13 Aralık 2017 Çarşamba

Anayasa dayatması ve polemiği Seçim Geçersizdir,

Anayasa dayatması ve polemiği Seçim Geçersizdir,




Yekta Güngör Özden
24.09.2007/SALI

Seçim tartışmaları sürerken, iç ve dış önemli sorunlar çözümlenmeyi beklerken siyasal iktidarın siparişiyle hazırlandığı anlaşılan Anayasa Taslağı demokrasiyle bağdaşmayan biçimde yeni kavgalara yol açacak niteliktedir. Medyadaki malûmların, döneklerin ve şakşakçıların us ve bilimdışı sunumlarıyla benimsetilmek istenen taslak iktidarın sonuçsuz kalan Cumhurbaşkanı seçimine kızgınlığıyla 21 Ekim’de halkoylaması yapılacak olan 13. değişiklikten sonra geniş kapsamlı 14. değişikliktir. Kapsamlı değişiklik ve yeni baştan anayasa yapımı kurucu meclislerin ya da çok geniş kesimli uzlaşmayla doğal yetkilisi yasama organının işidir. Basına sızan ve sızdırılan bölümleriyle yanlı kimi hukukçuların hazırladığı taslak iktidar partisinin belirgin Atatürk, Atatürk ilkeleri (özellikle lâiklik, milliyetçilik), hukukun üstünlüğü karşıtlığıyla siyasal simge durumuna getirilen sıkmabaşa ve dinci açılımlara yatkınlığın belgesi durumundadır. Yurdumuzun kurtuluşu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu hafife alınmış, “Mucize” sayılan Türk Devrimi’nin temelini oluşturduğu Atatürk ilkeleri tümüyle uygulanmış da sakıncaları görülmüş gibi sapkın görüşlerle Anayasa’dan çıkarılmaları önerilmiştir. Kimi medya militanları yoluyla kişiler anayasaya bağlanacak yerde anayasa kişilere bağlanmaya çalışılmakta, önerilen içeriğiyle benimsenmesi için gerçekdışı anlatımlarla iktidar şakşakçılığı yapılmaktadır. Hiç gereği yokken ilkelerden, temel doğrultudan arındırılmaya girişilmiş, hukuksal gerekler gözardı edilerek dayatmaya kalkışılmıştır. Yürürlükteki Anayasa kurallarına göre yapılması gereken değişiklik ya da yenileme, değiştirilmesi önerilemez kuralları da içine alarak sakıncalı biçimde genişletilmiştir. Anayasa tasarısı hazırlaması olanaksız Hükûmet ile teklif vermesi olanaksız siyasal parti (iktidar partisi AKP) hazırlattıkları metni önlerine alarak karar vermeye, toplumu yönlendirmeye, bir tür kabûlü için şimdiden dayatmaya başlamışlardır. Anayasa değişikliğini ancak milletvekilleri nitelikli çoğunlukla önerebilir. Anayasa’nın değişmesini istemek her yurttaşın hakkı olmakla birlikte değişinceye kadar özenle uymak da görevidir. 1982 Anayasası’nın geçirdiği kapsamlı değişikliklere karşın değişmesi gereken başka kuralları da vardır. Ama yeni önerilen biçim, lâik cumhuriyeti kâğıt üzerinde ve sözde bırakıp uygulamada yıkmaya yönelik AKP Anayasası sayılacak yapıdadır. Yabancılara açık, kendi insanına kapalı çabalar ve kabulü için zorlamalarla bir darbe anayasası niteliğindedir. Özellikle ilkeleri çıkarıp zorunlu değişiklikleri savsaklaması, dinci açılımlara olanak verip kapı açmasıyla.

Bir AKP, Recep Tayyip ya da türban anayasası denilecek özel amaçlı hazırlıkları bırakıp öncelikle muhalefet partileri ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversitelerle hukukçularla görüşüp uzlaşarak kurucu meclis için Anayasa değişikliği yapılmalı, sonra da en çağdaş, en doyurucu anayasası Türk Ulusu’na kazandırmalıyız. Metin açıklanınca ayrıntıda eleştireceğiz.

Atatürk ilkelerini, lâikliği, eğitim-öğretimin çağdaşlığını, Devrim Yasalarını, hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, kolluk güçlerinin yansızlığını, kötüye kullanılan milletvekili dokunulmazlığını, Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının sahiplerine geri verilmesini, medya tekelinin önlenmesini, silâhlı kuvvetlerin konumunu, özgürlüklerin güvenceye bağlanmasını, parlamenter sisteme aykırı Cumhurbaşkanı yetkilerini, Anayasa Mahkemesi’nin etkinliğini, bağımsızlığın ve ulusal egemenliğin vazgeçilmezliğini bırakıp başkanlık sistemine dönüşüme kapı açmanın hiçbir anlamı yoktur.

Değişiklikler yürürlükteki anayasaya göre yapılır ve değiştirilmesi önerilemez kurallara ilişilemez. Kurucu Meclis tam birliktelikle düzenleyebilir. AB gözdağı, ABD baskısıyla cumhuriyetimiz karartılamaz, Sevr gündeme getirilemez, Lozan’dan ödün verilemez. Türkiye’yi Türkiye yapan anlayıştan ve ilkelerden asla dönülemez. Olmasaydı neler olur, ne olurduk, düşünmek yeter.

Kendi bilgisizlik, düzeysizlik ve kişiliksizliklerini yansıtan kışkırtıcı ve kavgacı yazılarla iktidar goygoyculuğu yapanlara aldırılmamalıdır. Kimi gerzek ve gevezenin savunduğu sonraki cumhuriyetler asla olmayacak, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin bağımsız yaşayacak, irtica ve ihanet rüzgârları bir yaprak koparamayacaktır. Diktayı, demokrasi diye savunan ulus devlet karşıtı medyatik amigolar yüzsüzlükleriyle başbaşa kalacaklardır. “Sivil Anayasa” diyerek 1921, 1923, 1924, 1961, hattâ 1982 metinlerini suçlayıp sıkmabaş anayasasına alkış tutan aymazlar “ normalleşme ” sözüyle kendi anormalliklerini açıklıyor. Lâiklik ve çağdaşlığa ters düşen olumsuzluklarda üç maymunu oynayan utanma duygusunu yitirmiş kimileriyle devekuşu tutumundaki bilmişler iktidar yanaşmalığına soyunmuşlardır. “AB için Çankaya mazeretiniz kalmadı” diyen AB’cilerin konuşmaları iktidarın suçu Çankaya’ya yükleyip engelleme yaptığı savunmasına sığındığını göstermektedir. Geriye dönüş ve ödün asla reform olamaz. Kemalizmi (Atatürkçülük) istemeyen, silâhlı kuvvetlerden rahatsız olan Batı’yı sevindirecek değişiklikler Türkiye’nin yararına olamaz. Çankaya bunları önlemişse iyi etmiştir. Atamalarda vekâletlerin asıllığa çevrilmesi yeni dönemde kadrolaşmanın yoğunlaştığının kanıtıdır. Karşıdevrimciler ağlarını örmektedir. Tehlike açıktır.

Başka Olumsuzluklar

Kimi devlet kurumlarında “Kendilerine yemek çıkarmak üzere oruç tutmayanların çizelgesi” isteniyor. Çizelgelerin düzenlenip yerine ulaştırıldığının ertesi günü “Onarım nedeniyle yemekhane kapatıldığından yemek verilemeyecektir” duyurusu dağıtılıyor. Oruç tutmayanlar not edilmiş oluyor. İşte yürürlükteki Anayasa’ya karşın bir kötü örnek.

Kendisini “Hukuk Duayeni” olarak tanıtan, demeçleri ve fotoğrafı yayımlanınca şişinen, başkalarını bilgisizlik ya da kötü niyetli olmakla suçlayan, eleştirilere katlanamayan, tartışmadan kaçınan kimi sözde, etiket hukukçuları türedi. Medya göstericileri arttı. Anayasa, yönteminden içeriğine değin büyük özen ve ciddiyet isteyen bir belgedir. Yinelemekte yarar var: Ulusal yaşam andıdır.

Solculuğu Atatürk karşıtlığı, Atatürk karşıtlığını, kravat takmamayı, posbıyık bırakmayı da solculuk sayan yapay solcular, etiket solcuları, medya solcuları, göstericiler kol geziyor.

Ödül almak için gerçekdışı konuşmaları tepki toplayan yazar “İslâmcılar demokrasiye daha yakın” buyurmuş. Cirit atacağı ortamı hazırlayan şükranlarını böyle açıklamış olacak. Ayrıca “ Türk Silâhlı Kuvvetleri demokratik tutum içinde değil. Lâikler gücünü Türk Ordusu’nun gücünden alıyor ” demiş. Demek ki ağzından çıkanları kulakları duymuyor, demokrasinin, ordunun ne olduğunu bilmiyor. Lâikliği hiç anlamamış. Yazık.

Medya büyük kesimiyle topluma değil, kendine hizmet ediyor. Anayasa konusunda kimi yeni uyanıyor. Yıllarca söyleyip yazdık, ilgisiz kalmışlardı. Şimdi kıpırdanma başladı. RTÜK’ün sansürü açık. Basın için de benzer bir kuruluş olmadığına şükretsinler. Yoksa kimse gazete okuyamazdı. Numaracı cumhuriyetin tellâllığına soyunan Avrupalı kucağındaki kimi ulus, ulusallık karşıtı medya tetikçisi kendilerinin nankörlükle karşı karşıya getirdiği “Cumhuriyet-demokrasi zıtlaşması”nı Atatürk ilkelerinin suçu gösterip Türkiye’yi Türkiye yapan Türk Devrimi’nin temelini oluşturan bu örnek ilkelerle kurulan cumhuriyetin demokrasiyi amaçladığını, yaşama geçirdiğini, demokrasiyle taçlandırıp sonsuza değin bağımsız yaşamasını özendirdiğini unutuyor, unutturmak istiyor. Kendi kusurlarını lâik Atatürk cumhuriyetini savunan gerçek Atatürkçülere yüklemek telâşı içindeler. Ağabeyleri bu şaşkınların kulaklarını da çekse, doğrusunu da anlatsa dinleyip bildiğini okuyan bu mızmız, hırçın çocuklara gülünüp geçiliyor.

Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük kitabında Atatürk’ün 10. Yıl Söylevi’ne yer verilmemesine ses çıkarmadı.

Bir iş adamı bağımsızlığı, özgürlüğü, egemenliği önemsemeyip “önce istikrar” diyerek işlerine gelen çoğunluk diktasına katlandıklarını açıkladı.

Bir gazeteci yeni Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ile Başbakanlık Müsteşarını överek “... iki önemli avantaj” olarak niteledi.

Maliye Bakanlığı, yeni Cumhurbaşkanı aleyhine açılıp reddedilen alacak dâvasına ilişkin kararı temyiz etmedi. Kimi vergileri af, kimi cezaları indirme ayrıcalıkları hukuk yollarını izlememek biçiminde sürüyor.

Evli ve iki çocuklu olmasına karşın iki ayrı kadınla ilişkisinden birer çocuk sahibi olduğu söylenen bir Belediye Başkanı da heykeli ahlâksız bulduğunu söyleyerek kaldırılması için kampanya başlatıyor.

Yeni Kültür ve Turizm Bakanı da çok sayıda bilim adamının katıldığı akşam yemeğinde alkollü içki servisi yapılmamasını kendisinin menüye karışmadığını söyleyerek savunuyor.

Ya dışarıda?

Hollanda’da Sosyalist Parti’den Senatör seçilen Düzgün Yıldırım’ın üyeliğini geri verme baskısına boyun eğmediği için partisinden çıkarıldığına kimse ses çıkarmıyor. Öte yandan TBMM’deki yemin törenini kürtçüler için izleyen yabancılar da yazılmadı.

AB’nin Kasım ayında açıklayacağı duyurulan İlerleme Raporu’ndaki dayatmalar, TBMM’den geçirilmesi istenen 9. Uyum Paketi’ne de dokunan yok. Oldu bittilerle bir yerlere sürüklenme tehlikesi açık.

Başbakana bakınız

Başbakan üniversitelerle girdiği polemikte dayatmacılığının yeni örneğini verdi. Demokrat olamadığını sergiledi. Bu anlayış ve tutumla kotarılacak Anayasa öncekini de aratacaktır.

Uymak zorunda oldukları Anayasa Mahkemesi kararlarına (Anayasa mad.153/ son), ilgili Danıştay ve Yargıtay kararlarına, katılmak için can attıkları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına karşın sıkmabaşta direnmeyi açıklayan böylece Anayasa’nın 2. maddesini, andı içeren 81. maddesini yadsıyan Başbakanın hukuktan ne anladığı, hukuk devleti yöneticiliğinin ne ölçüde uygun olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bir daha yazık.

Anayasa’da lâiklik ilkesi durdukça Anayasa Mahkemesi kararına karşı ve o kararı geçersiz kılacak Anayasa değişiklikleri de hukuka aykırı olur, geçersiz olur. Ustalıklı anlatımlarla sıkmabaşa geçerlik tanıyan kuralların savunulması güçtür. Çocukları dinciliğe itmek ve kullanmak değil, Anayasa’ya saygıya çağırmak gerekir.

Sıkmabaş dinsel zorunlulukla kullanılsa AKP’li bayan milletvekilleri ve bayan Bakan koltuklarına sıkmabaşla otururlardı. Özgürlükle ilgisi olmayan durum özgürlük savıyla sömürülüyor. Özgürlüğün de ne olduğunu bilmiyorlar. Sınırlanması gereklerini bilmiyorlar. Anayasa hukukunu bilmiyorlar. Anayasa değişikliğinde başlıca hedeflerinin sıkmabaşa serbestlik olduğunu açıklayan Başbakan ülkeye ne kadar zarar verdiğini, hukuku nasıl dışladığını görmediği gibi eğitim koşullarından da habersiz. Hukuk tanımayan Başbakanı kimse tanımaz. Kişisel eğilimler ve tercihler ulusal ve anayasal ilkelerin üstüne çıkamaz, önüne geçemez. Türkiye ne sömürge ne de şeriat ülkesi. Hukuk devleti niteliği bozulamaz. Başörtüsü diyerek herkesi aldatmaya çalışıyorlar. Sıkmabaş olağan başörtüsü değil.

Öneri: ANKA Ajansı yayınları arasında çıkan Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in Komutan ve Evlatları ile Üç Jöntürk’ün Ölümü adlı kitaplarını okurlarımıza salık veriyor, yayıncıyı da yazarı da içtenlikle kutluyoruz.

TÜRKSOLU’nun Notu: Yekta Güngör Özden’in önceki sayımızda yayımlanan “Dinlenirken Dinlerken” başlıklı manzum yazısının 1. sütundaki 25. dizenin son sözcüğü “dilekçiler”, 33. dizenin 3. sözcüğü “Amerika”; 2. sütundaki 38. dizenin 4. sözcüğü “kutuplardaki”; 3. sütundaki 20. dizenin 4. sözcüğü “açar”; 4. sütundaki 36. dizenin 4. sözcüğü “gidemez”, 38. dizenin 2. sözcüğü “bilenler”, 40. dizenin 4. sözcüğü “zar”, 52. dizenin 5. ve 6. sözcükleri “güdenlerin korkusu” olacaktır. Düzeltir, dizgi yanlışlığı için yazarından ve okurlarımızdan özür dileriz.


“Mesture Mümin”in öyküsü...

Eksik etekdir adım, Akıl fıkarasıyım
Kitapda da yazıyor erkeğin yarısıyım
Hergün dayak atsa da, bir mal gibi satsa da
Allah öyle emretmiş ben mümin karısıyım...

Bir ömür karşı gelmez, ne dilerse yaparım
Erkeğime korkuyla Allah gibi taparım 
Kimse görmesin diye her yerimi kaparım 
Her emre uymak gerek ben mümin karısıyım...

Erkek isterse sever, isterse de çık, git der
Bize öyle söylendi bedeli kadın öder 
Hiçbir şey yapamayız böyle yazmışsa kader
Karşı gelmek yakışmaz ben mümin karısıyım...

Her gün yemek hazırlar, hamuru yoğururum
Ne kadar istiyorsa erkeğim, doğururum
Her şeye karar veren, her şeyi bilen odur,
Ne söylerse yaparım ben mümin karısıyım...

Başka kadına gitse, eve kuma getirse 
Üzüntüm, yalnızlığım beni yiyip bitirse 
Gene de razıyım ben eğer rüyama girse
Erkeğimden ayrılmam ben mümin karısıyım...

Yaz günü örtünmekten terleyip bunalsam da 
Başkaları yanında güç durumda kalsam da
Topluma giremeyip her yerden dışlansam da
Katlanmaya razıyım ben mümin karısıyım...

Bu dünya bizim değil kitaplar öyle diyor
Belki de hep bu yüzden kadınlar dayak yiyor
Dertler ne zaman biter, bunu kimse bilmiyor
Bana sabretmek düşer ben mümin karısıyım...
Mesture Mümin

http://turksolu.com.tr/155/ozden155.htm


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder