17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 9
4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu,
“Adil, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı”na saygılı olmak ve bunun gerektirdiği usul hükümlerine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yer vermek, söz konusu dengenin, bireyin hak ve özgürlüklerine ilişkin kısmını karşılamaktadır: Kişinin, kanunun belirlediği, açıkça tanımladığı usullere göre itham edilebilmesi; güvencelere saygı göstererek yakalanabilmesi, gözaltında tutulabilmesi, tutuklanabilmesi; şüpheli veya sanığın aleyhindeki ithamları önceden bilmesi, savunmanın gerektirdiği bütün olanakların davanın tüm evre ve aşamalarında tanınması (sanık veya avukatın savunmasını hazırlamak için zorunlu vasıtalara ve zamana sahip kılınması, avukatın, müvekkili ile temas etmek ve dosyaya ulaşmak olanağının her evrede kabul edilmesi, sanık olmadan duruşma yapılıp hüküm verilememesi, susma hakkı kullanıldığında bunun şüpheli veya sanık aleyhinde sonuç meydana getirememesi, adlî işlemlere katılmak olanağı, zorunlu avukatlık ilkesinin mümkün olduğunca genişletilmesi ve diğerleri); silâhların eşitliğinin gerekli hükümlerle saptanması;
suçsuzluk karinesi, susma hakkı, davanın bağımsız ve tarafsız, kanunla kurulmuş mahkemelerde alenen görülmesi ve makul bir süre içinde bitirilmesi;
yakalama, adlî kontrol, tutuklama gibi önleyici tedbirlerin ancak çok sıkı koşullar altında ve itiraz hakları kabul edilerek uygulanabilmesi; tutuklamaya seçenek olarak adlî kontrolün kabulü; hukuka aykırı olarak elde edilen delil, iz, eser ve emarelerin hükümsüz sayılması, hazırlık evresinden kovuşturma evresine geçilirken bir orta evrenin kabulü ve diğerleri …
Dengenin sosyal düzenin korunmasına ilişkin faydasının saptanmasında iki temel direktif vardır:
Bunlardan birincisi, insan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi zorunluğu saklı kalmak koşulu ile maddî gerçeği ortaya çıkarmayı sağlayacak tedbirleri
almaya yönelik yetkileri kabul etmek, hürriyeti kısıtlayıcı tedbirlere ancak çok zorunlu hâllerde başvurmak ve kesin ihtiyaç ölçüsünde kısıtlama yapmak;
ikincisi ise, bu yetkilerin ancak sonuncu bir çare olarak kullanılmasını benimsemek ve bunun koşullarını belirlemektir. Bu yetkilerin kullanılmasının genel olarak ve çok kere tâbi kılındığı koşul “gecikmesinde sakınca bulunan hâl” ölçüsüdür.
Bu iki temel direktif çerçevesinde, yukarıda belirtilen stratejinin gerektirdiği, sosyal düzenin korunmasına yönelik karakteristik sayılabilecek kavram, hüküm
ve tedbirlerin önemlileri şunlardır: Gecikmesinde sakınca bulunan hâl kavramının tanımlanması ve yetkilerin genişlemesini sağlayan bu hâllerin belirlenmesi;
uyuşturucu maddeler, terör suçları bakımından özel hükümler getirilmesi; duruşmalara gelmeyen kaçakların hazır bulunmalarını sağlayıcı zorlayıcı tedbirler alınması; şüpheliden, sanıktan veya mağdurdan yahut üçüncü kişilerden kıl, salgı, kan ve benzerleri gibi kısım veya parçaların alınabilmesi; beden muayenesini sağlayan yetkilerin tanınması; moleküler genetik incelemenin yapılabilmesi; telekomünikasyona müdahale ile belirli bilgi veya verilere el konulabilmesi; kişiyi tanıklıkta bulunmaya zorlayacak ve tanığın korunmasını sağlayacak tedbirler getirilmesi; kolluk elemanlarının meslekî sırlarının korunması, memurların tanıklıklarında istisna oluşturabilecek esasların gösterilmesi; zorunlu hâllerde evvelce tutulmuş tutanakların duruşmada okunabilmesi; kamu davasının açılmasında veya sürdürülmesinde kamu yararı öngörülerek bazen de olsa maksada uygunluk sisteminin uygulanabilmesi, kaçaklar hakkında özel usul hükümlerine yer verilmesi; çağımız ceza ve usul hukukunun temel ilkelerinden birisi mağduru korumak olduğundan, ceza davasının bütün aşamalarında mağdura bir kısım haklar ve yetkiler tanınması ve diğerleri ...” şeklinde açıklamalara yer verildiği görülecektir.
1982 ANAYASASI’NIN;
Anayasanın Egemenlik başlıklı 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Temel Hak ve Hürriyetlerin Niteliği başlıklı 12. maddesinde “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması başlıklı 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye kullanılması başlık 14. maddesinde “… Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel
hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak
şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.”
Özel Hayatın Gizliliği başlıklı 20. maddesinde; “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga cümle: 03/10/2001 - 4709 S.K./5. md.)
(Mülga fıkra: 03/10/2001 - 4709 S.K./5. md.) Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları
ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
(Ek fıkra: 07/05/2010-5982 S.K./2. md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.
Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla
düzenlenir.”
Haberleşme Hürriyeti başlıklı 22. maddesinde “(Değişik madde: 03/10/2001 - 4709 S.K./7. md.)Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin
gizliliği esastır.”
Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.” şeklinde hükümlere yer verilmiştir.
5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU’NUN;
Haberleşmenin Gizliliğini İhlâl başlıklı 132. Maddesinde;
“(1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./79.md.) bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./79.md.) verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./79.md.) iki yıldan beş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın (Ek ibare: 02/07/2012-6352 S.K./79.md.) hukuka aykırı olarak alenen ifşa
eden kişi, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./79.md.) bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 02/07/2012-6352 S.K./79.md.)
İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.”
Kişiler Arasındaki Konuşmaların Dinlenmesi ve Kayda Alınması başlıklı 133. maddesinde;
“(1) Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile
kaydeden kişi, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./80.md.) iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi,
diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./80.md.) altı aydan iki yıla kadar hapis veya
adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) (Değişik fıkra: 02/07/2012-6352 S.K./80.md.) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı
olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dörtbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla
yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.”
Özel Hayatın Gizliliğini İhlâl başlıklı 134. maddesinde;
“(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./81.md.) bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./81.md.) verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) (Değişik fıkra:
02/07/2012-6352 S.K./81.md.) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.”
Kişisel Verilerin Kaydedilmesi başlıklı 135. maddesinde;
“(1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, Irkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya
sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”
Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme başlıklı 136. maddesinde;
“(1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
hükümlerine yer verilmiştir.
Söz konusu maddelerde yer alan hükümlerle özel hayatı ve hayatın gizli alanını tehdit eden eylemler suç sayılarak yaptırıma bağlanmış olup sözü edilen
düzenlemeler tahlil edildiğinde bu suçların faillerinin herkes gibi görevlerinin gereklerini yerine getirmede kasıtlı/kusurlu davranarak zikredilen hükümleri
ihlal eden yargı ve kolluk mensuplarının da olabileceği aşikardır.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde;
“ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği'nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde
bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan
şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …”
hükmüne yer verilmiştir.
2.2. Dosya İncelemesi
İstanbul ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılıklarının soruşturma konumuzla irtibatlı tüm tahkikat dosyalarının ele alınıp incelenmesinde:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı dosyanın incelenmesinde; 1 Nolu Klasörün; ekleriyle birlikte 13 klasör evraktan oluştuğu,
ilk klasör içindeki evrakın numaralandırıldığı ve sıra numarasının 1 ile başlayıp 509 ile bittiği, 1 ve 2 numaralı evrakın şüpheliler hakkında tanzim edilen
fezlekenin kolluk görevlilerince incelenmesine ilişkin olduğu, 3 numaralı evrakın kollukça hazırlanan soruşturma evrakının C.Başsavcılığına teslim edildiğine
dair 20.12.2013 tarihli üst yazı olduğu, 4 ila 509 arasındaki evrakın ise Abdullah Happani, Ahmet Murat Öziş, Cemalettin Happani, Emir Eroğlu, Ercan Sağın, Halil İbrahim Akkaya, Hikmet Tuner, Mohammadsadegh Rastgarshıshehgarkhaneh, Muacet Korkmaz, Özgür Özdemir, Rıza SARRAF, Süleyman Aslan, Umut BAYRAKTAR, Yücel Özçil, Barış Güler, Adem Gelgeç, Murat Yılmaz, Mustafa Behçet Kaynar, Onur Kaya, Salih Kaan Çağlayan, Rüçhan Bayar, Fatma Aslan, Hüsamettin Altınbaş, İrfan Işıkgün, Murat Cesurtürk, Turgut Happani, Taha Ahmet Alacacı, Ertuğrul Bozdoğan, Türker Sargın, Emin Hayyam, Can SARRAF, Omid Saeıdozaman isimli 32 kişi hakkında İstanbul Emniyet Müdürlüğünce tanzim edilen ve toplam 504 sayfadan ibaret fezleke olduğu, 1 Nolu Klasöre ek niteliğinde toplam oniki adet klasörlerin içeriğinin tamamen haklarında adli soruşturma yürütülen şüphelilerin iletişimlerinin tespitine dair konuşma (tape) kayıt tutanaklarından oluştuğu, 2 Nolu Klasörün; İstanbul 18.Sulh Ceza Mahkemesinin 16.12.2013 tarih ve 2013/723 D.İş sayılı el koyma kararı (Elkoyma kararının toplam 29 gerçek ve tüzel kişilere ait her türlü mal varlıklarına el konulmasına ilişkin olduğu) ve benzer şekilde arama ve el koyma kararları, ARE Havacılık A.Ş. vekilinin müvekkili aleyhine verilen el koyma kararının kaldırılması talebini içeren 14.01.2014 tarihli dilekçesi ve yine değişik tarihli aynı mahiyette dilekçeler, ARE Havacılık A.Ş. vekilinin talebinin kabul edilmesine dair İstanbul 29.Sulh Ceza Mahkemesinin 27.01.2014 tarih ve 2014/29 D.İş sayılı kararı, mal varlıklarına el konulan şüpheli vekillerince benzer şekilde itiraz dilekçeleri ve yine bu taleplerin kabulüne veya reddine ilişkin farklı mahkemelerce verilmiş kararlar, Duru Döviz ve Kıymetli Madenler Tic. A.Ş. nin malvarlığı hakkında verilen el koyma kararının re’sen kaldırılmasına dair 08.05.2014 tarihli İstanbul C.Başsavcılığınca verilen karar, Barış Güler, Salih Kaan Çağlayan, Özgür Özdemir, Hikmet Tuner ve Rıza SARRAF'ın tahliyelerine ve haklarında adli kontrol uygulanmasına dair İstanbul 3.Sulh Ceza Mahkemesinin 28.02.2014 tarih ve 2014/1258 D.İş sayılı kararı ile İstanbul 2.Sulh Ceza Hâkimliğinin elkoyma kararına karşı yapılan itirazla ilgili olarak verdiği 03.09.2014 tarih ve 2014/1381 D. İş sayılı kararından oluştuğu ve evraka ek numarası verilmediği, 3 Nolu Klasörün;
Şüphelilerin ifadelerinin CD ortamına aktarıldığına dair tanzim edilen 19.12.2013 tarihli tutanak, şüpheliler Rıza SARRAF, Barış Güler, Süleyman Aslan
gibi toplam 14 şüphelinin tutuklanmasına dair İstanbul 25.Sulh Ceza Mahkemesinin tarihsiz ve 2013/130 sorgu sayılı kararı ile tutuklama müzekkereleri, tutuklamaya karşı yapılan itirazların değerlendirilmesine dair mahkeme kararları, Bakırköy Metris 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün İstanbul C.Başsavcılığına yazdığı ve Salih Kaan ÇAĞLAYAN'ın tahliye edildiğine ilişkin 03.03.2014 tarihli müzekkereden oluştuğu ve evraka ek numarası verilmediği, 4 Nolu Klasörün; 133 sıra numarası ile başlayıp 464 ile bittiği, ayrıca klasörün en üstünde bulunan 2 sayfadan ibaret evrakın üzerinde 4 ve 5 sıra numarasının yazılı olduğu, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün İstanbul C.Başsavcılığına hitaben yazdığı ve Rıza SARRAF isimli şüphelinin teknik araçlar ile izlenmesi için Savcılıkça verilen kararın Mahkemece onanması talebine ilişkin 04.10.2012 tarih ve 2012.1958 sayılı müzekkere, CMK’nın 135 ve 140. maddelerinde öngörülen iletişimin tespiti ve teknik araçlarla izleme taleplerine dair kolluk müzekkereleri, Savcılıkça yazılan müzekkerelerle talep edilen hususlara ilişkin Mahkeme kararları, 5 sıra numarası ile belirtilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul 32.Sulh Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı ve bir kısım şüphelinin teknik araçlarla izlenmesine karar verilmesine ilişkin 03.09.2013 tarihli müzekkereden oluştuğu, 5 Nolu Klasörün; sıra numarasının 1 ile başladığı fakat verilen sıra numaralarının bazı yerlerde birbirini takip etmediği ve İstanbul C.Başsavcılığının İstanbul 32.Sulh Ceza Mahkemesine hitaben
yazdığı ve bazı şahısların iletişimlerinin tespit edilmesine karar verilmesine ilişkin 03.09.2013 tarihli müzekkere, benzer mahiyette fakat farklı kişilere ilişkin
müzekkere, 48 sıra numarası ile başlayıp 103 ile son bulan bölümde Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce tanzim edilmiş “Happani
Grubu Değerlendirme Raporu” başlıklı ve 03.06.2011 tarihli yazı, bazı şüphelilerle ilgili (Bakanlarla ilgili olmayan) suç ihbarları ile ilgili büro amirliklerince hazırlanmış değerlendirme raporları, iletişimin tespitine ve teknik izlemeye ilişkin farklı tarihlerde farklı mahkemelerce verilmiş kararlar ve bu kararlar sonucunda polis memurlarınca tanzim edilmiş raporlar ve imha tutanakları, 511 sıra numarası ile belirtilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına hitaben yazdığı ve bazı şüphelilere ait cep telefonlarına ait iletişim bilgilerinin gönderilmesine ilişkin 10.12.2013 tarihli müzekkereden oluştuğu, 6 Nolu Klasörün; 322 sıra numarası ile başlayıp 502 ile son bulduğu, evrak sıra numaralarının bazı yerlerde birbirini takip etmediği, ilk evrakın İstanbul C.Başsavcılığının İstanbul 17.Sulh Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı Ercan Sağın isimli şahsın iletişiminin tespitine dair kararın ikinci kez uzatılmasına ilişkin 16.01.2013 tarihli müzekkeresinden ibaret olduğu, yine farklı kişilerin iletişimlerinin tespit edilmesine veya teknik araçlarla izlenmesine dair savcılık talepleri ile bu taleplerin karşılanmasına ilişkin değişik mahkemelerce verilmiş kararlarla devam ettiği ve bazı kişilerin iletişimlerinin 1 ay süre ile dinlenmesine dair İstanbul 9.Sulh Ceza Mahkemesinin 10.12.2013 tarih ve 2013/664 D.İş sayılı kararı ile sona erdiği, 7 Nolu Klasörün; numaralandırılma dığı, ilk evrakın İstanbul C.Başsavcılığının İstanbul 22.Sulh Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı soruşturma evrakının mahkemeye gönderildiğine dair 21.02.2014 tarihli müzekkere ile başladığı, takip eden evrakın değişik kurumlara ve savcılıklara yazılan müzekkereler den ve tutuklu şüpheli vekillerince tanzim edilmiş itiraz dilekçelerinden oluştuğu, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı 21.04.2014 tarihli bilgilendirme müzekkeresi ile son bulduğu, 8 Nolu Klasörün; numaralandırılmadığı, ilk evrakın iletişimin tespiti sonucu elde edilen bilgilerin DVD ve Harddisk ortamına aktarılarak savcılığa teslim edildiğine ilişkin 22.10.2013 tarihli tutanak olduğu, takip eden evrakın farklı kurumlarca başsavcılığa hitaben yazılan müzekkereler den ve farklı şüpheli vekillerince tanzim edilen farklı mahiyetteki talep dilekçelerinden ibaret olduğu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı 28.04.2014 tarihli bilgilendirme yazısı ile sonlandığı, 9 Nolu Klasörün; numaralandırılmadığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul Emniyet Müdürlüğüne hitaben yazdığı ve bilgi isteme mahiyetindeki 25.10.2013 tarihli müzekkere ile başladığı, takip eden evrakın benzer mahiyette bilgi talebi içerir müzekkerelerden ibaret olduğu, evrak arasında Barış Güler ile ilgili Adli Tıp Grafoloji Uzmanı Dr. Cüneyt Atasoy tarafından tanzim edilmiş 20.01.2014 tarihli ve 3 sayfadan ibaret bilirkişi raporunun bulunduğu, mevcut tape tutanakları ile tape kayıtlarının birbiri ile uyumlu olup olmadığına ve tape kayıtlarına herhangi bir ekleme yapılıp yapılmadığına ilişkin Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesince tanzim edilmiş 10 sayfadan ibaret 29.04.2014 tarihli bilirkişi raporu ile son bulduğu (Bu rapordan bir suret alınmıştır),
10. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder