyla HADEP’in yapabileceği ittifaklar soruldu. 
Cevap: 18 nisan 1999 tarihinde yapılacak milletvekili seçimleri dolayısıyla HADEP’in CHP veya DTP ile ittifak yapıp yapamayacağı konusunda benden Avrupa’daki görevlimiz fiahin kod adlı Ferhat Abdi fiahin vasıtasıyla görüş soruldu ben her iki parti içinde yapılacak ittifak için olumlu görüş belirttim. Her iki partinin de baraj sorunu vardı. Bu nedenle HADEP ile her ikisinin de ittifak yapması mümkündü. Cumhuriyet Halk Partisi bu ittifak görüşmesinde bazı şartlar ileri sürmüş, seçimlerden sonra HADEP bünyesinden milletvekili olanların parti içinde kalması, Kürt sorununun Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşlerine göre çözülmesi ve sivri isimlerin aday olmaması gibi isteklerde bulunmuş, ben de bunu normal karşıladım ve ittifak çalışmasına devam edin dedim. Keza DTP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un da uzun bir demokrasi deneyimi olması ve bu partinin de demokrat yapıda bir parti olması nedeniyle bu ittifakı da onayladım. DTP’nin kontenjan istediğini yani ön sıralarda yer istediğini söylediler. Bunu üzerine Hüsamettin Cindoruk’un Diyarbakır’da, İsmet 
Sezgin’in Batman’da aday gösterilebileceğini belirttim. Zaten İsmet Sezgin’in 1993 yılındaki temasında tanıyordum. 

Abdülmelik Fırat muhafazakâr bir yapıdadır ve zaten fieyh Sait’in torunudur benimle defaten görüşmüştür. Suriye’ye gelmiştir. Kendisinin HADEP genel başkanı olmak gibi bir niyeti vardı, ben de uygun gördüm. Çünkü yukarıda söylediğim gibi muhafazakâr yapıda olduğu için Refah Partisi’ne gidecek oyları toplayabilirdi. Ayrıca bugünkü HADEP’in teşkilatı sol yapıdadır. Böylece her iki görüş oyların daha fazla toplanmasını sağlayabilirdi. Ancak HADEP’in teşkilatına sol görüş hâkim olduğu için Abdülmelik Fırat’ın genel başkanlığını istemediler. Bunu bana yine Avrupa’daki görevlimiz fiahin ulaştırdı. 
HADEP’ten başka çevrelerde mesela Leyla Zana ve arkadaşları Abdülmelik Fırat’ın genel başkanlığına karşı çıkmışlar bu noktada zannederim çekememezlik de var. 
Soruldu: 6 mayıs 1996 günü kendisine yapılan suikast girişimini Yalçın Küçük’ün haber vermesi olayı tekrar soruldu. 
Cevap: Bu konuda Yalçın Küçük’ün söyledikleri doğrudur. Yani bu olayı kendisine haber veren kaynaklar konusunda söylediklerinin doğru olması gerekir. Benim izlenimlerime göre bu haber Yalçın Küçük’e ANAP çevresinden sızdırılmış 
olup elbette ki genel başkanlarının bilgisi tahtında olmuştur. 
Soruldu: Emir ve talimatınızla hareket eden kırsal alandaki örgüt mensuplarının kullandığı normal silahlar ve helikopter saldırılarında kullandığınız Strella 2 M Kakruşa, SAM 6, SAM 7 füzelerinin temini nasıl olmaktadır. Sizin bilginiz dahilinde mi? 
Cevap: PKK’nın elindeki silahlar Körfez Savaşı’nda kuzeye doğru sürülen insanların bıraktıkları silahları topladık ve bir kısmını da parayla aynı yoldan satın aldık. Bizim silahlarımızın temini malî kaynaklarımıza dayanır. Malî kaynaklar büyük çoğunlukla Avrupa’dan bağış ve kampanyalardan elde ettiğimiz gelirlerdir. Örgütün malî kaynak temininde vergilendirme adı altında para toplanmaktadır. Bölge temsilciliklerine bağlı kişiler uygun buldukları şahıslardan para toplamaktadırlar. 
ERNK adına makbuz basıp para temin etme bölgelerin inisiyatifindedir. Kırsal alanda faaliyet gösteren özellikle Botan gibi geliri olmayan bölgelere bence bilinen milyon dolar miktarlarında yıllık gelir para bu bölgelere gönderilmiştir. Benim bilgim dahilindedir. Solhan bölgesine 15 milyon dolar gönderilmiştir. 
Soruldu: 1990 yılından itibaren Türkiye dahilinde örgütünüze yardım eden işadamları, dernekler veya kuruluşlar hakkında ve devlet ihalelerine giren müteahhitlere iş alabilmeleri için yardım edip etmediğiniz, ihaleyi alması için yardım ettiği iş adamlarından vergilendirme alınıp alınmadığı, Zagros bölgesinde uyuşturucu madde kaçakçılığına göz yumulup yumulmadığı, üst düzeyde uyuşturucu madde kaçakçılığı ilişkisi soruldu. 
Cevap: 1991-1993 yılları arasında bölgedeki müteahhitlerden yüzde itibariyle bir miktar örgüte gelir adı altında paralar alınmıştır. Müteahhit firmalar örgütün gücünü kullanarak ihale aldıklarında bizde onun üzerinden bir gelir temin etmekteyiz. Bunlardan Halis Toprak fabrika yapımına başlayınca bizimkiler ondan eğer burada fabrika yapacaksan, çalıştıracaksan bir ücret vermek zorundasın, yani örgüte bir bedel vereceksin demişler ve ondan ücret almışlardır.

Miktarını bilemiyorum. 
Bölgelerdeki elemanlarımız tahsil etmişlerdir. Ali Rıza Septioğlu’nun ailece işlettiği taş ocakları vardır. Keza bundan da bölgesel örgütümüz örgüt adına ücret almıştır. Miktarını bilemiyorum. Keza Ceylan Holding şirketinden bölgesel 
birimlerimiz para tahsil etmiştir. Miktarını bilemiyorum. Bu para alma usulü bölgemizde yaygındır. Hatta Behçet Cantürk de örgütümüze yardımda bulunuyordu. Yüksekova’da Cihangir Ağa, Mardin’de Türk ailesi ile Kahramanlar ailesinden örgüt para tahsil etmiştir. Bunu dışında ismini bilmediğim çok sayıda işadamından da para temin edilmektedir. Ayrıca Başkale, Hakkari bölgesindeki uyuşturucu ticaretiyle ilgili olarak, silah ve hayvan ticareti de dahildir, bu gibi işleri yapanlardan örgüt adına Ferhat kod Osman Öcalan tarafından para tahsil edilmektedir. Ayrıca sınır boylarında örgüte ait gümrük birimleri adı altında oluşumlar vardır. Paraları bunlar tahsil etmektedir. Her örgütün bu şekilde bir uygulaması bulunmaktadır. Örgütün Avrupa’da da topladığı paraları Sinan adındaki elemanımız İsviçre bankalarına yatırmaktadır. Malî işlerle bu şahıs 
uğraşmaktadır. Kendisi Nusaybinlidir, MED TV’de çalışmaktadır. Belçika’da da yakalanan Haydar Ağbaba adlı örgüt elemanımızın üzerinde yakalanan para da örgüte aittir. 

Soruldu: PKK tarafından kullanılan Strella füzelerinin nasıl temin edildiği soruldu. 
Cevap: Yunanistan’da bulunan temsilcimiz Rozalin kod Ayfer Kaya Yunanistan’da bir yardım kampanyası oluşturduğu kiliselerden ve bize yardımcı olan halktan toplanan paralarla fiyatı arttırılmış vaziyette gazete ve dergi satışından elde edilen paralarla alınacak füzelerin finansmanı sağlandı ve Sırbistan bölgesinden tanesi 18 000 dolara alınan 20 adet Strella füzesi tüccar vasıtasıyla yerinde yani Kuzey Irak’ta örgüte teslim edildi. Yine kullanmış olduğumuz SAM 6 ve SAM 7 füzeleri ilk etapta Kuzey Irak’taki boşluktan yararlanılarak temin olunduğu, daha sonra bu füzeler Rusya’dan Kafkaslar üzerinden Ermenistan ve Bakü hattıyla Kuzey Irak’a geçirildi. Hatta füzelerin bir kısmı İran servisinin eline geçti. Bu füzeler konusunda Yunan Gizli Servisi’nin yol göstermiş olması mümkündür. 
Bu füzelerin eğitiminin Kosova bölgesinde yapıldığını zannediyorum. 

Soruldu: HADEP’li bir grubun oluşturduğu DEMOS grubu soruldu. 
Cevap: Bu grup HADEP içindeki radikal, ılımlı çekişmesi sonucu Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Kemal Parlak, Abdülmelik Fırat tarafından oluşturulmuş ise de, ılımlı barışçı grubu temsil eden bu grup şu anda bizim kontrolümüz altına alınmıştır ve kontrol altındadır. 
Soruldu: 1984 ağustos ayında Eruh ve fiemdinli baskınlarıyla ilgili ve silahlı propaganda birlikleri kurulması ile ilgili diyecekleriniz nelerdir? 
Cevap: PKK örgütü kuruluşundan itibaren silahlı mücadelemizi 1984 ağustosuna kadar olan bölüm ve ondan sonraki bölümler olarak ayırabiliriz. Birinci dönem Hilvan-Siverek dönemidir. Daha çok mahallî otoriteye karşı yani ağalar, şıhlar 
gibi etkin olan ailelere karşı olduğumuz dönemdir. fiemdinli ve Eruh baskınları ise devlete karşı doğrudan gerilla karakterinde başlar kendi içinde aşamalara ayrılmaktadır. Birinci aşama 1987 yılına kadardır. 

Bu tarih geçici köy korucularının ortaya çıkmadığı dönemdir. Daha çok silahlı propagandayı hedef alır, yani biz varız hareketidir. 1982 yılında Diyarbakır Cezaevi’nde bizim elemanlarımızca ölüm oruçları başlamıştı, Merkez komiteden 3 kişi bu ölüm oruçlarında yitirilince böyle bir eyleme karar verdim. Hatta bu başlangıç 1983 yılı olmalıydı. Eruh ve Şemdinli benim talimatımla olmuştur. Çünkü büyük baskılar vardı ve ölüm oruçları çok vahim olaylardı. Bu ölüm oruçlarında Merkez Komite’den Mazlum Doğan, Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş yitirildi. 1987 yılından itibaren olağanüstü hal gelmiştir. Bu yeni bir 
aşamadır. Geçici Köy Koruculuğu sistemi kurulmuştur. Bu dönemde biz artık köy korucularını da hedef almıştık, Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenleyen birliklerimiz Kuzey Irak’ta KDP’nin kontrolündeki bölgede hazırlanmıştır. Bu kamp Lolan kampıdır. Bunu dışında Hayat-Lakyek kamplarımız vardı, eğitimlerimizi bu kamplarda veriyorduk. Bu dönemde biz KDP lideri Barzani’yle irtibat halindeydik. 1987‘den itibaren çok miktarda eylemler oldu. Bu eylemlerin içerisinde sivillerde öldürülmüştür. 1998’den itibaren Karadeniz ve Akdeniz’e açılım politikaları olmuştur. Bu benim bilgim dahilindedir. Sivas- Tokat-Amasya ve Samsun bölgesinden Karadeniz’e ulaşma politikasıdır. Aynı zamanda burada sol örgütler de faaliyet gösteriyordu. Bu örgütler DHKP/C ve TİKKO’dur. Bunların bizden talepleri olmuştur, bizim ki destektir. Sivas ve Tokat havalesinde meydana gelen öldürme olayları da örgüt elemanlarımızca yapılan ve o bölgede bulunan grupların yani Türkiye sol grubunun birleşip yürüttükleri eylemlerdir. 
Soruldu: Devrimci Halk Partisi (DHP) soruldu. 
Cevap: Bu örgüt bünyemizden ayrıştırılan Türk kökenliler tarafından kuruldu. Bizim eleman ve silah yardımımız vardır. 
Amaç savaşı Türkiyelileştirmek ve dağlık bölgede yaşayan yoksul Türkmen Alevîleri örgütleyip bu hareketin içine sokmaktır. 

Soruldu: MED televizyonunun kuruluş amacı ve finanse kaynaklarını anlatınız. 
Cevap: 1990’dan sonra Türkiye’de özel televizyonlar büyük bir gelişme gösterdi. Biz de PKK olarak bu teknik imkândan yararlanıp yararlanamayacağımızı araştırdık. Neticede İngiltere’den lisans almak, Fransa’dan da uydu temin etmek suretiyle televizyon kurabileceğimizi tespit ettik. 1993 veya 1994 yılında MED televizyonunu faaliyete geçirdik. Lisansı İngiliz İTC bağımsız şirketinden aldık. Uyduyu ise Fransa’dan temin ettik. Finansını bağış yoluyla temin ettik. Özel bir bağış kampanyası açtık. Ayrıca MED televizyonunda çalışan kişiler kendi adamlarımızdır bunlar bu televizyonda parasız gönüllü olarak çalışmaktadırlar. MED televizyonunu kurmaktaki birinci amacımız tabiî ki PKK’nın siyasî görüşüne uygun propaganda yapmaktır. Ayrıca bu televizyonda Kürt folkloru, Kürt müziği, Kürt kültürüyle ilgili programlarda yapılmaktadır. Tahminime göre yılda 50 milyon mark masraf gitmektedir. Başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri’nde de bir uydumuz vardı. Sonra Fransa’dan bir uydu kiralandı. Amerikalı şirketle olan anlaşmamız sürüyor ancak bu uydu sanırım kullanılmıyor. 
Şirket anlaşmasında MED televizyonunun ortağı var görünüyor ancak MED televizyonu bizim televizyonumuzdur ve bizim desteğimiz olmadan yürümez. MED televizyonunun finans ihtiyacını karşılamak ve toplanılan paraları kullanılır 
duruma getirmek yani yasal hale getirmek için vakıflar kurduk. 


34. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder