28 Ocak 2021 Perşembe

Perinçek'e Cevap (1991)

 

Perinçek'e Cevap (1991)



28/6/1991 - 11:00 - 
Atin
İlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır 

      

(1991'de Mehmet Eymür'ün "Analiz" isimli kitabı piyasaya çıkmadan önce, bazı bölümleri Milliyet Gazetesi'nde yayınlanmıştı. Bunun üzerine Doğu Perinçek gazeteye uzunca bir açıklama yolladı. Aşağıdaki yazı, Perinçek'in bu açıklamalarına karşın Eymür'ün verdiği cevaptır.)


Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne

Gazetenizde 10-11-12 Haziran günü yayınlanan '' Doğu Perinçek'in Yanıtı'na karşı ekte hazırlamış olduğum cevabın yayınlanmasını saygı ile arz ederim. 28 .06.1991

Mehmet EYMÜR

Gazetenizde 10,11 ve 12 Haziran tarihinde '' Doğu Perinçek'in Yanıtı '' yayınlanmıştır .

Esasında daha anılarım Milliyet'te yayınlanırken maskelerinin düşmesinden ve kimlere hangi amaçla hizmet ettiklerinin ortaya çıkmasından telaşlanan Fabrikatör Perinçek ve grubu yayın organları 2000'e Doğru mecmuasında bana 14 sayfalarını tahsis ederek kendilerini savunmaya çalışmış, benimle ilgili olarak ''Yavuz hırsız ev sahibini bastırır'' misali, hiç bir mesnede dayanmayan yalan ve iftiralara devam etmişlerdir.

Beni bir hayli eğlendiren bu telaşlı yayınlarına Fabrikatör ' ün kendi mecmuasında cevap vermeyi lüzumsuz saydım. Ancak Perinçek'in Milliyet gibi ciddi bir okuyucusu olan gazetede başkalarına çamur atarak kendini temize çıkarmaya çalışması üzerine bir kereye mahsus olmak üzere gereken cevabı vermeyi zaruri addettim.

Öncelikle Perinçek'e yayında ''Güney Sadık'' takma ismini, yayın hakkını verdiğim Milliyet Gazetesi takmıştır. Bu herhalde gazetenin gösterdiği mesleki nezaket dolayısıyladır. Gerçi, ''Sadık'' ismi Perinçek'e yakışmış, yabancı güçlere sadakatla hizmet etme görevine uygun düşmüştür.

Diğer taraftan Perinçek ve 2000'e Doğru benim anılarımı ellerine geçirmekle öğünüyorlar. Ellerine geçirdikleri nüsha, benim kasıtlı olarak kendilerine ulaşacağını bilerek kendilerine yakın olan kişilere verdiğim nushadır. Telaşlarından gazetedeki tefrikayı ve kitabımı beklemeden ele geçirdikleri nüshaları yayınlayarak kitabımda yer almayan konuları kendi dergilerinde neşretmek ve kendi kendilerini teşhir etmek gafletine erişmişlerdir .

Şimdi Perinçek'in Milliyet'teki yanıtındaki iddiaları tek tek gözden geçirelim :

- '' Biz Aydınlıkçılar Hiram Abas - Mehmet Eymür 'lerle ilk kez işkencehanelerde tanıştık'' diyor. Demegoji yapmasın, nerede, hangi işkencehanede karşılaşmış? Söylesin de biz de öğrenelim.

Ben Perincek'i sadece, eskiden Bahçelievler'de oturan bazı MİT peronelinden duymuştum. şimdi kapatılmış olan bir meyhanede sohbetlerini, onlarla ahbaplık kurma, ve onlara şirin gözükme çabalarını.

-''İkinci karşılaşmamız Lübnan Nahrel Bared'deki FKÖ Kampında

Dokuz arkadaşımız . MOSSAD ile işbirliği sonucu bir İsrail askeri baskınıyla şehit edildiler'' diyor . Kendisi o kampta memleket yararına faydalı işler yaparken biz İsrail askerleri ile kampı bastık ta öylemi karşılaştık acaba? Bunlara bir açıklık getirsin.

- ''1978, 79, 80 yıllarında Aydınlık gazetesinde Kontrgerilla kampanyalarıyla faaliyetlerini sergiledik. Bu üçüncü karşılaşma'' diyor. Yukarıdaki yalanlarına benzer yalanlar dışında neyi sergilemişler? Bunlar işkenceci, CIA, MOSSAD ajanı gibi hiç bir mesnede dayanmayan yuvarlak laflar, adice iddialar dışında bir tek somut olay ortaya koyabilmişler mi?

Perinçek ve hizmetkarlarını arkalarındaki karanlık güçle birlikte bu iddialarını somut örneklerle delillendirmeye, ispata davet ediyorum. İspat edemedikleri taktirde bu iftiraları yayanlar şerefsizdirler, satılıktırlar, sahibinin sesidirler.

- ''Dördüncü karşılaşma 12 Eylüı döneminde . Özellikle Kontrgerillayı açığa çıkardığımız için hapislere atıldık . Bir takım arkadaşlarımız işkence gördüler'' diyor, safsata ve laf salatasına devam ediyor.

- ''Beşinci karşılaşma MİT raporunu açığa çıkarmamız . Abas ve Eymür 'lerin meslek hayatlarına hiç olmazsa resmi planda son verdik'' diyor. Evet, her nedense MİT'in sivilize olmasını hiç istemeyen, her vesile ile emekçilerin menfaatini ön planda tuttuklarını ve haksızlıklara karşı olduklarını ilan eden Fabrikatör Perinçek grubu, Türkiye'de yeraltı dünyasındaki karışık menfaat ilişkilerini konu alan bir raporu açığa çıkarıp, bizleri görevimizden ettiği için böbürleniyor. Ne denli ikilem, ne denli sahtekarlık.

-''Altıncı karşılaşma Körfez krizi iıe başladı ve devam ediyor. Onlar gene ABD'nin Ortadoğu harekatının istihbarat elemanı ve biz gene ABD 'ye direnen yurtsever güçlerin parçasıyız'' diyor. Bir Amerika tutturmuş gidiyor . Sanki Amerika dışındaki bütün Avrupa ülkeleri, komşularımız Türkiye'nin canı, ciğeri.

Perinçek efendi, ben Türk'üm ve Türklüğüm ile iftahar ediyorum. Senin hoparlörü olduğun güç dahil her türlü yabancı gücün Türkiye üzerindeki oyunlarına karşıyım. Hep Amerika' yı ortaya atıp kendini maskeleyemezsin. ABD'ye direnen yurtsever güç, ezilen halklar teranelerini bırak. Söyleyebiliyorsan Türk olduğunu, Türklüğün ile iftahar ettiğini, bütün yabancı güçlerin, bütün karanlık ilişkilerin karşısında olduğunu söyle.

-"Aydınlık ' ta bizim Savaşman 'ı savunduğumuzu söylüyor Aydınlık bir gerçei ortaya çıkardı. CIA, en sadık, en çok gelecek vaat eden adamları Hiram Abas' ların yolunu açabilmek için Savaşman'ı feda etmiştir. Önemli bir CIA ajanının yükselmesi için ötekinin harcandığı bir CIA operasyonu. Aydınıık bu gerçeği saptadı ve yazdı'' diyor.

Olayları ters yüz etmek, işine geldiği gibi yorumlamak, gerçekleri saptırmak, önemli bir olayı önemsiz göstermekte ne kadar da başarılı. Kendisini yetiştirenler bayağı iyi eğitmişler. Şu mantığa bakın CIA bir adamını başarılı kılmak için diğerini yakalatıyor. Hatta CIA bu operasyonda o kadar ileri gidiyorki CIA' nın Ankara'daki temsilcisi Amerikalıyı da yakalatıyor . Şu mantığın, şu yorumun güzelliğine bakın.

Şimdi Perinçek' e soruyorum. Hiram Bey'in ''Batum'a, Atina ' ya 30.9.1968 ila 1.12.70 yılları arasında Beyrut'a gönderildiği'' gibi MİT içindeki personelin bile bilemeyeceği operasyonel bilgileri nasıl elde ediyor? Bunlar gizli bilgilerdir. Gizli bilgiler ancak gizli faaliyetlerle elde edilir. Bu işleri de istihbarat teşkilatları yaparlar. Yabancı istihbarat teşkilatları bu tip bilgileri MİT içindeki Savaşman gibi bir ajanından alır, Perinçek gibilerine de vererek kullandırır. Bunun başka şekli yoktur. Bu tamamiyle bir casusuluk faaliyetidir.

- ''Turan Çağlar Kontrgerilla yayını sırasında Aydınıık'a bilgi veren yüzlerce kaynaktan biriydi. Çağlar daha sonra arkasında büyük kuşkular bırakan bir şekilde cezaevinde öldü. Olay tarihi 1983. Aydınıık generaller tarafından kapatılmış. Aydınlıkçılar ya hapiste, ya aranıyor. Aslında bu bile Eymür 'ün iftirasını çürütmeye yeter'' diyor . Perinçek bu konuda kaçamamış ve itirafta bulunmuş. İftiharla, gururla bahsettiği ''Kontrgerilla'' yayınını hazırlayan, bilgi verenlere bakın. Yıllarca İngilizlere ve Amerikalılara hizmet etmiş (dikkat ederseniz Perinçek'in sadece CIA deyip geçiştirdiği gibi değil. O da Savaşman gibi hem İngilizlere, hem Amerikalılara hizmet etmiş), ihtilal hareketleri içinde bulunmuş bir kişi. Nedense Perinçek'lerin yanında hep casuslar gözüküyor. Perinçek acaba kaynakları Turan Çağlar'dan ne gibi bilgiler alıp yayınladıklarını açıklayabilir mi? Hala bir İngiliz/Amerikan ajanından alıp yayınladıkları bilgilerin tarafsız ve doğru olduğunu, bunu yurtsever duygularla yaptıklarını iddia edebilir mi? Perinçek bu. Bunun da bir yolunu bulur elbet.

-''Aydınlık'ın sorumlu müdürü Aydoğan Büyüközden'in 12 Mart 1971 darbesinde ''Robert Kolej 'de görevli bir İngiıiz'e ait lojmanda telsizlerle ve başında perukla yakalandığını söylüyor. Yalan. Bir kez A.Büyüközden o lojmanda yakalanmadı.İkincisi o lıojman İngiliz'e ait değildi. Robert Kolejin'di'' diyor. Perinçek'in karışık ve karanlık hayatı hafızasını da karıştırmış . Aydoğan Büyüközden'in İngiliz'e ait eve geldiğinde başında perukla yakalandığı ve hatta ilk önceleri sağar ve dilsiz numarası yaptığı doğrudur. Lojmanın Robert Koleje ait olması neyi değiştirir ki. Ev öğretim görevlisi olan İngiliz'e tahsis edilmişti ve İngiliz oturuyordu. Aynı evde alıcı verici telsizlerde bulundu.

-''Bir istihbarat örgütüne sempati duymayı şerefsizıik sayan bir ideolojiye ve pratiğe sahibim'' diyor. Diyor ama yaptıkları ve faaliyetleri söylediklerine uymuyor. Herşey açıkça belli. O zaman Perinçek'i ne şekilde adlandırmak lazım?

- ''Ben ve arkadaşlarım, 1970, 1980, ve 1990' larda son üç kuşakla işkencehaneleri ve hapishaneleri paylaşan az sayıda insanlar arasındayız. 25 yılıık çizgisi ve mücadelesi belli bir hayattır bu'' diyor . Herhalde çok öğündüğü bu dönemler, cezaevinde ''Yaşasın Cezaevi'' , ''Yaşasın Türk Silahlı Kuvvetleri'' diye bağırdıktan sonra mahkemede ''Yaşasın TİİKP'' diye nasıl bağrıdıklarını iddia ettikleri, duruşmalarda ''kravat takmama eylemi'' için diğer gruplara baskı yaparken TİİKP duruşmalarında dik yakalı kazakların altına gravat takarak nasıl duruşmalara çıktıkları dönemler olmalı . Onun ve peyklerinin bu şakrabanlıklarını onlarla aynı dönemde cezaevlerinde yatan herkes biliyor ve anlatıyor.

Perinçek şu gözaltına alındığı dönemlerde işkencehanelerde, kahramanca direnerek zor altında verdiği sayfalarca ifadelerini de bir kitap haline getirse veya tefrika halinde kendi dergisinde yayınlasa ne iyi olur. Herkes onun nasıl bir devrimci, ne denli bir kahraman olduğunu bir kez daha anlar.

Perinçek'i eski kader arkadaşlarından, cezaevinde birlikte kaldığı kişilerden, yakın çevresinde bulunanlardan dinledim. Onun, 12 Mart sonrası özel minübüsü ile Söke'ye Beşparmak dağlarına taşıyan Ferit Özcan ile Hikmet ve Mehmet Süleyman Cengiz'in Perinçek'in devrimcilikle bağdaşmayan gayri ahlaki tutumu nedeniyle TIIKP'den ayrılmaları üzerine nasıl hain ilan edildiklerini, partinin ''gümüş bağışlama'' kampanyasını organize ettikten sonra evindeki gümüşleri babasının evine nasıl taşıdığını, 1974'de oy kullanmayı devrimci harekete ihanet sayarken seçim sonrası mahkemeye verilen dilekçede ''halkın serbest bırakılmayı istediğini'' nasıl beyan ettiğini, onun ne denli bir sahtekar olduğunu çok iyi biliyorlardı.

Onu yakından tanıyanların birleştiği nokta Perinçek'in sol faaliyetler içine sızmış bir batı ajanı ve sahte bir devrimci olduğuydu. Çizgilerinin sık sık değişmesi, ahlaki kurallara pek bağlı kalmayışı da bu sebebe bağlanıyordu.

Perinçek'in 25 yıllık değişmeyen çizgisini Başyardakçılarından Hasan Yalçın'la 26 Temmuz 1989'da yaptığım bir görüşmenin teyp bandından pasajlarla incelemek istiyorum. O tarihlerde Hasan Yalçın'a, israrla benimle tanışmak arzusu üzerine randevu vermiş ve karşılıklı teype almak koşuluyla büromda konuşmuştum.

Kendisiyle mülakaat yapmayacağımı bildiği için hiç bir şekilde yayınlamamak şartıyla benimle görüşmek, beni tanımak istediğini belirtmişti. Ben yine de güvenmediğimden ve bunların sahtekarca taktiklerini bildiğimden karşılıklı teype alma şartını koştum. Tahminimde yanılmadım. Bir müddet sonra bu görüşmenin belli pasajlarını birbirine monte edip saptırarak, yorumlar getirerek her zamanki gazetecilik anlayışlarına uygun bir şekilde kullanmaya çalıştılar.

Hasan Yalçın daha sonraki yıllarda da bütün terslememe rağmen benimle diyalog kurma çabalarına devam etti. Bana dergilerine gelen bazı sözde ihbarları fakslayarak, zaman zaman telefonla arayarak ilişkilerini sıklaştırmaya çalıştı. Aklınca beni yönlendirmeye, bir şeyler söyletmeye çalıştı. Hiram Bey'in ölümünden sonra yaptıkları ve hiç bir ahlak kuralına uymayan yayınlarından sonra telefonda hakaret etmeme, aşağılamama rağmen dahi aldırmadan büroma gelip izahat vermeye çalıştı, Hatta daha da ötesi ''MİT'e hizmet etmeyi dünyanın en büyük şerefsizliği ve alçaklığı'' sayan bu zihniyetin Ankara Temsilcisi Hasan Yalçın, MİT'in gazetecilerle toplantılarına kendilerinin çağrılmadığından yakınarak kendilerini MİT'ten arkadaşlarımla tanıştırmamı istedi. şimdi ben bu eski görüşmeden pasajlarla Perinçek'in ''25 yıllık çizgisini ve mücadelesini'' incelemek istiyorum.

M.Eymür- 2000'e doğrunun çizgisi nedir? Amaçları nedir, ideolojik yelpaze içinde yeri nedir? Bunu Aydınlık zamanından alalım. Bundan bazı başka suallere geçmek istiyorum. Nedir yani çizginiz. Bu günki ile başlangıç çizginiz arasında farklılaşma var. Yakın tarihte bir özeleştiriniz filan da oldu. Saçak'ta çıkan. Bir oturmamışlık görüyorum ben çizgilerinizde.

H.Yalçın- Hi hi hi (gülüyor)

M.Eymür- En azından bu günki konum nedir? Bugün ideolojik yelpaze içindeki yeriniz tam nedir, gazetecilik anlayışınız nedir?

H.Yalçın- Şimdi çizgi olarak solcu. En geniş anlamda solculuk. Sırf bir Aydınlıkçılık veya sırf bir Mao düşüncesinin temsili değil genel anlamda Türkiye'nin, Türkiye'de yaşayan bütün insaların menfaatini savunmaya ve özellikle emekçilerin menfaatlerine dayanan bir solculuk.Eski çizgiyi söylüyorsunuz da. 1978'de Sovyetler Birliğinden gelmekte olan bir tehlike gördük Türkiye'de. Buna MİT'den de fazla karşı çıktık, Genel Kurmay'dan da fazla karşı çıktık. Fazla karşı çıktığımız için hata yaptık. Çok fazla. Tehlike o kadar büyük değilmiş.

M.Eymür- Şimdi ben de ona değinmek istiyorum. Hatırlıyorum ilk yıllarınızı. Sokaklarda yazılar görüyordum ''Ne Amerika, ne Rusya'' . Herhalde dedim yeni bir milliyetçi akım doğdu. Sonra bir baktım daha ziyade bir Mao'ist çizgi içinde yeni bir akım başladı. Esasında bizim yapamadığımızı, Batı Devletlerinin yapamadığı bir misyonu üstlendiniz. Yapılan işin niteliği dolayısıyla bunlar acaba bir başka yere angaje olmuş bir grupmu.

H.Yalçın- Amerikancı demek istiyorsunuz.

M.Eymür- Amerikancı da demeyelim. Batı. Çünkü bir anti Sovyet yapınız vardı . Solu bizim başarmadığımız derecede bölmeyi.

H.Yalçın- Siz bizi sola mı şikayet etmek istiyorsunuz.

M.Eymür- Hayır hayır, Gerçekleri konuşuyorum. Söylediklerimde gerçek yoksa. Kendi öz eleştirinizi yaptığınız zaman birtakım hatalar yaptığınızı kabul ediyorsunuz.

H.Yalçın- Tabii.

M.Eymür- Yarın gene bir öz eleştiri yapıp bugünki faaliyetlerimizde hata yaptık diyebilirmisiniz.

H.Yalçın- Hata yapmamak mümkün değil. Hatalar yapılıyor. Meziyet hataları görüp düzeltmek, hata yaptık onu düzeltiyoruz demektir.

İşte Perinçek'in değişmeyen 25 yıllık çizgisi ve mücadelesi. Birgün Marksist, ertesi gün anti-Sovyet, bir başka gün Maoist olacak, dün kızdığı güçlerin, şiddetle saldırdığı PKK gibi örgütlerin bu gün yanında yer alacak, ondan sonra bir ''öz eleştiri'' ile geçiştirip hala utanmadan çizgilerim bellidir diyecek. Ama ona da hak vermek lazım. Ne yapsınki adam. Vazifesi bu.

-''Hiram Abas ve ekibi CIA'nın adamıydılar. Aydınlık ve 2000'e Doğru birçok haberiyle bu gerçeği kanıtladı. Fiıistin Devletinin Ankara Büyükeıçisi Abu Firas, Hiram Abas'ın CIA ve MOSSAD ile ilişkilerini kanıtlarıyla 2000'e DOGRU'ya. Bizzat bana anlatmıştı. Biz o zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz: Casusluktan nefret ederiz. Ezilen halkların yanındayız. Onların mücadelesini desteklemekten şeref duyarız'' diyor. Yine aynı görüşmeden pasajlar sunmak istiyorum.

M.Eymür- Şimdi Sati olayını ele alalım. Bunun Filistin'e karşı bir CIA, Mossad ve MİT ilişkisi olduğunu söylüyorsunuz. Büyük tenakuz burada başlıyor. Sati olayının failleri kimlerdi. Filistinli ama, itham edilenler kimlerdi.

H.Yalçın- Suriye'li

M.Eymür- Faaliyetin hedefi Suriye ve Abu Nidal grubuydu. Abu Nidal ve Suriye o tarihlerde FKÖ ile düşmandı. şimdi nasıl olurda böyle bir yargıya varabilir, FKÖ'nün düşmanına karşı yapılan bir faaliyetin FKÖ' ye karşı olduğunu söyleyebilirsiniz . Ben size mantıksal olarak açıklıyorum. Bu olay bir Suriye ve Abu Nidal faaliyetidir. Bunun bizim daima desteklediğimiz FKÖ ile en ufak ilişkisi yoktur. Türkiye'nin FKÖ ile iyi münasebetleri var.

H.Yalçın- Şimdi burada bizim yaptığımız iş şu. Şunu veya bunu korumak söz konusu değil. Biz Amerikaya karşı Viyetnam halkını, Sovyete karşı Afganistan halkını, İsrail'e karşı da Filistin'i koruruz. Çünkü Filistin mazlum bir ülke, mazlum bir halk. Zaten Türkiye'de Filistin mücadelesi yok.

M.Eymür- Ama ben de zaten Türkiye'nin genel politikasında FKÖ' ye sıcak bakılır diyorum.

H.Yalçın- Tabii, biz onuda bilmiyoruz.

İşte Perinçek'in saptırdığı ve her zamanki yalancı tavrı ile sanki varmış gibi ''kanıtlarıya'' dediği olay. Hep kanıtladık diyor ama nedense bir türlü bu kanıtları açıklayamıyor.

Hasan Yalçın'la görüşmemizdeki bir konuya daha yer vererekten Perinçek ve grubunun vatanseverlik maskesi altında hangi amaca hizmet ettiğini bir kez daha sergilemek istiyorum.

H.Yalçın- Şimdi Asil Nadir olayı var. Sizin hem bilgileriniz var, hem tahlilleriniz var. Biz bu mesleyi şöyle getirdik. Diyoruz ki bu Türkiye'nin güvenlik sorunu, Anglosakson sermayesinin ve Türkiye üzerindeki bazı operasyonların, Kürtler ayrılacak mı, bölünebilecek mi meselelerinin çapraşık bir hal aldığı bu dönemde bir taraftan Abramovits geliyor, bir taraftan da Asil Nadir babasının tarlasına dalar gibi Türkiye'ye dalıyor ve Gürvit'inden bilmem nesine kadar. Şimdi bu olayda biz göğsümüzü siper ediyoruz. Burada vatanseverlik filan tartışıyoruz. Hangisi vatanseverlik. Susuyorsunuz, ben bunu yazıyorum. Yalan yalnış yazıyorum. İstediğinizi söyleyin yazacağım diyorum.

M.Eymür- Esasında eski ünitedeki bazı arkadaşlarımla fikri ayrılıklarım var. Bence istihbarat bir aksiyona yönelik olmalı. Bunda biraz yavaş kalındığı kanısındayım.

H.Yalçın- Asil Nadir olayında.

M.Eymür- Genelde söylüyorum.

H.Yalçın- Bakın onu bile söyleyemiyorsunuz. Sizi biraz tahrik etmek istiyorum.

M.Eymür- Genelde söylüyorum, çünkü Asil Nadir konusunda çok fazla bilgi sahibi değilim.

H.Yalçın- Ama ilginizi çekmemişmidir. Gürvit Cumhurbaşkanlığındaki bilgileri buraya monte edecek bu çok açık değil mi? Yani şurda şu görülüyor. 2000'e Doğru en yurt sever tutumu almış oluyor bu Asil Nadir konusunda.

M.Eymür- Yanlışlıklarınız var.

H.Yalçın- Olabilir. Biz de şunu söylüyoruz. Bu yanlışlıkları buyrun düzeltin. Hem Hiram Abas, hem Mehmet Eymür. Bir zaman savaş yapsakta burada buluşabiliriz. Bizim yayınımızının neresi yanlış size göre.

M.Eymür- Daha iyi incelenebilirdi.

H.Yalçın- Amerikanın İngiltere'nin en büyük kuvveti bu Türkiye'ye soktuğu Asil Nadir.
Vatanperver Perinçek grubunun '' İngiliz'lerin Türkiye'ye soktuğu en büyük kuvvet olarak nitelediği'' Asil Nadir'in sonradan İngiltere'de başına neler geldiği, Kıbrıs konusundaki tutumu ve sermayesini Türkiye'ye kaydırdığı için nasıl tevkif edildiği ve ne hallere düştüğü herkes tarafından bilinmektedir. Acaba vatansever Perinçek grubu yine yanlışlık yapmış, Türkiye yerine başka bir ülkeye mi çalışmışdı...

- ''Eymür ise ''Hiram Bey'in yükselme ihtimali olduğu tüm devrelerde'' diyor. Nefretlerinin kişisel sebebi budur. Eymür anılarında sadece Aydınııkçıları dinmez bir kinle karşısına alıyor'' diyor. Perinçek doğru söylüyor. Bu memleketi seven, bu memlekete hizmet vermiş benim gibilerinin, başkalarının maşası olup bu memleket aleyhine çalışan kişilere sempati ile bakması mümkün mü? Perinçek ve grubu, Hiram Abas'ın, Mahmut Dikler'in, Ilgız Aykutlu'nun, Hulusi Sayın'ın, İsmail Selen'in, askeri, polisi ve sivili ile daha nicelerinin ölümünde tetiği çekenler kadar ve hatta onlardan da daha fazla suçludur. Perinçek ve grubu kandırdıkları insanları cinayete azmettiren, sefil ve karanlık varlıklardır. Hizmet ettikleri yabancı güçlerin talimatıyla yalan haberler üretmiş, insanları teşhir etmiş, resimlerini, adreslerini yayınlamış ve onları tetiği çekenlere hazır bir hedef haline getirmişlerdir . İşte ben Perinçek ve yamaklarını son kez kamuoyu önünde cevaplıyor, yukarıda sunduğum nedenlerle vatana ihanet ve cinayete azmettirmekle suçluyorum.

Perinçek'in Hiram Bey ve benimle ilgili olarak senelerden beri ortaya attığı iddialara gelince. Yani CIA, MOSSAD ajanı, işkenceci iddiaları hukuken ağır cezaları gerektiren önemli iddialardır.

Bu güne kadar sahte devrimci Perinçek ve bilerek veya bilmeden onun izinden yürüyen yardakçıları tarafından ortaya atıldığı için hiç bir makam tarafından ciddiye alınmayan bu iddiaların her şeye rağmen adli makamlarca bir ihbar olarak dikkate alınmasını istiyor, Perinçek ve yardakçılarını da bu iddiaları ispata davet ediyorum.

Haydi bakalım ''Biz bunların ajanlığını, işkenceciliğini, provakasyonları nı ispat ettik'' gibi hiç bir mesnede dayanmayan yuvarlak laflarla geçiştirdiğiniz yalanlarınızı delilleriyle birlikte adalet önünde ispatlayın da görelim.

Mehmet Eymür

https://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=109

***



Cemal Gürsel'den Ethem Menderese Mektup

Cemal Gürsel'den Ethem Menderese Mektup 


Serhat, Takabeg 
Ankara 

Ü3 Mayıs 1960.,
Aziz Vekilim; 



Dün geceki konuşmalarımızdan cesaret ve ilham alarak zât-ı âlilerine, Memleketin huzur ve istikrarı için alınması lâzım gelen tedbir ve kararlar hakkında düşünceler imizi arz etmeyi Millî ve vatanî bir vazife bildim

   Sayın Başvekilin açıklamalarını dinledim ve okudum; bunlarda, benim düşüncelerimin kabulüne müsait bir zeminin henüz mevcut olmadığı aşikâr olarak belli ise de, gene de görüşlerimin sizlere iblâğının zarurettine inanıyorum. 
Muhterem Vekilim; şu hakikatı kabul etmek lâzımdır ki, Kayseri hâdiseleriyle başlayıp son karar ve feci olaylara kadar devam eden vak'alar vatandaş ruhunda derin tesirler ve Hükûmete karşı telâfisi güç hoşnutsuzluklar yaratmıştır. 
Hele Ordunun talebelere karşı akılsızca kullanılması, işin vehametini arttırmış, Ordu mensuplarında da huzursuzluk ve güvensizlik hisleri belirmiş, korkulan şey olmuş, Ordu politikaya karıştırılmıştır. 

Sayın Vekilim; 

Bu ahvâl küçümsenecek, cebir ve şiddetle geçiştirilecek şeylerden değildir. Memleket, Hükûmet ve Partinin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için sükûnetli fakat ciddi ve zecri tedbirler almak lâzımdır. 

Bu tedbirler şunlar olmalıdır: 

1 - Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan MENDERES getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen Milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir. 
2 - Kabine'de iyi kabul edilmeyen ve suihalleri bütün memlekete yayılmış bulunan zevat çıkartılmalı ve yeni kabine 
mutlak dürüst, makûl, zorcu değil, adalet ve şefkat hissi taşıyan zevattan kurulmalıdır. 
3 - İstanbul, Ankara valileri ve Emniyet Müdürleri süratle değiştirilmelidir. 
4 - Son çıkarılan ve Tahkikat Komisyonları ihdas eden Kanun kaldırılmalıdır. 
5 - Ankara Örfi İdare Kumandanı değiştirilmelidir. 
6 - Partilerin Ocak, Bucak teşkilâtı kaldırılmalı, sadece Vilâyet merkezlerinde mümessiller bulundurulmalıdır. 
7 - Parti faaliyetleri azami senede iki defa Vilâyet merkezlerinde ve mahdut partililerle yapılmalıdır. 
8 - Mevkuf gazeteci bir af kanunu ile kısa zamanda tahliye edilmelidir. 
9 - Son hadiseden tevkif edilen talebeler tedricen serbest bırakılmalıdır. İlim müesseseleri yeniden faaliyete geçirilmelidir. 
10 - Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar tedricen kaldırılmalıdır. 
11 - Vatandaş, hürriyet ve eşit muamele hakkına mutlak surette riayet edilmelidir. 
12 - Ordunun mesêleleri süratle hal edilmelidir. 
13 - Din İstismarcılığından vazgeçilmelidir. 
14 - Suistimaller oluyor mu bilmiyorum. Fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur ve milletin, Hükûmete karşı itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin şiddetle bertaraf edilmesi lâzımdır. 

15 - Müstesna zamanlar ve günler haricinde hükûmet büyükleri ile memleket gezilerinde sayısı büyük vatandaş toplulukları ile karşılamalar yapmak usulü kaldırılmalıdır. 

Çok Muhterem Vekilim; 
     Bu yazdıklarım aslâ bir parti ve politika mülâhaza ve tesiriyle değildir. 
     Memleketin durumunun bu tedbirlerin alınmasının zarurî kıldığına inandığım için arz ediyorum. 

Sizlerin vatanperverlik ve vicdanlarınıza hitap ediyorum. Memlekette çok şeyler yaptığınız muhakkaktır, fakat bu da aslâ kâfi değildir. Bu yapılan işleri müstemleke idareleri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. 

    Asıl mühim olan toplumun ruhunda yaşama şevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin yüksek ve necip hislerle donatılmasıdır. Olaylar bu yolda olmadığımızı göstermektedir. 

Talebelerin hürriyet duygusu ile yaptıkları mâsumane tezahürata karşı, idarecilerin hatası yüzünden kıtalar sevk edilmesi ve onların desteği ile emniyet kuvvetlerinin ilim yuvalarının içine kdar girerek talebeleri, profesörleri ile beraber coplarla ve kursuşnlarla tedip etmesi feci bir şeydir. 

O hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının analar, babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak, memleketin huzuru bakımından büyük hata olduğuna kaniim. Bizim gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet duygularının gelişmesinden ve kemâlinden memnun olmamız lâzım gelmez mi? İstikbâli hissiz, duygusuz mütstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyoruz. 

     Sayın Vekilim, maruzatım muhakkak ki çok mühim ve hatta çok cüretkâranedir. Fakat memleket için, millet için, Hükûmet ve hatta partilerin selâmeti için dikkate alınması lâzımdır ve hatta çok lâzımdır. 

Derin ve sonsuz hürmetlerimi Sunarım. 

(imza) 
Kara Kuvvetleri Kumandanı 
Orgeneral 
Cemal GÜRSEL 

Cemal Gürsel'den Ethem Menderes e mektup Kaynak: 

21 Ocak 2021 Perşembe

KURTULUŞUNDAN SONRAKİ İLK GÜNLERDE İZMİR’DE SOSYO-EKONOMİK DURUM. BÖLÜM 4

KURTULUŞUNDAN SONRAKİ İLK GÜNLERDE İZMİR’DE SOSYO-EKONOMİK DURUM. BÖLÜM 4


Türk-Yunan İlişkileri, İzmir, Sosyo-Ekonomik Durum, Emperyalizm,Bülent DURGUN,Kurtuluş Savaşı sonrası, İzmirde Sosyo-Ekonomik durum,



Fen işleri: Kurtuluştan evvel belediyenin en ziyade ihmal edilen şubesi idi. Evvelce bu teşkilat ya bir kalfa veya mimar tarafından basit bir surette görülürdü. Bu eski fen teşkilatı yerine bugün şehrin geniş işlerine cevap veren on iki kişiden mürekkep bir fen heyeti devamlı surette çalışmaktadır. Şehrin imar ve tezyini için belediye bütçesinden beş yüz bin lira sarf edilmek suretiyle belediyeye ait büyük binalar yapılmış ve tamir edilmiştir. 

Şehrin muhtelif semtlerinde 403,000 metre murabbaı yeniden yol yapılmış ve 180,866 metre tulünde kanalizasyon yapılmıştır. Belediye tarafından istirdattan beri yeniden yaptırılan büyük binalarla caddelerin isimleri aşağıda gösterilmiştir:
 Gazi heykeli, Cumhuriyet meydanı parkı, İtfaiye binası, Karşıyaka deniz banyosu, Güzelyalı deniz banyosu, Eşrefpaşa hastanesi, Hatuniye, Bahribaba, Faikpaşa parkları, Şüheda abidesi, Şehir gazinosu, Karşıyaka sahil gazinosu, Karşıyaka çocuk yuvası, Belediye temizlik hanı, Kızılçullu darülacezesi, Tabakhane membaı ve su deposu, Büyük mezbaha binası, Belediye stadyumu, Güzelyalı - Karşıyaka - Eşrefpaşa - Alsancak pazarları, Bahribaba-Eşrefpaşa _ Karşıyaka _ Faikpaşa _ Şehir gazinosu çocuk bahçeleri, Karşıyaka deniz rıhtımı, Soğukkuyu deresi rıhtımı, Sinekli_Hacı Ali Ef._Ballıkuyu_Karantina_Uluyol istinat duvarları, 38 metre genişlikte Gazi bulvarı, 30 metre genişlikte İsmetpaşa bulvarı, 30 metre genişlikte Fevzipaşa bulvarı, 30 metre genişlikte İkinci Kordon, Erkek ve Kız lisesi yolları, Bamahane-Gümrük meydanları,9 Eylül panayırı, Kaymakam Nihat bey caddesi, Vali Kazım paşa caddesi, Mimar Kemalettin caddesi, Mitatpaşa caddesi, Göztepe tramvay caddesi, Kemeraltı, Başdurak, Keçeciler, Kemer, Paralıköprü, İkiçeşmelik,Yemiş çarşıları kısmen, Birinci kordon caddesi parke kaldırım taşı döşenmiştir. Mısırlı, Kamiliye, Türkoğlu, Yusufdede, Hacı Ali Ef. Caddeleri şose olarak yapılmıştır.

Sivil İnşaat ve Parklar: 1925 senesinden itibaren sekiz sene zarfında İzmir’de 7125 yeni inşaat, 5924 esaslı ve 14,381 adi olmak üzere 20,324 tamirat ve inşaat yapılmıştır. 

Cumhuriyet ilanından evvel İzmir de 6000 metre murabbaında park varken bu bugün bunların yekunu 115,000 m2 baliğ olmuştur. Ve Belediye halka iyi gezinti yerleri hazırlamak için terkedilmiş mezarlar ve boş sahaları parkla çevirmiştir. Yangın yerinde ve bütün şehirde asra uygun bir şekilde yaptırılan imar planı ehemmiyetle tatbik edilmekte ve bu plan dahilinde yangın yerlerinde bugüne kadar 400,000 metre murabbaı arsa satılmış ve bunların yarısının üzerine yeni binalar ve inşaat yaptırılmıştır. Bu meyanda işçi kısmını korumak ve onları ev 
sahibi yapmak, sıhhi evlerde oturtmak için Çayırlıbahçe ve Kahramanlar semtinde metresi 25 kuruşa ucuz arsalar satılmış yapılan sıhhi tipteki bina numunelerine göre üç dört senede yapılmak üzere 400 yeni evin açılma merasimi onuncu Cumhuriyet bayramında yapılmıştır. 

Burada üç sene zarfında modern bir işçi mahallesi vücuda getirecektir.
 Gayri fenni künkler içinde şehre akan ve şehrin mühim bir ekseriyetinin su ihtiyacını temin eden Vezir ve Osman ağa suları ıslah edilmiş ve künkler yerine asırlarca dayanacak font borular konmuştur. Tabakhane suyu da asri bir şekilde beton olarak yeniden inşa edilmiş, şehrin sokakları, parkaları, fidanlık ve itfaiye teşkilatı hep bu sudan istifade etmektedirler. Bunların en mühimi olarak İzmir’in en güzel ve şirin bir sayfiyesi olan Karşıyaka’ya Yamanlar dağından 157,000 lira sarf edilmek suretiyle en sıhhi ve asri bir tesisat ile gayet leziz ve dört mikyası maada bir su getirilmektedir. Bu suyun açılma resmi 27 Ağustosta Başvekil İsmet Paşa Hazretleri tarafından yapılacaktır.

Aydınlatma İşleri: Şehir dahilinde 1250 Hava gazı, 2453 Elektrik olmak üzere 3703 sokak lambası vardır. Cumhuriyetten evvel şehrin büyük bir kısmi karanlık içinde idi. 
Ve kırık dökük hususi motorlar ve gayri fenni tesisat ile şehrin ışıklanması ihmal edilmiştir. Bugün her medeni memlekette olduğu gibi İzmir’de de büyük bir elektrik fabrikası gece gündüz şehri aydınlatmakta ve bütün ihtiyaçlara cevap vermektedir.

İtfaiye Teşkilatı: Belediyenin bu şubeye verdiği büyük itfaiye teşkilatı tamamen makineleştirilmiş memleketi yangın tehlikesinden cidden kurtarmıştır. Cumhuriyetten evvel 15 adet eski ve kısmen beygirli vesaitten ibaret olan itfaiye bugün tamamen asri 28 makineli vesaite maliktir. Yangınlara daha çabuk yetişebilmek üzere merkezi bir mahalde bir de itfaiye binası yapılmıştır. İtfaiye teşkilatının ne kadar mükemmel çalıştığı şehirde vukua gelen yangınlardan yüzde 95’nin tevessüsüne meydan verilmeden derhal yetişilerek söndürülmesiyle sabittir.

Mezbaha: Kesim yerleri, ahırları ve soğuk hava depolarıyla en esaslı ve sıhhi bir ihtiyaca cevap veren bu mühim ve asri teşkilat belediyenin büyük himmetiyle bir Türk şirketi tarafından yapılmıştır. Dört sene sonra şirketin müddeti bitecek ve bütün tesisatıyla belediyenin malı olacaktır. Bunun civarında büyük bir hayvan alım ve satım pazarı kurulmuştur.
Telefon: İzmir Belediyesi Cumhuriyet devrinden sonra şehre en büyük hizmetlerden biri olan otomatik telefon tesisatını yapmakla büyük bir eksiğini tamamlamıştır. Belediyenin de hissesi olan telefon şirketi en modern bir tesisattır. Buca, Bornova, Karşıyaka kısımlarına da teşmil edilerek halkın ticari ve umumi ihtiyaçlarını görmektedir.”

Sonuç

Birinci Dünya Savaşı süresince sömürülerine ara veren Avrupalı emperyalist devletler Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun 
tümünde olduğu gibi İzmir’de ve Batı Anadolu’da da yeniden emperyalist amaçlı çalışmalarına başladılar. I. Dünya Savaşı’nda İmparatorluğun ekonomisinde de 
büyük bir etkiye sahip olan Almanya’yı dışlayan İtilaf Devletleri kendi menfaatleri ni en üst seviyede koruyacak bir düzen oluşturmaya çalışmışlardı.
 Aynı çalışmaların İzmir’de de yapıldığını görmekteyiz. İtilaf Devletleri özellikle İngiltere, İzmir üs tutularak Batı Anadolu’dan yapılan sömürüde aracı rolünü üstlenmiş bulunan azınlıklar içindeki Rumları kendilerinin maşası olarak kullanma çabasını sarf ederken Venizelos yönetimindeki Yunanistan’a Bizans İmparatorluğu ’nu yeniden canlandırma hayallerini gerçeğe dönüştürmelerinde destek sözü veriyorlardı.

 Bölgedeki İngiliz menfaatlerine zararı dokunacağı değerlendirilen İtalya ise İzmir daha evvel kendisine vaat edildiği halde çeşitli nedenler mazeret gösterilerek 
İzmir’den uzak tutulmaya çalışıyordu.

 Yunanlıların İzmir’i işgali ile rahata kavuşacaklarını düşünen İzmir Rumları için durum hiç de umdukları gibi olmadı. “Anadolu’da şehirler yanar ve köyler ezilirken İzmir’in vaziyeti iktisadiyesi sükuta uğruyordu. Yunanlıların Anadolu’da ileriye doğru attıkları her adım İzmir’in faaliyeti iktisadiyesine bir kör düğüm örüyordu.

“Asya Seferi” Rumları Yunan Ordusu’nun kendilerine refah ve saadet bahşedeceğini umut ederlerken şevket (baht açıklığı) ve ikbalden (talih) yuvarlandılar. 

Eski Saadetlerini de kaybettiler… ”122 

İş gücü açığı, ulaşım yetersizliği, sürekli göçler, teknik yersizlik ve belirsizlik ortamının yanında işgalle birlikte gelen savaş şartlarının nispi devamlığı, üretimin 
% 40’dan fazlasının yok olmasına neden olmuştur 123. 

 İşgal yıllarında üretimdeki bu azalmaya karşılık her türlü mal ve hizmetin piyasadan karşılanabildiğini ve bunların mevcudiyetini çeşitli Ahenk gazetesi 
nüshalarındaki reklamlarda görebiliyoruz. Özellikle piyasada bulunan lüks malların kaynağını, yurt dışından yapılan ithalatın kesintiye uğramadan devam etmesi oluşturmaktadır. Ancak üretimin düşük olması, kambiyo kurlarının belirsiz olmakla birlikte Türk- Yunan muharebelerine endeksli olması, tüketim mallarının yurt dışından ithal edilmesi gibi sebepler hayatı yaşanamayacak kadar pahalı bir hale getiriyordu 124. 

 Maaşlarının ödenmesinde her hangi bir sıkıntı ile karşılaşmayan Yunanlı memurların yanı sıra ticarette de Türklerle kıyasla son derece üstün bir konumda 
bulunan ve para kazanma konusunda pek sıkıntı ile karşılaşmayan azınlıklar, yabancılar ve Levantenler Türklere nazaran hayat pahalılığından daha az 
etkileniyorlardı. Bununla birlikte işgal altındaki İzmir’in ekonomisinin ve ticaretinin durumu şehirde yaşayan bütün kesimleri etkileyecek kadar kötü bir hal almıştı.
 İşgal altında bulundurdukları süreç boyunca İzmir’in iktisadi yaşantısına katkısı olmayan Yunanlıların İzmir’i terk ederken meydana getirdikleri zarar, çıkarmış oldukları yangının hasarıyla kalmıyordu. İzmir’i terk eden Rumların yanlarında götürdükleri ve toprağa gömdükleri altınlar ve kıymetli eşyalar ülkenin genel ekonomisine darbe vururken, “Büyük Mübadele” öncesinde ve sonrasında yaşanan çeşitli olaylar 125 neticesinde İzmir büyük boyutlarda zararlar görüyordu.

 1821’de Yunan milliyetçiliğinin uyanması ile başlayan Türk-Yunan çatışmaları, İngiltere’nin “Hasta Adam” Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçmesi ile Yunanların lehine bir gelişme göstermiştir. “Megali İdea” olarak adlandırdıkları Büyük Ülkü’de Batı Anadolu’nun ilhakını da kapsayan hedefleri şöyle sıralanabilir 126:

(1) Yunan Milletinin tam istiklalinin temini,
(2) Batı Trakya ve Selanik’in Yunanistan’a ilhakı, 
(3) Ege Adaları’nın Yunanistan’a ilhakı,
(4) Oniki Ada’nın Yunanistan’a ilhakı,
(5) Girit Adası’nın Yunanistan’a ilhakı,
(6) Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı,
(7) Pontus Rum Hükümetinin kurulması,
(8) Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı,
(9) İmroz ve Bozcaada’nın Yunanistan’a ilhakı,
(10) İstanbul’un işgal edilerek Doğu Roma İmparatorluğu’nun ihyası.

Rumların Balkan ve Anadolu topraklarında ilk başlarda tedhiş ve gerilla 
faaliyetleri ile başlattıkları yayılmacılık, önceleri Etniki Eterya (Azınlıkların Birliği) 
ve daha sonra Filiki Eterya adıyla faaliyet gösteren İpsilanti, Ksantos ve Çakalof 
tarafından kurulan Cemiyetin etkisi ile oldukça başarılı olmuştur. Yunanlıların 
bu sayede 1831 yılından başlayarak Türklere karşı olan toprak kazanımları 1921 
yılında zirveye ulaşmış ve bu tarihten itibaren Sakarya Meydan Muharebesi’ndeki 
mağlubiyetleri 127 ile gerilemeye başlamıştır 128.

Türk Ordusu 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e girdiğinde ve takip eden günlerde, kaçamayarak İzmir’de kalan Rumlar ve destekçileri olan Ermeniler ile Türkler arasında çatışmalar devam etti. Şehir içinde oluşturulan birkaç direnek noktası da imha edilerek, kısa sürede kamu düzeni sağlandı. Yerli Rumlarlabirlikte Yunanların yukarıda ele alındığı gibi Anadolu’yu işgal süresince, Türk varlığına karşı uygulamış oldukları asimilasyon politikalarının etkisi ile 9 Eylül 1922’yi takip eden günlerde İzmirli Rumlar için sıkıntı başlamıştı. Birçok İzmirli Türk ise, yaşanan her şeye rağmen Rum komşularının can güvenliğini sağlamak için çaba göstermiş ve onların salimen şehirden ayrılmalarına yardımcı olmuşlardı 129. 

Türk ve Rum toplumları arasındaki ayrışımı körükleyen en önemli aktörlerden birisini oluşturan Rum Ortodoks Kilise’sinin İzmir Metropoliti olan Hrisostomos, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından beri bu yoldaki çalışmalarını sürdürmüştü. Yunanların İzmir’i işgal ettiği gün, Yunan Tümenini karşılayarak takdis eden Hrisostomos, Türk toplumu tarafından kabullenemeyecek daha başka birçok eyleme imza atarak toplumların arasında var olan ayrışmayı körükleyerek 10 Eylül 1922’deki hazin sonunu hazırlayan yolun taşlarını örüyordu. Hrisostomos’un, İzmir’in Türk Ordusu tarafından kurtarıldığı günün ertesinde linç edilmesinde rol oynayan etkenler içinde, kendi eseri olan toplumlar arası kinin etkisi büyük olmuştur 130. 

Ancak, Hrisostomos’un linç edilmesi var olan ayrışmayı daha da artırarak, Türk ve Yunan coğrafyalarında her iki topluma mensup olan insanların birlikte yaşamasını da zorlaştırmıştır.


BU BÖLÜM DİPNOTLARI:


122 İbn’ül Cemal M. Ragıb, “Güzel İzmir’de Vaziyeti İktisadiye”, Türkiye İktisat Mecmuası, 1922, I/3,s.s.75-76.
123 A.g.m., s.75.
124 “İzmir istihsalat yüzünden dert ve elem içinde çırpınıyorken, kambiyo buhranları, ithalat fiyatlarının yükselmesi vaziyeti büsbütün alt üst etmiştir… İzmir’de hayat… fevkalade pahalılaşmıştır…”, a.g.m., s.76.
125 Teferruatlı bilgi için bakınız: Arı, a.g.e.; Arı, a.g.m., s. 37.
126 Hamdi Ertuna, Necati Ökse, Türk-Yunan İlişkileri ve Megalo İdea, Gnkur Basımevi, Ankara, 1985,s.s.43-44.
127 Mustafa Kemal, Söylev (Nutuk) II, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1973, s. 453-454.
128 Brian W. Beeley, “The Greek-Turkish Boundary: Conflict at the Interface”, Transactions of the  Institute of British Geographers, New Series, Vol. 3, No. 3, Settlement and Conflict in the Mediterranean  World (1978), s.352.
129 Umar, a.g.e., s.s.301-306.
130 A.g.e., s. 308-321; Dursun, a.g.e., s. 122-130; Engin Berber, “Kurtuluştan Sonra İzmir’de Yunan İşgal Dönemine Tepkiler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 8, Cilt: III, Mart 1987, s. 443-460.


KAYNAKÇA :

Kitap ve Makaleler

ADIVAR, Halide Edip; Yakup Kadri Karaosmanoğlu; Falih Rıfkı Atay; Mehmet Asım Us, İzmir’ den Bursa’ya, Atlas Kitabevi, İstanbul, 1980.
ADIYAMAN, Süleyman Vasfi, “ Bir Gümrükçünün İşgal Yılları Anıları ”, Üç İzmir, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 1992.
AKSOY, Yaşar, İzmir, Smyrna Efsaneden Gerçeğe, İzmir Büyük Şehir Belediyesi Kültür yay. , 1.baskı, İzmir, Ocak, 1990.
AMBLER, Eric, İzmir’li Dimitros’a Bir Tabut, Milliyet Yay., 1973.
APAK, Rahmi, Reşat Hall, Kadri Coşkuner, Türk İstiklal Harbi II/2.Kısım, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1965.
ARI, Kemal, Büyük Mübadele (Türkiye’ye Zorunlu Göç) (1923-1925), İstanbul, 1995.
---------------, “Türk Kurtuluş Savaşı’nın Bitiminde İzmir’in Genel Ekonomik Durumu”, 
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, I/3.
ARIKAN, Zeki, Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını (30 Ekim 11918- 8 Eylül 1922), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 1989.
---------------, “İzmir- Kasaba- Aydın Demiryolu İşçilerinin Bir Muhtırası”, Tarih ve Toplum, Sayı:49, 1988.
---------------, Sabri Sürgevil, Abdullah Martal, Oktay Gökdemir, Sabri Yetkin, Türkan Çetin, Hakkı Uyar, Erdal Aslan, Özlem Yıldırır, Tariş Tarihi, Türkiye 
Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı, Tariş Tarihi Projesi, İzmir, 1993.
AYBARS, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1995.
BARAN, Tülay Alim, İzmir’in İmar ve İskanı (1923–1938), Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1994.
BARBAROS, R. Funda, Gülcan Paker, Beyza Sümer, Yaşar Aksoy, Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın 50. Yılı, Tükelmat AŞ., İzmir, 1995.
BAYRAKTAR, Bayram, “Mütareke’de Yunanistan’ın Ayvalık Politikası”, ÇTTAD I/2, İzmir, 1992.
BEELEY, Brian W., “The Greek-Turkish Boundary: Conflict at the Interface”, Transactions of the Institute of British Geographers, New Series, Vol. 3, 
No. 3, Settlement and Conflict in the Mediterranean World Blackwell Publishing, 1978.
BERBER, Engin, Mütareke ve Yunan İşgali Döneminde İzmir Sancağı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1993.
---------------, “Kurtuluştan Sonra İzmir’de Yunan İşgal Dönemine Tepkiler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S.8, C.III, 1987.
BIYIKLIOĞLU, Tevfik, Türk İstiklal Harbi I (Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1962.
BORATAV, Korkut, “Devrim ve Savaş Yılları: 1908-1922”; Türkiye Tarihi 4 (Çağdaş Türkiye 1908-1980), Cem Yayınevi, İstanbul, 1989.
CEM, İsmail, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1995.
ÇAVDAR, Kazım, İzmir, Bilgehan Matbaası, İzmir, 1986.
ÇAVDAR, Tevfik, “Mütareke ve Milli Mücadele Döneminde Osmanlı Ekonomisi ve İzmir”, 1885–1985 Türk Ekonomisinin 100 Yılı ve İzmir ve İzmir Ticaret Odası 
Sempozyumu, 1985.
ÇETİN, Türkan, “Kurtuluş Savaşı Yıllarında İşgal Bölgesi Köy ve Köylüsü”, ÇTTAD, I/3.
DOBKIN, Marjorie Housepian, Smyrna 1922 (The Destruction of a City), The Kent State University Press, Kent, Ohio and London, England, 1988.
ELDEM, Vedat, Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi, TTK Basımevi, Ankara, 1994.
---------------, “Cihan Harbinin ve İstiklal Savaşının Ekonomik Sorunları”, Türkiye İktisat Tarihi Seminerine sunulan bildiri, Türkiye İktisat Tarihi 
Semineri Metinler, Tartışmalar 8–10 Haziran 1973, Hacettepe Üniversitesi Yay., Ankara, 1975.
ERGİN, Feridun, “Birinci Dünya Savaşında ve Atatürk Döneminde Fiyatlar ve Gelirler,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, III/7, 1986.
ERTUNA, Hamdi, Necati Ökse, Türk-Yunan İlişkileri ve Megalo İdea, Gnkur Basımevi, Ankara, 1985.
GÖNLÜBOL, Mehmet, Cem Sar, Ahmet Şükrü Esmer, A. Haluk Ülman, A. Suat Bilge, Duygu Sezer, Ömer Kürkçüoğlu, Olaylarla Türk Dış Politikası 
(1919–1990), Siyasal Kitabevi, Ankara, 1993.
GÜNDEM, Naci, Günler Boyunca, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay., İzmir, 2002.
GÜVENDİK, Hakkı, Türk İstiklal Harbi II (Batı Cephesi 1’ inci Kısım) (15 Mayıs - 4 Eylül 1919), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1963.
İBN’ÜL Cemal M. Ragıb, “Güzel İzmir’de Vaziyeti İktisadiye”, Türkiye İktisat Mecmuası, Mart 1922, I/3.
JAESCHKE, Gotthard, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çev.: Cemal Köprülü, TTK Basımevi, Ankara, 1971.
KARABEKİR, Kazım, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1960.
KAYGUSUZ, Bezmi Nusret, Bir Roman Gibi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay., İzmir, 2002.
KIRKPINAR, Kenan, “Milli Mücadele Döneminde İngiliz Basını ve Kamuoyunda Türk İmajı”, ÇTTAD I/3, İzmir, 1993.
KOÇMAN, Asaf, “İzmir’in Kentsel Gelişimi ve Bunu Etkileyen Faktörler”, ÇTTAD, I/3.
KURT, Sadık, İzmir’de Kamu Hizmeti Gören Kuruluşlar (1850–1950), Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1994.
LEWINSOHN, Richard, Esrarengiz Avrupalı Zaharoff, Çev.: Cem Muhtaroğlu, İstanbul, 1991.
MAKAL, Oğuz, “Tarih İçinde İzmir’de Sinema Yaşantısı”, ÇTTAD I/3, 1993.---------------, “İzmir Sinemaları (1909–1930)”, Üç İzmir.
MEARS, Eliot Grinnell, Modern Turkey (A politico-economico interpretation, 1908–1923 inclusive with selected chapters by representative authorities), 
Eliot Grinnell Mears, The Macmillan Company, Newyork, 1924.
MISIROĞLU, Kadir, Yunan Mezalimi, İstanbul, 1973.
Mustafa Kemal, Söylev (Nutuk) II, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1973.
MUTLUÇAĞ, Hayri, İzmir Ermeni İhtilal Komitesi ve Terör, İstanbul, 1986.
MÜDERRİSOĞLU, Alptekin, Kurtuluş Savaşı Mali Kaynakları I, II, Kastaş A.Ş. Yay., İstanbul, 1988.
---------------, Cumhuriyetin Kurulduğu Yıl Türkiye Ekonomisi, T.C. Ziraat Bankası Yay., Ankara, 1998.
NAHUM, Hanri, İzmir Yahudileri, İletişim Yay., İstanbul, 2000.
ÖKÇÜN, Gündüz, Osmanlı Sanayii 1913-1915 İstatistikleri, İstanbul, 1984.
ÖKTEM, Haydar Rüştü, Mütareke ve İşgal Anıları, Haz.: Zeki Arıkan, TTK Basımevi, Ankara, 1991.
ÖZALP, Kazım, Milli Mücadele I (1919- 1922), TTK Basımevi, Ankara, 1985.
ÖZKAYA, Yücel, Milli Mücadele’de Ege Çevresi, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara, 1994.
REINHARDT, Richard, İzmir’in Külleri, Çev.: Semih Yazıcıoğlu, Neşe Olcaytu, Hürriyet Yay., İstanbul, 1973.
SARC, Ömer Celal, “Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi ve İktisat Politikaları”, Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk, Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı Yay., 
İstanbul, 1983.
SERÇE, Erkan, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmir’de Belediye (1868–1945), Dokuz Eylül Yay., İzmir, 1998.
SERÇE, Erkan, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında İzmir ve İzmir Ticaret Ve Sanayi Odası (1922–1930)”, İzmir Ticaret Odası Tarihi (19. Yüzyıldan 21. Yüzyıla).
SEVİNÇLİ, Eftal, “İşgal Yıllarından Cumhuriyet’e İzmir’de Tiyatro”, Üç İzmir.
SÖNMEZ, Ülker Zengin, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımının İzmir Ekonomisine Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 1998.
SU, Kamil, Manisa ve Yöresinde İşgal Acıları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, Ağustos 1986.
---------------, Sevr Antlaşması ve Aydın (İzmir) Vilayeti, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1981.
TANSEL, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar II, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1973.
TEZEL, Yahya Sezai, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1994.
TOPRAK, Zafer, “Yayınlanmamış Bir Monografiden İzmir 1920–1921”, Üç İzmir.
TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler II, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.
UMAR, Bilge, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1974.
YILDIRIR, Özlem, “İtibar-ı Zirai Birlikleri Kanunu ve Aydın İncir Müstahsilleri Kooperatifinin Yeniden Canlanması”, Tariş Tarihi, Türkiye Toplumsal ve 
Ekonomik Tarih Vakfı, Tariş Tarihi Projesi, İzmir, 1993.
İzmir Vilayeti 1932–1933 İstatistik Yıllığı, İzmir Vilayeti İstatistik Müdürlüğü, Bilgi Matbaası, İzmir, 1934.
1930 İstatistik Yıllığı, Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, Ankara, 1930.

II. Gazete ve Dergiler 

Ahenk (İzmir) Gazetesi Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Sabah Gazetesi
Şark Gazetesi
Türkiye İktisat Mecmuası

III. Arşiv Kaynakları

Başbakanlık (Osmanlı) Arşivi
Dahiliye Kalemi Mahsus ( DH- KMS) Kataloğu 
Dosya 50/ 2, Dosya 54/1, Dosya 54/2, Dosya 55/3
ÇTTAD, X/23 , (2011/Güz), s.s.35-56


***

KURTULUŞUNDAN SONRAKİ İLK GÜNLERDE İZMİR’DE SOSYO-EKONOMİK DURUM. BÖLÜM 3

KURTULUŞUNDAN SONRAKİ İLK GÜNLERDE İZMİR’DE SOSYO-EKONOMİK DURUM. BÖLÜM 3



Türk-Yunan İlişkileri, İzmir, Sosyo-Ekonomik Durum, Emperyalizm,Bülent DURGUN,Kurtuluş Savaşı sonrası, İzmirde Sosyo-Ekonomik durum,


 İzmir insanının sıkıntıları işgalin bitmesi ile de bitmedi. 

Yaşanan sıkıntıların giderilmesinde bir parça da olsa yardımcı olabilmek için çaba gösteren İzmir Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin 1922-1931 devresini kapsayan faaliyetleri şu şekildedir 88:

“1922 senesinde 43493 lira fakir, hasta ve yaralıların tedavisi ve yiyecekleri 
için sarf edilmiştir. 124352 lira memleket hastanesinin imarına sarf edilmiştir. 2,071 lira muhacirine yardım edilmiştir. İkiceşmelik dispanserinde 18,217 hasta bakılmış ve meccanen ilaç verilmiştir. Bu sene içinde yapılan yardımların yekunu 59,919 liraya baliğ olmuştur.
1923 senesinde muhacir ve darüleytama 337 lira, diğer bazı müesseselere 1,453 lira muavenette bulunulmuştur. Memleket hastanesine 3,657 lira garp cephesi ordu sıhhiyesine 2,000 lira, bu sene içinde memleketimize esaretten avdet eden askerlerimize 6,447 lira sarf edilerek çamaşır, elbise ve yiyecek verilmiştir. Mübadil ve muhacirler için 28,314 lira sarf edilmiştir. İkiçeşmelik dispanserinde 28,324 Tepeköyünde 2,437 fakir hasta muayene olunarak ilaçları meccanen verilmiştir. Bu sene zarfında yapılan yardım yekunu 51,879 liradır.

1924 senesinde Lozan muahedesi mucibince memleketimize gelen muhacir 
kardeşlerimize 17,236 lira sarf edilmek suretiyle yardım edilmiş, hastaları tedavi edilmiş ve mahalli müretteplerine kadar sevk edilmiştir. Bu sene zarfında yapılan yardım yekunu 31,909 liraya baliğ olmuştur. Dispanserlerde 37,069 hasta bakılmış ve ilaçları meccanen verilmiştir.

1925 senesinde yine mübadil ve muhacirlere ve fakir hastalara 26,221 lira sarf 
edilmek suretiyle yardımda bulunulmuş ve cemiyetin dispanserinde 38,841 hasta tedavi olunmuş ve ilaçları meccanen verilmiştir.

1926 senesinde cemiyetin dispanserlerinde 33,606 hasta tedavi olunmuş, ilaçları 
meccanen verilmiştir. Yapılan yardım yekunu 18,515 liraya baliğ olmuştur.
1927 senesinde cemiyetin dispanserinde 22,670 hasta meccanen tedavi edilmiş, 
fukaraya ve muhacirine yardım suretiyle 15,739 lira para sarf edilmiştir.

1928 senesinde bu sene zarfında İzmir ve civarında vukua gelen büyük zelzele 
afetinden mutazarrır olan felaketzedelerin yardımına koşulmuş ve hemen doktor, ilaç, yiyecek ve çadır gönderilmiştir. Bunların iaşesi için 24,606 lira sarf edilmiştir. Yine bu sene husule gelen seylaptan mutazarrır olan felaketzedeler için 563 lira yardım edilmiştir. Cemiyetin dispanserlerinde 19,909 hasta tedavi olunmuştur.
1929 senesinde geçen sene zelzele felaketinin yardımına devam edilmiş ve felaketzedelerin hanelerinin tamirleri için 45,074 lira sarf edilmiştir. 

Seylaptan evleri yıkılanlar için de 1,272 lira sarf edilmiştir. Kışın şiddetinden fıkraya 1,000 lira yardım suretiyle yemek verilmiş ve 1,800 fakire 20,000 okka kömür dağıtılmıştır. Fakir ve bikes çocuklar için de 1,679 lira sarf edilmiştir. Cemiyetin dispanserlerinde bu sene içinde 21,439 hasta ilaçları verilmiştir. 
Bu sene içinde yapılan yardımlar yekunu 63,619 lirayı bulmuştur.

1930 senesinde İzmir ve civarında zuhura gelen büyük seylap büyük felaketleri mucip olmuş ve İzmir’in Kahramanlar semtinde ve Bornova’da yüzlerce evlerin yıkılmasına ve yüzlerce insanın boğulmasına sebep olmuş olduğundan açıkta kalan felaketzedelerin yardımına koşulmuş ve bunların iaşe, tedavi ve iskanları için 104,000 lira para sarf edilmiştir. Karşıyaka’nın bostanlı köyünde 570 hasta tedavi edilmiş bunun için 478 lira sarf edilmiştir. 

Fakir çocuklara ve muhtaçlara 3,264 lira sarf edilerek yardım yapılmıştır. Cemiyetin dispanserinde 29,856 hasta bakılmış ve ilaçları meccanen verilmiştir. 
Bunlar için 16825 lira sarf edilmiştir.

 1931 senesinde Geçen seneki seylaptan evleri yıkılan felaketzedelerin evlerinin tamiri için ilaveten 51,268 lira sarf edilmiştir. Dispanserlerde 3,262 hasta bakılmış, ilaçları meccanen verilmiş bunlar için 17,101 lira sarf edilmiştir. 262 fakire ve 589 mektep talebesine nakden yardım yapılmış bunun için 2,781 lira sarf edilmiştir. Fukaraya 15,000 okka kömür dağıtılmıştır. Torbalı, tire felaket zedelerine 2,000 lira verilmiş ve bu sene yapılan yardım yekunu 32,776 lirayı bulmuştur.

 Hulasa: Bu on sene içinde 284,533 hasta bakılmış ve yukarıda tafsilen arz ve izah edildiği veçhile üsera ve muhacirin mübadelesi, misafirhane ve hastane tesis ve küşadı, klazömen tahaffuzhanesi tathiratı (temizliği), zelzele ve seylap felaketleri için nakdi ve ayni muavenetler yapılmış ve seylap felaketi münasebet ile inşa edilen binalar ile 3,000 seylapzedenin bir ay müddet ile iaşe ve ibateleri, grip, sıtma gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele ve muhtelif suretlerle yapılan yardımların mecmuu 455,844 lira 54 kuruşa baliğ olmuştur.”

 Yunan işgali süresince Türk göçmenlerin çeşitli ihtiyaçlarının giderilmesi konusundaki zengin eşrafın münferit yardımlarının yanında89 Yunanlılar bir 
dispanser açmış, “civardaki cami ve medreselerde yerleşmiş Türk göçmenlerin tıbbi ve ecza ihtiyaçlarını ücretsiz karşılamaya başlamıştı.” 90 Dispansere 
gelemeyecek durumda olan hastaları doktorlar evlerinde muayene ediyorlardı. Yunanlılar Türklere sağlık yardımının yanında 91 yine bu amaca yönelik 
maddi yardımda bulunuyorlardı 92. 

Ancak bütün bu çabalar işgalin en büyük ölçüde etkisinin yansıdığı Türk unsurunun mağduriyetine bir çözüm değildi.

 “Söke havalisinde bulunan 10.000 göçmenin 500’den fazlası açlık ve mahrumiyetten öldü. Kalanlar da camilerde, karakollarda ve viranelerde barınmaya çalışarak ölüm ızdırabı içinde kıvrandılar. Yiyecek bulamayan bu zavallılar yabani ot yediler. Bu elim manzara içinde Türk Subaylar, Kızılhaç’ın yardım işinde kendiliklerinden vazife aldılar. Bazı Avrupa milletlerinin yardım işlerinde gönüllü çalıştılar. Buna rağmen açlık ve sefalet içinde kıvranan 
halkın ızdırabı günden güne artmaktaydı 93“.

 Yunan İşgal Kuvvetleri Yüksek Komiseri Steryadis’in göreve başlar başlamaz büyük bir azimle kumarı yasaklaması ve yerli Müslüman halka şirin gözükmek için ilk işlerinden birisi olarak da genelevleri kapatması dahi yerli halkın kendisini sevmesini sağlamamıştı 94. Sağlık ve eğitim hizmetlerinde de Müslümanlar lehine bir takım uygulamalarda 95 bulunan, Steryadis’in İzmir’de yapmaya çalıştığı şey oluşturulacak bir Yunan-Türk İmparatorluğu için zemin hazırlamaktı.

Türklerin işgal altında devam ettirmek zorunda oldukları çileli yaşantılarının yanı sıra, şehirde sosyal hayat devam etmekteydi. Sinemalar tiyatrolar çeşitli 
propagandalara hizmet etmek ve değişik maksatlarda maddi kaynak sağlamak gibi nedenlerle de olsa faaliyetlerine devam etmişlerdi. Tiyatro seyircisinde eskiye 
nazaran bir azalmayla karşılaşılırken, sinemaya olan rağbette bir değişiklik olmadığı bilinmektedir 96.

 İşgal süresince sosyal yaşantı Yunan kuvvetlerinin güdümündeydi. İşgal kuvvetleri komutanlığı ilan ettikleri sıkıyönetimle yaşantıyı sınırlandırırken günlük 
emirlerle hayatın akışına müdahale ediyordu. Herhangi bir nedenle izinsiz birikmek yasak olduğu gibi kasabalara gidebilmek için mevki komutanlığından izin almak gerekliydi 97.

 Özellikle yabancılar, azınlıklar ve Yunanlılar için İzmir geceleri son derece renkli geçiyordu. Kordon sahilinde bulunan kafeterya, kulüp ve gazinolar gece boyunca şaşalı ışıklarla müşterilerini eğlendirmek için hizmet yarışındaydılar 98.
 Aydınlatma nadiren elektrikle, kısmen hava gazı lambaları, kısmen lüks lambaları ile temin edilirken, bu iş için çoklukla kandiller kullanılıyordu 99. 
Elektrik ve telefon hatları döşeyebilecek kapasitede sanatkarların bulunduğunu o günlerde yayınlanan gazetelerde çıkan reklamlarda görebiliriz 100. 
Sokakların aydınlatmalarının gaz lambalarıyla yapıldığını ve işgal döneminde sağlam olduğunu söyleyebiliriz:
 “Memleketin yüzü ışıldadı. Çoktan beri yanmamakta bulunan gece fenerleri çok şükür dün akşamdan itibaren yanmaya başlamış, geceleri memlekette hüküm sürmekte bulunan zulmet (karanlık) kısmen olsun zail (geçmiş) olmuştur. Ancak gaz borularının içinde rüzgar çok bulunduğu için fenerler güzelce yanmadığı gibi bazı hususi mağaza ve evlerde yanmak da kabil olamamıştır. Gaz kumpanyasının bir kaç gün içinde bu mahzuru ortadan kaldıracağım ümit ederiz 101“.

Türk Ordusunun ilerlemesi ile İzmir’e çekilen Rumlar şehrin ekonomik ve günlük yaşantısında doğal olarak menfi bir etki yapmıştı 102. 

“Ardı arkası kesilmeyen göçmen kalabalığı nedeniyle, 5 Eylülde şehirde ekmek kıtlığı başlamıştı 103”. Yunan ordusunun geri çekilmesi daha sonra panik içinde bir kaçışa dönüşmüştü. Bu kaçışa bütün yerli Rum ve Ermeniler de katılmışlardı 104. Kaçarlarken sahip oldukları pek çok ticari ve iktisadi varlığı atıl bir halde geride bırakan bu unsurların bıraktıklarını işletebilecek insan kaynağı maalesef mevcut değildi 105. 

Bu büyük kaçış esnasında Rumların, zenginlerin varlıklarını yağmaladıklarını görmekteyiz 106. 11 Eylül tarihli Sabah Gazetesinin Yunan gazetelerini 
kaynak göstererek “İzmir Rumları Savuştular” başlığı ile yaptığı haber Türk birlikleri İzmir’e girmeden önce Rum ahalinin İzmir’i terke muvaffak olduğunu 
bildirmektedir 107.

Şehirde meydana gelen bu yığılma, ulaştırma vasıtalarında yoğun talep oluşmasına ve özellikle işgalin son dönemlerinde deniz yolu ulaştırma bedeli 
olarak alınan navlunlarda bir artışa neden olmuştu 108. Hele ki istirdat günü rıhtımda bekleyen Rum kayıkçıları tam bir vurgun yapmışlardı. 

Parayı peşin almadan kayıklarına kimseyi bindirmeyen bu kayıkçılar adam başına 10 liradan aşağı almıyorlardı 109.

Yunanlıların bu kaçış esnasında geçtikleri her yeri yakıp yıktıkları da maalesef herkes tarafından bilinen acı bir gerçektir 110. Neredeyse bütün Egeyi 
yakarak İzmir’e çekilen Yunanlar İzmir’i tahliye ederken 2600 dönümlük bir araziyi kül haline getirecek büyük bir yangın çıkartarak İzmir’in ekonomisini felç ettiler 111.

Yunanlar, münferiden meydana getirdikleri zararlara ilave olarak, neden oldukları yangın neticesinde dolanımdaki 40.000 liradan 18.861 lira nakdi yakmış, 
binalarda 176 milyon liralık tesisat ve makinalarla, depolardaki emtia ve stokların yanmasıyla 65 milyon liralık hasara neden olmuşlardı 112. 

İzmir’de o dönemde ticaret yapan yabancı firmalar yangın sonrasında, sigorta şirketlerinden 100.000.000 doları bulan zararlarının tazmin edilmesini istiyorlardı 113.
 Balkan Harpleri ve I. Dünya Savaşları ile buhran içine giren tarımın Mütareke ve onu izleyen İstiklal Harbi esnasında durumunda düzelme olmadı, aksine şiddetle bozulmasına devam etti 114.

“…1922 yılı sonunda, tam hasat dönemine denk gelen Eylül ayı içinde Yunan askerinin geri çekilirken tarlaları, bağları bahçeleri tahrip etmesi, …tarım ürünlerinin yetiştirilmesinde de pek çok etkin bir rol oynayan Rumların yöreyi terk edip, Yunanistan’a kaçmaları ile büyük bir tarımsal içgücü açığının ortaya çıkması, hem de buna bağlı olarak onların terk ettikleri tarla, bağ ve bahçelerdeki ürünün toplanamayarak çürümeye terk edilmesi…” 115 bu senenin tarımsal ürün miktarı nın düşük kalmasına neden oluyordu.

I. Dünya savaşından önce 19100 işçinin çalıştığı halıcılık bölgenin en önemli üretim kollarından birisini oluşturuyordu. Harpten önce 9100 tezgahta 1834 bin arşın halı dokunmaktaydı. Yunanlıların bölgeyi işgalleri döneminde imalat 4590 tezgahta 1168 bin arşın seviyesine düşmüştür116. Bu imalat seviyesi bölgenin kurtarılışını müteakip Rumların buraları terk etmesiyle 1923 yılında 913 bin arşına düşmüş ancak bir yıl sonra sadece Türk üreticilerle 1646 bin arşın seviyesine çıkarılmıştı. 

Bölgenin kurtuluşundan sonra sanayinin bütün alanlarında üretim bu şekilde bir düşüş trendi yaşamıştı. Ancak zamanla azınlıkların yerleri Türkler tarafından 
doldurularak İzmir bugünkü haline büyük emeklerle getirilebilmiştir 117.
Ekonomik yaşantısı felç olan İzmir’in iktisadi sektörlerini canlandırmak üzere derhal faaliyete geçen yeni idarenin o günkü durumunu ve on yıl içinde 
yapılanları İzmir Vilayeti 1932–1933 İstatistik Yıllığında son derece güzel bir şekilde tasvir etmektedir118:

“Türkiye Kurtuluş tarihinin İdeali Milli zaferinin hedefi olan Güzel İzmir ve Ege mıntıkası Türkiye Cumhuriyetinin en feyizli en velut bir parçasıdır. Cihan 
harbinin felaket günlerinden sonra istilaya maruz kalan bu topraklar tekrar elimize geçtiği zaman başta İzmir olduğu halde bütün mıntıkanın Şehir Kasaba ve köylerinden kısmı azamı yanmış, yakılmış, bağ ve bahçeleri sökülmüş, hemen her tarafı harabeye çevrilmiş Ana vatanın İstirdadını müteakip vaktiyle birlikte 
yaşadığımız ecnebi unsurlar memleketten hicret ettikleri için bir derece boşluk içinde kalan bu mıntıkanın eski halini bulmasına imkan olmayacağı kanaati ecnebi 
memleketleri ticaret ve siyaset aleminde mevcut idi. Filhakika milli ve kutsi İdealine kavuşan Türk milleti yalnız Ege mıntıkası değil sultanlar devrinin kangren olmuş idaresinde yüzlerce sene harabiyet ve yoksulluk içinde bulunan koca ülkeyi dahi bu suretle devraldıktan sonra Cumhuriyet idaresini ilan etmiştir. Yeni Türkiye 
Cumhuriyeti tarihin bu ana kadar kaydetmediği muazzam zaferden sonra yeni açılan hayat yolunda hür müstakil yaşamağa azmettiği için iktisadiyatımıza 
kamil bir veçhe vermeğe umde ittihaz eylemiştir. İzmir’in kurtuluşunu müteakip Makedonya, Arnavutluk, Adalar ve diğer yerlerden gelen ırkdaşlarımızın Ege 
mıntıkasının muhtelif mahallerinde yerleştirilmek suretiyle müstahsil bir hale gelmeleri yanan ve yıkılan bina, fabrika ve imalathanelerin yerlerine tedricen modern ve daha güzel bina ve tesisatın inşası, mıntıkada eskisine nazaran bir kaç misli fazla bağ ve bahçe vücuda getirilmesi, memlekette ziraat ticaret ve sanayinin inkişafına muktedir kanunların neşir ve tatbiki sayesinde genç Cumhuriyet idaresinin on yılda istihdaf ettiği gayenin tahakkukunu büyük bir sevinçle görüyoruz. Cumhuriyet idaresinin başlangıcından itibaren on yıl zarfında Ege mıntıkasında husule gelen iktisadi inkişafı ifade için itinalı bir suretle tanzim edilmiş olan istatistiklerden bazı rakamları aşağıya koymayı faydalı buluruz.



Ege mıntıkasının ihracat ve ithalatı:


Bu rakamlardan vazihen (açıkça) anlaşılacağı üzere mıntıkamızdan ecnebi memleketlerine vaki ihracat miktarı ve kıymetleri Türk müstahsilinin ve tüccarının 
gösterdiği yüksek kabiliyetten dolayı 1923 senesinde 110 bin tondan ve 43 milyon liradan ibaret olan ihracat yedi sene zarfında 314 bin ton ve 99 milyon liraya kadar yükselmiştir. İhracattaki ticari vaziyetimiz de dahi 1923 ten 1929’za kadar mahsus bir terakki görülmüştür. Bu suretle 1923 senesinde hariçten celp olunan malların sıkleti 74 bin ton kıymeti 19 milyon lira iken bu miktar tedricen artarak yedi sene zarfında 177 bin tonu ve takriben 38 milyon lirayı bulmuştur. Cihan buhranının bizde tesirini gösterdiği 1930 senesinden itibaren ihracat ve ithalatımızda nazarı dikkati calip bir noksanlık hasıl olmuş ise bu hal mıntıkamızın istihsal kudretinin azalmasını ifade etmez, bunun sebep erini cihan buhranına ait olan başka yollarda aramak lazım gelir.”

 Yeni yönetim idareyi ele aldıktan sonra üretimi de arttırarak Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki seviyelere getirmeye çalışmıştır. Rum ve Ermenilerin 
kenti terk etmesi ile üretim ve ticarette meydana gelen boşluğun doldurulmasına yönelik olarak yerel, ülke çapında ve Yunanların menfi kamuoyu oluşturma çabası 
ile uluslar arası arenada oluşan endişelerin giderilmesine yönelik bir gayret ile karşılaşılmaktadır. Bir taraftan duran ekonominin çarkları yeniden işletilmeye 
çalışılırken diğer taraftan da topluma ve uluslar arası kamuoyuna güven telkin edilmeye çalışılıyordu. Yayınlarda bu yönde yapılan izahatlardan birisini de 1927 
yılında yayınlanan Ticaret Salnamesi’nde görmek mümkündür. Salnamede İzmir’in durumu ve gelişmeleri şu şekilde ifade edilmektedir 119:

“Küçük Asya’da iklim ve istihsalat itibari ile pek kıymetli ve zengin arazi ve civara sahip bulunması ve esasen Garbi Anadolu’nun en mümtaz bir merkezi ticaret olması dolayısıyla Türkiye’de dahi Akdeniz üzerinde mevkii iktisadiyesinin yüksekliği ile tanınmış olan İzmir’den 1922 senesi kısmı-ı ahirinden yerli Rum ve Ermenilerden içlerinden pek çok iktisat amelleri mevcut yüz binlere baliğ olan bir kısım nüfus hicret etmiştir. 

Bu iki anasırın hicretlerini müteakip Avrupa ve Amerika erbabı ticaret ve sanayinde ve Avrupa diplomatlarında İzmir mıntıka-i iktisadiyesi ticaret ve istihsalat aleminde müstahsil boşluk Türkler tarafından doldurulamayacağı ve bu vecihle İzmir’in Akdeniz limanları arasındaki mevkii iktisadiyesini kayıp edeceği kanaati hasıl olmuştu. Bu kanaat aynen ve belki de daha ziyade Yunan komşularımızda mevcut olmakla beraber iktisadi rakibimiz olduklarından 
kanaatlerine pek hatalı ve fahiş fikirler de ilave ederek garb merkezi ticariyesinde aleyhimize propaganda yapmakta bulunmuşlardır. Halbuki hakikat tam manasıyla başka bir şekildedir. 

 İzmir mıntıkai iktisadiyesinin ehemmiyeti başlıca ihracatı cihetindendir. Zira Türkiye’de fazla ihracat yapan liman İzmir limanıdır. Limanın eskiden beri ihracat-ı senevisi ithalatından çok fazladır. Mesela: Harbi Umumiden evvel sekiz milyon liralık ihracatı seneviyesine karşı beş milyon liralık ithalatı vardı. Memleket ise sanaiyat memleketi değil ziraat memleketi olduğundan hali müstesna olmak üzere ihracat metamız (emtia) tamamen mahsulat-ı ziraiyeden ibarettir. Bunların da başlıcaları: tütün, üzüm, incir, zeytinyağı, pamuk, afyon, palamut, meyan kökü, bakla ve arpadır. Şimdi bu maddelerin eski istihsalat ihracat miktarları ile hali hazırdaki miktarlarını mukayese edelim:

Arpa ve Bakla: istihsalatımız harbi umumiden evvel ehemmiyetli bir derecede iken harbi umumi içinde ve mütareke zamanlarında haylice tenakus etmiştir. Binaenaleyh Yunan işgali zamanlarında dahi bu mevaddan yapılan ihracat gayet cüzidir. İstirdaddan beri tedricen istihsalat ve ihracat artmaktadır. Harbi umumiden evvel senede azami 144 bin ton arpa ve 33 bin ton bakla ve asgari de bu miktarların yarısı kadar ihracat vaki olurdu. 1921 senesinde bakla ihracatı 225 ton, arpa 1165 ton, 1924’te ise bakla ihracatı 2 bin ton, arpa ihracatı 2150 tondur. Bu miktarlar seneden seneye artmakta ve harbi umumiden evvelki miktara vasıl olacağı anlaşılmaktadır.



 Üzüm: İzmir ve havalisinde son yirmi iki senelik çekirdeksiz üzüm istihsalatı seneviyesini gösteren istatistik zirdedir: 

İşbu istatistikte görüleceği vecihle Rum ve Ermenilerin hicretlerinden sonra ilk birinci senede türlü türlü müşkülata rağmen müteşebbis Türklerin fazla faaliyet leri sebebiyle istihsal olunan çekirdeksiz üzümün miktarı son yirmi senenin istihsalat arasında en noksan rekolteden yüzde yüz yirmi fazla ve en yüksek rekolteden yüzde kırk noksandır. Bu hale nazaran Rumların hicreti üzerine emvali metruke sırasına geçen bağların layıkıyla ve erbabı eliyle bakılamayacağı, vaktinde lüzumu miktarda amelenin tedarik edilemeyeceği düşünceleri ile çekirdeksiz üzüm istihsalatımız için hasıl olan endişenin tamamen vahi ve mahalsiz olduğunu son iki senenin üzüm rekoltenin miktarlarında ispat etmiştir. Bu mahsulün ticaret kısmına gelince öteden beri üzümlerimizin ehemmiyetli derecede müşterisi olan Almanya  nın müşkülatı maliyesi sebebiyle 1923 rekoltemizden ilk zamanlarda üzüm çıkarması ve birinci derecede üzümlerimizin müşterisi olan İngiltere’de başka memleket üzümleri karşısında rekabet hesabıyla fiyatlar-mukaddema bazı seneler görüldüğü gibi- biraz düşkün gitmiş ise de mevsim ortasından itibaren piyasa tedricen yükselerek muayyen bir hale gelmiş ve müstehlik piyasalarda rekabeti umumiyesi karşısında icra olunan cüret ve faaliyet sayesinde 1923 senesinin nihayetinde mahsulümüz ün büyük bir kısmı elden çıkmıştır. 1924 Martında ise sevk olunacak üzüm kalmamış hükmünde idi. Halbuki yeni rekoltenin idrakine daha beş ay vardı. Eski senelerde ise daima mahsuller seneden seneye bir birine karışırdı. 1924 senesi mahsulü ise ala derecede bir rekolte olduğu halde bu sene Almanya’nın dahi üzümlerimize müşteri bulunmasından piyasada şayanı memnuniyet bir fiyat açılmış ve bu iyi fiyatlar daima devam etmiştir. Rekoltenin büyük bir kısmı Kanunusani bidayetine kadar elden çıkarılmıştır. Nisan içinde ihraç edilememiş miktar takriben üç bin tondan ibaret kalmıştır. Şu hale nazaran yeni sene mahsulüne eski rekolteden bir şey devir etmeyeceği tahakkuk etmiştir.



İncir: İzmir ve havalisinin yirmi iki senelik incir istihsalat senevisi mübeyyin (açıklayan) istatistik berveceh-i atidir. (Yük= takriben 120 kilodur.)

Pamuk: İhracat için İzmir muhiti Harbi Umumiden evvel en çok kırk beş bin balya kadar pamuk yetiştirmiş iken harbi umumi senelerinde mahsul miktarı tenzil ettikçe etmiş ve mütarekeden sonra Yunan işgali zamanında beş bin balyaya kadar düşmüş olduğu halde Yunan işgalinin son senesi olan 1922’de sekiz bin balya ve istirdattan sonra birinci sene yani 1923’de dokuz bin beş yüz ve 1924 yirmi yedi bin balya yetiştirilmiştir. 

Palamut: Harbi Umumiden akdem takriben elli bin ton ihraç edilirdi. Amele yevmiyesinin artması ve İzmir’e kadar nakliyat masrafının fazlalığı dolayısıyla mütarekeden sonra İzmir’den uzak bazı mahallere palamut mahsulünü toplamak elverişli bir iş olmadığından oralarda mahsul toplanmamıştır. Ve bu sebeple de ihracat da nakıs etmiştir. 

Binan aleyh İzmir ve havalisi Yunan işgalinde bulunduğu son 1921 senesinde ki ihracatı 18500 tonilato ve 1924 senesi 27 bin 500 tonilato dur. … Palamut fiyatı sene sene hayli yükselmekte olduğundan İzmir’den uzak mahallere dahi palamut mahsulünü toplamak elverişli bir iş sırasına geçmektedir. Şu halde palamut istihsalat ve ihracatında artacağını şimdiden kestirmek mümkündür. Çünkü kabiliyet ve esbab vardır. 

Tütün: İzmir havalisinde tütün istihsalatı daima müterakki bir haldedir. Rumların hicretinden evvel son 1922 tütün mahsulünün miktarı 6900000 kilodur. Ve o sene ziraatı 120000 dönüm üzerinedir. Bu ziraat ve istihsalatta Rumlar şüphesiz ehemmiyetle alakadar idi. Rumların hicretinden sonra 1923 de sırf Türkler tarafından yapılan ziraat 150000 dönümdür. İstihsalat 10 milyon kilodur. 1924 senesi ziraatı 3000 dönüm ve mahsulat 25 milyon kilodur.

 Nefaset cihetine gelince: Tütünlerimizin en nefislerinin müşterisi olan Amerikalılar evvelce kendilerine yarayacak derecede nefis tütünleri mahdut kazalarda bulabilirlerdi. 

Halbuki son iki senenin mahsulü arasında Amerikalıların rağbet etmediği ancak bir kaza (ilçe) mahsulü bulunmaktadır. Bu itibarla 1924 senesi yetiştirilen 25 milyon kilo gibi büyük bir miktarın nisan içinde henüz satılamayıp müstahsil elinde bulunan miktarı bir milyon kilodur. Yirmi iki milyon kilo bir miktar da spekülatör tüccar elinde kaldığına göre yirmi beş milyonluk rekolteden daha nisan içinde yirmi iki milyon kilosu tamamen müstehallik memleketler fabrikatör ve tüccarlarına satılmıştır. Şu halde yeni mahsulün idrakine daha çok zaman var iken rekolte elinden çıkacaktır. Fiyatlar da 1924 rekoltesinden pek yüksek ve bidayette en nefis işlenmiş tütünler fiyatına yaprak ve ham olarak satılabilmiştir. Ahiren Makedonya tütün müstahsillerinden büyük bir kısmının İzmir ve havalisine yerleştirilmesi tütün zürraımızın kemiyetine ve keyfine daha ziyade inkişafına amel olacaktır.

Manifatura vesaire: Rum ve Ermenilerin hicretinden sonra toptan muamele yapan büyük manifatura mağazaları Musevilere ait üç beş adetten ibaret kalmıştı. 
İstirdadı müteakip Türkler İzmir’e gelerek ehemmiyetli sermayelerle manifatura ticarethaneleri açtılar. İlk zamanlarda manifatura ticarethanelerinin adedi elli 
dördü buldu. Bunlar İstanbul vasıtasıyla Avrupa fabrikatörlerinden mal celb etmekteler iken son zamanlarda tedricen doğrudan doğruya Avrupa ile temas ve 
maarife peyda ederek mallarını kendileri getirmeye başlamışlardır. Elyevm İzmir manifatura ticarethaneleri Anadolu’nun öteden beri manifaturasını İzmir’den 
çekmeye alışmış kısmının ihtiyacatını temin etmektedir. Keza, toptan muamele yapmak üzere istirdattan sonra Türkler tarafından otuz beşi mütecaviz kahve, şeker ve pirinç gibi emtia satan kantariye ticarethanesi ve miktarı kafi hırdavat, mensucat dahiliye mağazaları hali ihracat ticarethaneleri 317 adet mahsulat dahiliye işleriyle mütevvail (çok meşgul olan) ticarethane, otuz beşi mütecaviz kutu, yağ, makarna fabrikaları tesis ve küşat olunmuştur. Esasen Rumlar tarafından işletilmekte olan dakik fabrikaları, halen ve muntazaman Türklerin tarafından işletilmektedir.

 Birçok sanayi için her sene yeni teşebbüs mevcuttur. Küçük esnaf mağazalarının yekunu harbi umumiden evvelkine nazaran daha çoktur.
Velhasıl İzmir mahiyeti ticariyesinin ahvali iktisadiyesinde daima asarı salah ve terakki pek bariz bir surette numeyan (görünmektedir) olmaktadır.”

Aynı kaygılara 1930’lu yıllarda dahi rastlamak mümkündür. İzmir Vilayeti 1932–1933 İstatistik Yıllığında bu yöndeki çalışmaları ifade şekli şöyledir120:

“İstila ordularının çetin izlerini bıraktığı Ege mıntıkasının istihsalatındaki inkişafın on sene zarfında bu derece memnuniyeti mucip bir surette artacağını tahmin etmek bir hayalden ibaretti. Fakat bugün kemali emniyetle diyebiliriz ki ecnebi anasırın mıntıkamızda vücuda getirildiği boşluk tamamen dolmuş ve istihsalattaki kudret ve kuvvet 1923 senesinde değil umumi harpten evvele nazaran artmıştır.

 Cihan harbinden evvel mıntıkamızdan vasati olarak 7-9 milyon kilo tütün istihsal olunurken bu miktar son senelerde 26 milyon kiloya kadar yükselmiştir. Üzüm bağlarının mühim bir kısmının vaktiyle sökülmesine rağmen hâlihazırdaki vaziyet harpten evvelki halinden daha iyidir. Mıntıkanın 1910 ve 1911 senelerindeki kuru üzüm istihsalatı 44-46 milyon kilo 1923 senesinde 36 milyon kilo idi. 1932 istihsalatı ise 70 milyon kiloya baliğ olmuştur. Ege mıntıkasının diğer mühim mahsullerinden olan incir, zeytinyağı, pamuk, palamut, meyan kökü, afyon ve buna mümasil maddelerin istihsalatı ve ihracat miktarı on sene evvele nispetle çok fazladır. Halıcılığımız 1923 ten 1929 senesine kadar inkişaf etmiştir. 

Buhrandan sonra bu mallarımız hariç memleketlerde lüks eşyadan addedildiği için yüksek gümrük tarifesine tabi tutulmuş ve bu suretle imalat azalmış ise de bunun muvakkat olduğuna hükmetmek icap eder.

 İzmir mıntıkasının iktisadi ehemmiyetini nazarı itibara alan yüksek iktisat vekaleti bu seneden itibaren İzmir’de (ofis) teşkilatı yapmış ve Egenin yüksek ihtiyacını ve ihracat maddelerinin mahreçlerinde iyi fiyatlarla satılması esbabını temin buyurarak acil ve mühim bir ihtiyaca cevap verilmişlerdir.”

 Üzerinde hala dumanları tüterken bir yangın harabesi halinde devralınan İzmir’in imarı, yeniden kente hakim olan Türkler için önemli bir sorumluluk haline gelmişti. İzmir’de kentin imarına yönelik yapılan çalışmalar şu şekilde özetlenmiştir 121:

“…Şehrin en mühim mahallerini ve ticari kısmını teşkil eden büyük bir kısmın mağaza ve depoları kamilen yanmıştı. Buna rağmen Cumhuriyetin kuvvetli rejim ve enerjisinden aldığı büyük bir hız ile hükümet ve şehir belediyesi el ele vererek çalışmış ve harabezar olan mahallerde muntazam ve geniş bulvarlar, gayet muazzam binalar ve her türlü iktisadi müesseseler kaim olmuştur. Şehir belediyesi evvela yanmış olan kısmın yeniden imarı için bir plan hazırlamış ve bunun üzerine işe başlamıştır. İşte bu fenni plana tevfikan yapılan yeni ve modern binalarla bugün yeni İzmir eskisine nazaran tanınmayacak bir şekilde güzelleşmiş ve asrileşmiş tir. İzmir şehri belediyesinin büyük himmeti olarak otomatik bir telefona, asri mezbahaya, elektrikli tramvaylara, şehir un fabrikası müteaddit parklara, son sistem elektrik tenvirat ile otobüs gibi emsal medeni şehirlerin malik bulunduğu vesaitin hepsine malik bulunduğu vesaitin hepsine malik bulunmaktadır.

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

88 İzmir Vilayeti 1932–1933 İstatistik Yıllığı, İzmir Vilayeti İstatistik Müdürlüğü, Bilgi Matbaası, İzmir, 1934, s.s.170-171.
89 Ahenk, 20 Şubat 1338.
90 Berber, a.g.e., s.165.
91 Dobkin, a.g.e., s.68-70.
92 Berber, a.g.e., s.165.
93 T.İ.H. II/2, s.143.
94 Dobkin, a.g.e., s.68.
95 A.g.e.
96 Ahenk, hemen her nüshasında sinema reklamlarına rastlanmaktadır. B.D.; Oğuz Makal, “İzmir Sinemaları”, Üç İzmir, s. 387-394;  Eftal Sevinçli, “İşgal Yıllarından Cumhuriyet’e İzmir’de Tiyatro”, Üç İzmir, s.s.379-381; Oğuz Makal, “Tarih İçinde İzmir’de Sinema Yaşantısı”, Ç. T. T. A. D. I/3, s.206.
97 Arıkan, a.g.e., s.82.
98 Haydar Rüştü Öktem, Mütareke ve İşgal Anıları, Haz.: Zeki Arıkan, TTK Yay., Ankara, 1991, s.99.
99 Ahenk, 12 Şubat 1338; 2 Haziran 1938.
100 Şark, 25 Şubat 1338.
101 Ahenk, 14 Şubat 1335.
102 Arı, a.g.e. , s.7; Richard Reinhardt, İzmir’in Külleri, Hürriyet Yay., Çev.: Semih Yazıcıoğlu, Neşe Olcaytu, İstanbul, 1973, s.384;  Eric Ambler, İzmir’li Dimitrios’a Bir Tabut, Çev.: Rıdvan Ramanlı, Milliyet Yay., 1973, s.24.
103 Berber, a.g.e., s.317.
104 “Türkiye’den Yunanistan’a mübadele edilmeyi beklemeden kaçan Rumların sayısı 1.000.000’dan fazla olduğu bilinmektedir.”,  Arı, a.g.e., s.8; Kemal Arı, “Türk Kurtuluş Savaşı’nın Bitiminde İzmir’in Genel Ekonomik Durum”, ÇTTAD. I/3, s.33; “--1922’de mi? Oho…O yıl buradan kaçan Rumların haddi hesabı yok.”, Ambler, a.g.e., s.26,
105 Arı, a.g.e., s.10-14; s.12’den alıntı: “Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey, İzmir’de Rumlardan 10678 ev, 2173 dükkan ve mağaza 79 fabrika,  2 hamam, 1 hastane; Ermeni ve Musevilerden de 1600 ev, 2821 dükkan ve mağaza, 89 fabrika, 2 hamam, l hastane kaldığını belirtmişti”.
106 Ambler, a.g.e., s.15.
107 Sabah, 11 Eylül 1922, s.1.
108 Türkiye İktisad Mecmuası, 27 Mayıs 1922, s.149.
109 Bilge Umar, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Yay., Ankara, 1974, s.329, Dipnot “Bu 1922 yılının 10 Türk lirasıdır; o miktarın 1973’deki karşılığı 3000 Türk lirası ya da 250 Amerikan doları kadardır.”
110 Ambler, a.g.e., s.24.
111 Aksoy, a.g.e., s.s.187-188; Süleyman Vasfi, a.g.m., s.262; Tansel, a.g.e., s.205-206; Mısıroğlu, a.g.e., s.181-184; Su, Manisa …, s.s.53-84.
112 Eldem, a.g.e., s.171.
113 Dobkin, a.g.e., s.230.
114 Eldem, a.g.m., s.384.
115 Arı, a.g.m., s.38.
116 Eldem, a.g.e., s.171.
117 A.g.e., s.172.
118 İzmir Vilayeti 1932–1933 İstatistik Yıllığı, s.s.160-161
119 Ticaret Salnamesi 1927, Malul Gaziler Neşriyat Şirketi, İstanbul, s.s.481-484,
120 İzmir Vilayeti 1932–1933 İstatistik Yıllığı, s.s.161-162.
121 A.g.e., s.s.163-167.



***

KURTULUŞUNDAN SONRAKİ İLK GÜNLERDE İZMİR’DE SOSYO-EKONOMİK DURUM. BÖLÜM 2

 KURTULUŞUNDAN SONRAKİ İLK GÜNLERDE İZMİR’DE SOSYO-EKONOMİK DURUM. BÖLÜM 2

Türk-Yunan İlişkileri, İzmir, Sosyo-Ekonomik Durum, Emperyalizm,Bülent DURGUN,Kurtuluş Savaşı sonrası, İzmirde Sosyo-Ekonomik durum,

 “Benim için aşikar olan şuydu Yunanlıların çıkarmanın hemen akabinde 
uyguladıkları vahşet ve şiddet oldukça doğaldı ki insan doğasına aşina olanlar 
bunu daha önceden tahmin edebilirlerdi… Yunanlıların son dönemde katlandıkları 
eziyetler göz önüne getirildiğinde durumun eski halini alması mucizeden daha az 
bir şey değildi” 26.
Rumların yağma, hırsızlık ve talanından tarihi eserler dahi nasibini 
almışlardı. Örneğin Sard harabelerinde taşınması zor olan sanduka ve kırık testilerin dışındaki bütün değerli parçalar götürülmüştü 27. Yunanlıların işgal dönemlerinde bölgede meydana getirdikleri zararlar şöyledir 28: 



Gayri Menkul Hasarlar Adedi (bin)



Zararın Sancaklara Dağılımı Şöyledir 29:


Zarar ve ziyan Yunan işgali altındaki bütün bölgelerde mevcuttur. Yunan 
işgalinin diğer bölgelere oranla en fazla hüküm sürdüğü yer olan İzmir’de ise 
zararın nispeten daha çok tutması doğaldır 30. 

Özellikle işgalin ilk yıllarında yerli Rumların ve Yunanlıların arazi ve emlak 
satın almak için, Türklerin topraklarının tapularını alabilmek için fırsat kolladıkları 
bilinmektedir. Nitekim Yunanlıların toprak alarak buradaki bölgede yasal bir 
sahiplik hakkı iddia etmek yolundaki planını Osmanlı hükümeti de görmüş ve buna kısmen de olsa Ziraat Bankası yoluyla açacağı kredilerle engel olmaya çalışmıştı. 
Yunanlılar da boş durmuyorlardı. Spekülatif haberler yayarak halkı baskı altına 
almaya çalışıyor, yaptıkları eziyet ile de kaçırmaya uğraşıyorlardı 31.
 I. Dünya Savaşı ve onun da öncesindeki savaşların etkisi ile sefalet içine 
düşmüş bulunan Türk insanı Yunanlı ve yerli Rum azınlıkların, işgal dönemi boyunca uyguladıkları politika ile tamamen bir yokluk içine sürüklendiler. “Yüzlerce liralık varlığı olan adamlar bir lokmaya muhtaç” hale geldiler 32. Fatih Rıfkı Atay’ın karşılaştığı şu olay durumu sergilemesi açısından ilginç bir örnek oluşturmaktadır: 
 “-Ahali parasız, yiyeceksiz ve hayvansızdır. İlk geldiğim gün sokaklarda bir adamın dilsiz gibi bana işaret ettiğini gördüm. Meğer açlık ve susuzluktan sesi çıkmıyordu. Bu adam emekli bir miralaydı…”33.

Bu perişanlık şehir-kasaba demeksizin bütün işgal alanındaki halkta mevcuttu.  Halk kendisini savunmak için üretimi bırakmak zorunda kalmıştı. Kendi 
geçimliği için bile üretim yapamaz hale gelen halk bunun neticesinde aç kalıyordu. 
Açlıktan ve fena koşullardan meydana gelen hastalıklar bu perişanlığa tuz, biber 
oluyordu 34. 
 Yunanlıların gözetim altına aldıkları Türklerin pek çoğu sorgulama sırasında hayatını kaybetmişti. Gözetim altında tutuldukları ortamlar sağlık ve hijyen koşullarından uzak olduğu gibi yapılan muameleler de insanlık dışıydı. 
Yapılan işkencelerin yanında yiyecek olarak “bir peksimet, bir kutu sardalya balığı-
konserve- ve bir miktar kuru incir”35 gibi gıda maddeleri veriliyordu.
 İzmir’de Yunanlıların bilinen gasp olaylarına ilave olarak en çok öne çıkan 
haberler arasında kapkaççılık, dükkan ve ev hırsızlığı gibi olaylar yerel basında 
dikkat çekmektedir 36. 
 Rumlar bile mevcut ortamdan rahatsızlık duymuşlardır37. Yunanlıların 
yaptıkları vahşet ve zulüm kontrolün dışına çıkmıştır. Öyle ki Türklere yapılan 
vahşetin yanında Yunanlar, “Manisa, Menemen ve diğer yerlerde üç yüzden fazla Rum kızına tecavüz etmişlerdir”38.

 Bir kısım Rumlar ise I. Dünya Savaşı süresince Osmanlı padişahlarının 
koruması altında pek çok paralar kazandıkları halde, bu parayı yine Osmanlı Türkünü öldürmek üzere Yunan ordusuna hibe etmekte hiç bir sakınca görmemişti… “Yani Türkün parası Türkü öldürmek için bomba ve silah oluyor”du39. Bunca şeye rağmen, bunca katlanılmak zorunda kalan ezaya rağmen Türkler yine de bu durumdan ders çıkaramıyor, Osmanlı Hükümeti Yunan askerine iaşe sevkinde hiçbir sakınca görmüyordu 40. Türkler, Türk esnaf dururken Rumlardan alışveriş yapmaya devam ediyorlardı 41. Nankörce hareket edenler içinde İngilizler de vardı. Örneğin I. Dünya savaşından evvel Anadolu’da meyan kökü ticareti yapmış olan, “İngiliz Subayı Hover” I. Dünya Savaşı’nda Yunan casusluğunu örgütlemiş, işgal süresince de bölgede  kontrol vazifesiyle görevlendirilmiş iken, 42 Türklere yapılan eziyeti görmemezlikten 
geliyordu.
 İzmir’de askeri hapishanede bulunan aydınlar 43 halk tarafından işgalden 
evvel kurtarılmışlar dı. Ancak genel hapishanede tutuklu bulunanlar ise 15 
Mayıstaki işgalle birlikte kapıları kırarak kaçmışlardı 44. Bunlar da Yunan askerleri, Rum çeteleri, asker kaçakları, Yunan askeri kaçakları ve Ermeni çetelerine ek olarak “Sosyal Haydut”laşarak efelerle birlikte köylünün ve halkın başına musallat olmuşlardı 45. 

Gelirlerin Durumu

İşgalle birlikte pek çok devlete ait işyerlerinde Türk çalışanlar işten çıkarılmış 
ve yerlerine Yunanlı, Rum, Ermeniler işe alınmışlardı46. Örneğin işgalden evvel İzmir Gümrüklerinde Yunanlı memur bulunmazken, işgalin son günleri olan 1.1.1338’de 128 Türk memura karşılık 78 Yunan memur çalışıyordu 47. İşgalcilerin yaptıkları işten ayırma uygulamalarının yanında bir kısım memurda kendiliklerinden işlerini terk ederek Anadolu’nun içine göç ediyorlardı 48. Başta öğretmenler olmak üzere Türk memurların pek çoğunun maaşları ödenmiyor, ödenen bazı maaşlar ise ya geç, ya da eksik ödeniyordu.

 13 Ağustos 1920 tarihinde İzmir’deki memurlarına maaş ödemeyi durdurmuş 
olan Osmanlı Hükümeti, işgal otoritelerinin ödeme yapmaması üzerine hazineden 
memurlara yardım etmeyi düşünmüş, tahsis edilecek paranın dağıtımını yapmak 
ve memurlarının durumlarını anlamak üzere 9 Ağustos 1921’de İzmir’de göreve 
başlayacak bir komisyon göndermişti 49. Ancak bu da bir sonuç vermiyor, memurlar maaş alamadıkları için mağduriyetleri işgal sonuna kadar devam ediyordu 50. 

Yunanlılar Temmuz 1921 tarihine ve daha önceki dönemlere ait tüm vergi borçlarını topladıkları halde Türk memurlarının maaşlarının ödenmesi için bir düzenlemeye gitmekten kaçınmışlardı 51. Hayat pahalılığının alıp başını yürüdüğü bu dönem içinde 52 memurlar zengin eşrafın yardımlarıyla, borçlanarak veya evindeki eşyasını satarak hayatlarını idame ettirebiliyordu 53. 
 Yunan uyruklu memurların böyle bir maaş ödenmesi kaygısı bulunmuyordu 54. Bu da gösteriyor ki bölgeyi ve İzmir’i tamamen Yunanistan’a dahil etmeye çalışan işgal idaresi Türk unsuru ekonomik bir baskı altında tutarak yıldırma ve bölgeyi terk etmelerini sağlama politikasını güdüyorlardı.

Maaş ve ücretlerin ödenmediği bu ortamda ücret ve maaşların seyri ile bunların alım gücü şöyledir 55:



Ücretlerin Alım Gücündeki Değişiklikler

 Yunan idaresi altında maaş alamayan öğretmenler tarafından yaptırılan eğitimde Sevr Antlaşmasının uygulanmaya başlamasıyla bir de ödenek sıkıntısı yaşanmaya başlandı. Yunan idaresi İslam cemaatinin kendi okullarını kendilerinin finanse etmesi gerektiğini bildirerek ödenek vermedi 56. Daha önce devletin toplamış olduğu “Masarif-i Mecbure”nin toplanması artık okullara kalmıştı. Okullar 
neredeyse eğitim dönemi sonuna gelindiği halde “Mesarifi Mecbureyi” toplamaya 
çalışıyorlardı. 1920 yılında mahallelere tahsis edilen “masarifi mecburiye” miktarları şu şekildeydi 57:



Mesarifi Mecburiye toplanamayınca okulların ihtiyaçları çeşitli yollarla 
karşılanmaya çalışıldı. Bu usullerin başında varlıklı eşrafın yardımları geliyordu ki 
bu kısa bir zaman sürebildi58. Daha sonra uygulanan metotlar arasında müsamereler tertip etmek, rozet dağıtılması, film gösterileri, piyangolar çekilişleri sayılabilir 59. 

Bir kısım masraflar ise işgal kuvvetlerinin denetiminden kaçırılan ödeneklerle 
karşılanmıştı 60. 
 Bununla birlikte memurların yaz mesaisi oldukça kısaydı. Özellikle hükümet 
memurlarının sıcaklar nedeni ile mesaiye sabah sekizde başlayarak, mesaiyi öğlen bir buçukta tamamladıkları bilinmektedir 61. 

Fiyatların Durumu

Meydana gelen savaşlar ve işgalden dolayı temel ihtiyaç maddelerinin yerel 
üretim toplamında %33 oranında azalma meydana gelmiştir62. Üretimin düşüklüğü, arzın azalmasına neden olmaktaydı. Nüfusun incelediğimiz dönemdeki hareketliliği, belirsizlik ortamı ile birleşince mala olan talebi artırıyor bu nedenle fiyatlar artarak geçinme indeksinin rakamlarını yukarıya doğru çekiyordu. 

Bu dönemde, İzmir’e gelen ve iskan edilen göçmenlerin durumu şöyledir 63: 





Merkezi İstatistik Umumiyesi değerlerine göre Türkiye genelinde 26 çeşit mala göre hesaplanmış bulunan geçinme indeksi şu şekildeydi 65:


 Satılık ve kiralık emlak bulmakta zorluk çekilmemekteydi. Ahenk gazetelerinde yaptığımız taramalarda Belediye alanları dahil olmak üzere pek çok ev ve dükkanın kiralık olduğuna ve bazılarının satılık olduğuna dair haberlere sıklıkla 
rastladık 69. 

Ancak kira fiyatlarının yüksekliğinden yakınanlar çoktur 70. 
Yunanlar, işgal esnasında Türklere ait binaların tahliye edilmemesine ve el koyulmamasına dikkat etmişlerdi. İşgal süresince Yunanların yaptıkları resmi kiralamalar için vermiş oldukları kira bedelleri şöyledir 71: 


Pek çok malın satışı ile ilgili reklamlar mevcuttur. Sabundan çoraba, 
Avrupa malı ayakkabılardan Amerikan gaz lambasına (6 ayda fiyatını amorti etiği 
söyleniyor), şekerden her türlü bakkaliyata kadar her cins mal için ilan edilen 
reklamlarla karşılaşılmaktadır 72. Bu reklamlar bizde 1919-1922 yılları arasında İzmir ilinde ihtiyaç maddeleri sıkıntısı olmadığı kanaatini uyandırdı. Buna neden olarak işgal dönemi boyunca İzmir’e ticari mal getiren gemilerin sayılarında bir düşüş olmaması ve böylece İzmir’in ihtiyacının karşılanabilmesi gösterilebilir 73.

 Her ne kadar ihtiyaç duyulan tüketim maddeleri mevcutsa da özellikle Türk 
unsurunun alım gücü (küçük bir kısmınki hariç olmak üzere) son derece kısıtlıydı. 
Bu nedenle Türk unsurun, özellikle de bu unsur içinde göç edenlerin ihtiyaçlarını 
karşılayabildiklerini söyleyemeyiz 74. 1913 yılında Avrupa’da kişi başına düşen 20 
kg. undan daha fazla olarak 21 kg. un üretebilen İzmir değirmenleri 75 bu dönem 
içinde öğütecek buğday bulamıyorlardı, ihtiyaç duyulan miktar İzmir’e ancak 
ithal edilebiliyordu. Halkın alım gücü böylesine düşükken ve halk açlıktan perişan 
bir haldeyken Osmanlı hükümetinin bir kısım ambarlarındaki hububatlar çeşitli 
sebeplerden dolayı çürüyordu 76. 

Genel Durum

İşgalle birlikte İzmir’e göçe eden Rum muhacirlerin ve İzmir’den Anadolu’ya göç eden Türk muhacirlerin hayat standartları pek çok Türk, Yunanlı, İtilaf Devleti kökenli kurum ve kuruluşların yardım ve çabalarına rağmen hiç bir şekilde insani yaşam koşuları seviyesine ulaşamamıştır 77. İşgal süresince çeşitli ülke uyruklularının kontrolündeki hastanelerin yanında Türklerin iyi bir şekilde 
yönettikleri, modern donatımlı bir hastaneleri mevcuttu. 

Ancak ihtiyacı karşılamak üzere yeni hastanelerin inşası gerekliydi 78.

 İzmir’in sıhhiye dairesinin Yunan işgali sırasında şehrin sağlık durumunu 
yakından takip ettiğini ve çeşitli durumlar karşısında gerekli hassasiyeti gösterdiğini söyleyebiliriz. Örneğin; işgal günlerinde etkisini arttırmaya başlayarak ölüm vakalarının yükselmesine neden olan çiçek salgını için, Sıhhiye dairesi on ikisi sabit, üçü seyyar olmak üzere on beş aşı memuru ile aşılama kampanyasına başlatmıştır 79.

 Beslenme yetersizliklerinin de etkisiyle salgın hastalıkların 80 yaygın 
olduğu ve çok kimseyi etkilediği Yunan işgali dönemi içinde Dünya Sağlık Örgütü 
ile koordineli olarak çalışan sancak, vilayet ve belediyelerde bulunan birer yerel 
görevli hükümet adına bakteriyolojik ve kimyasal laboratuarları işletiyordu 81. 
Özellikle son zamanlarda bölgesel salgın hastalıklardan muzdarip olan İzmir’in 
sağlık organizasyonu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Fransız sisteminden uyarlanmış 
bulunduğu, genel sağlık sisteminin bir parçasıydı. Ancak uygulamada ortaya 
çıkan yetişmiş personel, hastane ve laboratuar yetersizliği, Fransızların elde 
etmiş oldukları başarıya ulaşılmasına mani olmuştu. Yetkililerin genel bir bilgi 
yetersizliğinin yanında göçmenlere uygulanması gereken karantina faaliyetlerinde 
de bir dikkatsizlik ve ihmal söz konusuydu 82. Yaygın olarak karşılaşılan salgınların arasında sıtma, çiçek, frengi, lekeli humma gibi hastalıklar ilk sıraları almaktaydı 83. 

Hastanelerin yetersizliğini bir miktar ilaç ve tedavi yardımları ile Hilal-i Ahmer 
(Kızılay) cemiyeti gidermeye çalışıyordu 84. Ancak bu çabalar da işgalin etkisiyle 
kötüleşen yaşam koşullarının neden olduğu 85 salgın hastalıklarla mücadelede 
tamamen başarı sağlanmasına yeterli olmamıştır. “Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında kontrol edilemez hale 86 gelmiş bulunan salgın hastalıklar İzmir insanını da büyük ölçüde etkilemişti” 87.

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:


26 A.g.e., s. 66.
27 Yücel Özkaya, Milli Mücadele’de Ege Çevresi, T. C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1994, s.5.
28 Eldem, a.g.e., s.s.218-219.
29 A.g.e., s.219.
30 “…(Salihli) ve merkezinde zarar hasarat yoktur. Yalnız (Kestelli) den (2.360.500), (Kayacı)dan (670.000),
     (Dilbekdere)den (10.000), (Yaraşlı)dan (1.511.000), (Yaraşlı Çiftliğin)den (702.000), (Kendirlik)den
     (43.600), (Mersindere)den (73.000), (Sarı Mustafa Bey) karyelerinden (32.500) kuruş zarar ve ziyanları olmuş…”, a.g.e., s.38; “ …Sona kalan gasıplar, kirli mendillerimize kadar tenezzül ettiler. Bu zaiyat için bir liste tanzim edilmişti. O Listeye Göre:


31 Tansel, a.g.e., s.198.
32 Su, Manisa …, s.87.
33 Adıvar, a.g.e., s.67, bu olay 28 Eylül 1922’de Turgutlu’da cereyan etmiştir.
34 Özkaya, a.g.e., s.13, 25.
35 Süleyman Vasfi, a.g.m., s.242.
36 Ahenk, 5 Şubat 1335; 16 Teşrinisani 1335; 27 Teşrinisani 1335.
37 Zeki Arıkan, Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını (30 Ekim 1918- 8 Eylül 1922), ATAM Yay., Ankara 1989, s.254.
38 Özkaya, a.g.e., s.5.
39 Arıkan, a.g.e., s.s.252- 254.
40 DH- KMS, Dos.54/1, Bel.16.
41 Arıkan, a.g.e., s.253.
42 T.İ.H.I, s.137.
43 “…ittehatçilik, Rumlara saygısızlık, ecnebilere karşı gelme gibi bahanelerle, siyasi görüşten tevkif edilmiş olan münevverler…”, Özalp, a.g.e., s.7.
44 A.g.e.
45 “Ege Bölgesi’nde 19. Y. y.’dan itibaren pazar için üretimin hızlanması topraklar ın tek elde toplanmaya başlaması ve devletin de büyük toprak sahiplerini desteklemesi sonucu “sosyal haydutluk” oluştu. Ağa, Jandarma, mülki amir üçlüsüne karşı geniş köylü kitlesinin yapabileceği fazla bir şey yoktu. Baş kaldırışı; kendisini askere almaya, …, vergi toplamaya gelen devlet memuruna, ağasına, jandarmayaydı. Başkaldıran kişi geniş kitlelerin isteklerini yaptığı için köylüler çeteleri destekliyor ve besliyordu… Varlıklı kesimden alıp yoksullara dağıtan “sosyal haydutluk” Türkiye’de bu şekilde oluştu.”, Türkan Çetin, “Kurtuluş Savaşı Yıllarında İşgal Bölgesi Köy ve Köylüsü”, Ç. T. T. A. D. I/3, s.180.
46 Ahenk, 14 Şubat 1335.
47 Süleyman Vasfi, a.g.m., s.256; Zeki Arıkan, “İzmir- Kasaba- Aydın Demiryolu İşçilerinin Bir Muhtırası”, Tarih ve Toplum, S.49, 1988, s.s.51-56.
48 Müderrisoğlu, Kurtuluş…, s.s.293-294.
49 Engin Berber, Mütareke ve Yunan İşgali Döneminde İzmir Sancağı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir 1993, s.14.
50 Özkaya, a.g.e., s.14; Berber, a.g.e., s.214; Su, Sevr …, s.23.
51 Berber, a.g.e., s.214.
52 Eldem, a.g.e., s.203.
53 Berber, a.g.e., s.214, 291.
54 A.g.e., s.213.
55 Eldem, a.g.e., s.203; “…1920-1921 yılında İstanbul’da çeşitli işkollarında mad (en çok rastlanan) aylık ücret 40 lira civarındadır. 
Bu rakamın aritmetik ortalamaya eşit olduğunu varsayacak gündelik ortalama ücret 1920’de 133 kuruş olarak tahmin edilebilir… Düyun-u Umumiye idaresince hazırlanan fiyat çıkmıştır. Bu bulgular, reel ücretlerin bu altı yılda %33 oranında düşmüş olması anlamına gelir…”,
Korkut Boratav, “Devrim ve Savaş Yılları”, Türkiye Tarihi (4) İktisat Tarihi, s.277.
56 Su, Sevr …, s.24; Özkaya, a.g.e., s.84.
57 Berber, a.g.e., s.279.
58 Su, Sevr …, s.25.
59 “…Karşıyaka Türk okulları için rozet dağıtılmasıydı ki, bundan 20392,5 kuruş toplanmıştı. Eşref paşa mahallesi maarifi islamiye komisyonunun yaptığı bir anlaşmaya göre ise, 1922 yılının ilk günlerinde iki çeşmelik sinemasında düzenlenen müsamerede 811,5 lira hasılat sağlanmış olup bu sayede gayret erkek ve laz ve Bozyaka okulları öğretmenlerinin 1921 senesi Ekim maaşları ödenmişti. Değirmen dağı bölgesi Türk okulları  yararına 16 Şubat 1922 günü Beyler sokağında ki Milli Sinemada gündüz kadınlara akşam erkeklere gösterilen filmlerden 24.440 kuruş Karantina  bölgesi Türk İlkokulu yararına çekilen piyangodan ise 46.310 kuruş gelir sağlanmış, bunun 25.940 kuruşu öğretmenlerin Şubat (1922) maaşı, 17.955 kuruşu ise okulun onarımı için sarf edilmiş olup geri kalan 2415 kuruş’un ise okulun pencere pancurlarının tamiri için harcanması düşünülmüştü.”, Berber, a.g.e., s.293.
60 “…Milli Eğitim akarları icap bedellerinden Özel İdare adına Ziraat Bankası’na yatırılmış, her nasılsa işgal makamları tarafından el koyulmamış bulunan paradan, Yunan Fevkalade Komiserliği’ne bilgi vermeden bu iki okula yardım yapıldı.”, Su, Sevr …, s.25.
61 Ahenk, 4 Temmuz 1335.
62 Boratav, a.g.m., s.297.
63 1930 İstatistik Yıllığı, Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, Ankara, 1930, s.100.
64 Eldem, a.g.e., s.146.
65 1930 İstatistik Yıllığı, s.253.
66 A.g.e.
67 Ergin, a.g.m., s.68.
68 İsmail Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yay., İstanbul, 1995, s.439.
69 Ahenk, Çeşitli Nüshalar.
70 “Bugün bilumum mağazalar müstecirleri (kiracıları) akar sahiplerinden bizar haldedir. Mesela: Ben yazıhaneme yirmi lira verirken bir sene zarfında yüze çıkarıldı. Kontratiye rabt etmeseydim beş yüz olacaktı…”, Ahenk, 19 Teşrinisani 1335.
71 Berber, a.g.e., s.194, Aynı eserin 165-166 s.’larından “İşgal Yıllarında İzmir’de meskene olan aşırı talep, bina sahipleri ile kiracılar arasında büyük anlaşmazlıklara neden olmuştu. Mevcut kira kanununun… tarafların ihtiyacını karşılayamamasından kaynaklanan anlaşmazlığı, yüksek komiserlik 1920 … 1921 yılında… çıkardığı kira kanunları ile çözümlemeye çalışılmıştı.”
72 Ahenk, 23 Teşrinisani 1336; 17 Kanunuevvel 1336, 27 Şubat 1338, 24 Nisan 1338, 18 Mayıs 1338; 22 Mayıs 1338.
73 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’deki Siyasal Partiler II, Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul, 1986, s.XX-XXI.
74 Kinin’in (kilosu) 35 liradır, Özkaya, a.g.e., s.27.
75 Gündüz Ökçün, Osmanlı Sanayii 1913-1915 İstatistikleri, Hil Yay., İstanbul, 1984, s.57.
76 Özkaya, a.g.e., s.s.85-95.
77 Ahenk, 16 Teşrinisani 1335; Şark, 25 Şubat 1338; Zeki Arıkan, a.g.m., s.51-56; Berber, a.g.e., s.s.160- 165, 222-229; Müderrisoğlu,  Kurtuluş…, s.34; Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili Belgeler, Çev.: Cemal Köprülü, TTK Yay., Ankara, 1971, s.47- 48;  Özkaya, a.g.e. , s.s.9-31, s.s.128-129; 1930 İstatistik Yıllığı, s.100.
78 Eliot Grinnell Mears, Modern Turkey, (A Politico-Ekonomico Interpretation, 1908-1923 Inclusive, with Selected Chapters by Representative Authorities), 
 The Macmillian Company, New York, 1924, s.176; Aksoy, a.g.e., s.50; “İzmir Gureba Hastahanesi’nin yatak sayısı evvelce seksene indirilmişti. 
Bu kez bu sayı kırka indirilmiş, hasta kabulü işi de belediyeye verilmiştir. Ayrıca bu kuruluşun, yiyecek ve ilaçları askeri bölümden verilmek suretiyle 
vilayet özel idaresiyle bağları tamamıyla koparılmıştır.”, Su, Sevr …, s.44.
79 “Sıhhiye Dairesinden; Bir müddetten beri İzmir’de müteferrik bir suretle devam ve şu günlerde teğsir etmeye başlayan çiçek, on beş günden  beri istilayı bir şekil almaya yüz tutmuş ve mesaib ve vefat adedi gittikçe tera’ud ve tesir etmektedir. Sıhhiye dairesi kendisine düşen vazifeyi  sual ile onikisi sabit ve üçü seyyar olmak üzere on beş aşı memuru ile…” aşılama kampanyasına başlamıştır., Ahenk, 25 Teşrinisani 1335.
80 Aksoy, a.g.e., s.107.
81 Ahenk, 25 Teşrinisani 1335; E. G. Mears, a.g.e., s.s.156-166.
82 A.g.e., s.156; “…Batı Anadolu’da yapılan askeri harekte sonucu da bölge hakkının iltica ettiği: İzmir’de, iskana yetecek bina bulunmadığından, şehrin öteden beri içindeolduğu ekonomik zorluğun çoğalması asayiş ve genel emniyetin ihlal edilebileceği, evlerde iskan olunmadıklar  için genel sağlık kurallarına uygun bir hayat sürmeyen göçmenlerin bulaşıcı hastalıklara yakalanmasının an meselesi olduğu….”, 
Berber, a.g.e., s.s.165-166; Göçlerle ilgili olarak Bkz.: Kemal Arı, Büyük Mübadele (Türkiye’ye Zorunlu Göç) (1923- 1925), İstanbul, 1995, s.9.
83 Ahenk, 27 Teşrinisani 1335; E. G. Mear, a.g.e., s.155; Özkaya, a.g.e., s.13-85.
84 Özkaya, a.g.e., s.9-10; Berber, a.g.e., s.230.
85 “…İzmir ve civarının Yunanlılar tarafından işgali üzerine yerlerin yurtlarını terk eden on binlerce Türk’ün, yaklaşmakta olan kış mevsimi  yüzünden yok olacaklar açıklanmış, işgalin kaldırılması ve zararların ödenmesi istenmiştir.”, Tansel, a.g.e., s.147.
86 Kazım Çavdar, İzmir, Bilgehan Matbaası, İzmir, 1986, s.55.
87 A.g.e., s.56.




***