9 Haziran 2019 Pazar

OPERASYON BÖLÜM 22

OPERASYON BÖLÜM 22


Savaş Tartışması 

“5 şubatta İnternet aracılığıyla Özgür Politika gazetesinde yayımlanan bir yazıyı Öcalan’a okuttum, Nairobi’de barınmasının artık tehlikeli olmaya başladığı endişesine kapıldı. Hemen büyükelçiye siyasî sığınma dilekçesi verdi. Ona 
siyasî sığınma veremeyeceğimizi anlattım ve şu ek nedeni dile getirdim: Türk Milli Güvenlik Kurulu, Öcalan’ı koruyacak herhangi bir komşu ülkeye karşı güç kullanacağını beyan etmişti... 

Ben Öcalan’a, olaylar böyle gelişirse, tarihte, patlak vermiş en aptalca savaş olacağını söyledim. 

Kendisi cevaben, Türkiye’nin blöf yaptığını, Yunanistan’ın geri çekilmemesi umudunda olduğunu ve bu durumu istismar ettiğini savundu...”. 

16 Mart 1999 “17 Kasım”ın Öcalan açıklaması 

Yunanistan’ın “derin devlet” destekli ünlü terör örgütü “17 Kasım”, Yunan Başbakanı Kostas Simitis’i, “Öcalan’ı Türklere teslim etmekle” suçlarken, PKK içinde de, Öcalan’ın tutuklanmasından sorumlu olanlar olduğunu ileri sürdü. 
Örgüt, yayımladığı bildiride, Yunan devletinin PKK’ya para yardımı ve destekte bulunduğunu belirtirken ancak, bunun “maksatlı yapıldığını” öne sürdü ve “PKK’yla dayanışma içindeyiz, Öcalan’ın tutuklanmasından çok üzgünüz” 
dedi. 
“17 Kasım”, Elefterotipiya gazetesine gönderdiği ve dün yayımlanan, “Öcalan fiyaskosu”yla ilgili uzun bildirisinde, Öcalan’ın tutuklanmasını CİA’nın organize ettiğini ileri sürdü. 
“17 Kasım” bildirisinde PKK’nın EİP’yle ilişkisi de gözler önüne seriliyor ve PKK’ya “yeni darbeler yememesi için” tavsiyelerde bulunuyor. 

“17 Kasım”ın bildirisinden bazı kesitler şöyle: 

“Kenya’daki tutuklama operasyonu CİA tarafından düzenlendi, Amerikalı ve İsrailli ajanlar ile Yunanistan ve Kenya yardımcı oldu, böylece Öcalan Türklere teslim edildi. Öcalan’ın hareketleri, gerek PKK kurmaylarının ve Atina ile Avrupa’daki sempatizanlarının telefonlarının dinlenmesiyle izlendi. Ancak, esas izleme, yanında önceleri Avrupalı ve akabinde Yunanlı ajanların bulunmasıyla sağlandı. 
(...) Öcalan’ın tutuklanması komplosunda Yunanistan, tuzağa düşüren ‘dost’ rolünü oynadı. Bu rolü sadece Yunanistan oynayabilirdi çünkü PKK’nın itimadı vardı. Bu itimat, Yunan gizli servislerince Kürtlere son yıllarda verilmiş küçük miktardaki para ve komik derecedeki desteğe dayandı. Bu ajanların klasik aldatma taktiğiydi çünkü böylece, onları kontrol ediyorlardı ve gereken anda bu itimadı kullanabileceklerdi. 
Bu sözde yardım olmasaydı Öcalan Yunan hükûmetine güvenmeyecekti. Tüm bunlar Yunan hükûmetinin onayı ve bilgisi dahilinde CİA’nın desteğiyle 
yapılıyordu. Yunan Gizli Haberalma Örgütü’nün (EİP) kontrol edilemeyen bir parçası yapmıyordu. 
(...) EİP Şefi Stavrakakis Öcalan’ın Yunanistan’a geleceğini önceden biliyordu. Böyle önemli bir konuda kendisinin, hükûmetin ve Amerikalıların bilgisi olmadan ve direktif almadan hareket etmesini akıl almaz. EİP devletin kendisidir, devlet içinde devlet değil. 

(...) Öcalan’ın Türklere teslimiyle ilgili hainliğin baş sorumlusu Simitis’dir. 
(...) Yunanistan’daki bazı PKK kurmayları da sorumludur çünkü, yıllardır EİP ajanlarıyla yüz göz durumdaydılar, Yunan ajanlar böylece onları kontrol edebiliyordu. Oynanan oyunları anlamamaları imkânsız. PKK’ın konuyu 
araştırması ve bazı önlemler alması gerekiyor aksi takdirde, başka darbeler de yiyecek.” “17 Kasım” bildirisinin sonunda, Öcalan’ın tutuklanmasından duyduğu ve Simitis’in hainliği nedeniyle “daha da büyüyen” üzüntüsünü dile getirerek, “PKK’ya dayanışmamızı beyan ediyoruz” ifadesini kullandı. 

Rekortmen örgüt 

“17 Kasım” bildirisinde, Amerika’ya “hodri meydan” diyor. Örgüt, Amerikalıların, kendilerine yöneltilmiş terör eylemlerinin faillerini ortaya çıkarmada “aciz” olduklarını belirterek, “ellerinde bizimle ilgili isim listeleri varmış, hodri meydan” şeklinde konuşuyor. 
Avrupa’nın en uzun ömürlü terör örgütü unvanına sahip, Yunanistan’da 1975 yılından beri faaliyet gösteren “17 Kasım”ın şimdiye kadar hiçbir üyesi yakalanamadı. 

“17 Kasım” 25 yıl içinde onlarca bombalı ve silahlı terör eylemi gerçekleştirmiş, milletvekili, Türk ve ABD’li diplomatları, işadamlarını, gazete sahiplerini, polisi öldürmüştür. 

Örgüt 1991’de Türkiye’nin Atina’daki Basın Ataşe Yardımcısı Çetin Görgü, 1994’de de Türk Büyükelçilik Müsteşarı Haluk Sipahioğlu’nu öldürmüştü. 

“17 Kasım”ın eylemleri sonrası yayımladığı bildirilerinde antiamerikan ve aşırı Türk düşmanı fanatik söylem dikkati çekiyor. 

Atina’da, Öcalan’ın tutuklanması sonrası “17 Kasım”ın eylem yapacağı endişesi yaşanırken, örgütün “eylemsiz” bildiri göndermesi, soru işaretleri yaratıyor. 

18 mart 1999. Öcalan’ın yakın dostu olan ve ona Kenya’da refakat eden Yunan Gizli Haberalma Örgütü (EİP) ajanı, Binbaşı Kalenderidis terfi ederek, yarbaylığa atandı. 

Yunan Askerî Şurası’nın yıllık olağan atamalarında, Kalenderidis, “dosyasının çok iyi ve amirlerinin de olumlu raporlar vermesi” nedeniyle terfiye layık görüldü. 

Yunan ordusu subayı Kalenderidis, son dönem ajan olarak EİP’de görev yapıyordu. Bu atamadan sonra Kalenderidis hakkında, “Öcalan fiyaskosu” konusunda yapılan soruşturmanın dosyası da rafa kaldırıldı. 

“Yunan fiyaskosu”nun kahramanları 

Panayotis Sguridis: Yunan parlamentosu başkan yardımcısı. Öcalan’ı 1995’de Bekaa’daki ininde ziyaret eden, Yunan Parlamentosu heyetinin başkanı. 1998 aralık ayı başında, Yunan Dışişleri’nin talimatı doğrultusunda, yanında EİP ajanı ve Öcalan’ın dostu Savas Kalenderidis’i tercüman olarak alarak, Roma’ya gitti ve PKK lideriyle görüşerek, “Yunanistan’a gelmen söz konusu olamaz, Simitis Hükûmeti kesinlikle siyasî sığınma vermeyecektir” dedi. 

Savvas Kalenderidis: Yunan ordusunda binbaşı, son yıllarda Yunan Gizli Haberalma Örgütü’ne (EİP) atanmış, Yunanistan’ın İzmir Konsolosluğu’nda görev yaparken, Türkiye onu “istenmeyen adam” ilan etmişti. “Öcalan fiyaskosu”’na katılımı 2 şubatta Öcalan’ı Afrika’ya gitmeye ikna etmekle başladı. Kenya’ya Öcalan’la beraber gitti ve Yunan büyükelçisinin evinde terörist başıyla beraber 12 gün kaldı. Öcalan tutuklandıktan sonra, elçilikte, 3 PKK’lı kadın militanla beraber 10 gün daha kaldı ve Atina’ya “kurtarma operasyonu” sonucu döndü. 
Andonis Naksakis: PKK’nın ve Öcalan’ın en yakını Yunanlı. Emekli amiral. 29 ocakta Öcalan’ı kaçak olarak Yunanistan’a soktu. Öcalan’ı bir geceliğine yakını olan yazar Bayan Vula Damianakou’nun evinde sakladı ve sonra siyasî sığınma verilmesi için Yunan makamlarıyla temasa geçti.

Yunanistan’da yaşanan bu deprem, PKK ve Kürt olgusuna bakış konusunda Yunan cephesinde çok şeyleri değiştirdi. Yunanlı gazeteci Takis Mihas, The Wall Street Journal Europe adlı gazetede 10 mart 1999 günü yayımlanan Atina çıkışlı makalesinde Yunanistan’ın savunma tezini kaleme aldı. Bu yazı değişen Yunan savunmasının ana hatlarını dile getirmek bakımından önemli. Ayrıca bize Öcalan’dan sonra Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliği’nde yaşananları da aktarıyor. 

Takis Mihas anlatıyor. 

“PKK Bir Büyükelçiliği Nasıl Ele Geçirdi” başlıklı yazıda, şunlar dile getiriliyor: 
“Herkesin bildiği gibi Kürt İşçi Partisi (PKK) sempatizanları, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın geçen ay tutuklanmasının ardından dünya çapında büyükelçiliklerin dışında şiddet eylemleri gerçekleştirdiler. 
Tüm bu gösteriler sırasında, PKK’lıların, bir büyükelçilikte yönetimi ele geçirip, burayı birkaç günlüğüne bir haberleşme merkezine dönüştürdükleri ise pek fazla bilinmiyordu. Burası, Türk askerlerince yakalanmadan önce Öcalan’ın son sığınağı olan Yunanistan’ın Nairobi Büyükelciliği’ydi. 

Elbette bir tedhiş grubunun, Avrupa Birliği ve NATO üyesi bir ülkenin büyükelçiliğinin yönetimini ele geçirmesi hiç de komik değil. İkisi yirmilerinde olan üç kadın PKK’lı ‘komando’, sadece kendilerine zarar vermekle tehdit etti. 
Atina’daki gazetem tarafından gönderildiğim Nairobi’ye vardığımda, Yunanistan Büyükelçisi Yorgo Kostoulas’ı taleplerini karşılamaya çalışırken bezgin ve yıkılmış bir hale getirmeyi nasıl başarmış olduklarını gözümle gördüm.18 şubatta Nairobi’ye vardım. Üç gün önce Öcalan bir uçağa bindirilip Türkiye’ye götürülmüş tü. Büyükelçi daha sonra Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadede, PKK liderinin sorumluluğunu üstlenen Kenya güvenlik güçlerinin Öcalan’ı, Nairobi Havaalanı’nda küçük bir uçakta bekleyen Türk Ordusu’nun özel komando kuvvetlerine teslim ettiklerini belirtti. 

Öcalan Kenya’nın başkentine 2 şubatta sahte Kıbrıs pasaportuyla giriş yaptı. 

Kenyalıların kendisini Ankara’ya teslim etmeyeceklerine ilişkin verilen söz çerçevesinde büyükelçilikten ayrılmaya ikna edilinceye kadar Yunanistan Büyükelçiliği’nde gizlendi. Yunan kaynaklarına göre, daimi sığınacagı bir yer 
bulununcaya kadar Kenya’da geçici bir süreyle kalabileceği yönünde Yunanlı yetkililerle bir anlaşmaya varıldıktan sonra Öcalan, Yunanlı bir işadamına ait ‘Falcon’ tipi bir uçakla Yunan adası Korfu’dan Kenya’ya uçtu. Hepimizin 
bildiği gibi, plan geri tepti ve Öcalan şimdi Türkiye’de cezaevinde yargılanmayı bekliyor. 
Üç bayan işbirlikçisi -Avrupa meselelerinden sorumlu Şemsi Kılıç, PKK’nın Kıbrıs temsilcisi Nurcan Teria ve grupla birlikte olan ama görevi açıklanmayan Melsa Deniz-Yunanistan Büyükelçiliği’nde mahsur kaldılar. 
‘Başkanlarının’ akıbetinden kaygı duyan bu üç kişi, büyükelçilikten ayrılmakta isteksiz davrandılar. 
Deniz, Öcalan’la birlikte Kenya’ya giderken diğer ikisi, sekiz gün sonra 10 şubatta Nairobi’ye gitti. 

Yunan kaynaklarına göre, ikisi sahte belgelerle Kenya’ya giriş yaptı. Bu da, ayrılmalarını zorlaştıran bır unsur oldu. 16 şubattan sonra Yunanistan ve Kenya arasında doğrudan ya da Almanya ve Belçika gibi arabulucularla bir dizi görüşmeler yapıldı. 

Öcalan’ın işbirlikçileri, görüşmeler geçen hafta tamamlanıncaya kadar ayrılamadılar. 28 şubatta, Büyükelçi Kostoulas, Yunanlı bir güvenlik görevlisi eşliğinde PKK’lı kadınlar, Atina’ya gitmek üzere Yunan hükûmeti tarafından 
gönderilmiş olan ‘Falcon’ tipi bir uçağa binip Nairobi’den ayrıldılar. 

Öcalan’ın tutuklanışı ile ayrılışları arasında bu üç kadın büyükelçiliğe hâkim oldu. Bır noktada, ‘konuktan’ ziyade amir oldular. Gerçekte, ‘Yunanistan’a ait’ olan büyükelçilik PKK hücresi olmuştu. PKK’lı kadınların bunu nasıl başardıkları ise ilginç. İzledikleri strateji, karşı tarafı tehdit etmeye yönelik olağan terörist yaklaşımdan farklıydı. 
Kadınlar sadece kendilerine zarar vermekle tehdit ettiler. Büyükelçiye göre, Kılıç silahı ağzına dayayarak, tetiği çekeceğini söyledi. Bir keresinde de üçü birden kendilerini yakmakla tehdit ettiler. PKK’lı eylemciler hep istediklerini elde ettiler. Medya da, bunların bu hareketini ‘çaresizlikten’ kaynaklandığı yönünde haber yaparak verdi.Öyle değildi. Aksine, akıllı ve disiplinli üç kadın tarafından yürütülen stratejik açıdan iyi planlanmış bir hareketti. Bu strateji her zaman çalışmaz. Ancak bu, çağdaş Batı’nın aşırılarla ilgili konuşmalarına hâkim olan kültürel ‘aldatmacanın’ bir göstergesi. Nairobi’deki Yunanistan Büyükelçiliği’nin küçük dünyasında mucizeler yarattı. İşte böyle büyükelçiliğin kontrolünü ele alabildiler. Yunanistan büyükelçisi ile diğerlerine göre, sadece ateşli silaha değil, patlayıcı maddeye de sahiptiler. Bu silahların büyükelçiliğe mi ait olduğu ya da kadınların dışardan mı getirdikleri konusu ise bir sır. Yunanlı ve Kenyalı yetkililer, herhangi bir yorumda bulunmayı reddettiler. Hatırlanacağı üzere büyükelçilikte düzenlenen bir ‘basın toplantısında’, PKK’nın sevilen liderini Türklere teslim eden ‘hain’ hakkında iki saat süren öfke dolu konuşmasını izlemek zorunda kalmıştık. ‘Hain’ Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis’ten başkası değildi. 

Kılıç  konuşmasında, Öcalan’ın tutuklanmasında rolü olduğu gerekçesiyle ABD ve İsrail’i de kınadı. Tüm bu süre içinde büyükelçi sadece yüzünde yılgın bir ifadeyle oturdu. PKK’nın kontrolü, büyükelçiliğin haberleşme sistemine kadar 
uzandı. Bir devrimci grubun, NATO ve AB üyesi bir ülkenin büyükelçiliğine ait elektronik posta, faks, telefon ve diğer haberleşme cihazlarını sınırsız bir şekilde kullanarak diğer PKK birlikleriyle haberleşip, hareketlerini koordine etmesi 
görülmeye değerdi. Anladığıma göre, üç kadın Yunanistan’a vardıktan sonra farklı Avrupa başkentlerine gönderildiler. 

Olaya taraf olanlarca suçlanan Yunanistan, Öcalan meselesinde en büyük kayba uğradı. Türkiye, Yunanistan’ı Öcalan’a sığınma olanağı tanıyarak PKK’yla işbirliği yapmakla suçluyor. PKK da, Öcalan’a sığınma vermeyi reddederek Türklere teslim ettikleri gerekçesiyle Yunan hükûmetine tepki gösteriyor. Kenyalılar da, Atina’yı, bilgileri olmadan PKK liderini barındırarak ülkelerinin egemenliğini ihlal etmekle suçluyorlar. Yunanistan’ın büyükelçisini geri çağırmasını istediler. 
En sonunda AB üyesi diğer ülkeler de, tavsiyelerini yerine getirememiş olması nedeniyle duydukları huzursuzluğu Yunan hükûmetine ilettiler. 

Ancak her şey bitmiş değil. Belki de son haftalarda meydana gelen olaylar, Yunan siyasî sınıfının bazı şeyleri yeniden düşünmesini sağlayabilir. Kürt halkının kültürel haklarıyla ilgili meşru hakları savunmak başka bir şey, PKK gibi Stalinci kalıntılara rehin olmak ve onlara müsamaha göstermek başka bir şey.” 
Terörist ülke Yunanistan Bu bakış açısının Yunanistan’ın terörist ülke konumuna gelecek olmasından kaynaklandığı kuşkusuz. Türkiye’ye karşı olalım derken terör destekçisi durumuna gelen Yunanistan’ın olayları değerlendirmedeki değişiminin arkasında suçüstü yakalanması bulunuyor. 
Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’ın teröre verdiği destek ortalığı epey karıştırdı. Ama Avrupa’nın Öcalan’la ilgili sıkıntıları giderilemedi. Le monde gazetesinin 12 mart 1999 tarihli sayısında, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri 
Daniel Tarschys imzasıyla yayımlanan makale aslında Avrupa’nın Öcalan’a ve Türkiye’ye bakış açısını ortaya koymaktaydı: 

23. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder