13 Aralık 2017 Çarşamba

HUKUKTA TÜRBAN ve YASALARA UYSAK MI.? UYMASAK MI ?



HUKUKTA TÜRBAN ve YASALARA UYSAK MI.? UYMASAK MI ?


25 NİSAN 2013 

Naci kaptan

Üniversitelerdeki türban yasağının, başvuruyu yapanın üniversiteye kayıt olmadan önce de var olduğu ve bu sınırlamanın başvuru sahibi tarafından bilinmesi gerekir ” (AİHM kararından)

HUKUKTA TÜRBAN ve YASALARA UYSAK MI ,UYMASAK MI ?
 PROF.DR. ESAD RENNAN PEKÜNLÜ OLAYI


Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Esad Rennan Pekünlü’nün ,türbanlı öğrencilerin derse girmesini engellediği için bir kısım öğrencinin ve taraf basının çaba ve şikayetleriyle Pekünlü hakkında dava açıldı ve ceza verildi.Şimdilerde ise yine aynı konuda başka bir ceza davası gündemdedir.

Prof.Dr.Pekünlü yanlış mı yapmıştır ? 
Türban üniversitelerde ve kamuda serbest midir ?

Demokrasinin çakma olmadığı çağdaş ülkelerde yasalar her bir bireyin toplumsal demokratik yaşam haklarını güvenceye alır.Ortak yaşamak ve Devletin işleyiş kurallarını belirler. Ülkenin bireyleri var olan yasalara uymakla yükümlü kılınır.Yasalara aykırı davranmak ise suçtur.
Peki Ülkemizde durum nasıldır ???



Durumun böyle olmadığı özellikle dini konularda ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz “Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz “ diyen Başbakan/Cumhurbaşkanını görmüştür.
Üniversitelerde türban konusunu çözmesi için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından mülakatla atanan Yusuf Ziya Özcan ise yine türban konusunu yasaların arkasından  dolanarak çözmeye çalıştığını açıklamıştı.
Cumhurbaşkanı Gül ,yine bu nedenle atamış olduğu rektörlerin tamamını özel olarak “Türban yasağına”  karşı olanları alt sıralarda da olsa seçerek rektör atadı.Bu nedenle bu rektörler “Gül kokan, takunyalı” rektörler olarak tanımlandı.    
Kamuda ve Üniversitelerde Türban yasağı sözlü olarak kaldırıldı.Ama yasalar halen yürürlüktedir.Böylece Devleti yöneten veya kamu görevlisi olanların yasalara uymalarının veya uymamalarının önemli olmadığı ortaya çıkmaktadır.Belirleyici olanın yasalar değil,daha öncelikli olarak iktidarın siyasi tercihleri ve politik amaçları bu konuda belirleyici olmaktadır.Nasıl olsa yasalara uyulmamasına bir kılıf bulunacaktır.

AKP 2002 yılından buyana iktidardadır. Türban konusunu kendisine siyasi çıkar sağlayacak bir bayrak yapmıştır.Mitinglerde,meydanlarda,televizyonlarda türban üzerinden “Mağdur” rolünü oynayarak Laik,demokratik,çağdaş Cumhuriyet’e karşı cephe oluşturup, türban ve inanç tuzağına düşürdüğü seçmenin oyunu almak yoluna gitmiştir.Türkiye’yi inanan ve inanmayan bölünmesine ve kamplaşmasına taşımıştır.Özetle türban AKP’nin en büyük oy kaynağıdır. 11 senedir iktidarda olmasına rağmen türban konusunu bu nedenle  çözme yoluna gitmemiştir.

AKP’nin ,PKK Terör örgütüyle İngiltere’nin gözetiminde Oslo’da yapmış olduğu gizli görüşmeler açığa çıktığında bu görüşmelerin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aleyhine yapılmakta olduğunu gören Cumhuriyet başsavcılığının MİT müsteşarını ifadeye çağırdığında işin ucunun kendine uzanacağını gören Başbakan Erdoğan ,müsteşarını yargıdan kaçırmak için bir gecede yasa çıkartmadı mı ?
İşte AKP’nin türban konusunda samimiyet testi böyledir !!!
Ve TÜRBAN halen kamuda ve üniversitelerde yasaktır.İlla türban takacağım diyenler veya ailesindeki kadınların türban takmasını isteyenler,Yasaları uygulayanlara kızacaklarına,öfke kusacaklarına,yandaş rektörleri,hukukçuları devreye sokacaklarına,dava açacaklarına neden türban yasağının kaldırılmadığını sorgulamaları gerekir.Sayın Prof.Dr.Pekünlü , türbanlı öğrencileri derse kabul etmemekle yasaların gereğini yapmıştır.




TÜRBAN KONUSUNDA HUKUKSAL GERÇEKLER

11 kasım 2005 tarihinde AİHM Büyük Dairesi  İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki eğitimini tamamlayamayan Leyla Şahin’in açtığı davada son kararını şöyle verdi ;

Türban siyasi İslam’ın sembolü

Türban yüzünden tıp eğitimini tamamlayamayan Şahin’in itirazını reddeden mahkeme, türbanın ‘toplumu böldüğü’ne vurgu yaptı….
Aralarında Türk hâkim Rıza Türmen’in de bulunduğu 17 yargıçtan oluşan AİHM Büyük Dairesi, türban davasının 55 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı… AİHM’nin verdiği kararın, sadece Türkiye’nin özel şartları değil, genel olarak Avrupa’nın durumu da göz önünde bulundurularak alındığı ifade edildi. Türbanın siyasi sembol olduğu belirtildi… Toplumda, “bu giysiyi takmanın dini inancın bir gereği olduğunu düşünenler ve düşünmeyenler” olarak ayrım yarattığı belirtildi…
Karar oybirliğiyle alındı AİHM Büyük Dairesi, “türbanın dinin kurallarından biri olduğu için takıldığı” savunmasına da şu karşılığı verdi: “Öncelik dinin değil devletin kurallarıdır…” Mahkemenin gerekçeli kararındaki beş maddeden üçü oybirliği, ikisi ise bire karşı 16 oyla kabul edildi. İşte, Büyük Daire’nin kararında yer alan ve gündemi değiştiren çarpıcı ifadeler:
1-Politik bir sorun Avrupa’daki üniversitelerde de türban tartışılıyor. Ancak, Türkiye’de türban, kişisel özgürlükten çok politik anlamda sorun oluşturuyor. Toplumu geriyor…
2-Kıyafet kanunu Herkes kıyafetini seçmekte özgürdür… Ancak, aslolan kıyafet kanunudur. Modern toplum yaratma, vatandaşları dinine göre ayırt etmemeyi öngörür.
3-Laikliğin bir gereği Otoritelerin laikliği muhafaza etmesi için İslami başörtüsünün giyilmesini engellediği düzenlemeler, mahkeme tarafından anlaşılabilir bulunmuştur.
4-Toplumu bölüyor Türbanlı öğrenciler toplumun diğer kesimlerinde kamplaşmalar yarattı. Özellikle “dinsizler ve inananlar” ayrımı yapılmaya başlandı. Bu çok tehlikeli…
5-Geleneksel değil Kadınların saçlarını örtmek için kullandığı başörtüsü, saçın gözükmeyeceği şekilde boğazda bağlanan ise türbandır… Ve türban siyasi bir semboldür…

AİHM türban yasağını haklı buldu

“Türban, siyasi İslam’ın sembolü. Toplumu inananlar-inanmayanlar diye ikiye bölüyor” “Türkiye’deki aşırı siyasi hareketler, kendi dini kurallarına dayalı bir toplum için dayatıyor”.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, başörtüsü nedeniyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki eğitimini tamamlayamayan Leyla Şahin’in açtığı davada son kararını verdi.
Üniversite öğrencisi Leyla Şahin’in itirazını reddeden Büyük Daire, son ve kesin kararında, “türbanın dini bir sembol olduğuna, Türkiye’deki aşırı dinci kesimlerin kendi sembollerini dayattığına” hükmetti. Aralarında Türk hakim Rıza Türmen’in de bulunduğu 17 yargıçtan oluşan Büyük Daire kararını oybirliğiyle aldı. Ancak heyetteki 5 kadın yargıçtan Belçikalı Tulkens, bu yasağın din ve özgürlüğü ile öğrenim hakkı ilkelerine aykırı düştüğü görüşünü savundu.

TÜRBANIN TANIMI YAPILDI 

AİHM kararı verirken, türbanın tanımını da yaptı. “Türban” ile “başörtüsü”nün birbirinden tamamen farklı iki kavram olduğuna işaret eden Büyük Daire, başörtüsünün Anadolu’da gelenekler gereği, sadece saçları örtmek takılan bir giysi olduğuna işaret etti. Türbanın ise, “sıkı ve saçın gözükmeyeceği şeklinde boğazda bağlanan İslami başörtüsü” olduğunu belirtti. AİHM, bu ayrımı yapmakla da yetinmedi ve “İslami başörtüsü, politik İslam’ın sembolü” ifadesini kayda geçirdi. “İslami başörtüsünün dinin kurallarından olduğu” savunmasına karşı, “bu görüşün, devlet eğitiminin tarafsızlığı ilkesi ile bağdaşmayacağını” belirten AİHM, türban yasağının laikliğin gereği olduğunu belirtti, “Otoritelerin laikliği muhafaza etmesi için İslami başörtüsünün giyilmesinin engellemesi anlaşılabilir bulunmuştur” dedi. Mahkeme, türban yasağının “özel yaşama saygısızlık” değil, aksine “diğerlerinin hak ve özgürlüklerine, özel yaşamına saygı” olduğunu da vurguladı.

TÜRKİYE’DE DAYATMA

“Bazı Avrupa ülkelerinde türbanla üniversiteye gidilebildiği” tezine karşılık da, Türkiye’nin özgün koşulları olduğunu belirten AİHM, “Avrupa’daki üniversitelerde de başörtüsü tartışılıyor. Ancak Türkiye, Azerbaycan ve Arnavutluk’ta başörtüsü, kişisel özgürlükten çok, politik anlamıyla sorun oluşturuyor” tesbiti yaptı. Kararda Türkiye’de aşırı siyasi hareketlerin kendi dini sembolleri ve dini kurallara dayalı bir toplum dayatma isteğinin göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanırken, laiklik ilkesinin, Türkiye’de demokratik sistemin korunması için gerekli olduğu belirtildi, ayrıca “üniversitelerdeki türban yasağı konusundaki müdahale için Türk yasalarının meşru temelleri olduğu” vurgulandı. Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’nin türbanın Anayasaya aykırı olduğu yolundaki kararına atıfta bulunan Büyük Daire, şöyle dedi:

“Düşünce ve din ifadesi özgürlüğü ihlal edilmemiştir. Çünkü, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’nde görülen davada, demokratik değerlerin garantörü olan laiklik, özgürlük ve eşitliğin birleşme noktasıdır. Bu prensip, devleti tek bir din ve inancı tercih manifestosundan alıkoymuştur. Aynı zamanda, devleti hakem rolünde yönlendirmiştir; inanç ve din özgürlüğünü icap ettirmiştir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi gibi, Mahkememiz de, Türkiye bağlamında, dini görev olduğu belirtilen böyle bir sembolün takılmasının, takmamayı seçenler üzerindeki etkisi de gözönünde bulundurmaktadır.
Türk üniversitelerindeki öğrenciler, eğitim kurumlarının çizdiği sınırlarda dinlerini icrada özgürdür.”

“TOPLUMU BÖLÜYOR”

Türban tartışmalarının özellikle üniversitelerde, 1980’den sonra yoğunlaşmaya başladığına işaret eden AİHM, türbanın öğrenciler ve toplumun diğer kesimlerinde kamplaşmalar yarattığını, toplumda “dinsizler- inananlar” ayrımının oluştuğunu vurguladı. Ayrıca, dini inancı olanlar arasında bile “bu giysiyi takmanın dini inancın gereği olduğunu düşünenler ve düşünmeyenler” olarak ayrım oluştuğu belirtildi.

ARINÇ’A YANIT GİBİ 

Son günlerde iç kamuoyunda TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın “çağdaş bir kıyafet” sözleriyle tartışılan türban, AİHM Büyük Dairesi’nde “çağdaşlık” yönünden de değerlendirildi. “Herkes kıyafetini seçmekte özgürdür” diyen, sosyal, kültürel ve dinsel çeşitliliklere saygı duyulabileceğini belirten Büyük Daire, “Ancak çağdaş kıyafet, kanunu dikkate alınmalıdır. Modern toplum yaratma, tüm vatandaşları dinine göre ayırt etmemeyi öngörür” vurgusu yaptı. Büyük Daire ayrıca, “üniversitelerdeki türban yasağının, başvuruyu yapanın üniversiteye kayıt olmadan önce de var olduğu ve bu sınırlamanın başvuru sahibi tarafından bilinmesi gerektiğini” kaydetti, bu açıdan eğitim hakkının ihlal edilmediğine karar verdi.
Türk anayasasındaki laiklik, demokratik değerlerin korunması, din özgürlüğü ve eşitlik ilkelerine dikkat çeken AİHM, Anayasa Mahkemesi’nin, “bu ilkeleri ve değerleri savunmak için bir kimsenin hangi dinden olduğunu açıkça göstermesine kısıtlamalar getirdiğini” belirtti. AİHM, ayrıca, Leyla Şahin’in avukatlarının, özel yaşama saygı ve ayrımcılık ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına karşı, detaylı bir savunma yapamadığına da dikkat çekti.
Pilot dava İsviçreli Luzius Wildhaber (üstte) başkanlığındaki AİHM Büyük Dairesi, Yunanistan, Fransa, Slovenya, Türkiye, Belçika, Romanya, Çek Cumhuriyeti, Ukrayna, Hırvatistan, Gürcistan, San Marina, İspanya, İsviçre, Ermenistan, Hollanda ve Norveç’li yargıçlardan oluşuyor. AİHM’nin kararı, türban yasağı ile ilgili Avrupa’da bir ilk olma özelliği taşıyor. AİHM’nin Türk Yargıcı Rıza Türmen, Büyük Daire kararının 100’e yakın benzer başvuru için “pilot dava” olacağını açıklamıştı. -1-

***

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI


2* NTV-MSNBC VE AJANSLAR Perşembe 23 Ekim 2008

Türban iptalinin gerekçesi açıklandı
Anayasa Mahkemesi, türban düzenlemenin iptaliyle ilgili gerekçeli kararını açıkladı. Anayasanın temel ilkelerine açık aykırılıklar taşıdığı belirtilen düzenlemenin, siyasi dini hedefler taşıdığı ve toplumu çatışma ortamına sürükleyeceği vurgulandı.

ANKARA – Anayasa Mahkemesi, CHP ve DSP milletvekillerinin başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin “iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması” istemiyle açtığı davada, “9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun’un 1. ve 2. maddelerini, Anayasa’nın 2, 4. ve 148. maddelerini gözeterek” iptal etmiş ve yürürlüğünü durdurmuştu. Yüksek Mahkeme’nin gerekçeli kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.
20 sayfalık gerekçeli kararda, Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı olarak hazırlanan türban düzenlemesinin siyasi dini hedefler taşıdığı vurgulandı. toplumda kutuplaşmayı arttıracağı ifade edilen düzenlemenin Anayasa’nın temel ilkelerine de açık aykırılıklar taşıdığı vurgulandı.

Kararda şöyle denildi: “Dini amaçlı örtünmeye dayalı bir düzenleme, bu kıyafetlerin siyasi simge olarak kullanılması yoluyla inanan-inanmayan örtünen örtünmeyen Müslüman olan olmayanların birbirleri üzerinde baskı kurmalarına ve çatışmalara neden olabilir. Kişiler türban takmaya kendilerini mecbur hissedebilir, bu da din ve vicdan özgürlüğü ile bağdaşmaz. Egemenliğin ulusta olduğu bir devlet düzeninde tanrısal buyruklara dayalı ilahi istenç arasında ilişki kurulamaz.

Gerekçeli kararın ayrıntıları için tıklayınız

Çağdaş hukuk düzeninde egemenlik insana dayanır. Ulusal devlette bu tür düzenleme olmaz. hukuksal düzenlemeler dünya işidir din işi değildir yasalar dinsel temellere oturtulamaz. özgürlükleri yıkmak için özgürlüklerden yararlanılması düşünülemez. Laiklikle bağdaşmayan özgürlük savunulamaz ve korunamaz. Laikliğin korunması için getirilen yasaları hiçe saymak olanaksızdır. Türban laik bilim ortamı ile bağdaşmaz.”
Yüksek Mahkeme ictihat niteliğindeki kararında Anayasa değişikliklerinde yetki tartışmasına da son noktayı koyarak yapılan düzenleme cumhuriyetin temel niteliklerine aykırıysa esasa girilebileceğini açıkladı.
Kararda, şu ifadelere yer verildi: “Yasa koyucunun anayasanın değiştirilemez değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerine aykırı düzenlemeler yapması Anayasa’ya ağır ve açık tecavüzdür… Bu tür bir yetki tecavüzü taşıyan işlem hukuken yok hükmündedir. Bu yokluğun tespiti tüm yargı organlarının doğal yetki alanı içindedir..” 


***

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN DİNSEL GİYİMİN “TÜRBAN” BİÇİMİNDE KAMUSALLAŞTIRILAMAYACAĞINA İLİŞKİN KARARLARI

1. 07.03.1989 tarih 1989/1–12 sayılı Karar
Karara konu 3511 sayılı Yasanın 2. maddesiyle 2547 sayılı Yasaya eklenen hükmüyle(1), “Dinsel inanç sebebiyle” başörtüsü ve türban yüksek öğrenimde serbest bırakılmıştır. Anayasa Mahkemesi ise, özü itibariyle kanun hükmünü, dinsel inanca dayalı hukuk kuralı konulamayacağı, bu düzenlemenin Anayasa’nın Başlangıç, 2, 10, 24, 174.maddelerine aykırılığı gerekçesiyle iptal etmiştir. Kararda, bu kanun maddesinin ilk cümlesinde genel giyimin “medeni giyim” olduğu, ikinci cümlesinde istisna olarak dinsel giyime yer verildiği belirtilmiş(2) ve örtünmedeki karşıtlık vurgulanmıştır.
Kararda, kanun hükmünde “Dini inanç sebebiyle” denilerek düzenlemenin dinsel amaçla yapıldığı ve inceleme konusu sorunu bunun oluşturduğu belirtilmiştir. Bu kabule göre, kanun hükmüyle, laik düzende hukuk kuralının dine dayandırıldığı açıklanmıştır(3).
Kararda, dava konusu kanun hükmüyle, üniversitede dinsel giyim ve dinsel bir işaretle farklılaşmaya izin verilmesinin, kamu düzenini bozabileceği, ayrışmaya, çatışmaya neden olabileceğine değinilmiştir.
Kararda, dinsel inanca dayalı kanun hükmünün, Atatürk milliyetçiğine,demokrasiye(4),kanun önünde eşitliğe(5), devletin toplum düzeninin laik düzen olmasına,laik düzende hukukun dinsel kurallara bağlanamayacağına, dolayısıyla, dinsel inanca dayalı olduğu belirtilen kanun hükmünün laiklik ilkesine(6) ve vicdan özgürlüğüne(7), dolayısıyla AY 2, 10, 24, 174’e(8) aykırı olduğuna karar verilmiştir. -3-

Yazının tamamı http://www.turkhukukkurumu.org.tr/Siteyazi/20110203BHA.pdf

Alman Anayasa Mahkemesinin Türban Kararı Mahkemeye göre “Başörtüsü, Hıristiyanlık için haçtan farklı olarak, kendi başına bir dinî sembol değildir. Sadece taşıyan insanla ve bu insanın tutum ve tavrı ile benzer bir etki yaratabilir. Müslümanlar tarafından kullanılan başörtüsü değişik şekilde değişik değerler için algılanmaktadır.”
Alman Anayasa Mahkemesi’nin 24.9.2003 tarih ve -2BVR 1436/02- sayılı kararı, 1972 yılında Kabil/Afganistan doğumlu, 1995 yılında Alman vatandaşlığına giren bir bayanın 1998 yılında öğretmenlik sınavlarını başarı ile geçmesine rağmen, türbanlı olduğu için memur kadrosuna alınmaması üzerine başlayan mahkeme sürecinin son sözü olmuştu. Baden-Württenberg eyaleti bayanın sınavlarını ve memur hazırlık dönemini başarıyla tamamlamış olduğunu teslim ederken, derse türban ile girmekte ısrar etmesini, türbanın kültürel ayrımcılığı temsil ettiğini ve sadece dinî değil, aynı zamanda politik bir sembol olduğunu vurgulamış ve bunun devletin tarafsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığını kararında gerekçe olarak öne sürmüştür.
Türbanı ile derse giren bir öğretmenin, öğrencileri türban üzerine düşünmeye, bu yönde sorular sormaya zorladığını, devleti temsil eden bir öğretmenin bu yüzden devletin tarafsızlık ilkesini temsil edemeyeceğini iddia etmiştir. Türban ile derse girerek, öğrenci ve ebeveynlerin temel hakkı olan tarafsız eğitim ilkesini ihlal ettiğini, türban taşıyan öğretmenin özellikle müslüman öğrenciler üzerinde bir baskı unsuru olacağını öne sürmüştür.
Mahkeme Alman Anayasası’nın 3, 4, 33, 136, 137 ve 140. maddelerine atıf yaparak anayasanın devletin tüm vatandaşların inançlarına karşı tarafsız olması gerektiğini vurguluyor ve “anayasanın kilise devletine dayalı hukuk anlayışına kapalı olduğunu ve herhangi bir inanç grubuna öncelik verilmesini yasaklamaktadır”, diyor.
Mahkeme çeşitli kararlarına atıf yaparak, “devlet farklı inanç ve dünya görüşü olan topluluklara karşı eşitlik ilkesine uymak zorunda olduğunu ve herhangi bir dine öncelik tanıyamayacağını” vurgulamakta. Mahkeme için bu “tarafsızlık ilkesi katı bir devlet ve dinin ayrılığı” anlamına gelmemektedir. Tarafsızlık devletin “tüm inançlara karşı eşit mesafede durması ve tümünü desteklemesi” anlamına gelmektedir. Devlet kişinin inanç hürriyetini garanti altına almakla yükümlüdür ve herhangi bir din veya inançla özdeşleşmemeli ve “toplumda dinler arası barışı tehlikeye sokmamalıdır”. Anayasa aynı zamanda devlete bir inancı veya dinî öğretiyi değerlendirmeyi yasaklamaktadır.
Mahkeme kararında, “Bir devlet kurumu olan okulda öğrencilerin zorunlu bulunmaları gerekmektedir. Bu sürede onların inanç özgürlüğü de, örneğin karşı oldukları ya da inanmadıkları bir dinle muhatap edilmemelerini içerir. Ayrıca Anayasanın 6. maddesine göre, ebeveynler de çocuklarını istedikleri inanç ölçüsünde eğitebilirler. Türbanlı öğretmen bu hakları etkiler, çatışmalar olması olasıdır ve yasalar yoluyla bu durum engellenmelidir.”
Mahkemeye göre, “Başörtüsü, Hıristiyanlık için haçtan farklı olarak, kendi başına bir dinî sembol değildir. Sadece taşıyan insanla ve bu insanın tutum ve tavrı ile benzer bir etki yaratabilir. Müslümanlar tarafından kullanılan başörtüsü değişik şekilde değişik değerler için algılanmaktadır.” Başörtüsünü gelenek icabı takan kadınlar olduğu gibi, Batı değerlerine karşı çıkmak için de kullanılmaktadır. Kimliğe vurgu yapmak amacı ile kullanıldığı gibi, başörtüsü mahkemeye göre son zamanlarda köktenci İslam için de sembol olabilmektedir.
Bu konuda azınlık görüşünü bildiren, başörtüsünün devlet memurluğu ile bağdaşamayacağını savunan üç hâkim ise, başörtüsünü İslam dininin sembolü olarak görmektedir. Bu görüşe göre, “başörtüsü müslümanlara ve müslüman olmayanlara yönelik kültürel bir mesaj teşkil etmekte, kadının erkeğe hizmet etmekle yükümlü olduğunu ve erkeğin kadın üzerine hâkimiyetini sembolize etmektedir. Bu yüzden başörtüsü Almanya Anayasası’nın eşitlik ilkesini belirleyen 3. maddesine ters düşmektedir”.

***
İşte böyle saygın okur.
Yasalara uysak mı ?
Yasalara uymasak mı ?
Bu uzun yazıyı okuyan okur saygıyı hak etmiştir.
NOT ; Prof.Dr.Esad Rennan Pekünlü’ye açılmış olan davalar aslında Laik Cumhuriyet’e,Atatürk ve aydınlanma devrimlerine açılmış davalardır.

Bu nedenle sayın Pekünlü’ye destek veriniz.

Naci KAPTAN

25 Nisan 2013

-1- http://arsiv.sabah.com.tr/2005/11/11/gnd104.html

-2- http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/463279.asp?cp1=1

-3- http://www.turkhukukkurumu.org.tr/Siteyazi/20110203BHA.pdf

-4- http://diegaste.de/ipad/gaste/diegaste-sayi112.html


http://nacikaptan.com/?p=4427

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder