16 Aralık 2017 Cumartesi

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN İNCELENMESİ BÖLÜM 8

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN  İNCELENMESİ BÖLÜM 8


4.4.2 ÇORUH ve KURA-ARAS HAVZALARI 

Doğu Karadeniz Bölgesindeki Mescit Dağı’ndan doğan Çoruh Nehri 376 kilometre boyunca uzanmakta Oltu ve Tortum çaylarıyla birleşmekte ve Gürcistan Batum) yakınlarında Karadeniz’e dökülmektedir. Toplam uzunluğunun 355 kilometresi boyunca Türkiye topraklarında akan nehir Türkiye’nin enerji potansiyeli açısından dördüncü büyük havzasıdır. Çoruh Havzası’nın tarıma elverişli alanların az oluşu nehrin enerji potansiyelinin kullanılmasına ağırlık verilmesine sebep olmuştur.253 



Şekil 13 Çoruh Havzası254 


Kura Nehri, Ardahan’da 2740 metrede doğduktan sonra Gürcistan ve 
Azerbaycan’dan geçerek Hazar Denizine dökülmektedir.255 

Aras Nehri, Bingöl Dağı’ndan doğup kuzeye doğru akarak Pasinler 
Ovası’ndan geçtikten sonra Ermenistan sınırında Arpaçay Nehri ile birleşmekte 
ve sınır boyunca akmaya devam etmektedir. Türkiye topraklarında toplam 441 
kilometre boyunca aktıktan sonra Nahçivan Özerk umhuriyeti topraklarına 
giren nehir 920 kilometre uzunluğa eriştikten sonra Hazar Gölü’ne  dökülmekte dir. 


Şekil 14 Kura – Aras Havzası256 

Havzadaki bir diğer önemli nehir olan Arpaçay ise, Doğu Anadolu’da 
Allahüekber Dağları’ndan doğan Kars Suyu’nun, Çıldır Suyu ve Gümrü Suyu 
ile birleşmesinden meydana gelmektedir. Aras Nehri ile birleşene kadar 140 
kilometre uzunluğa erişmektedir. 

Havzanın toplam su potansiyeli 24 milyar metreküp olup kapladığı 
alanının % 4’ü Azerbeycan, % 18.5’i İran, %17.5’i Gürcistan %15’i 
Ermenistan%15’i Türkiye topraklarında bulunmaktadır.257 


4.4.2.1 Türkiye ile Eski SSCB Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Çoruh Nehri Türkiye ve Gürcistan arasında sınıraşan konumda iken; 
Kura, Aras ve Arpaçay Nehirleri ise Türkiye İle Ermenistan arasında sınır 
oluşturan konumdadır. Bu nehirlerin kullanım esasları 1991 yılında Sovyetler 
Birliği’nin dağılmasından önce Türkiye ile SSCB arasında imzalanan 
antlaşmalar ile düzenlenmiştir. SS B’nin dağılması ile birlikte 
bağımsızlıklarına kavuşan Gürcistan ve Ermenistan gibi ülkelerin hem 
uluslararası hukuka göre antlaşmalara ardıl olması hem de bunlara aykırı 
uygulamalara gidilmemesi nedeniyle antlaşmaların yürürlükte oldukları kabul 
edilmektedir.258 
Bu sebeple bu üç nehir havzası aynı başlık altında ele alınacaktır. 

Bu nehirlerle ilgili ilk hukuki düzenleme, 1927 yılında Kars’ta imzalanan ‘Türkiye umhuriyeti ile Sosyalist Şuralar Cumhuriyeti İttihadı Teşkil Eyleyen Nehir Çay ve Dere Sularından İstifadeye Dair Mukavelename ile Serdarabat Barajı’nın İnşasına Dair Müzeyyel Protokol’dür. Bazı maddeleri 1928 yılında değişikliğe uğrayan bu prokol uyarınca taraflar sınır oluşturan sularından yarı yarıya faydalanacaklar, ölçüm istasyonları kuracaklardır. 
Ayrıca nehirlerden biri üzerinde baraj inşaa eden taraf diğer tarafın çıkarlarını 
korumak için tedbir almak tedbir alınmasına ragmen karşı tarafın zarar görmesi 
halinde zararı tazmin etmek ve gerekli su miktarının barajdan geçişini 
sağlamakla yükümlü kılınmıştır. Tarafların sınır oluşturan nehirlerin talveg 
hattını suni olarak bozmaları ve akarsuyun talveg yönünü değiştirmeleri ve 
gece avlanmaları yasaklanmıştır.259 

1963 yılında düzenlenen ‘Türk-Sovyet Karma Komisyonunun, Arpaçay 
Üzerinde Müşterek Baraj İnşası ile İlgili Toplantı Protokolü’ barajın inşaasından sonra, barajda düzenlenen sular ile Aras’tan gelen sulardan, her iki tarafın kendi hisselerine düşen suyu, doğrudan doğruya rezervuardan çekebileceği gibi Arpaçay ve Aras nehirlerinin herhangi bir sınır bölgesinden çekebileceğini kayıt altına almaktadır.260 

‘Türkiye umhuriyeti Hükümeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Hükümeti arasında Sınırdaki Arpaçay Nehrinde Baraj inşası ve Baraj 
Gölünün Teşekkülü Konusunda İşbirliğine Dair Anlaşma’ 1973 yılında 
imzalanmıştır. Bu antlaşmanın en dikkat çeken hükmü, su kullanma grafiği 
uyarınca kendi su payını yıl boyunca kullanmayan tarafın, bu miktarı müteakip 
yıllarda talep edemeyeceğine ilişkin olan hükümdür.261 
Suların ortaklaşa kullanılması ile ilgili programların yapılması, uygulamaların kontrol edilmesi ve gerektiğinde değişiklik yapılmasını sağlamak üzere taraf ülke temsilcilerinden oluşan bir daimi çalışma komisyonu ayrıca meydana gelebilecek uyuşmazlıkları çözmek üzere karma komisyon oluşturulmuştur.262 

Yapılan son düzenleme, Arpaçay ve Çoruh Nehirleri ile Posof Çayı ve 
Çaksu Deresi yataklarındaki değişikliklerin önlenmesi veya düzeltilmesi 
maksadıyla inşa edilecek tesislerin işbirliği içerisinde yapılmasına ilişkindir. 
1990 yılında yapılan antlaşma uyarınca; planlama, projelerin hazırlanması ve 
tesislerin inşaası aşamalarında işbirliği yapılması esas kılınmış bununla birlikte 
akarsu, çay ve dere yataklarındaki değişiklikleri önlemek üzere taraflardan 
herbirinin müstakil olarak hareket edebilecekleri kabul edilmiştir.263 

4.4.2.2 Türkiye ile İran Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

İki ülkeyi ilgilendiren nehirlerden yararlanma konusununa ilişkin ilk 
düzenleme ‘Türkiye ile İran Arasındaki Hudut Hattının Tayinine Dair 


Antlaşma’dır ve 1932 yılında imzalanmıştır. İki ülke arasındaki akarsuların bir 
kısmını kapsayan antlaşmada sadece hudut muhafız karakollarının bu sulardan 
faydalanabileceği ve bu faydalanmanın eşit şekilde yapılacağı hükmü yer 
almaktadır.264 

1955 tarihli ‘Sarısu ve Karasu Sularından Müştereken İstifade Olunması Hakkında Protokol’ su alma hakkına ilişkin düzenlemeler getirmektedir. Buna göre; kurak yıllarda ve su sebiyesinin asgari hadde indiği zamanlarda Sarısu’dan İran’a akacak suyun asgari debisi 1.8 metreküp\saniyeden az olmayacak, Karasu yatağı boyunca ise taraflar sudan faydalanma haklarını, antlaşmaya ve mevcut hudut rejimine riayet etmek şartıyla kendi sulama projelerinin ihtiyaçları doğrultusunda kullanabileceklerdir.265 

4.4.3 ASİ HAVZASI 

Kaynağı Lübnan sınırlarındaki Beka Vadisi olan Asi Nehri, kuzey yönünde 35 km akıp, Suriye sınırları içindeki Homs Hama) gölüne akmakta ardından Hama-Humus ve Ghap sulama alanlarını kattetikten sonra Türkiye ile Suriye arasında 22 kilometre boyunca sınır oluşturduktan sonra Türkiye topraklarında yaklaşık 110 kilometre akmakta ve Akdeniz’e dökülmektedir.266 
Suriye, nehrin içerisinden geçip denize döküldüğü Hatay İli’ni kendi sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettiğinden dolayı Asi’nin kendi ulusal suyu olduğu nu savunmakta ve hidrolojik bilgileri saklı tutmaktadır. Bu sebeple Asi Nehri’nin hidrolojik yapısına ilişkin çok sağlıklı verilere ulaşılamamakta dır. 267 


Asi Nehri doğduğu ülke olan Lübnan, yukarı kıyıdaş konumundaki Suriye ve aşağı kıyıdaş konumundaki Türkiye’yi ilgilendiren bir nehir olmasına rağmen üç ülke arasında veya Suriye ile Türkiye arasında herhengi bir hukuki düzenleme yapılmamış bununla birlikte 1994 yılında Lübnan ile Suriye arasında imzalanan antlaşma ile nehir suyunun kullanım esasları belirlenmiştir.268 Buna göre Asi Nehri’nin Lünan-Suriye sınırındaki 403 milyon metreküp olan toplam su hacminin 80 milyon metreküpünün Lübnan’a bırakılması kararlaştırılmıştır. 


Şekil 15 Asi Nehri269 

2009 yılında Türkiye ve Suriye arasında ‘Asi Nehri Üzerinde Dostluk 
Barajı Adı Altında Ortak Baraj İnşa Edilmesi için Mutabakat Zaptı’ 
imzalanmıştır. Sulama, enerji üretimi ve taşkın kontrolü konularında 
faydalanılması planlanan barajın temeli iki ülke başbakanının katıldığı bir 
törenle 2011 yılında atılmıştır. 

4.4.4 FIRAT-DİCLE HAVZASI 

Doğu Anadolu’nun yüksekliklerinden doğan Fırat ve Dicle Nehirleri, 
Suriye ve Irak topraklarını aşarak Basra Körfezi’ne dökülürler. Su toplama 
havzası 884.000 kilometrekare olan bu iki nehirden ortalama yıllık su hacmi 
yaklaşık 2 milyar metreküp olan Fırat’ın suyunun yaklaşık % 90’ı Türkiye’den 
kalan %10’luk kısmı ise Suriye’den kaynaklanmaktadır. Irak’ın katkısı 
bulunmamaktadır. Fırat Nehri, Dicle ile birleşene kadar su hacminin 
yaklaşık % 80’lik kısmını sulama, buharlaşma ve yer altına süzülme nedeniyle 
kaybetmektedir. Yıllık ortalama su hacmi yaklaşık 50 milyar metreküp olan 
Dicle ve kollarının, Türkiye'nin %40, Irak’ın %51, İran’ın ise %9 oranlarında 
katkısı bulunmaktadır. Suriye’nin Dicle Nehri’nin su hacmine herhangi bir 
katkısı bulunmamaktadır.270 


                                   Şekil 16 Fırat – Dicle Havzası271 

Fırat ve Dicle havzasında Suriye, Irak ve Türkiye dışında İran da 
bulunmakla birlikte sınıraşan su politikalarının gelişiminde İran’ın rolü 
bulunmamaktadır. Suyun bu üç ülke arasındaki ilişkilerde etkili olmaya 


başlaması, ülkelerin yakın zaman dilimleri içinde benzer hedeflerle kalkınma 
projelerine başlamalarından kaynaklanmaktadır.272 
Fırat ve Dicle Nehirleri su kaynaklarının kullanımı konusunda Suriye ve Irak ile yaşanan anlaşmazlığın ortaya çıkışı, 1970’lerin başında Güneydoğu 
Anadolu Projesi’nin hayata geçirilmesine dayanmaktadır.273 

 70 bin kilometrekarelik bir alanda yürütülen Güneydoğu Anadolu Projesi Gaziantep, Şırnak, Adıyaman, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Siirt illerini kapsamaktadır. Bu proje kapsamında su sağlaması planlanan barajlardan ilki olan Keban barajının su tutmaya başlamasıyla aynı dönemde Suriye’nin Tabka barajının da doldurulması iki ülke arasında gerginlik yaşanmıştır. Türkiye’nin Keban barajının ardından Atatürk barajının yapımına yönelmesi Suriye, Irak ve Türkiye arasında sıkıntılar yaşanmasına sebep 
olmuştur.274 

4.4.4.1 Türkiye ile Suriye Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Türkiye ile Suriye’yi ilgilendiren ilk antlaşma 20 Ekim 1921 tarihli Türk-Fransız İhtilafnamesi’dir. Buna göre Kuveik Suyu Halep şehri ile kuzeyinde yer alan bölge ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hakkaniyete uygun şekilde paylaşılacaktır.275 

Akarsulardan faydalanmaya ilişkin düzenlemler içeren bir diğer antlaşma 1930 yılında Türkiye ile Fransa arasında imzalanan ‘Tahdidi Hudut Nihai Protokolü’dür. Protokol uyarınca; Dicle Nehrinin iki taraf arasında ortak olması halinin sebep olduğu meseleler olan gemicilik, avcılık, suların sanayi ve tarımsal alanda kullanılması ve nehir polisi gibi konularda yaşanan sorunların tam eşitlik temelinde çözüleceği hüküm altına alınmıştır. Yapılan düzenleme ile nehrin ‘ortak’ olması halinin ve sorunların ‘tam eşitlik’ esası uyarınca çözümleneceği hususlarının vurgulandığı görülmektedir.276 

1939 yılında imzalanan ‘Hatay-Suriye Tahdidi Hudut Son Protokolü’ uyarınca; Karasu Çayı, Afrin Nehri ve Asi Nehiri’nin hududu teşkil eden kısımlarında bu nehir ve çayların talvegi sınır olarak kabul edilmiş ve sınır boyunca bu sulardan her iki tarafın her şekilde ve aynı hakla faydalanması esas alınmıştır.277 

Türkiye ve Suriye arasında sulardan faydalanma konusundaki bir diğer antlaşma 1952 imzalanan ‘Çağçağ Deresi Sularının Kullanımına İlişkin Protokol’dür. 

1987 yılında Suriye ile imzalanan ‘Karma Ekonomik İşbirliği Protokolü’nün suya ilişkin bölümü uyarınca Türkiye Fırat Nehri’nden Suriye’ye yıllık olarak saniyede ortalama 500 metreküp su bırakmayı bu miktarın bırakılmadığı durumlarda farkı bir sonraki ay kapatmayı taahhüt etmiştir. Bu taahhüt, Atatürk Barajı rezervuarı doluncaya ve Fırat suları konusunda nihai bir anlaşma imzalanıncaya kadar bağlayıcı kılınmıştır.278 

 Bahse konu hüküm Protokol’ün 6 ncı maddesinde ‘Atatürk barajı rezervuarının doldurulması sırasında ve Fırat sularının üç ülke arasında nihai tahsisine kadar Türk tarafı, Türkiye-Suriye sınırından ortalama olarak 500 metreküp\saniye’nin altına düştüğü durumlarda, farkın gelecek ay kapatılmasını kabul eder.’ şeklinde düzenlenmiştir. 


4.4.4.2 Türkiye ile Irak Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Su konusunda Türkiye ile Irak arasında yapılmış iki önemli hukuki düzenleme bulunmaktadır. Bunlar 1946 yılında imzalanmış olan ‘Dostluk ve İyi Komşuluk Anlaşması’nın su konusuna ilişkin eki olan ‘Dicle, Fırat ve Kolları Sularının Düzene Konması Protokolü” ile 1976’da imzalanan ‘Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması’dır. 

 Dicle, Fırat ve Kolları Sularının Düzene Konması Protokolü, ile düzgün 
su alma ve taşkınlar sırasında su basması tehlikesinin önlenmesi amacıyla 
akımın düzene konması için Dicle, Fırat ve kolları üzerinde yapılması gereken 
çalışmaları düzenlemek üzere hazırlanmıştır.279 

 Yukarıda anılan Protokole ragmen meselelerin hallinde kesin sonuç   sağlanamaması sebebiyle bahse konu sulardan sulardan faydalanma konusunda ortak bildiriler yayınlanmış ve 1976 yılında ‘Türkiye umhuriyeti Hükümeti ile Irak umhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği 
Anlaşması’nda dolaylı olarak düzenlenmiştir. İki ülke arasında yapılacak 
işbirliği alanları arasında yer almıştır. Antlaşma uyarınca kurulan ‘Ekonomik 
ve Teknik İşbirliği Komitesi’, takip eden yıllarda birçok kez toplanmıştır. İlk 
yıllarda gerçekleştirilen toplantılarda, Fırat ve Dicle akarsuları üzerindeki 
tesislerin inşaat durumları, hidrolojik ve meteorolojik bilgi alış verişi gibi 
konular üzerinde durulmuştur. 1982 yapılan toplantılarda Türkiye tarafından, 
su kaynaklarının kullanımı göz önüne alınarak, her iki nehrin ve kollarının tek 
bir havza olarak ele alınması gerektiği ileri sürülmüş fakat Irak tarafının itirazı 
ile karşılaşılmıştır. 1983yılında yapılan toplantı Suriye’nin de katılımıyla ilk 
kez üçlü olarak gerçekleştirilmiş, 1984 yılında yapılan toplatıda ise Türkiye 
tarafından ‘Fırat-Dicle Havzası Sınıraşan Akarsularının Hakça, Akılcı ve 
Optimum Kullanımı İçin Üç Aşamalı Plan’ kısa adıyla ‘Üç Aşamalı Plan’ 
gündeme getirilmiştir. 1990 yılına kadar 15 defa toplanan Komite, Körfez 
Savaşı nedeiyle çalışmalarına ara verse de 16. toplantı 1992 yılında 
yapılmıştır.280 
 Türkiye’nin Fırat ve Dicle havzasında mevcut su sorunlarının çözümü için kıyıdaş ülkeler sunduğu ‘Üç Aşamalı Plan’ın birinci aşamasında su kaynaklarına ilişkin envanter çalışması yapılması hedeflenmektedir. Buna göre seçilen ölçüm ve meteoroloji istasyonlarına ait mevcut tüm verilerin su kalitesi verilerinin teati edilmesi, bu verilerin kontrolünün yapılması, gerektiğinde farklı dönemlerde ortak ölçümler yapılması, bunların değerlendirilmesi, düzeltilmesi, su tüketimlerinin ve su kayıplarının tespiti ve sonrasında çeşitli istasyonlarda doğal akımların hesaplanması öngörülmektedir. 

 Planın ikinci aşamasında toprak kaynaklarının envanter çalışmalarının 
yapılması ve bununla ilgili olarak her ülkede kabul edilerek uygulanan toprak 
sınıflandırma ve drenaj kriterleri hakkında bilgi teatisinde bulunulması, 
işletmede olan, inşa halindeki ve planlanan projelerin toprak sınıflarının 
kontrol edilmesi, buna göre bitki desenlerinin araştırılması ve bütün bu 
projelerin sulama suyu ve yıkama suyu ihtiyaçlarının hesaplanması 
planlanmaktadır. 

 Planın üçüncü aşaması su ve toprak kaynaklarının değerlendirilmesine ilişkindir. Bu değerlendirme ile ilgili olarak; planlanan projelerdeki su kayıplarını en aza indirebilmek için sulama tipinin ve sisteminin tartışılması ve belirlenmesi, işletmedeki projelerin modernizasyon ve ıslah imkanlarının araştırılması, her ülkedeki, içme, kullanma ve endüstri suyu temini, rezervuarlardan ve sulama şebekelerindeki iletim sistemlerinden buharlaşma kayıpları da dahil olmak üzere tüm projelerin toplam su tüketimlerinin belirlenmesi, Dicle'den Fırat'a su transferi imkanını göz önünde bulundurarak arz-talep dengesini sağlamaya yönelik bir benzeşim modeli geliştirilmesi ve planlama safhasındaki projelerin ekonomik yapılabilirliklerini belirlemek için yöntemlerin ve kriterlerin tartışılması planlanmaktadır. 

 Üç aşamalı plan, temelde iki ana hedefi gerçekleştirmeye yönelmektedir. Bunlardan ilki Fırat-Dicle havzasının tek havza olarak ele alınması ve böylece su kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmasıdır. Nitekim havzanın fiziki özelliği de bunu gerektirmektedir. Zira bu iki nehir Basra’nın kuzeyinde doğal olarak irtibatlı olduğu gibi Thartar Kanalı vasıtası ile de yapay olarak irtibatlıdır. Planın ikinci hedefi ise üç kıyıdaş ülke arasında gerçekleştirilecek işbirliği sayesinde su ve toprak durumuna ilişkin mutabakatın sağlanması ve ülkeler arasındaki güvensizliğin giderilerek su sorunlarının köklü ve kalıcı şekilde çözümlenmesidir.281 

 T.C . Dışişleri Bakanlığı Bölgesel ve Sınıraşa Sular Dairesi, Orta Doğu’da Su Sorunu isimli yayınında mezkûr planın yukarıda bahis olunan özelliklerini şöyle belirtilmektedir 282: 

“Bu temel ilkeler üzerine kurulu olan Üç Aşamalı Planın iki önemli yönü 
bulunmaktadır 

 Fırat ve Dicle’nin tek bir sınıraşan akarsu sistemi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu iki nehir, attül Arap'da doğal akımlarının sonucunda birleşmekle kalmayıp, rak'daki Tharthar Kanalı tarafından yapay olarak da irtibatlandırılmaktadır. Dolayısıyla, hâlihazırda Fırat nehri tarafından sulanan bazı alanların su ihtiyacının Dicle'den alınacak sularla da giderilebileceği Fırat Nehri’nden yapılan mevcut ve ileride doğabilecek tarımsal kullanımların mutlaka Fırat'tan yapılmaya devam edilmesine gerek kalmayacağı anlaşılmaktadır. 

Halen ülkelerin veri toplanması ve değerlendirilmesi ile ilgili yaptıkları çalışmalar, birbirleri arasında büyük farklılıklar göstermekte olup, sağlıklı bir mukayeseye temel teşkil edebilecek mahiyette değildir. Arada eşgüdümün sağlanabilmesi amacıyla, su ve toprak kaynakları envanter çalışmasının ortaklaşa gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 

Türkiye, bu şekilde yapılacak bilimsel çalışmalar sonucunda tesbit edilecek gerçek su ihtiyaçlarının ortaya çıkmasıyla, su kaynaklarının hakça, akılcı ve optimum bir yöntemle kullanılmasının mümkün olacağı inancındadır. 

Bu yönde atılacak adımlarla oluşturulacak olumlu ortam, bölgede 
mevcut yalnızca su kaynaklarının değil, diğer doğal kaynakların da işbirliği ve 
karşılıklı menfaatler çerçevesinde kullanılmasına taban hazırlayacak ve bu 
suretle ilişkilerde kök salmış olan güvensizlik ortamının ortadan kalkmasına 
katkıda bulunabilecektir.” 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

253 Dursun, A.: Sınıraşan Sular Fırat ve Dicle Nehirlerinin Türkiye, Suriye ve Irak İlişkileri Üzerine Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2006, s. 4. 
254 http://web.ogm.gov.tr/birimler/merkez/toprakmuhafaza/Resimler1/coruh-2.png(20.06.2014) 
255 Mammadov, R.M., Verdiyev, R.: Integrated Water Resources Management as Basis for Flood Prevention in the Kura River Basin, United Nations Economic Commission for Europe, 2009, s. 5 
http://www.unece.org/fileadmin/DAM/env/water/meetings/flood/workshop%202009/presentations/session%203/Mammadov_Verdiyev_article.pdf (20.06.2014) 
256 http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/5/51/Arasrivermap.jpg (20.06.2014) 
257 Fakıoğlu, S.: 201 . 
258 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 3. 
259 Toklu, V.: 1 , a.g.e., s. ; Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 25 . 
260 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 94. 
261 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 266. 
262 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 264; Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 5. 
263 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 94. 
264 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 121. 
265 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 121. 
266 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 95. 
267 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. . 
268 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 95. 
269http://4.bp.blogspot.com/_TeHPSIYMpF0/TU_DXIBEdMI/AAAAAAAACAE/NaLIdhmGwY0/s1600/AS%25C4%25B0+DOSTLUK+BARAJI.jpg (20.06.2014) 
270 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 0. 
271 http://alpaytek.in/wp-content/uploads/2011/10/kut_bolgesi.jpg (20.06.2014) 
272 Kibaroğlu, A.: Türkiye ve Suriye Arasında Su Konusundaki İşbirliği Artıyor, Orsam, Röportaj, 2011. 
273 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 2. 
274 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 1 . 
275 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 12 . 
276 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 26 . 
277 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 124. 
278 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 1 . 
279 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 12 . 
280 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 12 , 12 . 
281 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 115. 
282 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 151. 


9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder