Hafız Esed etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hafız Esed etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2021 Cuma

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 5

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 5


Ortadoğu, Güvenlik, Kimyasal Silahlar, Prof. Dr. Sibel TURAN, H. Ekber KAYA, Nükleer silahlar,Kitle imha silahları, konvansiyonel silahlar,sarin gazı, tabun gazı, hardal gazı, Hafız Esed, Suriye, ABD, 


Ancak 31 Aralık’a kadar bir varil bile çıkartılamamış ve yeni bir tarih belirlenmiştir. Bu defa sürenin 5 Şubat 2014 tarihinde dolduğu ilan edilmiştir. 
7 ve 27 Ocak tarihlerinde Lazkiye Limanından 18 konteyner, gemilere yüklenmiş, bu da 1300 tonluk kimyasal maddeden sadece 50 tonunun tahliye edilebildiğini göstermekteydi. 
Bu hızla devam ederse kimyasal silah üretiminde kullanılan maddelerin taşınması 3 yılı bulacaktı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün hazırladığı plana göre ise 30 Haziran’a kadar tüm kimyasal silah unsurlarının imha edilmiş olması gerekmektedir. Suriye hükümeti, misyonun ağır ilerlemesini ülkedeki iç savaş koşullarıyla gerekçelendirmektedir. Şam’a göre kötü hava koşulları, lojistik sorunlar, teçhizat eksikliği de rol oynamaktadır. 
Esad rejimi, nakliye yollarında paylayıcı olup olmadığını denetlemek için dedektör talebinde bulunmuştur.169 
Uluslararası misyonda çeşitli ülkeler rol oynamaktadır. Rusya nakliye için Suriye’ye araziye uyumlu kamyon ve zırhlı araç göndermiş, Norveç ve Danimarka da nakliye gemilerini Lazkiye limanına yollamıştır. Söz konusu bu gemiler kimyasal maddeleri Akdeniz üzerinden İtalya’ya taşıyacaktır. Nakliye gemileri yolculuk sırasında Danimarka, Norveç, Rusya, Çin ve İngiltere savaş gemileri tarafından korunacak tır. Kimyasal maddeler, Gioia Tauro limanında özel Amerikan gemilerine aktarılacak ve bu gemiler üzerindeki hidroliz tesislerinde imha edilecektir.170 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2118 sayılı kararı uyarınca Esad’ın elinde tek bir kimyasal silah kalmaması gerekmektedir. Fakat şimdiye kadar hiçbir ülke bu silahları kendi ülkesinde işlemden geçirmeye razı olmamıştır. ABD’nin teklifini Norveç, Belçika ve Arnavutluk, kapasite yetersizliğini gerekçe göstererek reddetti. Arnavutluk yönetimi bu silahların ülkede zararsız hale getirilmesini teklif etmiş, ancak protesto gösterilerinin ardından bu kararından vazgeçmiştir. Arnavutluk’un seçenekler arasında yer almasının sebebi de 2007 yılında komünist dönemden kalan kendi kimyasal silahlarını yok etmiş olmasıdır. 

Aslında Kimyasal Silahlar Sözleşmesini imzalayan 190 ülkede de bu işlemlerin yapılması mümkündür. 

Alman Bilim ve Politika Vakfı’nın güvenlik uzmanı Oliver Meier hiçbir ülkenin kimyasal silahları kendi topraklarında tasfiye etmeye yanaşmamasının sebebini 
şöyle açıklıyor: "Bunun başlıca nedeni, nakli ve tasfiyesi çok yüksek riskler taşıyan tehlikeli malzemelerin söz konusu olması. Hem çevre hem de sağlık açısından son derece riskli bir operasyon. O nedenle birçok devlet buna yanaşmıyor. Ama tabii ortada siyasi ve idari engeller de var."171 

Nobel Komitesi 2013 yılı Ekim ayında Norveç'in başkenti Oslo'da yaptığı açıklamada, OPCW' nin "kimyasal silahları ortadan kaldırmak için yürüttüğü 
çalışmayı" onurlandırmak amacıyla Barış Ödülü'ne layık görüldüğünü açıklamıştır. OPCW Başkanı Ahmet Üzümcü, ödül sonrası Eurovision ajansına yaptığı açıklamada, "Bu ödül bizim için büyük önem taşıyor. Personelimize cesaret verecek, dünya barışına ve güvenliğine katkıda bulunacaktır." dedi. 

Üzümcü, “Suriye'de 27 OPCW denetçisinin görev başında olduğunu ve kimyasal silahların döküm ve imha işlemini başlattığını” söyledi. OPCW ekibiyle birlikte 
ödülü kutlayacaklarını belirten Üzümcü, "Bu ödülü mümkün kılan onların çabası olmuştur. Bu ödülle uluslararası toplum da örgütün başarısını kabul etmiş oluyor. Bunun için teşekkür ederiz." dedi. Tarihin hiçbir döneminde Suriye'deki kadar büyük bir görevi bu kadar kısa sürede gerçekleştirmenin öngörülmediğini belirten Üzümcü, büyük zorluklara rağmen Suriye'de çalışan personelin, belirlenen takvime uymak için elinden geleni yapacağını söylemiştir.172 

Moskova’ya resmi ziyarette bulunan Üzümcü, Rusya Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Moskova Uluslararası İlişkiler Üniversitesi öğrencileriyle bir araya gelerek 
Suriye ile ilgili konulara değinmiş, Rusya ve ABD’in Suriye’den kimyasal silahların rezervinin çıkartılması için gerekli malzeme ve ekipman sağladığını ifade etmiştir. OPCW Genel Direktörü, “Tüm cephaneliğin yaklaşık üçte ikisi çıkartılmış bulunuyor. Böylece çıkartılan zehirli maddelerin oranı yüzde 65,1. Üstelik bunların yüzde 57,4’i öncelikli maddeler (daha tehlikeli). Önemli olan bunun hızlı şekilde yapılması. 2014 yılının ortalarına doğru yetişmeye çalışıyoruz. Umarız, bu misyonun başarılı şekilde gerçekleştirilmesi, Suriye ihtilafının çözümüyle ilgili ortak çabalara katkı sağlayacak.” demiştir.173 

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı yönündeki iddiaların bir an çnce araştırılmasını talep etmiştir. Moskova’da 
düzenlenen basın toplantısında konuşan Lavrov “Suriye’de birkez daha kimyasal silah kullanıldığı yönünde iddialar ve kurbanların varlığı alarm veriyor. 

Kimyasal silah ya da türevlerinin kullanımı ile ilgili her türlü bilgi acil bir şekilde araştırılmalı” çağrısında bulunmuştur.174 

Suriye içinde kimin tarafından kullanıldığı henüz tam olarak tespit edilemeyen kimyasal silahların, ABD’nin müdahale söylemine neden oluşturması ve sonrasında da Rusya ve ABD’nin Suriye’de mevcut kimyasal silahları kontrol altına alma yönünde anlaştıklarının ifade etmesi ve son olarak Şam’ın da anlaşmayı kabul ettiğini duyurması ince bir diplomasi ve stratejinin beraber yürütüldüğünü göstermektedir. Plan başarılı bir şekilde uygulanabilirse, bir yandan İsrail’in son iki yıldır kaygı ve tedirginlik duyduğu kimyasal silahların “uluslararası denetim” altına alınmasını sağlanmış diğer yandan da Esad rejiminin dışarıdan yapılması muhtemel bir müdahale ile çöküşü engellenmiş olunacaktır.175    

Sonuç olarak, Ortadoğu içerisinde başta kimyasal silahlar olmak üzere silahlanmaya açık bir bölge olması hasebiyle tehdit ve tehdit önceliğini barındırmaktadır. 2000'li yıllarda ise devlet dışı aktörlerin etkisinin giderek artırması son Suriye olayları bağlamında da durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. 
 
Ancak günümüzde sorun, bölgede İnsanların Kitle İmha Silahlarına maruz kalıp kalmamaları meselesinden öteye taşınmıştır. Devlet dışı aktörlere giden 
ya da gidecek olan silahların denetimi nasıl sağlanacaktır? 

Can kayıpları önlenebilecek midir? Sorun da tam bu noktada düğümlenmektedir. Bu noktada ne olacağını ise bize, yine zaman gösterecektir. 

KAYNAKÇA 

ACER Yücel, “Suriye’nin Kimyasal Silahları ve ABD-Rusya Mutabakatı: Ulusal Çıkarlar Yine Ön Planda”, 
http://www.ankarastrateji.org/yazar/prof-dr-yucel-acer/suriye-nin-kimyasal-silahlari-ve-abd-rusya-mutabakati-ulusal-cikarlar-yine-on-planda/#, (e.t. 02.04.2014). 
ALİ Javed, “Chemical Weapons and the Iran-Iraq War: A Case Study in Noncompliance”, 
http://cns.miis.edu/npr/pdfs/81ali.pdf, (e.t. 01.12.2013) 
ARIBOĞAN Deniz Ülke, “Hersh’in Makalesi Üzerinden Türkiye’ye Dair Bir Okuma”, 
http://www.denizulkearibogan.net/haberler/deniz-ulke-aribogan-dan-hersh-in-makalesi-uzerinden-turkiye-ye-dair-bir-okuma-/, (e.t. 11.04.2014). 
ATLIOĞLU Yasin, “Suriye Dış Politikasında Güç ve Güvenlik İlişkisi”, 
http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/makaleler/Suriye%20Dis%20Politikasinda%20Guc%20Ve%20Guvenlik%20Iliskisi.pdf, (e.t. 06.12.2013). 
AYHAN Veysel, “Suriye’de Kimyasal Silah Stratejisi: İsrail’in Rolü ve Politikaları”, 
http://www.impr.org.tr/suriyede-kimyasal-silahlarin-denetimi-israilin-rolu-ve-politikalari/#.U1Fow61_uGg, (e.t 04.04.2014). 
BALANCAR Ferda, “Silah Deyince...”, 
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1369.0, (e.t. 26.11.2013) 
BAYLIS John, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı” Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan Güvenliğe, (İstanbul:İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlar, 2012) 
ÇAĞLAR Barış, “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın Raporu ve Nükleer Bir İran'ın Bölgenin Tümü için Muhtemel Sonuçları”, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=2906, (e.t. 30.11.2013) 
ÇAKIR Ruşen, “Yine Hersh’ün Kimyasal Saldırı Haberi Üzerine”, 
http://www.rusencakir.com/Yine-Hershun-kimyasal-saldiri-haberi-uzerine/2624, (e.t. 13.04.2014). 
CARUS W. Seth, “Defining Weapons of Mass Destruction”, Center for the Study of Weapons of Mass Destruction Occasional Paper 4, (2006) 
DEMİRTAŞ Y. Serdar, “Kimyasal ve Biyolojik Savaş”, Silahlı Kuvvetler Dergisi,123/382, (2004) 
DRESCHEL Alexander ve COŞKUN Ercan, “Suriye’de Kimyasal Silah Takvimi İşlemiyor”, 
http://www.dw.de/suriyede-kimyasal-silah-takvimi-i%C5%9Flemiyor/a-17420363, (e.t. 04.04.2014). 
ESLEN Nejat, “ABD'nin Kitle İmha Silahları ile Savaş Stratejisi ve Asıl Niyeti...”, M5 Savunma ve Strateji, 2/116, (2003) 
FRIEDMAN David, “Biological and Chemical Weapons Arms Control inthe Middle East”, The Nonproliferation Review, 19/3, (2012), 401. 
GENÇTÜRK Tuğçe, “Ortadoğu'da Güncel Güvenlik Algısı”, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3369, (e.t. 30.11.2013) 
GUILE Dany Shoham, “Gas and Germs: Syria's Ultimate Weapons”, Middle East Quarterly, Volume: IX, Number: 3, (2002) 
GÜLGÜN Tuna, Küresel, Ekonomik, Ekolojik ve Sosyal Tehditler -Yeni Güvenlik, (Ankara: Nobel Yayınları, 2003)
GÜNEY Nurşin Ateşoğlu, “Nükleer Tehdit Algılamaları ve Kitle İmha Silahlarının Yayılma Sorunu”, Tek Kutuplu Dünya Yaşamak. Gerçekler, 
Yanılgılar ve Beklentiler, Yonca Özer (der), (İstanbul: Agora Kitaplığı, 2006) 
GÜR Büşra, “ABD Sonrası Irak”, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3175, (e.t. 06.12.2013). 
GÜRSOY Barış, Soğuk Savaştan Günümüze Asimetrik Tehdit, (İstanbul:IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2005) 
HAMILTON Lee H., “Evaluating the Threat: Chemical, Biological and Nuclear”, 
http://www.wilsoncenter.org/article/evaluating-the-threat-chemical-biological-and-nuclear, (e.t. 01.12.2013) 
HART John ve CLEVESTIG Peter, “Reducing Security Threats From Chemical and Biological Materials”, SIPRI Year Book 2011, (New York: Oxford Unıversıty Press, 2011) 
HENDERSEN Conway W.,International Relations Conflict and Coperation at the turn of 21st Century,( Boston McGrawHilll,1998) 
HILTERMANN Joost R., ABD ve Irak Halepçe'nin Zehirlenmesi, (İstanbul: Avesta Yayınları, 2009) 
HODALİ Diana ve DEMİR Başak, “Kimyasal Silahların Tasfiye 
Sorunu”, http://www.dw.de/kimyasal-silahların-tasfiye-sorunu/a-17240593, (08.12.2013) 
KARABULUT Bilal, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Kavramlar Serisi: II Güvenlik, (Ankara: Barış Kitabevi, 2011) 
KASAPOĞLU Çağıl, “Seymour Hersh ‘kimyasal saldırı’haberinin arkasında”, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140407_seymour_hersh_suriye_kimyasal_mit.shtml, (e.t.10.04.2014). 
KELLE Alexander, “The Third Review Conference of the Chemical Weapons Convention and Beyond: Key themes and prospects of incremental change”, 
International Affairs, 89:I, (2013) 
KİBAROĞLU Mustafa, “Ortadoğu'da Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge (NSAB) Oluşturulması Çabaları ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, 4/48, (2012) 
KONA Gamze Güngörmüş, “Ortadoğu'da Güvenlik Algılaması ve Dahili Risk Faktörlerinin Etkisi”, Akdeniz İ.İ.B.F Dergisi, 8, (2004) 
MÜHLENHAUS Ian Alexander, “Weapons of Mass Destruction”, 
http://www.ian.muehlenhaus.com/muehlenhausCollege/Library/WMD.pdf, (e.t. 27.11.2013) 
NIKITIN Mary Beth D., KERR Paul K. ve FEICKERT Andrew, “Syria’s Chemical Weapons: Issues for Congress”, 
http://www.fas.org/sgp/crs/nuke/R42848.pdf, (e.t. 08.12.2013)
ÖZEY Ramazan, “ABD Suriye'de Kimyasal Silah Kullandığını Açıkladı. Ne Demek İstedi?”, 
http://turksam.org/tr/a2868.html, (e.t. 08.12.2013) 
ÖZEY Ramazan, Küresel Silahlanma Dünyanın Silah Depoları, (İstanbul: Aktif Yayınevi, 2007) 
ÖZGÜR Salih, Geleceğe Yönelen Tehdit Kitle İmha Silahları, (İstanbul:IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006) 
ÖZKAN Ruşen, Ve İnsanoğlu Silah(sız)lanma Süreci, (Ankara: İ.H.H Yayınları, 2003) 
PAZARCI Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri IV. Kitap, (Ankara:Turhan Kitabevi,2000) 
ŞAHİN Mehmet, “ABD'nin Irak İşgali Üzerinden Suriye Politikasını Okumak”, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4301, (e.t.08.12.2013). 
SEFEROV Fuat, “Üzümcü Rusya’da Konuştu: Kimyasal Silahların Üçte İkisi Suriye’den Çıkarıldı”, 
http://www.cihan.com.tr/news/Uzumcu-Rusya-da-konustu-Kimyasal-silahlarin-ucte-ikisi-Suriye-den-cikarildi_3687-CHMTQwMzY4Ny80, (e.t. 15.04.2014). 
SIMPSON John, “25 Yıl Sonra Halepçe: Saddam'a Kim Silah Verdi?”, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/12/121203_halabja.shtml, (e.t. 06.12.2013). 
TAMER Cenk, “Ortadoğu'da Güvenlik Kaygısı”, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3621, (e.t. 30.11.2013) 
TOMPKINS Matthew V., “Albania’s Chemical Weapons Con”,The Nonproliferation Review , 16/1, (2009) 
TUCKER Jonathan B., “The role of the Chemical weapons Convention in Countering Chemical Terrorism”,Terrorism and The Political Violance, 24/1,(2011) 
TÜYSÜZOĞLU Göktürk, “Suriye’de Kimyasal Silahı Kim Kullanmış Olabilir?”, 
http://politikaakademisi.org/suriyede-kimyasal-silahi-kim-kullanmis- olabilir/, (e.t. 08.12.2013) 
UDUM Şebnem, “Ortadoğu'da Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bölge (ODKİSAB) Üzerine ”, Ortadoğu Analiz, 5/54, (2013) 
ÜLGEN Sinan ve ERGUN F. Doruk, “Kum Tepelerinde Tökezlemek: Orta Doğu'da Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bir Bölgenin Oluşturulması”, EDAM Tartışma Kağıtları Serisi, 4, (2012) 
ZISSER Eyal, “The Syrian Army: Between the Domestic and the External Fronts”, Middle East Review of International Affairs (MERIA), Volume:5, No:1,(2001) 
"ABD Kimyasal Silahların İmhasına Talip”, 
http://www.dw.de/abd-kimyasal-silahların-imhasına-talip/a-17263588, (e.t. 08.12.2013).
“Nobel Barış Ödülü Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'ne”, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/10/131011_nobel_baris.shtml, (e.t. 08.12.2013). 
“Robert Fisk de ‘sarin saldırısı’ iddiasını yazdı, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140410_robert_fisk_erdogan_sarin.shtml, (e.t. 13.04.2014). 
“Suriye’de Kimyasal Silahların İmhasına Başlandı”, 
http://www.ntvmsnbc.com/id/25470746, (08.12.2013). 
“Syria Crisis Highlights importance of Chemical Weapons Convention”, 
Strategic Comments, 19/12, (2013) 
“Syria’s Chemical Weapons-The terrorism Threat”, 
http://www.ict.org.il/LinkClick.aspx?fileticket=8Pp51nXRrJI%3D&tabid, (e.t. 08.12.2013), 5-6. 
“Syria/Syrian Chemical Programme-National executive summary of declassified intelligence”, 
http://www.diplomatie.gouv.fr/en/IMG/pdf/Syrian_Chemical_Programme.pdf, (e.t. 08.12.2013) 
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/seymour-hersh-kimyasal-saldiri-haberinin-arkasinda-haberi-90650, (e.t. 10.04.2014). 
http://haberrus.com/politics/2014/04/14/lavrov-suriyede-kimyasal-silah-iddialarinin-arastirilmasini-istedi.html, (e.t. 15.04.2012). 
http://www.diken.com.tr/aktuel/seymour-hersh-sarin-iddiasinin-arkasinda-belgelerim-var-kaynaklarim-isten-mi-kovulsun/, (e.t. 10.04.2014). 
http://www.diyadinnet.com/HABER-66686-almanyada-kimyasal-silah-soru%C5%9Fturmas%C4%B1, (e.t. 10.04.2014) 
http://www.journalagent.com/z4/download_fulltext.asp?pdir=atuder&plng=eng&un=ATUDER-75537, (e.t.27.11.2013). 
http://www.nti.org/country-profiles/iraq/chemical/, (e.t. 06.12.2013). 
http://www.nti.org/country-profiles/syria/, (e.t. 08.12.2013). 
http://www.reachingcriticalwill.org/resources/fact-sheets/critical-issues/4582-chemical-weapons, (e.t. 27.11.2013) 
http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc080/kanuntbmmc080/kanuntbmmc08004238.pdf, (e.t. 27.11.2013). 
http://www.who.int/csr/delibepidemics/chapter3.pdf, (e.t. 26.11.2013). 
http://www.ydh.com.tr/HD12256_iranla-savasinda-saddama-kimyasal-silah-verdik.html, (e.t 06.12.2013).

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

97 Ferda Balancar, “Silah Deyince...”, 
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1369.0, (e.t. 26.11.2013) 
98 W. Seth Carus, “Defining Weapons of Mass Destruction”, Center for the Study of 
Weapons of Mass Destruction Occasional Paper 4, (2006), 2-3. 
99 Salih Özgür, Geleceğe Yönelen Tehdit Kitle İmha Silahları, (İstanbul:IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006), 17. 
100 Mustafa Kibaroğlu, “Kitle İmha Silahlarının Yayılma Sorunu ve Türkiye”, 
http://www.mustafakibaroglu.com/sitebuildercontent/sitebuilderfiles/Kibaroglu-DoguBatiDergisi-01Agustos2003.pdf, (e.t. 26.11.2013) 
101 Ruşen Özkan, Ve İnsanoğlu Silah(sız)lanma Süreci, (Ankara: İ.H.H Yayınları, 2003), 21. 
102 Conway W. Hendersen,International Relations Conflict and Coperation at the turn of 21st Century,( Boston McGrawHilll,1998),330.
103 http://www.who.int/csr/delibepidemics/chapter3.pdf, (e.t. 26.11.2013) 
104 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri IV. Kitap, (Ankara:Turhan Kitabevi,2000), 213. 
105 Ian Alexander Mühlenhaus, “Weapons of Mass Destruction”, 
       http://www.ian.muehlenhaus.com/muehlenhausCollege/Library/WMD.pdf, (e.t. 27.11.2013) 
106 http://www.journalagent.com/z4/download_fulltext.asp?pdir=atuder&plng=eng&un=ATUDER-75537, (e.t.27.11.2013)
107 Hart ve Clevestıg, “Reducing Security Threats From Chemical and Biological Materials”, SIPRI Year Book 2011, 
      (New York: Oxford Unıversıty Press, 2011), 396- 397 
108 http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc080/kanuntbmmc080/kanuntbmmc08004238.pdf, (e.t. 27.11.2013) 
109 http://www.reachingcriticalwill.org/resources/fact-sheets/critical-issues/4582-chemical-weapons, (e.t. 27.11.2013) 
110 Tuna Gülgün, Küresel, Ekonomik, Ekolojik ve Sosyal Tehditler -Yeni Güvenlik, (Ankara: Nobel Yayınları, 2003), 174. 
111 Lee H. Hamilton, “Evaluating the Threat: Chemical, Biological and Nuclear”, 
       http://www.wilsoncenter.org/article/evaluating-the-threat-chemical-biological-and-nuclear, (e.t. 01.12.2013)
112 Barış Gürsoy, Soğuk Savaştan Günümüze Asimetrik Tehdit, (İstanbul:IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2005), 116. 
113 Barış Çağlar, “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın Raporu ve Nükleer Bir İran'ın Bölgenin Tümü için Muhtemel Sonuçları”, 
       http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=2906, (e.t. 30.11.2013) 
114 John Baylıs, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı” Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan Güvenliğe, 
      (İstanbul:İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlar), 2012, 156.
115 Bilal Karabulut, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Kavramlar Serisi: II Güvenlik, (Ankara: Barış Kitabevi, 2011), 26 
116 Tuğçe Gençtürk, “Ortadoğu'da Güncel Güvenlik Algısı”, 
       http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3369, (e.t. 30.11.2013) 
117 Gamze Güngörmüş Kona, “Ortadoğu'da Güvenlik Algılaması ve Dahili Risk Faktörlerinin Etkisi”, Akdeniz İ.İ.B.F Dergisi, 8, (2004), 125. 
118 Mustafa Kibaroğlu, “Ortadoğu'da Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge (NSAB) Oluşturulması Çabaları ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, 4/48, (2012), 70. 
119 Cenk Tamer, “Ortadoğu'da Güvenlik Kaygısı”, 
      http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3621, (e.t. 30.11.2013) 
120 Ramazan Özey, Küresel Silahlanma Dünyanın Silah Depoları, (İstanbul: Aktif Yayınevi, 2007), 236. 
121 Tamer, “Ortadoğu'da Güvenlik”.
122 Kona, “Ortadoğu'da Güvenlik...” 
123 Yasin Atlıoğlu, “Suriye Dış Politikasında Güç ve Güvenlik İlişkisi”, 
    http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/makaleler/Suriye%20Dis%20Politikasinda%20Guc%20Ve%20Guvenlik%20Iliskisi.pdf, (e.t. 06.12.2013). 
124 Şebnem Udum, “Ortadoğu'da Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bölge (ODKİSAB) Üzerine ”, Ortadoğu Analiz, 5/54, (2013), 47. 
125 Kibaroğlu, “Ortadoğu'da Nükleer...”
126 Javed Ali, “Chemical Weapons and the Iran-Iraq War: A Case Study in Noncompliance”, 
       http://cns.miis.edu/npr/pdfs/81ali.pdf, (e.t. 01.12.2013) 
127 Y. Serdar Demirtaş, “Kimyasal ve Biyolojik Savaş”, Silahlı Kuvvetler Dergisi,123/382, (2004), 108. 
128 Joost R. Hıltermann, ABD ve Irak Halepçe'nin Zehirlenmesi, (İstanbul: Avesta Yayınları, 2009), 66. 
129 Sinan Ülgen ve F. Doruk Ergun, “Kum Tepelerinde Tökezlemek: Orta Doğu'da Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bir Bölgenin Oluşturulması”, 
       EDAM Tartışma Kağıtları Serisi, 4, (2012), 18.
130 John Simpson, “25 Yıl Sonra Halepçe: Saddam'a Kim Silah Verdi?”, 
       http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/12/121203_halabja.shtml, (e.t. 06.12.2013). 
131 http://www.ydh.com.tr/HD12256_iranla-savasinda-saddama-kimyasal-silah-verdik.html, (e.t 06.12.2013). 
132 http://www.nti.org/country-profiles/iraq/chemical/, (e.t. 06.12.2013). 
133 Nurşin Ateşoğlu Güney, “Nükleer Tehdit Algılamaları ve Kitle İmha Silahlarının Yayılma Sorunu”, Tek Kutuplu Dünya Yaşamak. Gerçekler, 
      Yanılgılar ve Beklentiler, Yonca Özer (der), (İstanbul: Agora Kitaplığı, 2006), 96-97.
134 Büşra Gür, “ABD Sonrası Irak”, 
      http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3175,(e.t. 06.12.2013). 
135 Alexander Kelle, “The Third Review Conference of the Chemical Weapons Convention and Beyond: Key themes and prospects of 
incremental change”, International Affairs, 89:I, (2013), 145. 
136 Matthew V. Tompkins, “Albania’s Chemical Weapons Con”,The Nonproliferation Review , 16/1, (2009), 65-66. 
137 Kelle, “The Third...”
138 Jonathan B. Tucker, “The role of the Chemical weapons Convention in Countering Chemical Terrorism”,Terrorism and The Political Violance, 24/1,(2011), 106. 
139 http://www.nti.org/country-profiles/syria/, (e.t. 08.12.2013). 
140 Ülgen ve Ergun, Kum Tepelerinde, 19. 
141 “Syria Crisis Highlights importance of Chemical Weapons Convention”, Strategic Comments, 19/12, (2013), 1-2.
142 Kibaroğu,”Ortadoğu'da Nükleer...” 
143 Tucker, “The role ...” 
144 “Syria Crisis Highlights importance of Chemical Weapons Convention”, Strategic Comments, 19/12, (2013), 3.
145 David Friedman, “Biological and Chemical Weapons Arms Control in the Middle East”, The Nonproliferation Review, 19/3, (2012), 401. 
146 “Syria/Syrian Chemical Programme-National executive summary of declassified intelligence”, 
      http://www.diplomatie.gouv.fr/en/IMG/pdf/Syrian_Chemical_Programme.pdf, (e.t. 08.12.2013), 1-2. 
147 Mary Beth D. Nikitin, Paul K. Kerr ve Andrew Feickert, “Syria’s Chemical Weapons: Issues for Congress”, 
      http://www.fas.org/sgp/crs/nuke/R42848.pdf, (e.t. 08.12.2013), 2. 
148 “Syria’s Chemical Weapons-The terrorism Threat”, 
      http://www.ict.org.il/LinkClick.aspx?fileticket=8Pp51nXRrJI%3D&tabid, (e.t.
149 “Syria Crisis Highlights importance of Chemical Weapons Convention”, Strategic Comments, 19/12, (2013), 2. 
150 “Syria/Syrian Chemical Programme-National executive summary of declassified intelligence”, 
       http://www.diplomatie.gouv.fr/en/IMG/pdf/Syrian_Chemical_Programme.pdf, (e.t.
151 Göktürk Tüysüzoğlu, “Suriye’de Kimyasal Silahı Kim Kullanmış Olabilir?”, 
       http://politikaakademisi.org/suriyede-kimyasal-silahi-kim-kullanmis-olabilir/, (e.t. 08.12.2013) 
152 Nejat Eslen, “ABD'nin Kitle İmha Silahları ile Savaş Stratejisi ve Asıl Niyeti...”, M5 Savunma ve Strateji, 2/116, (2003), 42. 
153 Tüysüzoğlu, “Suriye’de Kimyasal”.
154 Ramazan Özey, “ABD Suriye'de Kimyasal Silah Kullandığını Açıkladı. Ne Demek İstedi?”, 
       http://turksam.org/tr/a2868.html, (e.t. 08.12.2013) 
155 Mehmet Şahin, “ABD'nin Irak İşgali Üzerinden Suriye Politikasını Okumak”, 
       http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4301, (e.t.08.12.2013). 
156 “Suriye’de Kimyasal Silahların İmhasına Başlandı”, 
        http://www.ntvmsnbc.com/id/25470746, (08.12.2013).
157 http://www.diyadinnet.com/HABER-66686-almanyada-kimyasal-silah-soru%C5%9Fturmas%C4%B1, (10.04.2014) 
158 http://haber.sol.org.tr/dunyadan/seymour-hersh-kimyasal-saldiri-haberinin-arkasinda-haberi-90650, (e.t. 10.04.2014). 
159 Çağıl Kasapoğlu, “Seymour Hersh ‘kimyasal saldırı’haberinin arkasında”, 
      http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140407_seymour_hersh_suriye_kimyasal_mit.shtml, (e.t.10.04.2014). 
160 http://www.diken.com.tr/aktuel/seymour-hersh-sarin-iddiasinin-arkasinda-belgelerim-var-kaynaklarim-isten-mi-kovulsun/, (e.t. 10.04.2014).
161 Deniz Ülke Arıboğan, “Hersh’in Makalesi Üzerinden Türkiye’ye Dair Bir Okuma”, 
       http://www.denizulkearibogan.net/haberler/deniz-ulke-aribogan-dan-hersh-in-makalesi-uzerinden-turkiye-ye-dair-bir-okuma-/, (e.t. 11.04.2014). 
162 Arıboğan, “Hersh’in Makalesi”. 
163 Ruşen Çakır, “Yine Hersh’ün Kimyasal Saldırı Haberi Üzerine”, 
      http://www.rusencakir.com/Yine-Hershun-kimyasal-saldiri-haberi-uzerine/2624, (e.t. 13.04.2014).
164 “Robert Fisk de ‘sarin saldırısı’ iddiasını yazdı, 
       http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140410_robert_fisk_erdogan_sarin.shtml, (e.t. 13.04.2014). 
165 Yücel Acer, “Suriye’nin Kimyasal Silahları ve ABD-Rusya Mutabakatı: Ulusal Çıkarlar Yine Ön Planda”, 
       http://www.ankarastrateji.org/yazar/prof-dr-yucel-acer/suriye-nin-kimyasal-silahlari-ve-abd-rusya-mutabakati-ulusal-cikarlar-yine-on-planda/#, (e.t. 02.04.2014). 
166 Eyal Zisser, “The Syrian Army: Between the Domestic and the External Fronts”, Middle East Review of International Affairs (MERIA), Volume:5, No:1,(2001),9.
167 Dany Shoham Guile , “Gas and Germs: Syria's Ultimate Weapons”, Middle East Quarterly, Volume: IX, Number: 3, (2002), 5-6. 
168 "ABD Kimyasal Silahların İmhasına Talip”,   
       http://www.dw.de/abd-kimyasal-silahların-imhasına-talip/a-17263588, (e.t. 08.12.2013). 
169 Alexander Dreschel ve Ercan Coşkun, “Suriye’de Kimyasal Silah Takvimi İşlemiyor”, 
       http://www.dw.de/suriyede-kimyasal-silah-takvimi-i%C5%9Flemiyor/a-17420363, (e.t. 04.04.2014). 
170 Dreschel ve Coşkun, “Suriye’de Kimyasal”.
171 Diana Hodali ve Başak Demir, “Kimyasal Silahların Tasfiye Sorunu”, 
      http://www.dw.de/kimyasal-silahların-tasfiye-sorunu/a-17240593, (08.12.2013) 
172 “Nobel Barış Ödülü Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'ne”, 
      http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/10/131011_nobel_baris.shtml, (e.t. 08.12.2013).
173 Fuat Seferov, “Üzümcü Rusya’da Konuştu: Kimyasal Silahların Üçte İkisi Suriye’den Çıkarıldı”, 
       http://www.cihan.com.tr/news/Uzumcu-Rusya-da-konustu-Kimyasal-silahlarin-ucte-ikisi-Suriye-den-cikarildi_3687-CHMTQwMzY4Ny80, (e.t. 15.04.2014). 
174 http://haberrus.com/politics/2014/04/14/lavrov-suriyede-kimyasal-silah-iddialarinin-arastirilmasini-istedi.html, (e.t. 15.04.2012) 
175 Veysel Ayhan, “Suriye’de Kimyasal Silah Stratejisi: İsrail’in Rolü ve Politikaları”, 
       http://www.impr.org.tr/suriyede-kimyasal-silahlarin-denetimi-israilin-rolu-ve-politikalari/#.U1Fow61_uGg, (e.t 04.04.2014).
***

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 4

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 4 



Ortadoğu, Güvenlik, Kimyasal Silahlar, Prof. Dr. Sibel TURAN, H. Ekber KAYA, Nükleer silahlar,Kitle imha silahları, konvansiyonel silahlar,sarin gazı, tabun gazı, hardal gazı, Hafız Esed, Suriye, ABD, 


ABD Suriye hükümetinin kimyasal silah kullandığına yönelik kanıtlar olduğunu resmen açıklamıştır. Açıklama Milli Savunma Danışman Yardımcısı Ben Rhodes tarafından yapılmıştır. Bu açıklama ile ABD'nin kimyasal silah kullanımına karşı belitmiş olduğu kırmızı çizginin aşılmış olduğu Başkan Obama tarafından da belirtilmiştir. Amerikan istihbaratına göre, çatışmaların başlangıcından beri Esad rejimi sıklıkla fakat az miktarlarda kimyasal ajanı muhaliflara ve sivil halka karşı kullanmış ve 150 kadar insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Amerikan kaynaklarına göre, muhaliflerin kullandığına yönelik herhangi bir bulgu mevcut değildir. BM Bağımsız komisyonu Esad rejiminin müsaade etmemesinden dolayı ülkede araştırma ve inceleme yapamamıştır. Aslında ABD Rusya ile birlite sorunu barışçıl yönde Cenevrre'de Esad rejiminin de yer alacağı müzakereler yoluyla çözmekten yana bir tutum içinde olmuştur. Haziran ayında yapılması düşünülen müzakereler Rusya ile anlaşılamadığı için Temmuz ayına kaydırılmıştır. Rusya’nın bir yandan müzakere ederken diğer yandan Esad’ı askeri açıdan destekleyerek muhalifleri bastırmaya devam edeceği kaygısı ABD'nin dikkatini çekmiştir. Buna ek olarak, İran’ın Hizbullah’a desteği ve açık destek vermesi sorunun boyutlarını attırmaktadır. Bu konuda diğer önemli bir etki ise Kuseyr bölgesinin Esad rejimi 
tarafından ele geçirilerek, Golan Tepeleri stratejik askersiz bölgenin işgal edilmesidir. Bu suretle muhaliflerin Humus’a sızmaları ve silah aktarmalarının 
yolu engellenmiştir. Esad, Humus ve Şam’ın sahil kesimindeki Tartus ve Lazkiye arasındaki deniz ulaşımını kontrol altına almıştır. İsrail ile Hizbullah elemanları 
70 metre kadar hassas bir mesafede karşı karşıya gelmişlerdir. Bu durum İsrail’in sınır güvenliği konusunda tehlikeli bir durum yaratmıştır.154 

2003 yılında ABD Irak’ı işgale kalkışırken bazı gerekçeler ileri sürerek işgali meşrulaştırmaya çalışmıştı. Baştan beri Arap Baharı sürecini olumlu 
bulduğunu söyleyen ABD’nin Suriye politikasının netleşmediği anlaşılmaktadır. 

Yaklaşık iki yıl önce Suriye’de Esad Yönetimine karşı halk hareketleri 
başladığında ABD Tunus, Mısır ve Libya’daki tutumunu sürdürdüğünü gösteren açıklamalar yapmış ve muhalif güçlere yer yer teknik ve istihbarat desteği 
verdiğini açıklamıştı. Doğru olmayan gerekçelerle Irak’ı işgal eden ABD’nin, Esad rejimindeki Suriye sessiz kalmasını şöyle açıklamak mümkündür; Suriye teröre destek vermiş bir ülke olmakla birlikte kitle imha silahlarını da bulunduran, hatta yetkililer tarafından kimyasal silah bulundurulduğu açıklanmış bir ülke olmakla birlikte, son iki yıldır Esad rejimi halka karşı elindeki bütün imkanlarla şiddetli saldırılar gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, 2003 yılında iç savaş dahi yokken Irak’a sözde demokrasi getirmek için işgali başlatan ABD’nin Suriye sessizliği manidar gözükmektedir.155 

Suriye'nin kimyasal silah stoklarını açmayı kabul etmesinin ardından Rusya ve ABD'nin anlaşmasıyla silahların imha edilmesi süreci başlamıştır. Birleşmiş 
Milletler kimyasal silah denetleme heyeti tarafından hazırlanan geçici rapor, Şam’ın Guta bölgesinde 21 Ağustos tarihine sarin gazı kullanıldığını belirtmiştir. Yüzlerce insanın öldüğü düşünülen saldırıda muhalifler ve Batılı ülkeler Esad rejimini suçlarken, Şam hükümeti muhalifleri sorumlu göstermişti. 

Suriye, Rusya ile ABD arasında yapılan anlaşma kapsamında kimyasal silah cephaneliğine ait bilgileri OPCW’ye teslim etmiş ve Kimyasal Silahlar 
Konvansiyonu’na katılmıştır. Beşar Esad, Alman Der Spiegel dergisine verdiği röportajda, 30 aydır süren iç savaşın sona ermesi için Almanya’nın arabuluculuk 
yapmasından memnun olacağını belirtmiş ve Almanya’dan gelecek bir heyetin Şam’da memnuniyetle karşılanacağını ifade etmiştir.156Ancak Süddeutsche 
Zeitung" gazetesi ile Alman Kuzey Almanya Radyo ve Televizyon Kurumu NDR'in haberine göre, adları gizli tutulan bazı Alman şirketleri, 1982 - 1993 yılları arasında Suriye'ye kontrol tesisleri pompa ve supaplar, Gaz detektörleri ve kimyasal yıkama tesisleri ile Sarin Gazı üretiminde kullanılan 2 bin 400 ton sülfürik Asit sattığı haberleri 2014 yılı Mart ayında Alman basını ve Bundestag'da tartışılmıştır.157 

Seymour Hersh’in, London Review of Books’ta yayınlanan ve geçen yıl Ağustos ayında Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırının arkasında Türkiye Hükümetinin olduğunu iddia ettiği makalesinde, saldırının Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve jandarmanın bilgisi dahilinde El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmekte. LRB’de (London Review of Books) yayımlanan haberdeki iddialara göre Türkiye’nin amacı, kimyasal silah kullanımını “kırmızı çizgisi” olarak belirleyen ABD’yi, “Suriye’ye askeri harekat düzenlemeye zorlamaktı.”.158 

Hersh’in makalesinde ayrıca, istihbarat raporuna dayandırılarak “The Rat Line” (Gizli Hat) olarak tanımlanan hatta, Libya’daki silahların ve cephaneliğin 
“Türkiye üzerinden Suriye’deki cihatçı gruplara iletildiği” öne sürülüyor. BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Seymour Hersh ise “kanıtların yetersiz olduğu 
ve kaynakların isimsiz olması sebebiyle makalenin güvenilirliğine dair soru işaretleri olduğu yönündeki eleştirilere tepki göstererek şunları söyledi: “Herkes 
zaten öyle der… Ben çok uzun zamandır bu işi yapıyorum. ABD’nin El Nusra gibi gruplar hakkında ne bilip ne bilmediğine dair sorular içeren ve 21 Ağustos’tan çok once sarin gazı üretebilme kapasitelerine dair en az bir belgeye erişimim var. 

Bu iddialar çok meşru iddialar. İnsanlar için “Kaynakların isimsiz olamsı” yapılabilecek en basit eleştiri. İsimlerini verirsem hepsi işini kaybeder. Herkes istediğini söyleyebilir.”. Seymour Hersh, “Makalede yer alan iddialar ABD 
yönetimindeki karar mercilerin görüşü mü, yoksa kaynakların bireysel görüşleri mi ?” sorusuna da şu yanıtı vermiştir: “Ben, ABD Başkanı’na giden ve Guta’nın 
doğusunda elde edilen sarinle, Suriye ordusunun mühimmat deposundaki sarinin aynı olmadığını söyleyen ABD Genelkurmay Başkanlığı’ndaki isimler hakkında 
yazıyorum. Dolayısıyla bunların yalnızca dışardakiler mi olduğuna siz karar verin. Tabi ki bunun hakkında konuşmayacağım.”159 

Hersh, BBC’nin ‘The World Tonight’ adlı radio programında da, savaşın uzun dönemde sonuçlarının ne olacağı sorusuna, “Savaşı Beşar Esad kazanır 
ve Türkiye dahil bölge büyük bir karmaşaya sürüklenir.” cevabını vermiştir.160 
Daha ilk günden sarin gazlı saldırının rejim güçleri tarafından gerçekleştirildiği şüphelerini dile getiren Seymour Hersh, Aralık ayında yazdığı “Bu Kimin Sarin’i” başılklı yazısında henüz Türkiye’yi suçlamaya başlamamıştı. Genel olarak Obama yönetiminin Suriye’deki atılgan tavrını yavaşlatmaya yönelik gibi görünen ilk makalede o dönemde Rus hükümetinin de desteklediği Esad rejimini saldırıdan aklayan bazı iddialar dile getiriliyordu. 

ABD yönetimi de kararsız kalmıştı ki, kırmızı çizgisi olarak tanımladığıı kimyasal silah kullanımı konusuna rağmen bu saldırıya tepkisiz kamıştır. Suriye yönetiminin kimyasal silahlarını uluslararası otoriteye devretmeyi kabul etmesiyle birlikte, durağan politikasını meşrulaştırmıştır. Nitekim kimyasal saldırı hem rejim hem de muhalif güçler tarafından kabul edilmeyince ölenler öldüğü ile kalmış, taraflar birbirlerini suçlamanın dışına çıkamamıştır.161 

Hersh'e göre Kimyasal saldırıyı eğer Esad güçleri gerçekleştirdiyse NSA'in haberi olurdu. Böylece Rusya hükümetinin Suriye iç savaşının başından beri Türkiye’yi 
savaşa müdahil olma yönündeki suçlayıcı beyanlarına tamamlayıcı bir ayrıntı daha eklenmiş oldu. Türkiye bir yerlere konumlandırılmaktaydı. Kimyasal saldırının 
sorumluluğunun Türkiye’ye yüklenmesi meselesinin, Suriye’ye silah taşıyan tırların yakalanması, Süleyman Şah Türbesi sızıntıları gibi diğer hikayelerle birlikte değerlendirilmesi durumunda nereye konumlandırıldığı ortaya çıkmaktaydı. Arıboğan’a göre “Hedef Türkiye’yi beceriksiz bir savaş kışkırtıcısı ve sivil ölümlerden sorumlu bir ülke haline getirmekti. Türkiye alevine benzin dökeni dünya kamuoyunu ve Batı yönetimlerini duyarlı hale getirmek için kitle imha silahlarının kullanımına bile yeşil ışık yakan, kendisi de Suriye’ye müdahil olmak için can atan, bunun için kendi kendisine saldırı düzenlemek de dahil komplolar içerisinde olan bir ülke görünümüne bürünüyordu”162 Çakır’ın değerlendirmesine göre “Ankara’nın Guta saldırısında payı olduğu iddiaları pek gerçekçi gözükmüyor. Ancak Guta’nın ardında Esad yönetimi değil de El Nusra bulunduğu iddialarının daha ağır bastığı ortada. 

Öte yandan hükümetin Kürtlerin ağırlıkla yaşadığı Rojava diye anılan bölgede PKK çizgisindeki PYD’ye karşı savaşan El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı ilişki içindeki örgütlere sıcak baktığı, hatta destek verdiği iddiaları hala inandırıcı bir şekilde yalanmış değil. Keza hükümetin gerek Suriye, gerek Irak, gerekse küresel çapta El Kaide’ye karşı çok kararlı ve sistemli politikalar geliştirmiş olduğunuda tanık değiliz”163 Deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk ise ABD’li gazeteci Seymour Hersh’ün aktardığı iddialara göndermede bulunduğu “Erdoğan: " model güçlü adamdan sıradan diktatöre” başlığını taşıyan makalesinde, Şam yakınlarında kullanılan kimyasal malzemenin Suriye rejiminin cephaneliğinde bulunmadığı iddiasını tekrarlamaktadır. 
Fisk ayrıca, 
Türkiye’nin Suriye’deki savaşa karışmayı sürdüreceğini vurgulayarak, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan’ın 
aralarında olduğu yetkililerin Suriye hakkındaki görüşmelerini içerdiği belirtilen ses kaydına atıfta bulunmaktadır. Fisk, aynı yöndeki iddiaları makalesinde dile 
getiren eski arkadaşı olan Hersh’in adı belirsiz “yetkilileri” ve “uzmanları” kaynak olarak belirtmesine serzenişte bulunmaktadır.164  

Ancak kaynaklarını açıklamayan basın mensuplarının yazdıkları makaleler şimdilik afaki olarak kalmaktadırlar. Dostlararası dinleme ve izleme faaliyetlerinin 
artttığı ve skandalarla ortaya çıktığı günümüzde Suriye'de 21 Ağustosta kullanılan kimyasal malzemeyi kimin kullandığının ortaya çıkmaması da manidardır. 
ABD’nin açıklamalarına göre Suriye 2002 yılında “uzun dönemli kimyasal silah” programı başlattığını ve bu programın 1970’li yıllarda başlatılan programın devamı olduğunu açıklamıştır. Suriye’nin kimyasal silahları ne zaman, nasıl ve kim ya da kimlerin yardımı ile elde ettiği yönünde kesin kanıtlar bulunmamakla birlikte Kongre’ye sunulana 12 Eylül 2013 tarihli rapora göre, Suriye kimyasal silah programını, 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan hemen once Mısır’ın Suriye’ye az sayıda kimyasal silah ve fırlatma sistemleri vermesi ile başlatmıştır. 
    1980’lerde ise Suriye, muhtemelen Sovyetler Birliği’nin yardımı ile kimyasal silah üretmeye ilişkin teknolojik bilgi ve gerekli malzemeleri elde etmeye 
başladı. Kimyasal maddelerin ve ekipmanın aynı zamanda Avrupa kökenli firmalardan da alındığı belirtilmektedir. Suriye kimyasal programı için dışarıdan 
gelecek kimyasal maddelere bağımlı durumdadır. Ayrıca, çatışmalar başlamadan once Suriye Bilimsel Çalışmalar ve Araştırmalar Merkezi (CERS), dört farklı 
yerde kimyasal madde üretme tesisleri işletmekteydi. Bunlar; Dumayr, Khan Abou, Shamat ve Furklus’daki tesisler idi.165 Kimyasal ve biyolojik silahlar hem 
maliyet düşüklüğü hem de sağladığı caydırıcılık sayesinde rasyonel bir tercihtir. Suriye’nin bu konudaki en büyük destekçisi ise ironik bir şekilde yine Rusya olmuştur.166 

Boris Yeltsin’in kimyasal silahsızlanma konusundaki baş danışmanı ve Rusya Kimyasal Silahlar Askeri Akademisi Başkanı emekli general Anatoly Kuntsevich Suriye’de kimyasal üretim yapan bir fabrika kurmuştur. 
Bu fabrikanın ihtiyacı olan kimyasal silah yapımında kullanılan hammaddenin ise Güney Kıbrıs üzerinden Suriye’ye sokulduğu zannedilmektedir. 
Ayrıca Suriye, Almanya ve Fransa’dan da çok sayıda hammadde ithal etmiştir.167 
OPCW Genel Direktörü Ahmet Üzümcü, ABD'nin 31 Aralık tarihine kadar Suriye' den çıkarılması kararlaştırılan kimyasal silahların imhası için yardım teklifinde bulunduğunu söylemiştir. ABD'nin imhanın maliyetini de üstlenmeye aday olduğunu belirten Üzümcü, 190 üye ülkeye bu sürece destek vermesi hususunda çağrı da bulundu. ABD aralarında sarin ve sinir gazının da bulunduğu 500 tonluk kimyasalı Akdeniz'de bir donanma gemisini kullanarak imha etmeyi planlamaktadır. Üzümcü bu iş için ABD'ye gerekli teknolojik desteğin de verileceğini belirtmiştir. Suriye'deki kimyasalların imha süreci son olarak Arnavutluk'un söz konusu kimyasalları kendi ülkesinde imha etmeyi reddetmesinin ardından tıkanmıştı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Suriye'deki kimyasalların 31 Aralık'a kadar yurtdışına çıkarılmasını, en geç 2014 yılının ortalarına kadarsa imha edilmesini planlamaktadır.168 

5. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 3

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 3 



Ortadoğu, Güvenlik, Kimyasal Silahlar, Prof. Dr. Sibel TURAN, H. Ekber KAYA, Nükleer silahlar,Kitle imha silahları, konvansiyonel silahlar,sarin gazı, tabun gazı, hardal gazı, Hafız Esed, Suriye, ABD, 


    Suriye Ortadoğu'da en geniş kimyasal savaş yeteneğine sahip ülkedir. 
Ülkenin ilk kimyasal silah yeteneği İsrail'e karşı yapılan 1973 yılındaki savaşta Mısır tarafından sağlanmıştır. O zamandan beri, Suriye hardal gazı, sarin ve 
muhtemelen de VX sinir gazı dahil olmak üzere kimyasal silah ajanlarını geliştirmek ve üretmek için yerli bir yeteneği elde etmiş görünmektedir. 
Kimyasal silah ajanları Halep bölgesindeki Hama, Humus ve Al-Safira köylerinin yakınında bulanan tesislerde üretilmiştir. Ancak Suriye kimyasal silah maddesi üretmek için bazı çift kullanımlı ekipman ve kritik öncü kimyasallar bakımından dış kaynaklara bağımlı kalır. Son yıllarda İran, kimyasal silahlarla ilgili öncüleri geliştirme ve üretim için teknik yardım ve tesislerin tedarikçisi olarak tespit edilmiştir. Suriye'nin Scud-B ve Scud-C balistik füzelerinin, top mermilerinin kimyasal savaş yeteneğine sahip olduğuna inanılmaktadır.139 

Birçok güvensizlik kaynağı içinde, Suriye'nin belirli bir seviyede konvansiyonel olmayan bir caydırıcılığa ulaşmak istemesinin temel sebebi İsrail ile uzun zamandan beri devam eden husumetidir. Klasik silah rekabeti dinamiklerine ilave olarak, Hafız Esad bir dizi konudan dolayı İsrail ile stratejik bir eşitliğe ulaşmayı hedeflemiştir. Dolayısıyla Suriye açısından bakıldığında, İsrail'in, 1982'deki Lübnan Savaşı'nda, net bir şekilde ortaya çıkan, konvansiyonel askeri kapasitesindeki üstünlüğü dengelemenin tek yolu kitle imha silahlarına sahip olmaktı.140 

Suriye’nin kimyasal silahları hakkındaki endişeler sürmektedir. Beşar Esad’ın yönetimi kaybetmesi durumunda kimyasal silahları üzerindeki denetimini kaybetmesinden ve silahların muhalif grupların veya teröristlerin eline geçmesinden endişe edilmektedir. Bu durumda kimyasal maddelerin 
denetimi daha da zorlaşacaktır. Suriye Kimyasal Silah anlaşmasına taraf olmadığı için Suriye’nin sahip olduğu silahların gerçek miktarı hakkında net bir 
bilgi bulunmamaktadır. 1993’te imzalanan antlaşmaya 188 ülke taraftır ve dünyanın kimyasal silah endüstrisinin büyük bölümünü kontrol etmektedir. 
2013’ün başlarında yapılan OPCW’ye göre dünyadaki kimyasal silah stoklarının %80’i imha edilmiştir. Arnavutluk, Hindistan ve Güney Kore ellerindeki bütün 
stokları imha etmiştir. Ancak Libya, ABD ,Rusya henüz hepsini yok etmemiştir. 
ABD %90’ını, Rusya %70’ini imha etmiştir.141 Suriye, Ortadoğu bölgesinde nitelik ve nicelik bakımından en geniş kapsamlı kimyasal silah envanterine sahip 
olduğuna inanılan bir ülkedir. Suriye’nin içinde bulunduğu kaos ortamında, bölge ülkeleri açısından önem arz eden konulardan bir tanesi Suriye toprakları 
üzerinde bu silah stokunun güvenliğinin sağlanması ve özellikle terör gruplarının eline düşmesinin engel olunmasıdır. Suriye, NPT’ye taraf ülke olarak nükleer 
silaha sahip olmamak ve üretmemek konusunda bir taahhüde girmiş olmakla birlikte, İsrail’in nükleer gücünü dengelemek ve caydırıcı bir unsur olarak 
kimyasal silahlar konusunda benzer bir kısıtlamaya tabi olmak istememiş, bu bağlamdan hareket ederek 1993 tarihli Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’na taraf 
olmamıştır.142 

Teröristler fosgen, klor, saf amonyak gibi toksik endüstriyel kimyasalları gitgide daha çok kullanmaktadır. Birçok ülkede bu maddelerin satışı denetlenmemekte dir hatta birçoğunu sıradan bir marketten alabilirsiniz. Bunların üretimi de büyük miktarda olduğu için denetlenmesi daha da zorlaşmaktadır. 

Örneğin klorun üretimi 2006 yılında 65 milyon tondur. Teröristlerin gelişigüzel yapılan kimyasal silah denemeleri son yıllarda birçok kazaya sebebiyet vermekte  dir. Örneğin 1999’dan 2001’e kadar El-Kaide’nin bomba yapıcı ve kimyageri Abu Khabab al-Masri Afganistan’daki Durante ve Tarnak kamplarında kimyasal, biyolojik ve radyolojik silah çalışmaları yapmıştır. 2002 Ağustosunda CNN’in yaptığı habere göre 1990’ların son yıllarında bu kamplarda köpekler ve diğer hayvanlar üzerinde deneme yapılmıştır. Haziran 2002’de Abu Musab al-Zarqawi tarafından yönetilen aşırı bir grup kuzeydoğu Irak’ta uzak bir köşede kurulmuş olan Khurmal kampında ham kimyasal gereçlerle denemeler ve çalışmalar yapmışlardır. Bu terörist grubun elemanları İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Türkiye’ye gizlice girerek siyanür ve biyolojik silah yapmaya yarayan hint tohumuyla saldırılar düzenlemeyi planlamaktaydılar. 

Ancak aktif bir polis organizasyonuyla bu planlarını gerçekleştiremeden yakalandılar. Mayıs 2004’te ABD askeri konvoyu Irak’ta 155 Milimetrelik kimyasal 
silah başlığı imha ettiler.143 

Kimyasalların korunması ve güvenliği için terörizm gibi yeni endişe alanları ortaya çıkmıştır. Kimyasal Silah Antlaşması sadece devleti aktör olarak almaktadır. Anlaşma devlet dışı aktörlerce meydana getirilecek bir kimyasal terörizme değinmemiştir. Ancak Suriye’deki rejimin düşmesi ve kimyasalların Hizbullah gibi devlet dışı aktörlerin eline geçmesi ihtimali devletleri konu üzerinde düşünmeye itmiştir. Dolayısıyla taraflar OPCW ve Kimyasal Silah Antlaşması için yeni bir düzenleme yapmayı düşünmektedir.144 Son yıllarda biyolojik ve kimyasal silahlar terörist örgütlce korku salarak ve tehtid yaratarak amaçlarını yerine getirmek için bir araç haline gelmiştir. Gerçekten de El-Kaide örgütü gerektiği taktirde kimyasal ve biyolojik silahlar kullanmakta tereddüt etmeyeceklerini açık bir şekilde belirtmiştir. Dolayısıyla güvenlik ve silahsızlandırma hareketleri ülkelerin yanı sıra bu devlet dışı örgütleri de hedef almalıdır.145 

Suriye, Fransa tarafından uzun soluklu programla takip edilen, dünyanın en önemli kullanıma hazır kimyasal silah hammadde stoklarına sahip ülkesidir. 

Muhaliflerle yaptığı savaşta Beşar Esad’ın rejimi sarin içeren silahları sivil halk üzerinde Nisan 2013’te kullanmıştır. Suriye uzun zamandır kimyasal silah 
depolarıyla ve bunları aktaracağı sistemlerle doludur. Suriye 1000 tonluk kimyasal madde ve öncül kimyasallara sahiptir. Suriye birkaç yüz ton son formuyla 
stoklanmış sülfür, onlarca ton en önemli kimyasal silah aracı olan VX, birkaç yüz ton sarine sahiptir. Ayrıca 500 km erimli sülfür, sarin ve VX taşıyabilen Scud C 
füzesi, 300 km erimli sarin ve VX taşıyabilen Scud B füzesi, her üç maddeyi de taşıyabilen 250 ve 300 km erimli M600 füzesi, 70 km erimli her üç maddeyi de 
taşıyabilen SS21 füzesi, modeline göre 100 ve 300 litre toksit madde taşıyabilen bomba, her üç maddeyi de taşıyabilen ağır silahları ülkesinde bulundurmakta dır.146 
Bunun yanı sıra ABD ve diğer hükümetler her ne kadar Asad rejiminin kimyasal silahlarını güvende tuttuğuna inandığını söylese de politikacılar bu silahların 
herhangi bir iç savaş ve kaos durumunda terörist grupların eline geçmesinden çekinmektedir. Ayrıca Suriye’nin bu silahları Lübnan’daki Hizbullah’a yollama 
tehlikesi de ABD yetkililerinin aklında bir soru işarteidir. Dolayısıyla ABD bu kimyasal silahların aktarılmasını önlemek için bölgesel müttefiklerinden yardım 
istemektedir.147 23 Haziran 2012’de Suriye hükümetinin kimyasal silahlara sadece kendi ülkesinin güvenliği için sahip olduğunu itiraf etmiştir. Suriye 
tarafından yapıldığı ispatlanan birkaç tane kimyasal silah saldırısı mevcuttur. 

23 Aralık 2012’de Hama’da 7 kişiyi öldüren 50 kişiyi yaralayan bir saldırı olmuştur. Bu kişilerin zehirli gazla öldürüldüğü tespit edilmiştir. 

Dr. Nashwan Abu-Abdo’ya göre semptomlar sinir gazı kullanıldığı, bu gazla kişilerin sinir sistemlerinin felç edildiği açıklanmıştır. 

19 Mart 2013'de 31 kişi ölmüş, 300 kişi etkilenmiş ve Suriye’deki muhalifler ve hükümet biribirini suçlamıştır. Maruz kalan kişilerin kolinerjik semptomlar 
gösterdiği bildirilmiştir. Bunlar sinir gazlarının ortaya çıkardığı semptomlar olarak açıklanmaltadır.148 19 Mart 2013’te Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’nın yaptığı açıklamaya göre Halep’in hükümet yönetimindeki bölümlerinde ve Şam’ın banliyölerinde roket saldırısı olduğunu açıklamıştır. 

Bu habere geöre terörist olarak adlandırdıkları muhalif grup saldırıları gerçekleştirmiştir. Saldırıda 25 kişi ölmüş 86 kişi yaralanmıştır. Rusya tarafı 
muhalif grubun 19 Mart sabahı Halep ilinde muhalif grupların silahlı kanadının kimyasal silah kullandığı kaydedildiğini belirterek Esad yönetimine destek 
vermiştir. Muhalif grupsa anında iddiaları yalanlamış ve hükümeti suçlamıştır. 
İki taraf da kurbanların nefes almakta zorlandığı ve kimyasalla temas ettikleri anda derilerinin mavimtrak bir renk aldığını belirtmiştir. Her iki taraf da kanıt olarak fotoğraflar ve videolar çıkarsa da hangisinin sorumlu olduğuna dair bir kanıt bulunmamaktadır. Bir hafta sonra kullanılan maddenin klor CL17 olduğu 
belirlenmiştir. Klor bulunması kolay ve satışı büyük bir pazara yuayılan bir maddedir. En basitinden yüzme havuzları için kullanılır. Aslında madde birinci 
Dünya savaşında da kimyasal silah aracı olarak kullanılmıştır. Ancak Klorun 25 kişinin ölümüne neden olması olası değildir. Kimyasal silah uzmanı Jean-Pascal 
Zanders’e göre klorun dozajı arttığında insanları hasta edebileceğini ancak öldüremeyeceğini öne sürmektedir. Haberler roketlerin kullanıldığını iddia etmiştir 
ancak patlama maddenin çoğunu yok edecek ve etkisini azaltacaktır. 

Bu nedenle roket kullanılmış olması olası değildir.149 Suriye muhaliflerinin kimyasal silah kullanacak kapasiteye sahip olmadığı, bunları stoklayacak veya kullanacak gereçlere sahip olmadığı, bu grupları Suriye gibi deneyim sahibi olmadığı dolayısıyla böyle bir saldırıyı gerçekleştiremeyecekleri aşikardır. 
Oysa ki Beşar Esad ve silahlı kuvvetleri bu silahları kullanacak ekipman ve deneyime sahiptir.150 

Saldırıyı Esad yönetiminin gerçekleştirmiş olma olasılığı, Esad yönetiminin daha once konvansiyonel metodlarla kendi halkına karşı giriştiği saldırılar göz önünde 
bulundurulduğu noktada her zaman akla gelen ilk seçenek olacaktır. Özellikle 1982 yılında gerçekleştirilen Hama Katliamı tüm dünyanın çok iyi bildiği bir 
insanlık dramıdır. Suriye yönetiminin ordu aracılığıyla muhalefete karşı düzenlediği saldırılar da düşünüldüğünde, Şam’daki kimyasal silah saldırısının Esad’ın emriyle gerçekleştirilmiş olma olasılığını arttırmaktadır. Ne var ki, Şam yönetiminin çatışmada üstünlüğü ele geçirdiği ve tüm dünyanın Şam’a dikkat çekip özellikle kimyasal saldırı ihtimaline karşı dikkat kesildiği bir anda, çok yakınındaki bir bölgeye tüm dünyanın gözleri önünde kimyasal saldırı gerçekleştirmesi ihtimali de hiç de akla uygun değildir. 

 Rusya, Çin ve İran gibi müttefikleri olan bir yönetimin böyle bir işe girişmesi anlamsız görünmektedir.151 

Ulusal Güvenlik Stratejisi, ABD'nin çerçeve güvenlik stratejisini oluşturmakta; “Kitle imha silahları ile savaş için ulusal strateji” ve “Anavatanın güvenliği stratejisi” ise bu çerçeve stratejinin ayrıntılı alt bölümlerini oluşturmaktadır. Aralık 2002'de yayınlanan “Kitle imha silahları ile savaş için ulusal strateji” ise üç temele dayandırılmıştır. İlk olarak kitle imha silahları ile savaş için karşı tedbirler, ikinci olarak kitle imha silahlarının yayılmasını önleyici tedbirler ve son olarak kitle imha silahlarının kullanılmaları durumunda uygulanacak tedbirler olarak sıralanmış tır.152 

Suriyeli muhaliflere destek veren ABD başta olmak üzere İngiltere, Fransa, İsrail ve Türkiye; Sünni Arapların diplomatic önderliğine soyunmuş Suudi Arabistan ve Kata rile birlikte, Şam’daki kimyasal silah kullanımı Suriye yönetiminin üzerine yüklemekte ve bu konuda yoğun bir propaganda yapmaktadırlar.153 

4. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 2

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 2 


Ortadoğu, Güvenlik, Kimyasal Silahlar, Prof. Dr. Sibel TURAN, H. Ekber KAYA, Nükleer silahlar,Kitle imha silahları, konvansiyonel silahlar,sarin gazı, tabun gazı, hardal gazı, Hafız Esed, Suriye, ABD, 

Dar anlamda ise Uluslararası sistemin güç kullanımı ve savaş tehdidinden uzak olarak, küresel çatışmalardan korunması olarak tanımlanabilir. Tarihsel süreçte 
silahsızlanma konusunda Uluslararası düzeyde çok sayıda girişim yapıldığı görülmekte ancak Uluslararası güvenliğin önündeki en önemli engellerden biri 
olan silahsızlanma girişimlerinin görece başarısızlıkla sonuçlandığı söylenebilmekte dir. Silahlanma girişimleri günümüzde de artan bir ivmeyle sürmekte ve ne 
savaşaların ne de terörizm gibi diğer çatışma türlerinin önüne geçilebilmekte dir.115 
Ortadoğu bölgesinde genel olarak güvenlik politikalarını ve güvenlik algılamalarını etkilemekle birlikte bizzat şekil veren birçok dahili ve harici risk faktörü bulunmaktadır. Dini ve etnik kaynaklı çatışmalar, su ve petrol meselelerinden meydana gelen sorunlar, baskıcı liderlerin neden olduğu siyasal ve sosyal çekişmeler, bölge içi silahlanma yarışının ürettiği problemler gibi sebepler güvenliği kısır bir duruma sokmaktadır.116 

Dünya genelinde silah satışlarına ve askeri harcamaların oranlarına bakıldığında Ortadoğu bölgesi her zaman ön sıralarda yer almıştır. Ortadoğu bölgesinde askeri harcamalar nüfusa oranlandığında dünyada ilk sırayı almaktadır.117 

Ortadoğu Bölgesinde kitle imha silahları ve bunları uzak menzillere gönderme vasıtaları olarak bilinen balistik füzelere sahip olan ya da sahip olma yolunda ilerleyen ülkelerin sayısı da azımsanamayacak düzeydedir. 

Hem konvansiyonel silah sistemlerinin hem de kitle imha silahları kapasitelerinin giderek artması, Ortadoğu'daki istikrarsızlık ortamını ve buna neden olan faktörleri yakından bilen uzmanlar tarafından büyük bir tedirginlik ile karşılanmaktadır.118 Ortadoğu ülkelerine özellikle Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt gibi ülkelere ABD tarafından İran tehdidi karşısında artan bir şekilde silah yardımı gerçekleşmektedir. İşin ilginç tarafı ise Arap devletlerinin farkında olmadan birbirleriyle silahlanma yarşına girmeleridir. Bu durum ise en çok ABD'nin işine gelmektedir.119 Bölgenin silahlanmasında 3 önemli faktörün rolünü görmekteyiz. İlk olarak bölgenin jeopolitk konumunu söylemek mümkün. 

İkinci olarak bölgenin kültürel yapısı ve son olarak da dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olması ve madenler bakımından da dünyanın en zengin bölgelerinden biri olmasıdır.120 

İsrail devletinin varlığını bölgenin güvenliğini tehdit edebilecek unsurların başında görmemiz yanlış olmaz. İsrail hem Arap Ortadoğu'suna mensup bölge ülkeleri hem de diğer bölge devletleri için tehdit oluşturmaktadır. Bunu anlamak için de Arap ülkeleri ile yaptığı savaşların sayısına bakmak yeterli olacaktır.121 Bu bağlamda Ortadoğu bölgesinde İsrail gibi bir devletin olması ayrıca silahlanma yarışında da önemli rol oynamaktadır. Terörist örgütler karşısında konvansiyonel silahların yanı sıra gizli servis ve istihbarat gibi unsurları da güçlü tutan İsrail'in elinde bulunan askeri gücü diğer bölge devletlerinin tehdit algılamalarını sürekli tetikte tutmalarına sebep olmaktadır.122 

Bir İsrailli karar alıcı için İsrail devletinin Ortadoğu'daki varlığı her şeyden önce dinsel bir hak ve zorunluluktur. Bu hak ve zorunluluk da İsrail’in ulusal 
çıkarının esas temelini oluşturur. Bir Arap karar alıcı için ise İsrail'in Müslüman topraklarında kurulmuş olması, İslam dinin yaşam alanına bir saldırıdır ve 
Yahudiler nefret edilen bir öteki olabilmektedirler. Böyle bir yaklaşım şeklinden dolayı da bölgede uygulanmak istenen idealist ve barışa yönelik girişimler çoğu 
zaman başarısızlığa uğramaktadır. Bu durum, Orta Doğu’daki tüm devletleri kendi siyasi ve askeri gücünü yükseltmeye ve özellikle askeri caydırıcılıklarını arttırmaya teşvik etmektedir.İsrail'de kurulduğu günden itibaren kendisini düşmanlarla çevrilmiş olarak algılamakta bu algılama çerçevesinde silahlanmaktadır. Onun askeri gücü arttırma gayretleri çerçevesinde nükleer veya kimyasal silahlanma önemli bir yer teşkil etmektedir. Böylece silahlanarak bekasını ve güvenliğini sağlama çabaları bölge devletlerinin dış politikalarındaki en önemli amaç haline gelebilmektedir.123 

Ortadoğu bölgesi için İsrail'in nükleer yeteneği yani nükleer başlık ve bunları fırlatma vasıtalarına sahip olması bölgedeki bazı diğer ülkelerin caydırıcılık ve bir nevi eşitliği sağlamak amaçlı olarak kimyasal silah programları başlatmalarına ve bu silahlara sahip olmalarına neden olmuştur. Bu ülkeler Mısır, Libya, İran, Irak ve Suriye'dir. Mısır, İran, Irak ve Libya'nın Soğuk savaş döneminde kimyasal silahları kullandıkları bilinmektedir. Böylece bölgede var olan sorunlara kitle imha silahlarının yayılması sorunu da eklenmiştir.124 Özellikle İslam Devrimi sonrasında artan bir hızda girişimlerde bulunan İran'ın kimyasal ve biyolojik silahlar ve balistik füzeler alanında kayda değer stoklara sahip olduğu ve nükleer silah geliştirdiği yönünde önemli mesafeler katettiğine ilişkin kapsamlı bilgiler 1990'lı yıllardan bu yana ortaya konulmaktadır.125 

İran ve Irak arasında 1980-1988 yılları arasında gerçekleşen savaşta çok sayıda insan hayatını kaybetti. Buna ek olarak savaşın yol açtığı ekonomik yıkım şaşırtıcı boyutlardaydı. İki ülkenin de altyapıları zarar görmüş, milyarlarca dolar petrol geliri sürekli büyük silah alımlarında israf olmuştur. 
Savaşın en karanlık kısımlarından biri Irak'ın İran'a karşı kimyasal silah kullanması ve İran'ın da buna yanıt olarak kimyasal silaha başvurmasıdır. İki tarafın da kimyasal silah kullanması devam eden tehlikeli örnekler yarattı. Küresel bir bakış açısıyla, Irak'ın ve sözde İran'ın kimyasal silah kullanması, Üçüncü Dünya ülkelerinin kitle imha silahlarına sahip olmalarına ve potansiyel bir çatışmada bu araçların kullanımının taktik askeri ve stratejik siyasi faydalar yaratacağını gösterdi.126 Kasım 1983'te İran, Birleşmiş Milletler'e yaptığı başvuruda, Irak'ın savaş sırasında kimyasal silah kullanmakta olduğunu ileri sürmüştür. İranlıların tedavi gördüğü ülkelerin basınında da Irak'ın kimyasal silah kullandığına ilişkin haberler yer almıştır. Mart 1984'te Birleşmiş Milletler Genel sekreteri tarafından oluşturulan bir uzmanlar grubu İran'da kullanılan kimyasal silahların türünü ve kullanılış süresini belirlemek üzere bölgeye gönderilmiştir. Açıklanan rapora göre kimyasal silahların tabun ve hardal gazı ile birlikte havadan atılan bombalar şeklinde kullanıldığı tespit edilmiştir.127 

Irak, İsrail'in kitle imha silahlarını geliştirdiği şüphesi ki dayanakları olan bir şüpheydi sebebiyle 1980'den önce kimyasal silah programını başlatmıştı. 1988 tarihli bir ABD Dışişleri Bakanlığı analizinde “Irak, ilkin İsrail'in kimyasal silah tehditine karşı kimyasal silah elde etme gereği duyuyor gibi göründü” denilmektedir. Irak 1965 yılılnda Sovyet programını model alan Silahli Güçler Kimyasal Teşkilatı Müdürlüğü'nü kurmuştur. Sonraki yıl Irak, dost Arap 
ülkelerinin kimyasal saldırı kabiliyetini arttırmak için Arap ülkelerinden gelen subayları eğitmek için destek vermiştir.128 Irak’ın kimyasal ve biyolojik 
kapasitesi nükleer programından çok daha kapsamlı ve daha çok sinir gazları (sarin, tabun, VX), CS (biber gazı) ve hardal gazı üzerindeki araştırmaları 
kapsamıştır. Irak, kimyasal silah kapasitesini hem İran-Irak savaşı boyunca hem de Kürt azınlığına karşı yürütülen ve Halepçe kentinde 5.000 sivili öldürdüğü al-
Anfal operasyonunda yaygın olarak kullanmıştır. 1980’lerin sonlarındaki raporlar Irak’ın her ay yaklaşık 60 ton hardal gazı ve dörder ton da sarin ve tabun ürettiğini öne sürmüştür. Birinci Körfez Savaşı ve bunu izleyen uluslararası doğrulama ve imha sürecinin ardından, Irak toplam 3.859 ton kullanılabilir kimyasal madde ürettiğini, 3.315 tonunu silah haline getirdiğini ve bunun da yüzde 80’ini İran-Irak Savaşı boyunca kullandığını iddia etmiştir.129 

Peki ya kimyasal silahlar kimden? Kimyasalların bileşenleri ve imalat teçhizatı farklı kaynaklardan geldi; Irak hükümeti de kimyasal silah üretme kapasitesine sahipti. Halepçe'de bulunan bomba kovanlarının çoğu Rus yapımı. Batılı şirketler bakımından ise 85 Alman, 19 Fransız, 18 İngiliz ve 18 Amerikan şirketine dair veriler var.130 Rusya’nın Sesi radyosuna demeç veren Karen Kwiantowski, Amerika’nın İran’la savaş sırasında Saddam Hüseyin’e kimyasal silah verdiğini söylemiştir. Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nda da görev yapan Karen Kwiantowski, Amerika’nın kimyasal silahlarla ilgili geçmişine değindikten sonra çeşitli ülkelerde kullanılan kitle imha silahlarıyla ilgili olarak “evet biz bu işleri yaptık” demiştir. İran-Irak savaşı sırasında Saddam yönetiminin kullandığı kimyasal silahlara da değinen Karen Kwiantowski, “bu yeni bir haber değil, biz İran-Irak savaşında tarafsız değildik, Saddam Hüseyin’e kimyasal ve biyolojik silahlar verdik” demiştir.131 

Aralık 1998 ile birlikte Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu (UNSCOM) müfettişleri 38,537 doldurulmuş ve doldurulmamış kimyasal mühimmat, 690 metrik ton kimyasal silah ajanı, 3275 metrik tondan fazla öncül kimyasallar, 425 adetin üzerinde kilit üretim ekipmanları, 125 analitik araç imha edildi. 

Ağustos 1998'de Irak tek taraflı olarak, Kimyasal silahlarla ilgi bitmemiş silahlanmanın çözüldüğünü ve UNSCOM ile işbirliğini sonlandırdığını açıklamıştır. 
ABD ve Birleşik Krallığın Çöl Tilkisi operasyonu ile Aralık 1998'de UNSCOM ülkeden çekildi. Ocak 1999'dan Kasım 2002'ye Irak'ın KİS programlarını canlandırmak için girişimlerine yönelik çok az yeni bilgi mevcuttu. Batılı istihbarat ajansları, büyük olasılıkla UNSCOM'un geri çekilmesi ile kimyasal silahların üretim yeteneklerinde retorasyona yol açtığını düşünmüştür. Irak'lı muhalif gruplar tarafından sağlanan istihbaratlar da bu endişeleri güçlendirdi.132 

11 Eylül 2001'de yaşanan çifte terörist saldırılarının ABD ve Avrupa güvenlik önceliklerinin şekillenmesi üzerindeki etkisi büyüktür. Bu olay sonrasında, taraflar yeni güvenlik doktrinlerini ilan etmiş ve bu doktrinleri uygulamaya koymuşlardır. ABD ,Uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak, Irak'ta ilk kez Amerikan yeni ulusal güvenlik stratejisini Avrupalıların tepkilerine rağmen benimsemiştir. 
Bir başka deyişle Irak'ta uygulanmış olan Bush doktrini; Washington yönetimi tarafından Saddam rejiminin terörizmi destek verdiği ve kitle imha silahlarını gizlediği gerekçesine dayandırılmış ve Uluslararası Hukuk dönemin başat gücü ABD'nin güvenlik algılayışına göre biçimlendirilmiştir. Ancak ABD'nin Irak'ta gerçekleştirmiş olduğu askeri müdahalenin sonrasında Washington yönetiminin iddialarını destekleyecek hiçbir kanıt bulunamamıştır.133 Pek çok kesim tarafından ABD başarısız olarak nitelendirilmiş, kitle imha silahları ile ilgili hiçbir kanıt bulunamamış, çok fazla Amerikan askeri ölmüş, birçoğu yaralanmış bunlarla birlikte ABD ekonomik olarak da büyük kayıplar yaşamıştır. Müdahale sonrası Irak'ta mevcut olan etnik ve dinsel ayrımın temeline dayanarak oluşturulmaya çalışılan demokrasinin tam olarak yerleştiğini söylemek pek mümkün olmamıştır.134 

Kimyasal silahlarla ilgili son 15 yıldır varolan sorunlar kimyasal silah sahibi ülkelerin bu silahları imha edip etmediğiyle ilgilidir. 6 kimyasal silah sahibi 
ülke Rusya, Arnavutluk, ABD, Hindistan, Kuzey Kore, Libya toplamda 70 bin ton kimyasal silah gereçleri, 8.6 milyon kadar mühimmat ve konteynera sahip olduklarını belirtmişlerdir. Bunlar arasında Rusya 40.000 ton, ABD 28.575 ton, Hindistan 1000 ton civarı, Kuzey Kore 600 ton civarı kimyasal silah stoğuna sahip olduğunu bildirmiştir. Bununla birlikte 2006 sonlarına doğru ABD stoğunun %50’den azını, Kuzey Kore %70 civarını, Rusya Federasyonu %16’sını imha ettiğini açıklamıştır.135 Arnavutluk ise 2007 Temmuzunda stoğunun tamamını imha eden ilk kimyasal silah sahibi ülke olmuştur. 

Arnavutluk Ordusu 2002’de Tirana civarında 16 ton kimyasal silah deposu olduğunu bildirmiştir. Aslında bu bir sürprisdir çünkü Kimyasal Silah 
konferansının bir üyesidir. Bunun üzerine Arnavutluk hemen Avrupa Birliği ve ABD’ye kimyasal silahları güvenli bir şekilde yok etme konusunda kendisine 
yardımcı olacak desteği vermelerini istemiştir. Bunun yanı sıra Batı tarafından ortya konan programa uymuş ve ABD bu milli güvenliğe karşı yükselen tehtite 
karşı Arnavutluğun tavrından duyduğu memnuniyeti ve Arnavutluğun partnerliğinden duyduğu hoşnutluğu dile getirmiştir. 136 

2011’de Libya’da Kaddafi’nin devrilmesiyle birlikte kimyasal silah imhasıyla ilgili girişimlere çıkmaza girmiştir. Bunun üzerine kimyasal silahlarının hepsini yok etmesi için verilen süre OPCW ve AB Topluluk İstikrar Programı imha süresini 29 Nisan 2012’ye kadar uzatmıştır. Ancak Libya tam olarak stoğunu ortadan kaldıramamış, %51 civarını yok etmeyi başarmıştır.137 

Irak, Suriye gibi birkaç tane gelişmekte olan devlet Soğuk Savaş sırasında güçlü konvansiyonel ülkelere karşı bir tedbir olması ve stratejik olarak diğer ülkelere karşı caydırıcı olarak kullanmak için kimyasal silah edinmişlerdir. Ancak 1997 Nisanında Kimyasal Silahlar Sözleşmesi yürürlüğe konduğundan beri kimyasal silahlar caydırıcı amaçlı olsa bile eski politik ve ahlaki meşruluğunu kaybetmiştir. Aksine kimyasal silah üreten ve bu nedenle Afganistan’ın BM tarafından işgaline neden olan El-Kaide gibi devlet dışı terör örgütleri için bir tehtid haline gelmiştir. 
El Kaide nukleer, kimyasal ve biyolojik silahlar olan kitle imha silahlarını üretme 
ve kullanma konusunda tehdit yaratmıştır. 

21 Mayıs 2003’te El-Kaide yöneticilerinden Nasir bin Hamd al- Fahd’ın yayınladığı fetvada İslami kanunlara göre batılı ülkelere karşı kitle imha silahları kullanmak doğrudan veya dolaylı olarak onlar tarafından öldürülen sayısı yaklaşık 10 milyon olarak belirtilen Müslümanın öcünü almak demektir.138 

***

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 1

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 1 

Ortadoğu, Güvenlik, Kimyasal Silahlar, Ortadoğu,Prof. Dr. Sibel TURAN, H. Ekber KAYA, Nükleer silahlar,11 Eylül Saldırısı,Kitle imha silahları, konvansiyonel silahlar,sarin gazı, tabun gazı, hardal gazı, Hafız Esed, Suriye, ABD, 

Prof. Dr. Sibel TURAN* 
*Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü 
sibelturan1@gmail.com 
H. Ekber KAYA** 
**Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler ABD Doktora Öğrencisi 
hulusiekber@gmail.com 

ÖZET 

Kitle imha silahlarından biri olan kimyasal silahlar tarihin eski dönemlerinden beri var olmasına rağmen, özellikle 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren daha fazla ilgi görmüş ve bu ilgi günümüze kadar devam etmiştir. Bilim adamlarının geliştirdikleri kimyasal silahlar büyük etkileri olan gazlar ve maddeler olup, yapımları da oldukça basittir. Nükleer silahlarla karşılaştrılıdığında maliyetinin daha az olması ve fazla teknik bilgi gerektirmemesinden dolayı genellikle az gelişmiş ülkeler tarafından tercih edilen bir silah türü olmuştur. 
"Uluslararası İlişkiler" literatüründe “fakir ülkelerin nükleer silahı” olarak da ifade edildiği görülmektedir. Bölgede İsrail'in nükleer silah sahibi olması ve Arap 
toplumlarını kendine tehdit olarak algılaması, İran'ın nükleer çalışmaları ve İsrail'e karşı izlediği politika diğer bölge ülkelerini de kitle imha silahları konusunda tetiklemiştir. Bu bağlamda Ortadoğu bölgesinin kimyasal silahlar bakımından incelenmesi ve söz konusu silahların bölgedeki güvenlik anlayışlarını nasıl şekillendirdiğini ortaya koymak yanlış olmaz. Bu bölge birçok ülkeyi içinde barındırmasına rağmen 2000'li yıllarda yaşanan gelişmeler çerçevesinde, 
kimyasal silahlarla birlikte anılan ülkelerin başında gelen Suriye ve Irak çalışmada öncelikli incelenecek devletler olacaktır. Kimyasal silahların Ortadoğu'daki varlığı ve yarattığı tehdit, ABD'nin 11 Eylül saldırılarından sonra Irak müdahalesinin gerekçesini, ülkedeki kimyasal silahların varlığına dayandırması, Arap baharı kapsamında; özellikle son gelişmeler ışığında, Suriye'de yaşanan kimyasal saldırılar, kimyasal silahların bazı devlet dışı aktörlerin eline geçmesi ve bütün bu söz konusu gelişmelerin Ortadoğu güvenliğine etkilerinin araştırılması çalışmanın amacı için önem arz etmektedir. 

Bunun yanı sıra bir on yıl önceki döneme geri dönümler yapılmadan anılan yıların açımlanması da mümkün görünmemektedir. 

2000'li YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU BÖLGESİNİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ 

Kitle imha silahları içinde en geniş etki edebilme yeteneğine sahip ve en yüksek maliyeti gerektiren nükleer silahlardır. Bu sebepten incelendiğinde ekonomik gelişmişlik düzeyi yüksek ve teknolojik altyapısı yeterli olan ülkelerde nükleer silahlanmanın ve bu kapsamda yapılan çalışmaların olduğunu görmekteyiz. Nükleer silahların aksine kimyasal ve biyolojik silahlar maliyetleri düşük, yüksek teknolojiye fazla gerek duymayan, bunların yanı sıra özellikle yasa dışı grupların eline geçme olasılığı da fazla olan silahlardır. Bu sayılan özellikleri ile kimyasal silahlar, Ortadoğu bölgesinin güvenliğini tehdit etmektedir. 
Dolayısıyla bu silahlar daha çok az gelişmiş ülkelerin elinde bulunmaktadır. 
Ortadoğu coğrafyası da bu silahların yakın tarihte kullanıldığı ve günümüzde de bölge güvenliğine zarar vermeye devam eden bir sorun olmuştur. Geçmişten 
günümüze çatışmanın ve silahlanmanın hız kesmeden devam ettiği bölgede kimyasal silahlar ülkelerin ellerinde bulundurdukları caydırıcılıkları yüksek 
silahlardır. Özellikle günümüzde ve yakın geçmişte Suriye ve Irak kimyasal silahlar kapsamında dünyanın dikkatini bu bölgeye çekmektedir. 
Kitle imha silahları (KİS), konvansiyonel silahlara göre daha fazla tahribat yapabilen ve çok daha fazla sayıda insan ve diğer canlıların ölümüne neden olan nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların ortak tanımıdır. Bunları taşıma yeteneğine sahip olan füzeler ve radyolojik silahlar da kitle imha silahları kapsamında değerlendirilmektedir.97 Kitle imha silahları ifadesi ilk kez Canterbury Başpiskoposu tarafından 1937'de kullanılmıştır. Ancak kitle imha silahlarının 
modern ifadesi 1947'de Başkan Harry Truman tarafından imzalanan belgede "kitle imhası için uyarlanabilen" ifadesinin eklenmesiyle tanımlanmıştır. Ardından 
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen önergede bu ifadeye rastlanmıştır. Birkaç yıl içinde "kitle imha silahları" ifadesinin kullanımı tercih edilmiştir. Ardından ifade 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde silahsızlanma antlaşmalarında yer almıştır. BM 1948'de ifadeye standart bir tanımlama getirmiştir. Buna göre kitlesel imha silahları atomik patlayıcı silahlar, radyo atomik materyalli silahlar, öldürücü biyolojik ve kimyasal silahlarla atom bombasına veya yukarıdakilere benzer etkiye sahip gelecekte üretilebilecek tüm silahlara verilen genel addır.98 

Kavramın ifade ettiği diğer bir anlam ise, Kitle imha silahları, konvansiyonel silahların defalarca kullanılması sonucunda ortaya çıkabilen insan kaybını sadece bir defa kullanılmaları sonucu meydana getiren, bununla birlikte konvansiyonel silahların oluşturamadığı saldırı sonrası olumsuz etkileri de bulunan silahlar olarak da tanımlanmaktadır.99 

Başka bir tanıma göre ise kullanıldıkları ortamlarda canlı cansız varlıklar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın büyük yıkıma yol açan, ölüme ve sakatlanmalara 
sebebiyet veren konvansiyonel olmayan silahlara kitle imha silahları denilmektedir.100 
Stratejik bombardıman uçağı ile atılacak olan nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların nisbi etkilerini inceleyen Birleşmiş Milletler'in çalışmasına göre: 1 megatonluk bir nükleer bomba 300 km²lik bir alan içinde korunmasız halkın %90'ını öldürebilir. 15 tonluk bir kimyasal silah 60 km²lik bir alandaki halkın %50'sini öldürebilir. 10 tonluk bir biyolojik silah 100 bin km² lik bir alandaki halkın %25'ini öldürür ve %50'sini hastalandırır. Bu etkiler, kimyasal ve biyolojik silahların geniş bir alana yayılabildiği ve toprak düzeyine ulaştığı durumlarda gerçekleşebilir. Nükleer silahların etkileri ise yer düzeyinde veya uygun yükseklikte patlatılması ile sağlanabilir.101 

Biyolojik ve kimyasal silahlar “yoksul adamın atom bombası”102 olarak tarif edilmiştir, fakat üretiminin ve programının kolaylığı yanıltıcı bir izlenim 
verir.103 

Kimyasal silahlar, ister sıvı ,ister gaz veya katı durumda olsun, kimyasal maddelerden oluşan ve kullanıldığında insanlar, hayvanlar ve bitkiler 
üzerinde doğrudan zehirleyici etkisi olan silahlardır. Bu bağlamda kimyasal maddeden de oluşsa doğrudan ilk etkisi ısıtma ya da basınç yaratma olan silahlar 
kimyasal silah sayılmamaktadır.104 Kimyasal silahlar biyolojik silahlara göre daha etkili ve çok daha ölümcüldür. Kimyasal silahların etkileri genellikle hızlı 
ve şiddetlidir. Bu silahlar nefes yoluyla, yutarak ve deri teması ile etki eder. 
Nükleer silahların aksine kimyasal silahlar nispeten ucuz ve üretimi kolaydır. 70 farklı kimyasalın oluşturulduğu bilinmekte ve buna bağlı olarak çok sayıda ülkenin kimyasal ajan stoklamayı sürdürdüğü tahmin edilmektedir. Kimyasal planların ve ülkelerin saptanamayan yeni kimyasallar üretebilmesi, Uluslararası anlaşmaları büyük ölçüde kimyasal silahların gelişimini kontrol etmekte etkisiz kılmakta dır.105 
Birleşmiş Milletler 1969 yılında insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerine doğrudan toksik etkileri nedeni ile kullanılan her türlü katı, sıvı ve gaz halindeki 
kimyasal maddeleri kimyasal savaş ajanları olarak kabul etmiştir. 1993'teki kimyasal silahlar konvansiyonu ile de kimyasal silah olarak tipleri ve miktarları 
uygun olan ve bunları elde etmek için kullanılan kimyasallar, bu kimyasalları kullanmak için gerekli cihaz ve mühimmatlarve bunların kullanımına yönelik 
özel olarak tasarlanmış her türlü teçhizat kimyasal silah olarak tanımlanmıştır.106 
30 Ekim 2010 itibariyle bildirilmiş 71.194 ton kimyasal silahdan 44.131 tanesi, 8.67 milyon bildirilmiş mühimmattan 3.95 milyonu imha edilmiştir. 

OPCW’ye (Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü) kimyasal silah stoklarıyla ilgili bilgi veren ülkeler Arnavutluk, Hindistan, Irak, Güney Kore, Libya, Rusya ve 
ABD’dir. Arnavutluk, Güney Kore ve Hindistan bütün stoklarını yok etmiştir. 
Ayrıca Üçüncü kategori kimyasal silahların da yok edildiğini bildirmişlerdir. ABD ve Rusya’nın politik ve ekonomik kısıtlamalardan dolayı kimyasal silahlarının 
tamamını imha etmelerinin imkansız olduğu anlaşılmıştır. 2010’da Irak kimyasal silah depolarının 1990’ların ilk yıllarında görevde olan UNSCOM’un taahütü 
altındaki Al Muthanna’daki 13. Ve 41. Sığınakta bulunduğunu açıklamıştır. Irak bunları yok etmeye olumlu yaklaşmaktaydı. 
Mayıs-Ağustos 2010’da danışman bir komite bir imha planı yapmış, Irak hükümeti de bu planı Kabul etmiştir.107 

Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının 
Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye göre Taraf olan Devletlerden her biri, hangi koşullar altında olursa olsun, hiçbir zaman : Kimyasal silah geliştirmemeyi, üretmemeyi, bir başka şekilde elde etmemeyi, stoklamayı ve elde tutmamayı, veya doğrudan doğruya veya dolaylı yoldan bir başkasına kimyasal silah devretmemeyi; Kimyasal silah kullanmamayı; 

Kimyasal silah kullanımı amacıyla herhangi bir askeri hazırlık içinde yer almamayı; Hiç kimseye, bu Sözleşme çerçevesinde bir Taraf Devlete yasaklanmış bulunan herhangi bir faaliyetle iştigal etmekte yardımcı olmamayı, bu yönde cesaret vermemeyi veya teşvik etmemeyi, taahhüt eder.108 
Kimyasal silahlar sözleşmesine göre kimyasallar amaç ve tedavilerine göre üç gruba ayrılır. Birinci grupta tipik olarak silahlarda kullanılan sarin, tabun ve hardal gazı, İkinci grupta Amiton ve BZ gibi silahlarda kullanılabilen kimyasallar. Üçüncü grupta ise araştırma, ilaç, boya, tekstil vb. 

Üretimlerde kullanılabilir olan en az toksit madde bulunduran kimyasallar. Özellikle insanlara karşı kullanılan kimyasal silah ajanları öldürücü ve sakatlayıcı olarak iki kategoriye ayrılır.109 
Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlardaki gelişmeler ve üretim hızı ve bu silahların dünya üzerindeki yayılması, çıkabilecek savaşları ortak bir özelliğe 
doğru itmektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu silahların tahrip ve etki alanı çok geniş ve yıkım gücü çok yüksek olduğu için sivil ölümler eskisine göre 
çok daha fazla olacaktır.110 Bir metro ya da meydan gibi kapalı bir alana salınan, düzgün silahlandırılmış kimyasal ajan yüzlerce hatta binlerce kişiyi öldürebilir. 
Bir terörist toksik maddelerin bir bulutunu bırakarak kimyasal bir tesisin bir bölümünü havaya uçurup daha ölümcül sonuçlar elde edebilir.111 

Üçüncü Dünya ülkelerinin silahlanması, bulundukları bölgelerin ve genel olarak dünya istikrarını ve barışını tehdit ettiği açık bir gerçektir. Hareketleri ve 
izledikleri siyaset önceden tahmin edilmesi zor liderler ya da istikrarsızlık içinde olan bir ülkenşn elinde bu tür silahların bulunması durumunda, silahların 
nasıl, ne zaman ve kime karşı kullanılacağını ön görmek oldukça güçleşecektir. 
Kimyasal bir silaha sahip sorumsuz ve güç meraklısı bir lider ilk olarak kendi halkı ve komşu halklar olmak üzere Uluslararası sistem için bir endişe kaynağıdır. 
Bu kaygıların en çok yaşandığı bölge Ortadoğu bölgesidir. Ortadoğu ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler maliyeti ve geliştirilmeleri daha uygun olan balistik füze 
sistemlerini tercih etmektedirler. Özellikle Ortadoğu ülkeleri tehdit edebilecek yeteneklere kavuşabilmek için çağdışı bir teknolojiye de sahip olsa kimyasal 
silahlara sahip olmayı tercih etmektedirler.112 Ayrıca bölge ülkeleri birbirlerine çok yakındır. Coğrafi yakınlık silahların gizli tutulmasını zorlaştırmaktadır. 
Bu sebepten silahların yeri hakkında istihbarat toplamak kolaylaşmaktadır. Buna ek olarak artan sayıda nükleer devlet olduğunda yanlış stratejik hesaplama ve 
dikkatsiz ya da kazara ateşleme olasılığı artmaktadır. Bir diğer husus, bölgedeki zayıf rejimlerin varlığı ve silahların kontrolünün kimde olacağı hususudur. 
Bu da önemli bir istikrarsızlık konusudur. Hiç kimse ileride Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, ya da Türkiye'nin nükleer silahlanmaya başlayacağından emin 
olamayacaktır.113 

Geleneksel olarak, birçok yazar güvenliğin tartışmalı bir kavram olduğu hususunda hemfikirdir. Bu yazarlardan birçoğu güvenliğin temel değerlere yönelik 
tehditlerden bağımsız olması anlamına geldiği konusunda uzlaşsalar da analizlerinin temel odağının “bireysel”, “ulusal” ya da “uluslararası” güvenlik 
mi olması gerektiği konusunda farklılaşmaktadırlar. Çoğunlukla askeri açıdan tanımlanan ulusal güvenlik, tarihsel olarak literatüre hakim olmuştur. 
Temel ilgi alanı ise devletlerin kendilerine yönelecek tehditlerle mücadele etmek için geliştirmeleri gereken askeri imkan ve kabiliyetlerdir. 

Buzan, siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel ve askeri boyutları, analizine dahil ederek güvenliği daha kapsamlı bir uluslararası çerçevede tanımlamıştır. 
Bu, devletlerin sadece kendilerini referanas alarak geliştirdikleri güvenlik politikalarını terk etmelerini ve komşularının güvenlik çıkarlarını da dikkate 
almalarını içerir.114 Uluslararası güvenlik ise en genel anlamda; devletlerin ve Uluslararası örgütlerin karşılıklı barış ve güvenliği sağlamak için aldıkları 
önlemler bütünü olarak ifade edilebilir. 

***

30 Kasım 2019 Cumartesi

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 15

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 15




KONGRE GENEL SEKRETER MERKEZ YÜRÜTME KOMİTESİ., 

MERKEZ KOMİTE, 
EYALET KOMİTELERİ, 
BÖLGE KOMİTELERİ, 
YEREL KOMİTELER, 
HÜCRE olarak sıralanır. 

PKK ilk kurulduğundan bu yana belirttiğimiz teşkilat yapısının varlığından söz edilir. Ancak bu yapının tümü formalitedir. Varlığı ve yokluğu belli değildir. 
Bu yapının içinde gerçekten işlevi olan ünite Genel Sekreterliktir. 

Genel Sekreterin kendisi de Abdullah ÖCALAN'dır. 

Diğerlerinin tümü izafi kuruluşlar halindedir. Kurulurlar, dağılırlar tekrar kurulurlar ve gene dağılırlar. Bu kurumların içinde yer alan hiçbir şahsın yetkisi yoktur.Tek yetkileri eylem karan almak ve yaptırmaktır. 

Bunun dışındaki haklarının tümü, APO tarafından gasp edilmiştir.Merkez Yürütme yada Merkez Komitenin bileşimi şöyledir, gücü ve etkisi şu kadardır demek çok zordur. 
Çünkü bugün o konuda bir fikir beyan edersiniz, yarın bakarsınız ki, o teşkilatın boyutları farklı bir biçime getirilmiştir. 

Yani, Abdullah ÖCALAN eşittir bütün PKK teşkilat yapısı demek daha doğru olur. 

Sınıf, tabaka ve gruplardan meydana gelen değişik kesimlerin farklı farklı olan amaçlarına kavuşmak için asgari müştereklerde birleşmiş oldukları siyasi organizasyona, cephe adı verilir.Cephe, bu değişik kesimlerin temsilcilerinden oluşur ve bu temsilcilerce idare edilir. Normalde APO'nun "Kürdistan"ında bulunan ve ulusal kurtuluş mücadelesi isteyen işçi, köylü, esnaf vesanatkar, memurlar diğer çeşitli orta kesimler ile aydınların, kişisel veya kuruluşlar vasıtasıyla bir cephe meydana getirecek bu cepheyi sevk ve idare etmeleri gerekiyordu. Bunlara Kürt işçi sınıfının partisi olan PKK(!) da iştirak edecekti. Doğal olarak da diğer katmanlarla demokratik bir rekabet ortamında, cephe içinde gücü oranında etkin olmaya çalışacaktı. Çünkü; Cephe bir çeşit Parlemento'dur, temsil ve yönetim gücüdür.165 

Ama, öyle olmadı. 1985 yılı 21 Martında Abdullah ÖCALAN; "Ben Cepheyi (ERNK) kurdum!" diyerek bir kuruluş bildirgesi yayınladı.Daha sonra da belli bir teşkilat şemasına lüzum görmeden doğrudan kendisine bağlı PKK üyelerini kitle faaliyetinin olduğu Avrupa'ya, Yunanistan'a, Kıbrıs Rum kesimine göndererek,
cephe faaliyetleri olarak; miting, basın toplantıları, açlık grevi vb. organize etmeye başladı. İyi çalışmayanları cezalandırdı yerlerine yenilerini atadı.  
Kısaca; Cephe (ERNK) de tıpkı PKK gibi eşittir Abdullah ÖCALAN' dır.APO, 1990 baharında CİZRE- NUSAYBİN- SİLOPİ gibi yerlerde başlayan tüm olayları ERNK' nın faaliyeti olarak lanse etmeye çalıştı.Çeşitli yerlerde PKK üyeleri; APO dan aldıkları talimatlar gereği ERNK temsilciliği, İmamlar Birliği gibi isimlerle bildiriler dağıtarak sanki ayrı bir örgütmüş gibi ERNK"yı tanıtmaya, meşrulaştırma ya çalıştılar.  İşte, APO'nun Cephe dediği olay çok kısa olarak budur. Sağda solda, Avrupa'da, Yunanistan'da, Kıbrıs Rum Kesiminde, Türkiye'de Cephe adına bildiri yazıp dağıtanlar APO'nun kendi adamlarıdır lar. PKK üyesi veya en basilinden sempatizanıdır lar. Gelelim ordu (ARGK)'nun bugünkü durumuna: ARGK (Ordu) 3. Kongre kararıyla 1987 yılında kurulmuştu. APO, Türkiye'deki PKK üyesi olan en seçme adamlarından bir Askeri Konsey oluşturarak ordu çalışmasını başlatmıştır. Dahailk etapta APO saflarına aldığı adamların eline bir silah tutuşturmuştur. APO faaliyetleri, PKK faaliyetleri eşittir silahlı eylem demektir. Zaten APO, ayırttığı her insanı bir asker olarak görmüş,her elemanını silahlı eylem için donatmıştır. APO için propagandacı, ajitatör, teorisyen veya benzeri bir şahıs hep eylemcileri tamamlayıcı unsur olarak vardır. Eğer bir kişi gözü kapalı olarak eylemlere dalamıyorsa, 
yakıp yıkamıyor sa ne değeri olabilir? Abdullah ÖCALAN'ın, "ARGK yi kurduk bunu organize edeceğiz. Bu ayrı bir kuruluştur." diyerek ARGK konseyi, ARGK tümeni veya tugaylarından bahsetmesi, elemanlarını birtakım askeri birlikler adıyla 166 anması; harekete isim kazındırmak, iç ve dış kamuoyunun gözünü boyamak için başvurduğu bir propagandadır. Şu an Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinin çeşitli yerlerinde grup, takım, bölük, ana hareketli birlik adıyla bir takım militanlar vardır. 

Bunların belli bir ilişkileri ve ast-üst düzeni mevcuttur ama ARGK de, ERNK de, PKK de hep aynı kişilerdir. Bunlar da eşittir APO'dur. Yani şematik yapıları ne olursa olsun, PKK-ERNK ve ARGK'nin üçü de birdir.Farklı mekanlarda, farklı isimler altında, farklı faaliyetler yürütseler de her üç kuruluş bir tek şeye; "Silahlı Propaganda"ya hizmet etmektedirler.Bir ulusal kurtuluş savaşında ordu, partinin emrinde değil, cephenin emrinde faaliyet yürütür.Ancak ARGK'nin bütün faaliyetlerini tepeden tırnağa PKK yani, APO kontrol etmektedir. Bu gün hiç bir Allahın kulu kalkıp da "Ben ARGK nin milisi veya savaşçısıyım ama APO' nun şu düşüncesine karşıyım " diyemez. Öte yandan gene hiç kimse "Ben PKK düşüncesine karşıyım ama ERNK içinde faaliyet gösteriyorum " diyemez. İşin gerçeği bu teşkilatlardan herkes ilk önce eğer zorla kaçırılmadıysa PKK üyesi yada sempatizanıdır. Daha sonra ARGK savaşçısı olur veya

ERNK üyesidir."Bundan ne çıkar?" diyenler olabilir, bundan çok şey çıkar. Zaten işin önemi de burada gizlidir.Güneydoğu Anadolu'da baştan beri değindiğimiz gibi kendiliğinden, iç dinamikleriyle bir Kürtçülük hadisesi gelişmemektedir. Her şeyi PKK, Abdullah OCALAN ve yurt içindeki yandaşları zorlayarak, yapay olarak 
geliştirmeye çalışıyor. Normalde çeşitli kesimlerin bir cepheleşme hareketi gelişebilirdi. Bunlar giderek bir silahlı mücadele ve ordulaşma faaliyetine girebilirlerdi. PKK da Marxist-Leninist bir örgüt olarak, işçive emekçilerin bir örgütü olarak Cephenin ve Ordunun içinde belli ilkeler çerçevesinde, belli kurallar dahilinde yer alabilirdi.167 Kısaca; PKK APO'ya rağmen değil, APO'nun elinde bir oyuncak olarak vardır. ERNK veARGK yapaydır. Bunlar PKK'nın çalışma kolları ve tarzlarını ifade ederler.İncelediğimiz PKK örgütlerinin bugünkü yapısı, PKK 4. Kongresine verilen çalışma raporunda eleştirilmiş, işlevsiz kaldıkları belirtilmiştir. Geçmişteki sorumlularının cezalandırılacağı vurgulanmış ve bir "Hazırlık Komitesi"nin oluşturulması kararlaştırılmıştır. Hazırlık Komitesi APO'nun onayıyla önce bir parti merkez komitesi oluşturulmasını, ARGK askeri konseyinin tayin edilmesini ve daha sonra kendisini feshetmesini karara bağlamıştır.

GERİ CEPHE VE DIŞ DESTEĞİN BU GÜNKÜ DURUMU.,

Abdullah ÖCALAN, zihinsel olarak daha bir grup faaliyetini organize etmeye karar vermedenönce dıştan yönlendiriyordu. Bu durumunu uzun süre herkesten gizledi. Ancak yurt dışınaçıktıktan ve tüm gücünü Suriye üzerinden Suriye denetimindeki Güney Lübnan ve BekaaVadisine çektikten sonra kimlerden ve nasıl dış destek aldığını artık fazla gizleyemedi. Fakat,yine de önemli bağlantıları ve ayrıntıları kendi elemanlarından gizliyordu. Bu durumu kıyısındanköşesinden öğrenenleri de MİT-AJAN-KOMPLO senaryolarıyla katlediyordu.Herşeye rağmen gizleyemediği şeyler vardı. Örneğin; Ermeni ASALA ile olan ilişkiler...Bunlar hala devam ediyor. Bu ilişkinin boyutu bir hayli geniştir. Suriye-Beyrut-Atina-Marsilya-Newyork ve benzeri yerlerdeki Ermeni cemaat, grup, lobi ve zengin şahıslar düzeyinde devametmektedir.İlişkilerini çok gizli tutan bu çevreler, APO'ya silah ve para yardımının yanısıra batılı ülkelerinkamuoyu oluşturan kurum ve kuruluşları nezdinde doğrudan ve dolaylı ilişkiler yaratmakladır.EKİM 1990 tarihinde Almanya'da yapılan PKK'nın kuruluş yıldönümü tören ve şölenine Ermenistan Komünist Partisi Merkez Komite Üyeleri de katılmıştır.168   

Suriye ile ilişkiler, 12 Eylül sonrasında APO'ya adeta PKK'yı yeniden yaratma gibi hayati önem ve derecede imkanlar sunmuştur. 
Bu ilişki ve olanakların derecesine daha önce değinmiştik.Suriye bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmiştir. Hemen hemen tarihi misyonunu tamamlamak üzeredir diyebiliriz. Bundan sonra Suriye'nin devreden çıkması fazla önemli olmayacaktır. 
Bu gün Orta doğu'daki son siyasal gelişmeler Suriye'nin konumunu kısmendeğiştirmişse de PKK ile ilişkileri halen devam etmektedir.Yunanistan ve 
Kıbrıs Rum Kesimi giderek PKK ve Abdullah ÖCALAN'a daha  çok önem ve  imkan  vermektedirler.  PKK'nın yaşatılması için para ve silah yardımının yanı sıra batılı ülkelerin-lobilerine PKK olayını resmi ve gayrı resmi şekilde taşırmanın gayreti içindedirler.Libya lideri KADDAFİ, çeşitli ülkelerin illegal ve özellikle terörist olan gruplarına her türlümaddi imkan ve serbestiyi verdiği gibi bunları PKK ya da vermekte dir. Avrupa'nın çeşitli ülkeleri başta Fransa, Almanya, İsveç, Belçika ve İngiltere olmak üzere Kürtlerin insan haklarıyla ilgilenmiş gibi görünseler de, aslında kendi devlet politikalarının örtülü bir şekilde propagandasını yapan kuruluş ve derneklerini PKK politikasının emrine vermişlerdir.Bu tür kuruluşlar, resmi olmadıkları için hükümetlerini zor durumda bırakmadan kendi devletlerinin birer baskı aracı gibi hareket ederler. İşte bunlar PKK ile ilişki halinde olarak Kürt sorununu, Avrupa kamuoyu ve uluslararası kuruluşların gündemine sokma gayreti içindedirler. İran, resmi düzeyde değil ama tıpkı Suriye gibi; İstihbarat Örgütleri vasıtasıyla PKK ile iyiilişkiler içersinde dir. Bu iyi ilişkiler özellikle 1990 yılından sonra doruk noktasına çıkmıştır.169 Irak ise; 1988 yılında BARZANİ ve TALABANİ Peşmergelerini kimyasal silahlar ile saf dışı bıraktıktan sonra Kuzey Irakta çok büyük bir alanı PKK'ya tahsis etmiştir. Irak hükümeti; Körfez Savaşı sırasında diğer terörist örgütlere yaptığı gibi PKK'ya da büyük imkanlar vaad etmiştir.    
   Geçmişte Sosyalist ülkeler adına ve daha çok Suriye'yi devreye sokarak PKK'yı yaşatmak için büyük gayret sarf eden Bulgaristan işe son dönemlerde oluşmasında büyük emeği geçen PKK üzerindeki inisiyatifini batılı ülkelere kaptırmış durumdadır. Kısaca, PKK'ya dış destek bu kabaca sıraladığımız ilişkilerden gelmektedir. Türkiye'ye komşu olan veya olmayan bu odaklar aynı zamanda bir çok bakımdan Geri Cephe rolü de oynamaktadırlar. Geri Cepheden kastımız; İkmal, iaşe, güç takviyesi, eğitim, manevra, geri çekilmelerin yapıldığı alanlardır.

1984 yılına kadar Suriye ve Lübnan sahası PKK'ya muazzam bir geri cephe rolü oynadı. Bualan PKK ve APO'yu örgütsel yok oluştan kurtardı. APO'nun örgütü sevk ve idare merkezi oldu.Kongre ve konferansların güven içinde yapıldığı, her türlü eğitim ve takviyenin mümkün olduğu, örgüt içinde temizlenmesi gerekenlerin, rehin alınanların rahatlıkla kurşuna dizildiği bir alandı. Bu alan rolünü oynamaya devam ediyor. Suriye kendi topraklarındaki Kürtleri APO'ya her bakımdan kullandırarak ve PKK'ya satarak Kürt sıkıntısına karşı kendisini emniyete aldı. PKK'nın bunların içinden yüzlerce eleman ve milyarlarca 
lira para almasını sağladı. PKK'yı kullanarak kendi Kürtlerini düşmanına, Türkiye'ye hem de Arap çıkarları için savaştırdı.Kuzey Irak ve İran sahası, 1982 yılından başlayarak PKK'nın adeta cirit attığı bir alan durumuna geldi. PKK'nın ülke içinde gerçekleştirdiği bunca katliam hep Suriye, Irak ve İran da planlandı. 
Gruplar buralarda oluşturuldu. Silahlar buralarda ele alındı. Eğitimler buralarda tertiplendi. Türkiye'de sıkışan gruplar buralara geri çekilerek kendilerini 
garantiye aldılar. Kışlarıbu ülkelerde geçirdiler ve geçirmeye devam ediyorlar.170 Adı geçen ülkelerden Türkiye'ye binlerce rejim muhalifi gelip sığındı. Hatta İran'dan gelenlerin sayısı yüzbinler le ifade ediliyordu. Onlar, Türkiye'yi bir çiftlik gibi kullandılar. Onların hiç biri Türkiye tarafından kendi ülkelerine karşı kışkırtılmadı veya rehin alınmadı. Fakat Türkiye'den oülkelere giden herkesin başına bir istihbaratçı çöküyor, onlara; "Ya Türkiye'ye karşı tekrar silahlanıp dövüşeceksin, ki dövüşeceksen biz sana her türlü kolaylığı sağlayacağız, ya daburadan gitmelisin" denilebiliyor.Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi, Türkiye'den gidenlerin PKK militanlarının kucağınadüşmesi için her türlü tedbiri almış durumdadır. Yunanistan, PKK'nın her türlü eğitim,propaganda ve Türkiye'ye sızma faaliyetleri için bütün olanaklarım seferber etmiştir. Avrupa, PKK'nın yayıncılık faaliyetlerinde baş rolü oynamaktadır. 

PKK'YA KİTLEDESTEĞİNİN DURUMU (1991-1992)   

APO ve PKK'nın her dönemde gerçek anlamda güçlü dış destekçileri olmuştur ancak yurtiçinde kitle desteği hep izafidir. Çünkü, PKK kitle desteğini daima 
korkutarak sağlamıştır. Bununiçin de bu destek göreceli ve yanıltıcı olagelmiştir.Bu izafi destek seyircileri korkutmamalıdır. Baskı ve sindirmeye dayalıdır. 
PKK, önce zayıf ve savunmasız a yanaşmış ve "Davamızda haklıyız değil mi?" diye sormuştur. Karşısındakinden mecburen ve korkudan doğan bir "EVET" cevabı alınca, "İşte gerçek bir yurtsever". diyerek kitle desteğinden bahsetmeye başlamıştır. Ondan sonra o "EVET"in sahibini adeta rehin alarak oraya
engerek gibi çöreklenmiş, daha geniş bir çevreye saldırmıştır. Bu çevre içinden devletin koruma-sızlığına rağmen canını ortaya koyarak, "HAYIR" diyen biri çıktığında, MİT- AJAN- HAİN damgasını vurup katletmiştir. Bunun üzerine, beladan kurtulmak için çok kişi kerhen "EVET"çi olmuş ve bu durum 171 kısa sürede paniğe dönüşerek "EVET"çileri çoğaltmıştır.Böylesi bir ortamda bir sürü işsiz güçsüz takımı, bir baltaya sap olamadıkları için hazırdaki"EVET"çilere baş olmak maksadıyla piyasaya çıkmış ve APO'ya militan olmuşlardır.Bir kısım profesyonel, bu ortamı bezirgan mantığıyla kullanmak ve siyasi, sosyal, ekonomik gelecek sağlamak için bu "EVET"çileri bir sağa bir sola koşturmuş tur."EVET"çi olanlar birer oyuncak durumuna düşürüldüklerini farket-mişlerdir ama bir kere"EVET"çi olduktan sonra "HAYIR"cı olmanın öldürülme dahil yaratacağı problemleri göğüsleme cesareti gösteremediklerinden hep bir kurtarıcı için dua etmişlerdir. 12 Eylül öncesi ve  sonrası yaşanan hadiseler, bu durumu teyid eden olaylar ile doludur. PKK niçin BOTAN dediği bölgenin dışında dikiş tutturamıyor? Neden hala Hilvan, Siverek,Nizip, Suruç ve Batman il merkezinde istediği gibi at oynatamıyor? Nedeni çok açıktır; Buraların ağzı 12 Eylülden önce yanmıştır. Ama BOTAN denilen bölgede Cizre, Silopi, Nusaybin, Şırnak gibi bölgelerde 12 Eylül'den önce bir tek PKK'lı faaliyet yürütmemişti. Belki "Buralar dağlıktır,buralar sınırlara yakındır..." denilebilir, evet onun da etkisi vardır. Fakat asıl mesele bu değildir.Buralar kolay kolay, zorla tecavüz dışında, ikinci kere kendilerini iğfal ettirmek istemiyorlar.

   PKK, BOTAN denilen bölgede yavaş yavaş dersini almaya başlamıştır. Daha bir kaç ay öncesine kadar APO, BOTAN daki militanlarına gönderdiği talimatlarda
 "Otoritemizi kabul etmeyenlerin evdeki faresine kadar başını ezin, göçertin. O topraklarda tarafsız kimse olmaz, yabizdendir yada düşman" diyebiliyorken bugünlerde militanlarına; "Bu insanları niye kaçırttınız?İnsansız dağlan ne yapalım? İnsansız devrim olmaz!" demekte hatta işi daha pişkinliğe-vurarak "Bazı adamlarımız TC'ye değil de insanlarına savaş açmıştır!" diyerek halkı yeniden kazanmayaçalışmaktadır. APO bölge halkına yeniden yamanabilir mi? Onu zaman gösterecektir. 

O zavallı insanları yeniden, bir kere 172 daha APO ve canilerine yem ederlerse binlerce defa yazıklar olsun!Issız dağ başlarındaki, kuytu vadilerdeki, kimsesiz 
ve savunmasız insanlarımız, bugün APO'nuni zafi olarak kitle desteğini teşkil etmektedirler. Yine bazı şehir ve kasabalarda sığıntı gibi yaşayan, hiç bir işi ve 
gücü olmayan bir kısım insanlar ekonomik, kültürel ve sosyal 
problemlerinden dolayı gene izafi olarak APO'nun yandaşı ve kitle desteğidirler. Bu kalabalıktan etkilenen ve çeşitli endişelerle bunlarla birlikte hareket eden 
bir takım kişilerde APO'nun destekçisi konumuna düşmüşlerdir.Öte yandan bazı Mercedes arabalı, entel bar müdavimi soysuz, insan simsarları da bu insanları istismar ederek ve bu gariplerin kanlarını pazarlayarak siyasi, ekonomik ve sosyal avantajlar elde etmektedirler. Üstelik bu çakal sürüsü, Türkiye'de kamuoyu oluşturabilmekte ve bir takım hareketlere yön verebilmektedir. APO'nun kitle desteği yalnız bunlar değildir. Türkiye metropollerin de ki sorunlu üniversite öğrencileri, yine buralarda işsiz güçsüz insanlar, Avrupa'ya iltica talebinde bulunmuş ve hayalleri yıkılmışlar, Avrupa'da işçi iken PKK militanlarınca rehin alınmışlar da PKK'nın kitle desteğidir.   

   Peki, denilebilir ki; bu topraklarda APO'nun hiç mi gönülden destekleyicisi yok? Evet var! Var ama kaç kişi, niçin, ne amaçla? 9 AĞUSTOS 1991 günü 
Abdullah ÖCALAN bakınız ne diyor:" PKK lılaşmayı Türkiye'de de biraz yürütüyoruz. PKK'nın etkilerini bizzat PKK çalışma tarzıyla Türkiye'de ilerletiyoruz. 
Belki de devrime biraz da uzun süre biz önderlik edeceğiz.Türkiye'de devrimci değerleri biz ayağa kaldıracağız. Eskiden onlar bize öğretiyordu, şimdi biz öğreteceğiz; 
onlar bize bir şeyler veriyorlardı, biz şimdi bir şeyler vereceğiz, veriyoruz da. Türkiye halkını dost etme, Türkiye devrimcilerini güçlendirme ve en önemlisi de oradaki Kürdistanlı potansiyeli örgütleme; hem Türkiye'nin mücadelesinde çok aktif bir dinamik öge haline getirme devrimci bir öge, önemli devrimci bir öge haline getirme, 
hem de Kürdistan'a taşırma yani boşaltılan Kürdistanı tekrar bir karşı boşaltma 173 ile örgütleyip Kürdistan'a yollama, devrime orada katma ve daha çok Kürdistan'a yollayıp katma gibi çok belirgin bazı eğilimlerle hareket ediyoruz. Çukurova'nın yarısı Kürtleşmiş durumdadır.Çukurova aslında yan yarıya Kurttur. Kısmen Fellahtır, kısmen de Türktür ama, bence Kürtler giderek çoğunluğu da alacak. Bir nevi yarı Kürdistan eyaletidir, Çukurova...Istanbul'da 2-3 milyon Kürt var. Yani 5-6 vilayet değerinde bir çalışma alanıdır. İzmir'de 2 Vilayet değerinde, Konya'da l vilayet değerinde kürt var. İç Anadolu'da l milyon; tam bir eyalet,Ege 'de en az l eyalet; giderek Antalya, Burdur, Isparta'da işçiler turizm sektörü dolayısıylakayıyor, orası da öyle Neredeyse Kürdistan'ın 8 Eyaleti de Türkiye'dedir. 8 Eyalet bu tarafta, 8 Eyalet orada. Dolayısıyla böyle bir ağırlığı vardır. Türkiye çalışmalarının...

"Evet bu sözler kelimesi kelimesine APO'nun belirttiğimiz tarihte "Görevlere önderlik tarzında yaklaşmanın esasları üzerine" isimli konuşmasından alınmıştır. 
Bu sözleri ne olur ne olmaz, ama hiç olmazsa "Sağır Sultan" duysun diye yazıyoruz. Gelecekte Türkiye'de neler olabileceğini ilgililer sonradan, "Biz Duymamış tık!" demesinler.   

PKK'NIN PROPAGANDA İMKANLARI (1991-1992)

Başından beri Abdullah ÖCALAN ve PKK, propaganda vasıtası olarak silahlı eylemi kabul etmiştir. 

Silahlı propagandaya "Devrimci Şiddet" adını koyan da kendisidir. Büyük ve sansasyonel bir eylemin yüzlerce hatibin konuşmalarından, binlerce sayfa yazılı kitap ve dergiden daha etkili neticeler verdiği bilinmektedir.Türkiye gibi bir toplumda beyinlere hitap etmektense göze ve kulağa hitap etmek dahaavantajlı dır. Ayrıca yapılan bir eylem neticesinde tüm basının olayı manşetten vermesi gibi imkan başka hiç bir ülkede kolay bulunacak imkan değildir. Olayı duyan tüm insanlar gönüllü hatiplik yaparak olayla ilgili bilinçsiz değerlendirmeler nasıl olsa yapacaklardır.174 O halde, APO neden zor olanı seçsin? 
APO niçin zor olan yolu; yetişmiş insan, mantıklı insan,teknik ve organizasyon gerektiren yolu tercih etsin? Eylem sırasında eylemi yapanların ölme, sakatlan ma, yaralanma, yakalanıp ağır cezalara çarptırılma gibi durumları olabilir. Olsun! APO için fedai mi yok?Böylesi bir toplumda herkes istediği şartları oluşturduktan sonra, istediği kadar adamı istediği biçimde kullanabilir. Yeter ki bütün insanlık değerlerini APO gibi yitirmiş olsun.Toplumumuzda bir silah patladığı zaman panik başlar. 
Yine bu toplum silah patlatanı kahraman ilan eder. Ona insan üstü vasıflar yakıştırır. Tek tek şahısları kastetmiyoruz, genel olarak bu böyledir. 
Dağın başında, mezrada yaşayan insanımızla, İstanbul'un göbeğinde oturan da aynıdır. Dağdaki çobandan tutun, en sorumlu kademelerdekilerde bile bu 
eğilim mevcuttur. İşte Abdullah ÖCALAN'ın propaganda gücünün temel esprisi buradadır. Bugün, bu gücü en şiddetli biçimde sürdürmektedir. 

1991 yılı Aralık ayında basınımızdan bir manşet;"APO ile görüştük! 1992 yılı baharına kadar eylem yok! "Manşet bu ama gerçek öyle mi?Kırsal kesimde PKK'nın geçici üs olarak kullandığı bölgeler bellidir. Bu mücadele 8 yıldır devam ediyor. Görevliler değişti, PKK militanları değişti ama coğrafya değişmedi. 
Yüksek yerlere kar düştü. Örgüt gruplarının manevra imkanları çok azaldı. Adam her sene olduğu gibi gene kazık çaktığı alanlarda oturup eğitim, konferans, 
seminer vb. gibi çalışmalar yaptı. Dar alanda eylem yapıp başını neden belaya soksun?Fırsatını bulup bir iki devriye veya keşif kolunu pusuya düşürdü, 
küçük bir iki karakol ile Köy korucularına saldırdı ve 1991 kışında da gene kan döktü. Demek ki basın yanılmış. Görüldüğü üzere basit bir örnekle PKK'nın propaganda imkanlarına göz atmaya başladık. 175 en iyi Basının, bilinçsiz örgüt propagandasına yardım kampanyasına ek olarak; PKK, imkanlarının son derece gelişmesine paralel düzeyde başta Almanya olmak üzere broşür ve gazeteleri bastırıp,her türlü yol ve yöntemi kullanarak dağıtımını, okunmasını sağlamakta dır. Diğer yandan afiş, poster, pul, bildiri gibi yaygın malzemeleri de propaganda ve ajitasyon amaçlı olarak kullanmaktadır. 

Bu alanda kullandığı bir diğer malzeme de video ve teyp kasetleridir. 

Özellikle video kasetleriyle yurt içinde ve yurt dışındaki kitlelerde yaygın propaganda, çarpıtma ve ajitasyon çalışmaları sürdürmektedir. Lübnan kampların da Askeri eğitim sonrası yapmış olduğu tatbikatları görüntüleyerek, bunlara Kuzey Irak'ın yeşil vadilerindeki grupların yürüyüşlerini, istirahatlarını, halay çekişlerini, zaferlerle sonuçlanan hayali çatışmalarını da ekleyerek halka sıcak odalarında seyrettirmek te, eleman temini ve kitle desteği yolları araştırmaktadır.  

Bu filmleri seyreden insanlar, PKK gerillalarının son derece idealize edilmiş görüntülerini seyrediyorlar ve elbette cazibesine kapılıyorlar.Özellikle, işsiz-güç süz takımı ve bilinçsiz genç kesim o görüntülerdeki fantastik ortama kavuşmak, o ortamda yer almak kişilerden biri olmak, düşmanı(!) alt eden çatışmalardan 
zaferle çıkmak, köy halkı tarafından coşkuyla karşılanmak, o zümrüt vadilerde piknik yapıp Göreve de katılmak için elbette can atıyorlar. Ayrıca doğrudan yüz yüze yapılan propaganda ve ajitasyon çalışmaları yürütmektedir. Avrupa'da geceler tertip edilerek yüzde doksanı yalan çarpıtılmış haber ve yorumlardan oluşmuş  konuşmalar ile kitle tahrik edilmekte; "Kurtarılmış bölgelerimiz, ordularımız, tugaylarımız alaylarımız vardır, düşmanın şu kadar uçağını, şu kadar helikopterini düşürdük, şu kadar tank ve zırhlı aracını imha ettik, çok yakında devlet kuruyoruz, devlet ve ordu kademeleri içindeki yerinizi bir an önce alın; Öncü olun, baş olun, geride kalmayın vb." denmekte, dinleyiciler adeta iğfal edilerek ardından video, slayt gösterileriyle temsil, folklor ve marşlarla insanlar gaflete düşürülerek para, mal ve benzeri şeylerin yani 176

ALINTIDIR;

http://tr.scribd.com/doc/49597985/Cem-Ersever-Kurtler-PKK-ve-A-Ocalan

***