20 Mayıs 2020 Çarşamba

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN YENİDEN YAPILANDIRMA STRATEJİSİ: DENİZ HÂKİMİYETİ TEORİSİ'NDEN DENİZ HEGEMONYASINA GEÇİŞ. BÖLÜM 2

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN YENİDEN YAPILANDIRMA  STRATEJİSİ: DENİZ HÂKİMİYETİ TEORİSİ'NDEN DENİZ HEGEMONYASINA 
GEÇİŞ. BÖLÜM 2




Deniz Gücü, yerel destekten bağımsız bir şekilde çalışma yeteneği ile büyük avantaj sağlamaktadır. Her deniz kuvveti; kuvvet yapısı, teknoloji, istihbarat ve birlikte harekâtın sağladığı alışkanlıkların bileşiminden oluşan sinerjiden faydalanabilir.50 Donanmanın kullanım amaçları şöyledir;

Varlık gösterme ve caydırıcılık
Barış Operasyonları
İnsani Amaçlı Operasyonlar
Serbest Seyir İmkânının Sürdürülmesi
Denizde Polis Denetimi
Çevresel Operasyonlar
Ambargo
Savaş Dışında Kalan İnsanların Tahliye Operasyonu

Ticarî denizcilik ile donanma da karşılıklı olarak birbirlerine bağlıdır; endüstri, pazarlar, deniz ticareti, donanma ve üslerin sırası, birbirleri ile olan ilişki derecelerine göre belirlenmiştir.

Deniz gücünün küresel önemine, İran’ın bir saldırı olması durumunda, Hürmüz boğazını petrol trafiğine kapatacağına ilişkin açıklamasına karşılık ABD donanmasının körfezi açık tutmak için tatbikat hazırlığına başlaması örnek olarak verilebilir. Çünkü dünyada deniz yoluyla taşınan ham petrolün yüzde kırkı buradan geçmektedir.51

Uluslararası Denizcilik Bürosu’na göre son yıllarda korsan saldırılarında büyük bir artış olmuş; ilk sırada Somali, ikinci sırada Nijerya yer almıştır. Buna karşılık ABD 5. Filosu’nun merkezi Bahreyn`de bulunurken, Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia Deniz Üssü de ABD’nin en önemli merkezlerinden birisidir.


Harita-8: ABD’nin Askeri Üsleri ve Konuşlanmış Birlikleri.52

Livezey deniz gücü stratejisinin uygulama alanını şöyle belirtmiştir: “Tarihi dikkatle okuyunuz, uluslararası sorunları, akıllıca değerlendiriniz. Gerçek bir tarihî perspektif, görüş sağlayınız. Denizde kâfi kontrolü sağlama ilkesi ile birlikte, ulusal ticaret, ulusal refah ve ulusal büyüklük arasındaki aşikâr bağlantıları değerlendiriniz. Dünya koşulları değiştikçe, bunun ulusal politikaları değiştireceğini realize etmeyi öğreniniz. Kendinize düşen rolü oynayınız ve buna gereken değeri veriniz. Büyük Britanya ile dostane ilişkilerin yollarını arayınız. Mükemmel bir dünyadan bahseden sahte Mesihlere aldırmayınız yanlış yola
sürüklenmeyiniz. Kesinlikle ve tam zamanında görevlendirilmiş bir kuvveti adilane bir şekilde kullanmaktan korkmayınız. Hıristiyan uygarlığı, Doğu Asya'nın şiddetli saldırılarına karşı savunmaya hazırlıklı olunuz. Gelecek kuşakların güven vericileri olarak ihmal suçlarının, görev suçlarına oranla, daha tehlikeli olabileceğini anlayınız; genişleme politikasının faydaya dönük bir şekilde kullanılması ile yalnız ulusal değil dünya refahını da geliştirileceğinin idraki içinde olunuz.”53

Mahan denizlerden karalara doğru bir kuşatma öngörürken, Monroe doktrininde de mevcut olan yalıtım politikasına ilave olarak Pasifik açılımı ve denizden ABD’ye yönelik tehlikeler için Hawai Adasının önemi, Panama Kanalının açılması, Karayiplerin kontrolü hususlarını dikte ettirmiştir. Tespit ettiği stratejik noktalar ile uzun kollu boksör misali kıtadan her türlü harbin uzaklaştırılması sağlanacak tır.54 Paul Kennedy’nin tabiriyle, ‘sandalye stratejisti ‘hayattan kopuk stratejist yöntemi ile masa başında oturarak küresel ilişkilerin kurulması mümkün değildir.55

ABD, Panama Kanalı vasıtasıyla Atlantik ve Pasifik donanmalarını birlikte kullanma şansına sahiptir ve bu sayede Panama Kanalı, ABD’nin deniz gücünün merkezini teşkil etmektedir.

Fransa; hem kuzeyde hem de güneyde, Rusya; Baltık Denizi ve Karadeniz'de ayrı ayrı donanmalar bulundurmak mecburiyetinde kaldıkları için donanmalarını ABD ve İngiltere gibi merkezi bir konumda toplayamamaktadırlar. Geçmişte İngiltere, İngiliz Kanalı' ile Almanya'yı, Cebelitarık ile Fransa'yı kontrol etme imkânına sahip olmuştur. Bugün bu politikayı ABD uygulamaktadır. ABD, 

İngiltere ve Japonya gibi ada devletlerinin kara tehdit algılamaları bulunmamakta; buna karşılık, Fransa, Almanya gibi devletlerde olduğu gibi
Türkiye’nin kara tehdit algılamasına göre ordusu şekillenmektedir.
Ülkelerin deniz gücü hammaddelerinden birisi de nüfustur. ABD’nin nüfusu 1950-2000 arasında neredeyse ikiye katlanmış, 2050 yılına kadar nüfus artışının devam etmesi beklenmektedir. Rusya, Almanya, Japonya ve İngiltere nüfus açısından durgunluğa girmiş, bu devletlerin dünya siyasetindeki etkinlikleri de II. Dünya Savaşı ile birlikte zayıflamıştır.

Avrupa toplumlarının fazla nüfusunu Amerika kıtasına aktarması, Avrupa’da dinamizmi durdurmuştur. Dünya Savaşları ile meydana gelen maddi ve manevi zararlar öylesine büyük oldu ki, Avrupa XVIII -XIX. yüzyıllarda kazanmış olduğu birçok etkinliğini kaybetmiş oldu.

Avrupa ne kadar kudretten ve gösterişten düşmüşse, karşı kıyıda ABD o derece, XX.-XXI. yüzyılı simgeleyecek şekilde güç kazanmıştır. Küresel bayrak yarışında bayrak, öncelikle geçen yüzyıllarda Asya’dan Avrupa’ya devredilmiş, son yüzyılda da Avrupa’dan da ABD’ye geçmiştir. 1840’tan 1930’a kadar ABD, Avrupa’dan 35 milyondan fazla insan kütlesini kendine çekmiş, XVIII. yüzyılın başında 5.308.000 kişiden oluşan ABD’nin nüfusu 1900 yılında 75.995.00056, 2013 yılında 313.900.000’e ulaşmıştır.

Kendisine ABD politikasını hedef alan Almanya’nın nüfus yapısı müsait olmadığından “ihtiyar ülke” olma tehlikesi de mevcuttur. ABD ise halen genç bir ülke olup sürekli dünyanın genç nüfusunu kendisine çekmektedir.57 Denize açılan bir milletin nüfusu hem kalabalık olmalı, hem de bu nüfusun büyük bir bölümü denizciliği meslek seçmelidir. Bir devletin barış zamanındaki ticareti, onun bir deniz savaşında ne kadar dayanabileceğini gösterir. Gerek barış zamanında gerek savaş zamanında, denizciler için gerekli yeteneklere
sahip çok sayıda kişiye ihtiyaç vardır.58

Mahan’ın ortaya koyduğu iddialar Theodore Roosevelt ve Henry Cabot Lodge’u kendine çevirmiştir. Roosevelt, Mahan’ın yazılarıyla, denizler ötesine yayılma politikası için ABD kamuoyunu kendi tarafına çekme yolunda deniz gücü teorisini kullandı. ABD’de 1890’larda Mahan’ın etkisiyle büyük bir gemi inşaatı programı Roosevelt tarafından başlatılmıştır.59

Modern Avrupa’nın doğumunu hazırlayan ortaçağ uygarlığının kalıplarını çatlatan ruhani güçtür.60 ABD’de zihniyet değişimi ise XIX. yüzyılın sonunda gerçekleşmiş, bu zamana kadar kıyı savunması ve ticaret gemilerine saldırı teorileri, ABD’nin deniz stratejisinin gelişimini engellemiştir.61 ABD’nin başarısını açıklayan bazı unsurların şöyledir: bir serbest piyasa ekonomisinin varoluşu ve müteşebbislerin ayrıma tabi tutulmayışı; münakaşa etme ve denemenin özgür olması; ilerlemenin mümkün olduğu inancının yerleşmiş olması; soyuta değil uygulamaya dönük olana önem verilmesi; dinsel dogmalara ve geleneksel halk kültürüne karşı çıkan bir rasyonalizmin bulunmasıdır.62

Mahan’a göre dışarıya bakış neleri içermeliydi sorusunun cevabı şöyledir: En önce, Amerikalıların, deniz sorunlarına karşı olan zihnî tutumları bakımından, temelde bir değişiklik içine girmelerini gerektiriyordu. Bu yalnız iç problemlerle uğraşılmaması anlamını taşıyordu; modern bir donanma ile yeteri kadar sahil savunma tesislerinin inşasını zorunlu kılıyordu; özellikle Panama Kanalı başta olmak üzere, bazı üslerin işgal edilmesi anlamını taşıyordu; ABD deniz taşımacılığı konusundaki menfaatlerinin yeniden canlandırılmasını kastediyordu. Kısacası, Birleşik Devletlerinin bir dünya gücü olarak, hak, vazife ve sorumluluklarının gerçekleştirilmesi mevzuunda, günün yeni ve değişen şartlarının tanınmasını lüzumlu kılıyordu.63

Kennedy, Kuzey Avrupa ülkelerinin deniz gücü konusunda zafiyet göstermekte olduğunu belirterek, Uzak Doğu devletlerinin donanmalarındaki artışı, XV. yüzyılın sonunda Avrupa’nın Uzak Doğu ülkeleri karşısında güçlenmesine benzetmiştir. Bu şekilde devam etmesi halinde XV. yüzyılda yaşanan tarihi kırılma ve Avrupa’nın yükselişinin tersi bir durumun XXI. yüzyılda söz konusu olabileceği konusunda herkesi uyarmıştır.64

III. ABD GÜCÜ İLE İLGİLİ ÖNDE GELEN KAVRAMLAR

   Güç; niteliği, niceliği, ölçülebilirliği, alanı, hedefi, etkileme kapasitesi gibi pek çok boyutla değerlendirilir. Temelde iki ana teorik yaklaşımdan birincisi; güç olgusunu askeri güce indirgeyen neo-realistler, diğer tarafta; güç olgusunu ekonomik yapı ve karşılıklı bağımlılık olgularıyla ele alan neo-liberallerdir.65

   Davutoğlu’na göre özellikle XX. Yüzyılın sonlarına doğru etkisini artıran karşılıklı bağımlılık olgusu, güç tanımlaması ve algısını çok daha karmaşık bir hale sokmuştur. Ayrıca ulusdevletlere meşruiyet zemini sağlayan modern ideolojilerin etkilerini kaybetmesi ülkelerin uluslararası konumlarını etkileyen bir yeniden tanımlama süreci başlatmıştır.66

ABD gücüne yön veren unsurlardan birisi “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”dir.

Buna göre ABD, küresel gücünü koruyabilmek için olası rakiplerini güçlenmeden etkisizleştirmek ve küresel enerji kaynaklarını kontrolü altında tutmalıdır. Kamuoyu desteği için de “Ortadoğu’nun demokratikleşmesi” alt hedefini, üst hedef olarak göstermeye çalışmaktadır. Buna göre Ortadoğu siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak “yeniden yapılandırma” sürecine koyulmuştur.

ABD gücünü tarif etme çabası ile ortaya çıkan bir başka tanımlama ise: “Yumuşak Güç” (Soft Power) ve “Sert Güçtür” (Hard Power). Nye’e göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin gücünü sürdürebilmesi için “Yumuşak Gücü”ne önem vermesi gerekmektedir.67 
Ancak buradaki vazgeçilmez unsur, yumuşak güç ancak sert güç var oldukça etkilidir. Yani havucu bir elinizle gösterebilmeniz için diğer elinizle sopayı arkanızda saklamalısınız.

Amerika Birleşik Devletleri gücünün son aşamada tanımlamada kullanılan terim hegemonyadır. Bu kavram, özellikle Soğuk Savaş’ın yumuşama sürecinde tartışılmaya başlanmıştır. Bazı uluslararası ilişkiler düşünürüne göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan 1970’li yıllara kadar dünya sisteminde, ABD’nin egemen olduğu hegemonik bir sistem mevcut olmuştur.68 Her ne kadar bu tarihten itibaren güçler dengesinin değiştiği ve hegemonik dünyanın yerine karşılıklı bağımlılığın ortaya çıktığı savunulsa da günümüzdeki ve son 50 yıldaki durum sadece hegemonya kavramına bakış açısının değiştiğidir. ABD hegemonyasının bittiğini savunanlar bu düşüncelerini 1970’lere giderek söylemelidirler,
çünkü onların bahsettiği “20. YY hegemonyasıdır” ve o düşünce 20. YY’ da kalmıştır. Nasıl ki 21. YY, 20. YY’ dan çok büyük oranda farklıysa “21. YY hegemonyası” da o derece farklıdır ve bizim bahsettiğimiz “ABD’nin 21. YY hegemonyasının devam ettiği”dir.

  Hegemonya kavramını ilk kullanan Gramsci, toplumsal aktarımların bir sonucu olarak bir hegemonik sınıfın yerini bir başka hegemonik sınıf almaktadır. Devlet, egemen sınıfın, hegemonyasını sürdürme aracıdır. Hegemonya aynı zamanda bir devletin diğeri üzerindeki hâkimiyetidir.69

Nye’ e göre, uluslararası güç arenasında yürürlükte olan normları ve düzenlemeleri dikte etmek hegemonya anlamına geliyorsa, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Uluslararası Para Fonu’nda güçlü bir konuma sahip olsa bile başkanını tek başına seçememesi veya Kara Mayınları Antlaşması’na karşı çıkmış olmasına rağmen, imzalanmasını önleyememesi onun hegemonik güç olduğunu tartışmalı hale getirmektedir.70 Ancak Nye’ın belirttiğinin aksine zaten ABD, antlaşmaya sadık kalmayarak sistemin açıklarından faydalanıp antlaşmalar
üzerinde oynamalar ile durumu kendi lehine çevirmektedir. (Irak Savaşı örneği)

Wallerstein’a göre modern devlet sistemi tarihinde üç hegemonik güce rastlanmaktadır; XVIII. yüzyıldaki Hollanda, XIX. yüzyıldaki İngiltere ve XX. yüzyıldaki ABD’dir. Bunların hegemonik güçleri askeri güçlerin ötesinde, sermaye birikiminden faydalandıklarından ekonomik güçlerine dayanmaktadır.71 

Bu görüşte hegemonik güç, güvenlik askeri güç gibi kavramları görmezden gelinmiştir.

Brzezinski, ABD’yi imparatorluğa benzetmiş, Roma İmparatorluğu ile kıyaslamıştır. Bu iki devletin benzerlikleri ikisinin de ülke dışında yaklaşık olarak 300 000 bin civarında askerinin bulunmasıdır. Farklılık ise Roma’da hiyerarşik bir yapı varken ABD’de ise demokratik bir yapı vardır. Bu demokratik yapıyı ABD’nin küresel hegemonyası karşısında bir engel olarak görse de72 Temsilciler Meclisi ve Senato ile demokrasi sınırlandırılmış ve Roma gibi ülke çıkarlarını öne çıkaran kanunlar oluşturulmuştur.

ABD’yi imparatorluk olarak gören Edward Said, İskoçyalı imparatorluk tarihçisi V. G. Kiernan’ın; “Bütün modern imparatorluklar birbirlerini taklit eder” sözünü dikkate alarak; ABD’nin çıkarlarını gördüğü topraklarda yerleşimler kurmak, buraları gözetim altında tutmak için sıkı bir çalışma içine girerek yaptıklarını imparatorluk anlayışı ile bağdaştırmaktadır.73


SONUÇ

ABD’nin önümüzdeki 20 yılda hegemonyasını artıracak olan deniz askeri gücü gelişmeleri şu şekildedir;74

İki yeni Gerald R. Ford sınıfı uçak gemisi inşa etmektedir. İkinci geminin 2018’e kadar hizmete girmesi planlanmaktadır.

Viginia sınıfı onuncu denizaltı 2013 yılında hizmete girecek olup 30 adet denizaltının daha sırasıyla hizmete girmesi planlanmaktadır.
Balistik Füze Savunması yetenekteki gemi sayısının 32’ye çıkarılması planlanmaktadır.

Zumwalt sınıfı muhribin 2014’te donanmaya katılması beklenmektedir.
45.000 tonluk Amfibi Hücum Gemisi America’nın (LHA-6) 2013 yılı içerisinde teslim edilmesi beklenmektedir

2013 yılı içerisinde ise P-3 Orion deniz karakol uçakları P-8 Poseidon deniz karakol uçakları ile yer değiştirmeye başlayacaktır.

Harita 9- Zumwalt Muhribi’nin, Eylül 1950 Kore Savaşı Incheon
Muharebesi'nde Kullanıldığı Durumu Gösteren Jenerik Harita 75

Yukarıdaki jenerik haritada, Eylül 1950 Kore Savaşı Incheon Muharebesi'nde Zumwalt Muhribi kullanıldığı takdirde savaşın 18 gün yerine 3 günde nasıl sonuçlandırılacağı belirtilmiştir. Destroyerler 85 milden radara dahi yakalanmadan tüm düşman hava savunmasını yok etmektedirler. Diğer muhriplere göre 20-30 metre daha uzun ve 10 metre daha geniş olan Zumwalt, buna rağmen radarda diğerlerine göre 50’de bir kadar radar ekosu oluşturmaktadır. Özellikle “Hava Savunma Harbi” için kullanılan Arleigh Burke sınıfı muhriplerin modern hali olan Zumwalt, “Sığ Sularda Harekât” için kullanılabilecek, kara hedeflerini uzak mesafelerden etki altına alabilecek, aynı zamanda lazer ve elektromanyetik ray silahlarının deneme platformu olacaktır.76

   En son yaşanan Suriye Krizi’nde, hâlihazırdaki durumu incelediğimizde, tüm dünyanın gözü ABD’nin hazırlıklarına takıldı. Öyle ki Akdeniz’e kıyısı olan devletler veya denizcilik geleneğinin temsilcisi İngiltere dahi ABD’nin yaptığı güç gösterisinin gölgesinde kaldı. Deniz gücü sayesinde, şu anda dahi böylesine hegemonyasını hissettiren ABD, yukarıda örneklem olarak ele aldığımız Zumwalt sınıfı muhrip ile lazer ve elektromanyetik ray silahları envanterine girdiğinde tüm teorileri değiştirecek bir güce sahip olacaktır. Görünen o ki, İbn Haldun’un “devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.” sözü belki de ABD için istisna olacak ve bu muazzam güç sadece bir dünya savaşında orantısız güç veya “dönüm noktası”77 sonucu ortadan kalkacaktır. En güçlü rakip olma ihtimalindeki Çin’in dahi teknolojide bu seviyeye ulaşması on yıllarını alacak ancak bununla beraber deniz gücünün diğer etmenlerini sağlaması belki de uzun vadede gerçekleşecektir.

   Strange, en uzun ömürlü imparatorlukların, merkezlerinden imparatorluğu yönetme kabiliyetine sahip olduklarını; buna istinaden, Gramsci’nin hegemonya kuramına dayanarak, merkezdeki yöneticiler ile “çevre”deki katılımcı müttefik ve ortakları arasındaki ayırımı gözden saklamayı becerebildiklerini vurgulamaktadır.

ABD, hâlihazırda imparatorluğun bu noktasındadır. Ayırımların giderilmesi çerçevesinde, yabancı pasaportlu işadamları, ABD’nin kültürel vatandaşları arasında yer almaktadır. ABD hegemonyasını güvenlik, üretim, finans ve bilgi yapılarından kaynaklanan, bölgeselliği aşan yapısal deniz gücü sağlamaktadır. Strange’e göre, yapısal deniz gücü, dört temel öğeye dayanmaktadır. Uluslararası politik ekonomide bu unsurlara en fazla sahip olan ülke, en güçlüdür:

Şiddete karşı güvenliklerini tehdit etmek ya da savunmak, inkâr etmek ya da artırmak yoluyla, diğer ülkeleri etkileme yeteneğini elinde tutmak,
Mal ve hizmet üretim sistemlerinin kontrolünün elinde tutmak, almak ve bu noktadan sonra savaşı kazanma ihtimalinin ortadan kalkması.

Finans ve kredi yapılarını belirleme yetkisini ve olanağını elinde tutmak, İster teknik, ister dinsel olsun, ya da fikirler alanında önde kalmayı kapsasın, bilgi ve bilişim üzerinde edinim, oluşturma ve iletişim yoluyla en fazla etkili olacak imkânları elinde tutmaktır.78

Strange’in bu ölçütlerine bakıldığında gerçekten de ABD’nin buna uyduğu görülmektedir. ABD imparatorluk veya hegemonik güç olsaydı; Irak’ın işgalinde Avrupa’yı ikna etmeli, Çin’deki ekonomik sarsıntı kendi ekonomisini etkilememeliydi gibi çekincelerle bu gerçeği öteleyenler için gözden kaçırılan enstantaneyi vurgulamak amacıyla şu husus değerlendirilebilir: 

Roma’nın bir imparatorluk olduğu düşüncesine Hıristiyanlığın doğuşu bir halel getirir mi?

KAYNAKÇA

Arı, Tayyar, Uluslararsı İlişkiler Teorileri, İstanbul, Alfa, 2.Baskı, 2002, s.318

Arıbaş, Kenan Küresel Çağda Siyasi Coğrafya, Konya, 2007, s.17.

Booth, K., Navies and Foreign Policy, New York, 1970, s.50.

Bostanoğlu, Burcu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası: Kuram ve Siyasa, Ankara, İmge, 1999, s. 194- 195.

Bozdağoğlu, Yücel - Çınar Özen, “Liberalizmden Neoliberalizme Güç Olgusu ve Sistemik Bağımlılık”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt1 Sayı 4 Kış, 2004 , ss.60-70.

Brzezinski, Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası Amerika’nın Önceliği ve Bunun
Jeostratejik Gerekleri, İstanbul, Sabah, 1998, s. 13

Brezinski, Zbigniew, Tercih, (Çev: Cem Küçük), İnkilap Yayınevi, İstanbul, 2004, s.7.

Cable, James Gunboat Diplomacy 1919-1991, New York, 1994, s.32.

Cable, James, Diplomacy at Sea, Annapolis, 1985, s.3.

Chomsyky, Noam, Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi, (Çev : Ali Çakıroğlu), Metis Yayınları, İstanbul, 2000, s.15

Clark, Amiral Vern “Açılış Konuşması”, Uluslararası Deniz Gücü Sempozyumu, Newport, 2003.

Clausewitz, Carl Won, Harp Üzerine, (Çev: Fahri Çeliker), Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Ankara, 1984, s.145.

Davies, Norman, Avrupa Tarihi, (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay), İmge Kitapevi, İstanbul, 2006, s.511.

Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001, s.34.

Davutoğlu, Ahmet, “Jeopolitik Teoriler Çercevesinde Dünya Kuvvet Dengesi ve Ortadoğu”, İlim ve Sanat Dergisi, Mart, 1986, s.9-14.

Dedeoğlu, Beril, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Boyut Kitapları, İstanbul, 2003, s.56.

Dinçer, Ömer, Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Alfa Yayınları, İstanbul, 2007,s.22.

Drows, Robert B., Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1980, s. 168.

Drucker, Peter F., Gelecek İçin Yönetim 1990’lar ve Sonrası, (Çev: Fikret Üçcan), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2005, s.337-376.

Earle, Edward Mead, Modern Stratejinin Yaratıcıları, (Çev : Demirhan Erdem), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2003, s.349.

Eralp, Atilla, Devlet ve Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar, İstanbul, İletişim, 2005, ss. 155-157.

Ernle, Bradford, Akdeniz: Bir Denizin Portresi, (Çev.: Ahmet Fehmi), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s.347.

Falk, Richard A., Dünya Düzeni Nereye, (Çev : Neşenur Domaniç), Metis Yayınları, İstanbul, 2005, s.18

Friedman, Norman, Seapower and Strategy, Cambridge University Press, Annapolis, 2001, s.7.

Hart, B.H. Liddell, Strateji Dolaylı Tutum, (Çev: (E) Korgeneral Cemal Enginsoy), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2002, s.249.

Hobsbawm, Eric İmparatorluk Çağı, (Çev: Vedat Aslan), Dost Kitapevi, Ankara, 2003,

İbn-i Haldun, Mukaddime, (Çev: Süleyman Uludağ), Dergah Yayınları, Ankara, 2005, s.214.

Peter J. Katzenstein, Rethinking Japanese Security: Internal and External Dimensions, New York, Routledge, 2008.

Kennedy, Paul, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, (Çev : Birtane Karanakçı), Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1991, s.12.

Kennedy, Paul, “The Rise and Fall of Navies”, International Herald Tribune, 5 Nisan 2007.

Kinder, Hermann Dünya Tarihi Atlası, (Çev: Leyla Uslu), Ankara, 2006, s.376.

Kissinger, Henry, Diplomasi, (Çev: İbrahim H.Kurt), Türkiye İş Bankası Yayınlar, İstanbul, 2002, s.16.

Lautenbacher, Conrad C., “Optimizing Naval Forces Fr Twenty First Century Challanges:
Modernization Priorities and Consideration”, The Role of Naval Forces in XXI.st Century Operations, (Ed: Richard H.Shultz Jr., Robert L. Pfaltzgraff), Brasseys, 2000, s. 195-205

Livezey, William E., Mahan’a Göre Deniz Gücü, (Çev: İlyas Fidan), Harp Akademileri Yayınları, İstanbul, 1979.

Mackinder, H.J., “Geography, an Art and Philosophy”, Geography 27, s.129-130.

Mahan, Alfred Thayer, Deniz Gücünün Tarih Üzerine Etkisi, (Çev: Kerem Fındık, Melahat Fındık), Q Matris Yayınları, İstanbul, 2003, s.46.

Nye Jr, S., Amerikan Gücünün Paradoksu, İstanbul, Literatür Yayıncılık, 2003, ss. 10- 11. Ortaylı, İlber Avrupa ve Biz, Turhan Kitabevi, s. 198.

Ökte, Zekai, “Türk Denizciliğinin ve Deniz Ticaretinin Tarihi Gelişimi”, Belgelerle Türk Tarihi, Ocak, 2004, Sayı 84, s.88.

Said, Edward “Kültür ve Emperyalizm”, Kozmopolitan Dergisi, Toronto, York Üniversitesi,
www.kozmoplitan.com.tr , 25.08. 2006

Sloan, Collin S Gray–Geoffrey Jeopolitik Strateji ve Coğrafya, (Çev : Tuğrul Karabacak), Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı Yayınları, Ankara, 2003, s.2.

Sun Tzu, The Art of War, (Çev : Thomas Cleary), Oxford University Press, Boston, 1988, s.41.

Tezkan, Yılmaz, Jeopolitik Yazılar, Ülke Kitapları, İstanbul, 2007, s.24.

Till, Geoffrey ,“Naval Transformation, Ground Forces, and The Expeditionary Impulse: The Sea Basing Debate”,
http://www.strategicstudiesinstitute.army.mil/pdffiles/PUB743.pdf   Wallerstein, Immanuel,
Genel Bunalımın Dinamikleri, (Çev : F.Akar), Belge Yayınları, İstanbul, 1984.

Tunçbilek, Necdet, Dünya Nüfus Dinamiği, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1998, s.XXI0

Ünsan, Yalçın, “Dünya Deniz Ticareti ve Öngörüler”, 
http://www.ekutuphane.imo.org.tr/pdf/3818.pdf

W.Adorno, Theodor, Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi, (Çev: Nihat Ünler, Mustafa Tüzel, Elçin Gen), İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.140.

Wallerstein, Immanuel, Jeopolitik ve Jeokültür, İz Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.47. Wallerstein, Immanuel, Dünya Sistemleri Analizi Bir Giriş, (Çev : Ender Abadoğlu), Aram Yayıncılık, İstanbul, 2004, s.45.

Yılmaz, Veli, Jeo-Astrol Politikalar, Harp Akademileri Yayınları, İstanbul, 2005, s.259.

IHS Jane’s Fighting Ships, 2012-2013 Edition.
http://www.mapsofworld.com/thematic-maps/economy-maps/world-economicclassification.html
www.globalsecurity.org/military/library/policy/navy/nrtc/12018_ch20.pdf
http://people.hofstra.edu
www.wto.org

“Sea Power”, http://www.globalsecurity.org/military/ops/sea.htm
http://www.mapsofworld.com/world-maps/image/world-city-map.jpg
Clay Dillow, The Most Technologically Advanced Warship Ever Built, 10.16.2012, Popular
Science, http://www.popsci.com/category/tags/zumwal


DİPNOTLAR;


1 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001, s.34.
2 Alfred Thayer Mahan, Deniz Gücünün Tarih Üzerine Etkisi, (Çev: Kerem Fındık, Melahat Fındık), Q Matris Yayınları, İstanbul, 2003, s.46.
3 Sun Tzu, The Art of War, (Çev : Thomas Cleary), Oxford University Press, Boston, 1988, s.41.
4 Veli Yılmaz, Jeo-Astrol Politikalar, Harp Akademileri Yayınları, İstanbul, 2005, s.259.
5 Carl Won Clausewitz, Harp Üzerine, (Çev: Fahri Çeliker), Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Ankara, 1984, s.145.
6 B.H. Liddell Hart, Strateji Dolaylı Tutum, (Çev: (E) Korgeneral Cemal Enginsoy), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2002, s.249.
7 Beril Dedeoğlu, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Boyut Kitapları, İstanbul, 2003, s.56.
8 Ömer Dinçer, Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Alfa Yayınları, İstanbul, 2007,s.22.
9 İbn-i Haldun, Mukaddime, (Çev: Süleyman Uludağ), Dergah Yayınları, Ankara, 2005, s.214.
10 Peter F. Drucker, Gelecek İçin Yönetim 1990’lar ve Sonrası, (Çev: Fikret Üçcan), Türkiye İş Bankası Kültür
   Yayınları, İstanbul, 2005, s.337-376.
11 Norman Friedman, Seapower as strategy: navies and national interests,, Cambridge University Press, Annapolis, 2001, s.7.
12 http://www.mapsofworld.com/thematic-maps/economy-maps/world-economic-classification.html
13 Zbigniew Brezinski, Tercih, (Çev: Cem Küçük), İnkilap Yayınevi, İstanbul, 2004, s.7.
14 Henry Kissinger, Diplomasi, (Çev: İbrahim H.Kurt), Türkiye İş Bankası Yayınlar, İstanbul, 2002, s.16.
15 Richard A. Falk, Dünya Düzeni Nereye, (Çev : Neşenur Domaniç), Metis Yayınları, İstanbul, 2005, s.18; Noam Chomsyky, Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi, (Çev : Ali Çakıroğlu), Metis Yayınları, İstanbul, 2000, s.15; Immanuel Wallerstein, Genel Bunalımın Dinamikleri, (Çev : F.Akar), Belge Yayınları, İstanbul, 1984.
16 Collin S Gray–Geoffrey Sloan, Jeopolitik Strateji ve Coğrafya, (Çev : Tuğrul Karabacak), Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı Yayınları, Ankara, 2003, s.2.
17 H.J. Mackinder, “Geography, an Art and Philosophy”, Geography 27, s.129-130.
18 Davutoğlu, a.g.e. , s.109.
19 Yılmaz Tezkan, Jeopolitik Yazılar, Ülke Kitapları, İstanbul, 2007, s.24.
20 Kenan Arıbaş, Küresel Çağda Siyasi Coğrafya, Konya, 2007, s.17.
21 Arıbaş, a.g.e., s. 22.
22 www.globalsecurity.org/military/library/policy/navy/nrtc/12018_ch20.pdf
23 Mahan, a.g.e., s.17.
24 William E.Livezey, Mahan’a Göre Deniz Gücü, (Çev: İlyas Fidan), Harp Akademileri Yayınları, İstanbul, 1979.
25 Mahan, a.g.e., s.56.
26 http://people.hofstra.edu
27 Dünya Ticaret Örgütü, www.wto.org
28 Zekai Ökte, “Türk Denizciliğinin ve Deniz Ticaretinin Tarihi Gelişimi”, Belgelerle Türk Tarihi, Ocak, 2004, Sayı 84, s.88.
29 Robert B. Drows, Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1980, s. 168.
30 Mahan, a.g.e., s.46.
31 Edward Mead Earle, Modern Stratejinin Yaratıcıları, (Çev : Demirhan Erdem), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2003, s.349
32 Mahan, a.g.e., s. 51-91.
33 “Sea Power”, http://www.globalsecurity.org/military/ops/sea.htm
34 James CABLE, Gunboat Diplomacy 1919-1991, New York, 1994, s.32.
35 Friedman, a.g.e., s.14-33.
36 Friedman, a.g.e., s.1.
37 http://www.mapsofworld.com/world-maps/image/world-city-map.jpg
38 Yalçın Ünsan, “Dünya Deniz Ticareti ve Öngörüler”, http://www.e-kutuphane.imo.org.tr/pdf/3818.pdf
39 Immanuel Wallerstein, Dünya Sistemleri Analizi Bir Giriş, (Çev : Ender Abadoğlu), Aram Yayıncılık, İstanbul, 2004, s.45.
40 Immanuel Wallerstein, Jeopolitik ve Jeokültür, İz Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.47.
41 http://people.hofstra.edu
42 Eric Hobsbawm, İmparatorluk Çağı, (Çev: Vedat Aslan), Dost Kitapevi, Ankara, 2003,
43 Hermann Kinder, Dünya Tarihi Atlası, (Çev: Leyla Uslu), Ankara, 2006, s.376.
44 Geoffrey Till, “Naval Transformation, Ground Forces, and The Expeditionary Impulse: The Sea Basing Debate”,
     http://www.strategicstudiesinstitute.army.mil/pdffiles/PUB743.pdf
45 Conrad C. Lautenbacher, “Optimizing Naval Forces Fr Twenty First Century Challanges: Modernization Priorities
    and Consideration”, The Role of Naval Forces in XXI.st Century Operations, (Ed: Richard H.Shultz Jr., Robert L.
    Pfaltzgraff), Brasseys, 2000, s. 195-205.
46 James Cable, Diplomacy at Sea, Annapolis, 1985, s.3.
47 K.Booth, Navies and Foreign Policy, New York, 1970, s.50.
48 “Sea Power”, http://www.globalsecurity.org/military/ops/sea.htm.
49 Friedman, a.g.e., s.6.
50 Amiral Vern Clark, “Açılış Konuşması”, Uluslararası Deniz Gücü Sempozyumu, Newport, 2003.
51 “Sea Power”, http://www.globalsecurity.org/military/ops/sea.htm.
52 Peter J. Katzenstein, Rethinking Japanese Security: Internal and External Dimensions, New York, Routledge, 2008.
53 Livezey, a.g.e. , s.25.
54 Ahmet Davutoğlu, “Jeopolitik Teoriler Çercevesinde Dünya Kuvvet Dengesi ve Ortadoğu”, İlim ve Sanat
    Dergisi, Mart, 1986, s.9-14.
55 Theodor W.Adorno, Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi, (Çev: Nihat Ünler, Mustafa Tüzel, Elçin Gen),
     İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.140.
56 Necdet Tunçbilek, Dünya Nüfus Dinamiği, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü
    Yayınları, İstanbul, 1998, s.XXI0
57 İlber Ortaylı, Avrupa ve Biz, Turhan Kitabevi, s. 198.
58 Mahan, a.g.e., s.48.
59 Drows, a.g.e., s.178.
60 Norman Davies, Avrupa Tarihi, (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay), İmge Kitapevi, İstanbul, 2006, s.511.
61 Bradford Ernle, Akdeniz: Bir Denizin Portresi, (Çev.: Ahmet Fehmi), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
    İstanbul, 2004, s.347.
62 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, (Çev : Birtane Karanakçı), Türkiye İş Bankası
    Yayınları, Ankara, 1991, s.12.
63 Livezey, a.g.e., s.73.
64 Paul Kennedy, “The Rise and Fall of Navies”, International Herald Tribune, 5 Nisan 2007.
65 Yücel Bozdağoğlu- Çınar Özen, “Liberalizmden Neoliberalizme Güç Olgusu ve Sistemik Bağımlılık”,
    Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt1 Sayı 4 Kış, 2004 , ss.60-70.
66 Davutoğlu, a.g.e., s. 16
67 Joseph S. Nye Jr, Amerikan Gücünün Paradoksu, İstanbul, Literatür Yayıncılık, 2003, ss. 10- 11.
68 Atilla Eralp (der), Devlet ve Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar, İstanbul, İletişim, 2005, ss. 155-157.
69 Eralp, a.g.e., s. 158-159.
70 Nye Jr, a.g.e., s.19
71 Tayyar Arı, Uluslararsı İlişkiler Teorileri, İstanbul, Alfa, 2.Baskı, 2002, s.318
72 Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası Amerika’nın Önceliği ve Bunun Jeostratejik Gerekleri,
    İstanbul, Sabah, 1998, s. 13
73 Edward Said, “Kültür ve Emperyalizm”, Kozmopolitan Dergisi, Toronto, York Üniversitesi,
     www.kozmoplitan.com.tr , 25.08. 2006
74 IHS Jane’s Fighting Ships, 2012-2013 Edition.
75 Clay Dillow, The Most Technologically Advanced Warship Ever Built, 10.16.2012, Popular Science,
    http://www.popsci.com/category/tags/zumwalt
76 Dillow, a.g.m., s.1.
77 Taarruz eden için, dengesi bozulacak kadar güç harcamak; savunan için, geri dönülemeyecek kadar hasar
78 Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası: Kuram ve Siyasa, Ankara, İmge, 1999, ss. 194-195.

***

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN YENİDEN YAPILANDIRMA STRATEJİSİ: DENİZ HÂKİMİYETİ TEORİSİ'NDEN DENİZ HEGEMONYASINA GEÇİŞ. BÖLÜM 1

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN YENİDEN YAPILANDIRMA  STRATEJİSİ: DENİZ HÂKİMİYETİ TEORİSİ'NDEN DENİZ HEGEMONYASINA 
GEÇİŞ. BÖLÜM 1




Burak Şakir Şeker
*Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi. 
ULUSLARARASI GÜVENLİK KONGRESİ - 2013 KOCAELİ..



Özet

Küresel stratejiler üretirken üzerinde durulması gereken mutlak unsurlardan bir tanesi de denize kıyısı olan devletlerin sahip olduğu deniz gücüdür. Deniz gücü ifadesi ilk defa Mahan tarafından kullanılmıştır. Deniz gücü kavramı, bir devletin denizcilik ile ilgili sahip olduğu ekonomik ve askeri bütün faaliyet alanlarını kapsamaktadır. XX. yüzyılda, ABD’nin uyguladığı jeopolitik teorilerden birisi olan Deniz Hâkimiyet Teorisi ile geçerliliğini kanıtlayan deniz gücü, aynı zamanda hegemonik gücün de kaynağını oluşturmuştur.

Bağımsızlık sonrasında arenada yalnızcılığı tercih etmiş olan ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra küresel bir güç olarak ortaya çıkmış, çift kutuplu dünyada, Sovyetler Birliği’ne karşı hegemonyasını “çevreleme” politikası ile sürdürmüştür. Bilginin önemli bir güç olduğu bugünkü yeni süreçte ABD, kendi gücünü korumak için; “Medeniyetler Çatışması” ile “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika” projeleri gibi bu çerçevede değerlendirilebilecek stratejiler üretmiştir. Bugün, bu güç, hegemonyanın devamı için kendini yeniden yapılandırmaktadır.

Bu çalışmanın amacı; strateji kavramının önemi ve küresel deniz gücü oluşturmadaki öneminin belirtilmesi, küresel jeopolitik teoriler çerçevesinde Mahan’ın deniz hâkimiyet teorisinin irdelenmesi ve denizlerin küresel stratejilerdeki öneminin incelenmesi, ABD gücünü tarihsel süreçte ele alarak bu gücün hegemonyasının devam ettiğini gözler önüne sermektir.


GİRİŞ

Deniz gücü denildiğinde, ilk akla gelen çoğunluğu savaş gemilerinden oluşan bir filo olsa da XXI. yüzyılda, ekonomik gücün askeri güce nispetle daha fazla ağırlık kazandığı bir ortamda daha çok ticari bahriyenin ağırlıkta olduğu bir gücü belirtmektedir.1 Denizler, engebesiz düz coğrafyası ile ülkeler arasında ulaşımın sağlanmasında en kolay yollardan birisidir. Ticaret yolları, dünyanın kan damarları gibidir ve deniz ticaret yolları ana damarları oluşturmaktadır.
Roma İmparatorluğu’ndan itibaren hâkimiyet kuran devletlerin genel özellikleri
incelendiğinde, denizlere hâkim olan devletler her zaman hükmetmişlerdir. Bizans, Venedik, Osmanlı, Portekiz, İspanya, Hollanda, İngiltere ve son olarak ABD denizler üzerinde egemenlikler kurmuşlar dönemlerinin hegemonik gücü olmuşlardır. XXI. yüzyılda deniz gücü kavramı son derece değişmiştir; bu sebeple, deniz gücü oluşturmak isteyen devletler, stratejik adımlar atmak zorundadırlar. Bunun en temel yolu ise bu hususun devleti idare edenler
tarafından çok iyi anlaşılması gerekliliğidir.

ABD gücü ile uluslararası denge arasında çok önemli ilişkiler mevcuttur. Uluslararası yapının Soğuk Savaş sonrası karşılaştığı belirsizlikler gücün dinamik ve değişken yapısını da belirsizleştirmiştir. Bilginin önemli bir güç unsuru olduğu bir süreçte, gücü, bilgiden ayıramayız. Şimdiden bilgi ve bilgi teknolojisi için çaba sarf edenler geleceğin güç denklemlerinin birer parametreleri olacaklardır. Bu çerçevede, ABD bilgi tekeline sahip büyük güç konumundadır. Bu gücün devamı, hem sürekli bilgi üretimine hem de üretilen bilginin ve onun parçası olan teknolojisinin tekelinin sürdürülmesine bağlıdır.

I. STRATEJİ

XXI. yüzyılda yapılacak deniz gücü stratejilerinde Mahan’ın belirttiği kriterlere de uygunluk arz etmektedir. Mahan’a göre deniz gücü oluşturabilmek için gerekli unsurlar: Coğrafi konum, fiziksel yapı, ülkenin büyüklüğü, ülkenin nüfusu, halkın karakteri ve hükümetin karakteridir.2 Sun Tzu tarafından ortaya konulan Savaş Sanatı tanımı, stratejiyi şöyle açıklar: “Savaş sanatı, devlet açısından hayati önem taşır. Savaş sanatı, bir ölüm kalım meselesidir, güvenlik içerisinde yaşamak ya da yok olmak, savaş sanatının ne ölçüde bilindiğine ve uygulandığı  na bağlıdır.”3

Strateji kelimesi ‘düşmanın ne yapabileceğini veya ne yapmayacağını belirleyerek, buna göre genel bir plan yapmak, kendi güçlerini yerleştirerek gerektiğinde harekete geçirmek4 olarak tanımlanabilir. Clausewıtz’a göre strateji, harbi kazanmak için muharebeleri kullanma sanatı5 olarak tanımlanmıştır. Moltke Strateji’yi, çare bulma sanatı ve en zor koşullar altında
uygulamada bulunabilme sanatı şeklinde tanımlar. Hart açısından ise Strateji, siyasi amaçlara ulaşmak için askeri imkânların dağıtımı ve uygulanması sanatıdır.6

İktidarın hedefe ulaşmak için askeri kuvvetleri kullanma sanatı olarak kabul edilen stratejinin, askeri alan dışında, XIX. yüzyılın sonundan itibaren sanayi devriminin gerçekleştirilmesinin sonucu olarak sömürgecilik yarışında örneğin siyasal, ekonomik, kültürel, sanat ve benzeri alanlarda da kullanılıyor olması, bu terimin yıllar öncesi bilinen anlamını daha da genişletmiştir.7

Strateji, planlı olarak önce bilinçli olarak geliştirilmiş olması ve sonra eylemlere
dönüştürülmesidir. Ayrıca herhangi bir istikamet vermek ve rekabet üstünlüğü sağlamak maksadıyla, sürekli analiz ederek faaliyetlerin planlaması ve gerekli araç ve kaynakların yeniden düzenlenmesi süreci olarak tanımlanabilir.8

İnsanlar; emek, kudret ve iş yapma gücünü birleştirerek ihtiyaçlarının fazlasını temin edebilecekken ayrılmaları ve kendi ihtiyacını bizzat kendisinin temin etmesi halinde sadece kendi ihtiyacını bile karşılayamayacaklardır.9 Strateji ile etkili bir koordinasyon ve hedef birliğinin sağlanması halinde potansiyellerinin çok üzerinde bir etkinliğe kavuşacaklardır.

Bilinçli strateji tespiti yapılmadığı takdirde uzun vadede başka hedeflere kolayca sapılabilir.10

Eğer seçilen hedefler çok belirsiz ve anlaşılmaz olursa, eldeki kaynakların etkin bir biçimde kullanılması mümkün olamaz.11

Mücadele duygusu insanın yapısında olduğu gibi devletlerde de mevcuttur. Güçlenmeye başlayan bir devlet hemen tehdit olarak algılanır ve durdurulmaya çalışılır. Dünyadaki gelir dağılımındaki mevcut dengesizliğin geri döndürülemez bir hale geldiğini gösteren harita aşağıda olduğu gibidir.




Harita-1: Dünya Gelir Dağılımları Haritası12

Küresel bir devlet; kendi devrinde olaylara yön veren devlettir, politikalar kendisine bakılarak oluşturulur günümüzde ABD buna örnektir. Brezinski bu durumu şöyle ifade etmiştir:
“Amerika”nın dünyadaki rolü ile ilgili tezim çok basit; Amerika’nın gücü, ulusun
egemenliğini baskın bir şekilde öne çıkaran, bugün küresel istikrarın en büyük kefilidir.”13 Amerika Birleşik Devletleri’nde üç önemli stratejik uzak görüşlülük vardır; Birincisi, güvenliğin sağlanması, ikincisi, ekonominin sürekli geliştirilmesi, son olarak, değerlerin yayılmasıdır.14 ABD; dış politika stratejisinde, güç merkezleri ile ilişkilerin alternatifli tarzda yeniden düzenlemiş ve uzun dönemli kültürel, ekonomik ve siyasi bağlarını sağlamlaştırdığı
bir hinterland oluşturmuştur.15

II. GLOBAL DENİZ HÂKİMİYETİ

Jeopolitik kuramda çeşitli coğrafi kavramların günümüz politikası ve gelecekteki politikayla münasebetlerini ortaya koyan açıklamalar çıkarılmıştır.16 Gelecekte strateji ve politika üretecek kişiler geleceğe yönelik politikalar tasarlarken ileriyi görebilmelidirler. Tabi ki hala insanoğlunu ve çevresini geçmişten bugüne getiren hareketi anlama ihtiyacı duyacaklardır.17

Küresel ölçekli nükleer güç dengesine rağmen taktik jeopolitik alan mücadelelerinin, Soğuk Savaş süresince azalmadığını, hatta nükleer tehdit dengesinin gölgesinde daha az riskli mücadele türü olarak görüldüğünü ortaya koymaktadır. II. Dünya Savaşı’ndan Soğuk Savaş’ın sonuna kadar olan dönemde ABD’nin dolaylı ya da doğrudan müdahil olduğu 14’ü Doğu Asya’da, 12’si Ortadoğu’da, 6’sı Doğu Avrupa ve Akdeniz’de, 6’sı Orta Avrupa’da, 6’sı Karaipler’de, 4’ü Güney Amerika’da ve 4’ü de Afrika’da toplam 50 düşük yoğunluklu çatışma bulunmaktadır.18

ABD amirallerinden Alfred Thayer Mahan (1840-1914)’ın “Deniz Hakimiyeti Teorisi”ne göre; açık denizler kıtaları birbirine bağlayan engin ovalardır ve buralarda da ulaşım istikametleri seyrüseferi etkileyen hususlar (akıntı, derinlikler, en kısa yol vb.) nedeniyle bir ölçüde sabitleşmiş durumdadır, bu yolları kontrol etmek dünya ulaşımının kontrolü anlamını taşır. Kara kuvvetleri ile dünyada ancak belirli ölçüde yer işgal edilebilir, hâlbuki dünya egemenliği veya büyük imparatorluklar kurmak için denizaşırı nokta ve bölgelerin ele
geçirilmesi ve bunlarla anavatan arasındaki irtibatı sürdürmek için de denizlerde egemen olmak gereklidir.19

Mahan’a göre, dünya hâkimiyetinde, deniz harekatı, kara harekatına göre, daha kolay ve daha güçlüdür. ABD; İngiltere, Almanya ve Japonya ile birlikte hareket edilebilir ve bu sayede Sovyet Rusya ve Çin kontrol edilebilir, böylece bu iki ülkenin Avrasya’daki gelişmeleri durdurulabilir. Bu teoriyi XX. yüzyıl boyunca, ABD, İngiltere, Almanya, Japonya ve Sovyet Rusya tarafından uygulanmıştır.20




Harita-2 Deniz hakimiyet teorisinin ABD tarafından Dünya deniz ve okyanuslarının Kontrol edilmesi. 21 

XX. yüzyılın ortalarından itibaren ABD, denizcilik alanında tek devlet olarak, donanması ve sivil bahriyesi ile muazzam bir zenginliğe erişmiştir.




Harita-3 ABD Donanmasının Dünya Üzerindeki Dağılımı22

Deniz gücü hâkimiyet teorisini benimseyen ABD başarılı olmuş, deniz gücü hâkimiyet teorisinin, diğer teorilerin yanında ayrı bir yere sahip olduğu ortaya çıkmış ancak tam anlamıyla kabullenilmemiştir. Çünkü tarihçiler genellikle denizin şartlarına aşına değillerdir, ne deniz hakkında özel ilgi, ne de özel bilgileri vardır ve deniz kuvvetlerinin büyük meseleler üzerindeki belirleyici etkisini görmezden gelmektedirler.23

Deniz gücü, sadece yüzen bir askerî kuvveti içermemekte, aynı zamanda, herhangi bir askerî filonun tabii ve sağlıklı bir şekilde seyre çıkabilmesini ve emniyetle, barış içinde seyre devam etmesini sağlayacak ticarî ve deniz nakliyat imkânlarını da içine almaktadır.24

Deniz gücü haline gelen devletlerin ortak özelliği, üretim kapasitelerindeki artıştır. Devletler ekonomik olarak harekete geçerek belirli bir üretim kapasitesi ne ulaştıktan sonra deniz gücü oluşturmaktadır. Üretilen maddelerinin mübadelesini de gerektiren üretim, mübadele edilen maddelerin taşındığı, taşımacılık ve taşımacılık faaliyetlerini kolaylaştırıp genişleten ve müteaddit emniyet noktaları ile taşımacılığı koruyan müstemlekeler, denize hududu olan
ulusların politikalarını biçimlendirdikleri kadar tarihin çoğu bölümlerini de
oluşturmaktadırlar.25

Dünyanın en büyük elli limanını gösteren harita incelendiğinde; Çin, Hindistan, Avrupa, Japonya, ABD ve Basra Körfezinde denizcilik faaliyetlerinin yoğunlaştığı, Basra Körfezi haricindeki mekânlarda, üretim konusunda dünyanın başını çeken devletlerin bulunduğu, gerekli olan hammaddeleri karşılamak ve ürettikleri ürünleri dünyaya arz etmek için deniz gücü elde etmek mecburiyetinde olduğu görülmektedir.




Harita-4 Dünyanın En Büyük 50 Limanı26

Aşağıda dünyanın en büyük 10 ithalat/ihracat yapan ülkesi sergilenmektedir. Bu grafik aynı zamanda dünyanın en büyük 10 deniz gücü ülkesidir.




Tablo-1 En Büyük 10 İthalatçı ve İhracatçı Ülke27

Yük ve yolcu gemileriyle, bunları işleten ve yöneten resmi, özel kurum ve kuruluşları, kurtarma ve araştırma gemileriyle, liman hizmet araçları ve işletmeleriyle, kıyı tesisleri ve benzeri kuruluş ve çalışmalarla deniz ticareti bir devletin ‘Deniz Gücü’nü oluşturmaktadır.28

Mahan’a göre deniz gücü kavramı içerisine, sadece savaş gemileri değil ticari denizcilik ve kuvvetli bir anavatan da girer. İhtişamlı bir ticaret bahriyesi ve başarılı bir donanmadan biri olmazsa öbürü de olmaz. Milletin zenginliği ikisine birden bağlıdır.29 Devletler gelişmeleri için zenginleşmelidir ve bu da fazla mal üretip dışarıya satmakla sağlanabilir. Bu ticarette, deniz ulaştırması başta gelen bir öneme sahiptir. Ancak ulaştırmanın korunması için deniz kuvvetlerine ihtiyaç vardır. Harp gemileri sürekli olarak denizde kalamayacaklarından ülkede ve deniz aşırı mevkilerde deniz üslerinin kurulması gerekir.

Böyle bir deniz gücü sistemini kurup işleten devletler de dünya çapında güçlülük ve egemenlik kazanırlar.30

Amiral Mahan’ın, bir ülkenin Deniz Gücü'ne ilişkin saptadığı altı faktör şöyledir;
Ülkenin coğrafi konumu
Ülkenin fiziki yapısı
Ülkenin büyüklüğü
Ülkenin nüfusu
Milli karakter
Hükümetin karakteri ve milli kuruluşlar. 31

Ülkenin Coğrafi Konumu; devletin ülkesinin deniz trafiğinin yoğun olduğu bölgede olması, meteorolojik şartların her mevsimde seyrüsefere müsait olması, balıkçılık sahalarına ve günümüzde deniz dibi petrol kuyularına yakın bulunması, fertleri ve hükümetleri deniz alaka ve menfaatleri ile ilgilenmeye iter.

Ülkenin Fiziki Yapısı; kıyı hattının karakteri ve kıyıya erişimin kolaylığı, insanların denizle kaynaşmasına yardımcı olur. Arazinin verimli veya verimsiz olması milleti denize itebilir veya karaya (tarıma) çekebilir.

Ülkenin Büyüklüğü; diğer güç kaynaklarınca desteklenme derecesine göre denizcilik gücüne etken bir güçlük veya zayıflık kaynağı oluşturur.

Ülkenin Nüfusu; deniz kıyılarındaki nüfus fazla ise denizciliğe ilgi artar.
Milli Karakter; milletin genleri, gelenekleri, denizcilik, ticaret ve silahlı kuvvetlerle ilgili değer yargıları deniz gücünün oluşumunu büyük ölçüde etkiler.
Hükümetin Karakteri ve Milli Kuruluşlar; hükümet, deniz gücünün iç ve dış politikadaki çok olumlu etkilerini kavrar ise; kamu ve özel sektörü denizcilik konularında teşvik eder ve destekler.32

Deniz gücü en kullanışlı diplomatik araçlardan birisidir. Hükümetler, deniz gücünü dünyanın üçte ikisine herhangi bir kısıtlama altında kalmadan ve kimseden izin almadan gönderebilirler. Deniz gücünün tarihsel altı kullanım şekli mevcuttur. Donanma savaşı, ambargo, ticari baskın, sancak varlık gösterme, sahil savunması ve güç gösterimidir. Son yarım yüzyılda buna iki teknik daha eklenmiştir; nükleer tehdit ve hava trafiğinin deniz gücü ile kontrol altına alınmasıdır.33

“Gambot Diplomasisi” bir sorunun kendi lehimizde sonuçlanması ya da bu sorun nedeniyle oluşabilecek maddi veya manevi zararların geciktirilmesi maksadıyla savaş zamanı kullanımı hariç, deniz kuvvetlerinin kısıtlı bir şekilde kullanımı veya kullanım tehdidini içerir.34

Deniz gücü, hasım devlete karşı en güçlü caydırıcı seçeneklerin başında gelmektedir. Deniz gücünün sevk edilmesi, direk sıcak temasa girmeden karşı tarafa kararlı duruş mesajı vermektedir. İcra edilen deniz harekâtları aynı zamanda ABD dış politikasının da parçasıdır.

Haiti’ye demokrasinin götürülmesi, Sırbistan’ın Dayton antlaşmasını imzalaması ve Irak’ın askeri kapasitesinin Körfez Krizi’nden önce azaltılması icra edilen uluslararası deniz harekâtlarının dış politikaya bakan yönleridir.35

XXI. yüzyılda deniz gücü, ABD’nin en önde gelen askeri diplomasi aracıdır. Körfez krizi ve sonrası ABD deniz gücünün karalardaki olayları denizden etkileme stratejisi (influencing events ashore) paralelinde yeni bir döneme girilmiştir.36 Bu dönemde bir tehdit olmaksızın, 3000 mil ötede ateş gücünü kullanarak, deniz unsurları cruise füzelerini ve sahip oldukları hava gücünü herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadan kullanabilmişlerdir. Körfez krizi, Eski Yugoslavya krizi, Kosova Krizi ve Afganistan krizlerinde hava kampanyasının en önemli
taarruz araçları deniz kuvvetlerinden sağlanmıştır.

ABD tarafından yürütülen ambargo harekatları, yakın zamanlarda Kosova’da çıkan çatışmalara yapılan müdahaleler, Irak müdahalesi ve Afganistan müdahalesi gibi askeri güç yöneltmesine dayalı yöntemlerde deniz gücünün diplomatik kullanım metotlarındandır.

Soğuk Savaş’tan sonra hava ve kara gücüne oranla deniz gücünün önemi artmıştır. Körfez Savaşı’nda kullanılan bütün silahlar, uçaklar, mühimmatlar ve bakım malzemeleri Körfez’e uçak gemileri vasıtası ile taşınmıştır. Aşağıda haritada, devletlerin kalbine benzeyen büyük şehirler genel itibariyle deniz kenarında veya denize yakın yerlerde kurulduğu görülecektir.




Harita-5 Dünyanın Önemli Şehirleri37

Son yıllarda dünya ticaretinin hacim olarak % 90'ı, değer olarak % 84'ü denizler vasıtası ile taşındı. Ayrıca, ticaretin hacim olarak % 95'i, 9 önemli stratejik nokta üzerinden gerçekleşti. Bunlar; Bab-el Mandep, Ümit Burnu, Danimarka Boğazı, Malakka Geçidi, Panama Kanalı, Süveyş Kanalı, İngiliz Kanalı, Cebelitarık Boğazı ve Hürmüz Boğazı'dır.38

Dünya sisteminin temelleri XV. yüzyılın sonlarında atılan küresel dünya ekonomi
sistemidir.39 Bu sistemde devletlerin zenginliklerinin temelinde üretime dayalı dış ticaret bulunmaktadır. Bu da iş bölümünün tesisi ile sağlanmıştır. Mutlaka bütün tarihsel sistemler bir iş bölümüne dayanmaktadır, fakat öncekilerden hiçbiri kapitalist dünya ekonomisininki kadar karmaşık, geniş, ayrıntılı ve birbirine bağlı değildi.40




Harita-6 Stratejik Geçiş Yolları ve Stratejik Ticaret Yolları41

Hobsbawm bu durumu şöyle özetlemektedir: “Sanayi devrimimizin temelinde sömürge ve az gelişmiş pazarlar üzerindeki bu yoğunlaşma, bunları kimseye kaptırmamak için verilen başarılı mücadelede yatmaktadır. Bu mücadeleyi doğuda kazandık. 1766’da Çin’le yapılan ticaretinde Hollanda’yı bile saf dışı bırakmış durumdaydık. 1780’lerin başlarında Afrika’dan gönderilen tüm kölelerin yarısından fazlası İngiliz köle tüccarına kar sağlamaktaydı. Bunları hep İngiliz mallarına yararlı olması için yaptık. Sınai ekonomimiz ticaretimizden ve özellikle
de azgelişmiş dünya ile ticaretimizden doğdu. Ödemeler dengemizi ticaret ve gemi taşımacılığı sağladı ve uluslararası iktisadi ilişkilerimizin temelini, İngiliz imalat ürünlerinin bölgelerin ilkel ürünleri ile mübadelesi oluşturdu.”42

Deniz gücüne sahip olmanın etkisini, aşağıda 1914 yılına ait dünyanın sömürgelere taksimi haritasında görebilmemiz mümkündür. Harita aynı zamanda üretime dayalı bir ekonomi felsefesinin bir özetidir:


Harita-7: Dünyanın Sömürgelere Taksimi 191443

Ticaretin akış yönü ABD, Avrupa ülkeleri, Çin ve Hindistan ekonomilerinin daha sıkı bir şekilde birleşmesi sonucu, süper limanlar ve geçiş yollarında gerçekleştiği görülmektedir. Dış ticaretinin %95’inin denizler yolu ile gerçekleştiren ABD’nin milli geliri içinde dış ticaretin payı 1990’larda %13 civarındayken 2020 yılında bu oranın %35’e, 2030 yılında ise %60’a ulaşması beklenmektedir.

Savaş uçaklarının kısıtlı seyir kapasiteleri ve taşıyabilecekleri silahların sınırlı oluşu, tek başına küresel krizlere müdahale imkânı vermemekte, kriz bölgelerine yakın müttefik bir ülkeden üs elde edilmesi ile yapılacak askeri harekâtlarda ise politik kısıtlamalar ile karşılaşılmaktadır. ABD gibi açık denizlerde gezdirilen uçak gemileri vasıtası ile hem küresel çapta çıkabilecek sorunlara süratle müdahale edilebilmekte hem de mevcut düzenin devam ettirilmesinde güçlü bir silaha sahip olunmaktadır.44

Askeri anlamda deniz gücüne sahip olmak aynı zamanda teknolojik anlamda belirli bir seviyeyi geçmek demektir. Çünkü askeri gemiler teknolojik anlamda silahlı kuvvetler içerisindeki en modern unsurlardır. Sahip oldukları radarlar ve güdümlü mermiler sayesinde caydırırcı güç unsuru olan savaş gemilerinin, teknolojik gelişmelere uygun ve savaş durumunda kısa sürede üretilebilmeleri için, maya niteliğinde bir gemi inşa teknolojisine sahip olmak gerekmektedir.45

Savaş gemilerinin, sayı itibariyle az olmalarına rağmen, önemli bir yere sahip olmasının altında yatan temel sebep, konuşlandırılmasındaki esneklikten kaynaklanan şaşırtıcı etkisidir.
Sahile kıyısı olan bir devlet için karadan gelebilecek tehditlerin yönü tahmin edilse bile, denizlerden gelebilecek tehditlerin kestirilmesi imkânsız gibidir.46

Askeri anlamda deniz gücüne sahip olmak, kolektif güvenlik anlayışının gereği olarak müttefiklerin bulunmasını da kolaylaştırmaktadır. Aynı anda etkili bir biçimde hem kara gücü, hem de deniz gücüne sahip devlet neredeyse yok gibidir. Bu yüzden sadece kara gücüne ağırlık veren devletler, etkin bir deniz gücüne sahip devletlere yaklaşmaktadır.47

Donanma açısından zayıflık, askeri saldırılara davetiye çıkarmak demektir. Denizlerin kontrolü defansif açıdan savunmayı kuvvetlendirirken, ofansif açıdan saldırıya olanak sağlamaktadır.48 Kara tehdit algılaması içerisinde olan devletler, doğal olarak askeri anlamda kara gücüne ağırlık vermek zorunda kalmaktadır. Bu yüzden deniz gücü olan devletlerin kullandığı taktiklerden birisi; hasım devletin deniz gücü oluşturmasını engelleyecek bir biçimde kara tehdit algılaması oluşturmaktır.49

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

11 EYLÜL ÜN ABD GÜVENLİK POLİTİKASINA ETKİLERİ. BÖLÜM 4

11 EYLÜL ÜN ABD GÜVENLİK POLİTİKASINA ETKİLERİ. BÖLÜM 4



ABD’nin çıkarları süreklilik arz etmektedir. 


Bu çıkarlar:

- ABD’nin, vatandaşlarının, müttefiklerinin ve ortaklarının güvenliği,
- Fırsat ve refahı artıran serbest bir uluslararası ekonomik sistemde, güçlü, yenilikçi ve büyüyen bir ABD ekonomisi,
- Evrensel değerlere yurtiçinde ve yurt dışında saygı duyulması,
- Güçlü işbirliği aracılığıyla, küresel sınamalarla mücadelede barışı, güvenliği ve fırsatları artıran bir uluslararası düzenin ABD liderliğiyle geliştirilmesidir.
   ABD stratejik yaklaşımı, istediği dünyaya kavuşmak için dört ulusal çıkarın elde edilmesi yönünde uygulamalıdır. Bu dört çıkar ise;
- Güvenlik: ABD’nin, vatandaşlarının ve müttefikleri ile ortaklarının güvenliği.
- Refah: Fırsat ve refahı artıran açık bir uluslararası ekonomik sistemde, güçlü, yenilikçi ve büyüyen ABD ekonomisi.
- Değerler: Evrensel değerlere yurtiçinde ve yurt dışında saygı duymak.
- Uluslararası Düzen: Küresel sınamalarla mücadelede daha güçlü işbirliği aracılığıyla barış, güvenlik ve fırsatları artıran ABD liderliği tarafından uluslararası düzenin geliştirilmesi.

  ABD, El-Kaide ve yandaşlarına karşı küresel bir kampanya sürdürmektedir. 

Bu bağlamda

ABD, El - Kaide ve yandaşlarına karşı, ülkeyi koruyan, dünyanın en tehlikeli silahlarını ve materyallerini emniyet altına alan, El-Kaide’yi güvenli sığınaktan mahrum bırakan ve Müslüman toplumlarla olumlu ortaklıklar kuran bir strateji izlemektedir. Başarı, aynı düşüncede olan ülkelerin ve çok uluslu kuruluşların çabalarının yanı sıra ABD gücünün bütün unsurlarının uygulanmasını gerektirmektedir.

ABD, terörizmin kullanılmasını gayri meşru sayacak ve bunu kullananları izole edecektir. Bu bir taktiğe - terörizme ya da dine – İslam’a yönelik küresel bir savaş değildir. ABD, ABD’ye, ortaklarına ve müttefiklerine karşı saldırı çabalarını destekleyen El-Kaide ve onun terörist yandaşlarını içeren spesifik bir ağla savaş içindedir. ABD’nin Ortadoğu’da önemli çıkarları bulunmaktadır. Bunlar: birçok konuda ABD’nin yakın dostu olan İsrail’le kapsamlı işbirliği ve İsrail’in güvenliğine yönelik sarsılmaz taahhüt; Filistin halkının devlet olmaya yönelik
meşru amacının elde edilmesi; Irak’ın bütünlüğü ve güvenliği, demokrasisinin güçlendirilmesi ve bölgeye entegre edilmesi; İran’ın nükleer silah elde etme amacına, terörizme destek vermesine ve komşularına tehdit oluşturmasına ilişkin politikalarının değiştirilmesi; yayılmanın önlenmesi; terörizmle mücadelede işbirliği, enerjiye ulaşım ve bölgenin küresel
pazarlara entegre edilmesidir.”92

SONUÇ

11 Eylül sonrası yapılan yorumlar hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yönündeydi.

    Çünkü dünya hegemonu büyük bir saldırıya uğramış ve dünya çapında yeni bir güvenlik algısı oluşturmaya başlamıştı. Zira en ileri istihbarat ağına ve nükleer güce sahip olan bir güç bile kendini tam olarak güvende hissetmemekte dir. Eskiden toprak bütünlüğüne yönelik savunma politikası artık bireylerin tek tek güvenirliği anlamında ele alınır olmuştur. Amerika oğul Bush ile güvenlik politikasını Bush Doktrinine yani tehdidi aktif hale gelmeden yok etmeye, terörü destekleyen ülkelere de bir düşmanmış gibi karşılık vermeye ve iç politikada sıkı
tedbirler ile yozlaşmaya dış politikada ise tek taraflılığa yöneltmiştir. Zira uluslar arası terörizmin yöntemi değişmiş asimetrik tehdit ile zayıfın güçlüye dayatması ortaya çıkmıştır.

G. Bush 2002 ve 2006 ulusal güvenlik belgelerinde küresel terörle mücadeleyi ele almış, bunun salt ABD ulusal güvenliği için değil dünya da barışı ve güvenliği sağlamak için de savunulacağını belirtmiştir. Zira bu bağlamda yönünü önce Afganistan sonra Irak’a çevirmiş ve terörün beslendiği diğer ülkelere de sıranın geleceğini açıklamıştır. Duygusallık bağlamında ele aldığı güvenlik kavramı ile aslında ABD’nin amacı dünya imparatorluğuna giden yolu tutmaktı. Zira soğuk savaş dönemi karşısındaki belirgin güç olan SSCB yıkılmış ve tek kutuplu bir ortamın içinde yer almıştır. Askeri ve ekonomik alandaki hegemonyasını siyasi bir zemine oturma çabalarını güden ABD bunu 11 Eylül saldırıları üzerinden meşrulaştırma yoluna gitmiş, güvenlik politikasına, terörizmle mücadele, demokrasi ve insan haklarını yayma(!) ilkelerini alıp dünyaya müdahalelerde bulunma halini göstermiştir. Artık barışa yöneltilen tehdidin kaynağı merkezi ve hedefi belli olmayan küresel terördür. Bununla beraber uluslar arası jeopolitik batıdan doğuya, Avrupa’dan Avrasya’ya ve Ortadoğu’ya kaymıştır. ABD yeni güvenlik politikası; siyasi ve ekonomik özgürlükler aracılığı ile insanlık onurunu yüceltmek ve terörizm, kitle imha silahlarına karşı dünyanın güvenliğini sağlamak olarak değiştirilmiştir. Asıl amaç ise ABD askeri gücünü dünyaya yayarak olası rakip durumlarını engellemekti. Zira Çin, Hindistan, Brezilya ülkeleri hızlı bir gelişim içindeydi. Brezinski’nin dünyaya hâkim olmak için Avrasya’ya hâkim olmak gerekir tezi hayalden gerçeğe kaymıştı. Çünkü bölge enerji ve doğal kaynaklar bakımından yeni büyük oyuna sahne olabilecek duruma gelmişti. Uniletaralismden yola çıkan ABD 21. yüzyılda Yeni Roma imparatorluğunu kurma hayalini gerçekleştirmek için bu alanda hâkim
olmalıydı. Uluslararası terörizm de ABD’ye bu yönde yardım edecek bir araç konumunda görülebilirdi. İşgalci söylemine ahlaki/felsefi bir özellik kazandırmak isteyen ABD kılıf olarak Büyük Ortadoğu Projesini sunmuştur. Şahinlerden olan Bush ise sert politikalarıyla nefretleri üzerine çekmiştir. İşkenceler, mahkeme izni olmadan yapılan dinlemeler, illegal düşman savaşçıları ilanları, Guantanamo ve Ebu Garip Hapishanesinde yaşanan işkence skandalları, BM ve uluslararası hukuk ilkelerinin ihlali, önleyici savaş doktrini ile belirsiz tehdidi kendince belirleyip müdahale etme, tabii mahkeme ve masumiyet karinelerinin ihlali, askeri komisyonlarla yapılan yargılamalar, Afganistan ve Irak işgali, tek taraflı müdahale politikaları G. Bush dönemi güvenlik alanında yaşanan gelişmelerdir. ABD’nin 21.yüzyılda kurmayı planladığı dünya imparatorluğu bağlamında BM bir engel oluşturmakta idi. Zira BM devletlerarası siyasi eşitliği ve çok taraflı diplomasiyi öngörürken 11 Eylül sonrası ABD tek taraflılık politikasını benimsemişti. Bu bağlamda yapılması gereken Başkan Bush’un da belirttiği gibi BM ve NATO’nun geleceğinin yeniden değerlendirilmesiydi. ‘Artık BM uluslar arası siyaset sahnesinde etkin bir aktör olma konumunu yitirme durumuyla karşı karşıyadır.’93

   Amerika’nın işi ise zordur, zira terörist grupların merkezleri ABD ‘ye dost olmayan ülkelerdedir, ABD’ye nefret artacak ve karşı-terör stratejisi sonucu saldırılar hız kanacak, terörist eylemlerin yeri, zamanı ve metodu farklı olduğu için önceden tahmini zor olacak ve son olarak ABD kamuoyunun tepkilerine mazur kalacaktır. Amerika açısından ilginç olan diğer husus Reagan dönemi SSCB’ye karşı eğittikleri mücahitlerden saldırıya uğramalarıydı. ABD terörden en az etkilenen ülke iken neden bunu politikasının en başına koymuştur?

Çünkü terör ilk kez bir hegemon güce dayatılmış ve Amerikan sermayesine zarar vermiştir.

   Zira ABD küreselleşme ve sömürünün merkezi olarak algılanan bir ülkeydi. Obama daha yumuşak bir söylemle iş başına gelmiştir ki ABD’nin olası rakipleriyle eşitler arasında birinci ancak tek olmadığı düşünülürse bu yöntem gerekli ve doğru görülebilir. Lakin bir yıl içinde Obama’nın söylemlerinin uygulamada başarısız olduğu görülmektedir. Robert Gates oğul Bush döneminden kalan önemli bir mirastır. Bu da savunma alanında çok büyük değişmeler olamayacağının en önemli göstergelerindendir. Ayrıca Afganistan’a 30 000 ek gönderilen asker bölgede çıkmazın derinleşmesine neden olmuştur.

Obama bölge halkı tarafından savaş başkanı olarak görülmektedir. Obama bölgedeki halk üzerinden sempati kazanıp halk üzerine çalışmak yerine askeri yöntemleri kullanmayı tercih eder gözükmektedir.

Washington yönetiminin 2009 bütçesinde Afganistan ve Irak operasyonları için harcadığı para 175 milyar dolar olarak yer almış. Guantanamo üssü kapanmadı askerler tamamen çekilmedi. Obama insan haklarına saygılı olacağını açıkladı. Bunun yanında Irak’taki işkenceleri destekleyen CIA emeklisi John Brennan’ı terörle mücadelenin başına getirdi. Kudüs’ün İsrail’in bölünmez başkenti olacağını vurgulayarak ise Filistin-İsrail sorununu körüklüyor.

11 Eylül saldırıları, ABD güvenlik politikaları üzerinden imparatorluğa yönelen konumun meşrulaştırma aracı olarak görülebilir.

Sonuç olarak G. W. Bush ile militarizm fetişizmi olarak görülen 11 Eylül sonrası güvenlik politikası Obama döneminde (1 yıl içinde) sadece söylem bazında değişmiş uygulama bazında ise devam eder nitelikte gözükmektedir.


KAYNAKÇA


“ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi”,
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/001_abd_ulusal_guvenlik_stratejisi.pdf
(16.09.2013).
“Çok Kutuplu Dünya Düzeninde Güvenlik Algısı”,
http://www.tasam.org/index.php?altid=2941&syf=2. (12.11.2009).
“Soğuk Savaş ve 11 Eylül Sonrası Uluslararası Sistemdeki Değişimin Güvenlik
Algılamalarına Etkisi ve Türkiye”,http://www.tasam.org/images/tasam/tepebas.pdf,
http://209.85.229.132/search?q=cache:EoJatI2nJDYJ:www.tasam.org/images/tasam/tepebas.p
df+So%C4%9Fuk+Sava%C5%9F+ve+11+Eyl%C3%BCl+Sonras%C4%B1+Uluslararas%C4
%B1+Sistemdeki+De%C4%9Fi%C5%9Fimin+G%C3%BCvenlik+Alg%C4%B1lamalar%C4
%B1na+Etkisi+ve+T%C3%BCrkiye&cd=1&hl=tr&ct=clnk (12.11.2009).
“Soğuk Savaş ve 11 Eylül Sonrası Uluslararası Sistemdeki Değişimin Güvenlik
Algılamalarına Etkisi ve Türkiye”, http://www.tasam.org/images/tasam/tepebas.pdf
S4.(12,11,2009).
AKGÜN Birol, “Amerika’nın Yeni Dünya Vizyonu Ya da Yaklaşan Küresel Anarşi”,
Stratejik Analiz Dergisi, Mayıs 2003.
AKGÜN Birol, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, Konya, Tablet Yayınları, 2006.
ARI Tayyar, Amerika’da Siyasal Yapı Lobiler ve Dış Politika, İstanbul, Alfa Yayınları, 1997.
ARSLAN Zühtü, “11 Eylül Sonrasında Yeni Güvenlik Anlayışı, İnsan Hakları ve Demokratik Kolluk”, Polis Bilimleri Dergisi,Cilt 8(2).
ATAMAN Muhittin, GÖKCAN Özkan, “Bush Dönemi Amerikan Dış Politikası: Bir Aşırı Yayılmacılık Denemesi”, Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries) Cilt/ Volume: 7, Sayı/Number: 2, Yıl/Year: 2012.
ATVUR Senem, “21. yüzyıl için ABD Güvenlik Politikası ve Büyük Orta Doğu
Girişimi”, Savunma Bilimleri Dergisi, Cilt 6, Sayı 2,Kasım 2007.
BAL İhsan, “Küresel Terörle Mücadelede ABD Modeli Mi ABD Çıkmazı mı”,
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=107 (4,12,2009).
BAL İhsan, LAÇİNER Sedat, “Küresel Terörle Mücadelede ABD Güvenlik Politikalarının Türkiye’nin İç Güvenliğine Yansımaları”,(ed) İdris Bal, 21. yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, Nobel Yayınları, 2004.
BAL İhsan, Terörizm, Terör, Terörizmi, Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, Ankara, USAK Yayınları, 2006.
BALİ Aslı , “11 Eylül Sonrasında ABD’de Güvenlik Politikaları Ve İnsan Hakları Üzerine Aslı Bali İle Söyleşi”, Kültür Ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi, Ekim 2006, Sayı 1.
BİLİCİ Mücahit, “Terörle Savaş, Amerika’da Yeni Muhafazakar Düşüncenin Entelektüel Kaynakları Üzerine”, Köprü Dergisi,
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=760,
(5,12,2009).
BOZKURT Enver, “ Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde Sürdürülebilirliği”, http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf. (12,11,2009).
BOZKURT Enver, “Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde
Sürdürülebilirliği”, http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf,
http://209.85.229.132/search?q=cache:fo8xubLKyZMJ:idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror1
4.pdf+Enver+Bozkurt,+Bush+D%C3%B6nemi+Ulusal+G%C3%BCvenlik+Stratejisi%E2%8
0%99nin+Obama+D%C3%B6neminde+S%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirli%C4%9Fi
&cd=1&hl=tr&ct=clnk (12.11.2009).
BOZKURT Enver, Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde
Sürdürülebilirliği, http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf.(12.11.2009).
CHOMSKY Noam, çev. Taha Cevdet, Terörizm Kültürü, ABD Terörü, İstanbul, Pınar Yayınları, 2000.
CHOMSKY Noam, çev. Taylan Doğan, Nuri Ersoy, Mehmet Kara, Ali Kerem, 11 Eylül ve Sonrası, İstanbul, Aram Yayıncılık, 2002.
CİVELEK Mehmet Ali, Küreselleşme ve Terör, Terör Kavramı ve Gerçeği, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2001.
ÇAM Esat, Siyaset Bilimine Giriş, 7.baskı, İstanbul: Der Yayınları, 2000.
ÇAŞİN Mesut Hakkı, “Uluslararası Hukuk Açısından Terör Ve Organize Suçlar”, Türk Dış Politikası, İhsan Bal (ed).
DOĞAN Nejat, Uluslararası İlişkilerde Güç Kullanımı Ve New Heaven Ekolü, Eleştirel Bir Giriş, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2006.
ERHAN Çağrı “Küreselleşme Döneminin Tehditleriyle Mücadele”, Stradigma Aylık Strateji ve Analiz e-Dergisi, http://www.stradigma.com/turkce/haziran2003/makale_01.html,
(12.11.2009).
ERHAN Çağrı, “ABD’nin Orta Asya Açılımları ve 11 Eylül Sonrası Yeni Açılımları”,
Stradigma Aylık Strateji Analiz Dergisi, Ekim 2003, Sayı 9.
GÖKÇE Orhan, AKGÜN Birol, Değişen Dünya Politikasında Türkiye’nin Rolü, 11 Eylülün Getirdiği Fırsatlar, Riskler Ve Tehditler, (ed) Uğur Demiray, Orhan Gökçe, Edibe Sözen, Türkiye’nin ABD ve AB Denklemi, Konya, Çizgi Kitabevi, 2006.
HALATÇI Ülkü, “11 Eylül Terörist Saldırıları Ve Afganistan Operasyonunun Bir
değerlendirilmesi”,Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi (UHP), Cilt: 2, Sayı: 7, 2006.
http://www.feministyaklasimlar.org/magazine.php?act=viewall&cid=20 (5,12,2009).
İZMİR M. Ali İzmir, Yeni Dünya Dizaynı, Amerikan İmparatorluğunun Yayılmacılığı,
İstanbul, Gündem Yayınları, 2003.
KAÇAR İzzet, BOP ve Küresel Terör, Polis Bilimleri Dergisi,
http://www.emniyet.gov.tr/egitim/dergi/eskisayi/42/makale/Dr_Izzet_KACAR.htm, (15,11,2009).
LEFEBORE Maxime, çev. İsmail Yerguz, Amerikan Dış Politikası, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005.
ÖZEN Çınar, TAŞDEMİR Hakan, Yeni Muhafazakâr ABD Dış Politikası ve Türkiye, Ankara, Odak Yayınları, 2006.
ÖZER Ahmet, “11 Eylül Bölünen Dünya ve Çatışma”, İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 4 Sayı 2, Yıl 2007.
SEVER Metin, KILIÇ Ebru, Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul, Everest Yayıncılık, 2001. 
TANIYICI Şaban, AKGÜN Birol, Amerikan Başkanlığı, Cumhuriyetten İmparatorluğa, Ankara, Orion Yayınları, 2008.
TAŞDEMİR Fatma, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, Ankara, Usak Yayınları, 2006.
TURAN Aslıhan P., “ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Türkiye’ye Olası Etkileri”,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1710:abdyeni-
ulusal-guevenlik-stratejisi-ve-tuerkiyeye-olas-etkileri&catid=175:analizler-abd
(02.09.2013).
UZGEL İ., “Yıldız Savaşları”, Baskın Oran (ed), Türk Dış Politikası, Cilt 2, , İstanbul, İletişim Yayınları,2002.
VOLTEN Peter, Küreselleşmenin Amerika ve Avrupa Güvenlik Stratejilerine Yansımaları, Genel Kurmay Başkanlığı, Birinci Sempozyum Bildirileri, Ankara, Genel Kurmay Askeri Tarih Ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2003.
YAMAN Didem, “Nato’nun Yeni Görevi: Terörizmle Mücadele Ve Bu Eksenle Atılan
Adımlar”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi (UHP), Cilt: 2, Sayı: 7, 2006.
YILDIZOĞLU Ergin, Dinazorun Kuyruğu, 11 Eylül Ve Yeni Roma, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2002.
YILMAZ Sait, ABD Silahlı Kuvvetlerinde Dönüşüm, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Yıl 7, Mayıs 2009, Sayı 13.
YİNANÇ Refet, TAŞDEMİR Hakan, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin Yayınları, 2002.


DİPNOTLAR;


1 Fatma Taşdemir, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, Ankara, Usak Yayınları,
   2006, s. 9.
2 İhsan Bal, “Küresel Terörle Mücadelede ABD Modeli Mi ABD Çıkmazı mı”,
   http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=107 (4,12,2009).
3 Muhittin Ataman, Özkan Gökcan, “Bush Dönemi Amerikan Dış Politikası: Bir Aşırı Yayılmacılık Denemesi”,
   Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries) Cilt/ Volume: 7, Sayı/Number: 2, Yıl/Year: 2012, s. 204.
4 a.e, s, 204-205.
5 “Soğuk Savaş ve 11 Eylül Sonrası Uluslararası Sistemdeki Değişimin Güvenlik Algılamalarına Etkisi ve Türkiye”,  
    http://www.tasam.org/images/tasam/tepebas.pdf,
    http://209.85.229.132/search?q=cache:EoJatI2nJDYJ:www.tasam.org/images/tasam/tepebas.pdf+So%C4%9Fuk
+Sava%C5%9F+ve+11+Eyl%C3%BCl+Sonras%C4%B1+Uluslararas%C4%B1+Sistemdeki+De%C4%9Fi%C5
%9Fimin+G%C3%BCvenlik+Alg%C4%B1lamalar%C4%B1na+Etkisi+ve+T%C3%BCrkiye&cd=1&hl=tr&ct=
clnk (12.11.2009).
6 Tayyar Arı, Amerika’da Siyasal Yapı Lobiler Ve Dış Politika, İstanbul, Alfa Yayınları,1997, s.124
7 Refet Yinanç, Hakan Taşdemir, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin Yayınları,2002,s.62–63.
8 Şaban Tanıyıcı, Birol Akgün, Amerikan Başkanlığı, Cumhuriyetten İmparatorluğa, Ankara, Orion Yayınları, 2008,s.111.
9 a.e, s.113.
10 Maxime Lefebore, çev. İsmail Yerguz, Amerikan Dış Politikası, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s.50.
11 İ. Uzgel, “Yıldız Savaşları”, Baskın Oran (ed), Türk Dış Politikası, Cilt 2, , İstanbul, İletişim Yayınları,2002, s. 36.
12Tanıyıcı, Akgün, a.e,s.119.
13 Noam Chomsky, çev. Taha Cevdet, Terörizm Kültürü, ABD Terörü, İstanbul, Pınar Yayınları, 2000,s47.
14 Noam Chomsky, çev. Taylan Doğan, Nuri Ersoy, Mehmet Kara, Ali Kerem, 11 Eylül Ve Sonrası, İstanbul, Aram Yayıncılık,2002, s 206.
15 Nejat Doğan, Uluslararası İlişkilerde Güç Kullanımı Ve New Heaven Ekolü, Eleştirel Bir Giriş, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2006 s 107-108.
16 Ülkü Halatçı, “11 Eylül Terörist Saldırıları Ve Afganistan Operasyonunun Bir değerlendirilmesi”,Uluslararası
    Hukuk ve Politika Dergisi (UHP), Cilt: 2, Sayı: 7, 2006, s. 80-98.
17 Esat Çam, Siyaset Bilimine Giriş, 7.baskı, İstanbul: Der Yayınları, 2000, s.300.
18 Birol Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, Konya, Tablet yayınları,2006, s.15.
19 “Soğuk Savaş ve 11 Eylül Sonrası Uluslararası Sistemdeki Değişimin Güvenlik Algılamalarına Etkisi ve Türkiye”, http://www.tasam.org/images/tasam/tepebas.pdf S4.(12,11,2009).
20 Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, s.17-18.
21 Çağrı Erhan, “Küreselleşme Döneminin Tehditleriyle Mücadele”, Stradigma Aylık Strateji ve Analiz e-Dergisi,
http://www.stradigma.com/turkce/haziran2003/makale_01.html, (12.11.2009).
22 M. Ali İzmir, Yeni Dünya Dizaynı, Amerikan İmparatorluğunun Yayılmacılığı, İstanbul, Gündem Yayınları, 2003, s.168.
23 Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, s .14.
24 Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, s.15.
25 Çınar Özen, Hakan Taşdemir, Yeni Muhafazakâr ABD Dış Politikası ve Türkiye, Ankara, Odak Yayınları,2006, s.1.
26 İzmir, a.e, s.170.
27 Chomsky, 11 Eylül ve Sonrası, s. 174.
28 Mesut Hakkı Çaşin, “Uluslararası Hukuk Açısından Terör Ve Organize Suçlar”, Türk Dış Politikası, İhsan Bal (ed), s.923.
29 Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, a.e, s 12.
30 Özen, Taşdemir, a.e, s.5.
31 Enver Bozkurt, “Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde Sürdürülebilirliği”,
http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf,
 http://209.85.229.132/search?q=cache:fo8xubLKyZMJ:idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf+Enver+Boz kurt,+Bush+D%C3%B6nemi+Ulusal+G%C3%BCvenlik+Stratejisi%E2%80%99nin+Obama+D%C3%B6nemin
de+S%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirli%C4%9Fi&cd=1&hl=tr&ct=clnk (12.11.2009).
32 Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, a.e, s.11-12.
33 Orhan Gökçe, Birol Akgün, Değişen Dünya Politikasında Türkiye’nin Rolü, 11 Eylülün Getirdiği Fırsatlar, Riskler Ve Tehditler, (ed) Uğur Demiray, Orhan Gökçe, Edibe Sözen, Türkiye’nin ABD ve AB Denklemi, Konya,  Çizgi Kitabevi, 2006,s.149.
34 İzmir, a.e, s.171.
35 Mehmet Ali Civelek, Küreselleşme Ve Terör, Terör Kavramı Ve Gerçeği, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2001,s. 142.
36 Özen, Taşdemir, a.e, s.39.
37 İhsan Bal, Sedat Laçiner, “Küresel Terörle Mücadelede ABD Güvenlik Politikalarının Türkiye’nin İç Güvenliğine Yansımaları”,(ed) İdris Bal, 21. yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, Nobel Yayınları, 2004, s.917.
38 Ayrıntılı Bilgi İçin bkz: Birol Akgün, 11 Eylül Sonrasında, Dünya ABD ve Türkiye, s.71.
39 Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, s.79.
40 a.e, s.35.
41 Metin Sever, Ebru Kılıç, Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul, Everest Yayıncılık, 2001, s.29.
42 Ataman, Gökcan, s. 216-217.
43 a.e, s. 217.
44 Ataman, Gökcan, a,e, s.201.
45 Zühtü Arslan, “11 Eylül Sonrasında Yeni Güvenlik Anlayışı, İnsan Hakları ve Demokratik Kolluk”, Polis Bilimleri Dergisi,Cilt 8(2),s 121.
46 Akgün, 11 Eylül Sonrasında Dünya, ABD ve Türkiye, s.14.
47 Sait Yılmaz, ABD Silahlı Kuvvetlerinde Dönüşüm, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Yıl 7, Mayıs 2009, Sayı 13, s.24.
48 Özen, Taşdemir, a.e, s.14.
49 Tanıyıcı, Akgün, Amerikan Başkanlığı, Cumhuriyetten İmparatorluğa, a.e, s.140.
50 Mücahit Bilici, “Terörle Savaş, Amerikada Yeni Muhafazakar Düşüncenin Entelektüel Kaynakları Üzerine”, Köprü Dergisi, 
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=760,  (5,12,2009).
51 Özen, Taşdemir, a.e,s.35.
52 İzmir, a.e, s.189.
53 a.e, 184.
54 a.e, s.184.
55 Sait Yılmaz, a,e, s. 25-26.
56 İzmir, a.e, s.182.
57 Halatçı, a.e, s. 80-98.
58 Çağrı Erhan, “Küreselleşme Döneminin Tehditleriyle Mücadele”, Stradigma Aylık Strateji ve Analiz e-Dergisi,
 http://www.stradigma.com/turkce/haziran2003/makale_01.html, (12.11.2009).
59 Senem Atvur, “21. yüzyıl için ABD Güvenlik Politikası Ve Büyük Orta Doğu Girişimi”, Savunma Bilimleri Dergisi, Cilt 6, Sayı 2,Kasım 2007, s.1-14.
60 Civelek, a.e, 145.
61 Ergin Yıldızoğlu, Dinazorun Kuyruğu, 11 Eylül Ve Yeni Roma, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2002,s.55.
62 Özen, Taşdemir, a.e, s. 5.
63 Halatçı, a.e, s. 80-98.
64 “Çok Kutuplu Dünya Düzeninde Güvenlik Algısı”, http://www.tasam.org/index.php?altid=2941&syf=2. (12.11.2009).
65 Enver Bozkurt, “Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde Sürdürülebilirliği”,
http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf.(12.11.2009).
66 Enver Bozkurt, “Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde Sürdürülebilirliği”,
http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf. (12.11.2009).
67 Enver Bozkurt, “Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde Sürdürülebilirliği”,
 http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf.(12.11.2009).
68 İzmir, a.e, s. 239-241.
69 a.e, s 253.
70 Peter Volten, Küreselleşmenin Amerika ve Avrupa Güvenlik Stratejilerine Yansımaları, Genel Kurmay Başkanlığı, Birinci Sempozyum Bildirileri, Ankara, Genel Kurmay Askeri Tarih Ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2003, s.169.
71 Özen, Taşdemir, a.e,s.102.
72 Sait Yılmaz, a,e, s.33.
73 Didem Yaman, “Nato’nun Yeni Görevi: Terörizmle Mücadele Ve Bu Eksenle Atılan Adımlar”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi (UHP), Cilt: 2, Sayı: 7, 2006, s. 41-53.
74 Ahmet Özer, “11 Eylül Bölünen Dünya ve Çatışma”, İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 4 Sayı 2, Yıl 2007.
75 Atvur, a.e, s.1-14.
76 a,e, s. 1-14.
77İzzet Kaçar, BOP ve Küresel Terör, Polis Bilimleri Dergisi,
http://www.emniyet.gov.tr/egitim/dergi/eskisayi/42/makale/Dr_Izzet_KACAR.htm, (15,11,2009).
78 Özen, Taşdemir, a.e, s. 133.
79 Gökçe, Akgün, Değişen Dünya Politikasında Türkiye’nin Rolü, 11 Eylülün Getirdiği Fırsatlar, Riskler Tehditler, (ed) Uğur Demiray, Orhan Gökçe, Edibe Sözen, Türkiye’nin ABD Ve AB Denklemi, a.e, s.158.
80 Çağrı Erhan, “ABD’nin Orta Asya Açılımları ve 11 Eylül Sonrası Yeni Açılımları”, Stradigma Aylık Strateji Analiz Dergisi, Ekim 2003, Sayı 9, s.12.
81 Erhan, a.e, s.15.
82 Tanıyıcı, Akgün, a.e,s. 124.
83 Sait Yılmaz, a.e, s. 29.
84 Tanıyıcı, Akgün, a,e, s.133.
85 a.e, s.150.
86 İhsan Bal, Terörizm, Terör, Terörizmi, Küresel Terörle Mücadelede Ulusal Ve Bölgesel Deneyimler, Ankara, USAK Yayınları,2006, s.178.
87Aslı Bali, , “11 Eylül Sonrasında ABD’de Güvenlik Politikaları Ve İnsan Hakları Üzerine Aslı Bali İle Söyleşi”, Kültür Ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi, Ekim 2006, sayı 1.
 http://www.feministyaklasimlar.org/magazine.php?act=viewall&cid=20 (5,12,2009).
88 Enver Bozkurt, “ Bush Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Obama Döneminde Sürdürülebilirliği”,
    http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/teror/teror14.pdf. (12,11,2009).
89 Ataman, Gökcan, a,e, s. 219.
90 Aslıhan P. Turan, “ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Türkiye’ye Olası Etkileri”,
    http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1710:abd-yeni-ulusal-guevenlikstratejisi-
ve-tuerkiyeye-olas-etkileri&catid=175:analizler-abd (02.09.2013).
91Nuray Sancar, “Obama’nın ikinci döneminde 'yumuşak güç'ün sonrası”,
    http://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/257-sayi-236/650-nuray-sancar (03.09.2013).
92 “ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi”, s.1-8,
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/001_abd_ulusal_guvenlik_stratejisi.pdf (16.09.2013).
93 Birol Akgün, “Amerika’nın Yeni Dünya Vizyonu Ya da Yaklaşan Küresel Anarşi”, Stratejik Analiz Dergisi, Mayıs 2003, s.84.


***

11 EYLÜL ÜN ABD GÜVENLİK POLİTİKASINA ETKİLERİ. BÖLÜM 3

11 EYLÜL ÜN ABD GÜVENLİK POLİTİKASINA ETKİLERİ. BÖLÜM 3 



   Zira asıl amaç 11 Eylül ile yeni bir düzeni oluşturmak, askeri ve ekonomik yönden güçlü olan ABD’nin bu üstünlüğünü siyasi ranta ulaştırmaktır. Irak’ın seçilmesinin nedenleri ise şer ekseni içinde olmasının yanı sıra Körfez savaşı ile iyice yıpranmış olması ve zengin petrol kaynaklarından yararlanarak olası rakiplere karşı elini güçlendirme isteğidir. Fakat ABD’nin tartışılmaz tek hedefi dünya imparatorluğudur. Irak savaşı Dünyayı ve Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirecek sürecin ilk adımı sayılabilir “Afganistan ve Irak’taki savaşlar mükemmel tugaylar kadar uzun süreli olarak bölgede kalacak ve hedef ülkede rejim değişikliği ve ülke inşası kapsamındaki görevlerini de yerine getirecek bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu göstermiştir Irak’ta yürütülen savaşın başarısızlığı üzerine ABD Savunma Bakanlığı hedeflerini yeniden belirlemeye başladı. Söz konusu hedefler öncelikler ve buna uygun kabiliyetler listesi hâline getirildi. Hava, deniz, kara ve ISR (istihbarat, gözetleme, keşif) vasıtalarını entegre edecek müşterek bir harekât konsepti çerçevesinde yeni bir kabiliyet edinim planı geliştirildi. Akıllı ve çabuk cevap veren bir lojistik sistem de dâhil olmak üzere daha hafif, çevik, kolayca intikal edebilir ve kullanılabilir askerî birlikler oluşturulması planlanmaktadır. Kilit liderlik kadrolarına müşterek harekât tecrübesi olan askerler yerleştirilmekte, aktif ve ihtiyat kuvvet oranları yeniden dengelenmektedir.”72

“ABD diğer küresel güç odakları ile de işbirliği içinde olmak istemektedir. NATO ve AB küresel terörizmin kurutulmasında önemli rol oynayabilir. NATO müttefikleri 3 Ekim 2001 tarihinde terörizmle mücadelede şu hususları kabul etmişlerdir: “İstihbarat paylaşımı ve terörizm tehditlerine karşı işbirliği, İttifak üyelerinin terörizm tehditlerine karşı mücadele kabiliyetlerini geliştirmelerine yardımcı olmak, Üyelerin topraklarında güvenliği artırmak için gereken önlemleri almak, NATO’nun güvenlik sorumluluğunda olan alanlarda gereken teçhizatı sağlamak, Hava taşımacılığında güvenliği sağlamak, NATO topraklarındaki askeri üslerde üyelerin gereken faydayı sağlamalarına izin vermek.”73

   Büyük Orta Doğu Projesi ve ABD: “ABD hem Orta Doğudaki enerji kaynaklarına ulaşılabilirliği sağlamak hem de burada bulunan, kendince aykırı ilan ettiği ülkeleri yeni uluslar arası düzene uydurmak amacıyla (Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde) buralara saldırı düzenlemektedir.”74 11 Eylül sonrası yeni düzeni oluştururken önemli bir parçalardan biri de Ortadoğu’dur. “2007 verilerine göre bilinen petrol rezervleri yaklaşık 740 milyon varil, doğal gaz rezervlerinin de yaklaşık 2500 trilyon metreküp olduğunu gösteren Ortadoğu
bölgesi, zengin enerji kaynakları nedeniyle küresel güçler için vazgeçilmez konumdadır.”75

   Bölgenin zenginliğine rağmen ülkeler az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdir ve bu bağlamda istikrarsızlık söz konusudur. Etnik ve dinsel kökenli çatışmalar, düşük refah seviyesi insan hakları ihlalleri bölgeyi müdahaleye açık hale getirmiştir. “Büyük Ortadoğu Projesi politik platformda ilk defa 1995 yılında Clinton döneminde dile getirildi. Yine aynı dönemde 1997’de muhalefetteki cumhuriyetçilerin İsrail lobisi ile birlikte hazırladıkları “Yeni Bir Amerikan Yüzyılı Projesi’’ adlı raporun “ Büyük Orta Doğu’da Çatışma Kaynakları” başlığında ki bölümünde; ABD’nin bölgedeki çıkarlarının yanı sıra, İsrail’in güvenliği, karşı bir bölgesel gücün çıkışının engellenmesi, petrol bölgelerine ulaşım, bölgede yapılması gereken siyasi ve ekonomik reformlar, bölge istikrarının sağlanması, terörizmin engellenmesi ve kontrol altına alınması gibi konulara yer verilmekteydi.”76 Bush Döneminde de bölgeye demokrasi, insan hakları, kadın hakları alanında yenilikler getirmek bağlamında yer verilmiştir. George W. Bush 6 Kasım 2003 tarihinde BOP’ un Amerika’nın yeni Ortadoğu stratejisi olduğunu ilan etti. “Büyük Ortadoğu Projesi ya da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi bir taraftan Irak ve Afganistan’da yaşanılan bu başarısızlığın üstünü kapatmaya çalışan bir girişim, diğer taraftan da güvenlik- demokrasi ilişkisini dünyanın siyasal açıdan en istikrarsız, demokrasi açısından en eksik; ama ekonomi açısından da en emperyalist duygulara en açık bölgesine yerleştirmeye çalışan bir proje”77

“GBOP Ve Avrasya’nın Dönüşümü Projesi ile ABD bölgeye yönelik 4 temel strateji gütmektedir.

1-Enerji kaynakları üzerinde güvenlik denetimi ve kesintisiz erişimin sağlanması
2-Çin ve Rusya’nın baskı altına alınması ve kontrolü
3-Bölgede ABD’nin dünya hâkimiyetini sağlamaya yönelik yeni ve kalıcı askeri üslerin temin edilmesi
4-Bölgenin ABD denetiminde demokratik dönüşümünün sağlanması.”78


   Orta Asya ve ABD: “ABD’nin stratejik çıkarları açısından Orta Asya Bush yönetimi ile birlikte Stratejik Partner kavramı yerine rakip kelimesiyle anılan ekonomik büyümesi son yıllarda yüzde 10’lar civarında seyreden, 2020li yıllarda GSMH’ sının ABD’ye yaklaşacağı tahmin edilen, dünyanın sayılı askeri ve nükleer gücüne sahip en muhtemel küresel rakibi Çin’e komşu bir coğrafyaya nüfuz etme fırsatı vererek ABD merkezli tek kutuplu dünya düzeninin yakın gelecekte sürdürülmesinin önemli bir sacayağının Orta Asya oluşturmaktadır.”79 “ABD, Orta Asya Cumhuriyetlerinin demokratik olmayan ve insan haklarına saygı göstermeyen rejimlerinin zarar görmesi halinde, bunların yerine kurulabilecek
demokratik yönetimlerin büyük ölçüde Orta Asya'da giderek güç kazanan İslamî eğilimleri ve Taliban benzeri grupları iktidara getirebileceğinden endişe duyduğundan, Orta Asya ülkelerinin yönetimlerine karsı herhangi bir yaptırım uygulamaktan kaçınmaktadır. Bunun yanı sıra, otokritik yönetimlerin ABD ile yakın işbirliği içine girmeleri halinde ortak düşman olarak nitelendirilebilecek İslami örgütlere karsı birlikte mücadele edilmesi mümkün olacaktı.”80 Maddi kaygılar insan hakları ihlali kontrollerinin önüne geçmişti. Bölgedeki Radikal İslami grupların küreselleşemeye duydukları tepki ABD için rahatsızlık verici bir durumdu. Zira küreselleşme etrafında şekillenen ABD ulusal güvenlik belgeleri bölgeye müdahaleyi gerekli kılıyordu. ABD bölgede Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan hava sahalarından yararlanarak El-Kaideye karşı konuşlanmıştır. 
“Yeni muhafazakâr görüsü benimseyenlere göre, ABD'nin küresel hâkimiyetini güçlendirebilmesi ve bunu uzunca bir süre devam ettirebilmesi ancak Afganistan operasyonu öncesine kadar giremediği Orta Asya bölgesine girmesiyle mümkün olabilir. Bu atılım, büyük enerji kaynakları nedeniyle jeopolitik ve jeostratejik önemi 20. yüzyılın basına nazaran artan Orta Asya bölgesini denetleme imkânı
sağlayacak, bu denetim de Mackinder'in "merkez bölge" olarak isimlendirdiği Avrasya coğrafyasında söz sahibi olma imkânını yaratacaktır. Diğer taratanda, Rusya, Çin ve  Hindistan'ın birlikte hareket etme eğilimleri içine girdiği bir dönemde attığı bu adımla ABD, kendisine meydan okuyabilecek bir gücün Asya'da yükselmesini engelleyebilecektir.

Brzezinski daha 1998'de"Avrasya bölgesi ABD için baslıca jeopolitik ödüldür" diyerek, bölgenin ABD açısından önemini vurgulamıştı.”81 ABD uluslararası terörizmle mücadele kapsamında, içlerinde Özbekistan ve Pakistan’ın da bulunduğu dokuz ayrı ülkede, 13 Üs oluşturma kararı almıştır. ABD üs oluşturma girişimlerine ilâve olarak yine uluslararası terörizmle mücadele kapsamında Güney Asya ve Pasifik’te birçok ülke ile ikili iş birliğine girmiştir. Amerika’nın güç bağlamında temel hedefleri Orta Asya ülkelerinin zengin petrol kaynaklarını batılı şirketler aracılığıyla dağıtmak, nükleer gücünü arttıran İran’ı kontrol etmek, Hindistan ve Pakistan gibi yeni güçlere müdahale edebilecek alan sağlama, Çin halk cumhuriyeti ile ilişkilerini geliştirmektir.

2006 Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi: ABD önleyici saldırı politikasını güvenlik stratejisi içerisinde devam ettirmiştir. ABD için en büyük tehdit olarak İran görülmüş ve nükleer hırslarını bıraktırmak için diplomatik ilişkiler kurulması gereğini vurgulamıştır.

Nükleer ve diğer silahların yayılması konusunda diplomasiye önem verdikleri belirtilse de gerekirse güç kullanımının olabileceği de vurgulanmıştır. 2002 politikalarıyla başarısız olduğunu fark eden ülke söylemini insanlık mücadelesi olarak tekrarlayıp işbirliği yollarını aramıştır zira tek başına kaybetmek istememektedir. Belge Genişletilmiş Ortadoğu Projesine  destek aramaktadır. Ulusal Füze Savunma Sistemi Ve Ortadoğu’da yer alan ve NATO üyesi olmayan ülkelerle de gerekirse işbirliği yoluna gidilmesi açıklanmıştır. Despotik ülkeler 
olarak Kuzey Kore, İran, Suriye, Küba, Belarus, Burma sayılmakta Çin etkin demokrasiler içinde tanımlanmadan askeri şeffaflıktan uzak kuşkulu devlet sayılmaktadır. İşbirliği ülkeleri olarak öncelikle batı yarıküreye yer verilmektedir. Latin Amerika, Afrika Ve Ortadoğu bölgelerine düşmanlık kazandığı için önem vermektedir. NATO’nun etkin demokrasi mücadelesinin etkin ortaklarla verilmesi gerektiğini vurgulanmaktadır. Demokrasi açıkları olan Rusya’ya ise her an öteki olabilecek bir bakış açısı ile bakılmaktadır. 2002 belgesinde olduğu gibi bunda da Türkiye’nin adı geçmemektedir. Hindistan bölgesel güç olarak övülmektedir. 2002 belgesindeki saldırıya uğramış ABD’nin meşru müdafaa durumu ve ona
yapılanın tüm müttefiklerine yapıldığı savından insanlığın geleceği savına geçilmiştir. Bu da Ortadoğu ve Ulusal Füze Savunma sistemini sadece ABD’nin güvenlik alanından çıkarmaktadır. 

Bu belgede ABD süreci tek başına sürdüremeyeceğini kapalı da olsa itiraf etmektedir. Kısaca belge küresel sistemdeki çatışmaları ideolojik, topyekûn bir mücadele olarak değerlendirmektedir. George W. Bush ile beraber kuvvetler ayrılığı sistemi çok fazla zara görmeye başladı. Bush kendinden önceki başkanların olağanüstü dönemlerde aldıkları yürütme ayrıcalığını Anayasanın başkana verdiği doğal (inherent) yetkiler olarak görmekteydi. Ve 11 Eylül sonrasında bu yetkilerini terörle mücadele için kullanmıştır.

“Özgürlüğü temsil eden Amerika ile özgürlükten nefret ettiği varsayılan El Kaide arasındaki ideolojik savaşta Amerika’nın Tanrı tarafından verilen görevi dünya uluslarına terör  ideolojisine alternatif oluşturarak özgürlük getirmektir.”82

Nixonla başladığı iddia edilen emperyal başkanlık sistemi Ronald Reagan ile tekrar yükselişe geçmiş ve başkan Bush ile de 11 Eylülden sonra son aşamasına ulaşmıştır. Bush dönemindeki en önemli problemler ise şunlardı: BM ve uluslararası hukuku önemsememek, sanık haklarını ihlal etmek, yasadışı tutuklamalar, Ebu Garip ve Guantanamoda tutuklulara işkencelerin yapılması ya da yapılabilecek ülkelere gönderilmesi. Bush ve ekibinin İslami radikalizme karşı soğuk savaş diye niteledikleri mücadelelerinde başkan tavrını dini
boyutlarla da belirlemiştir kendisine bu görevin Tanrı tarafından verildiğini belirmiştir. Bu iddianın önemi ise Tanrı tarafından görevlendirilen birinin hata yapmayacağı ve diğer devlet organlarına ihtiyaç duymayacağıdır. Böylece ulusal güvenlik ve dış politika alanında Bush kendisi tek yetkili göstermek için meşruiyet kazanma yollarına da gitmiştir.

11 Eylül 2001 sonrası ABD Savunma Bakanlığı, savunma kurumlarının dönüşümünü amaçlayan altı aşamalı bir stratejiyi uygulama kararı almıştı. 
Bu altı aşama sırası ile; “

1. ABD anavatanı ve yurtdışındaki üslerini korumak. 
2. Uzak tehditler için kuvvet tasarlamak ve takviye etmek. 
3. Tehdit neredeyse oraya odaklanarak düşman sığınaklarını belirlemek. 
4. Enformasyon ağının korunmasını sağlamak. 
5. Daha etkin müşterek operasyonlar için bilgi teknolojisinin kullanılması ve 
6. Uzaya engelsiz çıkışın sağlanması ile uzayla ilgili imkân ve kabiliyetlerin korunması” idi.”83

“Bush döneminde hukuki danışmanlık yapan avukatlar başkanın gücünü artırmak amacıyla Anayasayı yeniden yorumlayarak yeni paradigma adında bir anlayış ortaya attılar.”84 Buna göre başkan başkumandanlık yetkisinden kaynaklanan otoritesi ile kongre ve yargının denetimine tabi olmadan ulusal güvenlik için her türlü eylemi yapabilir. Aynı zamanda üniter yürütme teorisi denilen ve terörle mücadele sınırsız yetkisi olan başkanı yürütme içinde tek yetkili gördüler. Kongrenin başkanın ulusal güvenlikle ilgili konularda bu
kadar yetkili olmasına ses çıkaramamasının nedenleri ise; seçmen ve kongre üyelerinin dış politikadaki bilgisizliği, abartılan tehlikeler yüzünden başkanla işbirliği yapmak zorunda hissedilmesi, kriz dönemleri başkanı destekleme tavrı, ulusal güvenliğin siyasallaşması.

Amerika’nın güvenlik politikasını etkileyen diğer konuda Mesihçi militarizmdir. Buna göre; demokratik olmayan ülkelerle savaş ulusal çıkarlar için gerekli ve iyi görülür.

Emperyal Başkanlık Dönemleri Araçları

G.W Bush dönemi emperyal başkanlığın zirvesidir. Emperyal başkanlık başkanın iç ve dış siyasaette tek taraflı ve gizlilik içinde hareket etmesidir. Bunun iç politikaya yansıma halleri; ulusal güvenlik nedenleri, yürütmeden bilgi saklanması, kongre fonlarının harcanmaması, basının sindirilmesidir. Terimi ilk kez Schkesinger kullanmış ve bu yapının 2. Dünya Savaşı ile başladığını belirtmiştir. Bu yapılanma kuvvetler ayrılığına zarar verir. Bush dönemi iç politika yozlaşırken dış politikada tek taraflılık artmıştır. Masumiyet karinesi, Tabii mahkeme ve sanık hakları ihlalleri örülmüştür.

1-“İmza Beyanları: Yasanın uygulamasını kısıtlamak için başkan tarafından oluşturulan araç. Yasama organının yasa yapma yetkisi gasp edilir. Bush bu aracı en çok kullanan başkan olmuştur. İşkenceyi yasaklayan yasada imza beyanı ile işkence ile ilgili kısım çıkarılmıştır. Zira Bush’a göre terörle mücadelede ülke güvenliği için işkence yapılabilir.

2-İdari Emir: Yasa hükmündeki başkanlık direktifleridir.”85 İç güvenlik bakanlığını kurulması ve Amerikan vatandaşı olmayan terör şüphelilerinin yakalanması idari emirler yoluyla yapılmıştır. Bush 2005 yılında Ulusal Güvenlik Teşkilatına uluslar arası elektronik posta ve telefon görüşmelerinin denetlenmesi emrini de bu düzenleme ile vermiştir.

3-Gizlilik: Amerika’dan yurt dışına yapılan telefon görüşmelerinin dinlenmesi mahkemeden gizli yapılmıştır. Bunu kongrenin 11 Eylülden sonra başkana verdiği güç kullanma ve anayasanın verdiği başkumandanlık yetkisine dayandırmıştır.

Bush işkence yapma hakkının olduğunu ve Cenevre Sözleşmesini uygulamayacağını açıkça belirten ilk başkandır. Bunu da ülkeyi terörden kurtarmak amacıyla yapacağını belirtmiştir.

2007 yılında Bush yönetiminin baskısıyla kongre ‘dış istihbarat takip yasasını’ değiştirip mahkeme kararı olmadan dinleme yapılmasına izin vermiştir. Bu da insan hakları ihlallerinin kongre tarafından göz yumulduğuna örnektir. 

Terörle mücadelede teröre destek veren ülkelerin kaynaklarının dondurulması ve bu türeden eylemlerinin yasaklanması stratejilerin ekonomik boyutunu vurgulamaktadır, Hazine bakanlığı bu alanda yetkilendirilmiştir. 1953’ten bu yana cumhuriyetçiler yasama ve yürütmede etkili olan cumhuriyetçiler başkanın güçlenmesini sağlamıştır.Tüm bunlara karşın kongrenin tepkisiz kalmasının nedenleri ise; Yürütmenin bilgi saklamaları yapması, Cumhuriyetçilerin başkanı
eleştirmemesi, kongrenin dış ve güvenlik politikası hatalarını denetlemedeki etkisinin azalması ve kurumsal kimliğinin kaybolmaya başlaması gösterilebilir.

ABD’de Yeni Reformlar

1-Patriot (Yurttaşlık)Yasası, “Terörle mücadele anlayışında yaşanan adli ve idari anlayışın değiştiğinin en bariz göstergelerinden birisidir.”86 Amerika’yı Terörizmi Önlemek Ve Engellemek İçin Gerekli Uygun Araçları Sağlayarak Güçlendirme Ve Birleştirme Yasasının kısaltılmış adıdır. Ülke içinde geniş haber toplamak için FBI’ı görevlendirmiştir. Yasa terörle mücadelede arama ve el koymalara, dinlemelere yapılacak sınırlandırmaları azaltmaktadır.

Yeni yasayla beraber UGT mahkeme izni olmadan dinleme süresini üçten kırk beşe çıkarmıştır. Yönetim terörle mücadele bağlamında yakalanan esirlere illegal düşman savaşçısı tanımlamasını yapıp Başkanın yetkileri altına vermiştir.

2-İç Güvenlik Örgütü: 2003 yılında faaliyetine başlamıştır. Sınır içinde terörist saldırılarını önlemek, ülkeyi terör saldırılarına kapalı hale getirmek, verilen zararları düşürmek gibi hedefleri vardır.

3-İstihbarat Reformu Ve Terörizmi Engelleme Kanunu: 

   Bu yasayla tüm istihbarat kurumlarının organize edecek yeni Ulusal İstihbarat Müdürlüğü oluşturulmuştur. 
Amaç istihbarat örgütleri arasındaki iletişimi sağlamak ve 11 Eylül saldırıları gibi terörist saldırılarını engellemekti.

   Guantanamo ABD toprağı görülmediği için federal mahkeme yetkilerinin uygulanmadığı bir alanken deniz üssü Amerikan üssü olduğundan uluslararası antlaşma hükümleri de geçerli görülmemektedir. Böylece esirler hiçbir sınırlama olmadan sorgulanacaktı. Bush’un gerekçesi yine terörle dünya çapındaki mücadelesi idi. Bush ayrıca sorgulamaları askeri komisyonlarla yürütüp kariyer bürokrasisini dikkate almamıştır.

   Memolar yani hukuki mütalaalar işkenceyi meşrulaştırmıştır. Zira 9 Ocak 2002 tarihli bilgi notunda John Yoo ve J. Delahunty Cenevre konvansiyonunun devlet olmayan bu nedenle uluslar arası anlaşmalara taraf olmayan El Kaideye uygulanamayacağını belirtir. Ya da 1 Ağustos 2002 tarihinde Jay S. Bybee işkenceyi ancak bir organın işlevini yitirmesi ya da ölüme eşlik eden bir acının şiddetiyle tanımlayabileceklerini belirtmesi de meşruluk araçlarındandır. El Kaide ile Saddam arasındaki bağlantı da Bush yönetimi tarafından Irak ı işgal etmek ve halkı buna hazırlamak içim kurulmuştur.

   Amerika da 11 Eylülden sonra yapılan tüm insan hakları ihlalleri Başkanın başkumandanlıktan kaynaklanan doğal yetkileri olarak gösterilmiştir. Özellikle sanık hakları ihlal edilmiştir. “Gözaltına alınan kişileri özellikle ceza yasasına tabi tutmadılar; çünkü bu durumda gözaltı süresi sınırlıdır. Bu hakkı yok etmek için vatandaş olmayanlar göçmenlik yasasını ihlalden gözetim merkezlerine alındılar ve böylece içeride yıllarca tutulabilmelerinin yolu açıldı. Daha sonra “Özel Kayıt Yasası” adı altında 25 ülkeden —tabii çoğunluk Arap ülkesi— erkeklere (bu yasa havaalanlarında kadınlara da uygulanabiliyor) yaşadıkları Amerikan şehirlerin deki göçmen bürolarına gidip kayıt olmaları şartı getirildi. Kayıt sürecinde konu hakkında hazırlıksız ve hayli bilgisiz memurların gazabına uğrayan binlerce kişi yanlışlıkla sınırdışı edildi.”87

OBAMA Dönemi Amerikan Güvenlik Politikası

“ 4 Temmuz 2009 da Obama Kahire konuşmasında, tamamı Bush dönemin ulusal güvenlik stratejileri belgelerinde yer alan yedi temel konuya değinmiştir. Bunlar Afganistan ve Irak’taki durum, Filistin sorunu, başta nükleer olmak üzere kitle imha silahlarının yayılması problemi, demokrasinin dünyaya yayılmasının sağlanması, din özgürlüğünün dünyadaki herkes için korunması, kadın haklarının korunması ve küreselleşmenin ekonomik fırsatlarından yararlanılmasıdır.”88 Küresel ekonominin serbest piyasa ile şekillenmesi noktasında Bush ile aynı fikirde olan Obama farklı olarak ABD’nin çevreye açılması gerektiğini vurgulamış tır. Bush dönemi ulusal güvenlik stratejisinin en önemli konusu olan terörle mücadele konusunda Obama Bush hükümeti ile hem fikirdir. Ancak sadece sert güvenlik önlemleri değil aynı zamanda ekonomik ve refah artırıcı önlemelere de ağırlık verileceğini vurgulamıştır. Bu hedefle Obama Amerika’nın askerlerini Afganistan’da tutmak istemediğinin yanında orada askeri üs de bulundurma niyetinde olmadıklarını, şiddet yanlısı aşırı uçların Afganistan’da daha fazla bulunmadıklarından emin olunduğunda Amerika’nın her bir askerini memnuniyetle geri çekmek istediğini belirtmiştir. Küresel terörle mücadele
devam edecek iken yöntemler değişmiştir. Obama daha çok diyalog ve çok taraflılık yanlısı gözükmektedir. Kitle imha ve nükleer silahların kimseye yarar sağlamayacağını belirten Obama engellenmeleri konusunda Bush ile aynı fikirde olmakla beraber yöntem konusunda daha yumuşaktır. Diğer taraftan Obama Irak’taki bütün kuvvetlerini 2012 yılına kadar geri çekeceklerini belirtmiştir. Obama bilhassa nükleer silah üretimi konusunda çalışmaları nedeniyle Bush hükümeti döneminde sertleşen İran- Amerika ilişkilerini düzeltmek için adım
atmaya hazır olduğunu bildirmiştir.

ABD 2001’den bu yana Afganistan, Irak ve diğer bölgelerde hegemonyasını tam anlamıyla yerleştirebilmek adına yaptığı askeri operasyonlar için 1,2 trilyon doların üzerinde para harcamıştır. Bu rakam içinde, ABD’nin Ortadoğu ülkelerine savaşa desteklerinden dolayı yaptığı yardımlar, gizli ödenekler, imha edilen askeri araçlar ve hükümetin yaralı askerlere yaptığı sağlık harcamaları yer almamaktadır. Bunlarla birlikte bu rakamın 4,5 trilyon dolara ulaştığı tahmin edilmektedir. Ancak yapılan tüm harcamalara rağmen ABD, Irak ve Afganistan ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki askerlerinin ve üstlerinin güvenliğini sağlamayı başaramamıştır. Zira 2001’den bu yana yürütülen operasyonlar neticesinde Irak ve Afganistan’da resmi rakamlara göre 5.881 ABD askeri ölmüştür. ABD’nin Irak ve Afganistan’da gerçekleştirdiği operasyonların yarattığı maliyet, ABD ekonomisinde büyük bir gerilemenin yaşanmasına ve ABD bütçesinin sürekli açık vermeye başlamasına neden olmuştur.89

22 Mayıs 2010’da, West Point Akademi de, ABD Başkanı Barack Obama tarafından çeşitli unsurları açıklanan ulusal güvenlik strateji belgesinde şu husular yer almaktadır: "Radikalleşen şiddetle mücadele, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve nükleer maddelerin güvenliğinin sağlanması, iklim değişikliği ve sürdürülebilir küresel büyüme, ülkelerin kendi kendilerine yetmeleri için destek verilmesi, çatışmaların önlenmesi ve yaraların sarılmasına yardım edilmesi Obama tarafından öncelikli politikalar olarak sıralanmıştır.90

Obama’nın ilk başkanlık döneminde aldığı sonuçlar şunlar olmuştur:

Birinci dönemin ilk üç yılında Irak’taki asker sayısı aşamalı olarak artırıldı ve askerlerin bir bölümü ancak 2011 Aralık ayında tahliye edildi. Afganistan’da ise hâlâ 60 bine yakın ABD askeri bulunduruluyor. Guantanamo Hapishanesi ise kapatılmadı. Yine de işgal edilmiş ülkelerden çekildi çekilecek bir ABD profili ile, Fransa’nın başı çektiği ama ABD’nin gizliden destek verdiği Libya saldırısı dışında kaydadeğer başka bir sıcak temas yaşanmaması Obama’ya, başka faktörlerin yanısıra ikinci dönem Başkanlık imkânını yaratan etkenler arasındadır. Bu başka faktörlerin arasında öne çıkan ise, 2011’de Arap Dünyasında meydana gelen halk ayaklanmalarının sonrasında gelişen politik atmosferdir.

Arap dünyasındaki beklenmedik gelişmeler, diktatörleri devirmek için ayağa kalkmış halkların, bir rejim değişikliği gündeme gelmese de burjuva demokratik sistemin; seçim, yeni bir anayasanın hazırlanması gibi kimi süreçlerinin işler hale gelmesinin yolunu açan eylemleri; bu eylemlerin sonuçlarını fazla sorun yaşamadan kendi lehine çevirme imkânı bulan Obama’ya ek bir fırsat sağlayabilmişti. ABD ekmek, onur ve hürriyet için ayaklanan ancak politik bir programdan ve gelecek hedefinden yoksun Tunus ve Mısır halkının devirdiği
diktatörlerden sonraki boşluğu, herhangi bir askeri müdahaleye gerek duymaksızın maniple edebilmiş, üstelik bu ayaklanmaları destekler göründüğü için de saldırgan ülke imajının özgürlük yanlısı bir ülkeye dönüşmesi için bu süreci olabildiğince kullanmıştı.91

27 Mayıs 2010 tarihinde yayımlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 52 sayfadan oluşmaktadır. Ve içeriğinde şu hususlar yer almaktadır:

“ABD’nin önündeki savaşlarla mücadele ederken, bunun ötesindeki ufku da görmesi gerektiğini, sınamaların üstesinden gelmek ve daha güçlü ve güvenli bir dünyaya ulaşmak için ABD’nin, ulusal yenilenmeye ve küresel liderliğe ilişkin bir strateji izlemesi gerektiği üzerinde durmuştur. ABD ordusunun ABD’nin güvenliği için bir köşe taşı olduğunu ancak, güvenliğin diğer unsurlarla da tamamlanması gerektiğini belirten Başkan Obama, genç bir yüzyılın yükünün ABD’nin omuzlarına bırakılamayacağını, eski ittifakları güçlendirerek, yeni sınamalarla mücadele için modernleştireceklerini, uluslararası standartları ve kurumları güçlendireceklerini, yeni ve daha derin ortaklıklar tesis edeceklerini kaydetmiş tir. 
Ulusal güvenlik stratejisi, uzun dönemde liderliğin canlandırılmasına odaklanırken, öncelikler konusunda acil eylemleri de kolaylaştırmaktadır

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***