30 Haziran 2019 Pazar

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 24

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 24



4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 

- Kıyı Kanunu 1991 tarihli olduğunu- ve oradaki çekme mesafesinin 50 metreye çekilmediğini, 10 metre, 20 metre olan pek çok yer olduğunu, kendilerinin 
Bakanlık olarak bunu kamunun daha çok kullanımına döndürmek için birtakım zorlamalar yaptıklarını, yani kendilerinin Ataköy sahil şeridindeki uygulamaları  nın tamamının bu yönde olduğunu, yani orada normalde vatandaşların “Bizim eski plan haklarımız geçerlidir, biz burada 10 metreye kadar gelebiliriz.” diyebileceklerini, fakat böyle bir durumun söz konusu olmadığını, kendilerinin bunu 50 metreye kadar çıkarttıklarını, bununla beraber, tabii kendilerinin Bakanlık olarak 2012 yılının başından itibaren plan değişikliklerinden bir ücret almaya başladıklarını, daha önce böyle bir ücret alımının olmadığını, artan metrekare kadar yani hem fonksiyona bağlı olarak hem bulunduğu ile, ilçeye bağlı olarak, oranın değerlerine bağlı olarak ve fonksiyonlara bağlı olarak, 
artan inşaat metrekaresi kadar bir plan ücreti almaya başladıklarını, bununla beraber bir imar kanunu taslağı hazırladıklarını, İmar kanunu taslağında da 
özellikle sanayi tipi olmayan yatırımlarda emsal artışına dönük olarak artan alanların yüzde 25’inin belediyelere ve merkezî yönetime, devlete gelir olarak 
katılmasını, gelmesini öngören bir düzenleme yaptıklarını, bu düzenlemelerin gerçekleşmiş olması halinde belki bu konuda biraz daha ciddi bir şey elde 
etmenin mümkün olacağını, Mekânsal Planlama Genel Müdürü olduğunu, Bakanlık kurulduktan sonra ilk üç ay Müsteşar Yardımcısı Vekili olarak görev yaptığını, daha sonra Mekânsal Planlama Genel Müdürü olarak iki buçuk sene görev yaptığını, ruhsat konusunun ve imar planı konusunun kanun da ayriyeten 
düzenlendiğini, Gennel Müdürlük olarak daha çok imar planlarıyla ilgilendiklerini, Belediyelerin yapmayıp Bakanlıklarının sonuçlandırdığı 900 küsur adet 
plan içerisinden 17 olduğunu, bunların bir kısmında emsal artışı, inşaat artışı olduğunu, fakat bir kısmının da sanayi tipi yatırım olduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Bodrum-Yalıkavak ilçesinin planları beş altı senedir bir takım dava süreç nedeniyle sonuçlandırılamadığını, Yalıkavak Belediyesinin kendilerine başvuruda bulunduğunu, bu planları da kendilerinin hızlı bir incelemeyle sonuçlandırdıklarını, yani bunu da aynı kapsamda değerlendirdiğini, dolayısıyla bazı durumlarda belediyeler de bizzat kendilerine plan sunduklarını, ruhsat konusunun ise başka bir genel müdürlüklerini ilgilendirdiğini, ruhsat konusunda da yine ilgili kişiler belediyeye başvurduktan sonra iki ay içerisinde ruhsat alamadıkları takdirde bu ruhsatları Bakanlığın gerekli teknik incelemeyi yaparak verme yoluna gittiğini, bunun tam sayısını bilemediğini, başka bir genel müdürlüğün ve il müdürlüklerinin yetkisinde olduğunu, Zorlu Projesi’yle ilgili olarak Genel Müdürlüğünün hiçbir faaliyeti olmadığını, o konunun detaylarını bilmediğini, o konuda herhangi bir kimseyle bir görüşme yapmadığını, bu konunun Genel Müdürlükleriyle herhangi bir ilişkisinin olmadığını, Bakırköy 46 Projesi’ndeki yükseklikle ilgili olarak planı onayladıkları zaman “İstanbul Büyükşehir Belediyesinin belirlediği silüet kararına uyulması” gibi genel anlamda bir ifade kullandıklarını, burada deniz seviyesinden yüksekliğin 70 metre olduğunu, karadan yüksekliğin ise 63 metre olduğunu, kendilerine getirilen projede ise 74 metre olduğunu, Proje onayını da Bakanlık olarak yaptıklarını, orada, proje onayında kesinlikle 70 metrenin üstüne çıkılmaması, yani asansör boşluğu, vesaire, falan filan gibi birtakım şeyler söylendiğini ama kesinlikle Büyükşehrin belirlediği sınırların üstüne çıkılmaması yolunda özel bir ifadelerinin olduğunu, ruhsatı onaylayanın Bakırköy Belediyesi olduğunu, Çıkıldı mı çıkılmadı mı onu tam bilemediğini, ama kendilerinin onayladıkları şeyde kesinlikle 70 metrenin üzerine çıkılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, Abdullah Oğuz BAYRAKTARın, Bakan Bey’in oğlu olduğunu ve onu yaklaşık on iki senedir tanıdığını, yani Bakan Bey’in TOKİ Başkanı olduğu günden beri tanıdığını, yaşlarının birbirine yakın olduğunu, aralarında samimiyet olduğunu, dolayısıyla her zaman bir senli benli konuşmalarının olduğunu, konuşmada bahsettiği konunun, daha çok bu Bakırköy 46 Projesi’yle ilgili olduğunu, fakat orada da konuşmalarının yaklaşık iki üç aylık bir zamana yayıldığını ve orada kendisinin daha çok Genel Müdürlüklerinin prensiplerini anlatmaya çalıştığını, yani “İSKİ’ye yazı yazmışsınız.” dediğini, kendisinin de özellikle İstanbul Belediyesine zorundayız yani biz dediğini, Ağaoğlu’yla ilgisinin belki bir hemşehriliklerinden 
olabileceğini, neden ilgilendiğini çok bilmediğini, kendisinin de aslında “Hemen yaparız.” gibi bir şeyinin olmadığını, yani zaten Bakanlıkça normal prosedürün izlenmiş olduğunu, hukuki olarak neler yapılması gerekiyorsa onların yapıldığını, yani hatta kendisine serzenişinde biraz şu yani “Bir günde çıkması gereken yazı bir hafta oldu hâlâ çıkmadı” gibi birtakım ifadelerin de olduğunu, yani kendisinin öyle tahmin ettiğini, bunun dışında pek ciddi bir şey olduğunu tahmin etmediğini, aralarındaki ilişkinin boyutunu çok iyi bilmediğini, ama Abdullah’la aralarındaki bir samimiyet, arkadaşlık olduğunu, fakat hiçbir şekilde hatta başka konuşmalarının da olduğunu “Hiçbir şekilde kanuna, yönetmeliğe aykırı bir uygulama yapamayız.

”Şeklinde konuşmalarının da olduğunu ve yine bildikleri şekilde devam ettiklerini ve onun siteminin de biraz da buradan kaynaklandığını, yani Bakanlığın 
hızlı iş yapması gibi bir beklentisi olduğunu Bakan Bey’in oğlunun, fakat her işe aynı ölçüde mesafeli davranarak işleri yürütmeye çalıştıklarını, Hüseyin Avni Sipahi’yi Bakanlıkta tanıdığını, yaklaşık belki bir senedir falan tanıdığını, herhangi bir samimiyetlerinin olmadığını, birkaç kere görüşmüşlüklerinin olduğunu, yani o ara sıra birkaç tane projeyi sormuş olabileceğini, yani bu, dediği gibi yaklaşık 900 tane plandan 1 ya da 2 tanesiyle ilgili kendisine soru sormuş olabileceğini, Onlarda da kendisini dinleyip yine kanun, yönetmelik, bizim usullerimiz neyse o çerçevede işlemlerini sonuçlandırmaya çalıştıklarını, tabii aslında Abdullah’la yaptıkları şeylerin bir istişare olmadığını, önce, plan teklifinin Bakanlığa geldiğini, “Yazdınız mı yazmadınız mı? Hâlâ çıkmamış? Baskıya gönderilmemiş? Bir şey yapılmamış?” falan gibi yani genelde istemlerinin bu yönde olduğunu, yani herhangi bir istişare ya da kendisinin bizzat onu araması gibi bir şeyin söz konusu olmadığını, dolayısıyla orada, tahminine göre “Bakanlığa planlar verildi, işler yürümüyor” gibi bir algıyla konuşulduğunu, kendisiyle herhangi bir istişaresinin söz konusu olmadığını, yani dediği gibi, kendi bildikleri şeyden kendi arkadaşlarıyla beraber, alt düzeydeki arkadaşlarıyla beraber de vazgeçmediklerini, zaten kendisinin arkadaşlarına talimatının da o yönde olduğunu genelde, yani “Eksikleri, vesairesi yoksa hızlandıralım.” ama Büyükşehir Belediyesine orada görüş sormak zorundayız ya da ilçe belediyesine görüş sormak zorundayız ya da İSKİ gibi birtakım kurumların özel projeleri olabilir, onlara görüş sormak… Nitekim de o yönde de devam ettiklerini, tabii, on seneden fazladır arkadaşlığa yakın bir ilişki olması sebebiyle üzerinde böyle bir baskı hissetmediğini, onun da böyle bir baskıyla hareket etmediğini bildiğini, dolayısıyla böyle bir baskı, dediği gibi, hiç hissetmediğini, bazı konuşmalarının hatta şaka yollu da konuşmalarda olduğunu, açıkçası Bakanlarının bilgisi var mı onu da çok iyi bilmediğini, Bakanın oğlunun bu şekilde size bilgi sorması, bazen yön göstermeye çalışması hiç size garip geldi mi sorusuna bu konudan hiçbir şüphe duymadığını, yani bir kötü niyet olmadığını bildiği için bir şüphe duymadığını, bununla beraber yani kendisine plan teklifi, daha doğrusu Genel Müdürlüklerine plan gönderip, kendisini arayan çok sayıda kişi olduğunu, yani bizzat firmaların sahipleri aradığı gibi kendisini tanıyan 
kişilerin de arayıp bazı şeyleri sorduklarını, dolayısıyla bu Genel Müdürlüklerinin görevi gereği zaten pek çok bilgiyi de vermek zorunda olduklarını, “Bu işlem şu mertebededir, şöyle gidiyordur, eksikleri şunlardır, şunların tamamlanması lazım.” gibi yol gösterme maksatlı yüzlerce kişiyle konuşmuşluğunun
 olduğunu, herkesle de konuştuğunu, yani bu konuyu yine emniyetteki ifadesinde de belirttiğini, Genel Müdür olarak görevinin kapsamına giren her konuyla ilgili her tür kişiye bilgi verdiğini, sadece iş sahipleri değil, yani herkesle konuştuklarını,” ifade etmişlerdir. 

9/8 Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 22.09.2014 tarih ve 195628 sayılı yazısı ile dört eski Bakanın 3628 sayılı Kanun kapsamında vermiş 
oldukları mal bildirim beyanları istenmiş ve TBMM Başkanlığının 25.09.2014 tarih ve 196080 sayılı yazısı ekinde gönderilen 19 adet mal bildirimine ilişkin belgeler 16.10.2014 tarihinde Komisyonun huzurunda Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığından görevlendirilen Bilirkişiye teslim edilmek suretiyle Bakanlık yaptıkları döneme ilişkin olarak eş ve çocukları ile kendilerinin mal varlığı araştırması istenmiş, Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR ’ın kendisi, eşi ve çocuklarının mal varlığına ilişkin yapılan araştırma neticesinde Bilirkişi tarafından hazırlanan 18.12.2014 tarihli raporda; 

“Erdoğan BAYRAKTAR’ın bakan olarak göreve başladıktan sonra 22.07.2011 tarihinde, 09.05.2013 tarihinde ve bakanlıktan istifa ettikten sonra 05.01.2014 
tarihinde olmak üzere toplam üç adet mal bildiriminde bulunduğu, beyan edilen mal bildiriminin kendisi ve eşinin mal varlıklarına ilişkin olduğu, bakanlık yaptığı süre zarfında kendisi ve eşinin; banka hesaplarında dikkat çekici nitelikte bir artış olmadığı, veraset yolu ile intikal edenler hariç olmak üzere toplam 2 adet taşınmaz satın aldığı (biri eşine ait) ve bir adet taşınmaz sattığı (eşine ait), 05.01.2014 tarihli mal bildirimde; 2013 yılında (30.04.2013) kendi adına 405.000 TL’ye satın alınan taşınmazın ortağı olduğu BAYRAKTAR İnşaat şirketinden satın aldığını, ödemesinin de şirketine borç olarak verdiği 
487.547 TL’nin alacağından mahsup edilmesi yapıldığını beyan etiği, 
BAYRAKTAR İnşaat şirketinin 2013 yılında sermaye artırımına giderek sermayesini 5.000.000 TL’den 25.000.000 TL’ye yükselttiği, sermaye artırımı için ortaklara müracaat edilmediği, artışın kar yedeklerinde biriken tutarların sermayeye ilave edilmesi ile gerçekleştirildiği, BAYRAKTAR İnşaatın 25.10.2013 tarihinde 42.000.000 TL’ye satın aldığı taşınmazın finansmanında 10.000.000 TL banka kredisi kullanıldığı, şirket ortağı Rahmi BAYRAKTAR’dan 16.324.150 TL borç alındığı, kalan tutarın banka hesaplarındaki meblağlarla karşılandığı, konuya ilişkin Erdoğan BAYRAKTAR’ın Komisyona ilgili belgeleri ibraz ettiği, söz konusu belgelerin şirketin banka hesap hareketleri ile tutarlı olduğu, Abdullah Oğuz BAYRAKTAR’ın halihazırda 120 ay vadeli kredi ile aldığı ve aylık kredi taksit ödemesi yaklaşık 3.900 TL olan Ümraniye’de bir daire (2010 yılında iktisap edilmiştir), BAYRAKTAR İnşaattan 2013 yılında satın aldığı bir taşınmaz ile iktisap tarihi tespit edilemeyen Trabzon Ortahisar’da bir arsası olduğu, banka hesaplarında dikkat çekici nitelikte işlemlere rastlanılmadığı,” şeklinde sonuç ve kanaatine varıldığı mütalaa olunmuştur. 

18.09.2012 tarihinde saat 11.59´da İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne elektronik ortamda olmak üzere, iş adamı olarak 
tanınan Ali Ağaoğlu hakkında bir ihbar mail´i nin geldiği, İhbar mail´inde; “Ali Ağaoğlu devletten çok ucuza aldığı arazilere binalarını dikti ve fahiş fiyatlarla 
satarak köşeyi dördü. 3 5 yıl öncesine kadar kimse adını bile bilmez ama şimdi Türkiyenin sayılı zenginleri arasına girdi. Ali Ağaoğlu tanıdığı bürokratlar 
sayesinde arazileri hep ucuza kapattı. Ucuza kapattığı arazileri imara açtırdığı veya emsal değerlerini yükselterek bu arazilerden inanılmaz paralar kazandı. 
Ağaoğlu çoğu inşaatında emsal değerini gözönüne almadı bile. Bu duruma da ne hikmetse kimse ses çıkarmadı. Geçtiğimiz günlerde bu usulsüzlüklerini 
bizim bir arkadaş akmerkezde papermoon da Ağaoğlunun suratına saymış. Bunun üzerine Ağaoğlu adamlarını bizim arkadaşın üzerine salıyor ve adamları 
bizimkileri tartaklıyor daha sonra arabalarını kurşunluyor. Bu kadar yolsuzluğu sorulmayan Ağaoğlu bu olaydan da tereyağdan kıl çeker gibi sıyrılmıştır. 

Olayı tanıdığı emniyet müdürleri sayesinde kapatmıştır. Ağaoğlu asıl en büyük vurgunu yeni tanıtımına başladığı maslak projesi ile yapacaktır. 
Şu an pek çok gazetede maslak projesinin reklamları yayınlanıyor. Türkiye´yi uçuracak proje diye herkese duyruluyor. Ama bu projenin çoğu kaçak. 

Normalde burada emsal değeri 22 dir yani toplam inşaat hakkı 550.000 metre kare civarındadır. Ancak kim takar emsal değerini! Ağaoğlu bu projede toplam 680.000 metre karelik alanı işgal etmiştir. Yani 130.000 metre karelik inşaat kaçak durumundadır. Burdan siz vurgunun ne kadar büyük olduğunu hesaplayın. Bunu tespit etmek hiç zor değil bir bilirkişi (tabi tarafsız birisi olması lazım) bu kaçak inşaatları hemen hesaplayabilir. Ağaoğlu bu durumun ortaya çıkmasından çok korkuyor. Proje iptal edilir veya emsal değeri oranına çekilirse kaçak yaptığı yerlerin yıkılması gerekecektir. 

Buda Ağaoğlunun rantına balta vurulması demektir. Ağaoğlu bu durum ortaya çıkmasın çıkarsada bir zarar görmeyim diye Sadık ve Abdullah diye iki isimle 
sürekli görüşüyor. Bunlar aracılığıyla olayı kapatmaya açlışıyor. Sadıkı 0 (530) 237 94 74 ve 0 (537) 481 11 34 numaralı telefondan Abdullahı da 0 (532) 776 94 97 ve 0 (545) 914 58 64 numaralı telefondan arıyor. Türkiyenin en zengin adamı olupta hala yolsuzluk yapması tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemesi kanıma dokunuyor.” denildiği, bunun üzerine ihbarın fezlekeye bağlanarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına bildirildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca fezlekenin 21.09.2012 günü soruşturma defterinin 2012/120653 sıra sayısına kaydedildiği ve böylece adli soruşturmaya başlandığı, Soruşturmaya başlandıktan sonra; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (Sahtecilik ve Dolandırıcılık Bürosu) 24.09.2012 tarihli müzekkereyle ve “suç örgütünün tüm eylem ve ilişkilerinin ortaya çıkarılması ve gerçekleştirebilecekleri eylemlerin önüne geçilebilmesi, suçluların suç delileri ile birlikte yakalanabilmesi ve grup içerisindeki yapının ortaya konulabilmesinin fiziki takip ve tarassut çalışmaları ile mümkün olmadığından iletişimin dinlenmesine ihtiyaç duyulması” İstanbul Nb. Sulh Ceza Mahkemesinden “Çıkar Amaçlı Suç Örgütü Kurmak ve Buna Bağlı Olarak Örgüt Faaliyetleri” suçundan dolayı Ali Ağaoğlu, Hüseyin Gıranta ve Hakan Öztürk Sedat Açıkgöz´e ait olan telefon hatlarının CMK.´nun 135 ve devamı maddelerine göre 3 ay boyunca dinlenmesi, kayda alınması, görüşme detay sorgulamalarının yapılması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesinin talep edildiği, İstanbul 16. Sulh Ceza Mahkemesinin 24.09.2012 tarih ve 2012/576 değişik iş sayılı kararı ile talebin “CMK 135 vd. maddeleri uyarınca telefon 
dinlemesi yapılarak delil elde edilebilmesi için suçun işlendiğine dair makul şüphenin bulunması, başka suretle delil elde etme imkânının bulunmaması 
gerekmektedir. Dinleme talep edilen şüpheli sayısı gözönüne alınarak atılı suça ne suretle karıştıklarının belirtilmemesi ayrıca şüphelilerin suç örgütü 
kurduklarına dair somut ve yeterli delil olmadığından talebin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir” gerekçesiyle reddedildiği, İstanbul 
Cumhuriyet Başsavcılığının 27.09.2012 tarihli müzekkere ile red kararına karşı itirazda bulunduğu, İstanbul 16. Sulh Mahkemesinin 27.09.2012 tarih ve 
2012/612 değişik iş sayılı kararı ile itirazın “kararın verildiği sebep ve şartlarda bir değişme olmadığından” gerekçesiyle yerinde görülmeyerek evrakın 
İstanbul nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdiği, İstanbul 40 . Asliye Ceza Mahkemesinin 01.10.2012 tarih ve 2012/147 değişik 
iş sayılı kararı ile itirazın “iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınması hususları CMK 135 maddesinde düzenlenmiş ve bu madde de hangi suçlar için 
uygulanacağı sınırlı olarak sayılmış ve sayılanlar içerisinde suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçu da yer almıştır. CMK 135 maddesinde bu maddenin 
uygulanabilmesi için iki ana koşul belirlenmiş olup bunlar suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe bulunması ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının 
bulunmamasıdır. 

Mahkememize gönderilen soruşturma dosyasında Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne gönderilen 18.09.2012 günlü ihbar, 11.07.2012 
tarihinde işlenen bir suç nedeniyle Metin Güneş isimli kişinin ifade özeti ve gazete küpürleri dışında delil bulunmamaktadır. 

25. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder