31 Temmuz 2017 Pazartesi

1961 Anayasasının Hazırlanışı ve Kurucu Meclisin Teşekkülü


1961 Anayasasının Hazırlanışı ve Kurucu Meclisin Teşekkülü;

27 Mayıs 1960’da askerin yönetime el koymasıyla DP iktidarı sonlanmıştır. DP Hükümeti’nin devrilmesinden sonra belli bir dönem MBK idaresinde yönetilen ülke yavaş yavaş asker etkinliğinin azaldığı bir sürece girmiştir. Bu çerçevede atılan önemli adımlardan birisi Kurucu Meclisin oluşturulmasıdır. Darbe sonrasında kurulan bu Meclis, Türk demokrasisi için bir nevi çift meclisli bir sistem deneyimi sayılabilir. Nitekim 13 Aralık 1960’ta kabul edilen ve 12 Haziran Geçici Anayasası’nı değiştiren bir yasa ile Kurucu Meclisin tesis edilmesi kararlaştırılmıştır. Kurucu Meclis, yeni anayasa ve seçim yasasını en kısa zamanda tamamlayarak en geç 29 Ekim 1961 tarihinde iktidarı yeni seçilecek TBMM’ye devredinceye kadar yasama ile yürütme organını denetleme yetkisini bu yasadaki esaslara göre kullanır. Kurucu Meclis Teşkili Hakkındaki Yasa’nın 1. maddesinde, Kurucu Meclisin Türk Milleti’nin zulme karşı direnme hakkını kullanmak suretiyle onun adına harekete geçen Türk Silahlı Kuvvetlerinin, meşruiyetini kaybetmiş olan idareyi 27 Mayıs 1960 darbesiyle devirerek, 
meşru iktidarı emanet ettiği Millî Birlik Komitesi ile demokratik hukuk devletinin kurulması yolunda ve mevcut şartlara uygun olarak milletin en geniş manasıyla temsili gayesini gözeten ve bu kanun hükümlerine göre kurulacak olan Temsilciler Meclisinden oluştuğu belirtilmiştir.601 

Bu Meclisi oluşturmak amacıyla, Yassıada duruşmalarının sürdüğü bir ortamda genel seçimlere gidilemeyeceği için dolaylı ve çok dereceli bir seçim yöntemi öngörülmüştür. Buna göre Kurucu Meclise gidecek temsilci sayıları şu şekildedir: Devlet Başkanı 10, MBK 18, Bakanlar Kurulu üyeleri, il temsilcileri 75; siyasi partiler temsilcileri: CHP 49, CKMP 25; diğer teşekküller ve kurumlar temsilcileri: baro temsilcileri 6, basın temsilcileri 12, Eski Muharipler Birliği temsilcileri 2, esnaf teşekkülleri temsilcileri 6, gençlik temsilcisi 1, işçi 
sendikaları temsilcileri 6, odalar temsilcileri 10, öğretmen teşekkülleri temsilcileri 6, tarım teşekkülleri temsilcileri 6, üniversite temsilcileri 12, yargı organları temsilcileri 12 olmak üzere toplamda 256 kişidir.602

Böylece DP dışında kalan sivil kamuoyunu geniş ölçüde temsil eden korporatif nitelikte bir meclis oluşturulmak istenmiştir. Yeni anayasayı ve yeni seçim yasasını hazırlama görevi bu meclise verilmiştir.603 

CHP’den Temsilciler Meclisine katılan 49 üyeden 29’u eski CHP milletvekilidir. Geriye kalan 20 üyeden l5’i 1961 genel seçimlerinde aday olmuşlardır. Böylece 49 üyeden 44’ünün partisi ile parlamento düzeyinde ilişkisi olmuştur. CHP kontenjanından Temsilciler Meclisine üye olarak girdiği halde parlamento üyeliği düzeyinde ilişkisi olmayan 5 üye Doğan Avcıoğlu, Enver Ziya Karal, Atıf Ödül, Mümtaz Soysal ve Cafer Tüzel’dir.604 

Devlet Başkanı ve MBK tarafından atanan temsilcilerin, bilim, sanat, eğitim, askerlik, diplomasi, siyaset, iktisat ve ticaret gibi alanlarda başarı göstermiş kimseler arasından seçilme zorunluluğu (m.3). İllerin temsilci adedi ise nüfuslarına göre belirlenmektedir. Buna göre nüfusu 750 bine kadar olan iller 1; 750 bin 1 milyon 250 bin arası iller 2; 1 milyon 250 bin’den 1 milyon 750 
bin arası iller 3; 1 milyon 750 binden fazla nüfusu olan iller ise 4 üyeyle temsil edileceklerdir (m.5). 

Kanunun ayrıntılarında, Temsilciler Meclisine üye verecek teşekküllerin bu üyeleri nasıl seçecekleri detaylandırılmış; sadece bir kişi ismi zikredilerek gençlik temsilcisi olarak belirlenmiştir. Bu isim İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi talebelerinden olup, 28 Nisan Öğrenci olaylarının önde gelenlerinden biri olan Hüseyin Onur’dur (m. 11).605 Seçilme yeterliliğine ilişkin olarak 25 yaş; tarım, işçi ve esnaf kurullarınca seçilenler hariç en az lise ve dengi okul mezunu olmak; 27 Mayıs Devrimine kadar geçen süre içinde anayasaya ve insan haklarına aykırı ticaret ve siyasete bulaşmamak koşulları getirilmiştir (m.18). Seçimler yapılıp 

Temsilciler Meclisi nihayet 6 Ocak 1961’de açılmıştır. Açılış esnasında Temsilciler Meclisine eski bir gelenekle en yaşlı üye Yusuf Kemal Tengirşenk başkanlık etmiştir. Kâtipliklere ise Şevki Aysan ile yine öğrenci hareketleri esnasında liderliğiyle sivrilen Alev Coşkun memur edilmişler; alfabetik sıraya göre üyeler ant içmiştirler. 606 

Öngörülen usule göre Temsilciler Meclisinin kabul ettiği metinler MBK’ya sunulur. Kurucu Meclisin iki dalı arasında anlaşmazlık çıktığı takdirde iki Meclisten eşit sayıda üyenin katılacağı bir Karma Komisyon oluşturulur. Karma Komisyonun hazırlayacağı uzlaşma metni, Kurucu Meclisin birleşik toplantısında üçte iki çoğunlukla karara bağlanır.607 

Kurucu Meclis, 6 Ocak 1961’de, Cemal Gürsel’in mesajıyla darbeden 225 gün sonra, Gürsel adına MBK’den emekli Orgeneral Fahri Özdilek tarafından açılmış, Meclis Başkanlığına emekli General Kazım Orbay seçilmiştir. Orbay seçimi kazanması üzerine, bunun Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenin devamı olduğunu söylemiştir.608 

İki meclisin olduğu bu sistemde yine MBK’nin çalışmaları gizli kalmıştır. Demokrasiye yeniden geçiş sürecinde MBK’nin yetkileri de azaltılmıştır. Ancak MBK partilere dayanmayan milli bir organ niteliğini daima korumak istemiyle “meclisteki çalışmaları ve kullanacakları oylar bakımından hiçbir yerden direktif almazlar ve yalnız yeminlerine, vicdanlarına bağlıdırlar”609 şeklinde bir maddeyle kendi uygulamalarını güvence altına almışlardır. 

1950’li yıllardan itibaren yoğunlaşan anayasa tartışmaları, Kurucu Meclis sürecinde göz önünde bulundurulacak esaslar daha da belirginleştirilerek ayrı bir boyuta taşınmıştır. Buna göre yeni anayasa, bir çoğunluk baskısını, daha kuruluşunda önleyecektir. Bunun için nispi temsil sistemi ile siyasal iktidarın herhangi bir yol ile bir kişide toplaması önlenecektir. Bu uygulamanın sürekli olarak anayasa alanı içine olması için de çift meclis, Anayasa Mahkemesi ve parlamento içi denetleme araçları daha iyi işler halde tutulacaktır.610 

1961 Anayasası hazırlanırken iki tasarıdan yararlanılmıştır. Bunlardan birincisi “İstanbul Öntasarısı ”, ikincisi ise “Ankara Öntasarısı” olarak anılır. İstanbul Ön tasarısı, İstanbul Hukuk Fakültesi’nden Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Hüseyin Nail Kubalı, Ragıp Sarıca, Naci Şensoy, Tarık Zafer Tunaya ve İsmet Giritli’den oluşan bir gruba hazırlatılmıştır. Bu komisyona daha sonra Ankara Üniversitesi’nden de üç öğretim üyesi (İlhan Arsel, Bahri Savcı ve Muammer Aksoy) katılmışlardır. 

İstanbul Komisyonu ilk iş olarak Haziran 1960’da 31 soruluk bir anket hazırlayarak, anketi sayıları 2000’i bulan kişi, kurum ve kuruluşa göndermiştir.611 

1961 Anayasası’nın hazırlık sürecinde İstanbul Komisyonunun hazırladığı Öntasarı 18 Ekim 1960’da MBK Başkanlığına sunulmuştur. Bu tasarı, 191 maddeden oluşan çok ayrıntılı bir anayasa taslağıdır. Tasarıda devlet iktidarı çeşitli organlar arasında bölünmüş, birçok özerk kurul ve kurumlar oluşturulmuştur. (Devlet Şurası, Milli Savunma Şurası, Milli İktisat Şurası, 
Türkiye Milli Bankası, üniversiteler, TRT, müzeler, milli kütüphane, devlet konservatuarı, opera ve tiyatrolar vb).612 

Kurucu Meclis 6 Ocak 1961’de toplanmış ve hızlı bir şekilde çalışmaya başlamıştır. Meclis, 9 Ocak 1960’ta Temsilciler Meclisi içinden 20 kişilik bir “Anayasa Komisyonu” seçmiştir. Anayasa Komisyonu, anayasa tasarısını hazırlamada, “etüt metni” olarak İstanbul Bilim Komisyonunun Öntasarısı’nı, “yardımcı metin” olarak da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Ön tasarısı’nı esas almıştır. Komisyon; yabancı anayasalar olarak ise Fransız, İtalyan ve Federal Alman anayasalarından yararlanmıştır. Komisyon sonunda bir tasarı hazırlamış ve tasarıyı 9 Mart 1961’de Temsilciler Meclisi Başkanlığına sunmuştur. Bu tasarı, İstanbul Öntasarısı’ndan çok, Ankara Öntasarısı’na yakındır.613 

Kurucu Meclis yasada öngörülen süre içinde yeni anayasa ve seçim yasalarını tamamlamıştır. 27 Mayıs 1961’de kabul edilen yeni anayasa tasarısı, 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoyuna sunulmuş ve % 61,5 evet oyu alarak kabul edilmiştir.614 

1961 Anayasası, birey hak ve hürriyetleri ile ilgili olarak sosyal ve iktisadi haklar dışında, 1924 Anayasası’nın ana hatlarını almasına karşılık, devletin temel organlarının kuruluşuna tamamen yenilik getirmiştir. Yasama ve yürütme kuvvetlerinin statüsünü değiştirmiş, yine statüsünü büyük ölçüde değiştirerek bağımsızlığını sağlamaya çalıştığı yargı kuvvetine “kazai murakabe” yolu ile her ikisini denetleme yetkisini tanımıştır. Denilebilir ki; yeni sistemin başarıya ulaşması, yargı kuvvetinin fonksiyonunu gerçekleştirmesine doğrudan bağlı 
olmaktadır.615 

BÖLÜM DİPNOTLARI;


601 1924 Tarih Ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Yasasının Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkındaki 
12 Haziran 1960 Tarihli ve 1 Sayılı Geçici Kanuna Ek “Kurucu Meclis Teşkili” Hakkında Kanun, Resmi Gazete, 16.12.1960, No:10682. 
602 Temsilciler Meclisi Seçimi Kanunu, Resmi Gazete, 16.12.1960, No: 10682. 
603 Eroğul, “Çok Partili…”, s.137. 
604 Milliyet, 29.12.1960, s.5. 
605 Temsilciler Meclisinin 6 Ocak 1961’deki and içme merasiminde bulunamayan Onur, o esnada Londra’da tedavidedir. Sol bacağı kesilmiştir. Bkz. Birgit, Evvel Zaman İçinde, s. 284. Yeminini 22 Şubat 1961 tarihli birleşimde yapabilmiştir. Bkz. “BAŞKAN — Muhterem arkadaşlar İstanbul'daki Hürriyet Mücadelesi esnasında bir uzvunu kaybetmiş olan Hüseyin Onur arkadaşımız gelmiştir. Müsaade ederseniz 'evvelâ kendilerine yemin ettirelim ve bunu takiben Emniyet Umum Müdürlüğü bütçesinin bölümlerine geçelim. (Hüseyin Onur alkışlar arasında kürsüye geldi, yemin etti, alkışlar arasında kürsüden indi.)” TC Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Dördüncü Birleşim (22.2.1961 Çarşamba), s.187. 
606 TC Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Birinci Birleşim (6.1.1961 Cuma), ss.2–5. 
607 Temsilciler Meclisi Seçimi Kanunu, Resmi Gazete, 16.12.1960, No: 10682. 
608 Feroz Ahmad ve Bedia T.Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945-1971), İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1976.s.228. 
609 1924 Tarih Ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması Ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkındaki 
12 Haziran 1960 Tarihli Ve 1 Sayılı Geçici Kanuna Ek “Kurucu Meclis Teşkili” Hakkında Kanun, Resmi Gazete, 16.12.1960, No:10682. 
610 Bahri Savcı, “Yeni Bir Anayasa Rejimine Doğru Gelişmeler-I”, AÜSBF Dergisi, C:XVI, No:1, 1961, s.81. 
611 Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumî Esasları, C:I, İstanbul, 1966, s.172. 
612 Tanör, “Osmanlı-Türk…”, s.371. 
613 İsmet Giritli, Kısa Türk Anayasa Hukuku, İstanbul, Der Yayınları, 1991, s.80. 
614 Cumhuriyet, 10.7.1961, s.1. 
615 Aldıkaçtı, “Anayasa Hukukumuzdaki…”, s.166. 


***

Yassıada Yargılamaları


Yassıada Yargılamaları; 


Bu sırada kamuoyunu ilgilendiren en önemli konulardan biri de darbeden sonra tümü tutuklanan eski DP liderlerinin kaderi konusudur. Ayrıca milletvekilleri, DP'ye yakınlığı ile tanınan yüksek rütbeli askerler ve adları çeşitli yolsuzluklara karışmış bazı siviller tutuklanmış; bunlar Yassıada'da toplanan ve Yüksek Adalet Divanı adı verilen özel mahkemede yargılanmışlardır. Adlî, askerî ve idarî kesimdeki yargıçlardan hükümetin önerisi üzerine askerî komite tarafından görevlendirilen 1 başkan (Salim Başol), 8 asil (Selman Yörük, Rıza Tunç, Abdullah Üner, Hıfzı Tüz, Hasan Gürsel, Mehmet Çokgüler, Vasfi Göksu, Ali Doğan Toran) ve 6 yedek üye ile 1 başsavcı (Ömer Altay Egesel) ve 5 yardımcısından oluşan Özel mahkeme kurulmuştur.594 

Tutuklamaların yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1924 Anayasasının 37. Maddesi gereği milletvekillerinin mutlak dokunulmazlıkları bulunmaktaydı. 

Dokunulmazlıklar yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı olarak iki alt başlık altında değerlendirilmektedir. 

Yasama sorumsuzluğu; Yasama meclisleri üyelerine yasama görevlerini, gereği gibi yerine getirmeyi sağlamak amacıyla tanınan dokunulmazlıktır. Yasama sorumsuzluğunun amacı vekillerin meclisteki söz hürriyetini korumaktır. Sorumsuzluğun söz konusu olabilmesi için söz konusu eylemin meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması ve oy, söz veya düşünce yoluyla  işlenmiş  olması gerekir. Meclis çalışmaları deyimi sadece meclisin genel kurul toplantıları değil komisyon toplantılarını ve siyasi partilerin grup toplantılarını da kapsar. Suç teşkil eden eylemin sorumsuzluk kapsamına girebilmesi için gerekli ikinci şart bu eylemin oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olmasıdır. Bu sınırlar içinde sorumsuzluk yasama meclisi üyeleri için tam bir koruma sağlar. Nitekim sorumsuzluğa mutlak muaflık da denmektedir. Meclis çalışmaları sırasında işlenen eylem, oy, söz veya düşünce açıklamaları ile ilgili meclis üyelerine karşı cezai takibatın hiçbir zaman yani milletvekilliğinin sona ermesinden sonra da yapılamayacağı gibi, sorumsuzluk Meclis tarafından kaldırılamayacaktır. 

Yasama dokunulmazlığı ise milletvekilini keyfi veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur. Diğer bir deyimle yasama dokunulmazlığının amacı milletvekillerinin yürütme organınca tahrik edilebilecek keyfi ceza kovuşturmalarıyla geçici bir süre için dahi olsa görevlerinden uzaklaştırılmalarını önlemektir. Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak 
dokunulmazlık nispi ve geçici nitelikte bir ayrıcalıktır. Nispidir çünkü Meclis tarafından kaldırılabilir. Dokunulmazlığı kaldırılan bir üye tekrar seçilmiş ise dokunulmazlığı da geri gelir. Bu durumda ilgili üye hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi Meclisin dokunulmazlığını tekrar kaldırmasına bağlıdır. 

Yasama Sorumsuzluğu ve Yasama Dokunulmazlıklarına rağmen DP iktidarı mensuplarını soruşturma ve yargılama işlemlerini gerçekleştirmek için, Geçici Anayasa’nın 6. maddesi ile, Yüksek Soruşturma Kurulu (YSK) ve Yüksek Adalet Divanı (YAD) kurulmuştur. İlgili madde şöyledir: 

Madde 6: “Sakıt Reisicumhur ile Başvekil ve Vekilleri ve eski iktidar mebuslarını ve bunların suçlarına iştirak edenleri yargılamak üzere bir Yüksek Adalet Divanı (YAD) kurulur... 

Sanıkların sorumluluklarını araştırmak ve haklarında son tahkikat açılarak yüksek adalet divanına verilmeleri gerekip gerekmediğine karar vermek üzere bir “Yüksek Soruşturma Kurulu” teşkil olunur...” Aynı maddede, YAD ve YSK’nin nasıl teşekkül ettirileceği de düzenlenmiş düzenleme ile ilgili hükümlerde Ağustos-Eylül 1960 tarihlerinde bazı değişiklikler yapılmıştır.595 

16 Haziran tarihli ve 3 No’lu Geçici Kanun ile YAD ve YSK’nin nasıl işleyecekleri, MBK’nin 16 sayılı kararı ile de divan üyeleri tespit edilmiştir. Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Başkanı Salim Başol YAD başkanlığına, YSK üyesi Ömer Altay Egesel de başsavcılığa getirilmişlerdir. Bu yargı organları, bir ihtilal komitesi ve onun “ihtilalci kanunu” ile ortaya çıkmıştır, ölüm cezalarının tasdik ve infaz yetkisinin ihtilâl komitesinde olması ise, bu organların bir “ihtilal mahkemesi” olduklarını ortaya koymuştur. YAD’ın teşekkül şeklinin İnsan Hakları 
Beyannamesi ve Anayasa’nın öngördüğü “tabii hakim” ilkesine uymadığı ise bir gerçektir. Çünkü YSK üyeleri seçimle değil, tayin ile belirlenmişlerdir. Kurul üyelerinin tespitinde hakim veya savcı olmaları şartı aranmamıştır. Kurul başkanı da MBK tarafından tespit edilmiştir. Divan başsavcısı ile yardımcıları YSK üyeleri arasından, YAD başkanı da yine MBK tarafından tayin edilmişlerdir.596 

Kurulan mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmadığı, darbeyi yapanların etkisinde kaldığı, yargılamanın 11.05.1961 tarihli celsesinde Mahkeme Başkanı Salim Başol’un, savunma yapan Milletvekili Samet Ağaoğlu’na hitaben “Niçin, sizi alıp Yassıadaya tıkan kudret böyle istemiş, onu biz bilemeyiz.” şeklindeki sözlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Bağımsızlık, kimseden emir almamak; tarafsızlık ise, iddia ve savunma makamları bakımından objektif davranmak, birini veya diğerini kayırmamak demektir. Hâkimin bağımsız ve tarafsız olmasının insan 
hakları bakımından büyük öneminin bulunduğu, hâkimleri bağımsız ve tarafsız olmayan, belli kimselerin talepleri doğrultusunda karar veren bir devlete hukuk devleti denemez. Bu ilke Anayasada ve kanunlarda düzenlenmiştir. 

Fakat MBK’ye göre eski iktidar mensuplarını yargılama kararının alınmasında özellikle siyasi bir gereklilik vardır. Yargılama ile iktidarın suçlu olduğuna karar verilirken müdahalenin meşruiyeti tescil ettirilmiş olacaktır. İhtilalin toplum nazarında kabul görmesi için, iktidar mensuplarının itibarının düşürülmesi gerekmektedir. Bunun en uygun aracı da yargılama sürecidir; yargılama, darbenin siyasi propaganda aracıdır.597 

Yine MBK’ye göre yargılamanın hukuki bir gerekliliği de vardır. Çünkü yasama dokunulmazlıkları ortadan kalkan iktidar mensupları için daha önce isnat edilen suçların karara bağlanması, suçun şahsileştirilmesi gerekmektedir. 

Yassıada mahkemelerinde en uzun süren dava Anayasa’yı ihlal davasıdır. Demokrat Partili Milletvekilleri; Anayasayı ihlâl davasında, (Seçim Kanununu değiştirmek, Tahkikat Komisyonu kurulması, parti meclisi görüşmeleri vs) meclis genel kurul ve komisyon çalışmaları sırasındaki oy, söz veya düşünce açıklamaları nedeniyle yargılanmaları yasama sorumsuzluğuna, diğer davalarda ise meclis tarafından dokunulmazlıkları kaldırılmadığı hâlde yasama dokunulmazlığına aykırı olarak yargılanmış ve cezalandırılmışlardır. 

1924 Anayasasının 41. maddesine göre Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçlaması dışında başka bir eylemden dolayı yargılanamayacağı ve Türk Ceza Kanununun 56. maddesinde “Altmış beş yaşını geçmiş olanların idam edilemeyeceği” hükmü bulunmasına rağmen, Milli Birlik Komitesi 12.06.1960 tarihli Geçici Anayasa ile 1924 Anayasanın 41. maddesinin de içinde olduğu 53 maddeyi ve Türk Ceza Kanununun 56. maddesini kaldırarak Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın yargılanmasını ve hakkında idam cezası verilmesi imkanını sağlayarak kanunların geriye yürümezliğine dair genel hukuk kuralının da ihlâl edilmesine sebebiyet vermiştir. 

Ceza kanunlarının geçmişe yürürlü olmamasından amaç; işlendiği zaman kanuna göre suç teşkil etmeyen bir eylemin sonraki kanunla geçmişe yürürlü biçimde suç sayılmaması ve suçun cezasının da yine sonradan çıkarılan bir kanunla geçmişe yürürlü olarak ağırlaştırılamamasıdır. Başka bir deyişle, ceza hukukundaki kanunilik ilkesi, yalnız suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasa hükümlerinin uygulanmasını gerektirir. 

Demokrat Partili Milletvekilleri ve Cumhurbaşkanının yargılandığı Anayasayı ihlâl davası, ceza yargılamasını ilgilendirmediği hâlde Türk Ceza Kanununun 146. maddesine aykırılıktan 348 sanığın cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Anayasayı ihlâl davasındaki CHP’nin mallarına el konulması, Kırşehir’in ilçe haline getirilmesi, hâkim teminatı ve mahkeme bağımsızlığının ihlâli Seçim Kanununda yapılan değişiklikler, Meclis İçtüzüğünde yapılan değişiklikler, Tahkikat Komisyonu kurulması hukukun temel ilkelerine aykırı olarak ceza 
yargılamasının konusu yapılmıştır. Yargılama konusu olan Anayasaya aykırı kanun çıkarmak Anayasayı ilga etmeyeceği gibi değiştirme olarak ta kabul edilemez. Anayasaya aykırı kanun çıkarmak dünyanın hiçbir anayasa ve hukuk sisteminde suç diye düşünülemeyeceği gibi, kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyen mahkemeler ceza mahkemesi değildir. 
Ceza Hukukunda suç olarak kabul edilen davranış modelleri (tipleri) ceza normu içeren kanunlarda tek tek tanımlanmıştır. Eğer bir fiil kanunda yazılı bu modellerden (tiplerden) hiçbirisine uymuyorsa suç olarak kabul edilemez ve cezalandırılmaz. Bu nedenle suç tanımlarında bulunması gereken açıklık /belirlilik özelliği kıyas yasağını da zorunlu olarak içerir. Kıyas yasağının gereği olarak ceza kanunundaki suç tiplerinden hiçbirisine uymayan bir fiil başka bir suç tipine benzetilerek cezalandırılamaz. Anayasayı ihlâl davasında Anayasayı 
değiştirme amacıyla hareket edildiğini kabul etmek mümkün değildir. 

Ceza ve ceza muhakemesi hukukunda herkesin ancak kendi fiilinden sorumlu olduğu kabul edilir. “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz ilkesi gereğince suçların ve cezaların şahsiliği ilkesi herkesin kendi fiilinden sorumlu olması, cezanın yalnız suç işleyenlerle iştirak edenlere verilmesi, suça katkısı olmayanlara ceza sorumluluğu yöneltilmemesidir. Bir diğer ifade ile cezanın ve suçun şahsileştirilmesini ve hangi fiilin kim tarafından işlendiğinin bilinmesi ve sorumluluğun belirginleşmesini zorunlu kılmaktadır. 
Aksine bir durum savunma hakkını kısıtlayacağı gibi sağlıklı yargılama yapılmasına da engel olacaktır. Dolayısıyla ceza ve ceza muhakemesi hukukunun asli ilkelerinden olan “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesine aykırı davranılmıştır. 

Ancak Yassıada yargılamalarında Türk Ceza Kanununun 146. maddesine 3. fıkra eklenerek mevcut suça “Fer’an İştirak” fiili eklenmiş; toptan sorumluluk ilkesi kabul edilip bütün milletvekilleri hakkında davalar açılmış ve cezalandırılmaları cihetine gidilmiştir. Bahse konu yargılamalar sırasında adil yargılanma hakkı göz ardı edilmiş, sanıkların üçten fazla müdafi ile savunma yapmaları engellenerek savunma hakkı kısıtlanmış, iddia makamının sanıkları ve avukatlarını aşağılayan tavırları ile silahların eşitliği anlamındaki genel hukuk ilkesi çiğnenmiştir. Adil yargılama ilkesinden maksat, ceza muhakemesi işlemlerinin kandırma, yanıltma veya zorlama gibi irade serbestîsini engelleyen veya savunmayı kısıtlayan yollara sapılmaksızın, hukuk devleti ilkesine uygun olarak, önceden kanunla öngörülmüş bulunan esaslar çerçevesinde yapılmasıdır. 

Yukarıda belirtilen hukukun evrensel ilkelerine rağmen darbe mağdurları 1924 Anayasasının 83. maddesinde belirtilen “Hiç kimse, kanunun kendisini sevk ettiği mahkemelerden başka bir mahkemede yargılanamaz” hükmüne ve yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlıklarına aykırı olarak Yüksek Adalet Divanında yargılanmışlardır. Yine milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerinden gizli oyla seçilmiş 21 üyeden oluşan Yüce Divan’da yargılanacakları yerde, sadece sivil, idari ve askeri mahkemelerden Milli Birlik Komitesince derlenip atanan 9 asıl 6 yedek üyeden oluşan Yassıada özel mahkemesinde bir suçun ancak işlendiği zaman mevcut olan mahkemeler 
tarafından yargılanma ilkesi olan “tabii hâkim ilkesine” aykırı olarak yargılanmışlardır. 

Bunlar ve yukarıda belirtilen diğer gerekçelerden dolayı suçun niteliğine göre ve suçun işlendiği iddia edilen tarihten sonra kurulan Yassıada Mahkemesi ile kararları temelden sakat olduğu için yok hükmünde kabul edilmelidir. 

Bunun yanı sıra günümüze kadar çok eleştirilen ve mahkemeye gölge düşüren Bayar’ın yargılandığı “Köpek Davası”, Menderes’in yargılandığı “Bebek Davası” açılan ilk davalar olmuştur. 
6-7 Eylül olayları davası, 
Vinileks Şirketi Davası, 
Dolandırıcılık Davası, 
Değirmen Davası, 
Ali İpar Davası, 
Örtülü Ödenek Davası, 
Radyo Davası, 
Arsa Davası, 
Topkapı Olayları Davası, 
Çanakkale Olayı Davası, 
Kayseri Olayı Davası, 
Demokrat İzmir Davası, 
İstimlak Davası, 
Üniversite Olayları Davası, 
Vatan Cephesi Davası 
gibi davalar birbirini izlemiştir. 

Sanıklar aleyhine üç ceza, dokuz yolsuzluk ve yedi anayasayı ihlal davası açılmıştır. Ağır ceza ve yolsuzluk davalarının -ki bunların bazıları, Menderes’in gayri meşru çocuğunu öldürmesi, ya da Bayar’ın bir hayvanat bahçesini kendisine armağan edilmiş bir köpeği satın almaya zorlaması gibi ilginç dava ve suçlamalardır. Anayasa davaları, Anayasayı zorla değiştirme ya da Millet Meclisi’ni zorla feshetme teşebbüsü ile ilgili TCK’nın 146. maddesine dayandırılmıştı. Demokratlar 1960’ta CHP’nin faaliyetleri ve basın için Tahkikat Komisyonu kurmakla bu suçu işlemiş kabul edilmişlerdir. Ancak eski anayasanın 17. maddesi, milletvekillerinin oylarından dolayı sorumlu tutulamayacaklarını yazmaktadır. Üstelik Anayasada, meclisin üçte iki çoğunluğuyla değiştirilebileceği hükmü de vardır (ki bu çoğunluğa sahiptir). 

Davalar sonunda 123 kişi beraat etmiş, 31 kişi ömür boyu hapse, 8 kişi daha hafif cezalara ve 15 kişi ise ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bunlardan 11’i çoğunluk oyuyla ölüme mahkûm olmuştur ve cezaları MBK tarafından hafifletilmiştir. Öteki dört kişinin, yani Bayar, Menderes, Dışişleri Bakanı Zorlu ve Maliye Bakanı Polatkan’ın ölüm kararları ise oybirliğiyle verilmiştir. 598 

Yüksek Adalet Divanın tarafından yapılan ve hukukun tüm ilkelerinin çiğnendiği 14 Ekim 1960 tarihinde başlayıp 15 Eylül 1961 tarihinde sona eren 11 ay 1 gün süren yargılamalar sonunda verilen kararlar ile ilgili temyiz hakkı verilmeyerek idam kararları dışındaki cezalar hemen kesinleşmiş, idam karalarından üç tanesi Milli Birlik Komitesi tarafından onaylanmış, alel acele infaz işlemleri yerine getirilmiştir. Hukukun genel ilkelerine aykırı olarak temyiz hakkının verilmemiş olması da ayrı bir garabettir. 

Mahkemenin kararını öğrenir öğrenmez Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız ve Pakistan hükümetleri, Gürsel’e infazların ertelenmesi çağrısında bulunmuşlardır. Başka çok sayıda MBK’ye ulaşan cezanın hafifletilmesi istekleri İnönü, Türkeş, Başkan Kennedy, Kraliçe Elizabeth, De Gaulle ve Eyüb Han’dan gelmiştir. Eyüb Han, sürgüne gönderilmeleri durumunda Menderes ve Bayar’a sığınma teklif etmiştir. Bunların tamamı MBK tarafından göz ardı edilmiştir. İngiliz hükümeti ve diğerlerinin mesajları MBK üzerinde etki doğuramayacak kadar geç bir zamanda ulaşmıştır. Mesajların dikkate alınmamasının birkaç nedeni vardır. İlk önce, Ankara’daki diplomatik temsilciler mesajlarını doğrudan Gürsel’e ulaştırmak yerine Selim Sarper’e vermişlerdir. İkincisi, Gürsel MBK üzerindeki otoritesini zaten yitirmiştir. Üçüncüsü Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ölüm cezalarının onaylanmaması durumunda bunun orduda hoşnutsuzluğa yol açacağını belirtmiştir. Türkiye’nin içinden ve yurt dışından gelen mesajları MBK üyeleri okumamışlardır. Bundan da öte, Hale’e göre ordudaki radikal ve aşırı gruplar MBK üyeleri üzerinde idamların yerine getirilmesi doğrultusunda baskı yapabilecek güçte idiler. MBK’nin general üyeleri infazlara karşı olmasına rağmen, alt rütbe sahibi üyeler infaz taraftarıydı ve generaller bunu 
kabullenmek zorunda kalmışlardır.599 

Bayar’ın ölüm cezası, ilerlemiş yaşı ve sağlık durumu nedeniyle hafifletilmiş, fakat Zorlu ve Polatkan 16 Eylül 1961’de ve Menderes ertesi gün idam edilmişlerdir. 

Genel olarak Türk kamuoyu o tarihten beri, ne kendilerinden önceki ve ne de sonraki siyasetçilerden daha az meşruiyet içinde davranmayan ya da iktidarlarını onlardan daha fazla kötüye kullanmayan bu siyasetçilerin öldürülmüş olmasından üzüntü duymuştur. Sonunda Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın cenazeleri Eylül 1990’da İstanbul'da bir devlet töreniyle yeniden toprağa verilmiştir.600 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

594 Özdemir, a.g.m., s.198. 
595 Suna Kili, Cevdet Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri (Sened-i İttifaktan Günümüze), Ankara, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1985, s. 138. 
596 Mustafa Arıkan, “27 Mayıs Anayasayı İhlal Davası İddianamesi Üzerine Bazı Tespit ve Düşünceler”, Türkler 
Ansiklopedisi, C.XVII, İstanbul, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 74–75. 
597 Osman Doğru, “27 Mayıs Rejimi, De Facto Rejimin Hukukiliği” İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Doktora Tezi, İstanbul, 1992, s. 56. 
598 Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul, İletişim Yayınları, 16. bs, 2003, s. 360. 
599 Cihat Göktepe, “İngiliz Kaynaklarına Göre Türkiye’deki 27 Mayıs Darbesi” Türkler Ansiklopedisi, C.XVII, İstanbul, 
Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 62. 
600 Zürcher, “Modernleşen Türkiye’nin…”, s. 361–362. 

***

Milli Birlik Komitesi’nden Tabii Senatörlüğe Uzanan Süreç,


Milli Birlik Komitesi’nden Tabii Senatörlüğe Uzanan Süreç,

1961 Anayasası’na göre 157 Sayılı Yasa’nın altında adları bulunan MBK Başkanı ve üyeleri ile eski cumhurbaşkanları, yaş kaydı gözetilmeksizin, Cumhuriyet Senatosunun tabii üyesidirler. Tabii üyeler, Cumhuriyet Senatosunun diğer üyelerinin tabi oldukları hükümlere bağlıdırlar. Tabii üye olarak Cumhuriyet Senatosuna katıldıktan sonra bir siyasi partiye girenlerin tabii üyelik sıfatı, partiye girişlerinden sonraki ilk Cumhuriyet Senatosu üyeliği seçimi tarihinde sona erer.577 

1961 Anayasası’nın hazırlık sürecinde tabii üyelerden MBK’ya mensup olanlar için tartışmalar yaşanmıştır. 13 Kasım 1960’da MBK içindeki bölünmeden sonra II. MBK üyeleri arasında konumlarının ne olacağı ve bunu sağlayacak çözümün nasıl yaşama geçirileceği sorunu çok yönlü olarak tartışılmıştır. MBK üyesi Tabii Senatör Ahmet Yıldız, bu dönemde MBK için dört ayrı seçeneğin tartışma konusu olduğunu belirtir. Bunlar; Prof. Tahsin Bekir Balta’nın MBK üyelerinin partilere dağılmalarına ilişkin teklifi, Anayasa Komisyonunun MBK üyelerinin iki ya da daha uzun dönem parlamentonun doğal üyeleri olmalarına ilişkin teklifi, CHP’nin MBK üyelerinin kurulacak olan Cumhuriyet Meclisinin ilk döneminde doğal 
üye olarak yer almalarına ilişkin teklifidir. Bu üç teklif komite dışından gelmiştir. MBK üyesi Ahmet Yıldız dördüncü öneri olarak ise komite içinden gelen teklifleri sıralamıştır. Bunlar: emekli olma, orduya geri dönme, parti kurarak siyaset yapma ve kurulacak olan yeni parlamentonun üst katında senatör olarak görev yapmadır. Ahmet Yıldız, II. MBK üyelerinin geleceklerinin ne olacağı konusunda Anayasa Komisyonunda, CHP’de ve hükümet çevrelerinde görüşmelerin sürdüğünü eklemiştir. 6 Ocak 1961’de açılan Kurucu Meclis’te; İtalya’da anayasayı yapan Kurucu Meclis’in seçimsiz bir biçimde Senato’yu oluşturması, Fransa’da bir süre var olan benzer bir tabii senatörlük kurumu ve Kanada Parlamentosu’nda seçilenlerin üyeliklerinin ömür boyu sürmekte olması gibi örneklerden de esinlenerek “tabii senatörlük” kurumunun oluşturulması uygun 
bulunmuştur.578 

Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun ilk teklifinde, Anayasa Mahkemesine en az yedi yıl başkanlık yapmış olanların, MBK’daki ilk görüşmede ise, en az 
üç yıl Genelkurmay Başkanlığı görevinde kalmış olanların ve Anayasa Mahkemesi Başkanlarının Cumhuriyet Senatosuna tabii üye olarak girmeleri benimsen miştir.579 Ancak Kurucu Meclis Anayasa Komisyonu, devletin yüksek hizmetlerinde görev yapmış kimselerin Cumhurbaşkanı kontenjanından, partilerin kadroları dışından Senato’ya girebilmelerinin öngörülmesinden dolayı, Anayasa Mahkemesi Başkanları ve Genelkurmay Başkanı’nın Senatonun tabii üyesi olmalarıyla ilgili hükmü metinden çıkarmıştır.580 

Senatoda 26 tabii üye görev yapmıştır. 1961 Anayasası’nın kabulüyle 23 MBK üyesinden 21'i (İrfan Baştuğ ölmüş, Cemal Madanoğlu istifa etmiştir) 
“tabii senatör” adıyla Cumhuriyet Senatosuna girmiştir. Bu arada Sıtkı Ulay ve Osman Köksal istifa ettiğinden, Fikret Kuytak ise öldüğünden 1971'de bu 
sıfatla Senatoda kalanların sayısı 18'dir. 

Tabii senatörlerden Kara Harp Okulundan 20, Deniz Harp Okulundan 1, Hava Harp Okulundan 3 mezun vardır. 
Rütbeleri ise 3 orgeneral, 1 korgeneral, 1 tümgeneral, 1 tuğgeneral 13 albay, 4 yarbay, 1 binbaşıdır.581 

Tabii senatörler, Cumhuriyet Senatosuna girdikleri tarihten itibaren büyük çoğunlukla ortak hareket eden, rejimin devamı ve sağlığı için söylemler üreten bir grup niteliğinde olsalar da, parlamentonun ilk üç yılında bir grup kurma ihtiyacı hissetmemişlerdir. Her ne kadar Senatoda genel görüşmeler yapılırken kürsüye grup adına çıksalar dahi ilk dönemde bu grubun bir adı yoktur. 2 Şubat 1964 tarihinde tabii senatörler “Milli Birlik Grubu”nu (MBG) kurduklarını açıklamışlardır.582 

MBG, Kontenjan Senatörleri Grubu gibi parlamentoda faaliyet gösteren siyasi parti üyelerinin katılımına kapalıdır. Tabii senatörlerin bu grubu kurmasındaki nedenler; Senato içerisindeki faaliyetlerini belirli bir sisteme oturtma, seslerini daha iyi duyurma ve daha sağlam bir organizasyona sahip olma olarak sıralanabilir. MBG’nin ilk ve tek başkanı MBK Hükümetlerinde de başbakanlık görevini üstlenmiş olan Fahrettin Özdilek’tir. Senato içerisinde ılımlılığı ve yumuşak üslubuyla tanınan Özdilek’in bu göreve gelmesinde yaşının 
ve dolayısıyla deneyiminin etkisi büyüktür. Özdilek, 27 Mayıs müdahalesini gerçekleştiren MBK’nin Cemal Gürsel’den sonra en yaşlı üyesidir. Gürsel’in Çankaya’ya çıkmasından sonra Cumhuriyet Senatosu içerisinde en yaşlı tabii senatör olarak görevine devam etmiştir.583 

Tabii üyelik kurumu çoğu kez eleştirilerin odağında olmuştur. Zamanın parti liderleri Cumhurbaşkanınca atanan üyelerden ziyade, MBG’nin bir parti doğrultusunda hareket etmesinin, milli egemenlikle bağdaşmadığını ileri sürerek tabii üyeliğin kaldırılmasını şiddetle savunmuşlar ve bu görüşlerini her fırsatta dile getirmişlerdir. Tabii senatörlerin bir açıdan Senato içindeki meşruluğunu sağlayacak önemli bir adımı 27 Mayıs’ın bir bayram olarak tüm ülkede kutlanması tasarısı olmuştur. 4 Nisan 1963’te tasarı Mecliste görüşülmüştür. 147 AP’li vekilden sadece 30’u görüşmelere katılmış ve 28 oy AP’lilerden olmak üzere 294 oyla 27 Mayıs’ın bayram olarak kabul edilmesi Meclisten geçmiştir.584 

Bu sırada Senatör Hıfzı Oğuz Bekata Mecliste AP’lilerin 27 Mayıs ve Ordu aleyhine yaptığını iddia ettiği sözleri ile ilgili birtakım belgeleri açıkladığı esnada büyük bir kavga çıkmıştır. Tabii Senatör Mucip Ataklı’nın Gökhan Evliyaoğlu’nu Meclis koridorunda tartaklaması sonucu alevlenen ve elli kişinin karıştığı kavga güçlükle bastırılmıştır.585 

9 Nisan 1963’te Senatoya bu tasarı gelmiştir. Tasarı Senatoya gelmeden önce AP grubunda ciddi tartışmalar yaşanmış ve 20’ye karşı 30 oyla 27 Mayıs’ın bayram olarak kutlanması kabul edilmiştir. Ancak bu kabul AP’de yeni istifaların da gelmesine neden olacaktır. Milletvekilleri Reşat Özarda, Sezai Sarpaşar partilerinden istifa etmiştir. 

Sakarya Senatörü Kazım Yurdakul da Ragıp Gümüşpala’ya bir telgraf çekerek istifasını istemiştir.586 

9 Nisan’daki Senato oturumunda AP adına söz alan İhsan Sabri Çağlayangil ve YTP adına söz alan Turhan Kapanlı tasarıya kabul oyu vereceklerini bildirmiştir. Tabii üyeler adına konuşan Mehmet Özgüneş 27 Mayıs Bayramı’na takılan Hürriyet ve Anayasa Bayramı adının yanına bir de “Milli Birlik” kelimesinin eklenmesini önermiştir ki bu kelime MBK’ye bir atıf olarak algılanabilir. Bu önergeye, CHP de dahil olmak üzere bütün partiler karşı çıkmıştır. 

AP’de başlayan çatlak bu görüşmede de devam etmiş, en sert tepki AP’li Özel Şahingiray’dan gelmiştir. Şahingiray; 

Türk inkılap hareketlerinin Atatürk devrinde tamamlanmış olduğunu bizzat Atatürk'ün ağzından dinlemiş ve nutuklarından okumuş ve buna inanmış bir 
insan olarak, 23 Nisan 1920 tarihini Hakimiyet Bayramı ile 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyet Bayramı’ndan başka hürriyet bayramı 
tanımıyorum. Türkiye'de Atatürk ile inkılaplar devri bitmiştir.587 diyerek tasarıya karşı çıkmıştır. 

Sonuçta öneriyi 117 senatörden 110’u kabul etmiştir. Bu şekilde 27 Mayıs’la birlikte tabii senatörlerin de meşruiyeti bir kez daha vurgulanmıştır. 
Öneriyi kabul etmeyenler arasında tabii senatörler Muzaffer Yurdakuler ve Mehmet Özgüneş vardır. Gerekçe olarak da bayramın isminin “Milli Birlik ve Hürriyet” olmadığı için kabul etmediklerini bildirmişlerdir.588 

Ancak seçimle gelmeyen Cumhuriyet Senatosu üyeliklerine AP’nin tepkisi giderek artmıştır. 

AP, 1964 yılında bu konudaki görüşlerini şöyle açıklamıştır: 

... Bizim meclisimizde bir de “seçimsiz gelen senatörler” grubu vardır. Bu, Anayasamızın uygun gördüğü bir şeydir. Bunların yekunu 35'tir. Ekseriyet 
sisteminin bizim bünyemiz için varid bulunmayan nazari mahzurları, birçok içtimai sınıflan ve binaenaleyh doktrin partileri bulunan memleketler için bahis 
konusu olabilecek boşlukları, Cumhuriyet Senatosu için % 20'ye yaklaşan böyle bir kontrpua yani denkleştirme ağırlığını gidermeye yaramış olmalıdır. Eğer bir 
millet, herhangi bir partiyi bu seçim dışı üyeler rağmına Cumhuriyet Senatosunda salt çoğunluğu tutacak bir rağbetle seçecek ise, bunu baltalamaya değil, bir vakıa olarak değerlendirmeye çalışmalıyız... Seçimsiz gelen Senatörler, çoğunluk sisteminin mahzurlarını bertaraf etmek için Anayasa vazıı tarafından kabul edilmiştir. Cumhuriyet Senatosunda nispi seçim usulünü kabul ettiğimiz takdirde demokratik rejimin Cumhuriyet Senatosunda tamamen ve hakkıyla işlemesine, gensoru müessesesinin kabul edilmemesi suretiyle, mani olan seçimsiz gelen Senatörlerin de sebebi vücudu kalmaz. Nitekim Anayasa rağmına Cumhuriyet Senatosunda seçim sistemini değiştirmek isteyenlerin gayesi de ancak seçimsiz gelen Senatörlerin sebebi vücutlarını bu suretle bertaraf ettikten sonra, onları kaldırmaya matuf olmalıdır...589 

14’lerden Orhan Erkanlı anılarında tabii senatörlerin AP’nin bu tutumundan olumsuz etkilendiğini anlatır: 

…Memlekete geldikten sonra (1 Mart 1964) gördüğüm manzara ilk kararımın değişmesine sebep olacak mahiyetteydi. Bilhassa 27 Mayıs'ı herkes istediği gibi 
yorumluyor, istismar ediyor veya taarruz ve iftiraların hedefi haline getiriyorlardı. 

27 Mayıs'ı savunan kimse kalmamıştı ortalıkta… Bizler yaptığından utanan, pişman olan kişiler haline gelmiştik. Tabii senatör sıfatıyla ve 27 Mayısçı oldukları için parlamentoya yerleşen arkadaşlarımızı, maruz kaldıkları hücumlardan ve AP’nin sık sık tekrarladığı "tabii senatörlüğü kaldırmak" arzusundan ürkmüş ve pasif hale gelmişlerdi.590 

Bu noktada değinilmesi gereken husus bazı tabii senatörlerin pozisyonlarından duydukları rahatsızlıktır. Mesela Sıtkı Ulay tabii senatörlükten normal senatörlüğe geçmek istemiştir Bazı gazeteler kendileri için “ Müebbet üye ”, “ Temelli üye ” gibi alay edici ifadeler kullandıkları gibi, bir takım çevrelerde eski MBK üyelerinin hayatları boyunca senatör olmalarının dedikodu 
konusu edildiği bilinmektedir.591 

Bu davranışın, 27 Mayıs’ı gerçekleştirenlerin kendilerini bir boşlukta gördüğüne işaret olabilir. Ancak ilerleyen dönemde tabii senatörlerin konumlarından pek de rahatsız olmadıkları Senato çalışmaları çerçevesinde görülmektedir. MBK üyelerinin dışında cumhurbaşkanları, Cumhuriyet Senatosunun tabii üyelerindendir. 

Anayasa Komisyonunun gerekçesinde, eski cumhurbaşkanlarının Cumhuriyet Senatosunda yer alması Üç nedene dayanmaktadır: 

Birincisi, uzun yıllar devletin başında bulunmuş kimsenin bilgi ve deneyiminden yararlanmak ve böylece Senatodan beklenen yararları çoğaltmaktır. 

İkincisi, cumhurbaşkanının her türlü siyasal düşünceden uzak kalmasını ve görevini bağımsız olarak yerine getirmesini sağlamaktır. 
Üçüncü neden ise, Cumhurbaşkanına ölünceye dek bir Onur yeri sağlanmak istenmesidir.592 
Cumhuriyet Senatosuna eski cumhurbaşkanlarından İsmet İnönü, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk tabii üye olarak katılmışlardır. Celal Bayar ise katılmayı kabul etmemiştir.593 


BÖLÜM DİPNOTLARI,


577Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Resmi Gazete, 31.5.1961 No: 10816. 
578 Ahmet Yıldız, İhtilalin İçinden Anılar–Değerlendirmeler, İstanbul, Alan Yayıncılık, 2001, s.204-205. 
579 Milli Birlik Komitesi Genel Kurul Tutanakları Dergisi (MBKGKTD), C:6, B:83, 11.5.1961, s.10-12. 
580Kurucu Meclis Tutanak Dergisi (KMTD), C:2, B: 14, 26.5.1961, s.3. 
581 Çoker, “Cumhuriyet Senatosu Üyelerinin Özgeçmişleri…”, s.694. 
582 Cumhuriyet, 3.2.1964, s.1. 
583 Barış Kenaroğlu, Cumhuriyet Senatosunda Milli Birlik Grubu, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006, s.73-74. 
584 Milliyet, 4.4.1963, s.1. 
585 Milliyet, 6.4.1963, s.1. 
586 Milliyet, 2.4.1963, s.1. 
587 Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi (CSTD), C:10, B:56, 9.4.1963, s.552. 
588 Milliyet, 10.4.1963, s.7. 
589 AP, Davamız, Ankara, AP Genel Merkezi Neşriyatı 1964, s.13 - 14. 
590 Orhan Erkanlı, Anılar, Sorunlar, Sorumlular, İstanbul, Baha Matbaası, 1972, s.231. 
591 Milliyet, 27.1.1962, s.5. 
592 Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi Anayasa Karma Komisyonunun Anayasa Tasarısının Bazı Maddeleri Hakkında Raporu, TMTD, C:3, B: 47, 18.4.1961, s.33. 
593 Pantül-Yalçın, a.g.e, s.118-119. 

***

Milli Birlik Komitesi Dönemi BÖLÜM 2


Milli Birlik Komitesi Dönemi BÖLÜM 2

Milli Birlik Komitesi ve Ordudaki Çatışmalar, Temizlik Harekâtı ve 14’ler Olayı;

Darbeyi yapanların yer aldığı MBK’nin kurulmasıyla birlikte üyelerin çoğunun askerlik görevlerinden ayrılması ile MBK ve rütbe olarak kendilerinden aşağı subaylardan oluşan bir rejime karşı kendilerini sorumlu durumda bulan muvazzaf komutanlar arasında bazı ciddi gerilimlere neden olmuştur.557 

Tartışmalar bu minvalde devam ederken ordu içinde eksiltmeye gitme zorunluluğu hususunda öteden beridir düşünülen tedbir uygulamaya konulmuştur. 
Türk ordusunun rütbe silsilesinin tepesi üstüne duran bir piramide benzediği; bunun bir hal çaresinin olduğu fakat eğer tüm muhtemel tepkileri göğüsleyecek böylesi güçlü bir idare varken bu harekete girişilmediği takdirde bir daha bu yapının düzeltilemeyeceği fikri hemen herkeste hâkimdir.558 Nihayet hazırlanan bir listeyle mesele çözüme kavuşturulmuştur. 

235 general/amiral ile 5000 civarında subay emekliye sevk edilmiştir. Gerekçenin üst rütbelerdeki şişkinlik olduğu şeklinde açıklanmasına rağmen, emekliye sevk işlemlerinin düşük rütbeli subayları da geniş oranda kapsaması, beklenen tepkinin doğmasını kaçınılmaz kılmıştır. Ordudan zorunlu emekliye sevk edilen bu grup örgütlenerek, kısa adı EMİNSU olan Emekli İnkılâp Subayları Derneğini kurmuştur.559 

Bir diğer operasyon da üniversitelerde yapılmış, 147 öğretim elemanının işine son verilmiştir.560 Her iki cenahta da büyük tepki yaratan bu düzenlemeler 
MBK’nin gücünden çok şey götürmüştür. Özellikle 147’ler meselesinde fevri davrandıklarını itiraf eden Orhan Erkanlı, bu hususta şunları söylemektedir: 

Her türlü kanaate, inanışa taarruz ediyorduk; solcusunu da sağcısını da atıyorduk. Doğum yeri şarkta olanı Kürtçü diye, namaza gidenleri softa ve gerici diye, kitabı olanı, çalmıştır diye, kitapsızları kitapsız diye, talebeye ciddi davrananı kaba ve sert diye, samimi hareket edenleri laubali diye, kızlarla fazla ilgileneni ahlaksız diye damgalıyorduk. Solcu, sağcı, mason, Kürtçü, gerici, cahil, tüccar, kitapsız, politikacı, vs. gibi sıfatlar sık sık kullanılıyor, bu barajları aşabilenler içerde kalıyorlardı.561 

27 Mayıs’ta kendilerine MBK üyesi adını veren bir grup genç subayın, ordu adına ülke yönetimine el koyarak gerçekleştirdikleri ortak girişime rağmen aralarında bir görüş birliği bulunmamaktadır. MBK’nin üyeleri arasında, kısa süre sonra, iktidarda kalış süresi, seçim tarihi, reformlar v.b. konularda anlaşmazlıklar çıkmıştır. 

“27 Mayıs’ta ihtilali yaptık ama 28 Mayıs’ta ne yapacağımızı bilmiyorduk” diyen Orhan Erkanlı aslında MBK içinde ve orduda var olan farklılaşmayı da yansıtmıştır. “İhtilali yapalım arkası gelir, kervan yolda düzelir” mantığı üzerinden yapılan ihtilal gerçekleşince bölünmelerin baş göstermesi kaçınılmaz olmuştur. Gürsel gibi üst rütbeli komutanlar için esas amaç iktidarı olabildiğince çabuk seçilmiş hükümete devretmektir. Alt rütbeli subayların çoğu ise daha radikal toplumsal, ekonomik ve siyasal reformları yapmak için iktidarın uzun 
bir süre ellerinde kalması taraftarıdırlar. Dolayısıyla amaçlar ve yöntemler konusunda bir çatışma rejimin içinde başından itibaren vardır. MBK’yi karmakarışık bir hizipler koalisyonu olarak tanımlayan Feroz Ahmad, Komite’nin bu kadar büyük ve hantal olmasını da temsil edilmek isteyen ve hiçbiri diğeriyle uzlaştırılamayan pek çok gizli grubun var olmasına bağlamıştır.562 

MBK üyeleri rütbe farkı gözetilmeksizin eşit statüde oldukları; devlet protokolünde ise en üstte oldukları kabul edilmiştir. Hatıratlarda komite üyelerinin daha komite kurulurken aralarında asgari bir fikir birliğinin olmadığı; özellikle iki komite üyesi olan Alparslan Türkeş ile Sami Küçük etrafında toplanan iki farklı gruplaşmanın mevcut olduğundan bahsedilmektedir.563 Türkeş ve etrafındakiler tarafından, meselenin DP’nin iktidardan uzaklaştırılmasıyla bitmediği; uzun bir geçiş devresinde yapılacak reformlardan sonra 
seçimlere gidilmesi gerektiği; hatta bu devrenin sonunda komitenin partileşerek siyasi hayata müdahil olması lüzumu savunulmaktadır. Küçük ve çevresi ise
biran evvel kurucu meclisin teşkiliyle anayasa çalışmalarının başlatılması ve verilen söze sadık kalınarak iktidarın sivillere devri taraftarıdır. Her iki görüşün de ordu içinde tabanı ve taraftarları vardır. Bu süreçte uzlaşmanın vaki olmaması halinde baş gösterecek bölünmenin, komiteyle sınırlı kalmayacağını gelişen olaylar ispatlamıştır.564 

Nitekim bölünmenin ilk emareleri, Türkeş ve ekibinin Ülkü ve Kültür Birliği ismindeki projelerinin yarattığı tepkiyle görülmeye başlamıştır. 1944 tutuklamalarında yargılanan Türkeş’in üzerine atılı faşizm suçlamalarının da etkisiyle bu projenin gördüğü tepki büyük olmuştur. Türkeş bu projeden sadece vazgeçirilmekle kalmamış; fiilen başbakanlık yetkilerini kullandığı Başbakanlık Müsteşarlığından da ayrılmak zorunda bırakılmış ve yerine CHP eğilimli Hilmi İncesulu atanmıştır.565 Sivil kanattaki mücadelenin iki yönünde de bir başka 
münakaşa, Ord. Prof. Dr. Sıdık Sami Onar ile Doç. Dr. Muammer Aksoy arasında yürütülmüştür. Onar, korporatist bir meclisten yanayken Aksoy partilerin temsili esasına dayanan bir meclisi savunmaktadır.566 Bu ikili arasındaki mücadelenin açık bir kavgaya dönüşmesi, komiteye de sirayet etmiş; kurucu meclisin teşkili için gereken anayasa değişikliği, geçici anayasaya göre MBK üyelerinin beşte dördünün oluruna bağlı bulunduğundan ve uzun bir geçiş devresini öngören üyelerin bu oranın sağlanmasının önünde engel olduğundan mesele çıkmaza girmiştir. 

Birinci eğilimde olanlar (aşırılar), yıllardır darbe hazırlığı içinde olmuşlar, güçleri sınırlı olduğundan diğer gruplarla işbirliği yapmak zorunda kalmışlardır. Bu 21 subaydan 14’ü, ılımlılar tarafından 13 Kasım 1960’ta tasfiye edilerek yurt dışına sürgüne gönderilmişlerdir.567 

Ilımlılar ise hukuki ve siyasi düzenlemeler yapıldıktan sonra hemen seçimlere gidilmesini ve meclise, iktidarın teslimini düşünmektedirler.568 

13 Kasım 1960’ta sabaha karşı belirlenen 14 kişilik listede adı bulunanların evlerine tebligatın yapılması ile tasfiye hareketi başlamıştır. 

14’ler dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan büyükelçiliklere müşavir olarak atanmışlardır. Talat Aydemir’in yazdığı gibi “13 Kasım devrimcilerin kendi çocuklarını yediği sessiz bir devrimdi. Bizler de kullanılmıştık.”569 

14 kişilik liste oluşturulurken aslında listenin içinde yer alması düşünülüp sonradan vazgeçilen en az üç üye daha vardır. Bunların Ahmet Yıldız, Suphi Karaman ve Mehmet Özgüneş olduğu iddia edilmektedir.570 Bilindiği gibi 38 kişi olarak kurulan komite ilk dört ayında bir üyesini fire vererek 37’ye düşmüştür. MBK’nin üye sayısı, tasfiye edilen 14 üyeyle bu kez 23 kişiye düşmüştür. Listeye yukarıdaki üç isim de eklenseydi yeni MBK bu defa 20 üyeye düşecek; böylece komitenin bir azınlık tarafından istismar edildiği tezi güçlenecekti. Bu 
nedenle, diğer unsurlar bir tarafa, listenin tespitinde bu düşüncenin ana amil olduğu söylenebilir. Yeni komitenin kurucu meclisin teşkiline imkân verecek beşte dörtlük olurla anayasa değişikliğini yapacak kıvama geldiği artık söylenebilmektedir. Nitekim yeni komite tasfiyeden sonra bu değişikliği yaparak Kurucu Meclisin kurulmasına dair kanunu çıkarmıştır.571 

Aşağıdaki tablo incelendiğinde ilk MBK’de kurmay olmayan bütün subayların 14’lere dâhil edildikleri gözlenmektedir. 

Tasfiye edilen subaylar içindeki hiçbiri komşu bir devlete gönderilmedikleri gibi; Brüksel’e gönderilen Kabibay dışındaki hiçbirinin önemli dış merkezlerde 
görevlendirilmedikleri anlaşılmaktır. Aralarındaki irtibatı yüz yüze yapmaları imkânını olabildiğince kısıtlamak amacıyla olsa gerek, sekizi Avrupa’ya üçü Doğu ve Güneydoğu Asya’ya; biri Ortadoğu’ya; ikisi de Kuzey Afrika’ya gönderilmişlerdir. Atina, Sofya Bükreş, Belgrad, Tiran, Viyana, Budapeşte, Bonn, Londra, Paris, Roma, gibi Avrupa; Şam, Bağdat, Tahran, Beyrut, Kahire gibi Ortadoğu başkentlerinin hiç düşünülmemesi manidardır. 

14’lerin buna rağmen Brüksel’de toplanma imkânı buldukları; Türkeş ve Kabibay arasındaki liderlik mücadelesi sebebiyle anlaşamayarak dağıldıkları 
bilinmektedir.572 14’lerin varlığı, yurtta kalan farklı cuntalaşmalar açısından, tabanlarını kendi yanlarına çekebilmek açısından önemlidir. Hemen her nüve 14’lerle olan irtibatını gerekçe göstererek genişlemek, güçlenmek kararındadır.573 

14’lerin yaş ortalaması 37; Diğerlerinin yaş ortalaması ise 43’tür. 

Buna göre komitenin genç üyelerinin en az bir seçim dönemi yönetimde kalma yanlısı; diğerlerinin ise biran evvel seçimlerin yapılarak iktidarı sivillere devretme yanlısı olmalarının bununla bir ilgisi olup olmadığı sorgulanmalıdır. 

14’ler konusunda son olarak söylenmesi gereken nokta ise önce davranabilselerdi diğerlerini tasfiye edebilecekleridir. Tasfiye iktidar mücadelesinde erken davranan grubun karşı tarafı 
tasfiyesidir ve darbe şartlarında hukuki durumun değil, gücün belirlediği fiili durumun genel belirleyiciliğine uygundur. Bu haliyle 13 Kasım operasyonu darbe içinde yeni bir darbedir.574 

Kasım’daki Rütbeleri, MBK’ndeki Vazifeleri ve Tasfiye Sonrasındaki Yeni Görev Yerlerinin Ankara’ya Mesafesi Açısından 14’ler: 



Yapılan temizlik MBK içinde bir zayıflamanın işaretidir. Kurucu Meclis’in kurulmasından sonra geçerliliğini yavaş yavaş yitirmekte ve üyeleri sivil yönetime geçiş sürecinde geleceklerini güvenceye alabilecekleri siyasi oluşumlara göz kırpmaktadır. İktidara bir an evvel sahip olma fikri CHP’yi yeni MBK’ye yaklaştırmış, 147’lere ve EMİNSU Olayı’nın suçu da gidenlere yüklendiği için bu yakınlaşma daha ileri bir noktaya ulaşmıştır.575 

14’lerden başka, benzer görüşlere sahip subay grupları da vardır. Bunlar iktidarın sivillere devrine karşı çıkmaktadırlar. MBK’ni iktidardan vazgeçmeye zorlayan en önemli neden ekonomik ve siyasi programa sahip olmayışıdır. Böyle bir ortamda yeni bir anayasa hazırlayarak seçimlere gidilmesi için aldıkları Kurucu Meclis kararını yaşama geçiliyorlardı. Böylece Kurucu Meclis 
kararını hazırlayan komisyon, yasayı kısa zamanda tamamlayıp 21 Kasım 1960 tarihinde Cemal Gürsel’e sunmuş, Bakanlar Kurulu tasarıyı ele almıştır. Tasarı, Kurucu Meclis egemenliğini CHP’ye vermektedir. Bu duruma itiraz edilerek ve bu tasarıya paralel, başka bir tasarı hazırlanması uygun bulunmuştur.576 

MBK’nin görevi, 1961 Anayasasının geçici 5. maddesi uyarınca TBMM’nin toplandığı 25 Ekim 1961 günü sona ermiştir. Bu süre zarfında komitenin kuruluşunda ve yetkilerinde bazı değişiklikler olmuş: Kurucu meclis toplanıncaya kadar (6 Ocak 1961), yasama ve yürütme yetkileri komitede kalmıştır. MBK, yasama yetkisini kendi, yürütme yetkisini de kurduğu 
Bakanlar Kurulu aracılığıyla kullanmıştır. 


BÖLÜM DİPNOTLARI,


540 Cumhuriyet, 31.05.1960. s. 1. 
541 İpekçi, a.g.e. , s. 290. 
542 Öldüğü tarihteki rütbesiyle Tümg. İrfan Baştuğ. 
543 Erkanlı, 27 Mayıs sonrası kurulan Milli Birlik Komitesine üye olacaklarını düşünen, ancak başından beri çalışmalarına rağmen o dönem yurtdışında bulunan Dündar Seyhan, Talat Aydemir ve Sadi Koçaş’ın Komiteye alınmamış olmaları dolayısıyla kendilerini sonuna kadar affetmediklerini belirtiyor. Bkz. Erkanlı, Anılar… Sorunlar… Sorumlular…, s.23. Bu hatıratın kritik edildiği bir çalışma için bkz. Cengiz Sunay, “Orhan Erkanlı’nın Anıları Ekseninde 27 Mayıs ve Sonrası”, Türkiye Günlüğü, Sayı: 93, BAHAR 2008, 84–96. 
544 Bunlardan biri olan Org. Fahri Özdilek’in yaşadığı tereddüt için bkz. Mehmet Şükran Özkaya, Adım Adım 27 Mayıs, 
İstanbul: İleri Yayınları, 2005, s.192. 
545 Mektubun aslı Türkeş’tedir. Bkz. Hulusi, Turgut, Türkeş’in Anıları (Şahinlerin Dansı), İstanbul: ABC Basın Ajansı 
Yayınları, 1995, numaralandırılmamış son üç sayfaya bkz. 
546 Füruzan Tekil, Türk Demokrasisi İçinde Süleyman Demirel, İstanbul: Göktürk Yayınları, 1978, s.126. 
547 Özkaya, Adım Adım 27 Mayıs, s.211. 
548 Ankara Örfi İdare Kumandanı Korg. Namık Argüç’ün darbeciler nezdindeki mevkiini göstermesi bakımından şu satırlara 
dikkat: “Fahri Özdilek hepimizin içini ferahlatmıştı, amma Argüç çok, hem de pek çok bulandırmıştı. Onda kafatası vardı, 
beyin yoktu; şeref yoktu, fakat büyük bir işkembe vardı. Bunda bütün ordu müttefikti…”, Avni Elevli, Hürriyet İçin (27 
Mayıs 1960 Devrimi), Ankara: Yeni Desen Matbaası, 1960, s.96. 
549 Şefik Soyuyüce’nin 13.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 15.30– 18.24]. 
550 Öymen, Bir İhtilâl Daha Var 1908–1980, s.342; Sıtkı Ulay, Giderayak, İstanbul: Ad Yayınları A.Ş. 1996. Sıtkı Ulay, 
Harbiye Silâh Başına! (27 Mayıs 1960) (General Sıtkı Ulay’ın Anıları), İstanbul: Ar Matbaası, 1968, s.231. 
551 Bkz. Hikmet Özdemir, “Siyasal Tarih (1950–1960)”, Sina Akşin (Yay. Yön.), Çağdaş Türkiye 1908–1980, C–4. İstanbul: Cem Yayınevi, 2000, s.231. 
552 Doğru, a.g.e., s. 59-60. 
553 Kazım Öztürk, Türkiye Cumhuriyet Hükümetleri ve Programları, İstanbul, Ak Yayınevi,1968, s. 456–457. 
554 Cumhuriyet, 29 Mayıs 1960, s. 1. 
555 İpekçi, a.g.e., s.292. 
556 Resmi Gazete, 14 Haziran 1960, Numara: 10625. 
557 Hale, “Türkiye’de Ordu…”, s.110. 
558 Alparslan Türkeş, 27 Mayıs 13 Kasım 21 Mayıs ve Gerçekler, İstanbul: Hamle Basın Yayın, 1996, s.48. 
559 Basına olayın aksediş biçimi için bkz. “235 General dün emekliye ayrıldı”, Akşam, 4 Ağustos 1960. Bunu, 25 hizmet yılını dolduran 885 astsubayın emekliye sevki izledi, bkz. Milliyet, 23 Eylül 1960. 
560 Walter F. Weiker, 1960 Türk İhtilâli, çev. Mete Ergin, İstanbul: Cem Yayınevi, 1967, s.74 vd. 
561 Erkanlı, Anılar… Sorunlar… Sorumlular… s.47. 
562 Ahmad, “Modern Türkiye...”, s. 153. 
563 İpekçi ve Coşar, İhtilalin İçyüzü, s.435 vd. 
564 Er, Hatıralarım ve Hayatım (27 Mayıs’tan 12 Eylül’e, Ahmet Yesevi’den Yunus Emre’ye), s.113. 
565 Er, Hatıralarım ve Hayatım (27 Mayıs’tan 12 Eylül’e, Ahmet Yesevi’den Yunus Emre’ye), ss. 113–114. Muammer Taylak, 27 Mayıs ve Türkeş, İstanbul: Hamle Yayıncılık, 1994, s.127 vd. 
566 İpekçi ve Coşar, İhtilalin İçyüzü, s.442 vd. 
567 Hikmet Özdemir, “Siyasal Tarih, 1960–1980”, Türkiye Tarihi 4, Çağdaş Türkiye 1908-1980 (Mete Tunçay, Cemil Koçak, Hikmet Özdemir, Korkut Boratav, Selahattin Hilav, Murat Katoğlu, Ayla Ödekan), İstanbul, Cem Yayınevi, 1992, s. 193-194. 
568 Alparslan Türkeş, 27 Mayıs, 13 Kasım, 21 Mayıs ve Gerçekler, Dokuz Işık Yayınevi, İstanbul, Ahmet Sait Matbaası, 1977, s. 42–45. 
569 Seyhan, a.g.e., s. 119. 
570 İpekçi ve Coşar, İhtilalin İçyüzü, s.476 vd. 
571 “MBK’nin 14 üyesi affedildi, ikinci MBK kuruldu. Gürsel tasfiye sebebini açıkladı. Devlet Başkanı, komitedeki fikir ayrılıklarının millette endişe ve itimatsızlık yarattığını söyledi. Kurucu Meclis yakın zamanda çalışmaya başlayacak. Bundan 
sonra hiçbir müessesede tasfiye olmayacak” son cümle ne kadar anlamlı değil mi? Milliyet, 14 Kasım 1960. 
572 Numan Esin, Devrim ve Demokrasi (Bir 27 Mayısçının Anıları), İstanbul: Doğan Kitapçılık Aş, 2005, s.219 vd. 
573 Aydemir’in hatıratında geniş tafsilat var. Bkz. Talat, Aydemir, Ve Talat Aydemir Konuşuyor, İstanbul: May Yayınları, 1966. 
574 Akyaz, a.g.e., s. 146. 
575 Kurtuluş Kayalı, Ordu ve Siyaset 27 Mayıs 12 Mart, İstanbul, İletişim Yayınları, s. 78. 
576 Melek Çolak, “27 Mayıs Sonrası Türkiye’de Partileşme”, Türkler Ansiklopedisi, C.XVII, İstanbul, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 85. 

***

Milli Birlik Komitesi Dönemi BÖLÜM 1

Milli Birlik Komitesi Dönemi ;

Milli Birlik Komitesi’nin Yapısal Analizi 


Merkezi Ankara’da olan hareketin fiili lideri Cemal Madanoğlu’nun çağrısı üzerine başkentte toplanan bilim adamları, müdahaleyi başarıyla sonuçlandırmış olan ordu mensuplarına iki tavsiyede bulunmuşlardır. İlk gün muhafaza edilmek üzere cumhurbaşkanı, TBMM başkanı, başbakan, bakanlar, milletvekilleri v.s. derhal tutuklanmalı ve gerekli anayasa düzeni kuruluncaya kadar ülke yönetimine Silahlı Kuvvetler adına bir heyetçe el konulmalıdır. Liderliği kabul edeceğini cunta mensuplarından birine (Sadi Koçaş) daha önce bildirmiş olan 
Orgeneral Cemal Gürsel de bu arada İzmir’den gelerek, hareketin başına geçmiştir. 

Gürsel’in başkanlığında ilk toplantısını yapan yeni hükümet şu kararları almıştır: 

1) Maddi durumu normale çevirmek için kararlar alınması, 
2) Parti ayrımı gözetmeksizin herkese adaletle davranılması, 
3) Bütün parti faaliyetlerini yasaklayarak, çekişme ve tartışmalardan kaçınılması, 
4) Hürriyetleri kısıtlayan kanunların kaldırılması, 
5) Mali ve ekonomik durumun düzeltilmesi için kararlar alınması, 
6) DP hükümeti tarafından yabancı devletler hakkında alınmış olan bütün 
kararların yürürlükte tutulması, 
7) Dış siyasette, barışın temel ilke olarak kabul edilmesi.540 
Gürsel’in teklifiyle komitede, kara, hava, deniz ve jandarma kuvvetlerinin temsil edilmesine de önem verildi: Gürsel hariç 37 üyeden meydana gelen heyet, 12 Haziran 1960 günü, l Sayılı kanunla birlikte ilan edildi. 





Komite üyelerinin açığa çıkması diğer asker kişilerden farklılaştırılması için “yeşil yakalı beyaz ceketler” giymeleri önerilmiş, ancak bu öneri kabul edilmemiştir.541 27 Mayıs darbesinin hiyerarşi dışı gerçekleşen bir müdahale olduğu biliniyor; darbenin hemen sonrasında açıklanan MBK üyelerinin rütbeleri yüzbaşı ile orgeneral arasında olup; general sayısının sadece beş olduğu, bunlardan birinin ise darbenin üzerinden henüz dört ay bile geçmeden vefatıyla bu sayının dörde indiği görülmektedir. 542 38 üyeli ilk komitede; iki orgeneral, bir tümgeneral, iki de tuğgeneralin yer aldığı anlaşılıyor. Geriye kalan 33 üyenin rütbeleri ise şöyle: 9 albay; 7 yarbay; 11 binbaşı; 6 da yüzbaşı. 33 üyenin 27’sinin kurmay olduğu 6’sının ise kurmay olmadığı görülmektedir. 

MBK’nin kuruluşu esnasında olanlar, darbenin içinde bizzat bulunanlar tarafından hatıralarda ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Bir kere genel olarak hareketin hazırlık safhasında yoğun olarak bulunmayan kimi üyelerin MBK kurulur kurulmaz komitenin içinde yer alırken, özellikle ellili yılların ikinci yarısından itibaren hızlanan örgütlenme safhasında bizzat kurucu olarak bulunan kimi isimlerin komiteye dâhil edilmemeleri büyük düş kırıklıklarına neden olmuştur.543 

Bunların belli başlıları şu isimlerdir: Talat Aydemir, Dündar Seyhan, Sadi Koçaş, Adnan Çelikoğlu, Emin Aytekin, Selçuk Atakan, Necati Ünsalan, Ferruh Güven. Komiteye dâhil edilen generaller ise sırf ordu tabanında hâkim olan, başta, bir general görme hissiyatını tatmin vazifesini görmekteydiler.544 

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel, orduda babacanlığıyla çok sevilen Cemal Ağa lakabıyla tanınan bir şahsiyettir. Şöhretini sonradan içeriği değiştirilen, dönemin Milli Müdafaa Vekili Ethem Menderes’e yazdığı 3 Mayıs 1960 tarihli mektup ve ardından Kara Kuvvetleri personeline hitaben kaleme aldığı veda mesajında kullandığı cümlelere borçludur.545 

Komiteden 13 Kasım 1960’ta tasfiye edilen 14 üye haricindeki diğerler üyelerin, adını sitayişle andıkları Cemal Gürsel’in, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun’un görev süresinin uzatılarak aslanlı kapıya giden yoluna taş konması nedeniyle iktidara çok kızgın olduğu söylenir.546 Gürsel, omzunda taşıdığı dört yıldıza rağmen komitede etken değil edilgen bir konumdadır. Öyle ki, son derece riskli bir iş başaran subayların, hareketin başına sırf rütbesinden dolayı getirdikleri bu ismin, toplanan bu subay kitlesine hitaben sarf ettiği ilk cümle manidardır.547 

Komitenin iki numaralı orgenerali ise Fahri Özdilek’tir. Özdilek, dönemin 1. Ordu Kumandanıdır; özellikle 28 Nisan 1960’taki İstanbul Üniversitesi olayları esnasında sorumluluk sahibidir. Hükümet yanlısı bir kumandan olmasa da darbe karşıtı biri olduğu söylenemez; yani iki tarafa karşı da nötrdür. Emrindekilerin, üniversite öğrencilerinin nümayişleri karşısında takındıkları hoşgörülü tavır sayesinde, Ankara’daki mevkidaşı gibi kendisine sert tutum takınılmamış olması talihi olmuştur.548 Komisyonun dinlediği Şefik Soyuyüce, Özdilek’in darbeden haberdar olduğunu ve bu sebeple MBK’ye alındığını iddia etmiştir: 

Mesela, 27 Mayıs aslında generallerin haberi olan bir harekettir, Ordu Kumandanının haberi vardır, Örfi İdare Birlikleri Kumandanı Ali Keskiner’in 
haberi vardır, Fahri Özdilek Ordu Kumandanı, şimdi bunların haberi var, emirkumanda işinde, bunlara “Buyurun, gelin.” dendiği zaman… Ordu Kumandanı Fahri Özdilek’in Millî Birlik Komitesi üyesi yapılması, haberi olduğu içindir; Ali Keskiner’in 2’nci Ordu Kumandanı yapılması tümgeneral rütbesiyle, beraberliğin bir sonucudur.549 

Oysa bu soruya olumsuz cevap veren Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Tekin Arıburun enterne edilmiştir. Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun ile Ankara Örfi İdare Kumandanı Korg. Namık Argüç’ün akıbeti ise hazindir. Fahri Özdilek’in uzun bir siyasi geçmişi vardır; 19 yıl tabii senatör, 12 Eylül darbesinden sonra Danışma Meclisi Üyesi, 1983 seçimleriyle de Halkçı Parti Konya milletvekilidir. 

İsmi 12 Mart döneminde de gündemde olan Tümg. Cemal Madanoğlu diğerlerinin aksine Cumhuriyet Senatosunda MBK üyelerinin atandığı tabii senatörlüğü reddetmiştir. 1966’da dönemin Cumhurbaşkanı Sunay tarafından kontenjandan senatör yapılmıştır. Tuğg. Sıtkı Ulay ise hakkında DP’lilerin en fazla ihanete uğradıklarını ifade ettikleri isimlerden biridir. Ulay’ın MBK’nin havacı üyelerinden Haydar Tunçkanat’la birlikte 1961 seçimleri sonrasında cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’i, 
adaylığını geri çekmeye zorlayanlardan biri olduğu iddia edilmektedir.550 

Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliğinden sonradan istifa etmiştir. 
Tuğg. İrfan Baştuğ ise darbe esnasında KKK Personel Başkanlığı Birinci Muavini olarak vazifelidir ve hiçbir hatıratta 27 Mayıs’ın ne hazırlık, ne de icra safhasında ismi geçmez. 

12 Eylül 1960’ta başka bir komite üyesi olan Şükran Özkaya’yla birlikte geçirdikleri trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir. 
MBK üyeliği dışında Ankara Valiliği ile de vazifelidir.551 

Komitenin kurulmuş iktidar yetkilerine sahip olması, egemenlik yetkisini mutlaka millet adına kullanacağı anlamına mı geleceği önemli bir soru olarak karşımızıa çıkmaktadır. Egemenlik yetkisinin millet adına kullanılacağı varsayımı, “milletin temsili” ile mümkündür. Milletin temsil etmenin hukuki sonucu ise tasarrufların herkese uygulanabilir nitelikte, genel ve objektif olmasıdır. Öte yandan, “kurucu iktidarın kuruluş usulünü düzenleme” yetkisini kendine tanıyan komite bu yetkisini “demokrasi” ile kayıtlamıştır. Kurucu iktidarın kurulmasında demokrasi sorunu, bütün siyasal güçlere kurucu iktidara katılma imkanı verilip verilmediği ile çözülebilir. Komitenin kurucu iktidarı bazı siyasal güçlere karşı kapaması, 
kurucu iktidarı düzenlemede egemenlik hakkını millet adına kullanmayacağını gösterecektir. 

Komitenin bu yetkilerini nasıl kullandığı sorusuna, Kurucu Meclisi düzenlemede, özellikle Temsilciler Meclisi’ni kurmada getirdiği kayıtlar ile hak ve özgürlüklere ilişkin işlemleri incelenirken cevap verilebilir. Komitenin çalışma usulü ve kullanacağı yetkilerin niteliği konularındaki çözümlemelerin gösterdiği, Komitenin hakimiyet hakkını millet adına kullanmayabileceği dir. Bir başka deyişle komitenin hakimiyet hakkının millet adına kullanacağını gösteren hiçbir hukuki güvence yoktur.552 

Orgeneral Cemal Gürsel kendisinin MBK’nin başkanlığına, hükümetin başbakanı olmasına, vekâleten Millî Savunma Bakanlığı’na ve Başkomutanlığa getirilmesi ne, MBK tarafından karar verildiğini ilân etmiştir. Daha sonra aynı gün Gürsel kabineyi kurmuş olduğunu bildirmiştir. İlk atanan kabine üyeleri, görevleri, daha sonraki dönemlerde bunların yerlerine atananlar ile bunların atanma tarihleri şöyledir: 

Devlet Başkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı: Org. Cemal Gürsel, 
Devlet Bakanı. ve Başbakan Yardımcısı: Fahri Özdilek, (22. 10. 1960), 
Devlet Bakanı: Âmil Artus, 
Devlet Bakanı: Şefik İnan, Hayri Mumcuoğlu (06.09.1960), 
Devlet Bakanı: Nasır Zeytinoğlu (06.09.1960), 
Adalet Bakanı: Abdullah Pulat Gözübüyük, Amil Artus 

(Devlet Bak.)(27. 08.1960), 

İçişleri Bakanı: Tümgeneral Muharrem İhsan Kızıloğlu, 
Dışişleri Bakanı: Selim Sarper, 
Maliye Bakanı: Ekrem Alican, Kemal Kurdaş (26.12.1960) , 
Milli Eğitim Bakanı: Prof. Fehmi Yavuz, Prof. Bedrettin Tuncel (10.09. 1960) , 
Milli Savunma Bakanı: Fahri Özdilek (Birinci Ordu Komutanı ve İstanbul MBK Başkanı) (09.06.1960), Hüseyin Ataman (22. 10. 1960), 
Bayındırlık Bakanı: Daniş Koper, Prof. M. Çokdoğan (12.09. 1960), 
Ticaret Bakanı: Cihat İren, Mehmet Baydur (06. 09. 1960), 
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı: Prof. Nusret Karasu, Prof. Dr. Ragıp Öner, (06. 9. 1960), 

Gümrük ve Tekel Bakanı: Fethi Aşkın, 
Tarım Bakanı: Feridun Üstün, Prof. Osman Tosun (29.08.1960) , 
Ulaştırma Bakanı: Tuğgeneral Sıtkı Ulay, 
Çalışma Bakanı: Prof. Cahit Talas, Raşit Beşerler (06. 09. 1960) , 
Sanayi Bakanı: Muhtar Uluer, Şahap Kocatopçu (06.09. 1960) , 
Basın-Yayın ve Turizm Bakanı: Zühtü Tarhan, 
İmar ve İskân Bakanı: Orhan Kubat, Prof. Fehmi Yavuz (27.08.1960).553 

Kabinede 4 Subay, 3 Hukukçu, 3 Profesör, 6 İdareci ve 3 Teknisyen yer almıştır. İsimlere bakıldığında partiler üstü olan bu kabinenin askerlerle aydınlar arasında bağlantı kurduğu görülür.554 

Darbenin icra heyeti olan MBK 28 Mayıs 1960 tarihinde kurulan yeni hükümet ve MBK arasındaki münasebetlerin hukuki yönden düzenlenmesi için, “Geçici Anayasayı” hazırlamak üzere, üniversiteden Hüseyin Naili Kübalı, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, MBK’den Muzaffer Özdağ, Numan Esin ve Devlet Bakanı Amil Artus’tan oluşan bir komisyon kurmuştur. Kubalı’nın başkanlığında çalışmalara başlanmış555 ve Geçici Anayasa “1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun” adıyla, 12 Haziran 1960 tarihli 1 numaralı kanun olarak yayınlanmıştır.556 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***