15 Aralık 2017 Cuma

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN İNCELENMESİ BÖLÜM 4

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN  İNCELENMESİ BÖLÜM 4

2.4 ABD SU HUKUKUNDA SINIRAŞAN SULAR 

ABD su hukukunda sınıraşan sular konusu temelde komşu ülkeler olan 
Meksika ve Kanada ile ABD arasında yaşanan uyuşmazlıklar doğrultusunda 
şekillenmiştir. Bu uyuşmazlıkların çözümünde ülkeler arasında değişik 
dönemlerde farklı tezler savunulmuştur. Bahse konu uyuşmazlıklara neden 
olan Rio Grande ve Kolorado nehirleri ABD ile Meksika arasında, Kolombiya 
Nehri ise ABD ile Kanada arasında bulunmaktadır. 

Aşağıda söz konusu uyuşmazlıklardan öncelikle ABD ve Meksika arasında yaşanan uyuşmazlık ele alınarak sorun ana hatları itibariyle ortaya 
konmaya çalışılacak ardından sorunun nasıl çözümlendiğine ilişkin bilgi 
verilecektir. Akabinde ABD ve Kanada arasında yaşanan sınıraşan su 
uyuşmazlığı da aynı şekilde değerlendirilmeye çalışılacaktır. 

2.4.1 ABD VE MEKSİKA ARASINDA YAŞANAN SINIRAŞAN SU UYUŞMAZLIKLARI 

Yukarıda ifade edildiği üzere, ABD ve Meksika arasında uyuşmazlığa konu olan nehirler Rio Grande ve Kolorado nehirleridir. Her iki nehre ilişkin uyuşmazlıklar ayrı süreçler sonucunda çözümlenmiş bulunmaktadır. Aşağıda bu süreçler ayrı başlıklar altında anlatılmaktadır. 

2.4.1.1 Rio Grande Nehri Uyuşmazlığı 

 3034 km. uzunluğundaki Rio Grande Nehri, ABD’nin Kolorado eyaletinde doğmakta ve güneye Meksika’ya doğru akmakta; Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında 1500 km. boyunca sınır oluşturduktan sonra Meksika Körfezine dökülmektedir. 



Şekil 2 Rio Grande Nehri115 

Rio Grande nehri ile ilgili olarak iki ülke arasında yaşanan uyuşmazlığın sebebi; henüz iki ülke arasında sınır oluşturmasından önce ABD’nin nehrin kendi topraklarında kalan kısmındaki suların yönünü, tarımsal sulama ihtiyacını karşılamak üzere değiştirmesidir. ABD’nin bu faaliyeti neticesinde Meksikalı çiftçilerin tarımda kullandıkları su miktarında azalma meydana gelmiştir.116 

Yaşananlar üzerine Meksika tarafından ABD’ye verilen 21 Ekim 1895 
tarihli nota ile durum protesto edilmiştir. Bu nota üzerine ABD Dışişleri 
Bakanlığı, Rio Grande nehrinin kendi topraklarında kalan kısmındaki 
faaliyetlerinin milletlerarası hukuka aykırı olup olmadığı, bu faaliyetler 
dolayısıyla Meksika’nın tazminat talebinde bulunma hakkı olup olmadığı 
hususlarında Başsavcısı Judson Harmon’un hukuki mütalâasına başvurmuştur. 


Başsavcı Harmon 12 Aralık 1895 tarihli mütalâasında, ABD’nin somut 
olaydaki faydalanmasının ABD’nin ülkesi üzerindeki egemenlik hakkından 
kaynaklandığını, milletlerarası hukuk kurallarının, ilkelerinin ve örnek 
olaylarının ABD’ye herhangi bir sorumluluk ya da vecibe yüklemediğini, 
devletin kendi ülkesinde sahip olduğu tam ve mutlak yetkiye her türlü istisnada 
devletin kendi rızasının bulunması gerektiğini belirtmiştir.117 

Harmon doktrini olarak da anılan Mutlak ülke egemenliği doktrininin 
temellerini atan bu görüş ABD tarafından resmen benimsenmiş ve kendisinin 
yukarı kıyıdaş konumda bulunduğu nehirlerden faydalanma konusunda çıkan 
uyuşmazlıklarda, gerek güney komşusu Meksika’ya gerekse kuzey komşusu 
Kanada’ya karşı ileri sürülmüştür.118 

ABD mutlak ülke egemenliği doktrinini savunurken Meksika da ön kullanım üstünlüğü doktrinini savunmuş, böylece mevcut kullanımların dokunulmazlığını ileri süren ilk devlet olmuştur. Meksika vatandaşlarının söz konusu nehrin sularını kullanma haklarının, ABD vatandaşlarının haklarına kıyasla yüzlerce yıl öncesine dayanıyor olması sebebiyle üstün durumda olduğu ve hukuk ilkeleri uyarınca, uyuşmazlık durumunda yıllanmış faydalanma haklarına üstünlük tanınması gerektiği görüşünü savunmuştur.119 

ABD Dış İşleri Bakanlığı 1 Mayıs 1905 tarihinde Başsavcısı Harmon‘un görüşleri ile paralellik arz eden bir nota yayınlamış ve ABD’nin sulama amacıyla yaptığı saptırmalar nedeniyle Meksika’nın topraklarını sulamasına yetecek miktarda suya ulaşamaması ile ilgili olarak ABD hükümetinin milletlerarası hukuktan kaynaklanan bir sorumluluğunun bulunmadığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra ABD Hükümetinin hareket tarzının yüksek hakkaniyet ilkeleri, iyi komşuluk ilişkileri ve dostça duygular çerçevesinde şekilleneceği ifadelerine de yer verilmiştir.120 

ABD ile Meksika arasında 21 Mayıs 1906 tarihinde “Rio Grande Sularının Sulama Amacıyla Adil Bir Şekilde Dağıtımı Antlaşması” imzalanmıştır. Bu antlaşma uyarınca ABD kurak mevsimleri de göz önünde bulundurarak, belirli miktardaki suyu Meksika’ya bırakmayı taahhüt etmektedir. Bununla birlikte bu antlaşmanın başka bir sorun için hukuki emsal niteliği taşımadığı hükmüne de metinde yer verilmiştir. Böylece bu antlaşmanın, Meksika tarafından halihazırda ileri sürülmüş ve ileride ileri sürülebilecek olan iddialara hukuki dayanak teşkil etmesinin önüne geçilmek istenmiştir.121 

2.4.1.2 Kolorado Nehri Uyuşmazlığı 

Kolorado Nehri ABD topraklarından doğmakta ve güneye doğru 2400 
kilometre boyunca aktıktan sonra Arizona eyaleti ile Meksika arasında 30 
kilometrelik sınır oluşturmaktadır. Meksika sınırlarına girdikten sonra ise 
alifornia körfezine dökülmektedir. 



                   Şekil 3 Kolorado Nehri122 



1898 yılında ABD’nin Kolorado Nehri’nin kendi topraklarında kalan kısmında sulama kanalları açmak suretiyle nehrin sularının yönünün değiştirilmesi, Meksika ile arasında, Rio Grande uyuşmazlığı yanı sıra, çözümü uzun zaman alacak yeni bir sorunun doğmasına sebep olmuştur.123 

Başlangıçta, ABD Rio Grande Nehrinden kaynaklanan uyuşmazlıkta takındığı tavrı, Kolorado Nehri uyuşmazlığı sırasında da sürdürmüş ve böylece Başsavcı Harmon’ın görüşlerine hükümet tutumu niteliği kazandırmıştır.124 
Uzun yıllar boyunca sürdürülen pazarlıklar neticesinde her iki devletin 
de tutumlarını yumuşatmaları neticesinde uzlaşmaya varılabilmiştir.125 
Her ne kadar ABD 1924 yılında Kongre’de kabul edilen bir kanunla 
Meksika’nın Rio Grande’nin sularından hakça faydalanması için ortak çalışma 
yapılmasını kabul ederek Harmon doktrininden vazgeçmeye başladığının 
sinyallerini vermişse de doktrini tam olarak 1940’lı yıllardan sonra terk etmiştir. 
Bu tavır değişikliğini ilk olarak ortaya koyduğu belge ise Meksika ile 
imzaladığı 3 Şubat 1944 tarihli “Kolorado ve Tijuana Nehirleriyle, Rio 
Grande’nin Fort Quitman’dan Meksika Körfezine Kadar Olan Kesiminin 
Sularının Kullanılmasına İlişkin Andlaşma” olmuştur.126 
Bu antlaşma ile ABD Meksika’ya Kolorado nehrinden, her sulama 
sezonu başında Meksika tarafından belirlenen programa göre, yıllık 1,85 
milyar metreküp su bırakmayı taahhüt etmiştir. ABD ise yıllık 19,7 milyar 
metreküp su üzerinde tasarrufta bulunabilecektir. Nehirde fazla su kalan 
zamanlarda ilave miktarlarda su bırakılacağı gibi kurak zamanların etkilerinin 
de her iki ülkece kullanılacak su miktarlarına yansıtılacağı hükme 
bağlanmıştır.127 

2.4.2 ABD VE KANADA ARASINDA YAŞANAN SINIRAŞAN SU 
UYUŞMAZLIKLARI 

20. yüzyılın ilk yıllarında ABD ve Kanada Dominyonu arasında iki 
ülkenin sınırında bulunan çok sayıdaki nehir ve gölün kullanımı konusunda 
anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bunlardan başlıcaları, St. Mary ve Milk nehirleri 
ile Michigan gölüne ilişkin olan uyuşmazlık ile Kolombiya Nehrine ilişkin 
olanıdır.128 Aşağıda bunlar sırası ile ele alınmıştır. 

2.4.2.1 St. Mary, Milk Nehirleri ve Michigan Gölü Uyuşmazlığı 

 ABD’nin St. Mary nehrinin, Kanada’nın ise Milk nehrinin kendi 
topraklarında kalan kesimindeki sularını sulamada kullanmak amacıyla akış 
yönünü değiştirmeleri uyuşmazlıkların meydana gelmesine sebep olmuştur. 



Şekil 4 Uyuşmazlık Konusu Bölge129 

ABD hem St. Mary nehrinde hem de Michigan gölü gibi diğer sularda yukarı kıyıdaş konumunda bulunduğundan Kanada’ya karşı Harmon doktrinini 
savunmuştur. Bununla birlikte Milk nehri bakımından yukarı kıyıdaş 
konumunda bulunan Kanada’ya karşı da Harmon doktrinine ters düşecek bir 
tutum sergilememiştir. 

Nitekim 1902-1909 yılları arasında süren anlaşmazlıklar ABD ile Kanada Dominyonu adına hareket eden İngiltere arasında 11 Ocak 1909 
tarihinde imzalanan ‘Sınır Sularına ve İki Hükümet Arasında Çıkan İlgili 
Meselelere İlişkin Antlaşma’ ile çözüme kavuşturulmuştur. Harmon doktrinine 
paralel nitelikte hükümler ihtiva eden bu antlaşmada, taraflara sınıraşan 
nehirler üzerinde mutlak tasarruf hakkı tanınmıştır.130 

2.4.2.2 Kolombiya Nehri Uyuşmazlığı 

ABD’nin Harmon doktrinini kesin olarak reddetmesi Kanada ile arasında çıkan Kolombiya nehrine ilişkin uyuşmazlık sırasında olmuştur. 1955 yılında Kanada, Kolombiya nehrinin bütün akış yönünü değiştirerek nehrin sularını kendi topraklarında akan Frazer nehrine akıtmak istemiştir. Bu durumun, bu kez aşağı kıyıdaş ülke konumunda bulunan ABD’nin, Kolombiya nehri üzerinde kurmuş olduğu hidro-elektrik enerji üretim tesislerinin zarar görmesi ihtimalini doğurması üzerine iki ülke arasında uyuşmazlık meydana gelmiştir. 131 


Şekil 5 Kolombiya Nehri132 

ABD tarafından 1958 yılında yayınlanan muhtırada, uyuşmazlığın 
çözümünün uluslararsı teamüller yoluyla sağlanması gerektiği ve buna göre her 
devletin, adil ve makul bir esas uyarınca, kıyıdaşı olduğu nehir sularını 
kullanma ve bu sulardan yararlanma hakkı olduğu belirtilmiştir. 133 

ABD ve Kanada arasında yaşanan bu mesele 17 Ocak 1961’de 
imzalanan ‘ olombia Nehri Havzası Sularının İşbirliği Çerçevesinde 
Geliştirilmesine Ilişkin Antlaşma’ ile çözüme kavuşturulmuştur. 134 
Sonuç olarak; mutlak egemenlik doktrininin doğduğu ülke olan ABD 
başlangıçta bu görüşü bir milletlerarası hukuk kuralı olarak benimsemiş ve 
kendisinin yukarı kıyıdaş konumda bulunduğu uyuşmazlıklarda Meksika ile 
Kanada’ya karşı ileri sürmüştür. 1940’lardan sonra ise aşağı kıyıdaş olduğu 
Kolombiya nehri uyuşmazlığı ile beraber görüş değiştirerek mutlak egemenlik 
doktrinini terk etmiştir. Bunun yerine milletlerarası hukukta faydalanma 
hakkını sınırlayıcı kuralların bulunduğunu tezini ileri sürerek, uluslarası alanda 
adil kullanım doktrinini savunan ilk devlet olmuştur.135 

3. BÖLÜM III AB SU HUKUKU 

AB su hukuku, aşağıda, tarihi gelişimi ve genel yapısı, temel mevzuatı, 
kurumsal yapısı ve sınıraşan sular hususları bakımından ele alınacaktır. 

3.1 AB SU HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ VE GENEL YAPISI 

AB üyesi ülkelerin çoğunun sanayi devrimini gerçekleştirmiş ülkeler 
olmaları, bu ülkelerin ekonomilerini geliştirmek için başvurdukları sanayi 
üretiminin sonucu olarak zarar gören çevre ile birlikte birlik sularının da bu 
zarara uğramasına sebep olmuş, netice olarak meydana gelen kirliliği 
gidermeye yönelik politika üretilmesi zorunluluğu doğmuştur.136 Buna bağlı 
olarak 1970’li yıllardan itibaren Avrupa Birliği su politikaları daha ziyade 
suların korunması yönünde gelişen bir seyir izlemiştir.137 

1970’li yıllardan itibaren başlayan bu süreçte çok sayıda direktif kabul 
edilmiş; farklı yaklaşımlar, farklı siyasi ve idari tercihlerin yansıması 
niteliğindeki bu direktifler arasında sistematik bir birlik oluşturulamamıştır. 
Farklı sektörlerdeki su kullanım sorunlarına sektörel temelli ayrı ayrı çözümler 
üretilmiştir. Komisyon dağınık politikaların bütünleştirilerek mevcut 
uyumsuzluğun giderilebilmesini sağlamak amacıyla 1990’lı yılların ikinci 
yarısından itibaren çalışmalara başlamış ve nihayetinde 2000/60 sayılı Su 
Çerçeve Direktifi 2 Ekim 2000 tarihinde kabul edilmiştir.138 

AB su politikalarında yeni bir dönemin başlangıcını oluşturan bu direktif ile getirilen yeniliklerin izahından önce AB su politikalarının 1973 -


2000 yıllarını kapsayan üç dönem boyunca geçirdiği değişime ana hatları 
itibariyle değinilecektir.139 

3.1.1 İLK DÖNEM (1973 – 1986) 

5 Haziran 1972 tarihinde Stockholm’de düzenlenen BM İnsan Çevresi 
Konferansı ile çevre ve kalkınma arasındaki ilişki uluslarası bir konu haline 
gelmiş ve Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun bu konulara ilişkin çalışmalarının 
hareket noktasını oluşturmuştur. Aynı yıl Topluluğun ortak bir çevre politikası 
izlemesi yönünde karar alınmış ve bu doğrultuda Avrupa Komisyonu’nca 
hazırlanan ilk çevre eylem programı 1973 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu 
dönemde çıkarılan direktifler temel olarak, halk sağlığını korumayı ve 
rekabetçi piyasa ekonomisinin oluşmasını engelleyen çarpıklıkları gidermek 
için çevre kuralları arasında uyum sağlamayı amaçlamıştır. Bu direktifler kalite 
standartlarının belirlenmesine ve yüzeysel ve yeraltı sularının kirlenmesine 
neden olan zararlı maddelerin emisyon miktarlarının sınırlanmasına ilişkin 
hükümler ihtiva etmektedirler.140 

3.1.2 İKİNCİ DÖNEM (1987-1992) 

1 Temmuz 1987 yılında yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi Single 
European Act), topluluğun üç kurucu anlaşmasını değiştirmiş ve çevre 
politikalarını topluluğun ortak politika üretmesi gereken bir alan olduğunu 
kayıt altına almıştır. 
1988 yılında yapılan Çevre Bakanları toplantısında, eylem planlarının 
uygulanmasındaki yetersizlikler saptanmış olup temel sorunun kıyı, yüzey ve 
yeraltı sularının kalitesindeki bozulma olduğu ortaya konmuştur. Bu bozulmayı 
gidermeye yönelik olarak ‘Kentsel Atık Suların Arıtılması Direktifi’ ve ‘Nitrat 

Kirliliğinin Önlenmesi Direktifi’ çıkarılmıştır. Bu yönergelerin uygulanmasının 
doğurduğu yüksek maliyetler üye devletler arasında şikâyetlere sebep olmuştur. 

Bu dönem çevre vergileri ve harçlarına ilişkin düzenlemelerin yapıldığı, 
çevre korumada devlet yardımları, pazarlanabilir emisyon harçları ve su 
sektöründe özelleştirme konularının gündemde olduğu bir zaman dilimi 
olmuştur.141 

3.1.3 ÜÇÜNCÜ DÖNEM (1993 – 2000) 

Bu dönem, 1993 Maastricht Anlaşması ile getirilen yetki devri ilkesinin 
yorumlanmasına ilişkin tartışmalara sahne olmuştur. Yasal düzenlemelerin 
yapılacağı konulardan AB organları tarafından ele alınmalarının uygun 
olmayacağı düşünülenlerin üye devletlerce düzenlenmesine imkan tanıyan 
yetki devri ilkesinin yorumlanmasında görüş ayrılıklarına düşülmüştür. 
Gündeme gelen konuların yerel koşulları dikkate alan bir su yönetimi anlayışı 
ile ele alınması gerektiğini savunan Fransa ve İngiltere gibi ülkeler ile 
Almanya ve Danimarka gibi katı çevre kuralları benimseyen ve su yönetimine 
ilişkin politikaların üye devletlerin inisiyatifine bırakılamayacağını savunan 
ülkeler arasında anlaşmazlığa neden olmuştur. 
Bütün bu tartışmalar sırasında AB Komisyonu içme suyu standartlarından tavizde bulunmanın mümkün olmadığını belirtilmiş ve İçme Suyu Direktifinin yeni hali kabul edilmiştir. Bunun yanı sıra Kirliliğin Entegre Olarak Önlenmesi ve Kontrolü Direktifi kabul edilmiş böylece farklı çevre bileşenlerinden kaynaklanan emisyonların ayrı ayrı denetlenmesi yerine bütünsel bir yaklaşımla denetlenmesi sağlanmış ayrıca kirliliğin kaynağında kontrolünü sağlamak üzere bazı büyük sanayi tesislerinde uygulanmak üzere en uygun teknoloji kıstası getirilmiştir. 


Daha önceki dönemde yürürlüğe giren Kentsel Atık Suların Arıtılması 
Direktifi’nin uygulanması, maliyetinin yüksekliğine rağmen noktasal kirliliğin 
önlenmesinde istenilen başarıyı sağlamıştır. Tarımsal kaynaklı yayılı kirliliğin 
önlenmesi amacıyla çıkarılmış olan Nitrat Direktifi’nin ise tam olarak 
uygulanması sağlanamamış, ulusal mevzuatlarında gerekli değişiklikleri 
yapmakta oldukça geciken Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsveç dışındaki 
devletler Avrupa Adalet Divanı tarafından para cezasına çarptırılmıştır. 

1995 yılına gelindiğinde, AB su politikalarında nehir havzalarını esas alan bir su yönetimi anlayışının benimsenmesi ve çok sayıdaki dağınık direktifin bir bütün haline getirilmesini sağlamak amacıyla AB Parlamentosu’nun çağrısı üzerine AB Komisyonu tarafından açık bir danışma süreci ile başlayan kapsamlı bir çalışma yapılmış ve bu süreç 22 Aralık 2000 tarihinde Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe girmesi ile noktalanmıştır.142 


3.2 AB SU HUKUKUNUN TEMEL MEVZUATI 

Bilindiği üzere AB su hukuku direktifler temelinde şekillenmiş olup, 
İçme Suyu Direktifi, Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi ve Nitrat Direktifi gibi bir 
takım direktifler arasında Su Çerçeve Direktifi öne çıkmaktadır. Aşağıda Su 
Çerçeve Direktifi önemine binaen ayrı başlık altında ele alınmaktadır. 

3.2.1 SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ 

Tam adı, ‘Avrupa Parlamentosu ve Konsey’in Topluluğun Su Politikası 
Alanındaki Tedbirlerine Hukuki Bir Çerçeve Oluşturmaya Yönelik Direktif' 
olan Su Çerçeve Direktifi143 ile ortaya konan su politikası; sürdürülebilir, çevre 
ile uyumlu bir su kullanımı, su kaynaklarının kullanımına sektörel bakış açısı 
ile değil bütüncül bir açıdan yaklaşan, maliyetin karşılanması ilkesini 
benimseyen bir anlayış sergilemektedir.144 
Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe konması ile amaçlanan, yeknesak 
bir sistematikten yoksun olan mevcut direktifler için yeni bir hukuki çerçeve 
oluşturmaktır. Nitekim Komisyon tarafından sunulan taslakta, Avrupa Birliği 
su politikasının mevcut kaynaklarının uzun vadede korunmasını esas alan 
sürdürülebilir su kullanımını teşvik eden bir çerçeveye ihtiyaç duyduğu 
belirtilmiştir.145 
SÇD, su konusunda yasal bir çerçeve sunmakta ve tüm Avrupa’da suyun korunması ve yenilenmesi ile uzun dönemli sürdürülebilir kullanımının 
sağlanmasını ve bunun için gerekli miktarda ve iyi kalitede yerüstü ve yer altı 
suyu teminini hedeflemektedir. 146 
Su Çerçeve Direktifi nin kabulü ile o tarihe kadar yürürlükte olan 
direktifler bir çatı altında toplanmış ve bazı direktiflerin zaman içinde 
yürürlükten kaldırılacağı yalnızca belirli geçiş dönemleri süresince 
uygulanmaya devam edileceği hüküm altına alınmıştır.147 

AB üyesi devletlerin iç hukuklarına aktarmak ve uygulamakla yükümlü 
oldukları SÇD, üye ülkelerdeki suların nitelikleri bakımından yeni hedefler 
belirlemekte ve bu hedeflere ulaşmak için uygulanacak yeni yöntemler ortaya 
koymaktadır.148 

Suyun ticari bir mal olmadığı vurgusu ile başlayan SÇD’nin giriş 
kısmında “Su, diğer başka şeyler gibi ticari bir mal değil; bundan ziyade 
korunması, savunulması ve sağlıklı hale getirilmesi gereken bir mirastır.” 
ifadesine yer verilmiştir. 
Yerüstü, yeraltı, kıyı ve geçiş sularına ilişkin hükümler içerdiği gibi 
sınıraşan suların yönetimine ilişkin çeşitli hükümlere de yer veren Direktifin 
temel prensibi; su kaynaklarının ülkelerin siyasi sınırlarından bağımsız olarak 
havza ölçeğinde yönetimi olarak özetlenebilir. 

SÇD’nin 1 inci maddesinde, kıta içi yerüstü ve yer altı suları ile kıyı ve 
geçiş sularının korumasını sağlamaya yönelik bir çerçeve oluşturulmasının 
amaçlandığı belirtilmiştir. 

Bu maddede belirtilen amacı gerçekleştirmek için ulaşılması gereken 
hedefler ise şu şekilde sıralanmıştır: 

1. Su ekosistemlerinin ve suya bağlı karasal ekosistemlerin daha fazla 
bozulmasının önlenmesi, bunların korunması ve iyileştirilmesi 

2. Mevcut su kaynaklarının uzun vadeli korunmasına dayanan 
sürdürülebilir su kullanımının teşvik edilmesi 

3. Su çevresine yapılan tehlikeli madde boşaltımları, emisyonları ve 
kayıplarının durdurulması ve aşamalı olarak kaldırılması için önlemler 
alınması 

4. Yeraltı suyu kirliliğinin azaltılması ve bu suların daha fazla kirlenmesinin engellenmesi 

5. Taşkın ve kuraklığın etkilerinin azaltılması 

3.2.1.1 SÇD’nin Temel Hükümleri 

SÇD’nin genel yapısına bakılacak olduğunda, idari düzenlemelerin 
koordinasyonu, çevresel hedefler, mevcut durumun tespiti, su hizmetleri için 
yapılan masrafların ödenmesi, önlemler programı, nehir havzası yönetim 
planları, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve katılımının sağlanması, yürürlükten 
kaldırılan mevzuat ve uygulama takvimi önemli başlıklar olarak ortaya 
çıkmaktadır. Bu çerçevede, söz konusu başlıklar ilgili maddelerle birlikte 
aşağıda açıklanmıştır. 

3.2.1.1.1 İdari Düzenlemelerin Koordinasyonu 

Direktifin üncü maddesi üye devletlere kendi ulusal sınırları 
içerisinde bulunan bireysel nehir havzalarını ve bireysel nehir havzası 
bölgelerini belirleme yükümlülüğü getirmekte ve buna ilişkin ayrıntıları 
düzenlemektedir. Bu hüküm Direktifin temel yaklaşımını oluşturan, yer üstü ve 
yer altı sularının havza bazında yönetiminin esaslarını içermektedir. 

Düzenlemeye açıklık getireceği düşüncesi ile üncü madde hükmünün 
‘nehir havzası’ ve ‘nehir havza bölgesi’ne ilişkin tanımlar ile birlikte 
değerlendirilmesi yerinde olacaktır. 
Direktifin ‘Tanımlar’ başlıklı 2 nci maddesinde düzenlendiği üzere; 
Nehir havzası; bir dizi yerüstü dereleri, nehirleri ve muhtemelen göller 
aracılığıyla yerüstündeki bütün akışların su güzergâhındaki belli bir noktadan 
tek bir nehir ağzı, haliç ya da delta aracılığıyla denize aktığı yeryüzü alanı 
anlamına gelmektedir. 
Nehir havza bölgesi ise; nehir havzaları yönetimi için ana ünite olarak 
tanımlanan; bir ya da daha fazla komşu nehir havzasının ilgili yer altı suları ve 
kıyı suları ile birlikte oluşturduğu kara ve deniz alanı anlamına gelmektedir. 

Bahse konu madde uyarınca nehir havza bölgeleri idari ve politik 
sınırlara göre değil o nehrin doğal, coğrafi ve hidrolojik özelliklerine göre 
oluşturulacaktır.149 

Birden çok üye devletin toprağından geçen nehir havzalarının ise bir 
uluslararası nehir havzası bölgesine dahil edilmesi zorunluluğu getirilmiştir. 
Her bir üye devlet, bu nehrin kendi topraklarında yer alan bölümünde 
Direktifin kurallarını yerine getirmek üzere uygun bir yetkili makam 
belirlemekle görevlendirilmiştir. 
Üye devletler, Direktifin 4 üncü maddesi ile konulan çevresel 
hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için Direktif şartlarına uyulmasını ve bütün 
önlemler programının nehir havzası bölgesinin tamamı için koordine 
edilmesini sağlamakla görevlendirilmişlerdir. 

Bir nehir havzası bölgesinin Topluluk sınırları ötesine uzanması halinde, 
ilgili üye devlet ya da devletler ilgili üye olmayan devletlerle, Direktifin 
amaçlarının nehir havzası bölgesinin tamamında gerçekleştirilmesi amacıyla 
uygun koordinasyonu kurmaya çaba göstermekle yükümlüdürler. 
Her bir üye devlet, herhangi bir uluslararası nehir havzası bölgesinin 
kendi topraklarında yer alan bölümü dahilinde uygun yetkili makam olarak 
mevcut bir ulusal ya da uluslararası organı 24 üncü maddede belirtilen 22 
Aralık 200 tarihine kadar belirlemek zorundadır. 

3.2.1.1.2 Çevresel Hedefler 

SÇD’nin üye devletlere getirdiği çevresel hedefler 4 üncü maddede 
düzenlenmiştir. Direktifin kapsamına giren suların tamamına aynı hedefler 
konmamış bunun yerine yerüstü suları, yer altı suları ve korunmuş alanlar ayrı 
ayrı ele alınarak herbirine özgü hedefler belirlenmiştir. 
Buna göre üye devletler, 22 Aralık 2015 tarihine kadar bütün yerüstü ve 
yeraltı sularının ekolojik, kimyasal bakımdan ve kalite bakımından en azından 
iyi duruma getirilmesini sağlamakla ve korunmuş alanlar için öngörülen 
hedefleri sağlamakla yükümlüdürler.150 

3.2.1.1.3 Mevcut Durumun Tespiti 

SÇD ile getirilen hedeflere ulaşılarak daha etkili bir su yönetimine 
geçilmesinde, üye devletlerin su kaynaklarının mevcut durumunun tespiti de 
büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla Direktifin 5 inci maddesinde, nehir 
havzası bölgesinin özelliklerinin tespitine, insan aktivitelerinin çevresel 
etkisinin gözden geçirilmesine ve su kullanımının ekonomik analizinin 
yapılmasına ilişkin hususları düzenlemiş; 6ncı maddesinde korunan alanlar 
tüzüğü oluşturulması; nci maddede ise içme suyu elde etmek için kullanılan 
su kütlelerinin belirlenmesi hüküm altına alınmıştır. Ayrıca inci maddede üye 
devletlere, yerüstü ve yeraltı sularının statüsünün ve korunan alanların 
izlenmesi amacıyla programlar hazırlanması zorunluluğu getirilmiştir. 

3.2.1.1.4 Su Hizmetleri İçin Yapılan Masrafların Ödenmesi 

 9 uncu maddede getirilen düzenleme ile üye devletler, su hizmetleri 
bedelinin ödenmesi prensibini uygulamakla mükellef kılınmıştır. Bedelin 
belirlenmesinde çevresel ve kaynak masrafları yanısıra ekonomik analizin ve 
özellikle kirleten öder prensibinin dikkate alınması hususu vurgulanmıştır. 
Ayrıca üye devletler 2010 yılına kadar en azından endüstriyel, evsel ve tarımsal 
olmak üzere farklı su kullanımlarının masraflarının karşılanmasını sağlamakla 
yükümlüdürler. 

3.2.1.1.5 Önlemler Programı 

Direktifin 11 inci maddesi uyarınca; her üye devlet her bir nehir havzası 
bölgesine ya da bir uluslararası nehir havzası bölgesinin kendi topraklarında 
kalan bölümüne ilişkin olarak, 4 üncü maddede yer alan çevresel hedefleri 
gerçekleştirmek için, 5 inci maddede istenen analizlerin sonuçlarını dikkate 
alarak, bir önlemler programı hazırlanmasını sağlamakla yükümlüdür. 
Üye devletler önlemler programlarını en geç Direktifin yürürlüğe 
girdiği tarihten itibaren dokuz yıl içinde yani 22 Aralık 2009 tarihine kadar 
hazırlamakla ve yine Direktifin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 12 yıl içinde 
yani 22 Aralık 2012 tarihine kadar işler hale getirmekle yükümlüdürler. 
Önlemler programları üye devletlerce, Direktifin yürürlüğe girdiği 
tarihten itibaren en geç 15 yıl sonra yani en geç 22 Aralık 2015 tarihine kadar 
gözden geçirilecek ve gerekli görülmesi halinde güncellenecektir. Bu işlem 
takip eden her altı yılda bir tekrarlanacaktır. Güncelleştirilmiş bir program 
uyarınca oluşturulan yeni yada revize edilmiş önlemlere, oluşturulmalarından 
itibaren üç yıl içinde işlerlik kazandırılması gerekmektedir. 

3.2.1.1.6 Nehir Havzası Yönetim Planları 

 SÇD’nin 13 üncü maddesi nehir havzası yönetim planlarına ilişkin 
düzenlemeler içermektedir. Buna göre üye devletler tamamen kendi sınırları 
içinde yer alan her bir nehir havzası bölgesi için bir nehir havzası yönetim 
planı hazırlamakla görevlendirilmişlerdir. 

13 üncü maddenin ikinici ve üçüncü fıkralarında üye devletlerin 
sınırlarını aşmakla birlikte tamamen topluluk sınırları içinde yer alan ve 
topluluk sınırlarını aşan uluslararası nehir havzası bölgelerinde hazırlanacak 
nehir havzası yönetim planları konuları düzenlenmiştir. Bu fıkra hükümleri 
içeriği itibariyle daha uygun olduğu değerlendirildiğinden dolayı aşağıda yer 
alan AB Su Hukukunda Sınıraşan Sular başlığı altında ele alınacaktır. 

Planlar, su yönetiminin özel yönlerini ele almak için, altı havza, sektör, 
sorun yada su tipi için daha detaylı programlar ve yönetim planları ile 
tamamlanmasına imkan sağlanmaktadır. 
Üye devletler, nehir havzası yönetim planlarını en geç Direktifin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dokuz yıl içinde yani 22 Aralık 2009 tarihine kadar yayınlanmak ve yine en geç Direktifin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş yıl sonra yani 22 Aralık 2015 tarihine kadar gözden geçirmek ve güncellemek durumundadır. Güncelleme işlemi sonraki her altı yılda bir tekrarlanacaktır. 

3.2.1.1.7 Kamuoyunun Bilgilendirilmesi ve Katılımının Sağlanması 

Direktifin 14 üncü maddesinde düzenlendiği üzere; üye devletler 
Direktifin uygulanmasına, özellikle nehir havzası yönetim planlarının 
hazırlanması, gözden geçirilmesi ve güncelleştirilmesine bütün ilgili tarafların 
aktif biçimde dahil olmasını teşvik etmekle yükümlü kılınmışlardır. Üye 
devletler bu görevi yerine getirmek üzere; planın hazırlanmasına yönelik 
çalışma takvimi, iş programı, ara dönem genel değerlendirmeleri ve nehir 
havzası yönetim planları taslaklarını yayınlar ve kamuoyunun 
değerlendirmesine sunarlar. 

3.2.1.1.8 Yürürlükten Kaldırılan Mevzuat ve Geçiş Hükümleri 

22 nci maddede Direktifin yürürlüğe girdiği tarih olan 22 Aralık 2000 
tarihi itibariyle öngörülen yıllık ve 1 yıllık süreler sonunda yürürlükten 
kaldırılacak direktiflere yer verilmiş ayrıca çeşitli geçiş hükümleri 
öngörülmüştür. 
Buna göre 22 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca; 5/440 sayılı 
Yüzey Suları Direktifi, / 5 sayılı Bilgi Alışverişi Kararı ve / 6 sayılı 
Analiz Yöntemi ve Örnek Alma Direktifi Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe 
girdiği tarihten itibaren yedi yıl sonra yani 22 Aralık 200 tarihi itibariyle 
yürürlükten kalkmış ve geçerliliğini yitirmiştir.151 

Aynı maddenin ikinci fıkrası ile de; /65 sayılı Balıkların Yaşadığı Sular Direktifi, / 2 sayılı Kabuklu Su Ürünlerinin Yaşadığı Sular Direktifi, 80/6 sayılı Yeraltı Suları Direktifi ve 6/464 sayılı Tehlikeli Maddeler Direktifi Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onüç yıl sonra yani 22 Aralık 201 tarihi itibariyle yürürlükten kalkmış ve geçerliliğini yitirmiştir.152 


3.2.1.1.9 Uygulama 

22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe giren Su Çerçeve Direktifi’nin uygulanmaya başlanması gereken nihai tarihe ilişkin olan 24 üncü madde ile üye devletlerin Direktife uymak için gerekli yasaları, tüzükleri ve idari düzenlemeleri en geç 22 Aralık 200 tarihine kadar iç hukuklarına aktararak yürürlüğe koymaları gerektiği hüküm altına alınmıştır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

115http://www.worldatlas.com/webimage/countrys/namerica/usstates/artwork/rivers/riogrand.htm (15.06.2014) 
116 Sar, D.: 1970, a.g.e., s. 106. 
117 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 107, 108. 
118 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 108, 117. 
119 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 279. 
120 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 119. 
121 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 119, 151. 
122 http://www.stratfor.com/sites/default/files/main/images/Colorado_river_0.jpg (16.06.2014) 
123 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 118. 
124 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 118. 
125 Kılıç, S.: a.g.e, s. 22. 
126 Kılıç, S.: a.g.e, s. 1 . 
127 Kılıç, S.: a.g.e, s. 20. 
128 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 119. 
129http://www.theworldorbust.com/wp-content/uploads/2013/05/Map-of-Great-Lakes- in-the-United-States-and-Canada.jpg (17.06.2014) 
130 Kılç, S.: a.g.e, s. 20. 
131 Kılç, S.: a.g.e, s. 21. 
132 http://www.woofish.com/columbia_river_walleye_map.jpg (17.06.2014) 
133 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 128, 300. 
134 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 128, 300. 
135 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 128, 300. 
136 Batal, S.: AB Çevre Politikalarının Temel Özellikleri, Mevzuat Dergisi, 2010, 13 (148), 
http://www.mevzuatdergisi.com/2010/04a/06.htm. 
137 Güneş, A. M.: Avrupa Birliği Çevre Hukuku, 12 Levha Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 411. 
138 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 ; Güneş. A. M.: 2011, a.g.e, s. 414. 
139 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 . 
140 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 -125. 
141 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 126-127. 
142 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 -130. 
143 http://ec.europa.eu/environment/pubs/pdf/factsheets/water-framework-directive.pdf 
(03.03.2014) 
144 Güneş, A. M.: Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve Türk Su Hukuku, Yedi Tepe Üniversitesi Dergisi, 2010, 2, 1 – 17, s. 1,2. 
145 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., s. 41 . 
146 Tuğaç, Ç.: AB SÇD Kapsamında Sınıraşan Sular, Orsam Rapor No: 154, Orsam Su Araştırmaları Programı, Rapor No: 1 , 201 , s. 14. 
147 Güneş, A. M.: 2010, a.g.e., s. 1,2. 
148 Tuğaç, Ç.: 201 , a.g.e., s. 17. 
149 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e, s. 41 . 
150 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., s. 426. 
151 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., 426. 
152 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., 426. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder