30 Kasım 2019 Cumartesi

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 14

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 14


Sonuç Ne oldu? 

Olan şu; 

Şahin BALİÇ, AkademiKomutanı olarak dönem sonunda hakiki mermilerle bir tatbikat yaptırırken, bir kaza kurşunu ileAPO'nun köylüsü ve"Getir-götür işleri"ne bakan Hasan BİNDAL (HAMZA) bir kaza kurşunuile ölüyor. Yani normal bir eğitim zayiatı. Fakat APO küplere biniyor ve Şahin BALİÇ için bir idam fermanı hazırlamaya başlıyor. İşte sizlere APO'nun idam fermanından ve çok özel gözdesiolan Şahin BALİÇ için söylediklerinden bir kaç paragraf:

"Üçüncü Kongre sonrası, KÖR CEMAL ile başlayan feodal-çete saldırısı METİN ile doruğa çıktı...""... METİN, KÖR CEMAL"in pratikteki uygulayıcısıdır..."
"... METİN, ifadesinde diyor ki; beni fazla eleştirmeyen katta benim sırtımı biraz sıvazlayan,hatta biraz allayıp pullayan oldu mu yapamaya-cağım şey yoktur..."
"... Yaklaşık sekiz, ay kaldığı Akademi ortamında öyle bir yapı oluşturmuştur ki, bütün elemanları partiye ve bana güvensizliğe itmiştir...""... METİN, dediklerini ters anlayarak şöyle bir kadro tipi yaratmıştır. Önce kuşkulu bir ortam yaratıyor, ajan vardır diyor. Ama ajan kim ? Bu bir soru işaretidir, herkes 
sağında solunda ajan arıyor. Herkes birbirinden ve kendisinden şüpheleniyor. Ama aynı zamanda herkes kendisini temize çıkarmak için bir diğerini ihbar ediyor..."
"... Ve işin gerçeği şu ki; feodal eşkiya lık, çetecilik bizim METİN'in pratiğinde çağ atlamıştır. Büyük hedefleri yönelmiştir. Bizim güdük Kürt feodal eşkiya lık, bu kadar azgınlaşmış işte...""... Üç kişiyi cezalandırmak için köye gidiyorlar. Köylüleri meydanda topluyorlar başlıyorlar vurmaya. Bakıyorlar ki 17 kişi ölmüş.150 

Sonra öğreniyorlar ki hepsi bizim taraftarımız. Bereket bize düşmanlık yapacak kimse kalmamışhepsi ölmüş...""... Adamın 25 koyunu var, METİN haber gönderiyor 20 koyun getirsin diye. Adam 20 koyun getiriyor, koyunlar zayıf diye kabul etmiyor...""... METİN eşkıyası insanları nezaket olsun diye öldürüyormuş... 
" Evet, APO'nun, Şahin BALİÇ'in idam fermanında söyledikleri bunlar. METİN denilen eşkiya, APO'nun " Getir-götürcü " akrabasını kazaen öldürdüğü ana kadar 
yapmış olduğu başarılı (!)eylemlerinden ötürü APO'nun emsalsiz gözdesi. Ama kazadan sonra azılı bir halk düşmanı (!)(Aslında bize göre de gerçekten halk 
düşmanıdır!) Bilmem bunun için yorum yapmaya gerek var mı? Evet sonuçta Şahin BALİÇ (METİN) önce işkencelerden geçirildi ve idam mangası tarafından 
kurşuna dizildi. Şahin BALİÇ'in infaz mangası komutanı, şimdi DİYARBAKIR l Nolu Tutuk evinde ve tutuklu. İsteyenler, ziyaret eder ve olayı kendisinden dinlerler.

1990 yılı içerisinde yapılacak olan 4. Kongreye hazırlık amacıyla Türkiye içinde 2. Konferans adı altında bir toplantı kararlaştırılmıştı. 
Bu kararın uygulanması için PKK militanları bir hayli çaba gösterdiler. Fakat kırsal kesim eylemleri 1990 yılında bir tıkanma içindeydi ve bu nedenle Konferans, ülke içinde yapılamadı. APO bazı adamlarını Lübnan'da toplayarak gene eğitim semineri şeklinde 2. konferansı sonuçlandırdı. Bazı hususları şöyle sıralayabiliriz:
Türkiye'nin gerek dünyada gerekse Ortadoğu bölgesinde ve özellikle de tüm komşuları nezdinde tecrit durumu yaşadığı bundan PKK'nın büyük kazançlar 
sağlayabileceği belirtiliyordu.

Özellikle Türkiye'nin Irak ve İran la olan ilişkilerinin sekiz yıllık savaşın sona ermesinden sonra çıkmaza doğru gitmesinin PKK'ya önemli fırsatlar getireceği vurgulanıyor, bundan hareketle Türkiye'deki İran yanlısı muhalefet ile işbirliğinin faydası anlatılıyordu.151 1990 Ağustosunda baş gösteren körfez krizi nedeniyle bölgedeki bazı geleneksel dengelerin değişmesi Abdullah ÖCALAN'I önce bir şaşkınlığa sonra da böyle bir krizden nasıl karlı çıkabileceği düşüncelerine götürdü, ilk günlerde gönlü SADDAM'dan yanaydı. Hatta bu ilk günlerde APO'nun sıkı ortakları niyetlerini açığa vurarak " Yerimiz Saddam'ın yanıdır! " demeye başladılar. 

SADDAM'da bir takım terör gruplarını kriz nedeniyle yedeğine aldığından APO'ya Kuzey Irakta büyük bir serbesti tanıdı.Yine bu günlerde APO Suriye'deki 
konumunu sarsmamak için İran'a yaslanmayı uygun gördü. Gerilla faaliyetleri için Kuzey Irak ve İran'ı ön plana çıkarırken, cephe faaliyetlerini 
Avrupa ve Kıbrıs Rum kesiminde sevk ve idare etmeyi planladı. Olaylar çok hızlı geliştiği için yeni ve güçlü manevralar yapamadan 1990 yılı bitti ve 
APO kendisinde katılamadığı PKK 4 Kongresinin Irak'da 26-31 ARALIK 1990 tarihinde yapıldığını bir bildiri ile ilan etti. Dağıtılan kongre bildirisinden de 
anlaşılacağı üzere; Abdullah ÖCALAN yıllarca terör ile sindirip yedeğine almaya çalıştığı, vahşice katledip göç etmesine sebep olduğu Hakkarili,Şırnaklı, 
Siirtli, Vanlı vatandaşı istediği kalıba sokamamıştır. 

Gerçi birtakım komplikasyonlara sebebiyet vermiştir ama herşeye rağmen sonuç tam APO'nun istediği gibi değildir. İfade ettiğimiz bu hususları kongreye gönderdiği ve karar olarak çıkmasını istediği durum değerlendirmesi ve yeni dönemin görevleri için itiraf etmiştir.

1990 yılı içerisinde APO vampirinin cellatları 205 vatandaşımızı öldürmüş, 173 vatandaşımızı da yaralamışlardı. Bu dönemde PKK'yı Türk güvenlik kuvvetlerinin 
elinden Körfez Savaşı kurtarmıştır diyebiliriz.152 


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM  
PKK'NIN 1991-1992 DÖNEMİNDEKİ DURUMU

Daha önce belirttiğimiz gibi; 4-13 Mayıs 1990 tarihleri arasında, Lübnan'ın Bekaa VadisindekiM. Korkmaz Akademisi diye adlandırılan kampta "II. ULUSAL KONFERANS" gerçekleştirilir.Bu toplantıda da  her zaman olduğu gibi; Apo, hiç kimseye söz hakkı tanımadan 10 gün boyunca, kendisi dışındaki herkese geçmiş faaliyetlerin günahlarını yükleyerek faturalar keser. Bu toplantılarda yaptığı konuşmalar, "İKİNCİ ULUSAL KONFERANS KARARLARI"  olarak faaliyet alanlarına iletilir.Örgütün kuruluşunda  yer alan, 12 Eylül döneminde yakalanan ve 1988 yılında ceza evinden tahliye olup yurt dışına çıkan  Mehmet Cahit ŞENER (Ahmet), Cihangir HAZIR (Sarı Baran) ve Abdurrahman KAYIKÇI (Faik); Apo'nun talimatlarıyla IV. KONGRE hazırlık komitesini oluşturup  Kuzey Irak'a geçerler. Türkiye'de kurtarılmış bölge olarak ilan edilecek olan Botan Eyaletinde, 1990 yılında IV. Kongrenin yapılacağı ve APO'nun Türkiye ye gideceği, 1986 yılında yapılan III. Kongrenin kararı olarak ilan edilmiş olmasına rağmen; Apo'nun dahi katılamadığı,salt bir savaşçı kadro  toplantısı şeklinde gerçekleşen IV. Kongre, Aralık 1990 tarihinde Kuzey Irakta HAFTANİN adı verilen bir kampta yapılır. II. Ulusal Konferans Kararları olarak kabul edilen Apo'nun konuşma metnindeki "II. Ulusal Konferans" kelimeleri yerine "IV. Kongre"yazılarak çoğaltılır ve faaliyet alanlarına "IV. Kongre Kararları" olarak iletilir.Kongrenin divân başkanlığını yapan M.C. ŞENER, Apo'nun kişiliğini iyi tahlil etmiş olacak ki; buraya kadar izah etmeye çalıştığımız 153 örgüt içi "Demokratik-Merkeziyetçilik" esasının ne olduğunu anlatmaya başlar, bunun üzerine,IV. Kongre kararıyla merkez komite polit büro üyesi seçilmiş olan bu şahıs, bir süre sonra ARGK komutanı Cihangir HAZIR (SARI BARAN) ile birlikte Apo'nun talimatıyla, komploların pratik uygulayıcısı  olan Cemil BAYIK tarafından tutuklanır. 
Bu sırada APO'nun bulunmadığı bölgelerde habersiz gelişebilecek muhalefeti ezmek ve Apo'nun emrettiği infazları gerçekleştirmek amacıyla (HPP) Heza Parastına Parti -Parti Savunma Gücü - adıyla yeni bir cellat grubu oluşturulur ve başına uzun yıllar PKK'da faaliyet yürütmüş olan Abdurrahman KAYIKÇI (FAİK) tayin edilir.Ancak; Apo'nun hiç beklemediği bir anda A. KAYIKÇI: M.C. ŞENER ve C. HAZIR'ı ölümden kurtararak örgütten ayrılırlar. 

Bu şahıslar daha sonra 1991 yılı içerisinde " PKK-VEJİN"(DİRİLİŞ) imzasıyla bir bildiri yayınlarlar. Bu nedenle, sekiz yıl ceza evinde yalan ve 
PKK'nın" ZİNDAN DİRENİŞ LİDERİ " olarak yüceltilen M.C. ŞENER "PROVAKATÖR"; 1988 yılında ceza evi önünde üzerine benzin dökerek kendini yakan ve "KÜRDİSTAN'IN ANASI" olarak SERXWE-BUN ve BERXWEDAN dergilerine manşet olan annesi Saliha ŞENER ise "HAİN"olarak damgalanır. Daha sonra bir komplo sonucu M. C. ŞENER Suriye'nin Kamışlı kentinde öldürülür, bundan sonra onlarca kişi "ŞENER'in etkisinde kalmış" denilerek işkence ile katledilmiştir.   

Bu dönemde yaygınlaşan komplolar sonucu çoğalan cesetlerden yararlanmak için; yeni bir taktik yürütülür ve cesetler kullanılarak, "Kontgerilla cinayetleri" adı altında kitleleri sokağa dökme çalışmaları başlatılır. Daha önce tehditlerle kepenk kapatan ve sokağa dökülen halk,tehditlere aldırmamaya başlayınca bu 
provakasyonlar gündeme getirilir. PKK'NIN TÜRKİYE PARTİSİ


1991-1992 kış dönemi, yine "bahar atılım" hazırlıkları şeklinde gerçekleşti. Bu hazırlıklara ek olarak; Türkiye'nin batısında PKK eliyle yeni bir partinin kurulması çalışmaları yapıldı. Apo'nun"1991-KASIM Çözümlemeleri" adlı konuşma metinlerinde bu yeni partinin kurulmasıgerekçeleri şu şekilde izah edilmektedir:154 

1- Son yılların ağır basan yönü Kürdistan devrimidir ve Türkiye devriminin önüne geçerek Türkiye halkında derin etkiler yaratmıştır.
2- Bu etkiler bir örgütlemeye doğru istek belirtmektedir.
3- 90'lı yıllar PKK önderlikli bir gelişmeye imkan tanımıştır.
4- PKK'nın Türkiye'deki dolaylı etkisinin Türk sol örgütleri tarafından örgüt ve eylem etkisinedönüşmesi gerektiği halde; PKK'nın tüm maddi, manevi, siyasi 
ve askeri desteğine rağmen Türk solu görevini yapmamıştır.
5- Bu durum, sert bir eleştiriyle birlikte PKK'nın örgüt ve eylem müdahalesini gerektiriyor.6- Türkiye solunun cephe organizasyonu gerçekleşmeyecek, bu nedenle belli bir kuruluşagitmek kaçınılmazdır. Türkiye solu "ÇOK VERİMSİZ VE YETENEKSİZ" bir sol olduğu için,bu kuruluş en kısa zamanda gerçekleştirilmeli dir.   Apo, daha önceleri defalarca I-KDP ve YNK ile ittifaklar imzalayarak onların imkanlarından yararlanmasına rağmen; 1990 yılında Kuzey Irak'taki Kürt gruplarını eritmek ve tabanlarını kendine çekmek ve SADDAM'a olan minnet borcu için; Irak Kürtleri tarafından kurulduğu lanseedilen PAK (Partiya Azadiya Kürdistan - Kürdistan Özgürlük Partisi) örgütü, Apo'nuntalimatlarıyla kardeşi Osman ÖCALAN tarafından kurulmuştu. Bu parti kurulurken özellikle, I-KDP ve YNK'nin Kürtleri temsil etmediği iddia edilerek bunlar ajan örgütler olarak damgalanmıştı. 

Bu komplo, şimdi de Türk sol örgütlerine karşı tezgahlanmaktadır. PKK, ilk çıktığı yıllarda bütün sol güçleri "MİT örgütleri" olarak damgalamış ve bir çoğuyla kanlı çatışmalara girmişti. Ancak; sonraki yıllarda her ne hikmetse bu örgütlere birlik çağrıları yaparak 1982'de FKBDC (Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi), 
1988 yılında da Devrimci Birlik Platformu adı altında ittifaklar kurmuştur. Apo'nun yurt dışına kaçtıktan sonra, "ajan örgütlere" birlik çağrıları 155 yapmasının sebebini; bu "ajan örgütleri"nin Apo'nun ayağına giden liderleri tarafından çok iyi bilinmektedir: Apo'nun kulağını çekenler; " Kürdistan'da yeterli olamıyorsun, Türkiye geneline yönel" talimatlarını vermişlerdir.Komplolar geliştirerek, bu şekilde birlik oluşturmanın işe yaramadığını göstermeye çalışan Apo, Irakta sahneye koyduğu oyunu "genel istek üzerine" tekrar oynamaya başladı. Böylece yukarıda maddeler 
halinde belirtilen gerekçelerin zemini yaratılmış oldu.


NEVROZ SENDROMU VE ARİ (!) APO'NUN TURANİLERLE FLÖRTÜ:

PKK'nın 1992 yılı bahar atılımı hazırlıkları, Türkiye kamuoyunda ve bütün dünyada "Nevroz sendromu" olarak kendini gösterdi. Apo bir yandan ayaklanma talimatları verirken, diğer yandan talimatlarla sağdan-sola, soldan-sağa, daldan-dala atlayan piyonları aracılığıyla uzlaşma çağrılarıyaptı. 

Bu sıralarda Orta-Asya'daki ve Balkanlardaki gelişmeler, bütün ülkelerin dikkatini Türkiye üzerine çevirdi. Türk Cumhuriyetlerinin peş peşe bağımsızlıklarına kavuşması, her nedense Apo'da bazı umutlar yarattı. 
Herkesten daha çok Apo, Büyük Türkî Federasyonu düşünmeye başladı. 
Apo, 1992 Mart ayında Bekaa'da yaptığı ve bir broşür halindeyayınlanan röportajında şunları söylemektedir:"... Pir Sultanlarda dile gelen, "Şaha gidelim" biçimindeki yürüyüş ortaya çıkar. Ve Osmanlıyı Anadolu'da tehdit eder bu yürüyüş ve İran Safavi Devleti, Osmanlılar kadar bir Türk ağırlıklı devlettir. Yavuz için çok ciddi bir tehlike. O zaman dikkat edin bir Kürt politikası şekillenir. Fermanları vardır. 
Yavuz, kendi önemli işbirlikçisi İdris-i Bitlisi ye beyaz kağıdın altına fermanlı defter gönderir. (İstediğini yaz ve Kürt beylerine   ulaştır) der. İsterse hükümet olsun, isterse devlet olsun, hatta isterse hepsi  bir araya gelsin, benim ittifak edebileceğim bir sultanlık mı diyeyim, krallık mı diyeyim, bu kadar geniş bir açıdan bakıyor.156 

Fakat İdris-i Bitlisi der; (Kürtlerin genellikle uzlaşmaz bir tabiatı vardır. Biz bir beylerbeyi tayin etsek daha iyi olur). O Diyarbakır merkezli beyler beylik kurumu böyle ortaya çıkar.Anlaşma temelindedir. Daha sonra buna dayalı olarak Doğu'ya girilir. Çaldıran'da Safavi Şah İsmail yenilir. O sefer, sona erdirilmeden Güney'e yönelinir. Mercidabıkta Memlûk Devleti yenilir. Mardin'de, Diyarbakır'da büyük oranda hepsi Kürt aşiretidir o ordularda savaşanlar...Başarı, kesinlikle bunların ittifakına bağlıdır. 
Kahire alınır, Arabistan alınır, bildiğimiz gibi geniş Osmanlı İmparatorluğu kurulur.Adam Kürt politikasını böyle şekillendirmez se, Çaldıran'da başarıya gidebilir mi?

Mercidabık'ta böyle başarıya gidebilir mi? Gidemez yani Kürtlük burada, Türk sultanlarının,dolayısıyla Türk egemenlerinin muazzam imparatorluğa ulaşmasında, doğuya, güneye yayılmasında belirleyici vazgeçilmez bir rol oynamıştır.""... Türk devrimcisine veya Türk politikacısına dayatmada bulunmuyorum. Bölmek, parçalamak gibi bir dayatmada bulunmuyorum. 

Türki federasyonun içinde bir Kürdî Cumhuriyet de olsun. Değil mi? Beş-altı tane Türk Cumhuriyet ve federasyon".Anlaşılan; Apo, geçmişten günümüze kadar hakaret ettiği, "tarihi ihanetçi" diye nitelendirdiği Şeyh İdris-i Bitlisi'nin, 
Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim'den aldığı fermanın aynısını T.C. Hükümetin den istiyor. "Ben bir MÇP'li den daha çok Türkî Federasyondan yanayım" diyen Apo, yukarıda izah edilen gelişmelerden yararlanmak için; geçmişte Kürtlerin Arî ırkından geldiğini iddia ederek, ayrı bir ulus olduğunu ve bu nedenle Halk savaşı stratejisi ile "Bağımsız-Birleşik ve Demokratik Kürdistan" kuracaklarını, manifestosunun birinci maddesi olarak kaydetmiş olmasına rağmen;birden bire Arî ırkından boşanarak, cazibeli olduğunu düşünüp Turanî ırkla flört etmeye yöneldi!Bu doğrultuda demeçler veren Apo, kendisine verilen misyonunu da unutmadan kış boyunca yaptığı hazırlıklarının güvenlik kuvvetlerince,157 Olağanüstü Hal Bölgesinde ve sınır ötesinde gerçekleştirilen hava harekatları ile önemli ölçüde baltalanmasına rağmen; yeni bağımsızlığını ilan etmiş olan Türkî Cumhuriyetlerin Türkiye'denolan beklentilerini ve umutlarını baltalamak, Türkiye'nin ve sorunlu bir ülke olduğunu, TürkîCumhuriyetlere destek verecek gücünün bulunmadığını göstermek amacıyla kitleleri tahrik ederek sokağa dökmeye çalıştı. 
Böylece; Türkî Cumhuriyetler, Apo'nun ağababası olan güçlerin kucağına itilecekti.İlk etapta Cizre ve Şırnak deneme sahası olarak seçildi ve gösteriler başladı. 

Cizre'ye, olayları izlemek üzere giden gazetecilerin kiraladığı otomobilin şoförü onlara; "En büyük olaylar Cizre'de çıkacak, Bu bölgenin en iyi oteli Cizre 'de olduğu için yerli ve yabancı basın Cizre'ye, gidiyor. Bu durum, PKK'yı Cizre'de olaylar çıkarmaya zorlayacaktır. Apo, yabancı basına çok önem verir"diyor. Ve gazetecilerin etrafına toplanan çocuklar; "Arka mahallede şenlik olacak. Resim almak isterseniz hemen başlatalım" diyor.Gazeteciler anlatmaya devam ediyor: 

"Boynumuzda fotoğraf makinesi gören yaşlı, genç, kadın,çocuk Apo'nun resimlerini ve kendi fotoğraflarını çekmemizi bekliyor. PKK, medya ilişkilerine büyük önem veriyor. Her eylem öncesi, eylemin yerini ve saatini milisleri aracılığıyla gazetecilerin kaldığı otele ulaştırıyor. Gazeteciler gece resepsiyona, 
"bir infaz olursa uyandırılmaları" için uyanda bulunabiliyor. Uyarıda bulunmayan, gazeteciler için bazen infaz gösterisi tekrarlanıyor."Bu gazetecilerden biri,
 olaylardan sonra vicdan azabı duyarak; "Cizre dönüşünde kendimi suçlu hissediyorum. 

Acaba bu kadar gazeteci Cizre ve toplanamasaydık yine olay çıkar mıydı ?" diyerek bu olayları izah etmeye çalışıyor. Sımakla daha şiddetli olaylar çıkınca Apo'nunfazla ihtimal vermediği güvenlik önlemleriylekarşılaşıldı. Böylece olaylar, birkaç yerleşim alanıyla sınırlı kaldı. Nusaybin'de, başta kolayolmadığı için devletin en yetkili ağızlarından Nusaybin halkına teşekkür edilince PKK, " benistemediğim için orada olay olmadı" dercesine ertesi gün. 158 Nusaybin'de olaylar yaratıyor. Bu olaylardan hemen sonra Apo'nun BBC Türkçe servisine verdiği demeçte; "Biz kan dökülmesinden yana değiliz. Dağlar olmazsa TC ordusu karşısında 24 saat bile dayanamayız. Biz kesinlikle siyasal çözümden ve uzlaşmadan yanayız" diyor. Bu arada Apo'nun bu talimatını alan, kendi aşiretinin kanlarını emerek göbek şişirmiş ve bölge halkını temsil ettiğini iddia eden asalak ve ucube bir takım tipler, T.C. ile PKK'yı masaya davet ederek "ateşkes" çağrısı yapmaya başladılar. 

PKK devletinin diplomatları (!) başkanlarının talimatınıyerine getirmek için sağda-solda çırpınıyorlardı.Öte yandan Avrupa'da büyük bir katliam yaygarası çıkararak Türkiye'den tavizler koparılmayaçalışıldı. PKK Türkiye ile eşit bir güçmüş gibi düşünenler, Türkiye'yi dünya kamuoyu önünde zor duruma sokmaya çalıştılar. Almanya, silah ambargosu koyduğunu açıklayarak, Türkiye'nin kendisorunlarıyla mücadele etmesinin Almanya'nın çıkarla-rına ne kadar olumsuz etki edeceğini itiraf etti. Elbette, PKK belasını başından atmış bir Türkiye; Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Ortaasya'dabüyük bir etkinliğe sahip olacağı için Avrupalı dostlarımız (!) paniğe kapıldılar.T.C. devleti, terörün teşhisini koymayı başardığı halde; tedavisini, salt diplomatik yollarlayapmaya karar vererek yoğun temaslara başladı. En önemli adım olarak; Suriye bu konudauyarıldı ve kesin tavır belirlemesi istendi. Suriye ile yapılan görüşmeler den sonra Suriye'nin  PKK'ya karşı T.C. ile anlaştığı, Bekaa vadisindeki kamp faaliyetlerinin durdurulduğu, 500 kadar PKK'lının tutuklandığı ve sınır güvenliği nin sağlandığı duyurulup, bu temaslar sonucu büyük başarılar elde edildiği açıklandı. Böylece; 10.000'den 500 çıktı, kaldı 9.500 hesabı yapılarak, Ortadoğu'nun, kurnaz politikacısı Hafız ESAD'ın sahtekarlığı gözardı edilip, bu işin bu şekildebitirileceği hayaline kapılmalar oldu. Hafız ESAD'ın kağıt üzerinde Türkiye ile anlaşmış görünmesi; giriş bölümündü izah edildiği gibi, politik olarak sıkışmış olması ve Libya'nın durumuna düşmekten korkması nedeniyle dir. Mevcut süreçte, Suriye'nin Kürt kartını ve Apo'yu kaybetmeyi göze alamayacağı düşünülmektedir.159 Ancak şunu da belirtelim ki; bu kadar kararlı Suriye'nin üzerine gidilmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilinir. 
Fakat sonuç itibariyle, Suriye'nin siyasal-politik ve ekonomik durumu iyi tahlil edilmeden kağıt üzerinde kalan anlaşmalara bu kadar güven duyulması veya güven duyulmazsa bile, bu kadar iyimser bir tablo yaratılması bu kararlılığın etkisini zedelemekte dir. PKK örgütü; geçmişten günümüze kadar, özellikle son yedi yıllık kesintisiz ve vahşet boyutlarını dahi aşan silahlı propagandasına rağmen organize ve çok geniş dış desteğe, çok elverişli geri üslere, Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki geniş maliye ve propaganda imkanlarına,muazzam kadro kaynaklarına sahip olmasına, doğu ve güneydoğuda yaşayan halkın dağınık,savunmasız, büyük toplumsal problemlerinin oluşu ve bütün bu durumun yarattığı açık istismar ortamına, yine bölgede Türkiye genelinde ve dünya çapında bu olaylardan gerek şahıs düzeyinde  gerekse organizasyon düzeyinde menfaat umanların destekçi olmalarına rağmen bu gün çok ciddi problemlerle karşı karşıyadır.Bir kere her şeye karşın: tümden savunmasız, biçare durumdaki halkın sağduyusunu alt edememiştir. Yöre halkı ilgililerin yanlıştutumlarına ve PKK terörüne rağmen hala pasif de olsa bir direniş içindedir. 
Bu nedenle 1990 yılı başında bazı ilçelerde toplumsal hadiseler meydana geldiği halde PKK, askeri açıdan bir bunalım içerisine girmiştir. Örgütün silahlı propaganda faaliyetlerinde bir duraklama söz konusu olmuştur. Eğer Körfez Krizi ve bazı son gelişmeler olmasaydı 1991 yılı PKK ve APO açısından bir başaşağı gidiş yılı olabilirdi. 
Nitekim Abdullah ÖCALAN Kongreye göndermiş olduğu değerlendirmedeşunları söylemektedir; "Düşmanın fiili gücü dikkate alındığında,kurtarılmış bölgeler yaratmak ve bunları yaşatmak mümkün görülmemektedir. Bu nedenle daha gerçekçi modeller bulup bunun için yeni tesbit edilecek alanlarda mücadeleyi yoğunlaştırmalıyız. 
"Önerdiği çözüm yöntemi de; şehir kitlelerini tahrik etmek ve devlet ile karşı karşıya getirmektir.Aynı şekilde bir süre önce "Bize karşı olan aşiret ve kabilelere yaşam 160 hakkı tanımamalıyız, onları ya imha etmeliyiz ya da kaçırmalı yız "derken simdi; "Biz halksız nasıl mücadele ederiz? Mutlaka bu insanları her yolu deneyerek kazanmalıyız.

" diye fetvalar vermektedir.' PKK örgütü yani Abdullah ÖCALAN, Marxizm-Leninizm temelinde yapmış olduğu tahliller neticesinde bu ideolojinin bilimselliği ne dayanarak bir SÖMÜRGE KÜRDİSTAN yaratmıştır.Türkiye'deki Kürtler ile Irak, İran ve Suriye'deki Kürtleri aynı kefeye koyarak sömürge teorisi üretmiştir.   
Aynı zamanda Kürdistan Kurtuluş Mücadelesinin stratejisini de Marxist-Leninist ideolojik bakış tarzına göre şekillendirmiştir.Ancak; Marxist-Leninist ideolojisinin 
hayatın her alanında en katı kurallarıyla yaşatılmaya çalışıldığı 70 yıllık Sovyet Sosyalist sisteminin pratik iflası neticesinde, dünya genelinde buideolojinin temelini aşındırmıştır. Bu, herkesin iradesi dışında oluşan objektif bir durumdur.Bilimselliği asla tartışma konusu edilmeyen Bilimsel Sosyalizm ideolojisi, her türlü ulusal ve sınıfsal devrimlerin eylem klavuzu olarak kabul ediliyordu. Bu düşünceyi temel almayan ulusal ve sınıfsal kurtuluş mücadeleleri ne kesinlikle başarı şansı tanınmıyordu. PKK örgütü objektif olarak artık bu eylem klavuzun dan yoksun olduğuna göre; ideolojik deformasyona uğraması kaçınılmaz olacaktır.   

Artık, bir zamanlar lanetlediği ilkel milliyetçiliği mi, küçük burjuva reformiz mini mi, İslami radikalizmi mi eylem klavuzu olarak temel alır, yoksa geçmişte kınadığı Şeyh İdris-i BİTLİSİ gibi bir ferman sahibi olmak mı ister bunu zaman gösterecektir.Dolayısıyla temel alacağı düşünce ne olursa olsun; bundan böyle PKK, salt Kürtçülüğü her şeyin temeline oturtacaktır. Esasa, öze dönecektir. Sosyalizm maskesi artık yoktur. Çok kısada olsa Kürtçülük ideolojisinin Türk toplumu içinde nasıl şekillendiğini, ne amaçla kullanıldığını,nasıl bir gelişim seyri izlediğini daha önce açıklamıştık. Ayrıca PKK örgütünün normal bir örgüt olmadığını ve bazı amaçlar için oluşturulduğunu da ana hatlarıyla belirtmiştik. Marxist-Leninist ideolo-161 jik kılıf da aradan çıkacağına göre; PKK'yı ve Abdullah ÖCALAN'I iyi kavramak ve anlamak iyice kolaylaşmıştır.Eğer bir ideoloji sahibi eylem amaçlı birtakım çabalara girerse, ister istemez bir örgütlülüğe ihtiyaç duyucaktır. Düşüncenin teşkilatlanması bir siyasi yapıyı meydana getirir. 

Bu siyasi yapı ilk önce ideolojik bakışına uygun tarzda siyasi tercihlerini, müttefiklerini, düşmanlarını ortaya koyar. PKK da geçmişte Marxist-Leninist ideolojisinin gereği olarak bu tercihleri yapmıştı.İşçi sınıfı önderliğinde işçi-köylü ve devrimci aydınları mücadelenin teme] gücü, yine küçük burjuvaziyi devrimin içi müttefiki olarak görüyordu. Dış ittifaklar olarak; başta sosyalist ülkeleri,dünya işçi sınıfı harekelini ve Türkiye devrimci hareketini kabul ediyordu.Baş düşman olarak da Sömürgeci Türk Devletini ve bunların yerli işbirlikçileri olan feodal ve aşiretçi yapıyı sayıyordu, emperyalist ve kapitalist devletlerde APO'nun baş düşmanıydı.    

Avrupa'nın sosyal demokrat iktidarlarını emperyalizmin güler yüzlü maskeleri, Türkiye sol hareketlerini de şoven ve ırkçı olarak gösteriyordu. Bu siyasî tercihleri bilimsel olduklarından bağnazca savunuyor, bu konuda asla taviz vermiyordu. Ancak görülüyor ki; ideolojik temelinde olduğu gibi ve ona bağlı olarak PKK'da siyasi deformasyon başlamış ve hatta siyasi tercihleri tepetaklak olmuştur. Çünkü sosyalist müttefiklerin yerinde yeller esiyor. Baş düşman ilan ettiği sömürgeci İran, Irak ve Suriye yönetimlerinin dizlerinin dibinden ayrılmayı can güvenliği açısından tehlikeli görüyor. Kapitalist Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin fedailiğine soyunuyor. 

Emperyalizmin güler yüzlü maskeleri dediği Avrupalı sosyal demokratlara soytarılık yapmayı bunlardan harçlık yada bahşiş koparmayı bir yaşam tarzı haline getiriyor.
Irkçı ve şoven dediği Türk solunun azılı temsilcileri, hatta MİT ve CIA uşağı dediği kişilerden medet umuyor. Feodal aşiret reisleri olan bir takım kendi gibi sapıkları ve benzerlerini bir numaralı yurtsever ilan 162 ediyor, aşiret reislerini devrime kazandırmaktan bahsediyor."Din halkın afyonudur, sorgu merkezlerinde sakın ola ki kelimeyi Şehadet getirmeyin" diye emir verirken birden bire "Yurtsever imamlar Birliği "ni kuruyor.Evet, APO günümüzde kendi kendisini inkar etmektedir, bu yüzden sürekli vitrinini yenilemek çabası ve telaşı içine girmiştir.

PKK STRATEJİSİ VE MÜCADELE ARAÇLARI PARTİ, CEPHE, ORDU (PKK-ERNK-ARGK)  

Abdullah ÖCALAN mücadele stratejisi olarak uzun süreli halk savaşını tesbit etmiştir. Bu Stratejinin takip ettiği sıra:- İlk önce ideolojik oluşum (Taktik),- İdeolojik mücadele (Asgari kadro yaratma), 

- Siyasi yol gösterici olarak parti inşası (Araç),- Partinin silahlı propaganda temelinde gelişmesi ve halka kavratılması,
- Cephe ve ordunun inşası,
- Gerilla mücadelesi ile ordu ve cephenin sağlamlaştırılması,
- Stratejik savunma döneminden stratejik denge aşamasına geçilmesi,
- Hareketli savaş ile gerilla savaşını beraber kullanarak kurtarılmış ve yarı kurtarılmış bölgeler tesis edilmesi,
- Stratejik saldırı dönemine geçilmesi,
- Düzenli orduya geçiş çalışmaları,163 
- Ordu ve gerillanın genel halk ayaklanması için son saldırıyı yapması,
- Milli Demokratik Halk İktidarının kurulması,
- Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan için seferber olunması şeklindedir.  

APO, kurtarılmış bölgelerden ve hareketli savaştan bahsettiğine göre uzun süreli halk savaşının ikinci aşaması olan Stratejik Denge aşamasında olması gerekiyor. Eğer böyle ise bu döneme denk düşen mücadele taktiği; hareketli savaş ile gerilla savaşını içice kullanarak geniş alanları özgürleştirmedir. 

Ayrıca, bu dönemde mücadelenin ideolojik ve siyasi yol göstericisi olan parti toplumun her yanında örgütlenmesini tamamlamış olmalıdır.    

Cephe; tüm halk kesimlerince temsil edilmeli ve halkı, kurtarılmış bölgeler başta olmak üzere yönetmelidir. Böyle bir durumda cephe, savaşın bütün sorunlarını 
da üstlenmiş bulunmaktadır. Ordu ise karargah sistemine bağlı olarak düşmanın büyük birlikleriyle hareketli savaş esaslarına göre çarpışmaktadır. 
Yaygın gerilla ve milis güçleri düşmanın geri cephelerinde durmadan eylem düzenlemektedirler. Bakalım APO ve PKK'nın durumu gerçekten böyle midir?   
İşte parti örgütlenmesi ile başlamak gerekiyor. Yani PKK'yı değerlendirerek bugünkü örgütlülük düzeyine değinelim. PKK, isminden de anlaşılacağı gibi bir parti adıdır. 

Devrimin öncüsü  yol göstericisidir. Klasik bir teşkilat şeması vardır; 


15.Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder