9 Haziran 2019 Pazar

OPERASYON BÖLÜM 25

OPERASYON BÖLÜM 25



“Abdullah Öcalan, Memlekete hoş geldin.” 

Memleket Havası 

Bu sözlerin ardından şoka girdiği her halinden belli olan Öcalan ile konuşma şöyle gelişti: 
“Görevli: Abdullah Öcalan, memlekete hoş geldin. 
Öcalan: Sağol. 
Görevli: Nasılsın, sağlık durumun nasıl? 
Öcalan: İyi. 
Görevli: Sağlıktan bir problemin yok yani? 
Öcalan: (Midesini işaret edip, yüzünü ekşitti. Buruşturdu.) 
Görevli: Ne var, midende ağrı mı var, ekşime mi var? Yanıyor mu? 
Öcalan: (Başını evet anlamında sallıyor.) 
Görevli: Tamam biz gerekli tedaviyi yaparız, yaptırırız gidince. 
Öcalan: (Gözlerini kapatıyor.) 
Görevli: Gözlerini kapatmana gerek yok. Suyla silelim. Silelim mi? Bant rahatsız ettiyse suyla silelim. 
Öcalan: (Hayır anlamında başını sallıyor.) 
Görevli: Sen şimdi bizim misafirimizsin. Şimdi sana bir şeyler sormak istiyorum. Rahat ol. Kendini öyle sıkıntıya sokma. 
Öcalan: Ben ülkemi severim. Annem de Türk’tü. Eğer bir hizmet gerekirse yaparız. Onun dışında bana bir şey sormayın. 
Görevli: Bizim sorduğumuz sorulara cevap vermiş olursan, hizmet yapmış olursun. 
Öcalan: Türkiye’ye dönünce hizmet edeceğim. Fırsat verirseniz ederim. 
Görevli: Bak şimdi kayıt yapıyoruz... 

Öcalan: Kaydedin, yayınlayın. İşkence etseydiniz... İşkence etmediniz. Ama ben gerçekten söylüyorum. Türkiye ve 
Türk halkını seviyorum. Onlar için iyi hizmet edeceğime inanıyorum. Fırsat verilirse yaparım. 
Görevli: Fırsat veririz de istediklerin ne? Ne istiyorsun mesela? 
Öcalan: Kendinizi de o kadar yormayın. Böyle şeylere gerek yok. 
Görevli: Yok zaten bir Emniyet tedbiri. 
Öcalan: Bir fırsat verilirse, bir hizmet imkânım varsa ki inanıyorum vardır, hizmet yapabilirim.” 

Altın Makas Atasagun 

Öcalan’ın bu konuşmaları ve basına dağıtılan yedi dakikalık kaset aslında 90 dakikalık çekim bantlarından hazırlandı. Bu kasetten verilecek görüntülerle Öcalan’ın konuşmasından seçilecek bölümleri MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun bizzat kendi elleriyle montajladı. 
Öcalan uçakta geçen 6,5 saatlik yolculuğuyla ilgili olarak daha sonra şunları anlattı: 
‘‘İlk kararım tavır koyma yönündeydi. Yemeyecektim, İçmeyecektim, Konuşmayacaktım. Ama daha sonra bazı gerçeklerin gizli kalacağını düşündüm. Barış için yaşayacağım dedim. Uçak Mısır’a, İsrail’e veya Kıbrıs’a indi. Yine üç 
yere indiğimizi daha sonra helikopterle Anadolu topraklarına geldiğimizi sanıyorum. Benim yanımdakilerin niteliğini bilmediğimden (çünkü gözlerim kapalıydı), ‘Bir faili meçhule uğrar mıyım?’ diye sordum. Bu sözlerime çok tepki 
gösterdiler ve ‘Sana o şansı vermeyeceğiz’ dediler.” 

Kenya’dan hareket eden uçak Öcalan’ın söylediklerinin aksine hiçbir yere uğramadan doğruca Türkiye’ye yöneldi. Uçak bunun için seçilmişti zaten. Kenya ekibi Ankara’yla direkt olarak görüşüyordu. Öcalan’ın yakalandığı operasyonu 
bizzat Şenkal Atasagun yönetiyordu. Atasagun önce operasyonun başarıyla gerçekleştiği mesajını aldı. Ardından da 15 Şubatı 16 şubata bağlayan gece Öcalan’ı taşıyan uçağın Türk hava sahasına girmesini bekledi. Amerikalılardan da çek edilmişti, operasyon başarıyla tamamlanmıştı. 

Saat 02.00 

Öcalan’ı taşıyan uçak hava sahasına girdiğinde saat 02.00 sularıydı. Şenkal Atasagun sırasıyla Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nı arayarak “Paket geldi” dedi. Bu Abdullah Öcalan’ın yakalanışının habercisiydi. Liderler heyecanlıydı. Ayrıntıları istediler. Operasyonun başarılışı ve uçağın Türk hava sahasında olduğu liderlere tek tek anlatıldı.

Ancak Bandırma’da askerî havaalanına inmesi planlanan uçak sis nedeniyle iniş yapamıyordu. Bu nedenle İstanbul’a yönelindi. 

Aslında uçak Bandırma Havaalanı’na inseydi Öcalan’la ilgili açıklama hemen yapılmayabilirdi. Ama sis Bandırma’ya inişi imkânsız hale getirmişti. İstanbul’a inilecekti. Ama uçağa İstanbul Havaalanı’nın kulesi iniş izni vermiyordu. Çünkü uçak kendisini tanımlamıyordu. Kule ile uçak arasında tartışma ve sorun vardı. 

İstanbul kule izin vermeyince Uçaktakiler iniş izni alamayacaklarını anlayınca üzerlerinde bulunan çok gizli telefon numaralarını devreye soktular. Ankara ve İstanbul arasında yapılan telefon görüşmelerinden sonra uçak için iniş izni derhal verildi. Olağanüstü uçuş İstanbul Havalimanı’nda sona erdi. Saat 03.30 sularıydı. MİT’in işi İstanbul’da sona erdi. Bu ana kadar operasyonun içinde bulunmayan askerler devreye girdiler. 

Öcalan’ı MİT Mensuplarından Askerler devraldılar. 

Bu sırada Kenya, Yunanistan ve Hollanda’da bulunan Öcalan’ın avukatları ile Almanya’daki PKK büroları Öcalan’ın kaybolduğunu veya ele geçtiğini duyurmaya başlamışlardı. 

Öcalan Geldi haberi 

16 şubat günü saat 06.45 ‘de İstanbul’da cep telefonumun sesiyle uyandım. Telefondaki haber kaynağım, “İnanmayacaksın ama Öcalan’ı MİT bir operasyonla ele geçirmiş ve Türkiye’ye getirdiler. Sabah alanda görülmüş. Kenya’dan gelen uçak diye sorarsan bilgi edinirsin. Ama ricam ne olur bir gün bekle sonra haber yap. Bu gizllik açısından çok önemli” dedi. 

Telefonu kapattıktan sonra heyecandan uyuyamadım. Saat 07.45’te Ankara’daki kaynaklarımı aramaya başladım. Öcalan’la ilgili bilgileri yoktu. Saat 08.15’te MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’u evinden aradım. Telefonu direkt kendisi açtı: 

“– Günaydın Şenkal Bey, ben Tuncay Özkan. 
– Günaydın. Hayırdır bu saatte Tuncay Bey... 
– Şenkal Bey Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirildiği yolunda bilgilerimiz var. 
Bu operasyonu MİT’in yaptığı söyleniyor... 
– Tuncay Bey yok böyle bir bilgimiz. Biz kendisinin nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz... 
– Ama bu sabah Kenya’dan özel bir uçakla İstanbul’a gelmiş. Uçaktan inidirilişini görenler var... Siz emin misiniz? 
– Vallahi bizden başka bir MİT var ve o bu tür operasyonlar yapıyorsa bilemem. Ama bizim böyle bir operasyonumuz yok. 
– Peki efendim. İyi günler dilerim, 
– İyi günler.” 
Yapacak bir şey yoktu. 
Saat 08.40’da Kanal D ‘den editör arkadaşım Emin Demirel telefon etti: 
“– Duydunuz mu? 
– Duydum. Ama MİT Müsteşarı yalanlıyor... 
– Getirmişler vallahi. Öyle söylüyorlar. 
– Gene bakacağım. 
– Çok yaygın söylenti var.” 

İçim içimi yiyordu. Kanal D’nin kapısından içeri girdiğimde saat 09.20’ydi. Herkes söylentiden bahsediyor, ama bir türlü doğrulayacak kaynaklara ulaşılamıyordu. 

Ankara bürosundan gelen haber içimdeki kuşkuyu artırdı. Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, Genelkurmay yetkilileri ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun toplantı yapıyorlardı. İstanbul’da Öcalan’ı teslim alan Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın başındaki General Engin Alan Başbakanlık’a sürekli olarak gidip geliyordu. Ankara hep beraber toplantı yapıyordu. Bu olacak şey değildi. Saat 09:55’de bir altyazı hazırlanması kararını verdik. 

“Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” 

“Flaş...Flaş...Flaş... Bölücü terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildiği belirtiliyor. Ayrıntılar az sonra.” 

Bu altyazının yazılması talimatını verdiğimiz Kanal D’nin ana kumadasındaki altyazıcı arkadaş, heyecandan ne yapacağını şaşırmıştı. Kendisine “yayınla” demeden yazıyı ekrana vermemesi söylendiği halde o heyecandan yazıyı  geçmeye başlamıştı. Durdurmak için artık çok geçti. Ya değilse? Yalanlanırsak diye kara kara düşünürken Ankara’dan Başbakan’ın, MİT müsteşarıyla birlikte bir basın toplantısı düzenleyeceği ve bir dakika sonra yayına girilmesi gerektiği 
haberi geldi. Masanın üzerinden atladığımı ve doğruca stüdyoya girdiğimi hatırlıyorum. Yayındaydım. Sözcükler kendiliğinden ağzımdan dökülüyordu: 

“Abdullah Öcalan yakalandı ve Türkiye’ye getirildi. Şimdi Ankara’ya bağlanıyoruz ve Başbakan’ın konuyla ilgili açıklaması...” dediğim sırada Başbakan Bülent Ecevit’in sözleri ekranlardan bütün Türkiye’ye yayılıyordu: 

“Abdullah Öcalan Türkiye’dedir.” 

16 şubat 1999 saat 10.03’de Bülent Ecevit, bölücü başının kendisi dahil hiç kimsenin canı incitilmeden yakalandığını resmen açıklamış oluyordu. Sabaha karşı 03.00’den itibaren Abdullah Öcalan’in Türkiye’de olduğunu vurgulayan Ecevit, “Öcalan Türkiye’dedir. Dünya’nın neresinde olsa devletin onu ele geçireceğini söylemiştik. Şehit analarına verilen söz yerine getirildi” dedi. Öcalan’ın 12 gündür değişik kıtalarda takip edildigini kaydeden Ecevit, 
“Türkiye’de bu konuyu bilen 10 yetkili vardı. En küçük sızma olmadı. Bu operasyon Genelkurmay ile MİT’in tam uyum içinde çalışması neticesinde gerçekleştirildi. Güç bir iş başarıldı. Şu anda Türkiye’de ama, ulaşacağı yere henüz gitmedi” diye konuştu. 

Öcalan’ın sorgulamasının yetkili adlî makamlar tarafından yapılacağını vurgulayan Ecevit, Abdullah Öcalan’ın yakalanışı konusunda ayrıntıya giremeyeceğini ifade ederek, “Öcalan kendisi dahil kimsenin canı incitilmeden 
yakalandı. Hangi ülkede yakalandığını açıklamayacagız. Yakalanmasının şeklini fazla kurcalamayın” demekle yetindi. 

Dünyadan dışlanan Öcalan kendisini Türkiye’nin kucağında bulduğunu anlatan Ecevit, “Öcalan, yaptıklarının hesabını Türk adaletine verecektir. Devletimizle baş edilemeyeceğini herkes anlamıştır. Gençlere seslenmek istiyorum. Dağlarda 
mağaralarda kendilerini ateşe atan gençlere çağrıda bulunmak istiyorum. Sizler mağaralarda sürünürken, elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan kendisi lüks konaklarda yaşıyordu. Onların tuzağına düştüğüne inanıyoruz. Kendinizi devletin adaletine teslim edin. Pişmanlık yasasından faydalanın. Gelin analarınıza babalarınıza kavuşun. Hasretinizi dindirin. Devletle ele ele halkınızı kucaklayın. Artık yeter deyin” şeklinde konuştu. Başbakan Ecevit, sözlerini “Allah tüm insanlığı teröristlerden ve savaşlardan korusun” diyerek bitirdi. 

Yassıada’dan Neden dönüldü 

Başbakan bu basın toplantısına katılmadan önce MİT Müsteşarı ve askerî yetkililerle bir toplantı yaptı. Bu toplantı sırasında Öcalan’ın Yassıada’ya gönderilmesinin uygun olacağı görüşü Başbakan tarafından dile getirildi. 
Ancak adanın imajı ve Öcalan’ın kimliği ön palana alınarak olayın siyasî malzeme yapılmasına fırsat tanınmaması üzerinde duruldu. Bunun üzerine İmralı Adası Öcalan’ın götürüleceği yer olarak saptandı. Ecevit bir çocuk kadar şendi. 
Bu operasyonla ilgili olarak açıklamaların ardından aradığım Şenkal Atasagun, bu kez “Sabah size bunu doğrulamam mümkün değildi. Aslında sizin bunu öğrenememeniz gerekiyordu, ama uçak alan değiştirince sızma oldu. Başbakan 
açıklama yapmadan bunu doğrulayamazdım” dedi. 
Atasagun ayrıca “Aman ne olur basın olarak bu olayı abartmayın. Bakın bu bir müşterek operasyondur. Bununla ilgili ayakları yere basmayan şeyler söylenir ve yazılırsa inanın komik oluruz. Çünkü operasyonun gerçek boyutlarını birlikte yaşadığımız başka kuruluşlar var. Bizim ayaklarımız yere basıyor. Basının da bu konuda soğukkanlı davranmasını diliyoruz. Başka açıklama yapamam” dedi. 
Ben de oturup 18 şubat günü yayımlanacak olan Radikal gazetesindeki köşemde aynen şunları yazdım: 

MİT’in Başarısı işbirliğinde 

“Nairobi Havaalanı’nda Türkiye’ye teslim edilen Abdullah Öcalan, daha uçaktayken konuşmaya başladı. Öcalan’ın, bir kısmı dün yayımlanan kasetteki ‘itirafları’ aslında tam 1,5 saat sürüyor. Abdullah Öcalan kendi deyişiyle ‘Türk milletine hizmete hazır’ bir sekilde, mevcutlu olarak Türkiye’ye getirildi. Şimdi ne olacak? Bu sorunun yanıtını vermeden önce, bu operasyonun nasıl yapıldığına bakmakta fayda var. 

Bu çapta bir operasyon desteksiz yapılamaz. Ama o desteği sağlayacak altyapıyı oluşturmak, bazen operasyonu yapmaktan daha da önemlidir. 
Bu tür operasyonları dünyada başarıyla gerçekleştiren İsrail gizli servisi Mossad, Amerikan askerî gizli servisleri, Alman gizli servisi gibi belli başlı teşkilatlar var. Çoğunlukla bu tür operasyonlarda bu gizli servisler de çuvallarlar. Başarısız kalırlar. Başarılı olanlarının ardında da yine başka gizli servislerin veya yerel örgütlerin aktif çalışmaları bulunur. Şimdi önümüzde duran bu başarılı operasyona bakarken, havalara uçmamak ama sevincimizi de bastırmamak durumundayız. Yani ayaklarımız yere basmalı. 
MİT elemanları çok önemli bir operasyona imza koydular. Bu tim içinde yer alan asker kökenli kardiyolog doktor dışında, operasyonel ekibin tamamı MİT mensubu. Bunların eğitimi ve operasyon hazırlıkları MİT’te yapılıyor. Bu ekip öyle üst düzey yetkililerden de oluşmuyor. 

Çağlar’ın özel uçağı Türkiye açısından bu denli önemli olan operasyonda başka gizli servislerin etkinliği biliniyor. 
Bunu söylemek, operasyonun değerini küçültmüyor. Aksine onu yerli yerine koyuyor. Bu, operasyonun değerini küçültmez. İşte bu yüzden ayaklarımız yere basarak, biz karşılıklı güven ve işbirliği içinde bu başarıya imza attık demeliyiz. Eğer olayı abartır, gerçekleri olduğundan başka yönlere çeker, olgusal değerlendirmeden kaçınırsak, başkalarını kendimize güldürme olasılığıyla karşı karşıya kalırız. Amerika ve İsrail gizli servisleri bizim operasyonla bir ilgimiz yok açıklamalarını yaptılar. Bu onların etkinliklerini küçülttü mü? Bu gerçeklik ki MİT ve hükûmet yetkililerini abartısız, sade açıklamalar yapmaya itiyor. Başbakan Ecevit olayı olduğu gibi gösteriyor. MİT yetkilileri susuyor. Ağırbaşlı davranıyor. Şov yapmak yerine gerçek sonuçla ilgilenmeleri, MİT içinde pek çok şeyin yoluna girdiğini gösteriyor. Kanımca operasyona katılan Türk ekibinde yer alan beş kişi Abdullah Öcalan’ı teslim aldıktan sonra, kendilerine bayıltılmış olarak ‘paketlenip’ sunulan Öcalan’ı getirenlere teşekkür etti ve uçağın kapısını kapattı. 

(Doktorlara göre Öcalan bayıltıldığı için, uçakta ayılırken midesinde ekşimeden şikâyet ediyor ve ilaç etkisini yitirene kadar kendine gelmekte zorlanıyor.) Şimdilik yardımcı olan başka ülke servislerinin bu teşekküre, ‘Bir şey değil’ demek dışında yapacakları yok. 

Ama onlar da bir başka operasyon sırasında MİT’e başvurup yardım isteyeceklerdir. 

26. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder