11 Aralık 2017 Pazartesi

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 7

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 7



          Necmettin Çenebaz11*
*11. Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Ankara Şubesi Başkan Yardımcısı Necmettin Çenebaz 3 Mayıs 2010


ORSAM: Öncelikle kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? 

Necmettin Çenebaz: 
Ben 1963 doğumluyum. Liseyi bitiremedim atıldım. 1981’de Saddam rejiminin en hızlı döneminde bir devrim yaptılar. O dönemde bütün diller üzerinde Baasçı Araplar tarafından baskı yapılıyordu. Bu dönem bizim gençlik çağımıza denk geldi. Okul’da Baasçı bir öğretmenle kavga ettim. 
Daha sonra 1982’de askere alındım dokuz sene Saddam’ın ordusunda kaldım. Irak’ın İran savaşında çıkan bütün çatışmalarında biz vardık.1991’de Kuveyt’ten çıkışımızda Kerkük’te Saddam’ı devirmek istediler, fakat deviremediler. Bu dönemde Türkmenleri bir araya toplayıp bir parti kurmak istedik. Bize biraz sabredin Türk askeri gelecek dediler ama bu olmadı. Daha sonra Saddam ordusu Kerkük’e girdiği zaman kaçmak zorunda kaldık. Dağlardan Silopi, Şemdinli tarafından Türkiye’ye giriş yaptık ve kampta kaldık. Kampta yaklaşık bir ay 
kaldıktan sonra Ankara’ya geldik ve buraya yerleştim. 1991’den beri Ankara’dayım. 

Kampta neler yaşadınız biraz bahsedebilir misiniz? 

Sadece kampta kalanlar Türkmenler değildi. Arap ve Kürtler de vardı. Şemdinli’de kaldık, çadırları mahalle mahalle olarak ayırmışlardı. 
Her mahalleye bir muhtar tayin etmişlerdi. O zaman derneğin bir çadırı vardı ve ben de o çadırda kalıyordum. PKK falan daha yeni çıkmıştı. 
Eşekle gelip bize battaniye falan satıyorlardı. Ben fazla durmadım kampta bir ay falan durup Van’a gittim. Van’da yakalandım, birgün terörle mücadelede kaldım. Beni tanıyan ve geçmişimi bilen Türkmen ağabeylerimiz araya girip müdahale ettiler ve Ankara’ya gelip yerleştim. 
Bir süre tekstille uğraştım. Daha sonra lokantacılık yapmaya başladım. Şimdi hem lokanta hem de bir büfemiz var onunla uğraşıyoruz. 

Şu anda işten biraz uzağım bütün gücümüzle dernekle uğraşıyoruz. İlk 1991’de geldiğimizde Irak Milli Türkmen Partisi kurulduğu zaman Muzaffer Arslan’la ilk Erbil’e ayak basan biziz. 

Gelişmeleri biraz anlatabilir misiniz? 

Ankara’da gizli bir teşkilatımız vardı. Bölgeye falan gitmek isteyen bizim iznimiz olmadan gidemezdi. O zaman pasaport falan yoktu. Giden arkadaşların durumuna bakıyorduk, kimin hali vakti yerindeyse, orada akıncılara dağıtılmak üzere elbise almaları şartıyla bölgeye gönderiyorduk. 
Çünkü o zaman para falan yoktu. Kerkük’ten kaçanlar çoktu ve hepsi Erbil’de yaşıyordu o zaman. 

Ne kadardı sayı verebilir misiniz? 

Çoktu sayısını bilmiyorum, ama her yerde vardı. Zaten Erbil’de Türkmen çok. Bir de Kerkük’ten gelince her yerde Türkmen aileler oldu. O yüzden buradan ne bulursak gönderiyorduk Erbil’e. Yani biz o zaman iç içeydik. Şimdiki gibi ayrımcılık falan yoktu. Çünkü o zaman Türkmen siyaseti daha yeni çıkmıştı. Millet heyecan içinde caddeye çıktığın zaman bütün esnaf, herkes heyecan içindeydi. Bizden güç alıyordu halk. 
Irak Milli Türkmen Partisi zamanı halk oldukça hareketlendi. Şimdiki gibi Kerküklüdür, Erbililidir, öyle sıkıntı yoktu. Şimdi yeni yeni işin içine 
para girdiği için oluştu. Biz o zaman bekardık, çalışırdık. Biraz paramız olurdu onunla bu işleri yaptık. “Parayı al şunları yap” gibi şeyler yoktu. 
Kendi paramızla yapardık. Mesela bir görev verildiği zaman sadece içenlere bir paket sigara verilirdi, ama kimse bundan şikayet etmezdi. 

Herkes davaya inanmıştı, inanç vardı. Şimdi yeni nesilde bunları göremiyoruz. 

Kimler vardı bu ekip içerisinde tanıdığımız şu anda hala dava için uğraşan? Zamanında Necmettin Kasap, Sabah Aziz, Kasım Kazancı, Orhan Ketene, Abbas Tavuklu, Yaşar İmamoğlu ve bir kısım Köprülü arkadaşımız vardı. Bu ekip o zaman bu partinin başındaydı. Biz de onların altında bütün teşkilat işini üstlenmiştik. 
Kimin nereden nasıl gideceğini hep yazıp çizerdik, kimse karışamazdı. Yani düşünün saat gece on ikide biz birini alır şehirden başka şehre götürürdük hiç korkmadan. 
Muzaffer Ağabeyi alır onu koruma arabasına koyar, biz makam arabasına oturup öyle yola çıkardık. Ben 9-10 sene bu eğitimi aldığım için çok iyi yapıyordum bu işleri. Peşmergeler bile bize hayran kalmıştı. Herkes aynı şeyi giyerdi asker gibi ve herkesin yeri belliydi. Bize herkes hayran kalırdı, nerede eğitim alıyorsunuz derlerdi. Herkes çekinirdi bizden. Şimdiki durumlar ortada Türkmenler nereden nereye geldi. 

Peki Türkmen partisi nasıl kuruldu? Bu süreçten bahsedebilir misiniz? 

Milli Türkmen Partisi biz Türkiye’ye gelmeden önce kuruldu, fakat ilan edilmemişti. Bizi dönemimizde ilan edildi. Seçimler oldu, yürütme kuruldu, başkan seçildi. Daha sonra parti Erbil’e taşındı. 

Siz bu dönemde hep Erbil’de miydiniz? 

Teşkilat olduğumuz için devamlı gelip gidiyorduk, ama ipin ucu devamlı oradaydı. Her zaman biri oluyordu. 

Ne zamana kadar böyle devamlı faaliyet gösterebildiniz? 

Ben 1996’ya kadar sürdürdüm daha sonra çekildim. Şimdi biraz hayatlarımız zorlaştı. Bazı hadiseler oldu, Biraz kızdık işte. Kurultayda ben oradaydım. Sanan Ağa seçildiği zaman. Ondan sonra 4-5 sene ara verdim. Biraz çekildik yani. Zaten dernek de çok faal idi, çok gelen insan vardı. Irak’ın her yerinden insanlar akın etmeye başladı. Tabi o zamanlar bir su parasını bile ödeyemiyorduk. Sekretere verecek paramız yoktu, arkadaşlardan birini oraya koyuyorduk, yarı maşını biz kendi aramızda toplardık, yarısını da dernekteki ağabeylerimiz verirdi. Şimdi ancak derneğe işi olan geliyor. Çünkü hayat zorlaştı, eskiden böyle değildi. Eskiden iş konusu rahattı, yani işten çıktığı zaman diğer işe rahat bir şekilde girebiliyordu. Pahalılık bu kadar değildi. 

Bir de bekâr olduğumuz için paraya pek önem vermezdik. Yani Milli Türkmen Patisi dönemi iyiydi, Türkmenler daha atik idi. Bölgede Türkmenlerin 
sözü geçiyordu, teşkilat güçlüydü. Ama daha sonra Ankara’da devam ettik, ekmek derdine düştük. 2002’de vatandaş oldum, çok geç vatandaş yaptılar bizi. Çocuklarım okula gidiyordu, ama vatandaş olmamışlardı. 

Bu aradaki devrede ne gibi sıkıntılar çektiniz? 

Bir defa çalışma iznim yoktu, sigortasız yaşıyorduk hala da sigortamız yok. Yaşım 47 oldu, ama hala benim geleceğim yok, sigortam yok. Bana bir şey olduğu zaman çocuklarımın devletten alacak hiçbir şeyi yok. 1991’den beri çalışıyorum, bir güvencem olsaydı çok daha rahat olurdum. 
Devlet dairesinde çalışamadık, çünkü okumadık. Ancak dışarıdan kendi işimizi kurduk, fakat benim adıma yine bir şey yoktu. 

Neden? 

Çünkü çalışma iznimiz olmadığı için. Bunların hepsi yasaktı, ama göz yumuyorlardı. Çalışma Bakanlığından yada emniyetten kimse gelip de 
niye çalışıyorsun demiyordu bize. Ara sıra bazı arkadaşlara oldu, ama bana olmadı hiç. Fakat sigortamız yok, Türk vatandaşına 800 veriyorsa bize 600 veriyordu. Ben o zamanlar tekstilde çalışıyordum, usta adamım, benim çırağım 150 alırdı, ben 120 alırdım. Birde onun sigortası vardı, benim yoktu. O dönemler sıkıntı çoktu ve hala da var. Ama sonra çalışma izni verildikten sonra sigortası olanlar oldu. Bizler ne olduk? 
1991’de gelenler, eğitim şansı bulamadık burada. 

Ağabeylerimiz bizi şimdiki öğrenciler gibi karşılamadı. Yani daha gençtik bizi alıp okutmadılar, eğitmediler, şimdikiler gibi olamadık. 
Kendimiz çalışıp kendimiz yiyorduk. Aldığımız paranın bir kısmını biriktirip derneğe gidip geliyorduk ki kimseye muhtaç olmayalım. 
Düşünün sadece 100 dolarımız olduğu zaman ben Erbil’e kaçardım. Yol parası vermezdim, orada da kalacak yerimiz var zaten. 100 dolar iyi paraydı. 
İnanın giderken güzelce giyinirdik, ama dönerken eski püskü şeylerle dönerdik. Çünkü yeni kıyafetlerin hepsini orada bırakırdık. Biz davayı bu şekilde gördük, yaşadık. Ama şimdi herkes karşılığını bekliyor. Buraya gelince karşılığında ne verecekler diye bekliyor. Eskiden bunlar yoktu, ara sıra erzak dağıtılırdı. O da ailelere verilirdi. Bizler, bekârlar almazdık. Mesela, bana dediler ki “bir aile gelmiş dünden beri terminalde yatıp kalkıyormuş git onları al sende kalsın”. Gittim aileyi aldım, ama ailenin benim yaşlarımda iki tane kızı vardı. “Ben nasıl kalım iki kızla aynı evde?” diye düşündüm, ben de kendi evimi onlara bıraktım, gittim arkadaşlarımın evine yerleştim. Bizim durumumuz öyleydi, ama şimdi yok. Ne zamandır dernekte görev yapıyorsunuz? Şu anda yönetimdesiniz, ama daha önce dernekte faaliyetleriniz oldu mu? 
Biz önceden de hep bu işlerle uğraşıyorduk. Biliyorsunuz önceden öğrenci birliği falan yoktu, biz yine buradaydık. Biz çok aktiftik, her şeye koşardık ama ismimiz geçmezdi. Çok gençtik, bir şey bilmezdik. Aktif olarak beş senedir Mahmut başkanla bu görevi yapıyorum. 

Bu beş sene içerisinde neler yaptınız biraz bahsedebilir misiniz? 

Ankara’daki bütün mitingleri hemen hemen biz düzenledik. Tandoğan’daki büyük mitingin organizasyonunu bile biz yaptık. Irak’ta Türkmeneli bölgesindeki olayları gündeme getirdik, basın toplantıları yaptık, televizyonlarda, radyolarda konuştuk. Fakir ailelere yardımlarımız oluyor, onlara erzak ve çeşitli ihtiyaç malzemeleri veriyoruz. Bazı ailelere maddi yardımlarımız oluyor. Bunun yanında hastalara bakıyoruz, bugüne kadar 7.500 civarında hastaya baktık. 

Bu derneğe gelmeden önce eskiden bizim dernek evimiz, misafirhanemiz vardı. Önceden dernek kültür merkezindeydi orada kalmak yasaktı ve biz de misafirhane kiralamıştık. Daha sonra dernek binası değişince bu imkanımız kalmadı. Ama gelenlere yol gösteriyoruz, hangi hastaneye gitmeleri gerektiğini söylüyoruz, takip ediyoruz. Yani bu tür faaliyetleri yapıyoruz. Peki Türkiye’ye yönelik göç durumları nasıl devam ediyor? Orada askeri bir güç olmazsa, bu hep devam edecek. Ne yaparsan yap engelleyemezsin. 

Gençlerin hepsi boşta, iş yok, ne yapsın. Şimdi gençler üniversiteyi okuyor, ama işe alınmıyorlar. Daha yeni bazı yerler açılarak iş kolları yaratıldı, fakat oralar da master veya doktora yaparsan alıyor. Yani üniversite okumak bile yetmiyor. Kerkük’te bir yığın genç var. Üniversite okumuş ama bakkal dükkânı açmış. Bu işler ne zamana kadar sürecek? Herkes bakkal dükkânı mı açacak? Eskiden bakkalı belli kişiler açardı, Türkmen kıyafeti giyen belli insanlar. Şimdi her köşe başında bir bakkal var. Belli bir kısım da sağa sola kayıyor, Neden? Çünkü senin gücün yok. Artık insanlar bu davaya inanmıyorlar. 2003’te öyle değildi. Mitingler düzenleniyordu, konuşuyorlardı, inanç vardı. Benim yaşlı annem bile yürüyüşe çıkıyordu. Derdim “anne ne yapıyorsun?” O da “oğlum belki bizi gören utanır da gelir” diyordu. Şimdi ne oldu? Onun bile heyecanı kalmamış. Neden? Yanlış yönetim sonucu. 

Sevilmeyen insanları yönetime koymuşlar. Bugün Irak Türkmen Cephesi Başkanının suçu yok bu işte. Kimseye hesap soramıyoruz. 

Oradan bir genç geldiği zaman soruyoruz; “neden geliyorsun? Orada kal”, diye. O da bize “sen neden buradasın o zaman”, diye soruyor. Susturuyor seni, haklı olarak. Ben niye buradayım? Çünkü çoluk çocuk burada yetişmiş de ondan. Orası düzelse de götürsem keşke. Biz de burada rahat değiliz ki yaşımız 48’e geldi, belli bir yaştan sonra inan burada kaldıramıyorsun. Gitmek için can atıyorum. Bir ben değil, herkes. Kime sorarsan sor herkes öyle. Çünkü orası doğduğun yaşadığın yer. Keşke Kerkük’te şu petrol olmasaydı. Ne geldiyse bu petrol yüzünden geldi başımıza. Hepsini, bütün petrolü çıkarıp götürsünler, biz de rahat edelim. Yani Kürtlerin ne işi var Kerkük’te. Devlet mi olacaklar? İmkânı yok, çünkü geçmişleri yok. Biz gençlerimize davayı inandıralım yeter. Onların yüz bin tane peşmergeleri olsun, bize inanmış bin tane gencimiz yeter. 
Bunun örneği çoktur bizde, En ufak bir olayda bir tane Türkmen gelsin, hepsi kaçıp giderdi. Şimdi bakıyorsun Kerkük’e her tarafı zapt etmişler, 
dayanamıyoruz valla. Taksiye biniyorsun ya Kürt, ya Süryani, ya Ermeni, ya Türkiye’nin Kürt’ü. Orada bizim Kerkük Kürt’ü ile bir sorunumuz yok onu söyleyeyim, dışarıdan gelenlerle sorunumuz var. Orada yaşayan dost olduğumuz çok Kürt var. Orada doğan, büyüyen Kürtlerle bir sorunumuz yok. Mesela bizim mahallede bir tane Kürt evi vardı, bir-iki tanede Arap evi vardı. Ama onlar Türkmence konuşurdu. Benim halâ arkadaşlarım var orada Adnan isminde, Cafer isminde. onlarla halâ telefonda Türkmence konuşuruz. Yani bizim sıkıntımız Kerküklülerle değil, Kerkük dışından gelen insanlarla. 

Bu işi bir türlü çözemedik. Kim ne derse desin, bu iş siyasetle olmuyor. Bakın Baas Partisi, parti adı altında yavaş yavaş giriyor. Çünkü Irak’ı Şii’ler hiçbir zaman yönetemez, Sünniler yönetir. 
Çünkü oranın yapısı öyle. Şimdi bu eylemler nasıl oluyor? Silahlı mücadele ile oluyor. Bizim güçlü olmamız için bir tane milletvekili olması lazım. Aslında bir tane milletvekili var bizim, Bir Saadettin Ergeç başka Türkmen milletvekili yok. Başka partilerden gelmişler. Türkmen hakkını savunabiliyorlar ama belli bir yere kadar savunabilirsin. Şimdi MHP’de Kürt kökenli yok mu? Var. CHP’de yok mu? Var. Peki öyle BDP’li gibi, terör örgütü PKK’yı savunabiliyor mu? Hayır yapamazlar. Çünkü o partinin bir sistemi var ve buna uymak zorunda. Biz de siyasetten daha fazla silah gücü olması lazım, başka çaresi yok. 

Yani başka türlü olmuyor. Kürtler kapına geliyor hepsinde de silah var, sana hakaret ediyorlar, ama kimsenin sesi çıkmıyor. Çünkü gücün yok. 
Eskiden bizim zamanımızda Kürtler gelecek ve Kerkük’ün içerisinde bir Türkmen’e hakaret edecek, imkânı mı vardı. Her zaman biz onları kolladık. Ben orduda çok Kürt kolladım, ceza bile aldım. Çavuştum acıyordum onlara, onlar için ceza bile çektim. Onlar hiç Arapça bilmezlerdi, o yüzden çok kolladım onları. Kim ne derse desin şimdi devlet oldu adamlar. Bir de Türkiye tanıdığı zaman onları, bu iş bitiyor. Şimdi çıkan yeni pasaportlarda Kürtçe ve İngilizce yazıyor istersen kabul etme. Türkmenlerin neyi var. Sadece bir eğitimimiz var Kerkük’te, onu bile beceremiyorlar. Türkmen okulunda Arapça kitap çıkarmışlar, Türkmenceye çevirip çocuklarımıza okutuyorlar. İçinde Türklere karşı şeyler 
yazılmış, bunu çocuklarımıza okutuyorlar. 

Osmanlıları hep kötülemişler. Buradaki kitapları alıp okutmuyorsun, oradaki tarih kitaplarını tercüme ederek okutuyorsun. Bu olmaz, yanlış bir uygulama. Benim kendi yeğenim Türkmen okuluna gidiyor, küçük olanı gitmiyor, yengem göndermemiş. Aradım sordum. “Gel, gör. Türkçeyse Türkçe, Arapçaysa Arapça yine aynı şeyi okutuyorlar. Ben niye gönderiyim”, diyor. Yani bizim zamanımızda öyle değildi. Biz devamlı Türkmen dergisi, gazetesi okuyorduk. Gençlerde artık bu yok, televizyon ve diğer şeylerden dolayı eskisi gibi değil. 

Gençlerin eskisi gibi olmaması neden kaynaklanıyor? Üzüm üzüme baka baka kararır derler ya, herkes kendi çıkarını düşünür, herkes kendi derdinde 
olursa, her iş torpille yapılırsa olmaz. Görüyorsunuz işte öğrenci seçiminde herkes geliyor, Kürt de Arap da geliyor. Seçim gidin bakın hastaneler. Irak’tan hangi hastalar gelmiş hastanelere. Türkmen orada ceza çekmiş, yolda vurulmuş ama ailesini buraya getirmiyorlar. Ne olursa olsun en azından Türkmen getirin. Parası olan geliyor, olmayan gelmiyor. Yani çifte standart uygulanıyor. Bize kalsa kimse gelmesin. Bu güne kadar harcanan parayla 3 tane hastane yapılırdı orada. Doktor mu yok, buradan buluruz, gidip gelir, çok var burada milliyetçi doktorumuz. 
Bugüne kadar kaç öğrenci getirdiler, kaç tanesinden faydalandılar? Getirmeyin bu kadar, getirilecek olanları da seçin, inandığınız güvendiğiniz kişiler olsun, her şehirden on tane. Gönderin İngiltere’de, Amerika’da yetişsin. Yani değişik ülkelere gönderin oralarda yetişsinler. Siyaset gibi işe yarar şeyler okusunlar, şimdi gelmiş babası doktor. O da doktorluk okumak istiyor, babası eczacı, o da eczacı olmak istiyor. Herkesin keyfine göre bir şey olur mu? 

Bize bunlar lazım değil ki, bize siyasette okuyan adam lazım. Mesela hukuk çok önemlidir. Bize bunlar lazım. Bir de hepsi neden Türkiye’de okuyor ben bunu anlamıyorum. Her sene 70 tane getiriyorlar, 5 tane getirsinler, 5 tane Mısır’a, 5 tane Almanya’ya, 5 tane Amerika’ya göndersinler. Değişik yerlere göndersinler on sene sonra bunların meyvesini alırlar. Böyle olursa her dilde konuşanımız olur. Böyle yapılırsa gelecek vaat eden gençlerimiz çıkar. Hep orada Saddam zamanında sıkıntı çekmişler, hiçbir şey görmemişler, onların da hakkı var. Bizde ilk geldiğimiz zamanlarda biraz sarsıldık, şaşırdık ama büyüklerimiz bir şey söylediği zaman onları dinliyorduk. Kulağımızdan çekebiliyorlardı. Şimdiki 
gençlere bir şey diyemiyorsun, dediğin zaman kaçıp gidiyor bir daha gelmiyor buraya. Yani adama nasihat ediyorsun bir daha gelmiyor buraya. 
Türkmeneli gecesinde büyük önem verdim onlara ama bir daha gelmediler. Sonradan duydum küsmüşler. 
Neden küstünüz? Dediler bize teşekkür etmediniz. Arkadaş Türkmeneli gecesi, senin gecen. Kendi gecene geldiğin için sana niye teşekkür edeyim, zaten gelmek zorundasın. 
Bunlar bu zihniyette. Görev verdik, bunu yerine getirdiniz mi? Yok onu da yapmadılar. Bizim ağabeylerimiz kızardı, bağırırdı bize, ama yine de sesimizi çıkarmazdık. 

Ailenizden kaç kişi vardı Türkiye’de? Biz yedi kardeşiz sadece bendim Türkiye’de. Daha sonra kardeşim geldi okumaya. Onun dışında yok bizim aileden. Yani istesek hepsi gelirdi, ama kardeşlerim istemedi. “Taş yerinde ağırdır” dediler. Bir de cesaret meselesi. Aileden cesaretliyiz. Benim babam Abdullah Çenebaz. Babamın ismin dediğin zaman Kerkük’te tanımayan yoktu. Babam vefat ettiğinde ben 16 yaşındaydım. 1980’de vefat etti. Babamın vefatından sonra Necdet Koçak ve öbürleri hepsi ceza evine alındılar. 

Peki Türkmen davasından ne bekliyorsunuz? Umutsuz olmayalım yine de. Bizde bir söz var Arapçada ‘şükreden insanlar bir araya gelsin’, yani bu davaya emek vermiş, bu davayı planlayan, milletçe inanan, bir de genç olanlar. Bunlar bu işin başına geçecek, zaten bugüne kadar hep ezildik, kaybolduk. Bundan sonra da bir şey olmaz, bitmez. Daha çok baba yiğitler çıkacak. Şimdi biz sallantı içindeyiz, belki bir güçlü lider çıkarsa Kerkük’ten ki çıkacak biz inanıyoruz, o zaman millet belki yeniden ayaklanır, yeniden inanır buna, oraya can gelir, aynı 2003’teki gibi umut kesilmez. Ama bu işler çalışarak, didinerek, uğraşarak olur. Çıkacak o lidere zemin hazırlamak gerekir, yolunu temizlemek gerekir. Şu 
anda çıkacak adam var, ama belki şimdi zamanı değil. Bir de Türkiye istese o zaman olur. Buradan hareketle Türkiye’den ne beklentiniz var? 

Türkiye’den hiçbir şey istemiyoruz. Başkasına nasıl bakıyorsa bize de öyle baksın. Bize zaman ayırdığını için teşekkür ediyoruz.


***

IRAK TÜRKLERİ KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ


           Mahmut Kasapoğlu12*
*12. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara Şubesi Başkanı Mahmut Kasapoğlu 4 Mayıs 2010


ORSAM: Sayın Kasapoğlu kuruluşunuz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? 

Mahmut Kasapoğlu: 
Derneğimiz 1959’da kurulmuş. 

Ankara Şubesi ne zaman açılmış? 

Ankara Şubesinin açılış yılını tam olarak bilmiyorum. Ama derneğin kuruluşuyla ilgili şunu söyleyeyim. 1959’da katliamdan sonra yedi arkadaş toplanıyor lar ve İstanbul’da Irak Türkleri Derneği adı altında kuruyorlar. Yedi tane üyesi var. Dört tanesi yerli vatandaş, üç tanesi Türk, öyle tahmin ediyorum. 

Kendiniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? 
Ne zaman Türkiye’ye geldiniz, geliş sebebiniz nedir? 

1980’de Turancı faaliyetlere katıldığım için orada tutuklandım. Bir süre Kerkük emniyetinde işkence gördükten sonra tahliye edildim. O süre içerisinde dayımın oğlu Saddam tarafından idam edildi. Onunda suçu Turancılıktı. SözdeTürkiye’den bilgi sızdırmışız. Duvarlara yazı yazıyorduk, Atatürk resmi yapıyorduk, üç hilal, Türk Bayrağı, Alparslan Türkeş, bozkurt v.s. çünkü bir şey bilmiyorduk. 

Particilik değildi yani. Bunları Türklüğün simgesi diye yapıyordunuz değil mi? 

Hiç bir şey bilmiyorduk. Bir şey bilmeyen adam da Turancı falan olamaz.1985’de askere gittim. Eğitimci uzman çavuş olarak çıktık. Harbe girdik, altı ay harpta kaldım. Savaştayken bir annem kalmıştı benim. 

Yaşlı kadını durmadan emniyete götürüyorlar, oğlun nerde, harpten kaçtı mı? İran’a mı kaçtı? O da oğlum beni terk etti, ben artık onu tanımıyorum.1986 ‘da Türkiye’ye geldim. Geldikten 4 sen sonra 1990’da vatandaş oldum. 1988’de Türkiyeli bir bayanla evlendim. 

1986’da buraya nasıl geldiniz? Yani irtica ile kaçak olarak mı? 

Kaçak olarak dağlardan geldim. Hakkari’den Uludere’ye geçtik. Ortaköy, Uludere Uludere’den sonra Hakkari’ye orda 15 gün falan kampta kaldık. 

Ne kampı? 

Emniyetin kampı. Bize soruyorlardı; Türkiye’de kimi tanıyorsunuz, kimde kalacaksınız? Bizde teyzemin oğlu, dayım, amcam, teyzem, bacım falan diyorduk. 
Onlarda bu işleri düzenliyorlardı. 
Dedikleri kişileri arıyorlar, bu kişilere kefil misiniz diye soruyorlardı. Onlarda kefiliz deyince bırakıyorlardı kamptan. 

1980’lerden beri bu kamplar var yani. Kamp dediğimiz. Uludere’deki mesela, nezarethane gibi bir yerde gözlem altında tutmak amacıyla. Emniyetin bir odasında kalıyorduk. Ondan sonra bizi Hakkari’ye verdiler, orda da bir otel vardı. Her gün gelip kontrol ediyorlardı bizi otelin parasını da biz veriyorduk. Ondan sonra Ankara’ya geldim. Vatandaşlık sürecini bize biraz anlatabilir misiniz? 

Vatandaşlık Türkiye’den biriyle evlenmeniz halinde daha kolay oluyor. Mesela biz 4 senede olduk, ama bazı kişiler 12 senede vatandaş oldu. 
Ancak vatandaş olmak için evlenmedik. Yani Almanya’da formalite yapıyorlar ya burada da yapıyorlar bazen. Öyle değil normal evlendik, evlendikten sonra bir vukuat işlemediğin takdirde hemen vatandaş olabiliyordun.O zaman öyle idi. Torpile bağlıydı. 

Türk soylulara bir kolaylık tanınıyor öyle değil mi? 

Yoktu. Irak Türklerine kolaylık yok. Zaten Türkiye’nin bir prensibi vardır. Dış Türklerden kimse buraya gelmesin herkes yerinde otursun. 
Yani Türk’ün geleneğidir bu, orada elin kolun olur demektir. Türk insanı ben sosyalizmciyim, dinciyim dese de kafasının kenarında bir Turancılık, bir Türkçülük vardır. Şu anda gündeme getirmez ama 10 yıl 20 yıl sonra fırsatını bulunca gündeme getirebilir. 

Sizin mesleğiniz nedir? 

Liseyi bitirdim iyi bir dereceyle ama o yıl üniversiteye kimseyi almadılar. Musul Üniversitesi’ni kazanmama rağmen, o dönemde askerliğe aldıkları için gidemedim, sonra da fırsatım olmadı ve Türkiye’ye geldim. 

Burada ne iş yaptınız? 

Burada işçi olarak ve Et-Balık Kurumunda çalıştım. Seyyar deri mont sattım, dönercilik yaptım. Şu anda bir ofisim var, ihracat yapıyorum. 

Peki kuruluşunuzun yapısı hakkında biraz bilgi verebilir misiniz. Yönetim kurulu nasıl şekilleniyor? 

Yönetim kurulu beş kişiden müteşekkildir. Başkan, başkan yardımcısı, sekreter, muhasip ve aktif üye. Bunlar, ben, Necmettin Çenebaz, İnci Muratlı, Sadun Köprülü, Diler Kasap. 

Peki bu yönetim kurulunda olan üyeler nereli? Yani Türkmeneli’nin hangi bölgesinden gelmişler?

Ben beş yönetimle çalıştım hep Bir Kerküklü, bir Erbilli, bir Musullu, bir Telafer’li olmasına dikkat ettim. İnci Muratlı, Kerküklü olmasına rağmen Türkiye’de doğmuş büyümüş. Necmettin ve Mahmut Kerküklü, Diler Erbilli, Sadun Altunköprülü. 

Üye sayınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

250 üyemiz var. 350 idi ama 100 tanesini çıkarttık. 

Sebep Nedir? 

Adresleri yok, Göç etmişler. 

Geri bölgeye mi göç etmişler yoksa burada mı göç etmişler? 

Kanada, Avustralya gibi dünyanın her yerine göç edenler var. Adreslerini yanlış verenler var bunları tespit ettik onun için ihraç ettik. 

Bunlar nasıl gidiyorlar üçüncü ülkelere yani iltica yoluyla mı? 

Birleşmiş milletlerle gidenler var. Kendi imkanları ile kaçak yolla gidenler var. 

BM yoluyla giden ne kadar üye var biliyor musunuz? 

Yurt dışına giden Türkmenlerin yalnızca dörtte bir BM yoluyla gidiyordur. Daha çok kaçak yollar kullanılıyor. Yunanistan’dan, Bulgaristan üzerinden gemilerle ve kendi yaya yolları var kaçakların. Kıbrıs’tan gidiyorlar. Her yerden gidiyorlar. 

Bu 250 üyenin kaçı Kerküklü kaçı Erbilli bu sayıyı verebilir misiniz? 

İl olarak baz alıyoruz. Bunun yüzde 70 ‘i Kerküklü, yüzde 15’i Musullu, yüzde 15 ‘i Erbil’li. 

Başka bölgeden gelen yok mu? 

Zaten üç tane il var. Diyala’dan yok hemen hemen hiç yok. Bir kaç kişi yüzde 1 falan.Telafer. Musul’un içinde. 

Telafer’e ayrı bir rakam verebilir misiniz? 

Musul’dan gelen yüzde 15 ‘in yüzde 13’ü zaten Telaferli. 

Tuzhurmatu’lu kaç kişi var? 

Kerkük ‘ün içinde verdim onu ama oran olarak yüzde 70’in içinde yüzde 10 vardır. Çok az aile de Karatepeli, Kifrili ve Mendelili O zaman bunların sayısına yüzde 1 veya yüzde 2 diyebilir miyiz. Peki bu yönetim kurulu üyesinden kaç tanesi Türk vatandaşlığını kazanmış? 

Bir kişi dışında hepsi vatandaş. 

Yönetim kurulundakiler ne zaman Türkiye’ye gelmişler? 

Şimdi 1. kuşak cumhuriyet kurulurken Anadolu’yu tercih eden Irak Türkleri vardır. Sadece Türk kimliği ile gelip Anadolu’ya yerleşen ilk kuşak var. 
Bu da 1927 ‘den 1938 ‘a kadar. 

Böyle bildiğiniz biri var mı? 

İhsan Doğramacı. 1944 senesinde Türk vatandaşı olmuş. 

Ne zaman gelmiş Türkiye’ye? 

İşte o zaman gelmiş. Osmanlı kimliğine sahip ve Türk olan herkes sınırdan çok rahat girip çıkabiliyormuş. Osmanlı ordusunda teğmenlik, subaylık yapan Irak Türklerinden yüzde 90’ı tekrar Kerkük’e dönmemişler. Burada kalmışlar. Abdurrahman Erciyes, Lütfi Kırdar örneği gibi. 
Daha niceleri hiç birisi tekrar memleketlerine dönmediler. İkinci kuşak. 

Onlar 1959’dan sonra geldiler. Katliamdan sonra. Okumak için geldi onlar. 

Sadece eğitim için mi? Yoksa başka bir neden var mı? 

Çünkü Arapça, Türkmenler arasında pek yaygın olmadığı için, dersler de Türkçe 
verilmiyor, bu yüzden öğrencilerin başarısız olduğu bu yüzden Türkiye’ye geldiği biliniyor. 

Aslında parantez açacak olursak, 1959’dan 1970’e kadar durumları iyi olan Türkmen aileleri gelmiştir.1959’dan 1975’e kadar Irak’ta üniversite ortalaması nı tutturamayan zengin ailelerin çocukları geldi. Ama ailesinin durumu iyi olan Türkiye’de çocuğunu okuttu.1975’ten bu yana Baas Partisi’nin baskısı nedeniyle oğullarını parti yakalamasın, nezarete atmasın diye bir çok aile de fakir zengin demeden 1980’e kadar çocuğunu Türkiye’ye gönderdi.1975’ten sonra çocuklarının hem canını kurtarmak için hem de tahsillerini yapsın diye ve partinin baskısından kurtarmak için Türkiye’ye gönderdi. Ondan sonra kesildi. Yurt dışına çıkış Irak-İran savaşı nedeniyle yasaklandı.

Kaçak gelenler olmadı mı? 

Saddam düşene kadar Türkiye’ye kaçak göç oldu. Savaştan kaçtılar. Toplu halde kaçtılar. 1980’de tek tek gelmeye başladılar. 1985-86’lara geldiği zaman bu onlara yüzlere çıktı. 1988’de biraz daha fazla arttı. İki yüzlere, beş yüzlere vurdu.1990-91’de bunlar binlere çıktı. Körfez savaşı bittikten sonra yine durakladı azaldı yani. 

Yurt dışına üçüncü yollarla geçenlerin bir çoğu o ülkenin vatandaşlığını alıyor mu? 

Hemen hemen alıyor. Zaten Avrupa’da kanun var 3-4 sene kaldığın zaman suça karışmazsan vatandaş olabiliyorsun. 

Siz ne zaman göreve geldiniz? Bugüne kadar yaptığınız faaliyetlerden bahsedebilir misiniz? 

2004’ten bugüne kadar görevdeyiz. Biz hep ilkleri yaptık.Büyük mitingler yaptık. Bütün büyük mitingler bizim zamanımızsa oldu.İnternette faaliyetlerimiz var. Hiç bir zaman Türkmrneli mitinglerinde 2-3 bin olmadı, sadece biz görevdeyken bu sayıları bulduk.2004-2005-2006-2007 yıllarında Büyük Türkmen mitingleri yaptık. Yeniden Kerkük dergisini çıkarttık. Ama bu aralar ekonomik durumdan dolayı çıkartamıyoruz. En son 2007’de olması lazım. 

Maddi durumdan söz ettiniz.Kim tarafından destek görüyorsunuz? 

Türkmeneli Vakfı destek sağlıyor. 

Başka bir kuruluştan geliriniz veya ticari kuruluşunuz var mı? 

Sadece dernek kiralarını, elektrik, su, telefon bunları vakıf karşılıyor. Başka bir şey yok. Mesela dergiyi kendi imkanlarımızla çıkartıyorduk. 
Ama şimdi çıkartmıyoruz. Bir de dergide yeni yazı olması lazım yoksa internetten alıp yüklersin yaparsın. Biz bunu denedik ama başaramadık. 
Dergicilik başlı başına iş. En az 80 tana özel yazarın olması lazım. Birisi iki ayda bir tane yazsa kırk sayfalık bir dergi çıkartırız. Gündemle 
ilgili. İnternetten alıp çıkartmak istemedik o yüzden molla verdik. 

Genç profiliniz nasıl? Ne kadar genç üyeniz var? 

Genç üye hemen hemen hiç yok. Hep babaları üyemiz. Türkmenlerde şu sıkıntı var. Türkmenler çocuklarını derneğe getirmez ve kimse de kimseyi tanımaz. Yani son kuşak birbirlerini tanımaz. 

Türkiye’deki Türkmen kimliği kayıp mı oluyor? Evet kayboluyor. Aslında tam olarak kaybolmuyor. Yani Türklüğü kaybolmuyor tabi ki ama Türkiyelileşiyor? 
Kendi hemşerilerimizi, bölgemizle ilgili problemlerimizi, insanları bulup da tartışamıyoruz. Mesela ben kızımı buraya getirmedim. Kimse getirmiyor, ben de getirmiyorum. Eşimizi getirmiyoruz mesela. 

Siz öncü olabilirsiniz. 

Hep bunu söylüyoruz. Bir gün hanımlarımız, bir gün çocuklarımız hepsi tanışsınlar. Dışarıda belki görüyoruz ama tanımıyoruz onları, belki onlar da bizi tanımıyordur. Birde burada üçüncü kuşak büyüdü nerdeyse. Benim çocuğum benden ne kadar duyduysa o kadar biliyor ama aktif olarak hemen hemen hiç gelmedi. Bizden ve basından duyduğu kadar. Türkmenlerin çocukları Türkiye’de kaybolup gidiyor. Hele birde hemşericilik evliliği yapmadığı zaman iyice kayboluyor. 

Önemli bir mesele. Sizin bildiğiniz Türkmen gençlerin ne kadarı hemşerisi ile evleniyor? 

En fazla yüzde 10. Bütün ağabeylerimizin eşleri yerli. Yüzde 90’ının eşi yerli, ya okurken ya da yaşarken tanışıp evlenmişler. 

Bu göç olgusu hep yalnız başına olmuş acaba ondan mı kaynaklanıyor? 

Hep yalnız kalmış, anadan babadan uzak duygusal olarak bir insanla dertleşmek istersin ve ondan sonra tanıştığın ilk kıza evlenme teklifi ediyorsun ve evleniyorsun. Biraz da yalnızlığın verdiği bir şey. Bir de Türklüğü özlem önemlidir yani Türk’le evlenmek Kerkük’te ve orda güzel bir şeydir. 

Peki sizin kızınıza sorduğumuz zaman kendini nasıl tanımlıyor? 

Kerküklüyüm diyebiliyor ya da Irak Türklerindenim diyor. Demese bile oğlunun kurtuluşu yok ve oğlunun çocuğu bitiyor. Hadi bizimkiler bizden duydu. 
Kerküklüyüm, Musulluyum diye ya da Iraklıyım diye ama kızımı bir yerli ile evlendirdiğim zaman torunu dedem şuralıdır der. 
Mesele Lütfi Kırdar’ın çocuğu Gökhan herhelde torunudur ona sorsak dedem Iraklıdır der. 
Reha Muhtar mesela Kerkük’lüdür, Mehmet Ali Erbil Erbillidir. 

Başkanı olduğunuz kuruluşla Türkmen halkı arasında nasıl iletişim var, yani iletişimi nasıl sağlıyorsunuz?

Çok ciddi ilişkilerimiz var. Öyle tahmin ediyorum ki Türkmen toplumu içinde en kuvvetli ilişki Irak Türkmenleri derneği arasındaki ilişkidir.

Hem geçmişte hem de bizim dönemimizde daha da arttı. 

Bu 250 kişiye bir anda rahat ulaşabiliyor musunuz? 

Çok rahat ulaşabiliyoruz. En son dağıttığımız kurban etleri listeleri var, bizde ramazanlarda erzak dağıtıyoruz. 

Peki derneğe kayıtlı olmayan Türkmenleri kazanmak için ne yapıyorsunuz? 

Bunları kazanma şansın yok zaten. Bunlar radikalleşmiş 30 senedir buradalar. Onların adı sadece Türkmen, ilgileri kalmamış. Çevresi, ailesi, ideolojisi farklılaşmış. Bu dernekte milli duyguları yoğun olanlar üyedir genellikle. Milli duygusu az olan, vurdum duymaz Türkmenler çok burada. Bunlarla ilgili bir çalışma bırakmadılar ki bize eskiden tek bir kuruluş vardı Irak Türkleri Derneği. Herkes buraya gelirdi. Şimdi Türkmen kuruluşu çoğaldı Türkmeneli Vakfı, Türkmeneli Öğrenci Birliği, Irak Türkmen Cephesi ve bizimle dört oldu. Öğrencileri bizim kullanma şansımız olmadı. 

Bunlar engelleniyor mu yani öylemi diyorsunuz? 

Bize bırakılmadığı için bizce engelleniyor belki. Yani şimdi ben Türkiye’de siyaset yapıyorum. 
Ben Türkeş’in talebesiyim ve ülkü ocakları başkanlığı yapmışım. Milliyetçi Hareket Partisi Ankara ikinci başkanlığı yapmışım. Ben sokaktan gelmişim, teşkilattan gelmişim. Ben her kademede görev yapmışım, ben Türkiye’de duvarlara yazı yazmışım, afiş asmışım, karakolda yatmışım. Ama benim dışımdaki bir Türkmen bürokrat bilmez. Şuna getirmek istiyorum yani gençleri bize bırakmadılar. Ha bize bıraksalar çok mu iyi olurdu, belki bariz hatada yapabilirdik biz. 

Bölgeye yönelik hangi çalışmaları yaptınız? 
En son önlük 1000 tane önlük götüreceğiz. 
Hangi sıklıkla bölgeye gidiyorsunuz? 

2-3 ay önce gittik, birde şimdi önlükler için gideceğiz. 2003’den bu yana ne sıklıkla ziyaret ettiniz? Beş defa gittim. 

O zaman irtibatınız var diyebiliriz. Tabi. Bölgeden gelen insanlarla bire bir muhatap oluyoruz. Ciddi yardımlar yapıyoruz. Barındırma, yiyecek, sağlıkla ilgili birçok imkânlar sağlıyoruz. Hatta ameliyatlar yaptırıyoruz çeşitli hastanelerde, başhekimlerinden dolayı hastane müdürlerinden dolayı 

Yurt dışındaki Türkmen kuruluşları ile ilişkileriniz nasıl? Bağlantınız var mı? 

Yok. Zaten Türkmenler burada bile kolay kolay bir araya gelemiyor. Avrupa’da da pek görmüyorum. Bölgede bile pek yardımlaşma, dayanışma görmedim. 
Ama tabanda var dayanışma. Kurumlar kendi aralarında görüntü olarak pek sıkıntı yok. Ama sıkıntı çok büyük. 

Ne sıkıntısı var? 

Yardımlaşma, dayanışma ile ilgili sıkıntılar. 

Peki Türkiye’de Türkmen davası deyince aklınıza gelen ilk on isim kimdir söyleyebilir misiniz? 

Yaşayan, aktif ya da vefat etmiş olan. Kendimin dışında hiç kimseye kefil olamam. 

Aklınıza gelen isim yok mu? 

Türkiye’de hiç yok. Türkiye’den değil, genel olarak. Şehit olanlardan olur mu? 

Tabi tabi aklınıza gelen ilk on kişi. Türkmen davası adına.

Abdullah Abdurrahman, Ata Hayrullah, Necdet Koçak, Abdullah Çenebaz,İzzettin Terzi hep şehit olanları yazdık. Bir de Ata Terzibaşı ama şair. 
Bakın şimdi Azerilerle, Türkmenlere bilinçli olarak İngiliz politikası diye bizi ve Azerileri hep şair ve ressam yaptılar. Değil mi? Hiç militan ruhu vermediler. 
Tavukla yat kalk tavuk olursun, kurtla yat kalk kurt olursun bu budur. 

Yani on kişi sayamıyor musunuz? 

Sayamıyorum. 

Bu önemli bir kriter. 
Adsız kahraman var. Bunlar farklı. Bilmek başka, Türkiye’de çok isim duyabilirsiniz. Siz bize soruyorsunuz ki Türkmen’e önderlik yapacak 
lider pozisyonunda, bende sadece bunlardır diyorum başka bilmiyorum. Bizim en büyük eksiğimiz genç yaşta liderlerimizin öldürülmesi. 
Necdet (Koçak) ağabey 41 yaşında benim şu anki yaşımdan 5 yaş daha küçüktü, Abdullah Abdurrahman 45 yaşında idam edildi. Yani Bir Türkmen nasıl lider çıkartsın? Liderler şöyle çıkar. Sıkıntılı günlerde çıkarlar. Liderle asker arasında çok ince bir çizgi vardır nedir biliyor musunuz? Ani refleks verirsin o anda herkesi arkanda sürüklersin. Bu çok önemlidir. İlk olmakta önemlidir.Liderlerde niye lider olur. 
Lider öyle saunalarda, Çankaya’nın göbeğinde oturup lider olunmaz. Bakın İzzettin Kocova liderdi. Onlar Mustafa Barzani ile Kuzey Irak’ta mücadele verdiler Türkmen meselesi için. bütün Türkmenler kuzeye kaçarken bunun yanında kalırmış orda karargahı varmış. 
Molla Mustafa’yla beraber mi? Tabi. O kamptır. O ayrı bu ayrı. Ama Molla Mustafa ile bile işbirliği edebilecek zaman zaman bir araya geldi. O lider. Abdurrah Abdurrahman lider. 1959 katliamında kendi idam olmadı hemen gitti. Bağdat’tan orduyu getirdi. 
Kerkük’teki katliamı bastırdı. Ata Hayrullah idam oldu Türkmen lideriydi. Bir Türkmen’in başına bir şey gelse hemen hem şahsi ilişkisini hem de rütbesini kullanarak bir şeyler yapıyordu. 

Lider bunlara denilir. Yoksa ben altı üstü dernek başkanıyım, “ben liderim” desem olur mu? Ya da “Cephe başkanıyım” “liderim”, desem olur mu? Yani öncü olmak başka lider olmak başka. Hasbelkader bir kurumda baş olmuşsun bu başka. 

Son olarak Türkiye’den beklentiniz nedir? 

Hiç bir beklentimiz yok. Çünkü ekonomisi dışarıya bağlı olan bir ülkedeyiz, dış borcu çok olan bir ülkedeyiz, dolayısıyla siyaseti bile günlük 90 derece değişebilen bir ülkedeyiz. Bu ülke ancak kendi kendine sahip çıkarsa biz mutlu oluruz. Türkiye, İran değil, petrol yok, hiçbir şeyin yok milyarlarca borcun var, onların borcu yok petrolü de çok dolayısıyla Türkiye’den bir şey beklemiyoruz. 

Teşekkür ederiz.

8 NCİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder