30 Haziran 2019 Pazar

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 18

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 18


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 


Rıza SARRAF tarafından Zafer Çağlayan´a Cenevre´den getirtilen Patek Philippe 5101G marka saate ilişkin olarak, Zafer Çağlayan´ın 15.12.2014 tarihli 
savunma dilekçesi ekinde sunduğu 30.10.2013 tarihli ve “saat bedeli olan 240.000 Euro´yu Mehmet Zafer Çağlayan´dan aldım.” yazılı ibraname niteliğindeki yazı, Mehmet Zafer Çağlayan adına tanzim edilmiş 24.09.2013 tarihli ve “PATEK PLIPPE GENEVE-Certificat d´Origine Certificate of Origin” başlıklı belge, yine söz konusu saatle ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığının tahakkuk ettirdiği 213.300,00 TL idari para cezasının Murat Yılmaz adıyla ödenmiş 15.09.2014 tarih ve 0789009 sıra no´lu alındı belgesi ve Mehmet Zafer Çağlayan´ın Albaraka Katılım Bankası Sincan şubesindeki 01170566-1 no´lu cari hesabından 213.300,00 TL´nin Murat Yılmaz adına (açıklama kısmında, gümrük para cezasına mahsuben Mehmet Zafer Çağlayan ödeme) Garanti Bankası TR 52 0006 2000 3090 0006 6880 39 IBAN no´lu hesabına EFT yapılmasının istendiğine dair 15.09.2014 tarihli dilekçe örneği, aynı konuya ilişkin olarak diğer şüpheliler yönünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı birlikte 
değerlendirildiğinde isnat edilen eylemin gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmıştır. 
Rıza SARRAF´ın Mehmet Zafer Çağlayan´a 27.10.2013 tarihinde aldığı iddia olunan piyano ile ilgili olarak; Mehmet Zafer Çağlayan´ın 23.04.2014 tarihli 
mal beyanında bildirimde bulunulduğu ve eşi Songül Çağlayan adına mal beyanında beyan edilen 47.000 euro´nun 7.000 euro´ya düştüğü, aradaki 
40.000 euro´luk farkın piyano bedeli olarak ödendiğinin ifade edildiği, bu beyanın aksine başkaca bir delile ulaşılamadığı gibi, diğer şüpheliler yönünden 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı birlikte değerlendirildiğinde isnat edilen 
eylemin gerçekleştiği kanaatine varılamamıştır. 
Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel 
Sekreterliği'nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine 
aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması 
yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a) Bu şahsın İran'a altın ihracatı yapması işlerinde imtiyaz sağladığı, 

b) Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek, altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı, şeklindeki eylemler Ekonomi Bakanı yönünden iddiadan öteye geçememiş, toplanan delillerde de bu suçları oluşturacak unsurlara dahi rastlanmamış olup, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na Muhalefet, 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde tanımlanan Resmî Belgede Sahtecilik 
ve 252. maddesindeki Rüşvet suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları itibariyle oluşmasına vücut vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun 
olarak elde edilen deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. Kaldı ki, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen, Ekonomi Bakanı 
Mehmet Zafer Çağlayan’ın da isminin geçtiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen 2012/120653 
numaralı soruşturma ilgili bakanlar dışındaki şüpheliler yönünden 16.10.2014 tarih ve 2014/69582 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış ve itiraz üzerine İstanbul 6.Sulh Ceza Mahkemesince ele alınan sözkonusu karar hukuka uygun bulunarak vaki itirazların reddiyle 15.12.2014 tarih ve 2014/3162 sayılı kararıyla kesinleşmiştir.

2.3.2. İçişleri Eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer GÜLER hakkında: 

A) İDDİA 

Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 
a) Bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve adı 
geçen şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, 

b) Bu şahısla birlikte gözaltına alınan bazı şüphelilerin ve yakınlarının yasaya 
aykırı olarak istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirilmesini sağladığı, 

c) Bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının 
araştırılması için talimat verdiği, 

d) Bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi 
için girişimde bulunduğu, iddia edilmiştir. 

Yukarıda sayılan ve İçişleri eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer GÜLER tarafından işlendiği iddia edilen eylemler, 5237 sayılı TCK’nın 204. (Resmi belgede sahtecilik), 255. (Nüfuz ticareti), 252. (Rüşvet) ve 285. (Gizliliğin ihlali) maddelerine tekabül ettiğinden, bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması ve soruşturulması gereği ortaya çıkmıştır. 

B) TOPLANAN DELİLLER 

a. Tanıklar 
1. Barış GÜLER 
2. Rıza SARRAF 
3. Abdullah HAPPANİ 
4. Ahmet Murat ÖZİŞ 
5. Özgür ÖZDEMİR 
6. Rüçhan BAYAR 
7. Barış Kıranta 
8. Orhan İnce 
b. Belgeler 
1. Bilirkişi raporu 
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı evrakı 

C) SAVUNMA 

İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler şifahi ve yazılı savunmalarında özetle; 

“Bakanlar hakkında soruşturma yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir, bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/10/2006 tarihli kararında 
da açıkça belirtilmiştir. Hakkımda henüz soruşturma açılmamış, dolayısıyla, şüpheli statüsünü almamış olmam nedeniyle iletişimimin tespiti, dinlenmesi 
ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlenmemin hukuka kesin aykırılık sonucu doğuracağına da kuşku bulunmadığını ifade ediyorum. Öncelikle, rüşvet 
suçunun varlığı için kamu görevlisi ile iş sahibi arasında menfaat teminini öngören özgür iradeye dayalı bir anlaşmanın yapılması gerekmektedir. Dosyada 
şahsımın menfaat temin ettiğine dair hiçbir delil yoktur. Yapılan işlemlerin her biri, açıklanacağı üzere mevzuata uygundur ve herhangi bir kişiye de ayrıcalık 
tanınmamıştır. Ayrıca, nüfuz suistimali, resmî belgede sahtecilik ve soruşturma gizliliğini ihlal suçlarının tarafımdan hiçbir suretle işlenmesi söz konusu 
olmadığı gibi soruşturma dosyasında da buna dair hiçbir maddi delil, olgu, bulgu veya tespit de yer almamaktadır. Rıza SARRAF’a koruma kararı ve araç 
plakası verilmesi, Rıza SARRAF İstanbul Valiliğine verdiği 22 Nisan 2014 tarihli dilekçesiyle, yönetim kurulu başkanı olduğu şirketlerinin işleri nedeniyle 
tehditler aldığını ve can güvenliğinin tehlikede olduğunu belirterek yakın koruma polisi verilmesi talebinde bulunmuştur. Bu talep üzerine, Koruma Hizmetleri 
Yönetmeliği’nin 10, 15, 16 ve 20'nci maddeleri uyarınca İstanbul Valiliğinin 26 Nisan 2013 tarihli onayı sonucu 1 personel ile yakın korunmasına ve İçişleri 
Bakanlığının 201/65 sayılı genelgesinde belirtilen hususlar doğrultusunda da ikamet ve iş yeri adreslerinde gerekli olan önleyici kolluk tedbirlerinin alınması na karar verilmiştir. Rıza SARRAF, Emniyet Genel Müdürlüğüne 15 Eylül 2013 tarihinde başvurarak şahsına ait 3 adet aracına sivil plaka tahsisi talebinde  bulunmuş ve bu talebi, Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Dairesi Başkanlığı ile Trafik Uygulama ve Denetleme Başkanlığınca değerlendirilerek ve İstanbul Valiliğinin 2 personelle yakın korunmasına dair kararı da esas alınarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 71/F ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 58/1/G maddeleri uyarınca 3 adet aracına koruma ile görevli ve korunan araç plakası tahsisine, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısının 6 Eylül 2013 tarihli onayıyla karar verilmiştir. Bu konudaki görev ve yetki İçişleri Bakanlığına ait değildir ve yapılan tahkikatın sonucuna göre bu tedbirler ilgili valiliklerin kararıyla alınmaktadır. İstisnai vatandaşlıkla ilgili olarak, Rıza SARRAF’ın akrabalarından olan Muhammed Zarrab, Hüseyin Zarrab, Arash Mıandoabehıan ve Mohammad Reza ve ailelerinin Türk vatandaşlığına istisnai olarak kabul edilmesi talepleri vaki olmuş, hatta bu taleplerin bir kısım benim Bakanlığımdan önce de yapılmıştır. Söz konusu talepler, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nın 12’nci ve bu Kanun’a dayalı 2010 tarihli Uygulama Yönetmeliği’nin 20’nci maddesine göre ilgili makamlarca inceletilmiş ve mevzuatta öngörülen şartları taşımaları nedeniyle Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürünün, ilgili müsteşar yardımcısı ve müsteşarın 19 Haziran, 17 Temmuz, 2 Eylül ve 10 Ekim 2013 tarihli uygun görüşleri doğrultusunda Vatandaşlık Kanunu’nun 12/B maddesi uyarınca Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere tarafımdan imzalanmıştır; bu, bir ara işlem niteliğindedir. Anılan kişilere ait dosyaların Başbakanlık birimlerince incelenmesi sonucunda da söz konusu dosyalar Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış ve yüksek makamın onayıyla 22 Temmuz 2013 tarih ve diğer sayıları vermiyorum şimdi, kararlarıyla Türk vatandaşlığına istisnai olarak kabullerine karar verilmiştir. Vatandaşlığa müracaat talepleri Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce kişilerin millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hâli bulunup bulunmadığı ve nüfus bilgilerinin doğruluğu yönünden Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde, Millî İstihbarat Teşkilatı nezdinde ve ikametindeki il Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü nezdinde inceletiliyor. Sakıncası bulunmayanların -altını çiziyorum- dosyaları listeler hâlinde İçişleri Bakanlığına sunuluyor ve Bakanlık da bunu bir ara işlem niteliğinde Bakanlar Kuruluna sunuyor. Rıza SARRAF’la ilgili basında çıkacak haberlerin önlenmesiyle ilgili bir iddia var. Rıza SARRAF, ismi mahfuz bir gazetecinin kendisiyle ilgili bir haber yapacağını ve eğer kendisine 1 milyon Türk lirası verirse bu haberi yazmayacağını ifade ettiğini belirterek benden bu konuda ne yapılabileceğini sordu. Konuyu başka mercilere de ilettiğini ve bu tür asılsız haberlerle ticari itibarına yönelik bir girişimin söz konusu olduğunu ve bu gazeteciyi bazı emniyet mensuplarının da tespit etmiş olabileceğini söyledi. 

Kendisine, bu konuda cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunması gerektiğini ve konuyla ilgileneceğimi ifade ettim. Daha sonrasında, ilgili gazetenin genel yayın yönetmenini arayarak konu hakkında kendisini bilgilendirdim. Genel yayın yönetmeni daha sonra beni arayarak böyle bir haberin kendilerine henüz ham bir haber olarak...Sanıyorum Bugün gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Karaca, telefon kayıtlarında var. Beni aradı, dedi ki: “Bize bu haber bir ham haber olarak geldi ve şirketlerin ticari itibarlarını zedeleyebilecek bir tür haberleri biz teyit etmeden yayınlamıyoruz ve bu konudan da haberdar ettiğiniz için size ayrıca teşekkür ederim.” Ayrıca, yine bir diğer gazetenin bağlı olduğu şirketin önceden tanıdığım CEO’sunu da aradım ve kendisini bilgilendirdim. 

Aynı şekilde o da bu tür haberlerin gerçekliğini araştırmadan yayınlamadıklarını ifade etti. Benim basında çıkabilecek haberleri engellemekle ilgili bir görev 
veya yetkim olmadığı gibi özgür basının hangi haberleri yapıp yapmayacağına karar verme yetkisi Basın Kanunu ve basın ahlak ilkeleri çerçevesinde 
kendilerince takdir edilecek hususlardır. Rıza SARRAF’la ilgili adli ve istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için ilgililere talimat verdiğim 
ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğim ve bu suretle suçluyu koruduğum iddiası ise tamamen gerçek dışıdır ve mesnetsizdir. Ekim 2013 tarihinde oğlum 
ve yakın ilişki içinde olduğu arkadaşlarının bulundukları yerlerde sivil kişilerce takip edildiklerinden şüphelendiklerini öğrendim. Konunun güvenlik ve koruma 
yönünden incelenmesi için istihbarat birimlerine talimat verdim. Zira, oğlum, İstanbul Valiliğince verilen çağrı üzerine koruma kararına tabidir. 

Oğlum Barış Güler, 2007 yılında, altın ticaretiyle uğraşan ve akrabamız olan Rüçhan Bayar’a değerlendirmesi amacıyla verdiği parayı Rüçhan Bayar’ın 
işlerinin bozulması sebebiyle alamamış ve buna ilişkin borç tasfiye protokolüne bağlı olarak verilen senetler de maalesef tarihinde ödenememiştir. 
Daha sonra Rüçhan Bayar’ın Rıza SARRAF’ın yurt dışında bulunan şirketlerinde çalıştığını ve düzenli bir geliri olduğunu öğrenmesi üzerine 2013 yılında 
tanıştığı Rıza SARRAF’tan bu alacağın tahsili konusunda yardımcı olması talebinde bulunmuş ve bazı ortak dostlarımızın da bu hususta girişimleri olmuştur. 

Rıza SARRAF’la bu konuda bir görüşme yapılıp yapılmamasında herhangi bir sakınca olup olmadığını ve ilgili hakkında adli veya istihbari bir çalışma bulunup 
bulunmadığını araştırdım. Rıza SARRAF hakkında herhangi bir adli veya istihbari çalışmanın olmadığı ifade edildi. Çin’de kurulu bankaların yetkililerine 
sunulmak üzere düzenlenen referans mektupları, kesinlikle resmî bir evrak niteliğinde değildir. İçişleri Bakanı olarak doğrudan görev alanıma girmediği 
gibi fiilî ve hukuki değer taşıyan ve bir sonuç doğurmaya elverişli belgelerden de değildir. Türk Ceza Kanunu’nun 204’üncü maddesi kapsamında  değerlendirile bilecek nitelikte olmayan, kanuni görevimle ilgilisi bulunmayan ve resmî evrak niteliği içermeyen bu mektup nedeniyle cezai sorumluluğumuzdan bahsedilmesi mümkün değildir. Bu ilk görüşmede 1-1,5 meselesi. Ben arz ettim. Yani ilk görüşmemde şarta bağlı olarak hangi rüşvet anlaşması yapılmış olabilir? Şarta bağlı rüşvet anlaşması olabilir mi? Oradaki 1-1,5 meselesi, biraz önce size söylediğim alacak konusundan ne kadarının bize bu süre içerisinde veya belli süre içerisinde ödenebileceği konusundaki yardımıyla ilgilidir. Şimdi efendim, sizin eğer tanıdığınız Türkiye’de otel yapabilecek birisi varsa ben yasal çerçevedeki işlerini takip etmek için onun önüne düşmeye varım efendim. Yani birisi bir iş yapacak… Ben ne demişim efendim: “Aman, sen otel yapacaksan ben sana yardım edeyim.” kanuni çerçevede herkese yardım ederim.” 

İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler müdafiinin savunma dilekçesinde; 

Soruşturma önergesinde yer alan isnatlar çerçevesinde ve belirlenen resmi belgede sahtecilik, rüşvet, nüfuz ticareti ve gizliliğin ihlali suçlarıyla sınırlı 
olarak yapılması gerektiği, Tanığı olmayan somut olayda yegane delilin İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, teknik araçlarla izleme, arama 
ve elkoyma, taşınmazlara, hak ve alacaklar ile bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma tedbirlerinin 
uygulaması sonucu elde edilen deliller olduğu, Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimlerinin kayda alınamayacağı, kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması halinde de alınan kayıtların Cumhuriyet savcısının huzurunda derhal imha edileceğinde ve adli kolluk 
görevlilerinin de fezlekelerinde hukuka aykırı elde edilen bu hususlara ayrıca yer vermelerinde zorunluluk bulunduğu, CMK’nın 138/2. maddesinde yazılı 
koşulların oluşmadığının ve 135/2. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda alınamayacağının 
gözetilmemesi, ayrıca Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından düzenlenen 18.12.2013 tarihli raporda “iletişimin dinlenmesi tedbiri 
savcılık talimatıyla 27.10.2013 tarihinde sonlandırılmıştır” denilmesine rağmen, belirtilen tarihten 50 gün sonra da bu tedbirlere başvurulması sebebiyle, 
bu suretle elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca soruşturma açılmasına karar verilmedikçe, bir bakan hakkında soruşturmaya başlanılamayacağı ve dolayısıyla “şüpheli” statüsünü alamayacağı ve bu nedenle de teknik araçlarla iletişimin denetlenmesinin, tespitinin, dinlenmesinin ve kayda alınmasının mümkün olmadığı, Bu itibarla, hakkında henüz soruşturma açılmamış, dolayısıyla “şüpheli” statüsünü almamış olan müvekkil İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler’in iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlenmesinin hukuka kesin aykırılık sonucunu doğuracağı, Somut olayda koruma tedbirleri sonucu elde edilen deliller dışında hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş herhangi bir delil bulunmadığı, Bakanlık müşavirleri aracılığıyla yaptırılan harici araştırma sonucunda Çin vatandaşlarıyla ortak kurulan şirketlerle ilgili herhangi bir olumsuz kayda rastlanmadığının bildirilmesi üzerine; ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesi, karşılıklı yatırımların artırılması, finansal imkânların geliştirilmesi konularında gerekli yardım ve kolaylığın sağlanması amacına yönelik olarak Çin’deki banka yetkilileri için hazırlanan ve öneri niteliği bulunan bu “referans mektuplarının” düzenlenmesinin, müvekkilin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belge niteliğinde olmadığı gibi, içeriği itibarıyla sahte olmayan bu mektupların hukuken geçerli bir belge, başka deyişle hukuk düzeni içinde belirli bir takım fiili ve hukuki sonuçlar doğurmaya elverişli belgelerden olmadığı, bu itibarla, somut olayımızda atılı 5237 sayılı TCY’nın 204/2. maddesi kapsamındaki resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, Müvekkilin, soruşturma evresinde alınan ve gizli tutulması gereken kararlara ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin içeriklerine ulaşması ve bunları aleyhine olacak şekilde alenileştirmesi düşünülemeyeceği gibi, olay tarihinde İçişleri Bakanı olduğu da 
gözetildiğinde, kendisi yönünden öngörülemez nitelikteki söz konusu soruşturmadan haberdar olması halinde soruşturmanın yasal, yerleşmiş ve 
benimsenmiş yöntemler çerçevesinde yürütülmesini sağlayabileceği gerçeği karşısında, soruşturmanın süjelerine gizli bilgileri ulaştırmasından da söz 
edilemeyeceği, kast ve unsurları itibarıyla “gizliliği ihlali” suçunun oluşmadığı, SARRAF için koruma polisi tahsis edilmesi ile ilgili olarak adı geçenin, 
İstanbul Valiliğine verdiği 22.04.2013 tarihli dilekçesiyle; Royal Denizcilik Endüstriyel Makine Sanayi Ticaret Anonim Şirketinin ortağı ve yönetim kurulu başkanı, Safir Altın Ticaret İthalat İhracat Limited Şirketinin ise ortağı ve müdür olduğunu, son zamanlarda basında çıkan haberlerden dolayı tehdit aldığını, bu nedenle can güvenliğinin tehlikede olduğunu beyan ederek “yakın koruma polisi” verilmesi talebinde bulunduğu; Rıza SARRAF’ın bu talebi üzerine; 
İstanbul Valiliğinin 26.04.2013 günlü oluru ile ‘1 Personel ile Yakın Korunmasına’ ve İçişleri Bakanlığı’nın 2010/65 sayılı Genelgesinde belirtilen hususlar 
doğrultusunda da ikamet ve işyeri adreslerinde gerekli önleyici kolluk tedbirleri nin alınmasına…”, bilahare İstanbul Valiliğinin 17.08.2013 günlü oluru 
ile de “2 Personel ile Yakın Korunmasına” karar verildiği, Mohammad Zarrab (Can SARRAF) ve ailesinin, Hosseın Zarrab (Hüseyin SARRAF) ve ailesinin, 
Arash Mıandoabchınan (Aras Serdar) ve ailesinin, Mohammad Reza Rajaeıeh (Mehmet Tan) ve ailesinin Türk Vatandaşlığına istisnai olarak kabulüne 
karar verilmesinde; anılan ailelerin bu taleplerinin usul ve koşulları taşımaları ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün “

19. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder