31 Ağustos 2014 Pazar

KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR..,

 CİHAN  AT  ( ŞU AN HAYATTA DEĞİL ONU BİLE ÖLÜME TERK ETTİLER )  BİLE BUNU 3 SANİYEDE ÜZERİNDEN ATTI....

KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR..,
BU KAÇINCI ANAYASA  DEGİŞİKLİĞİ...YAPILAN HERŞEY KENDİLERİ VEGELECEKLERİNİ GARANTİYE ALMAK ÜZERİNE..





..



..

( OSMAN PAMUKOĞLU ) KİMDİR.. İNANILMASI ZOR !.. AMA GERÇEK


( OSMAN PAMUKOĞLU ) KİMDİR.. İNANILMASI ZOR !.. AMA GERÇEK 





Salı, 14 Eylül 2010 

BİLDİĞİMİZ, TANIDIĞIMIZ, BİZE ANLATILANLAR
DIŞINDA BİR ÇOCUK !.. ( OSMAN PAMUKOĞLU ) KİMDİR..



Bir kış günü, 27 Aralık 1947’de, 1948’in yılbaşına üç gün kala, salı günü öğleden sonra, kuruluşu M.Ö 2000’lere dayanan Sinop’un Gerze ilçesinde doğdu. Aile kökeni aynı ilçede 1670’den de öte Gerze’de yaşadıklarını göstermektedir. 1670 yılından daha öteye bilgi sahibi olunamadığından atalarının buraya tam ne zaman geldiği bilinmemektedir.
Baba tarafından dedesi Karaoğlanoğlu Osman (Soyadı kanunundan sonra Osman Pamukoğlu) Gerze eşrafından olup tütün tüccarlığıve tütün tarımı yanında yemenicilik (ayakkabı) sanatını yapmıştır. Anne tarafından dedesi Kazım Arslan , Gerze’nin Türkmeneli köyünün en büyük ailesine mensup ve ileri gelenidir.

Okula altı yaşında Gerze İnklap İlkokulunda başladı. Geniş bahçeler ve bağlarda bağımsız ve doğaya uygun büyüdüğünden toplu sınıflardan ve sürekli talimatlar yağdırıp, kurallar koyan öğretmenlerden hoşlandığı söylenemez. Bitirdiği tüm okullarda da sınıflara insanları doldurup eğitim verilme düzenini hiç sevemedi.
Cumhuriyet döneminin en büyük yangını sayılan ve 1200 ev ve müştemilatıyla bir ilçenin yok olduğu 13 Şubat 1956 gecesi, ilkokul üçüncü sınıfta ve sekiz yaşındaydı. 28 kişinin yanarak ve boğularak öldüğü dehşetli anları ailesi ile birlikte sabaha kadar yaşadı. O gece iki ev ve iki dükkanlarının yanıp kül olmasına tanık oldu. Geniş olan bahçelerinin bir köşesinden oturdukları evlerinin de tutuştuğunu görünce, okul çantasının çıkarılan eşyalar arasında olmadığını fark edip , evin bahçe kapısından içeri girerek çantayı aldı ve dumandan çıkamadığı kapıdan vazgeçerek eve bağlı fırın ve sarnıç odalarının çatı kiremitleri üzerinden, dalları buralara uzanan incir ağacına geçerek yere indi. Anne ve babasından onlara göre, bu saçma hareketinden dolayı da bir ton azar işitti… Bu hareketler sırasında çatıdan çatıya geçerken, rüzgardan ve nereden geldiği ve ne olduğu anlaşılamayan bir cisimle alnından yaralandı. Sakladığı yarayı ailesi ancak gündüz fark edebildi.
Uzun bir aralıktan sonra açılan okuluna artık yaşamlarını sürdürdükleri bağ evinden gelip gitmeye başladı ve ailenin bu bağ evindeki yaşamı şehirde yapılan evleri bitinceye kadar (1966) sürdü. Bağları, ilçe sınırının bitip köy sınırının başladığı “Engel” deresinin kenarındaydı. İlkokul bitinceye kadar üç yıl kilometrelerce yolu karda kışta, yağmurda patikalardan, tarla kenarlarından geçerek yürüdü.
Okul temsilciliği, sınıf temsilciliği, kooperatifler başkanlığı sorumluluğundan hiç kurtulamadı. Bütün görevler sırtındaydı. Çevresinde her zaman sözünü dinleyen, zihinsel ve bedensel gücünden etkilenen bir çocuklar grubu vardı. Okul idarecileri her zaman bu özelliğinden yararlandılar.
Sonbaharda saka ve iskete gibi ötücü kuşlar tutarak onların kaliteli olanlarını seçti ve besledi. Kışın çulluk ve karatavuk avladı. Baharda sahillerdeki kayalık ve sığ sularda yengeç yakaladı. Bıldırcın zamanı atmacalarını kaçıran avcıların atmacalarını ormanlarda yakalayarak onlarla kendisi avlandı. En yakın dostları köpekleriydi. Gece gündüz onları yanından ayırmadı.

O dönemlerde yüksek kıyılardan denizi gözetleyip, sahile yakın gezen balık sürülerine dinamit atan adamlar vardı. Bunlar dinamit patladıktan sonra baygın hale gelen balıkları (ki bu yerler şehrin uzaklarındaydı) o kıyıda yüzen çocuklara toplatır, kendileri suya girmezdi. Osman Pamukoğlu da suya dalarak balık toplayan çocuklardan biriydi. Bir gün zihninde şimşekler çaktı. Bu adamlar binbir zahmetle balık toplayan çocuklara emeklerinin karşılığını vermiyor, çıkan bütün balıkları sepetlerine doldurup gidiyorlardı. Böyle bir adaletsizlik kabul edilemezdi. O tarihten sonra da kendisi ve arkadaşları suyun içindeki baygın balıkları, daha derine dalarak yosunlara bağlamaya, yosun ve kayalıkların arasına saklamaya başladılar. Yukarıdan bakan beleşçi adam artık balık göremeyip de çekip gittiğinde ise, hemen sakladıkları yerlerden çıkardıkları balıkları halka dağıttılar.
İlkokul çağlarında kendisine verilen en büyük hediye babasının kendisi için yaptırdığı 20 mm. çapındaki kırma tabir edilen av tüfeği idi. Yıllar sonra üsteğmenliğinde, Kars Iğdır’da hudut bölük komutanıyken çocukluk tüfeğini babasından istedi. Onunla büyük ve küçük ağrı eteklerinde ava çıktı.
İlkokul dördüncü sınıftayken (10 yaşında) dayısı ile birlikte yakın köylerden birinde düğün nedeniyle gece yapılan güreşleri izlemeye gitti. Zengin bir köylünün düğünü olduğundan Orta Karadeniz’in bütün profesyonel yağlı güreşçileri de ordaydı. Küçük orta denilen bir güreş statüsünde karşılaşmalar yapılırken, güreşçilerden birinin haksızlıkla yenilmesine isyan ederek güreş meydanına fırladı. Haksız galip gelen ve daha sonra karşısına çıkan iki güreşçiyi de kısa sürelerde tuşa getirerek o gün ki ödüllerle bir koç ve üç metre onbeş santim boyunda bir pazen kumaş kazandı. Sabaha karşı bağ evine döndüğünde getirdiklerini gören babaannesi: “Bunlar oğlumun ilk kazancı” dedi.

Kandilli Kız Lisesinde okuyan teyzesinin teşviki ile Kuleli Askeri Lisesinin orta bölümüne müracaat etti ve sınavlar için babasıyla İstanbul’a geldi. Hangi sınavın ne gün yapılacağı ve program tam bilinmediğinden birkaç saat içinde kendisini spor müsabakalarının içinde buldu. Herkes hazırlıklıydı, spor ayakkabıları, şortları her şeyleri tastamamdı. O kısa sürede bunları bulmak ve almak imkansızdı. Ayağında o dönemde “kundura” denilen ağır deri ayakkabılar vardı. Ayakkabılarını çıkarıp, pantolon paçalarını yukarı sıvadı. Koşular 30’ar kişilik gruplar halinde yapılıyordu. 100 ve 400 metre koşularını yalın ayak koştu ve her ikisinde de birinci oldu.
Sınavı kazandığı haberinden sonra vapurla İstanbul’a gelirken en iyi eğitim almış olan ötücü iskete kuşu da beraberindeydi. Gemi Kanlıca - Vaniköy açıklarındayken, sağ kolunda duran kuşuna son bir defa baktı. Sonra sert bir şekilde kolunu hareket ettirdi. Bu “Git, uzaklaş, ben seni çağırırım” demekti. Özel kuş uçtu ve vapurun en yüksek sereninin üzerine kondu. Sahibinin “okaya çekmesi” yani özel bir işaretle “gel” demesini bekledi. Ama 11 yaşındaki Osman Pamukoğlu bu işareti vermedi…
Ortaokulda derslerin başlamasından birkaç ay geçmişti. Her çarşamba öğleden sonra aileler çocuklarını görmek için okulun orta bahçesinde bir araya gelirlerdi. Bunlar genellikle de İstanbul ve civarında oturan aileler olurdu. Osman Pamukoğlu da 11 yaşının verdiği duyguyla bu buluşmaları imrenerek izlerdi. Bu çarşambaların birinde, aileler okuldan ayrıldıktan sonra görüşme alanındaki bir oturma kanepesinin altında deriden yapılmış kalın bir cüzdan buldu ve cüzdanı vermek için sınıf amiri binbaşının karşısına çıktı. Odada iki binbaşı vardı. Bulduğu cüzdanı binbaşına uzattı. Cüzdanı alan sınıf amirinin ilk sözü “İçinde kaç lira var?” oldu. Cevabı: “Bakmadım, bilmiyorum…” İki binbaşı kulaklarına inanamadı. İkisi birden: “Sen bunu merak edip, hiç içini karıştırmadın mı?” “Hayır, açmadım ve bakmadım; çünkü başkasına ait” diye cevapladı. İki subay birkaç kez birbirlerine baktı, bir şeyler söylemek istediler ama diyemediler. Osman Pamukoğlu selam verdi ve odadan çıktı.
Ertesi gün erken saatte sınıf amiri olan binbaşı kendisini çağırdı ve şunu söyledi: “Osman Pamukoğlu sana okul Sancağının muhafızlığı görev ve sorumluluğunu veriyoruz. Bu hizmeti layıkı ile yapacağına ben ve daha üst amirlerimizin güveni tamdır…” “Sağolun” dedi ve binbaşının yanından ayrıldı. Taksim Meydanı, Dolmabahçe ve Fenerbahçe stadyumlarında yapılan tören ve gösterilere okulun “şeref ve onur” timsali Sancağının sağ baştaki muhafızı olarak katıldı.

Askeri Ortaokulun birinci sınıfının dersleri bitince O’da diğer öğrencilerle beraber yazlık askeri eğitim kampına katıldı. Disiplin ve yanaşık düzen eğitimleri sonunda öğrenciler Kırıkkale piyade tüfeği ile üçer mermi atış yapıyorlardı. Eğiticiler teğmen ve üsteğmen rütbesindeki subaylardı. Nasıl nişan alınır? Nasıl nefes kesilir? Nasıl tetik düşürülür? Büyük bir coşkuyla anlatıyorlar, öğrencilerde 12 yaşın getirdiği heyecan ve ürküntü ile onların anlattıklarını dinliyorlardı. Osman Pamukoğlu her iki tarafı da tebessümle izliyordu. Sonuçta kendi tüfeği ile hedefe O da üç mermi attı. Sonuçları tek tek ve ismen kaydeden teğmen yanına geldi: “Bugün en şanslı sensin Pamukoğlu, çünkü üç mermide tam 12 göbeğinde ve sanki üç mermi de aynı noktadan hedefi delmiş neredeyse” dedi. Ve devam etti “Ben ordu atış takımındayım, böyle bir vuruşu biz bile yapamayız, varmısın benimle bir yarışa?...” İçinden “Hemen, derhal” demek geldi ama kendini frenledi ve teğmene cevabını verdi: “Üç beş günlük nişancılık eğitimi ile böyle bir sonuç alınır mı teğmenim, bu tamamen tesadüf, ben bugün çok talihliyim…” Teğmen başka bir grubun yanına gidince bir gülme krizine tutuldu ve uzun süre kendine gelemedi…
Askeri ortaokulun birinci sınıfına başladığı yıl, Milli Savunma Bakanlığı askeri liselerin, Selimiye kışlasında birleştirilmesine karar verince Osman Pamukoğlu da Çengelköy’den Selimiye’ye intikal etti. Kışlanın güney ve batı yönündeki pencerelerden görünen Marmara denizinin durgun ve dalgasız halini hep yadırgadı. “Deniz dediğin köpürmeli ve dalgaları şahlanmalıydı”. O’na göre burası bir gölden başka bir şey değildi. Her zamanda böyle gördü ve algıladı.
Bağımsızlık ve bireysel özgürlüğe düşkün kişiliğini Selimiye kışlasının dört duvarı ve kalın demir kapıları sürekli canını sıktı. Hafta sonları dışarı çıkabiliyordu ama bu ona yetmedi. Akşam etütleri bitip herkes yatakhanelerine çekildikten sonra, nöbetçi subaylarını gece sayımlarında yanıltmak için yatağında mostra kurup, ünlü kışlanın insanları ürküten zemin kat ve dehlizlerine indi. Burada üniformasını çıkardı ve sakladığı yerden aldığı sivil kıyafetlerini giyerek karanlıklara karıştı. Firarlarında saatlerini genellikle sahiller ve ağaçlıklı korularda geçirdi. Filmlerini beğendiği zamanlarda da Üsküdar’da “Sunar”, Kadıköy’de “Süreyya” ve “Opera” sinemalarına gitti . Bu gizlice kaçma ve sabaha karşı yatakhanesine geri dönme faaliyeti defalarca ve ortaokul bitinceye kadar devam etti. Her an laf anlamaz bir nöbetçi askerle karşılaşma, koridorlardan eksik olmayan nöbetçi subaylara yakalanma ve sonunda da okuldan kesinlikle atılma tehlikesi O’nu özgürlük aşkından vazgeçiremedi…
Cumhuriyet döneminin en büyük yangınında okul çantası için çatılardan atlayan, henüz ilkokuldayken bile çevresini gücü ve zekası ile kolayca etkileyen, Gerze’nin derin ve karanlık orman arazilerinde korkusuzca tek başına avlanan, haksızlığa dayanamayıp er meydanlarında yılların güreşçilerine meydan okuyan, yalın ayak dahi olsa paçaları sıvayıp mücadeleye girmekten biran tereddüt etmeyen, bir kartal gibi keskin gözleriyle hedefi asla şaşırmayan ve belki de en mühimi hürriyet duygusundan asla vazgeçmeyen bir çocuğun ruhunda adalet, cesaret ve hürriyet ile büyüyen Osman Pamukoğlu’nun meslek yaşamı, yazarlık hayatı ve siyasi mücadeleye atılmasıyla ilgili biyografisini ise her yerde bulabilirsiniz…
Not: Gazeteci – Yazar Nuriye Atabey tarafından yazılan ve Ekim 2010’da Kripto Yayınevi aracılığıyla okuyucularla buluşacak olan “OSMAN PAMUKOĞLU” kitabından alınmıştır.

http://www.hakveesitlik.org.tr/



29 Ağustos 2014 Cuma

DİNLEYİN BU SÖYLENEN BİR GÜNEŞ TÜRKÜSÜDÜR.

.

DİNLEYİN BU SÖYLENEN BİR GÜNEŞ TÜRKÜSÜDÜR.

eyvatan-makale-42
1922 yılının Ağustos ayı Büyük Taarruz’un son hazırlıkları tamamlanmaya çalışmaktadır. 25 Ağustos akşamı 5’inci Kafkas Tümeninin 10’uncu Alay Komutanı Yarbay İsmail Hakkı Kızılcaali, subayları ile son görüşmesini yapmaktadır. Toplantı bitince alayın doktoru teğmen söz ister ve: “Kumandanım, alayın 2‘inci taburunun yarısı ile 3’üncü taburun tamamının ayakları çıplaktır. Gönderilen kömüş (manda) derisi yetişmediği için, bu taburdaki erlere çarık yapılamadı. Karşımızdaki Yunan siperlerinin etrafı örümcek ağı gibi dikenli tel örgüleriyle çevrilmiş durumda.”
Yaşamı o cepheden bu cepheye koşmakla geçmiş olan Alay Komutanı, “Doktor, sen merak etme, ben bu milletin çocuklarının vatanları için neler yapabileceğini çok iyi bilirim. Çıplak ayakla bile o tel örgüleri ayaklarında en sağlam çizmeler varmış gibi aşacaklardır. Yarın seyret, bak ne göreceksin.”
5’inci Kafkas Tümeninin alayları da ertesi gün sabahın alacakaranlığında taarruza başladı. Yunanlılar mevziin en can alıcı yeri olan Toklu Sivrisi’nde büyük bir direnme gösterdiler… Sonunda süngüler işi bitirdi.
30 Ağustos günü akşam olurken 5’inci Kafkas Tümeni’nin 10’uncu Alayı’nın cenkten cenge koşmaktan rengi solmuş sancağı Toklu Sivrisinin üzerinde güneşin son ışıklarıyla parlıyordu.
İki sönük ışıklı fenerin aydınlattığı alay sargı yerinde, doktor ve sıhhiye erleri durmadan yara sarıyorlardı. Şehitlerin gömülmesi yarına bırakılmıştı.
Alayın doktoru eski püskü, kaynatılmış gaz bezleri ile tabanları parçalanmış erlerin ayaklarını sarıyordu. Bir çavuş parçalanmış ayak tabanlarını pansuman eden doktora, “Şu talihsizliğe bak” der gibi başını iki yana sallayarak “Doktor bey, şu Yunanı arkasından kovalayamadığımızda o kadar çok üzülüyoruz ki, yoksa ne önemi var taban yaralarının…” diye hayıflanıyordu.
Bu metin Osman PAMUKOĞLU’ nun 2004 yılında yayınlanan EY VATAN (ARKADAŞLAR UYKULARDAN UYANSIN) kitabından alınmıştır.
http://hepar.org.tr/dinleyin-bu-soylenen-bir-gunes-turkusudur.aspx
.

28 Ağustos 2014 Perşembe

ÜLKE ŞAMAR OĞLANI OLDU !

ÜLKE ŞAMAR OĞLANI OLDU !  ( 04 10 2012 ) TE  DEMİŞTİK

ANKARA

Türkiye, bugün,Güney ve Doğu Sınırlarını paylaştığı ülkelerle kanlı bıçaklı bir hale gelmiştir.
Ülke,1923 ‘ten bu yana ilk kez böyle bir duruma düşürülmüştür.
Sebebi, mevcut hükümetin aciz ve basiretsiz dış politikasıdır.
Bütün yaz boyunca K.Irak’tan dalgalar halinde gelen PKK saldırılarına karşı koymak için, sınırı geçip, K.Iraktaki PKK kamplarına harekat yapamayanlar, Suriye için tezkere çıkarttılar!..
340 km’lik K.Irak sınırına hakim olamayanlar, 900 km’lik Suriye sınırından içeri nasıl girecekler?
Böyle bir harekat için kaç ordu lazım ve bu ordular nerelerden gelecektir?..
Eğer bu çapta yapamayacaksanız, savaşın askeri ve politik hedefi ne?..
G.Doğunun hali ne olacak?
Bu, iki cephede silahlı mücadele demektir, sevk ve idare edebilecek misiniz?..
Suriye’ ye karşı bir kara ve hava harekatında karşınızda İran ve Rusya’ yı bulacaksınız.
Bir kaç kurnaz goygoycu dışında dünyada başka desteğiniz de yok..
Üstelik çok sevdikleri ARAP’ larıda karşılarında bulacaklardır..
Akçakale’ ye 20 gündür aralıksız ağır ve hafif silah mermileri düşüyor, bu zaman zarfında ne yapmış bu gafiller?..
Suriye ordusu bizim topraklarımıza karşı kimlere ateş ediyor?Ne oldukları,kime ve neye hizmet ettikleri tam olarak ortaya çıkarılamayan silahlı gruplara..
Bunları, siyaseten, silah ve cephane, mekan tahsis ederek kim destekliyor?..
Türkiye’de hükümet olan parti..
Şimdi soruyorum, Akçakale’ de hayatlarını kaybeden kadınlarımızın ve çocuklarımızın ölümlerine sebep olan kim?..
Sınır olaylarında anında tepki verecek ve her şeyi en gec 24 saatte halledeceksin.
Çünkü mütekabiliyet esastır ve olay münferit sınır meselesi işlemi görür.
20 gün önceki atışlarda, o gün derhal ve şiddetli bir cevap verilseydi bu son olay asla gerçekleşmezdi..
Savaşı tarih boyunca, savaşın ne olduğunu bilmeyen ve kolay yapılabileceğini sanan ahmaklar sebep olmuş ve çıkarmışlardır.
Akıl akılsızlaştığında, düşünecek bir şey kalmaz…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://www.hakveesitlik.org.tr/ulke_samar_oglani_oldu/

24 Ağustos 2014 Pazar

KARAMAN’IN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU!.

KARAMAN’IN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU!.

20 Ağustos 2014 


Soros, CHP’den kovulmuş İstanbul’da belediye başkanlığı yapan adamına, önce oluşum başlatıp sonra da parti kurmaya gidecek olan bir çalışma talimatı verdi. Ankara’nın Yıldız semtin de 8 trilyona! Çıkacak olan genel merkez binasının yapımına da başlandı. (O döneme ait bütün gazeteler de bu şahsın söz konusu genel merkezle ilgili beyanatları görülebilir) Yürütülmesi düşünülen plan: Bu CHP bize uygun değil, O’nun yerini alacak yeni bir parti kurulmasıydı ve başlattılar..
Hazır olan bir partiyi ele geçirmek mi, yoksa yeni bir partinin büyümesini beklemek mi daha pratikti? Ele geçirme manevrasına karar verildi. Mevcut genel başkan için zaten elde olan kaset yayıma sokuldu!. 72 saat, gelgitlerle dalgalandı ama fazla uzun sürmedi, TESEV’in 84 no’lu üyesi kaşla göz arasında CHP’nin başına oturtuldu..

8 trilyona (harçlık parası kadar küçük bu para nereden geliyorsa!) Ankara’da genel merkez yapmaya başlayana Soros’ dan; “Sen kenara çekil, şimdilik bekle” direktifi verildi. Üst üste girilen her seçim de sırtı yerden kalkmayan bir pehlivandan farksız hale gelen parti, her kötü pehlivan gibi: Ya zemini beğenmedi, ya kısbete bahane buldu, ya hakeme kızdı, ya da seyirciyi mazeret diye gösterdi!.

Ve bu gün; TESEV’ci ve SOROS’cu iş birliği yaparak YALOVA’lıya karşı güreşmek için meydandalar.. İş birliği dediysek yanlış anlaşılmasın TESEV’ci ve SOROS’cuların patronu tek aslında, yani manevra bir kanattan yönetiliyor. Strateji: Şu çözüm süreci yutturmasın da AKEPE’nin yanına CHP’yi de boca etmekten öte bir şey değil..

2015 Haziran genel seçimleri önemli, çok önemli değil; hayati, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için. İki sebepten ötürü, hem rejim hem de toprak bütünlüğü yönünden..

Balık kuyruğundan yakalanmaz ve delik torbaya da arpa konmaz. İnsanlar kendi zayıflıklarını tekrar ede ede sonunda kendilerini haklı görürler. Bu demode adamlarla yorgun, bıkkın ve yaralı ruhuna teselli arayanlar hiçbir şey bulamayacaklar..

Gelecekte oynayacak filmin o kadar çok fragmanı gösterildi ki; artık bu düzen partileriyle işi idare etmeye kalkışmak akıllara ziyan bir durumdur. Türk ulusu, olup bitene mayna olmak (yaklaşmak, bitişmek) zorundadır. Tüm mücadeleler de öyle zamanlar vardır, her saat bin adamdan daha kıymetlidir. Türkiye’nin kaybedecek tek bir saati bile yoktur. Hele, tiksindirici boş gevezeliklere hiç yoktur..

2015 genel seçimlerin de HEPAR’ın gücünü yanında görmeyen hiçbir parti hali hazırdaki durumundan daha ileri gitmek bir tarafa mevcut oy gücünü bile muhafaza edemeyecektir..

Bu yazıyı genel seçim akşamı hatırlayınız!.

Herkes hak ettiğini yaşar…

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/karamanin-koyunu-sonra-cikar-oyunu.aspx

Siyasilerin Tarihe Geçen Sözleri | Videolu | Nostalji | FULL



Siyasilerin Tarihe Geçen Sözleri | Videolu | Nostalji | FULL











..

19 Ağustos 2014 Salı

KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR .. ( 2010 )


KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR .. ( 2010 )



KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR .. ( 2010 )


http://www.youtube.com/watch?v=dnIQsBbtyNc


BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET '' 
OLMAMIZ İÇİN PARTİMİZE BAKLERİZ....

ORTADOĞU YANACAK ! ( DEMİŞTİK YIL 10 Şubat 2012 )

ORTADOĞU YANACAK !  (   DEMİŞTİK  YIL  10 Şubat  2012  )

ORTADOĞU YANACAK !

10 MAYIS 2011  
reyhanli_patlama_2


Reyhanli _ Patlama

İhmal, yalnızca yenilgi getirir!

Irak üç’e bölündü. Bağdat’taki kukla hükümet doğaya aykırı ve yürümeyecek. Kuzey’de Kürtler, ortada Sünni Müslümanlar, güneyde de Şiilerden oluşan siyasi bir yapı teşekkül etti..


Suriye’nin geleceği de aynen Irak gibi üç’e bölünmektedir ve bu olacak… Irak’ın orta bölümü yani Sünni Müslümanlarla Suriye’nin orta bölümündeki Sünni Müslümanların birleştirilmesine çalışılacak.

Güney Irak yani Şiiler, halen İran’ın siyasal etkisi altındadır ve bu zincir; İran, Irak güneyi, Suriye güneyinden Lübnan’a uzanmaktadır.

Çin, Rusya ve İran’ın ulusal çıkarları her hal ve koşul altında gelgitler yaşasa da, hayati olarak değişmeyecektir. Sırf füze kalkanı projesi bile onları birbirine sıkı sıkıya bağlamaya yeter de artar..

ABD yapma etme dese de İsrail’in İran’a karşı tavrı belli ve esnetilmesi mümkün değil..

Arap ülkelerinin sözün ona, örgütlerinin de hali tam bir ‘‘ insanlık komedisi ’’ hele ‘‘ demokratlık ’’ lafları yok mu? Bunlar tam bir ABD figüranı, ellerinde tuttukları petrol kaynakları dışında zerrece bir güce sahip değiller. Her yere el atan batı güçlerinin zamanı gelince bunlara dönebileceklerini dahi akıl edebilecek çapta dahi değiller. Ve bir gün, o zamanda gelecek!..

Siyasi ve askeri sorunlar, güneyimizi, doğumuzu ve kuzeyimizi sarmış durumda. ( sanki batımız çok iyi! ) Coğrafya ve jeopolitik olarak ortadayız ve kaçınılmaz bir yerdeyiz. Siyasi, askeri ve sanayi gücümüzü biran önce patlayacak kazanın sularından haşlanmamak için hazır hale getirmeliyiz..

Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Doğu İran’daki Kürtlerle de, bölgede bir ‘‘ Birleşik Kürdistan ’’ ortaya çıkaracakları, gündüz güneş, gece de ay kadar aşikar..

Tüm bunlar, bölgedeki her şeyin siyaset ve silah gücüyle altüst olması demektir. Sonuçta yanacak olan bu coğrafyadır ve acısını çekecek olanlar da buralarda yaşayan halktır. Üstelik bunlar Müslüman insanlardır…

K.Irak’ taki ‘‘ kürt oluşumu ’’ yapılandığı coğrafyada bekasını sürdüremeyeceğinden, batı bunun himaye ve korumasını Türkiye ‘ye yüklemeye çalışacaktır. Bu günkü hükümet de hamallığı seve seve hamilerine hizmet diye kabul edecektir..

Mezoptomya’nın kuzeyi Anadolu’nun doğal bir uzantısıdır. Tarih boyunca da siyasi, askeri ve ticari zorunluluğu ortadadır. İnsanlık tarihinde 90 yıl zırnık bile değildir. Lozan’da olmadıysa şimdi sırası gelmiştir. Atatürk’ün Lozan sonrası da gerçekleştirmeye çalıştığı ama imkan ve şartlar elvermediğinden mümkün olmayan işin zamanını koşulların yarattığı ortadadır ve bu kaçınılmazdır. Tarihi bilenler bilir ki, İngilizlerin ali-cengiz oyunlarıyla bölge bizden alınmıştır. Musul ve Kerkük’ ün zamanı gelmiştir. Herkesin petrole ihtiyacı var da bizim yok mu? Siz, binlerce mil öteden gelip burnumuzun dibinden petrol çekin, biz de aval aval bakıp, dünyanın en pahalı benzinini kullanalım!..

Kerkük, yönetim merkezi olarak, bölge Diyale nehri kuzeyinden itibaren Türkiye’ye bağlanmalı, seçilen milletvekilleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmelidir. Coğrafyamızı ve geleceğimizi başkalarının ulusal çıkarlarına değil, kendi ulusal çıkarlarımıza göre öngörmeli ve düzenlemeliyiz. Bireyin de halkın da onurlu ve cesur yaşamı iki şeye bağlıdır: Karar ve eylem..

İhmal, yalnızca yenilgi getirir!..

-Mayıs 2011-


Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/ortadogu-yanacak.aspx

..

SİYASETİN SEFALETİ’Nİ GÖZLER ÖNÜNE SERİYORUZ...

.

SİYASETİN SEFALETİ’Nİ GÖZLER ÖNÜNE SERİYORUZ...

siyaseyin_sefaleti_slayt2
90’lı yılların efsanevi askeri Osman Pamukoğlu, kitaplarıyla olay yaratmaya devam ediyor. Pamukoğlu, İnkılâp Kitabevi’nden çıkan son kitabı Siyasetin Sefaleti’nde, içinde bulunduğumuz kıskacı gözler önüne seriyor…
PKK ile mücadeleyle adını duyuran ve politikaya el atana kadar “efsane komutan” olarak anılan Osman Pamukoğlu, sert üslubunu yazı serüveninde de koruyor. Askerlik yaşamı sırasında da şaşmaz kararlılığıyla ün yapan Pamukoğlu, İnkılâp Kitabevi’nden çıkan son kitabı Siyasetin Sefaleti’nde 2013 Türkiyesi’nin mevcut durumunu gözler önüne seriyor. Bu duruma gelişimizin sorumlularını, iktidar, ana muhalefet partisi ve ABD bağlamında masaya yatırıyor.
Dağlıca korkunç bir hatadır.

Yakın tarihimizin en önemli olaylarından 35 sivilin hayatını kaybettiği Dağlıca Baskını’na da değinen Pamukoğlu, “Uludere’de yaşanan olay korkunç bir hatadır. Ancak hükümet ve muhalefet olayı ortaya çıkarmada yetersiz kalmış ve onların bu yetersizlikleri halk arasında parçalanmaya neden olmuştur,” diyor.
Irak üçe bölünüyor, Suriye sırada…
Türkiye’nin sadece içte yaşanan karışıklıklarına değil, aynı zamanda komşuları ve küresel güçlerle ilgili sorunlarına da değinen Osman Pamukoğlu, “Irak üçe bölünerek Kürtler, Sünni Müslümanlar ve Şiiler arasında paylaştırılıyor. Aynı planlarla parçalanacak diğer ülke ise Suriye” tespitinde bulunuyor.
Bağımsız Kürdistan geliyor ya da Kerkük!
Petrol zengini Arap ülkelerinin ekonomik açıdan güçlü olmalarına karşın, ABD’nin kuklası durumunda olduğunu dile getiren Pamukoğlu, “Bu toplumlar önümüzdeki günlerde bağımsız Kürdistan’ı ortaya çıkaracak. Bu, gün gibi ortadayken, Türkiye duruma seyirci kalıyor,” değerlendirmesinde bulunmakla kalmıyor, Kerkük’ün de acilen Türkiye sınırlarına katılması ve buradan seçilecek vekillerin de mecliste temsil edilmesi gerektiğini dile getiriyor.
Pamukoğlu, son kitabı Siyasetin Sefaleti ile “karanlık ve sıkıcı bir geceye benzeyen” Türkiye’nin üzerindeki sis perdelerini aralıyor. Karanlık noktalara ışık tutuyor, stratejik zekâsıyla görünenlerin ardındaki gerçekleri okurlarıyla paylaşıyor. Sarsılacaksınız!

2012 TÜRKİYE’SİN DE DURUM ( VE ŞU AN 2015 TÜRKİYESİ.. )

.

2012 TÜRKİYE’SİN DE DURUM

2012_turkiyesi_slayt


ÜLKEYE BAK HİZAYA GEL!..
Tam 2012’ye girmek üzereyken, uçaklarla kaçakçı ve katır vurdular. 30’dan fazla köylü, 20 kadar katır öldürdüler..Neymiş, bunlar PKK’lıymış!.. Bölge de, sınır hattın da bir metre arayla asker diziliyken ve bu gelip gitmeleri iki tarafta bal gibi bilirken, şu hale bak! PKK yurtiçi ve yurtdışı tüm imkanlarını kullansa böyle bir propaganda yapamazdı. Bunlar, PKK adına yapmayı başardılar. Uyduruk meclis komisyonu hala müsebbip arıyor!. Savcı da işin üzerinde!. Yürütmenin başı da açıklama yaptı: “Uludere ile kürtaj aynı şeydir!.”
Afyon’da 25 genç pisi pisine öldü..Hala suçlu ve sebep aranıyor!..
PKK otuz yılda yapamadığını yaptı, 7 ayda, Şemdinli, Yüksekova, Hakkari, Çukurca alanına tam yerleşti. Bir seri eylemlerle, nerede ise her gün şehit verildi. Bazen günlük kayıplar 8-10’a yükseldi. Ve ilk kez ana yola kurulan bir pusu ile 10 asker şehit, 70 asker yaralandı. Yani bir eylemde 80 asker saf dışı edildi. Bu geçen 30 yılın rekorudur. Artık ulaştırma ana mihverleri ve tali yollar PKK’nın kontrolünde olduğu için de TSK asker geliş gidişlerini helikopter ve uçaklarla yapma kararı aldı!. Ne ihtişamlı bir karar bu böyle, anlamı için akıl mı lazım!.
Eylül ayı içerisinde Yüksekova Dağlıca arasındaki Yeşilöz vadisi PKK tarafından kapatıldığı için Yeşiltaş karakolunda üs tutmuş olan 600 askerlik piyade taburuna 30 gün erzak götürülemedi. Erzağın yükleneceği yer, Yüksekova idi ve Yeşiltaş karakoluna mesafesi de 18-20 km’dir.
Hakkari, Yüksekova, Şemdinli merkezlerinde gündüz gözüyle, sivil kıyafetli askerler ve polisler suikastlerle öldürüldü.
Şemdinli ile Şemdinli’ye bağlı Derecik beldesi arasında teröristler gündüz yol kesti. Meclisteki temsilcileriyle görüştüler, öpüştüler, koklaştılar..Yol kesilen mevkide 40’dan fazla insan, 20 kadar araç, panayır yeri gibi duruyor ve bir saate yakın seremoni yapıyorlar. Böyle bir rezalet de ilk kez yaşanıyor, hiçbir müdahale yok..Herkes elini kolunu sallayarak, oradan ayrılıyor..
Suriye savaş uçağı düşürüyor, hala; kim düşürdü? Neyle düşürdü? Aymazlar, arayıp duruyorlar!.
Güneydoğu’da kaçırılan kamu görevlilerinin ne tam sayısı belli, ne de nerede oldukları. Zaten bunların kendi vatandaşlarını arama bulma diye bir derdi yok..İranlı veya İsrailli bir vatandaş kaçırılırsa onlara aracılık yapıyorlar..
PKK bir tarafa, Şemdinli’de kaçakçılar İran-Türkiye arasına boru hattı döşeyerek artık akaryakıt kaçakçılığında at ve katır kullanmaktan vazgeçtiler. Hani sınır “namus’tu”. Sınır mınır yok. Yol geçen hanı ve süzek var..
İki tezkere çıkardılar. Biri Suriye için, diğeri Irak için. Güya askeri harekat yapacaklar!. Suriye tezkeresinin çıkmasının hemen ertesinde “Biz onu savaş için çıkartmadık” beyanları da arkasından geldi. Sınır çatışmalarında bizim tarafa da mermiler düştü ve 4 yurttaşımız hayatını kaybetti. Can kaybına sebep olan mermiler, 8 nci düşüştü. 7 kez aval aval bakarsan, işte sonucu böyle olur. Irak teskeresi de göz boyamadan başka bir şey olmadığı ve ABD, bölgenin kahyası olarak bu yanaşmalara müsaade etmediği için “dostlar pazarda görsünler”den öteye geçmiyor. Buna mukabil Bağdat yönetimi, Türkiye Cumhuriyeti Bakanı unvanına sahip şahsın uçağını kendi hava sahasına sokmadı. Tırıs tırıs geri dönüp, Kayseri’ye kondular. Böyle bir şey olamaz..ABD’nin kuklası olan Bağdat hükümeti bu ve benzeri hareketleri, patronun müsaadesi olmadan asla yapamaz. Olay yeni bir Süleymaniye, çuval geçirme tavrıdır..Bunu da yuttular..
Suriye’deki PKK uzantısı kürt örgütlenmesi iç karışıklardan istifade sözde Kürdistanı batıya doğru Suriye topraklarında genişletmeye devam ediyor. NATO ve patron ABD, bölgedeki ulusal çıkarlarına hizmet eden, bizdeki hükümete güya Suriye’den bize bir tehdit varmış gibi NATO’dan patriot istetti. Gerçek amaç Malatya Kürecik’deki radar üssünü ve İsrail’i korumak ve esas hedef İran’dan başkası değil.. “Türkiye aynı zamanda NATO toprağı”dır, diyen muhteremi de bu topraklar ilk defa gördü ve tanıdı..Bu derece palyatif ve acz anlatan bir sözü gene ilk kez, ahalimiz duymuş oldu..Umarım ne manaya geldiğini de kavramışlardır!..
Gerek Malatya Kürecik radarının tesisinde, gerekse Patriotların gelişi safhalarında ampulcülerin beyanatları hep aynı oldu: “Tetiği biz de olacak!” Ne sistemden, ne teknik yapıdan, ne de NATO işleyiş düzeninden anlamadıkları için askerlik yapmış olan sıradan bir vatandaşın dahi söyleyemeyeceği lafları ettiler. Aslında bu sözler halkı düpedüz avanak yerine koymaktan başka bir şey değildi..Bunlar, Kürecik radarı ile Patriotları kuş tüfeği sandıklarından tetiği bizde diyorlar.Ateşleme düzeneklerini de tetik sanıyorlar.NATO (ABD) bunlara ne tetik, ne de onu çekecek parmak vermez..Her zaman olduğu gibi kendi ulusal çıkarlarına hizmet ettirmeye devam edecektir..
Birden ayranları kabardı ve “idam” demeye, PKK’nın meclis uzantılarının “dokunulmazlıkları kalksın” demeye başladılar. Küçük küçük atın da kuşlar yesin. Kahya’ya sordun mu? İmralı’yı kim teslim etti? ABD ne dedi verirken? “idam etmeyeceksiniz”. Edemediler ve idamda kalktı..2002 seçimlerinden sonra daha milletvekili bile değilken, seçimin hemen ertesinde, koşa koşa ABD’ye teşekküre giden kimdi? Kahyaya hareket sökmez. Sizin gibileri, getirdiği gibi götürür muhterem!.. “Maliki” gibi, “Mursi” gibi işaretleri de vermeye başladı. Yürütmenin başı, “PKK’lılar, silahları bıraksınlar.İstedikleri ülkeye gidebilirler” diyor. Ne kadar güzel!.Bu, “katiller, size af çıkartım.Ben savcıyım, ben hakimim, karar verdim, serbestsiniz” demekten başka hiçbir manaya gelmez.Olur!. Başka bir arzun var mı, muhterem?.Hale bakın..
Habur, Oslo işleri de bunların yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları işlerdi. Önce küfürler, hakaretler yağdır böyle bir şey yok de, sonra benim talimatımla oldu de!. Kendine hakaretler yağdıran da bu kubbe altında ilk kez görünüyor. Seçimlerden önce PKK eylemlerini durdursun diye İmralı’ya yalvar yakar olanlar da bunlardı..”Müzakere-mücadele” diye saçmalayanlarda gene bunlar..
PKK 5000 kişilik silahlı kadrosuyla K.Irak Ve Türkiye’deki kamplarında, değişmeyen sayıdaki militanlarıyla dururken: “PKK can çekişiyor” “büyük çaplı operasyon”, “Çembere alındılar,” “büyük darbe yedi” martavalları devam ediyor..Üstelik en çok şehir eylemlerinin yapıldığı ve yaygınlaştığı bu yılda.. Şehit cenazelerinde, utanıp sıkılmadan musalla taşının karşısına pırasa sapları gibi dizilen siyasetci ve bürokratlar ise, artık bu işi günlük hizmetlerinden biri olarak görüyorlar.
Bütün bunlar olup biterken AKEPE, CHP’nin de gönüllü desteğiyle, bedelli askerliği çıkardı. Yoksullar, fakirler ve okuyamayan çocuklar dağlarda, tipi ve karın altında 15 ay hizmet verir ve her gün çatışmalarda şehit olup yaralanırken bunu yaptılar.. Vicdan, vicdan ve yine vicdan..Arada bulasın bunlarda..
Devlet, hızla partileştirilirken, yandaş ve yanaşmalar da dört nala zenginleşmeye devam ediyor.Bu arada yürütmenin başı dünyadaki en zengin devlet ve hükümet başkanlarının arasına girdi!..
Keriz fenerine ve Oslo görmelerine bakan savcılar civa gibi yerlerinde duramıyor, tek tek görevden alınıyorlar!. Köşkteki zat, aynı zamanda Dışişleri konutunu da işgal ettiğinden, kendine bir villa tutmak zorunda kalan bakan efendi de kira diye ay da 34.000 lirayı bu villanın sahibine ödemeye yıllardır devam ediyor!.
Her Salı günü yapılan meclisteki grup toplantılarına çıkan düzen partilerinin başında bulunan, başına getirilen ve başlarında olması istenen muhteremler, karagöz ve hacivat misali müsamere yapmaya devam ediyorlar. Olgunluk çağındaki çocuklarda alkış görevlerini yerine getiriyor..
Van Erciş’teki bir okulun “Atatürk” adı değiştirilerek RTE!nın annesinin adı yazıldı. Bu okul kamu parasıyla yapılmıştı!. Parası olsa muhterem, kendi parasıyla yaptırırdı da, ne yapsın, olmayınca buna razı oldu..İlerde kazanırsa, aile efradına kendi kazancından okul dikecek!..
29 Ekim ve 10 Kasım kutlama ve anma törenleri ampulleri şaşırttı!.Partili bürokratlar aracılığıyla engellemelere kalkıştılar..Türkiye bu filmi 1960 öncesi gördü!.Nafile işler bunlar, halktan korkanın gidebileceği bir yer yok..Ne zamana kadar sürecek bu aymazlık ve kimlere karşı?10 Kasım da, yürütmenin başı (Cumhuriyet tarihinde ilk kez) Anıtkabir’de bulunmadı..Dünyanın bir köşesinde yaşayan sultan: “Buraya kadar gelmişken bize uğramazsanız, alınırız” demiş!.Uçakta gazeteciler korka korka, neden bulunmadığını soruyorlar. Cevap: “Anayasa ve kanunda böyle bir zorunluluk var mı?” benzeri, dam üstünden saksağan, laflar ediyor… “Atatürk” demeye dili varmadığı için Gazi M.Kemal diye konuşuyor,yarım ağız.. Çünkü, “Atatürk” demek çağdaşlık, laiklik ve devrimler demektir. Alamaz ağzına..
Mecliste çeşitli komisyonlar çalıştırıyorlar. Sanki sonuçta bir şey elde edecekler. Sorular bakınca görülüyorki, bir kıraathanenin dedi-koducularından farksızlar. Bir kişiden alacakları armağanı da 12.000 lira çıkardılar. Eski milletvekilleri de kene gibi, fiilen mecliste olanların haklarının aynısı için kanun çıkarma peşindeler. Milli toprakların satışını da 10 hektardan 30 hektara çıkardılar.
Türkiye, dünya da rüşvet ve yolsuzlukla halen ilk dört ülkeden biri.Dünyada en pahalı benzini kullanan ülkeyiz. Elektrik ve doğalgaz zamları devam ediyor. Gelir dağılımı uçurum halinde ve asgari ücret 762 lira. Kamu serveti satılıp savruldu. Müsriflik tam gaz. Kamu aracı kullanmada gene dünya birincisiyiz. Tarım ve hayvancılık bitti.
Balyoz ve Ergenekon 12 Eylül gibi, ABD destekli göstermelik mahkemeler devam ederken, sıra 28 Şubatta..Ama 27 Nisan muhtırasını bunların kafasına indiren muhterem, Dolmabahçe sırdaşına bir şey yok..Halbuki o gece ödleri karışmıştı, öyle değil miydi? “Dik durduk” ayaklarıyla geçiştirin bakalım..
Suriye’de gündüz gözüyle 28 çocuğu roketleyerek öldüren,23 Suriyeli askeri gündüz gözüyle kameralar önünde kurşunlayan güya muhalefet, başıbozuklara gelince, para var!.1923’den bu güne kadar ilk kez bütün komşularımızla kanlı bıçaklı olduk. İsrail 9 vatandaşımızı öldürüp gemiyi esir alıp limanlarına çektiler. Ne oldu? Özür bile yok. E..Bu işler böyledir. Önce Yahudi madalyasını takarlar, sonra da yapacaklarını yaparlar.. Geçenler de ABD ve İsrail uçakları Malatya-Kürecik radarının yeteneği denemek için bizim hava sahamızda tatbikat yaptılar!.Vah vah..Hem de ne vah!..
Beş buçuk yaşındaki çocukların okula başlatılması, kıyafet yönetmeliği değişikliği ise “Kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz” hezeyanının yan unsurlarıdır. MHP’nin “Kandile bayrak dikelim” gibi ağızdan dolma lafların başkanını Bağdat yönetimi Kerkük’e sokmayınca, ortada kalırken, CHP’nin başındaki de Bağdat davetine balıklama daldı. Dönüşte karadan gelerek, “Erbil’e uğramak” istiyor. İsabetli olur, oradakilerle PKK dahil, her konuda sorunsuz anlaşırsınız zaten, ona ne şüphe? Barzani’de silahla çözüm olmaz diyor, tıpkı CHP’li gibi. Silahla çözüm olmazmış! PKK silahla her şeyi size nasıl da çözdürüyor!.
Bu arada Barzani güneydeki Araplardan korktuğu için ABD’den, bölgelerine asker istedi ve üs vermeyi taahhüt etti..Irak’taki iki kuklanın da ustası Sam amca olduğu için, doğru durun, aksi halde iki kuklayı da sandığa koyup kapağını kapatır..Şu petrolün gözü kör olsun! Sam amca size katlanır mı yoksa!.
Türkiye gittikçe maddeci insanlar ve maddeci topluma dönüşüyor. Bunun yıkıcı etkileri de günlük olaylarla ortaya dökülüyor. Yaklaşan ve kendini maddi çıkarlara bağlanmış bir toplum. Uyuşturucu yaşı ise nerede ise, 12-13 yaşlarına düştü.
Holding medyada ise korku dağları bekliyor. Dünya yansa umurlarında değil. Bunların duvardaki eski kilimlerine dokunulmasın yeter. Haberleri sunan yılışık suratlar, programlarda şambabası gibi riyakarlık ve yalakalık fışkıran nursuzlar..Akılları sıra hükümete yaranacaklar..Ortalık zamane uşaklarından geçilmiyor. Bunlara sormak gerekiyor. Sizin dünyaya gelip gitmeniz, ne işe yarar?.
Eski insanlar ülkeleri ve millet bu günkü durumlar düştüğünde ne yapılacağını iyi biliyor ve tek cümleyle özetliyorlardı: “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”.
Bugün sokaktakinin durumu ise : Huşu içerisinde batışı seyretmekten ve boş laf üretmekten öteye geçmiyor. Batışın devamı karanlığa gömülmektedir. Ama bir şey var! Arkası, ufuktan güneşin tekrar doğuşudur. 2.5 milyar yıldır, doğanın değişmeyen yasası bu’dur..
Osman PAMUKOĞLU
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı



OSMAN PAMUKOĞLU – 16.06.2014 – SİSLER BULVARI


Genel Başkanımız Sayın Osman Pamukoğlu 14.06.2014 tarihli Halk Tv Sisler Bulvarı Programında Saygı Öztürk’ün konuğu oldu.



http://hepar.org.tr/osman-pamukoglu-16-06-2014-sisler-bulvari.aspx

KAN UYKUSU – YAYINLANMAYAN BÖLÜMLER

.


KAN UYKUSU – YAYINLANMAYAN BÖLÜMLER

KAN UYKUSU

YAYINLANMAYAN BÖLÜMLER.


http://hepar.org.tr/kan-uykusu-yayinlanmayan-bolumler.aspx

..

ZÜĞÜRT TESELLİSİ!.

.

ZÜĞÜRT TESELLİSİ!.

zugurt-tesellisi
Yer; bizim memleket:
“Koş vatandaş koş, batmış geminin, iflas etmiş şirketin malları bunlar, ucuz ucuz, ağzına layık.”
“Oğlum, tezgahında ilk defa gördüğüm şu ürün için, yırtınır gibi bağırıp, daha mı çok müşteri toplayacağını sanıyorsun?”
“Mecburuz teyzeciğim, hiç değilse nakliye parasını kurtaralım.”
“Nakliyesi çok mu tutuyor bu ürünün?”
“Yerli olunca az olur da, ithal olunca, mecburen be teyzeciğim.”
“Ben yıllardır sizin tezgahınızın müşterisiyim. Hep kendi tarlamızın ürününden başkasını pazarlamayız diye böbürlenir dururdunuz; şimdi ne oldu da 180 derece döndünüz?”
“Ah teyzeciğim ah; ne sen sor ne ben söyleyeyim!. Bizim tarla kurudu, aldığımız az buçuk ürün de piyasa etmiyor. Rakip tezgah ne satıyorsa, biz de onlara uygun ürünleri sergiliyoruz. Dedim ya mecburiyetten, çaresizlik başa bela..”
“Demek ki sizin “beylik çiftliği” ayrık otları bürüdü ve veriminiz düştü. Üreticiliği bırakın o zaman.”
“Haşa canım teyzeciğim niye bırakalım, elimizdeki tapu ve tapunun sahibi çok sağlam!”
“Ne demek o?”
“Ne demek olur mu a benim canım teyzeciğim! Çiftliği kuran ve nasıl işleteceğini ilkelere bağlayan büyüğümüz, bütün dünyanın hayran olduğu ve örnek aldığı birisidir.. Biz de onun ünü sayesinde, verim almayı beceremesek de bu günlere kadar işi idare ettik. Aramızda kalsın, seni severim; eğer asıl sahibi sağ olsaydı, bırak çiftliği emanet etmeyi, bizi ot taşımak için gündelikçi bile yapmazdı.”
“Açık sözlülüğünü beğendim evladım ama şu ürünün üzerine “ithal” diye yazıp da dürüstçe pazarlasanız olmuyor mu?”
“Aman ne yapıyorsun, benim güzel teyzeciğim? Olur mu öyle şey? Yılların müşterileri tabana kuvvet kaçarlar.”
“Belki kaçmayanlar da olur!”
“Onlar için bir şey değişmiyor cici teyzeciğim benim. Ha ithal olmuş ha yerli, ha organik ha kimyasal. Onlar hala kurucunun çiftliği yönettiğini ve koyduğu sağlam ilkelerin var olduğunu sanıyorlar. Sıkma canını be teyzeciğim, keyif bağışla, avunmak da bir teselli verir, oynasınlar telelelli..
“Bu pazar yerinde senin tezgahındaki ürünü öven ve pazarlayan başka çığırtkanlarda var mı oğlum?”
“Olmaz olur mu teyze, ne yapsınlar, ekmek parası!”
“Bu köy kurnazlığı ve aldatmaca ne zamana kadar sürecek dersin evladım?”
“Sen dürüst bir insansın teyzeciğim, söyleyeyim o zaman: Bu toplum kan uykusundan uyandığı zaman..”
Teyze bir şey söylemeden ve almadan; “kendi duvarlarını bile kendileri yapmaktan acizler” diye söylene söylene oradan uzaklaştı..
Kimse ayrılığa gafil avlanmaz, herkes içten içe gelen ayrılığı bilir; sonbaharı kış takip eder…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


http://hepar.org.tr/zugurt-tesellisi.aspx

AH KERKÜK AH MUSUL!.


AH KERKÜK AH MUSUL!.


ah-kerkuk-ah-musul
Projenin büyük bir bölümü tamamlandı. Irak ve Suriye’de devam eden etnik ve mezhepsel çatışma yıllarca sürse bile, sonunda siyasi coğrafya kesinleşecektir..
Irak; kuzeyi Kürtlerin, ortası Sünni arapların, güneyi Şii arapların eyaletleri olarak ortaya çıkacak, ama nasıl inşa ederlerse etsinler, merkezi hükümet bunları hiçbir zaman ortak bir çıkarda birleştiremeyecektir..
Suriye’nin kuzeyi henüz, tamamen PYD Kürt yönetiminin elinde değilse bile, önümüzdeki zaman içerisinde batıya, Akdeniz kıyılarına doğru genişletilecektir..
Ortadoğu’da planlı olarak parçalanan bu iki ülkede; kimisi merkezi hükümeti, kimisi etnik bir grubu, kimisi bir mezhebi tutan devletler mevcuttur. Bunlar, ABD, Rusya, İran, Çin, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerdir. Büyük çoğunluğu Irak’ta olan Türkmenler’ in ise sahibini arada bulasın! En çaresiz, en korumasız, en zor durumda kalanlar, Türklerdir..
Her kesimin bir veya birkaç koruyucu devleti var, ama Türklerin yoktur.. Evlerinden barklarından, topraklarından oldular. Kaçırılıyorlar, sürülüyorlar, öldürülüyorlar..
Türkmenler’ in umudu her zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur; ama şu son haftalarda olup bitenlere mevcut hükümet, değil kükremek, kedi gibi bile miyavlayamayınca tüm beklentileri boşa çıkmış ve kararmıştır..
Irak Türkmenleri gördüler ve anladılar ki, kendi diplomatik misyonunu, şoförlerini, işçilerini dahi oradaki bataklıktan çekip çıkarmayı beceremeyen Türkiye’deki hükümetin, kendilerine hiçbir faydaları olmayacaktır. Bunu açık ve net olarak anladıkları için de, çok zayıf imkanlarla başlarının çaresine bakmaya çabalıyorlar..
Bölme ve parçalama planının bir bölümü de Güneydoğu Anadolu’nun Türkiye’den kopartılmasıdır. Bu da, “demokrasi ve barış” örtüsü altında, zamanı gelince, Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerine dahil edilecektir. Son birkaç ayda görüldü ki, bölge de devletin ne egemenliği ne de güvenliği kalmamıştır..
Irak’ın orta bölgesinde İŞID’in yürüttüğü işgaller sonunda, Musul bu terör örgütünün, Kerkük’te kolayca Kürt peşmergelerin eline geçmiştir..
Kerkük ve Musul, 1926 Ankara antlaşmasıyla o dönemde İngilizlerin mandası olan Irak devletine bırakılmıştır. Musul ve Kerkük Ulu Önder Mustafa Kemal’in, yeniden Türkiye’ye katılmaları yönünde yanıp tutuştuğu iki vilayettir. Bu iki vilayetin Türk topraklarına katılması için plan yaptırmış, harekatı hangi generalin yöneteceğini bile tespit etmiştir. Ancak bu plan, hem sağlığı hem de o günkü uluslar arası koşullar nedeniyle uygulamaya konulamamıştır..
Bu gün alt üst olan Irak’ta devlet düzeni ve bir otorite olmadığından hiçbir teminat da kalmamıştır.. Yani, 1926 Ankara antlaşmasının artık geçerliliği söz konusu değildir. Türkiye’nin Kerkük ve Musul’daki haklarına 1926 öncesi gibi geri dönüldüğünden, talep ve hak arama zamanı gelmiştir..
“Başı Dik Devlet, Onurlu Millet” sloganı, Hak ve Eşitlik Partisi’nin ilk kurulduğu günden itibaren dillendirdiği bir söylemdir. Bölgede ve Türkiye’de olup bitenlere bakıldığında ise ne kadar isabetli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır..
Çakallar düze indiyse, gösterişli bir meydan okuma hareketi, uyuşuk toplumlar için şarttır…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/ah-kerkuk-ah-musul.aspx

..