11 Aralık 2017 Pazartesi

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 8

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 8


İHSAN DOĞRAMACI ERBİL VAKFI

            Nesrin Erbil 13*
*13. İhsan Doğramacı Erbil Vakfı Genel Sekreteri Nesrin Erbil 22 Temm uz 2010

ORSAM: Bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. 

Nesrin Erbil: 

Ben teşekkür ederim. 

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 

1939’da Erbil’de doğdum. Çocukluk çağım ve gençlik çağımın ilk yıllarını Erbil’de geçirdim. İlkokulu Erbil’de bitirdim. Sonra Bağdat’a gittim. Bağdat’tan Oxford 
Üniversitesi’nden mektuplaşma yoluyla ders almaya başladım. Bağdat’ta İngilizce lise sınavına girdim. Sınavı kazandım. 1.000 kişiydi o sınava katılanlar olarak ama üç kişi geçebildi. Onlardan biri bendim, biri Musullu bir Hıristiyandı ve bir kişi daha vardı. Ondan sonra, hayatımın çoğu seneleri Bağdat’ta geçti. Bağdat’ta 4 sene Alman Kültür Merkezi’ne devam ettim. Dil kurslarına katıldım ve diploma aldım. Sonra Cambridge’in İngilizce dil sınavına girdim, onu kazandım. Bu arada 12 yaşından itibaren şiir yazmaya başladım. Babam şairdi, onun etkisinde kalmıştım. 
Daima şiirlerimi yazar babama gösterirdim, babam da onları düzeltirdi. En sevdiğim şey şiir yazmaktı ve aynı zamanda resim yapardım. 
Yağlı boya, sulu boya resimlerim de oldu. Ben Bağdat ve Erbil’deyken hiçbir yerde çalışmadım. 

Türkiye’ye ne zaman geldiniz? 

Türkiye’ye eskiden de her sene gelirdim. Yazın 2- 3 ay kalır dönerdim. Ama temelli olarak 2004 yılında geldim. Ondan sonra temelli burada kaldım. 
Türk uyruğuna girdim. Ondan sonra İhsan Doğramacı kendisiyle çalışmamı teklif etti. Tabi seve seve kabul ettim. Hepimizin büyüğüdür o Türkmenlere çok büyük yardımları dokunmuştur. Onun 7 vakfı vardır. En son kurduğu vakıf, İhsan Doğramacı Erbil Vakfı’ydı. O vakfa beni Genel Sekreter olarak tayin etti. Şimdiye kadar ben o vakıfta çalışıyorum. 

Bu vakıf dahilinde neler yaptınız? Bize biraz onlardan bahsedebilir misiniz? 

Erbil Vakfı olarak, Erbil’de İhsan Doğramacı Kliniği’ni açtık. Türkmen hastalara hem de Türkmen okullarında okuyan öğrencilere bakan bir hastanemiz var. 
Tedavilerini ve ilaçlarını da biz karşılıyoruz. Erbil’de bir kültür merkezimiz var. Kültür merkezinde bir folklor ekibimiz var. Haftada üç gün eğitim görüyorlar ve 
senede iki defa Bilkent Üniversitesi’ne gelip özel hocalardan eğitim görüyorlar. Yazın bir-bir buçuk ay kalıyorlar. Kışın geldikleri zaman 15 gün, yani sene ortası 
tatilini burada geçiriyorlar. Ondan sonra biz her sene bir heyet olarak Erbil’e gidip, oradan öğretmenler, televizyonda çalışanlar, rejisör, bu gibi işlerde 
çalışanları getirip sınava alıyoruz. Orada ilk önce Türkçesi biraz düzgün olanları getirip, Bilkent’te bir ay eğitim veriyoruz. Yani herkes kendi dalında eğitim alıyor. 
Bir yardım olsun diye. Tabi yalnız Erbil’den değil, Türkmenlerin bulunduğu her yerden getirilen Altınköprü, Telafer, Musul, Kerkük, Bağdat’taki bütün Türkmenlerin yer aldığı bir program. 

Zaten ondan önce ilan veriyoruz. Her Haziran’ın 25’inde biz gidip, bunları sınava alıyor ve getiriyoruz. Yani uygun bulduklarımızı tabi. Burada bir ay eğitim 
görüyorlar. Her sene bu böyle devam ediyor. 

Bundan başka, üniversite bitirmiş gençlerimizi onları da bilgisayar, İngilizce, Türkçe sınavına aldıktan sonra yine Bilkent Üniversitesi’nden götürdüğümüz hocalarla birlikte uygun olanları master için onları Türkiye’ye getiriyoruz. Ve şimdiye kadar Bilkent’te eğitimine devam eden öğrenciler olduğu gibi, iki kişi masterını bitirip Erbil’e döndü. Bunlardan da gayemiz, Erbil’de İhsan Doğramacı’nın 60 milyon dolar yatırdığı bir proje için. O proje de Bilkent Erbil Koleji’dir. 

Orada bu kolej Türkmenlere eğitim verecek. Ama biz zaten o vakıf senedinde yazılmış olduğu gibi ayrım yapmak istemiyoruz. Yani bu kolejde çoğunluğu Türkmenlere veriyoruz ama o bölgede yaşayan Kürt de, Arap da, Hıristiyan da gelebilir.

Eğitim sezonu ne zaman başlayacak Erbil Koleji’nde? 

İki seneden beri orada inşaat devam ediyor. Bu sene Eylül’de eğitime açılacak inşallah. Alım koşulları nasıl olacak? 

Ortaokul, lise hepsi bitti, hocalar için lojmanlar, spor sahaları, spor salonları, kütüphane, yemekhane vs. bunların hepsi bitti. Ama İhsan Doğramacı’nın vefatından sonra şöyle bir karar alındı; anaokulundan ve ilkokuldan başlayalım dediler. Hani hemen ortaokula, liseye almayalım biraz düşük olur seviyeleri. İlkokul birinci sınıftan alınsalar ve anaokulunu bitirdikten sonra hemen birinci sınıfa geçiyorlar. Başka bir eğitim alacaklar. Tabi orada eğitim İngilizce ve Türkçe olacak. Arapça ve Kürtçe yok. 

Bir ders Türkçe var, bir ders de Arapça din dersi olarak var. Bün hocalar İngilizce dersler için İngiliz ve Amerikalı olacaklar. Türkçe dersler için de buradan Türkiye’den yani Bilkent’ten hocalar götüreceğiz. 

Türkiye’deki kolej sistemi gibi eğitim parayla mı olacak? 

Evet parayla olacak. Ama yani büyük bir meblağ olmayacak. Çünkü biz aynı zamanda yardım etmek istiyoruz oradakilere. Lise ve ortaokul için burslu bir proje düşündük. Ama çocuklar kabiliyetli olmalı. Onlar ziyan olmasınlar diye biz onları burslu okutturacağız. 
O zaman size biraz da rahmetli İhsan Doğramacı ile ilgili sorular sormak istiyoruz. Türkiye’ye de çok büyük katkıları olan eğitime hem de bölgesine çok ciddi katkılar yapan bir Türk büyüğüydü. Sadece Irak değil, Türk dünyası açısından da aynı şekilde önemli bir şahsiyetti. İhsan Doğramacı’yı birkaç cümleyle bize nasıl anlatırsınız? 

Zaten onu anlatacak kelime bulmam çok güç. O kadar iyi, o kadar büyük bir insandı ki yani onun için ne desem yine de azdır. Yani onu sevdiğim için, onunla çalıştığım için bunu demiyorum, onu herkes böyle biliyor. Hiç kimseden yardımını esirgemezdi. Eğitim bakımından biliyorsunuz Bilkent var, Hacettepe var, Hacettepe Hastanesi var. Yani elinden geldiği kadar herkese yardım etti. Yalnız Irak Türkmenleri için değil, bütün dünya Türkmenleri, Türkmenistan’dan, Azerbaycan’dan, Kazakistan’dan her yerden öğrencileri getirip onlara fırsat veriyor, okutturuyordu. Tabi hepsi burslu olarak okuyordu. Türkmenlere, yani Irak Türkmenlerine özellikle çok katkıları oldu. Hiçbir şeyi esirgemezdi, sadece 
eğitimde değil her bakımdan. Bütün bizim hastaneye gelen hastalar yani hastalıkları biraz ağırsa, orada rapor hazırlanıp Türkiye’ye gönderilirdi. 
Onları hemen oradan aldırtıp, hocamın hesabına Hacettepe Hastanesi’ne yatırırdık. Hastalık tedavisi, ameliyat gerekirse ameliyat yapılıp hepsi İhsan Doğramacı’nın hesabına olurdu. Bu halen devam ediyor. Ali Doğramacı, İhsan Hoca’nın yerine geçti ama Ali Hoca da İhsan Hoca’nın yaptıklarının aynısını devam ettiriyor. Allaha şükür hiçbir şeyi esirgemiyor. Biz ne istersek hayır demiyor, onaylıyor. Biraz da Türkmenlerin ve sizin çektiğiniz sıkıntılardan bahsedelim. 

Irak’ta yaşadığınız dönemde sıkıntılarınız oldu mu? 

Tabi bir Türkmen olarak sadece ben değil, tüm Türkmenler sıkıntı çektiler. Dilimizi istediğimiz gibi okuyamazdık. Türkmen okulları yoktu. Benim 
vaktimde öyleydi. Bizlere annemiz, babamız veya ağabeyimiz Türkiye’yi öğretiyorlardı. Biz de daha sonradan yani bildiklerimize, tanıdıklarımıza 
öğretiyorduk. Ben daha on iki yaşlarındayken Erbil çarşı, pazarına gidip Türkçe ders verdiğim insanlar olmuştur. Aynı zamanda evde haftada üç gün benim yanıma gelen etraftaki komşular, komşu çocukları, mahallelerden gelen çocuklara ders verirdim. Yani bir tek ben değildim, benim ağabeylerim de aynı şeyleri yapardı. Bildiğim Türkmenler de aynı şeyi yapardı, çünkü gitgide erimemek için dilimizi kurtarmak istiyorduk. Allaha şükür şimdiye kadar, kendi irademizle, kendi gücümüzle, hiçbir yerin yardımı olmadan, bilhassa Türkiye’nin hiçbir yardımı olmadan, ayakta durmayı başardık.

Peki şu anki Irak’ta Türkmen siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Başarılı mı, başarısız mı? Neler yapılmalı? 

Türkmen siyasetinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama bildiğiniz gibi, tabi engeller var. Yani bütün istediklerini hemen yapamazlar. 
Etrafta engeller var, ama eskisine göre o bizim yaşadığımız devirden biraz daha iyidir. Türkmen okulları var, insanlar serbestçe kendi dillerini okuyorlar, kendi kültürlerini alıyorlar. Bu bakımdan bizim zamanımızdan çok daha iyidir. Peki sizce Türkmen siyasetini geliştirebilmek için neler yapılabilir? 

Nesrin Erbil: Her şeyden önce, Türkiye’nin yardımcı olması gerekiyor. Çünkü herkesin bir arkası vardır. Kürtleri Amerika tutuyor. Ondan sonra, Bağdat’taki Şii hükümetini İran destekliyor. Türkmenler arada kalmış vaziyetteler. Bizi destekleyen, bizim elimizi tutan hiç kimse yok. 
Kendi irade gücümüzle bu güne kadar dayanabildik. Ne kadar daha sürecek onu bilmiyorum. Tabi ezile ezile ama kendimizi yine de ezdirmemeye çalışıyoruz. 

Peki siz Erbil’de kurulmuş olan bir vakıf olarak Kürt grupların baskılarıyla çok karşılaşıyor musunuz? 

Bu çalışmalarda hiçbir baskı olmuyor, çünkü dediğim gibi, bizim Erbil Vakfı Senedi’nde “ayrım yapmayız” diye yazılıdır. Hiçbir türlü ayrım yapmıyoruz. Yani mesela bizim ilgilendiğimiz o hastalar içinde Kürt hastalar da vardır. Buraya getirip tedavi ettiriyoruz. Okullarda Kürt öğrenciler var, Türkçe okuyorlar. Ve o okullara biz yardımcı oluyor, ihtiyaçlarını beslenmelerine kadar biz karşılıyoruz. Orada hem Türk hem de Kürt öğrenciler var. Onun için yani pek baskı yapmıyorlar. Şimdi kendileri de bundan istifade ediyorlar. Daha önceden servis olmadığı için Türkmen okullardan ayrılan öğrenciler olmuştu. Öğrenciler çok azalmıştı. Daha sonradan biz onlara servis getirdik, üstünde de İhsan Doğramacı Erbil Vakfı’nın diye yazıyor. Bu servislerle birlikte öğrenciler daha fazla çoğaldılar.

Çoğaldılar mı? 

Evet. Çünkü zaten çoğu fakir insanlar. O durumdayken, her gün taksiye para verip gelebilirler miydi okula? Tabi ayrılıyorlar, Kürt okullarına gidiyorlar. Şimdi bu servisler olduktan sonra, eskisinden daha fazla öğrenci gelmeye başladılar. Biz bir liseyi de onardık. Öğretmenlerine kadar hepsini biz getirdik ve bu öğretmenlerin hepsi Türkmen. O lisenin maaşlarını da biz veriyoruz. İpek Anaokulu isimli bir anaokulunda aynı şekilde biz yardım yapıyoruz. İpek Anaokulu’nun müdürü Kerküklüdür, Türkmendir. Ve çocukları Türkçe okuyorlar, Türkçe şarkı söylüyorlar. İnsanın gittiği zaman göğsü kabarıyor. O Türkmen okullarında Kürtçe ve Arapça da okuyorlar, ama onun yanı sıra bir de Türkmence var. Onun için biz onlara da yardımcı oluyoruz. Türkçe’nin korunması bu anlamda çok önemli. Tabi. Bu kapsamda Erbil’deki bölgesel yönetimle 

Türkiye’nin arasındaki gelişen ilişkiler sizce Türkmenlere olumlu katkı yaptı mı? 

Onu konuşmak için daha çok erken. İyi de olabilir, kötü de olabilir. Şimdilik hiçbir şey söylemeyeyim. 

Bir Türkmen olarak Türkiye’den beklentiniz nedir? 
Az önce söyledim. Türkiye’den bir tek beklentimiz var, sırtımız boşta kalmasın yani. Arkamızda biri var diyelim. 

Son olarak Türkmenlere mesajınız nedir? 

Türkmenler için şimdiye kadar en çok arzu ettiğim şey, Türkmenler kendi aralarında ayrım yapmamasıdır. Her zaman birbirlerini desteklesinler. 
Yani ben Erbilliyim, ben Kerküklüyüm, ben Kifriliyim, ben Telaferliyim, olmasın. Bir tek Türkmen olsun, Türkmen evi. Allah rahmet eylesin İhsan Doğramacı Türkmeneli demişti. Bir tek Türkmen evi olsun diyorum. Bütün Türkmenler birleşsinler, kalpleri bir olsun, gönülleri bir olsun, ayrım yapmasınlar. Ayakta durabilmek için en önemli şey budur. Sorularımızı içtenlikle yanıtladığınız için teşekkür ediyoruz. 

Ben teşekkür ederim.

*****

TÜRKMEN DANIŞMA MECLİS BAŞKANI

          Ümit Akkoyunlu*14
14. Türkmen Danışma Meclisi Başkanı Ümit Akkoyunlu 24 Ağustos 2010

ORSAM: Öncelikle bize kendinizi biraz tanıtır mısınız? 

Ümit Akkoyunlu: 1944 yılında Kerkük’te doğdum. 1960 yılında Türkiye’ye geldim. Türkiye’de Tıp Fakültesini bitirdim ve şimdi ortopedi profesörüyüm. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin çeşitli aşamalarında genel başkanlığını yaptım. Ankara şubesini kurduk. Genel merkezin Ankara’ya nakledilmesiyle uğraştık, ama başarılı olamadık. Çünkü halkımız onu pek fazla arzu etmedi. Daha doğrusu İstanbul’daki yöneticiler istemediler. Hâlbuki doğru bir stratejiydi. Çünkü aktif olarak çalışmak isteyen Akademisyenlerden oluşan bir ekibimiz vardı ve hükümetin merkezi olan bir yerde aktif olmak istedik. Onu başaramadık, çok da önemli değil. Çünkü daha sonraki konjonktürel gelişmelerle derneksel faaliyetler geri plana atıldı. 

Neden? Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) var. Bu Büyük Ortadoğu Projesi’nde Türkiye’nin şu andaki başbakanı onun eş başkanıdır, onu ilan ettiler. 
Daha önceki Başbakan Mesut Yılmaz Diyarbakır’ın başkent olduğunu söyledi. Dolayısıyla bu istikamette konjonktürel değişiklik şunu öngördü. 
Biz de bu bölgede Irak Türkmen meselesi son derece önemli olmakla birlikte önemseme açısından Türkiye’nin bugüne kadar üzerinde durmadığı ve bir politika üretmediği de bir vakadır. Onu ben söylüyorum, ama “Irak’la ilgili bir projemiz yok diye” Türk yetkililerde söylüyor. Olmayınca mı iyi olunca mı iyi? Gayet tabii ki olsaydı daha iyi olurdu. 

Buradaki yapısal değişiklikte Türkiye’nin rolü olması gerektiğini tüm hayatım boyunca inandım. Burada Amerika’nın bir proje yapması ve Türk başbakanlarının bu proje uyması yerine Türkiye’nin yaratacağı bir proje olması lazım. Biz de Türkiye’nin yetkili makamlarına 2002 yılında “geleceği yaratma projesi” adı altında bir proje sunduk. Biraz iz bıraktı sanıyorum. Türkiye’deki bu izlerin nasıl olduğunu bilmek zordur. Kurumlarda insanlar değişiyor. İnsanların çözüm 
önerileri farklı, vizyonları farklı, bildikleri farklı. Dolayısıyla bu derneksel faaliyet bir donma noktasına geldi. Yani derneksel faaliyetler daha çok kültürel ve sosyolojik yapısallaşmaya yarayan bir şeydir. 

Siyasi platforma atılmaya yaramaz. 

Kamuflaj olarak kullanabilir, ama bir uluslararası platforma çıktığınızda derneğim dediğiniz zaman size ikinci sınıf bir organizasyon olarak bakarlar. Yani Batı henüz olgunlaşmamış bir sosyolojik yapı olarak bakar. Bu noktada hareketle 2002 yılında biz bütün Türkmenleri kucaklayan bir Türkmen Danışma Meclisi kurmak amacıyla bütün dünyadaki Türkmenlere bir anons yaptık. Bunu web sayfamızda bulabilirsiniz. 
Turkmenya.com adlı sayfamızda var. 2002 yılında Türkmen Cephesi’nin iyi politika üretemediğini, kadronun buna yetersiz olduğunu, Türkmenleri iyi temsil etmediğini ben biliyordum, yaşıyordum. Bütün aydınlar akademisyenler bunu yaşadı. Halkımız da bunu yaşıyordu, halkı kucaklayamadı. Akademisyenleri bir tarafa bıraktı. Basit anlamsız memur zihniyetiyle “az olsun, benim olsun” anlayışıyla organize etmeye çalıştı. Türkmenler nüfus itibariyle 2,5-3,5 milyon arasında bir nüfusa sahiptir. Niye bu kadar geniş bir tahminde bulunuyorum. 
Çünkü 1957’den sonra ciddi bir sayım yapılmamış ve sayımla beraber etnik yapıyı belirleme yapılamadığı için bilemiyoruz. Türkmenler nüfus itibariyle 2,5-3,5 milyon arasında bir nüfusa sahiptir. Niye bu kadar geniş bir tahminde bulunuyorum. Çünkü 1957’den sonra ciddi bir sayım yapılmamış ve sayımla beraber etnik yapıyı belirleme yapılamadığı için bilemiyoruz. Yabancı kaynaklar da bunu teyit ediyor. Uydurma yabancı kaynaklar da var. Yani Kürtleri savunan mekanizmalar bizi daima küçük ve az göstermişlerdir. 

İyi kaynaklara bakıldığı zaman bu iyi bir potansiyeldir. Bu potansiyel bu bölgede son derece önemlidir. Bana göre Türkiye’nin yumuşak karnı olan güneydoğunun
problemlerini çözecek en iyi proje, en iyi yaklaşım, Türkmen potansiyelini değerlendirme potansiyelidir. Türkmen potansiyeli değerlendirme dediğim 
zaman ne bir ırkçı yaklaşımla buna bakıyorum ne de Türkmenleri silahlandırarak isyan etsinler diye düşünmüyorum. 

Peki bu potansiyel niye ortaya çıkmıyor? Çıkarmıyorlar. Türkmen Cephesi’nin kuruluş amacı da bu zaten. Türkmen Cephesi’nin kuruluş amacı Türkmenleri aşağı plana itmektir. Bunu herkes yüksek sesle söyleyemiyor, çünkü baskı var. 

Neden? 

Amerika’nın programına uymaz. Amerika’nın orada yapay bir Kürt devleti kurmak teşebbüsünde bulunuyor. Bakın ABD çok güçlü bir devlettir. Bunu methetmek amacıyla söylemiyorum. Silahlı gücü var. Eskiden Irak’ın işlerine müdahale ettiği zaman veya Türkiye’de bir şeyler yapıldığı zaman “Amerikan parmağı var” denirdi. Bende diyorum ki burada Amerikan parmağı yok Amerika’nın 200 bin askeri var, ne parmağı. Şimdi Amerikan planı burada yapay bir Kürt devleti kurmaktır. BOP haritalarına bakın. Türkiye ve Irak parçalanmış küçük devletçikler oluşmuş. Bu küçük devletçiklere hakim 
olmak çok kolaydır meselesi yatıyor. Büyük İsrail projesi var, Nil’den Fırat’a projesinde de o bölge İsrail’e ait olarak gözüküyor. O da ayrı bir tartışmadır. İsrail’in planı Tevrat’ta geçen Büyük İsrail’dir. bunun için İsrailliler Yahudi Kürt partileri kurarlar. Sabar diye bir yazarın Yahudi Kürtlerle alakalı eserleri var. 

Türkmen meselesi nasıl olmalı, ne yapılmalı? 

Türkmen meselesi bir tek organla, demokratik usullerle ve kendini yenileyebilen, periyodik olarak bir organa ihtiyacı vardır. Burada meclis olur. Biz Türkmen Danışma Meclisini kurduğumuz zaman bu amaçla kurduk ve geliştireceğiz. Meclis parlamentodur, parlamentoda fikirler tartışılmaz, sonuç çıkar, uygulamaya geçilir. Dolayısıyla uygulayıcılar ve fikir üretenleri olur. 

Peki oradaki Türkmen Meclisi bu görevi görmüyor mu? 

Hayır, o zaten sunidir. Bizim meclisimiz kurulduktan sonra, mümasil olsun diye aynı isimli bir şey kurdular. 

Oradaki Türkmen Meclisi sizin meclis kurulduktan sonra mı kuruldu? 

Tabiî ki, o imitasyondur. 

Peki Irak’taki Türkmenlerin geleceğinden ne bekliyorsunuz? 

Türkmenlerin geleceğinden son derece umutluyum, hiç iyimserliğimi kaybetmedim. Bu hayal değil, bu gerçeklere dayalı bir hükümdür. Türkmenler 
orada asla yok olmaz. Türkmenler orada daima mutlu olacaklardır. Bunun metotlarını, zamanlamasını, stratejisini konjonktürel şartlara uyduran bir organa ihtiyacımız var. O da herkesin girebileceği Türkmenlerin bağımsız bir organı olmalı. Seçilmişlerin değil, seçilenlerin katılacağı bir platform olmalı. Bu da meclistir. Meclis ihtisas komisyonları olur ticaret, hukuk vs. gibi. O bu işi idare eder ve tek muhatap odur. Seçime böyle bir atmosferde girilmiş olsaydı Türkmenler en 20 tane milletvekili çıkarmış olurlardı. 

Türkiye’den bir siyasetçi, doktor değil, bir Türkmen olarak ne beklentileriniz var? 

Türkiye’den beklentilerimiz yerine temennilerimiz var. Temennilerimiz nedir? Bizi daha eşit şartlarda görsün. Kürtlere yapmış olduğu muamelenin 100 katı bizden 
daha fazladır. Bunu biliyorum, bunun rakamları vardır bende. Kimse uydurduğumu zannetmesin. 36. paralelden tutun da maddi yardıma, yaralıların tedavisine kadar Kürtler çok kayrılmıştır. Ben onlara bakmayın demiyorum. Ama ben insanlara eşit davranın diyorum. İnsanlarımız hep aynıdır. Kerkük’te, Erbil’de, Musul’da Türk, Kürt, Yezidi bunların hepsi aynıdır. Bunlar iki gözü iki kulağı olan yaşayan varlıklardır. Onlara eşit gözle bakın, Türkmenlere de bu arada bakın. Türkmenlerin özel statüsü olmaz. Türkmenlerin diğerleriyle birlikte eşit statüsü olur. Türkmenlerin eşit statüsü olduğu zaman bu bir yarışmadaki en iyi at gibi daima önde olur. Çünkü Türkmenler çok yüksek bir kültüre sahiptir, çok yüksek bir devlet deneyimleri var. En önemlisi Türkiye aleyhinde bir mefkûreleri olamaz. Bu da Türkiye’nin en önemli can damarı ve kaynağıdır. Bunlar sağlama bağlandığı zaman Türkiye’nin terör belası biter. 

ORSAM: Öncelikle hoş geldiniz. Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Şeyh Abbas Fadel Abbas: Bizi burada misafir etiğiniz için size çok teşekkür ederim. 
İnşallah çalışmalarınızda muvaffak olursunuz. 

Ben Kerkük’ün Tazehurmatu İlçesine bağlı Beşir Köyünde doğdum. 1965 yılında Bağdat Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdim. İlkokulu Kerkük’te Tekke’de okudum. 
Şu an Kerkük’te İnsani Diyalog Derneği’nin sorumlusuyum. Biz ayrım yapmadan, herkese ulaşmaya çalışıyoruz. Amacımız milleti birleştirmek. 

Türkiye’den beklentimiz Türkmenlere değişik bir açıdan bakması lazım. 

Siz çok genç yaşlarda başlamışsınız bu işe 1944 doğumlusunuz 1960’larda Türkiye’ye gelmişsiniz Türkmen gençliğine neler söylemek istersiniz? 

Türkmen gençliği kendi meselelerine sahip çıksın. Benim söylememle sahip çıkmazlar, onlar zaten sahip çıkıyorlar. 

Sahip çıktığına inanıyor musunuz? 

Evet son derece inancım tam. Sadece sizin gördüğünüz talebeler ve gençler değil. Türkmen gençliği dediğimiz Türkmen’in yeni neslidir. 
Türkmen nesli okuyor ve olayları takip ediyor. Yeni Türkmen neslinden son derece umutluyum, hiçbir kaygım yok. Meseleleriyle ilgilenmeyenlerin çoğu Türkmen değil. Türkmen olmamayı ayıp olarak görmüyorum. Ama madem Türkmenlere ayrılmış Türkmen bursu var, Mısırlı’nın ne işi var. Aralarında Mısırlı var. Onlar kime küskün Türkmen Cephesi’ne. Niçin? Onlara köle muamelesi yapıyorlar. Bursları az kısıtlıyorlar. Onların yöneticilerinden duyduğum “ben size Saddam’dan daha beter yaparım” tehditleri var. 

Böyle bir şey var mı? 

Burslarını kesiyorlar. Kimin bursları kestiklerinin isimleri var. Niye burslarını kestiler? Çünkü Ümit Akkoyunlu’nun verdiği iftar yemeğine katılmışlar. 
Böyle bir gerekçe var mı dünyada. Bunun suçlusu bir gün sorgulamaya çekilmez mi? Sen hangi hakla öğrenci iftar yemeğine gitti diye bursunu kesersin. Yani bu yanlışlar o kadar çok ki can sıkmaya başladı. Hatta bana göre ilkel olmaya başladı. Program yapıyorlar öğrencilere seminer yapacaklar. Bana adamlar geliyor, 

“İlk seminere sizi koyuyoruz tarih uygun mu” diyorlar. Tarih uygun da onay yok. “Size bunu yaptırmazlar” dedim. “Adam nasıl olur. ben düzenliyorum semineri” dedi. Ben de “sen düzenlemiyorsun düzenletiyorlar sana” dedim. Ben bundan asla rahatsız olmam. Asla inandığım şeyden geri çekilmem. Bu sadece başkalarının ne kadar ilkel olduğunu göstermek için basit bir örnektir. 

Biz yolumuza devam ediyoruz. 
Size teşekkür ediyor ve başarılar diliyoruz. 

****


İNSANİ DİYALOG DERNEĞİ 

     Şeyh Abbas Fadel Abbas15*
*15. İnsani Diyalog Derneği Kerkük Sorumlusu Şeyh Abbas Fadel Abbas
1 Eylül 2010

İnsani Diyalog Derneği hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Şimdi Başkanı Bağdat’ta bulunan Şeyh Hüseyin’dir. Irak’ın bütün bölgelerinde şubemiz var. 2003’ten yani, Saddam rejimi düştükten sonra bu tarz dernekler çoğaldı. Herkes Irak’ın geleceği için omuz omuza çalışmak için çok hevesliydi. Herkesin amacı Irak’ın bütünlüğünü sağlamak oldu. Ben Türkmeneli Televizyonunda 367 program yaptım. Özellikle dini konularda konuşmalar yapıyoruz. Elimizden geldiğinde fakirlere yardım ulaştırıyoruz, hastaları Bağdat’a gönderiyoruz. 

Bize birazda Beşir Köyü hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Beşir Köyündeki insanlar inançları nedeniyle üç kere büyük saldırıya uğradılar. Saddam rejiminde 470 ev vardı. Hepsini yerle bir ettiler. 
Rejimden sonra tekrar yerleşmeler başladı. Şu an 1000’den fazla ev var. Nüfusları 7000’den fazladır. Tarımla ilgileniyorlar. 145.000 dönüm arazi var. 
Biliyorsunuz Irak’ta 1 dönüm 2500 metrekare. Beşir halkı özellikle tarımla ilgileniyor. Buğday, arpa, darı ekiliyor. Aynı zamanda hayvancılık da yapılıyor. 

Beşir’in nüfus dağılımı nasıl oluşuyor? 

Herkes Türkmen. Şii ya da Sünni diye bir ayrım yoktur. 

Peki, Kerkük hakkında neler söylemek istersiniz? 

Kerkük’teki sorunlar elbet çözülecek. Umuyoruz ki sorumlular olması gerektiği gibi çalışacaklardır. Son olarak bir Iraklı ve Türkmen olarak 

Türkiye’den neler bekliyorsunuz? 

Beşir, Tazehurmatu, Tuzhurmatu, Telafer, Musul gibi bölgelerin taliplisi çok. Ama bize Türkiye sahip çıksın. Türkiye ve Irak’ın tarih ve İslam gibi iki büyük bağı var. 
Bu nedenle Türkiye’ye kendimizi daha yakın hissediyoruz. Türkiye bölgede sözünü dinletir. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. 

****


IRAK ALEVİ- BEKTAŞİ  FEDERASYONU BAŞKANI

            Abbas Beyatlı *16
*16. Irak Alevi - Bektaşi Federasyonu Başkanı Abbas Beyatlı 1 Eylül 2010 


ORSAM: Abbas Bey bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? 

Abbas Bayatlı: İsmin Abbas Bayatlı. Telafer doğumluyum. İlkokul ve liseyi Telafer’de bitirdim. Daha sonra Sağlık Enstitüsü’nde okudum. 1975 ile 1978 arası, Erbil Hastanesi’nde çalıştım. Sonra askere gönderildim. 23 ay askerlik yaptım. Hemen sonra İngiltere’ye gittim. Orada bir trafik kazası geçirdim. Aynı zamanda orada okudum. Bussiness English Institute’da İngilizce eğitimi aldım. İngiltere’de Katar’dan gelenlere çeviri yapardım. Daha sonra Iraklı bir turizm şirketinde de çeviri işini yaptım. 
1983 başında Irak’a döndüm. Döndükten sonra bir kontratla Japon şirketinde çeviri işi yapmaya başladım. Musul’dan güneyde bizden uzakta kibrit asidi çıkaran bir fabrika kurdular. Ondan sonra 1984’te Musul Barajı yapımında çalışan bir Alman-İtalyan şirketi ile tanıştım. Benimle çalışmak istediler. 
Musul Barajı’nı yapan Alman İtalyan ortak şirketi ile çalışmaya başladım. 
Bu şirketle 1991’e kadar çalıştım. O zaman Körfez Savaşı yaşandı. O zaman yabancı şirketlerin hepsi Irak’ı bıraktı. Irak ambargo altına girdi. 

O zaman Irak’ta kaldım ve özel işlerle uğraştım. “Boş durmayayım, resmi çevirmenlik yapayım” dedim ve Musul Üniversitesi’ne gittim. 

1996’da Birleşmiş Milletler’den 986 Sayılı Karar çıktı. Bu karar “Gıda Karşılığı Petrol” kararıydı. Evraklarımı topladım, BM ile hemen sözleşme yaptık. 
2003’e kadar BM ile bu konuda çalıştık. 
2003’ten Irak’a sonra sivil örgütler geldi. “World Vision International” isimli sivil örgüt benimle çalışmak istedi. Bu şirketin finansmanı da BM tarafından karşılanıyordu. 
Onlarla da çalıştım. 
2004 Eylül ayında, Musul’da ofisimize terörist baskın gerçekleştirildi. Müdürümüz öldürüldü, bir adamımız yaralandı. Ana ofis Ürdün’deydi. 
Oraya çağırıldık ve bir süre orada kaldık. 5-6 ay sonra güvenli diyerek beni Erbil’e gönderdiler. 2006’nın Şubat ayına kadar orada çalıştım. 
Sonra sözleşmem bitti. Benim doğum yerim Erbil olmadığı için orada çalışamıyordum. Beni Ürdün’e gönderdiler orada da çalışamıyordum. 
O zaman 2006’da Bağdat yanıyordu. Sonra Irak’a döndüm. Benim oğlum Ankara’da okuyordu. 2007 Aralık ayında onun yanına geldim 
ve burada kaldım. Ankara, Çankaya’da Birleşmiş Milletlere bağlı Human Resources Development çevirmen arıyordu, bu örgüt ile çalıştım. 
Bu örgüt ile istişarelerde bulunduk. 2008’de Irak’a döndüm. 2008’den sonra Irak’taydım hep. 

BM’ye bağlı bir örgütte çalıştınız. Bu sivil toplum örgütü neler yaptı? 

Sivil toplum örgütü çok şey yaptı. Söylediğim yıl ambargo olduktan sonra pek çok gıda maddesi azalmıştı. BM besin maddelerini dağıtması için tayin etti. 
Kişi başı 9 kilo un, 2 kilo pirinç, 1 kilo yağ, 250 gram çay dağıtırdı. Biz gözcü konumundaydık. Depolara Basra’dan, İskenderun’dan, Türkiye’den ne kadar 
gıda geldiğini takip ederdik. Vekillere verirdik. Her vekilde 200-300 aile vardı. Aileler de onlardan alırdı. Biz bu sistemi idare ettik. 
2008 itibariyle Irak’ta bir federasyon kurma çalışması yaptığınızı biliyoruz. 
Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz? 

2007’de Hacı Bektaş’a gittim. Baktım Bektaşiler’in bir federasyounları var. Herkes bu çardak, bu isim altında toplanıyor. Böyle bir şey Irak’ta yoktur. 
Bu konuda bir federasyon yapmak güzel olur diye düşündüm. Irak’ta, Musul’da, Musul civarında, Kerkük civarında, hangi kavimden, hangi milletten olursa olsun 
Bektaşi bölgelerini dolaştım ve danıştım. Onların büyük insanlarıyla, pirleriyle oturdum. Yapmak istediğim şey hakkında istişarelerde bulundum. 
Çok fazla insan olumlu cevap verdi. 50-60 kişi ile bir kuruluş grubu topladık. Evrakları, istenilen belgeleri hazırladım. Bir federasyon kurmak için yapılması gerekenleri okudum. Gerekli evrakları, kağıtları toparlayıp, iç tüzüğü hazırladık. Kim başkan olacak, kim maliyeden mesul olacak gibi bilgiler yazıldı. Dilekçeyi Telafer’den Musul’a, Musul’dan Bağdat’a gönderdik. İçişleri Bakanlığı’na ulaşmış ve beklemektedir. Ben bu konuda çalışalı bir buçuk sene olmuş. 

Bunları yaparken zorluklarla karşılaştınız mı? 

Çok zorluk vardı. Birincisi, federasyon kurmak için İçişleri Bakanlığı’ndan sertifika temin etmek biraz zor. İkincisi, Irak’ın güvenlik sorunundan dolayı Kerkük’ü, Musul civarını dolaşmak biraz zordu; ama sonunda tedbir alarak hallettik. 

Bu federasyonla neler yapmayı amaçlıyorsunuz? Amacınız nedir? 

Çok güzel bir soru. Birinci amacımız Iraklı Bektaşileri bir araya toplamak için bir yer bulmak. İkinci olarak, Irak’ta yaşayan Bektaşilerin büyük çoğunluğu Türkmen; ama Türkmenler farklı partilerde ve dağınık çalışıyorlar. Ben Bektaşiliğin ruhi bir şey olduğunu düşündüm. Bu ruhi şey insanları çok yakın hale getirebilir. 

Bektaşilik ile milliyetçiliği aynı kefeye koydunuz yani. 

Evet. Aynı kefeye koydum. Bektaşilik nasıl tanımlanır? İnsanlar Bektaşi olur, Ehli Beyti sever; ama milliyeti farklıdır. Türkmen, Şebek, Kakai, Arap olabilir; ama Bektaşidir. 

Devlet yönetimi size nasıl bakıyor? Hükümet ile hiç görüştünüz mü? 

Resmi bir görüşme olmadı; ama Telafer İlçe Meclisi ile görüştüğümüzde hepsi bize destek verdi. Musul’da ise destek görmedik; ama izin verdiler. 
Evraklarımız Bağdat’a yetişti. Şimdi Bağdat’ta durmaktadır. Yani bir katkı yok. Şu ana kadar bir katkı yok. Hükümet kurulduktan sonra orada İçişleri Bakanı bir şeyler sorabilir. Çağırıp bana amacımı sorabilir. Ben sistemi yazılı olarak verdim. Ben eminim ki bilgi almak için soru sorarlar. İzin verirler mi vermezler mi bilmiyorum. 
Orada bakanlıkta çalışan arkadaşlarım ise yardımcı olacaklarına dair söz verdiler. Gelecek dönemde kimlerle görüşmeyi planlıyorsunuz? 

Siyasi partilerden destek istiyor musunuz? 

Gelecek dönem için planımız var. İlk olarak Necef’teki mercilerle, ikinci olarak orada bulunan partiler ile görüşeceğiz. Irak’taki partilerle, mecliste olsun, İslami olsun, hizip olsun bu konuda aydınlatıp desteklerini isteyeceğiz. 

Gelecekteki planınızda bir siyasi örgüt ya da parti kurmak var mı? Yoksa bir federasyon olarak kalmak mı istiyorsunuz? 
Bu güzel bir soru. Şu anda biz sadece federasyon kurmak istiyoruz; ama birkaç sene sonra düşünülmesi mümkündür. Bu federasyon içerisinde bir aday gösterilebilir. 
Kazanırsa parlamentoda haklarımızı istemeye çalışır. Ama bu uzun zaman alabilir. 

Siz hem bir Bektaşi hem de bir Türkmen olarak iki taraflı Türkiye’ye bağlısınız. Hacı Bektaş Veli Dergahı Türkiye’de ve siz soydaş olarak Türksünüz. 
Bu anlamda Türkiye’den beklentileriniz nelerdir? 

Türkiye bize her zaman destek verdi. Biz federasyon olarak Hem Türk hem Bektaşi olduğumuzdan dolayı özellikle manevi destek bekliyoruz. Başka bir destek de olursa çok memnun oluruz. Türkiye’nin gücü çoktur. İstedikleri konularda bize yardım edebilirler. 
Buraya 20 kişilik bir ekiple geldiğinizi biliyoruz. Bu ekibin buraya geliş amacı neydi? Siz neler yaptınız? 

Buraya 20 kişi olarak geldik. Bunun 15’i Türkmendir. Türkmeneli’nden, Telafer, Kerkük, Tazehurmatu, Tuzhurmatu, Tavuk, Şebek Bektaşilerinden, Kakailerden gelenler var. 
Biz burada siyasi partilerle görüştük. Büyük Birlik Partisi (BBP) ile görüştük. Adalet ve Kalkınma Partisinden (AK Parti) Ömer Çelik ile görüştük. 
Alevi Bektaşi Federasyonu ile görüştük. Alevi Enstitüsü’nde gelecek dönem Bektaşilerin sorunları, olaylar, ilişkiler üzerine bir konferans toplanacak. 
Hacı Bektaş Törenleri’ne katıldık. Orada çok insan gördük. Fransa’dan, Almanya’dan gelen Bektaşiler ile güzel bir 2 gün gerçirdik. Burada insanlarla tanışmamız çok iyi oldu. Bizim ilişkimiz şu an çok güzel bir durumda diye düşnüyorum. Her zaman söyleyeceğim. 

Bizi bu yola sevk eden ORSAM olmuştur. ORSAM olmasa biz böyle bir işe hiç girişemezdik. Sayın Hasan Kanbolat ile Ankara’ya, Türkiye’ye geçtiğimizde telefonla konuştuk.

Daha sonra ORSAM’da bir toplantı yaptık. ORSAM Ortadoğu Uzmanı Sayın Bilgay Duman bize çok yardımcı oldu. Bu görüşmelerin hepsini düzenledi. 
Adım adım gittiğimiz her yerde bize çok yardımcı oldu. Kendilerine çok teşekkür ederiz. 

ORSAM’ın başkanına ve çalışan elemanlarına bizden selam olsun. 

Biz de sizlere çok teşekkür ediyoruz.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder