29 Aralık 2017 Cuma

SİLİNEN TÜRKİYE- Büyük Süfyan ve Sufi, BÖLÜM 4

SİLİNEN TÜRKİYE- Büyük Süfyan ve Sufi,  
BÖLÜM 4


BİR ORTA DOĞU DARBESİ

Türkiye tam bir Ortadoğu ülkesine dönüştü. Ortadoğu'da kim dost, kim düşman belli olmaz. Bir gecede çıkarlar ayrışır, ertesi sabah yeni ittifaklar kurulur. 
15 Temmuz darbe girişimi bir Ortadoğu darbesi. Böyle bakınca birçok gizli elden bahsetmek mümkün. En kirli ve en güçlü el Saray’ın eli gibi görünüyor. 
Ancak MİT ve Genel Kurmay içindeki gizli eller veya bazı elçiliklerin yerel eldivenle gizlenmiş ellerinden şüpheleniyoruz. Hepsinin müdahalesini hesaplamaya ve bütün bu karanlık güç odaklarından bağımsız gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu yüzden gelen her bilgiyi teyit etmeye çalışıyor yapılan bütün telkinleri dikkatle not ediyoruz. Bu darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar Türkiye'nin bütün pisliklerinden kurtulmasını ve arınmasını sağlayacak bir sürecin tetikleyicisi de olabilir. Bu hayırlı sonuç için; pişmanlık duyan birkaç kilit adamın cesaretle çıkıp bildiklerini anlatması ve halkın adaletine ve vicdanına sığınması gerekir.

Dr. Nazım Apak yazıyor….

TABAKHANE DE BOK YAZARLAR!
AH MUSTAFA AH!

Ben Mustafa diyeceğim; siz kimi isterseniz onu hatırlayın ve Mustafa’yı silip yerine başka bir isim yazın. Yusuf mu dersiniz, Salih mi, İbrahim mi, Ahmet mi, 
Fatih mi, Fehmi mi, Hüseyin mi… bilemiyorum. O isimleri yan yana dizdiğinizde ne demek istediğimi daha rahat anlarsınız. Mustafa demem, onu bir adım öne 
çıkarıp “Ayıp değil mi bu yaptıkların?” diye hitap etmem, “Yakışıyor mu?” diye sitemde bulunmam aslında bir kişi için değil. Kişisel de değil…
Ah Mustafa ah! 15 Temmuz gecesinden bu yana ‘FETÖ’ dedin başka bir şey demedin. Vallahi de ayıp billahi de ayıp. Darbeyi eniştesinden öğrendiğini söyleyen; üstelik kameralar karşısında darbeyi öğrenme vakti ile ilgili defalarca tutarsız ve çelişkili saatler veren bir kişinin beyanı üzerine koca bir kitle darbeci ve terör örgütü ilan edilebilir mi? Sır perdesi aralandıkça anlaşılıyor ki çok önceden bilinen, planlanan, göz yumulan ve hatta bazı insanların parçası haline getirildiği bir kalleş süreçten geçirilmiş Türkiye…

Sen pervasızca sorardın eskiden, sorgulardın her şeyi; şimdi sana bir haller oldu. Daha ilk dakikadan kendini savcı-hakim yerine koyup kalem kırdın. 
Daha doğrusu en tepedeki ne dediyse onu tekrar ettin. Oysa bir zamanlar hukuki süreçlere riayet ederdin. Ergenekon davaları devam ederken hem AKP’yi, hem Cemaati haklı bir gerekçeyle uyarıyor, ‘sağlam hukukçu’ bir babanın oğlu olmanın hakkını veriyordun. Bir zamanlar masumiyet karinesinden, mahkeme kararından, temyiz sürecinden bahsediyordun. Ya şimdi! Daha ortada ispat edilmiş bir hiçbir şey yokken, siyasetin kölesi yapılmış yargı bile henüz karar vermemişken sen onları bile sollayıp insanları mahkûm ediyorsun. Neredeyse dar ağacı kurup o masum insanların cellâtlığını yapacaksın. 

Yakışıyor mu bu Sana Mustafa?

Unutma, baban da 12 Eylül’de hapislere atıldı; tıpkı on binlerce insan gibi. Sen daha küçüktün, ilkokula gidiyordun, belki gazeteleri takip edemiyordun ama o gün estirilen havaya kapılacak olunursa babanın da içinde bulunduğu binlerce insanın suçu sabitti. Onları ancak idam paklardı. Babanın yazdığı terör karşıtı kitap (Politikada Şiddet) bile suç delili sayılmıştı örneğin. O günkü muktedirler öyle diyor, kitleler de buna çılgınca inanıyordu.

Ah Mustafa! Tek adam rejimine doğru gidildiğini ilk görenlerden biri sendin, AKP’li dostlarını da Cemaat’ten arkadaşlarını da ikaz ettin. Hatta yurt dışında katıldığın programlarda da bu tehlikeye dikkat çektin. Diyetini de ödedin. Yandaş medya seni kapı önüne bırakıverdi. Şimdi herkesin karalama yarışına girdiği ‘Cemaat gazeteleri’nde az daha yazı da yazacaktın. Oralarda her görüşten insan özgürce yazıyordu çünkü.

Yanılmıyorsam sen de gazeteciliğe yıllar önce Aksiyon’da başlamıştın; tıpkı pek çok yazar gibi. Zaman yetkilileri ile görüştüğünü, anlaştığını çok güvenilir bir 
meslektaşımdan duydum. Başlamak nasip olmadı. Belki gazete yöneticileri ağırdan aldı, belki sen vazgeçtin; bilemiyorum; ama o gün başlamış olsaydın şu an sen de bir ‘terör örgütü üyesi’ olacaktın değil mi? Tıpkı Şahin Alpay’a, Ali Bulaç’a, Mümtazer Türköne’ye, Mustafa Ünal’a, Nuriye Akman’a, Bülent Korucu’ya, Ali Akkuş’a vs. denildiği gibi sana da ‘FETÖ elemanı’ denecekti. Bunu gazeteci kılıklı adamlar söyleyecekti Mustafa’cığım ve sen bunu her duyduğunda üzüntüden kahrolacak bu acımasız iftiraya ortak olanları Allah’a havale edecektin…
“Ama 15 Temmuz…” diyeceksin bu satırları okursan. 15 Temmuz’u yapana da yaptırana da bin defa yazıklar olsun! Ne acıdır ki olayın üzerindeki sır perdesinin 
kalkmadığı, ciddi bir soruşturma yapılmadığı, yargının asli görevini bırakıp suçu (direktif gereği) birilerinin üzerine yıkmak için iğneyle kuyu kazdığı görülüyor. 
Darbe teşebbüsünü başta Fethullah Gülen olmak üzere Cemaat’in tanınan bütün simaları lanetledi hâlâ da lanetliyor; ama seslerini duyan yok.

Sen bile kulak kabartıp “Ne diyorlar acaba?” diye düşünmedin. 
Gülen “Şayet bana sempati duyanlardan birileri darbeye karışmışsa ideallerime ihanet etmiş sayarım…” dedi; duydun mu, duyabildin mi, karanlıkta kendine fısıldayabildin mi?

Tamam; belki korktun, belki çekindin. O yüzden işinden atılıp açlığa mahkûm edilen ya da hapislerde çürütülen öğretmenleri, memurları, akademisyenleri, 
gazetecileri duymazdan geliyorsun; ama hiç mi sormuyorsun vicdanınla baş başa kaldığında: On binlerce insanın darbe ile ne alakası var ki bu insanlara zulmediliyor, mallarına el konuyor, özgürlükleri çalınıyor? 15 Temmuz öncesi başlatılan kitle imha kampanyası seni hiç mi rahatsız etmiyor… E hani suçun şahsiliği hukukun en temel ilkesi idi! E hani ‘tabii hâkimlik kuralı’ işletilmez, özel mahkemeler kurulup belli kişiler yargılanır ve cezalandırılırsa buna adalet denmezdi!
Korkunu da, endişeni de anlıyorum ve seni (sizi) ayıplayamıyorum; çünkü karşımızda “Ya bendensin ya onlardan!” diyen ve devletin bütün olanaklarını kendisi kişisel kini için kullanan bir zihniyet var. Gaddar mı gaddar! Bu zihniyetin karşısına çıkmak ağır bir bedel ödemeyi gerektirebilir. Susmanı, idare-i maslahata binaen bir iki laf etmeni, böylece kendini ve aileni koruyup kollamanı anlıyorum ama hukuku ayaklar altına alarak koca bir kitleyi iki de bir FETÖ diye karalamanı anlayamıyorum. Tarihe kendi adını böyle mi yazdıracaksın?
Ah Mustafa! Cemaatten tanıdığın insanları bir düşün hele. Hangisinde zerre miktar şiddet, cebir, terör, darbe eğilimi gördün; söyler misin? Aileden ‘abiler’e 
gidenler de oldu; bir kerecik olsun demokrasi dışında bir kelam mı işittiler. Sen onlarca insanla arkadaşlık kurdun; kimde antidemokratik bir ize rastladın 
Allah aşkına? Cemal Uşak’ta mı, Erkam Tufan’da mı, Ekrem Dumanlı’da mı, Mustafa Yeşil’de mi?

Ah Mustafa! Her şey bir yana, bu işlerin bir hesabı var öbür tarafta. Hayatında teröre asla tenezzül etmemiş, şiddet ve cebirden kaçınmış, darbe dendiğinde 
tiksinti duyacak kadar sivil-demokrat yaşamış insanlara her gün FETÖ diye hitap etmenin, onları incitmenin, linç kampanyasına körükle katılmanın bir hesabı 
var ahirette. İnan ki sana da, seni sevenlere de yazık ediyorsun. Değmez! Ve aydın dediğin kişi, bir despot karşısında asla eğilmez…

Selim Gündüz  yazıyor..

ZÜREFA HUKUKU

Eski cumhurbaşkanlarını düşününce gerçekten hayıflanmamak elde değil. Belki tenkit edeceğiniz vasıfları olurdu ama asgari bir devlet adamlığı, bir devlet 
terbiyesi; nezaket ve zarafet bulunurdu hepsinde. Erdoğan’a bakınca görünen şu: Sürekli ağzını bozan, ona buna saldıran, üçüncü kalite marjinal bir siyaset 
adamı. Sürekli konuşuyor. Yine konuşmuş Bursa’da. Tüm haber kanalları canlı yayında.
Konuştuklarında ne mantık var, ne de asgari bir hukuk bilgisi.
Şöyle demiş: “Bunlara mensup olan veya onlarla bağlantısı olanlar, eğer sizler gelip bildiklerinizi anlatmayacak olursanız kusura bakmayın; sizi nerede bulursak bulalım, alır sizi de aynen o cezaevlerine tıkarız.”

İŞKENCE İTİRAFI!

12 Eylül’ün Darbeci generali Kenan Evren bile bu kadarını dememişti. Kilit cümle şu: “eğer sizler gelip bildiklerinizi anlatmayacak olursanız…” Bir insan bir şeyi 
bilir veya bilmez. Biliyorsa sorduğunuzda söyler. Bir şey söylemiyorsa ya bilmiyordur veya bildiğini saklıyordur.
Peki, bilmeyenle bildiğini saklayanı nasıl ayırt edeceksiniz? Çağdaş hukukun hâkim olduğu ülkelerde bu ayrım yapılmaz. Ama Erdoğan gibilerce idare edilen 
ülkelerde bu ayrım “işkence” yoluyla yapılır.
İşte Erdoğan bu cümlesiyle şunu diyor aslında. “Ben sizin hepinizi suçlu kabul ediyorum. Ya gelin bunu itiraf edin veya sizi cezaevine tıkarız.”
Erdoğan tüm yargıyı kendine bağladığı için her turlu hukuki kararı kendi alabiliyor. Hemen hemen tüm Sulh Ceza Hâkimlerinin Erdoğan’ın suç isnat ettiklerini mahkum etmekten başka bir misyonları yok. Nasıl olsun ki yukarıdaki cümle tüm hukuk fecaatine kapı açacak nitelikte.
Ön kabul: Hepiniz suçlusunuz. O zaman masum olmak diye bir seçenek yok. Derhal itiraf edin!

MİT’İN ZÜRAFALARI!

Erdoğan’ın hukuk anlayışını ifade eden meşhur bir fıkra var: İstihbarat servisleri bir ormanda ‘zürafa’ avına çıkar. Tüm servisler birer zürafa yakalayıp gelir. 
Bakarlar herkes döndü ama MİT ajanları ortada yok. Çok sonra MİT’çiler işkence ile perişan ettikleri bir fille çıkagelir. 

Fil durmadan sayıklıyordur “Valla billa ben zürafayım” diye.
Erdoğan’ın hukuk nosyonu maalesef bundan fazla değil. ‘Suçu sabit olana kadar suçsuzluk’ ve Mecelle kaidesi olan ‘Beraat-ı zimmet asıldır’ kaideleri Erdoğan’ı 
bağlamıyor.
Suç kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sıfatıyla değerlendirilemeyeceği (masumiyet karinesi), suç isnadının delil gerektirmesi, kimsenin masum olduğunu 
ispat etmek zorunda olmaması gibi evrensel hukuk normlarına Erdoğan’ın kafasında yer yok.
Her türlü cezanın bir yasaya dayanması, (kanunilik ilkesi) Herkesin kendi suçundan sorumlu olması, oğlun babanın suçuyla; kadının kocanın hatasıyla 
yargılanamayacağı gibi kaideler “Baş-yargıç” Erdoğan’da yok.

HUKUK UCUBESİ!

Erdoğan’ın hukuk anlayışı şu cümleyle dip yapıyor: “ Birileri 15 Temmuz gecesi eline silah almamış olabilir. Ama eline silah alanların hepsi gücünü onlardan 
alıyordu. Yarın bunların da ellerine silah almayacağını kim bilebilir? ”
Böyle bir isnatla suç ithamı dünya hukuk tarihinde yer almamıştır. “ Gücünü senden alıyor ” ve “ ya ilerde suç işlerse ” yargılarıyla masum insanları 
yargılamak ‘yamyam hukukunda’ bile görülmemiştir.
Zaten bu yüzden Türkiye “Dünya Hukukun Üstünlüğü 2016 Endeksi”nde, artık Özbekistan’ın da altında. Erdoğan’ın Yeni Türkiye’si, Doğu Avrupa ve Orta Asya 
kategorisinde Kırgızistan, Sırbistan ve Rusya’nın altında yer alarak sonuncu oldu. (http://data.worldjusticeproject.org/)

İTİRAF DEMİŞKEN…

Bence Erdoğan itiraftan bahis açmışken somut delilleri ortada olan, bir kısmı kendi sesiyle kanıtlı yolsuzluk ve rüşvet skandalları hakkında bildiklerini anlatsa. 
Hiç olmazsa şu birkaçını:
30 milyon Euro sıfırlama; Urla villaları imar izinleri, Vali sürdürme, Çatalca villaları; İhalelere açıkça müdahale; 10 milyon Euro komisyonu yetersiz bulma; 
IŞİD’e giden yüzlerce TIR silah; THY ile nereye olduğu belirsiz silah sevkiyatı…
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, NTV canlı yayınında istifa ederken şöyle demişti: “Her şey başbakanın (Tayyip Erdoğan) bilgisi dâhilinde, istifa 
edecek bir şey yapmadım, istifa edecekse başbakanın kendisi istifa etsin.”

YOLSUZLUK BİTTİ SIRADA İŞKENCE

Erdoğan’ın önceki yıllarda bulaştığı skandalların her biri onlarca politikacının siyasi hayatını bitirebilecek büyüklükteydi. Ama sonuçta paraydı, rüşvetti. 
O nedenle de bugünkü zulümlerle kıyaslanmayacak kadar küçük kalır.
Şu an Erdoğan’ın zindanlarında 40 bin masum çile çekiyor, binlercesi işkence görüyor. 100 binlerce devlet memuru işte yukarıdaki çağdışı hukuk anlayışı 
sonucu işsiz bırakıldı. Milyonlarca insan mağdur oldu. Bunu görmemek için tam bir zalim olmak lazım ki Erdoğan gibi “Ne zulmü? Her şey adaletle götürülüyor” 
denilebilsin.

BÜYÜK SIR! 

Sizi sulara gömülmekten kurtaran Seyri sülûktür Kuran'dan batın ve batının batını tefsirini yazınca anlayan insan çok az çıkıyor! Aslında anlayacak kalbi dervişleri arıyorum ve sufi terapi için insan tesbit ediyorum. Siyasi İslamcı Tevhidi okuyamaz Süfyanist. Tevhid sırrına ermeye sırru’s-sırr denir. Sırrın sırrı , gizlinin gizlisi büyük sır…Süfyan ve Deccal putlarını yıkma dervişin görevidir. Şeyh’ül Ekber İbni Arabi bunu «Allah’ın onunla kuldan ayrıldığı şey» olarak tanımlar. 
Siyasi İslamcılar bu nedenle Arabi'den nefret ederler. İbni Teymiye’ye sarılan Süfyanizm’in terörcü Selefileri tevhidi koruma bahanesiyle herkesi münafık, kafir, fasık ilan eder ve yok ederler. Tekfirle yoldan çıkar harici olurlar. Siyasi ihtirasları ve dünyevi arzuları putları olur, şirk ile Allah’a ortak koşarlar. Buna gizli bile değil açık şirk denir aslında.  Oysa Tevhid aşktır, ölüm aracı değildir. Ayrıştıran değil, birleştiren sözdür Birleme. Kuran, ortak söze Tevhide gelin diyor. Hizmet, sevgi ile barış ve diyalog ile bunu yapıyor, Uzun Süfyan Erdoğan ise Selefi tekfircilerle şirkin temsilcisi oldu.

Aşıklar Sultanı, Şeyh ibn el-Farid’in kullandığı gibi şifreli bir dil olmadan konuşulamaz. Etken/Edilgen’dir. Tevhidi keşfe dayanır. Bu, marifetin son aşamasıdır ve bu aşamada ruha, bu anlamlara uygun bir başka ad seçmek gerekir. Sır perdesi açılır kalbin, ruha doğru! Sır, giz. Bu, benlik alanımn üçüncü tasviridir. 
Batılılar otobiyografik tefekkür der. Şeyh’ül Ekber’in açık tanımına bakın ve anlayın: Bilginin sırrı, onu bilenin marifetine; halin sırrı, 
Allah’ın onda dilediğinin hikmetine; hakikatin sırrı, işaretin getirdiğine tekabül. Sizdeki kutsal çocuk, egemen esmalarınızı keşifle olur Menzile varmak. Sufi ölümden sonra yaşar. Sırrı, gizlinin gizlisidir, açıklanmaz. Sırrın ilk dairesi etkindir, gösterileni kavrama ve yalnızca Allah için himmete sarılma yetisi gerektirir, ikinci daire edilgendir. Burada bütün rehberler geride bırakılmıştır. 

Bu bilgiye gözlemlemenin (murakabe) derinliklerinde ulaşılır. Üçüncü sır daire, daha ince!

Ruhsal devrim. Bu bir kere görüldü müydü, artık arayıcıya ruhun sırrını bulmak kalıyor. Kendi özgün nefs’ini. Ademî suretini keşfetmeli. İbn el – Habib, Divan’nda anlatıyor: Ben bir nur olsaydım O’ndan başkası olacaktım, masiva yokluktur gerçekten. Bu yüzden onunla yetinme! Ruhum benimle konuşuyor ve diyor ki: Benim hakikatim Allah’ın nurudur, bu yüzden ondan başkasını görme.
Ruh, temaşa edendir, marifetlere aradaki perdeler kalkar bir bir. Ne kadar esmaları gözlemlersen, o kadar insan olursun der İbni Arabi. Zikir ve fikirle, arayıcı, insan yaratığının yerinin göründüğü gibi olmadığını ayırdedecektir. Ben’in kurgusu var, ruh devreye girecek! Beşerin bir melekesi olan zikir, kalbi arıtır ve böylece katı ve donuk nefs incelip nurlanır. Zikir ve dostluk nefse boyun eğdirmelidir.
Nefis kötü olandan daha dehşetli bir put. Nefs başka putları dikerken kendini deviremeyen büyük puttur; Süfyan ve sundukları putlardır. Nefsin bilinmesi yolculuk için gerekli temel şart. Beşer, hayvaniyattan insanlığa çıkmalı. Cismaniyetten kalp ve ruh derecelerine sefer! Himmet, ilimleri elde etmek için arzu. Ortada, doğrudan müşahadeye ulaşma .Sonunda ileri marifetlerle ödüllendirilme Rabb’ın temaşasıdır.
Süfyan'nın dünya rüşvetine tav olanlar ucuza ruhunu ve davasını sattılar. «Himmetini arzu ve hasreti ve Ebedî olandan azına razı olma!» İbni Arabi: Ah dostum, himmet malik olunacak bir mülkiyettir; eğer bütün ariflerin amaçladığını arzuluyorsan onu aramaya başlayabilirsin. Himmet nedir başka? «Kalbin tutkuyla özgür kılınmasına denir. Müridin içtenliğinin başlamasıdır. Bütün himmet, tutkunun arıtılmasıdır.»

Allah’a doğru yolculuk için gerekli üçüncüsü; himmet. Hizmet, Himmet idi. Kul, marifete kavuşur ve varoluşun sırlarını hızla kavrayacak. Zikir duyumsaldır, fikir anlamdır. Zikir zahiridir; fikir batınidir. Allah’a doğru yolculuk için üç şey zorunludur. Fikir, ikincisidir. Herhalde HU seni, unutkanlığın zikrinden uyanıklığın zikrine, uyanıklığın zikrinden Huzur’un zikrine, Huzur’un zikrinden Allah'a götürür.

Aşık dedi: Zikirde Allah’ın Huzur’unu duyumsayamıyorum diye zikri terketme! O’nun zikrini unutman zikirde O’nu unutmandan daha kötüdür. Allah amelinden hoşnut olsun, «Hali seni değiştirmeyen ve konuşması seni Allah’a yöneltmeyenle birlikte olma ! » Süfyan, şeytana çıkarır. “İnsanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım,” buyurmuştur Allah. O'na kul olan ne Süfyan'ı takar, nede köle olurdu.
Neşe ve kederi unuttum. Hakikat’in Huzurunda olmanın hazzıyla hepsini unutmandır yol. Süfyan'la savaşmaya herkesin nefesi yetmeyecekti. «Mürid, irade’den gelir ve ihlas’a dayanır. Mürid’in anlamı, kendi iradesinden soyunan ve Allah’ın kendisi için istediğini isteyendir. Hakkın hatri herşeyden ali geldi. Edepsiz hırsız Süfyan'ı terbiye etmek, Goril terbiyeciiliğidir. Terbiye etsende hasiyeti asla değişmez.

Elindekilerde ve aldıklannda, kendinden önce kardeşini tercih etmelisin. Sonraki hizmetle, beklemekle, sabırla ve dinlemekle olur. Soyluya ve seçkine gösterilen bir edeb var. Şeyh’e gösterilen bir edeb var. Edebin kemale ermesi, kendinize gösterdiğiniz edeb iledir. Yol, edebden başka bir şey değildir. Yabancıya ve konuğa gösterilen bir edeb vardır.Fukaraya gösterilen bir edeb var ama Süfyan edepsiz.
Edep ve usül arasında bocalarken ahirzaman Süfyan'ının dehşeti karşısında susmak seyri Süluk'ten yeni dönene yakışmazdı. Hakikat konuştu. Sülûkun şartı, onu başka arayıcılar için de doğrulamak üzere geri dönmek, Hakikat’in dilinden olandan başkasını iddia etmekten kaçınmak! Yiğitçe davranmak mümkün olduğu zaman, sizi sulara gömülmekten kurtaran sülûktür. Makama bağlı kalmadan müşahadeye ulaşmak, mükaşefedir.

Dünya ve dünyanın kapsadığı herşey arayıcı için bir azap ve bir imtihan halini aldığı zaman, yoldaki kişi babayiğitce davranmak zorunda! Sülûk, iç ögelerin ilmidir. Sülûk, yüreği kıpırdadığında, aşk uyandığında mahlûkatın merkezinde aşk rüzgarlarıyla sırtı hikmete dayamak! Süluk, kişiye usulün hazmedilmesiyle halden makama yükselmeyi ve makamı da Esirgeyici Rabbin ileriki armağanlarının umuduyla bırakmaktı.

Yolumuz meczub olmak, sülûk sonunda cezbeye ulaşmaktı. Zahiren aklıbaşında ve batınen Allah delisi, dıştan dengeli, ayık, içten sarhoş… “Kendinizi kabir sakinleri gibi kılınız,» benzeri buyruklar Sahih’te birçok kez tekrarlanır. Büyük bilgiye ulaşmak için amel ve hikmetti.

Eğer hakikati arzu ediyorsanız, artık hayatınız asla eskisi gibi olamaz, «İnsan uykudadır, öldüğünde uyanır!» Hakikat uyanıştır, ihsan.
Maddi değildi cihat; Mana aleminde görüm’e ulaşmak, duyumsal ölümden önce mananın ölümüyle ölmektir. «Ölmeden önce ölünüz,» der ünlü hadis. Kamil insanlığa ulaşmak, kuralları yıkmadan mümkün değildi. Kuralların yıkılması denilen şey Yol’dur. Meyveleri şehadet ve aydınlanmadır. Yol, 7 ayet, Fatiha okusan yeterdi. Zaman dar. Kaçırılmamalı. Kestirmeden git! Bu dünyada herşey görünürdedir ama insanlar her yerde kör.

Hakikat, gerçekler, arayıcının kalbine akan bilginin iç parıltılarıdır. Kalbime akan bilgiden başka kaynağım yok dedim kimseler inanmadı. Nefis, saf ruhun nurlu hakikatine dönüşünceye kadar bir düşmandır. Şeriat boyun eğmektir. Tarikat teslimiyettir. Hakikat galibiyettir. Yol, iki karşıtlık arasında, şeriat ve hakikat arasında uzanır. Zahiriyle tanımlanabilir ve batıniyle tasdik edilir. İkisine de gelmedi Süfyancılar ve Süfyan kibri!

Şeyh’ül Ekber İbni Arabi, «Hakikate şeriatın söylediğinden başka bir yol yoktur,» dedi. Hizmet, bunu yaptı ama Siyasi İslamcılar kıvırdı! Hayatın işleyişinde zorlama yoktur, bunun için şeriata «örgütlenmiş bir din» denilemez. Hizmet, kalp, vicdan, insan dedi. İşlerine gelmedi...
8 aylık hamile. 4 gün gözaltında ve kaçma şüphesi yok. 5 yaşında çocugu var ve kocası da tutuklu. BUNLARA rağmen tutukladılar. 

YAZIKLAR SUSAN DİLSİZ ŞEYTANLARA!

15 Temmuz nedir?  GÜLEN: Tiyatro.  RTE: Allah'ın lütfu. HSYK: Yargıyı temizleme sebebi. TMSF: Mallara konma nedeni. BB: Başkanlık yolunun açılması… Denge lazım! Allah, sadece aklımızla hareket etmemizi isteseydi bize kalp vermezdi ve sadece kalbimizle hareket etmemizi isteseydi akıl vermezdi! Yalnızca Hak rızasını tahsil yolunda koşanlara “mürted” veya “ehl-i dalalet” demek korkunç bir denaettir. 15 temmuz sonrası TSK'da yapılanan yeni kadrolar en dinsiz, imansız ve mason kesimden oluşturuldu! Hepsi İslam düşmanı tipler. Darbeyi kimin yaptığını belli ediyor! Süfyan sadece şov yapıyor ve Zındıka’nın ve Süfyanizm’in Anadolu’yu işgalini maskeliyor. Aslında iki tarafta kazançlı münafıklıktan. Laik popülistlerle Siyasi İslamci popülistlerin savaşını Erdoğan drin devletin ve Gladyo’nun desteğiyle kazandı! Tüm rakipleri diskalifiye edildi. Haksız bir yarış var. Hizmet, bu hengamede tam zamanında doğruluk makamını temsil etti, zaten popülist yalancılar gibi olamazdı ki! Bunun bedelini ödüyor.
Erdoğan, Süfyan olduğunu kendisi de bilmiyordu, yeni öğrendi, kudurdu maalesef! Fuatavni, Tiran, Fasist, Yezid, Firavun dedi ama nedense Sufyani demeyi unuttu! Allah'a hamdolsun ki Gülen Hocaefendi ve cemaatini 2009'da rüyamda bana cennetinde gösterdi, Araf'takileri de! Kurtarmaya çalışmamı da! Ve bunu başaramadan cennete dönüş… Sürpriz yok yani! Ancak eğer denemeseydim, kendimi suçlu hissederdim, ne olursa olsun denemeliydim. Araftakileri ikna etmeliydim. 

Peygamberimiz 23 yilda her iki taraftan toplam 1500 kisinin yitirilmesi ile Islam devrimi yapti! Akyezidlerin bir gunluk bilancosu ne kadar? Allah korusun, Adil Duzen degil Azami Devil oldu Akmilis domuzlari! Devrim dedikleri Sufyan ve cehennem odunlarinin demek katiller olmakmis! Önümüzdeki bir hafta katliamlar yapacakları iddia ediliyor. Bu peygamberimizin teblig metodu degil! Mekkeli musriklere fetih sonrasi yumusak davranip kalp kazanmasa idi munafik cehenneme giderlerdi! Cevsen ve manasini okumuyor musunuz? Allah, muellifil kulub olun, Kalplere munevver bir nur olun diyor! Kesip dogramaya degil inşaya variz! Kayra Aziz ile aynı fikirdeyim: Hukuk geri döndüğünde AKP'lilere kıyak yapılsın. AKP'liler beğenmedikleri modern hukukla değil AKP hukukuyla yargılansın. Proje cemaatlere ilişeceklerini sanmıyorum. Onlar toplumsal hareketleri kontrol altında tutmak için varlar. Bir düzenleme, belki..
Yezid düzeni kim yaşayacak, kim ölecek belirliyor. Kimin önünü kesmek istiyorlarsa mağdur edip biat talep ediyorlar. Bu nasil bir zulumdur! Sufyan Erdogan nasil bir zalimdir! Yol veren askerler memnun mu? Bu edepsiz hayduta daha ne kadar tahammul edilebilir? Mehmet Fatih kardeşimle de aynı düşüncedeyiz: Darbeyi araştırma değilde darbeyi bir yerlere yamama komisyonları ile sorun çözülmez. TSK nın kanına ters şeyler olmasa delirmez. Darbeyi biryerlere yamayıp kurtulmayı düşünenler TSK da ciddi bir sorun var ve gerçekten kanlı bir darbe yaparsa mutlu olacak mı? Zulme karşı direneceğini açıklayan ehli beyt Kemal Kılıçdaroğlu'ndan başka kimsenin çıkmaması çok ilginç değil mi? Ehli beyt uyanıyor.
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Baki Düzgün'e evvelsi gece İstanbul-Şişli'de 30 kişilik faşist bir grup tekbirlerle saldırdı. Sufyanizm ve Erdogan'dir! Alevi Federasyonu baskanina Akcapulcularin yaptigi saldiriyi siddetle kiniyorum. Aleviler AKP'ye it vermedigi icin intikam aliyor bu akdomuzlar! Bunun perde arkası şudur: Bizim gibi düşünmeyene hayat hakkı yok...
Alevi dedelerinim hepsi Peygamberimizin soyundan gelir, ya Seyyid veya Şeriftir. Aleviler, Yavuz Selim, 30 bin Alevi kiyimina yol acti diye kizarlar; Erdogan capulcusu sirf Suriye'de milyona yakin insanin katili, kimseden ses seda yok! Bu nasıl bir korkudur? Yavuz bile bu kadar sert davranmadı? AKP, 2008'e kadar 6 Alevi kurultayi yapti, AKP'ye oy vermeyeceklerini Erdogan anlayinca hak taleplerini ret etti! Sufyan ile tanis oldular! Alevilere inandiklari gibi yasamalarinda talep ettikleri haklarin verilmesi yanindayiz. Alevi Federasyon Avrupa baskani Zaman'da yer bulurdu ve haberlerini sansürsüz yayınlardık.  Şimdi seslerini hiç duyuramıyorlar. Cem tv dahil Alevi vakıf ve dernekleri de kapatıldı. Mason Bektasiler kitabimi okursaniz ALEVILERE kimlerin neden zulum yaptigini ve haklarini vermedigini anlarsiniz. Hukuk fakultesinde hukukun konusulmasinin yasak oldugu Turkiye'ye Sufyan Erdogan adil duzen Islam'i getirmedi, capulculuk yapiyor, o kadar! Bizim insana saygi modelimiz Peygamberimiz, tekfirciler degil! Bir Yahudi cenazesinde ayaga kalkip insana saygi gosterdi, katilleri anlamayız ve tanımayız.

CHP’nin Gazeteci kimlikli İstanbul milletvekili 

EREN ERDEM'e neden saldırılıyor? Eren Erdem, Erdoğan'a: Sen selefi terör örgütlerinin bürosu musun? Diye sormakla kalmadı, tüm belge ve videoları da paylaştı. Bunun gizlisi saklısı kalmadı. Yamultamazlar, algı yapamazlar. Erdogan ulkemizi tekfirci Selefi terorunun merkezi burosu haline getirdi! Osmanliya ihanet eden Araplar ve dis guclerin Sufyan'i oldu sadece! En buyuk cihad nefsin kibrine yani selfishess e karsi yapilan cihattir! Erdogan ve AKP, selefi terorculer tekfirle katil, gaspci, tecavuzcu! Cihadi katillik saniyor siyasi Islamcilar! Peygamberimiz vefat ederken savastaki zirhi bir Yahudiye rehindi! Ailesini zor gecindiriyordu! Selefi terorune karsi mucadele eden Hizmet ve Gulen'den baska nerdeyse kimse yok tum dunyada! Eren doğru olanı yapıyor! Hizmet bu konuda yalnız bırakıldı ve maalesef korkusundan kimse gıkını çıkartamıyor. Akın İpek’in başına gelenlerin ana sebebi, Erdoğan rejiminin IŞİD’e ve El Nusra’ya silah yolladığını belgesi, videosu ile yayınlamasıdır. Bunu sağır sultan bile duydu. Can Dündar’ın kahramanlığını da saymak gerekir ama yetmez. Daha benim yazdığım iki IŞİD kitabı ve binlerce twiy ve makalenin zekatı kadar bile tüm gazeteci ve aydınlar seslerini yükseltemediler. TSK ise suskun, dut yemiş sanki...
Taşlar yerine oturuyor 15 yıl Devlet Bahçeli, ve Deniz Baykal muhalefetin içindeki ak sempatizanları görevleri neyse onu başarı ile uyguluyorlar! 

UYANIN ARTIK. 

Gladyo ne dediyse o oluyor. El Cezire ve NY Times, her iki taraf da IŞİD'e karşı savaşmaya çalışırken,Türkiye Kürt savaşçıları bombalıyor haberlerini önplana çıkardı. Erdoğan, selefi teröristleri korumaya devam ediyor. Musul filan hikaye, büyük kumpas patladı. Musul'a Kerkük'e kafa yormak yerine Türkiye'de yaşanacak IŞİD katliamlarını düşünün. Yapacak bir şeyiniz yoksa, ki yok, en azından dua edin. 

GERÇEKLER ACI ABD: 

Türkiye, Irak'ın tüm hassasiyetlerini dikkate almıştır IRAK: Musul'un özgürleştirilmesinde Türkiye'ye bir rol düşmedi. Kime düştü? PKK ve YPG, kahraman olarak kente girdi. Kerkük’te ellerine geçti. Dünyadaki tek müttefikimiz Barzaninin tv lerinde hava durumu sunumlarında Kürdistan haritası Türkiye’ye doğru genişlemiş.. Adana, Mersin ve Hatay da gitmiş! Sağolsunlar Ankara’yı şimdilik almamışlar.. Satkın Erdoğan’ın başkanlık istemesi BOP günahlarını örtbast içindir. Zaten Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz'u başkanlık için yaptıklarını itiraf ediyor. Gerisi de gelecektir.
Olan masumlara oluyor. Geçmişte maaşlarını bankasya'dan çektikleri ve Aktifsen'e üye oldukları için bir çok engelli kamudan ihraç edildi. Kendi partisi MHP’ye bugüne kadar zerre katkısı olmayan Ermeni kökenli Bahçeli, AKPin yedek lastiği olmaya devam ediyor. AKP, söyleyemediklerini artık Bahçeli’ye pas ediyor. Başkanlık referandumunda ret oyu vereceğiz demişler, sandıkta evet diyecekleri anlamına geliyor. 

Bu hep böyle oldu maalesef…

Ortada 15 Temmuz’da darbe filan yok, darbe değil ama kesinlikle bir tiyatro. Durdurulacak olay yok. Sadece bir kaç askeri dış ülkelere göstermelik gönderiyorlar. Onun için rahatlar! Mehmet Dişli, Adil Öküz'le beraber, verilen görevi başarı ile tamamladıları için, muhtemelen ikisi de Kanarya adalarında tatilde! Realistman saçmalıyor, bizim güvenliğimiz altında diyerek, sanki birileri darbe yaptı veya yapacak imajı vermeye devam ediyor. Cemaatla yakından uzaktan alakası olmayan proje hesaplar algı yapıyor. Darbe Komisyon Üyesi İzmir Mv Aytun Çıray, darbe girişimi hükümet tarafından önceden biliniyordu, planlı bir biçimde darbe ortamı oluşturulmuş görüşünde. Yurtta Sulh Konseyi denen darbeci ekip kayıp. Yıldırım, 3 ay 15 gün sonar 5 isim açıkladı. Çok ince düşünüpte kimi açıklayalım diye karar vermişler, belli. Olmayan suç cemaatın üstünde kalsın da masumlara işkence, tecavüz, gasp devam etsin domuzlukları… Berat Albayrak, zaten deşifre olan emailinde TSK’da cemaat yanlısı iki general ya vary a yok darbeyi nasıl cemaata yamayacağız, kimse buna inanmaz diyor. Zaten kimse akdomuzlar dışında inanmadı. Kendileri çalıyor, kendileri oynuyor. Kale boş, ne atarlarsa akkoyunlar yiyor, her pisliği yiyen mendebur, murdar domuzlar gibi oldular. Domuz deyince artık kızmıyorlar…

Var mı daha ötesi! Erdoğan diyor ki; kanun benim! Mahkeme benim! Hâkim benim! Neyin suç olduğuna ben karar veririm! Kimin hapse gireceğine ben karar veririm! Temizleyeceğiz cemaatı diyor. Böyle bir tabir hukukta yok. Zaten ortada hukuk yok. Mafta dili bu. Havuz medyası desen akeşek dolu. İnsan gibi suratları var ama parayla satın alındılar, kalemleriniin hiç bir değeri yok. Sıcakta eriyen, sogukta donan gazeteciler topluluğu oldular. Tabakhanede bok olamazlar artık… Hala içerideki masum insanlara mahkeme yapacak cesaretleri yok. Delil yok, hiç bir isnadları sağlam değil, çürük çarık, kısacası suç diye birşey yok. Ama tutuklama var, hemde istedikleri kadar. İşkence ve tecavüzler gırla gidiyor. 20 kişi ağır işkence altında intihar süsü verilerek öldürüldü. Erdoğan, ihbar etmeyeni hapse tıkarız diye tehdit savuruyor. Herkesi gammazcı ve iftiracı olmaya davet ediyor. Şeytanın yoluna. ABD'de yargılanan Reza'yı tüm dünyaya "masum" ilan eden zat, ülkesinde sözünü dinlemeyenleri hapisle tehdit ediyor. Nasıl Demokrasi ama!.. İşkence dosyaları işkencecileri ömür boyu takip edecek. Çünkü bu davalarda, uluslararası hukuka göre zaman aşımı yok. Devletin 100 yıllık muhalif sindirme mekanizması çalışıyor.


Hizmet'e karşı O yalanları söyleyenlere yuh olsun! O yalanlara ses çıkarmayanlara yuh olsun! O yalanların sahipleri Anadolu insanı değildir. Üstad ve Hocaefendi. Bu kadar mı benzer iki insanın kaderi? İkisi de zalime teslim olmadı, ikisi de devlet düşmanı sayıldı. İkisini de savunan olmadı. Ne kadar Halimsin Ya Rabbi! Zalimlere bile mehil üstüne mehil veriyorsun! Dininden, Kitabından, Sünnetinden, örfünden taviz vermeden onları dünyaya tanıtan insanlara Mürted veya sapık diyenler Anadolu insanı olamaz, müslüman kalamaz ve münafık olarak anılacaklardır. Cemaat için söylenen 'ne istedilerde vermedik' sözünün doğrusunun 'Cemaat üzerinden ne istediysek aldık' şeklinde olması gerekirdi. Cemaatı satıp her istediğini almaya çalışan Süfyan Erdoğan’ın edepsizliği had safhaya ulaştı. Cemaat sadece saldırılara karşı kendini ve halkın emanetini korumaya çalıştı. Proje hesaplarla MİT ortalığı karıştırdı ve suları bulandırdı, öyle bir sis perdesi meydana getirdiler ki herkes birbirinden kuşku duyar hale geldi. Nifakları inanılmaz.  AKP'den mağdurları öldürelim diye 'müfteri olun' çağrısı resmi mektuplarla yapıldı! Değerli Hizmet Gönüllüsü Kardeşim! Görülen o ki biz bile bu adamların daha neler yapabileceklerine hala inanamıyoruz. Adamlar katliama, bir soykırıma hazırlanıyor. Sizi artık Allah'a hava ettik.

5 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder