11 Kasım 2019 Pazartesi

Hukukun Üstünlüğü

  


Hukukun Üstünlüğü

Prof. Dr. Sedat LAÇİNER

Hukukun üstünlüğü ve Adalet; Bugün bunlardan bahsetmek istiyorum…

Biliyorum, şu günlerde hiçbir şekilde ağza alınacak kavramlar değil bunlar, ama yine de 15 Temmuz’dan önce söylediğimi, 15 Temmuz gecesi sabaha kadar haykırdığımı, 15 Temmuz sonrasında da tekrarlayacağım... Çünkü ülkemin her zaman ihtiyacı olan budur.

Prof. Dr. Sedat LAÇİNER

Hukukun üstünlüğü (rule of law), Ortadoğu’da veya az gelişmiş ülkelerde sıkça karşımıza çıkan bir kavram değildir. Hatta bu ülkelerin bazısında ‘hukukun üstünlüğü’ dediğinizde yüzünüze şaşkın şakın bakarlar.

Hukukun üstünlüğü, herkesin ve her kurumun adil ve güçlü bir şekilde uygulanan hukukun konusu olması ve hukuk önünde hesap verebilmesi demektir. Bu ilke gereğince her işe daha önceden hazırlanmış ve geriye yürümeyen, farklı makam ve kişilere farklı uygulanmayan hukuk hâkimdir. Hukuk sadece vatandaşları değil devleti de, hatta daha çok devleti bağlayan bir üstün güçtür.

Hukukun üstünlüğü kavramı, acılı insanlık tarihinden damıtılmıştır, binlerce yılın tecrübesinin bir ürünüdür. Aristo’ya atfedilen “hukuk yönetsin” sözü insanların keyfine bırakıldığında hayatın ne kadar adaletsiz ve güvenliksiz olacağının bir özeti gibidir. Kralların, padişahların yönetiminden kalıcı kurumlara ve oradan da kalıcı kuralların yönetimine geçmek çok zorlu olmuştur.

Hukukun üstünlüğü kavramı 19. yüzyılda Batı Avrupa’da popüler hale gelmiş, Türkiye’ye gelmesi ise daha uzun yıllar almıştır. Kavram, her türlü otokrasinin, oligarşinin ve diktatörlüğün zıddı olarak gelişmiştir. Hukukun üstün olmadığı yerlerde sadece adaletin değil, demokrasinin de olmadığı kabul edilmiştir. Bu nedenle demokrasinin bir tanımı da “hukukun üstünlüğü üzerine kurulu yönetim”dir.

Hukukun üstünlüğü söz konusu ise her işte duygular değil hukuk konuşur.

Bugün toplum çok kızgın olabilir, öfkeli, heyecanlı, duygusal, üzgün olabilir. Ancak hukukta anlık duygu değişikliklerinin yeri yoktur. Hukuk intikam almaz, hukuk nefret etmez, hukuk taraf tutmaz. Hukuk ölçü ve herkese eşit uygulanan kriterler vardır.

Ünlü Amerikalı hukukçu Warren E. Burger diyor ki; “Hâkimler hukuk temelinde karar alırlar, kamuoyu görüşleri doğrultusunda değil, ve onlar zamanın baskılarına karşı tamamen tarafsız olmak zorundadırlar.”

Bir başka Amerikalı hukukçu Sonia Sotomayor ise “Tüm temel haklarımızın kaynağının hukukun üstünlüğünde olduğuna çok güçlü bir şekilde inanıyorum” diyor.

Ne yazık ki hukuk ve adalet en çok hukuku koruma iddiasıyla tahrip edilmiştir. Teröristleri veya hukuksuz-şiddet girişimlerini yok etmek adına hukukun en temel ilkeleri askıya alınmış, hukukun üstünlüğü yerine intikamın ve nefretin üstünlüğü yeğlenmiştir. Hiçbir toplum bundan tamamen korunmuş değildir. Amerika için McCarthycilik bunun en parlak örneklerinden biridir. Toplumun bir kesimini ‘kara koyun’ veya ‘hain’ ilan eden ABD yönetimi, birkaç yıllığına da olsa, başını kaldıranı ‘komünist’ ilan edip en temel haklarından yoksun bırakabilmiştir.

Şu günlerde ülkemizde yaşadığımız da bundan çok farklı değil; ülkemizi korumak için, sözde hukuku ve demokrasiyi korumak için hukukun üstünlüğünü unutuyoruz... Sokakların intikam talebine itiraz eden yok gibi. Tam tersine yetki sahipleri, hukukun değil de, sokağın ülkeyi yönetmesinden çok memnun görünüyor. Herkesin dilinde demokrasi var ama o demokrasinin sadece ve sadece hukukun üstünlüğü ile mümkün olduğunu hatırlayan yok gibi.

Hiç kimse "yanlış ile mücadele edilmesin" demiyor. Terörle, suç örgütleriyle, hele hele darbeci örgütlenmelerle mücadele etmek hukukun temel işlerinden biridir. Ancak sadece zanna dayanan ve çoğu atf-ı cürüm, yani asılsız suçlamalardan ibaret olan sözlü ihbarlarla on binlerce, belki de yüzbinlerce insanı işsiz bırakmak, hatta gözaltına alıp hapsetmek hukukun üstünlüğü ile izah edilebilir bir durum değildir.

Şu günlerde herkes birbirini ihbar ediyor. Gerçi devletimiz veya onun eline kağıtları tutuşturanlar zamanında gerekli fişlemeleri yapmış olmalı ki birkaç günde on binlerce kişilik listeler yargı sürecine ihtiyaç bile duyulmadan cezalandırılmaya başlandı bile... Muhtemelen her gün büyüyen ihbarlarla daha önceki bir yazımda bahsettiğim 400-450 bin kişinin cezalandırılması hedefine ulaşılacaktır. İnsanları yargılamak için spor salonları, belki de stadyumlar yetmeyecektir. Henüz birkaç gün geçmiş olmasına rağmen işinden olan ve/veya gözaltına alınanların sayısı 100 bine dayanmış durumda.

Sadece sıradan memurlar değil, hukuk kurumlarının zirvesindeki yüksek yargıç ve savcılar da şu sıralar çöllerde susuz kalmışçasına “hukuku, hukuk, hukuk” diye yalvarıyor.

Hukuku işletmek yerine ihbar hatları kurulunca, sokaklardaki linç manzaraları ihbar hatlarına yöneliyor. Nefret, kin ve garez, telefon hatlarından devletin kılcal damarlarına yayılıyor.

***

Hatırlayan var mı, neden bu FETÖ denen yapıya karşısınız?

Neden darbeye bu kadar kızdınız?

Kızdınız çünkü hukuksuz olduğunu düşündünüz!

FETÖ’cü denilen kişilere kızıyorsunuz çünkü hukuka göre davranmadıklarına, ayrımcılık yaptıklarına inanıyorsunuz!

Peki, tüm bu sorunların merhemi karşı-hukuksuzluk mudur?

**

Ne yazık ki bu linç kampanyasından ben de payıma düşeni aldım.

Sabah ve Takvim gazeteleri önceki gün hakkımda akıllara ziyan bir suçlamada bulundu.

Sadece beni değil, Ahmet Altan’ı, Ergün Babahan’ı, Nazlı Ilıcak’ı ve diğer bazı gazetecileri de suçlu gibi göstermişler. Yalanlarını kendilerine iade ediyorum. Ne yazık ki bazı gazeteler 28 Şubat'ta ne idiyse bugün de o!

Bugüne kadar hiçbir yapının parçası olmadım...

Aklımdan ve midemden kimseye bağlı ve teslim olmadım. Teslim olsaydım bu durumda olmazdım…

Buna insanlık da denmez, buna gazetecilik de denmez...

Bu tür karalamalarla bir yere kaçacak değilim. Zaten kaçmam da mümkün değil.

Bir süredir makalelerim ve köşe yazılarım gerekçe gösterilerek yargılanıyorum… Görüşlerim ve yorumlarım beğenilmediği için hakkımda yurt dışına çıkma yasağı var.

Hoş, olmasa ne yazar, ben bu topraklara kök salmış bir insanım

Tepeden tırnağa Anadoluyum…

Hakkımda olmadık yalanlar uyduranların soyunu sopunu bilemem ama ben Kırıkkale kadar Anadolu çocuğu, Çanakkale kadar Türk evladıyım…

***

Bu arada sağ olsunlar, hakkımdaki iftiralar öylesine yayıldı ki öğretim üyeliği işinden de oldum.

Bundan sonra pazarlarda limon mu satarım, yoksa evlere temizliğe mi giderim bilemiyorum. Kına yakacaklara duyurulur…

Ancak şurasını çok iyi biliyorum, ben bir şekilde başımın çaresine bakarım, düştüğüm yerden kalkmasını bilirim.

Ya ülkem?

Ya yalnız ve güzel ülkem?

Farkında mısınız, hukuksuz ve ölçüsüz davranışlarınızla bu ülkeye düşmanlarımızın bile veremeyeceği zararları veriyorsunuz!

Adaletin er geç yerini bulacağına inanıyorum… Ancak gerçeği buluncaya kadar insanımız ve ülkemiz büyük zarar görecek bunda şüphe yok.

Bu kaostan ve çılgınlıktan çıkış için ise sadece bir tane kapı var, o da hukukun üstünlüğü! Türkiye bu basit gerçeği anlamadığı sürece hatalarımızı tekrarlayıp duracağız.

19 Temmuz 2016

---------------------

Prof. Dr. Sedat LAÇİNER: Uluslararası İlişkiler ve Terörle Mücadele uzmanı. Lisans (Ankara Üniversitesi SBF), MA (University of Sheffield), PhD (King's College London, Londra Universitesi)

e-posta: slaciner@gmail.com

http://slaciner.blogspot.com/2016/07/hukukun-ustunlugu.html?fbclid=IwAR0JyvHbuqfNUvYHqoZTqQmGx0pv7N-JAXy_5TwQ7SCbvXESnDmRWYSiFhQ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder