17 Aralık 2017 Pazar

YENİ SAĞ’I OLUŞTURAN BİLEŞENLERİN BİRBİRİ İLE ÇELİŞEN KAVRAMLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME BÖLÜM 1

YENİ SAĞ’I OLUŞTURAN BİLEŞENLERİN BİRBİRİ İLE ÇELİŞEN KAVRAMLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME BÖLÜM 1



Arş. Gör. Çağrı D. ÇOLAK 
Karadeniz Teknik Üniversitesi SBE Kamu Yönetimi Anabilim Dalı 
14.12.2015 
31.03.2016 


Özet; 

1929 Ekonomik Buhranı’nın yol açtığı açmazlara bir çözüm olarak geliştirilen “refah devleti” anlayışının 1970’li yıllara gelindiğinde çeşitli nedenlerden 
(işsizlik, yüksek enflasyon, petrol krizi, ekonomik durgunluk, toplumsal çözülme vb.) dolayı miadını doldurması, Yeni Sağ adı ile anılan bir modelin ortaya 
çıkmasına sebebiyet vermiştir. 

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde, refah devleti anlayışının sakatlanmasıyla oyuna dahil olan Yeni Sağ, genel olarak neoliberalizm ve neomuhafazakarlığın uyumlu bir sentezidir. Liberal-izm ve muhafazakarlık iki ayrı ideoloji, anlayış ve konumlanış olmasına rağmen bu sentezin nasıl uyumlu hale geldiği çalışmanın 
odak noktasını oluşturmaktadır. Yeni Sağ’ın bileşenlerinin birbirleriyle gerilimli hatta yer yer çelişkili kavramlara önem atfetmesi, Yeni Sağ’ın sağlam temellere oturtulmadığı veya tutarsız fikirler barındırdığı gibi bir anlama gelebilir. Nitekim Yeni Sağ’ı eleştirenler de, özellikle tutarsızlık ve çelişkiler bağlamında eleştirilerini yoğunlaştırmıştır. 

Liberalizmin öne sürdüğü “liberteryanizm”, “minimal devlet” ve “bireycilik” kavramları ile muhafazakarların önem atfettikleri “otoriteryanizm”, “güçlü devlet” ve “kolektivizm” anlayışlarını bir potada eritebilmenin nasıl mümkün olduğuna yönelik veri sunabilmek çalışmanın amacıdır. 

Bu çalışmada önce Yeni Sağ’ın ortaya çıkışı refah devletinin bunalımı ve bu bunalım so-nucu oluşan Yeni Sağ iktidarlar bağlamında incelenecektir. 
Ardından bu anlayışın temel bileşenleri olan neoliberalizm ve neomuhafazakarlık kavramları üzerinde durulacaktır. Son olarak da bu iki bileşenin toplum ve devlet açısından dile getirdiği farklı söylemler ışığında karşılaştırmalı analiz yapılacaktır. 

Anahtar Kelimeler: Yeni Sağ, Neoliberalizm, Neomuhafazakarlık, Otoriteryanizm, Minimal Devlet,Arş. Gör. Çağrı D. ÇOLAK ,Karadeniz Teknik Üniversitesi, 


GİRİŞ 

Siyasi tarih, sosyal ve ekonomik krizler sonucu iflas eden anlayışlara alternatifler üretilen örneklerle doludur. Siyasal sistemler krizler karşısında tıkanma noktası na geldiklerinde bu tıkanıklıkları aşmak için yeni model ve anlayışlara ihtiyaç duyar. Yeni Sağ anlayış da bu ihtiyacın bir ürünüdür. 1929 Ekonomik Buhranı’nın yol açtığı açmazlara bir çözüm olarak geliştirilen “refah devleti” anlayışının 1970’li yıllara gelindiğinde çeşitli nedenlerden (işsizlik, yüksek enflasyon, petrol krizi, ekonomik durgunluk, toplumsal çözülme vb.) dolayı miadını doldurması, Yeni Sağ adı ile anılan bir modelin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. 

Yeni Sağ’ın “yeni” sıfatı ile anılmasının nedeni nedir? Bir kavramın yeniliği eski ile yapılacak mukayese neticesinde tescilleneceğinden sağ kavramının doğuşu ve söylemlerine değin-mekte fayda vardır. Siyasi cepheleri belirginleştirmek üzerine yapılan tasniflerin en popülerlerinden biri sağ ve sol ayrımıdır. Siyasette böyle bir terminolojinin oluşmasının kökeni Fransız İhtilali’nden sonra açılan Kurucu Meclis’teki oturma düzenine dayanır. 
Mevcut sistemin muhafazasını isteyen aristokrat ve ruhban sınıfı Kral’ın sağında, değişim taraftarı olan kesim ise solunda yer almıştır. 
Bu oturma düzeninden hareketle sağ; otorite, hiyerarşi, düzen, yükümlülük, gelenek ve milliyetçilik gibi değerlere sahip terminolojinin adı olarak anılmıştır. 
Bu değerlerden yola çıkılarak, liberalizmin orta nokta olarak kabul edildiği doğrusal çizgide sağı muhafazakârlık temsil etmiştir. 

Sağ anlayışın doğasında hiyerarşi, düzen, gelenek ve ödev değerleri ile belirlenmiş bir otoriteryanizm vardır. Sağ’ı “yeni” kılan şey de bu otoriteryanizmin iktisadi liberteryanizm ile harmanlanmasıdır. Yeni Sağ; içerisinde hem neoliberal değerler hem de neomuhafazakar değerler barındıran bir karışım modeli olarak göze çarpmaktadır. Refah devlet anlayışının krizlerine deva olarak ortaya çıkarılan bu karışım, farklı ideolojilerin değerlerini bir potada eritmesi bağlamında çelişkili gibi görünen söylemlere de yer vermiştir. Minimal devlet–Güçlü devlet, liberteryanizm,  otoriteryanizm ve bireycilik–kollektivizm ikilemleri bu çelişkili söylemlere örnek gösterilebilir. 

Bu çalışmada önce Yeni Sağ’ın ortaya çıkışı refah devletinin bunalımı ve bu bunalım sonucu oluşan Yeni Sağ iktidarlar bağlamında incelenecektir. Ardından bu anlayışın temel bileşenleri olan neo liberalizm ve neo muhafazakarlık kavram ları üzerinde durulacaktır. Son olarak da bu iki bileşenin toplum ve devlet açısından dile getirdiği farklı söylemler ışığında karşılaştırmalı analiz yapılacaktır. 

1. Yeni Sağ’ın Ortaya Çıkışı 

Yeni Sağ, 1980’li yıllarda başta iktisadi ve siyasi alanda olmak üzere bütün alanlarda liberal tezlerin yeni bir formülasyonla üretildiği yaklaşımların genel 
adıdır (Demir ve Acar, 2005, s. 297). 

1929 Ekonomik Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz etkileri; asli görevi adalet ve güvenliği temin etmek olan devletlerin müdahale alanlarını genişletmiştir. 
Vatandaşlarının refah ve mutluluğu için daha çok yetki ve sorumluluk duyan bir devlet anlayışı hakim paradigma haline gelmiş ve bu anlayışa refah devleti 
adı verilmiştir. Bu anlayışın 1970’li yıllarda çeşitli nedenlerle (petrol krizi, bütçe açıkları vs.) krize girmesi ve miadını doldurması sonucu değişen koşullara göre 
seçenekler geliştirebilme esnekliğine sahip olan kapitalizm, kendine çıkış yolu olarak Yeni Sağ’ı yaratmıştır. 

Yeni Sağ söylemin temel amacı; refah devletinin, toplumsal talepleri arttıran, ekonomide önemli bir yer kaplayan, aynı zamanda geniş bürokrasiyle sermaye 
akışını yavaşlatan yapısını çözmek ve böylece küreselleşen sermayenin önündeki engelleri ve sırtındaki yükleri ortadan kaldırmaktır (Baltacı, 2004, s. 360). 

Yeni Sağ politikalar öncelikle İngiltere’de 1970’li yılların sonlarında “IMF İstikrar Paketi” ile gündeme getirilmiş, 1979 yılında Margaret Thatcher iktidarı dönemi 
ile başlamış ve 1980’ler boyunca hız kazanarak sürmüştür. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 1980’de Ronald Reagan’ın seçim zaferi ile başlamış, 
Cumhuriyetçi Parti’nin iktidarı boyunca egemen olmuştur (Yürekli, 2007, s. 29-30). Seksenli yılların ortalarında ve çift kutuplu sistemin çözülme emareleri göstermesiyle birlikte, diğer ülkelerde de rağbet gören bu anlayışın Türkiye temsilcisi Turgut Özal ve Anavatan Partisi olmuştur (Şener ve Çolak, 2015, 401). 

1.1. Refah Devleti’nin Çıkmaza Girişi 

Refah devleti, sosyal refahın en elverişli bir şekilde vatandaşlara sunulması amacıyla devletin ekonomiye aktif ve kapsamlı müdahalelerde bulunmasını 
öngören bir devlet anlayışıdır (Çelik, 2005, s. 303). 1929 Klasik Buhran’dan sonra ortaya çıkan ve 1970’lere kadar önemini koruyan refah devleti anlayışı, 
serbest piyasa ekonomisinin başarısızlığı varsayımına dayanmaktadır (Pehlivan, 2009, s. 58). Temel amacı da bu başarısızlığı ortadan kaldırmaktır. 

Refah devletinin yükselişi İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme tekabül etmektedir. Sanayi Devrimi’nden sonra meydana gelen savaşlar ve ekonomik krizler, refah devletinin kurulması için bir tecrübe olmuştur. Ekonomik krizlerin önüne geçmek, savaşların ve krizlerin yol açtığı tahribatı ortadan kaldırmak için refah programlarının devlet eliyle organize edilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası bu konuda devlet ve sosyal taraflar arasında meydana gelen uzlaşma, refah devletine giden yolun başlangıcı olmuştur (Çelik, 2005, s. 304). 20. yüzyılın başlangıcında, çalışan insanların oy hakkına sahip olmalarıyla birlikte, İngiliz partileri, Liberal ve Muhafazakâr Partilerin üst tabakadan centilmenleri, daha önce asgari seviyeye indirdiği refah düzenlemelerine (devlet eğitimi, konut edinme, iş bulma ve sağlık bakımı) ilişkin taleplere dikkat kesilmişlerdir (Roskin, 2011, s. 33). Dolayısıyla oy hakkının yaygınlaşması, refah devletinin büyümesine yol açtı. 

Refah devletinin öngördüğü Keynesyen ekonomi politikaları, 1970’li yıllara gelindiğinde sorunlar yaşamaya başlamış, petrol krizleriyle birlikte kapitalizm kendini bir çıkmazda bulmuştur. Üretimin düşmesine karşın fiyat düzeylerindeki sürekli yükseliş ve bunun sonucunda işsizliğin artmasıyla, stagflâsyon1un ortaya çıkması Keynesyen ekonomi politikalarının iflası anlamına gelmiştir (Baltacı, 2004, s. 361). Bu iflasın nedeni refah devletlerinin, risk paylaşımının mümkün olduğu ve nüfusun büyük bir çoğunluğunun devamlı işlerde çalıştığı bir topluma göre biçimlendirilmiş olmasıydı. Bir başka deyişle refah devleti, çok geniş ve nüfus oranının arttığı, hemen hemen sürekli işsiz olan hayatta sadece marjinal bir rol oynayan bir topluma göre biçimlendirilmemişti (Çelik, 2005, s. 312). 

Hiçbir katkı payı ya da vergi ödemeyen, daha çok yerel otoritelere ve yardımlara muhtaç olan insanların devamlı bir biçimdeki artışı refah devletini krize sürüklemiştir. Ayrıca refah devletinde devlet müdahaleciliğiyle insanların yoksulluktan kurtarılması, sosyal ve ekonomik güvenceye sahip olması amaçlanırken, tam tersine devlet bürokratikleşmeye, fertlerin özel alanlarını kontrol ve ihlal etmeye başlamıştır (Yürekli, 2007, s. 28). 

1 Durgunluk içinde Enflasyon. 

 Tüm bunların sonucunda, önceleri istikrarlı iktisadi büyümeyi paylaştırdığından ve sosyal bütünlüğü sürdürdüğünden itibarı olan Keynesci talep yönetimi, 
daha önceki serbest piyasa düşüncesini ısrarla isteyen siyasi bir sağın artan baskısı altına girmiştir (Heywood, 2013, s. 104). 

1.2. Thatcher ve Reagan Politikaları 

Yeni Sağ fikirlerin izleri 1945 sonrasında yaşanan ekonomik büyümenin 1970’lere gelindiğinde durması ile aşikâr hale gelen Keynesci sosyal demokrasinin başarısızlığına ve toplumsal çözülme ve zayıflayan otorite hakkında artan kaygılara kadar götürülebilir. Bu fikirler en büyük etkisini 1980’lerde ABD ve İngiltere’de göstermiş ve Reaganizm ve Thatcherizm biçiminde ifadesini bulmuştur (Heywood, 2012, s. 118). Hem İngiltere’deki “Thatcherizm” hem de ABD’deki “Reaganizm” politikaları, özünde muhafazakâr olan bir sosyal felsefe çerçevesinde, laissez-faire ekonomilerini kaynaştırmayı hedefleyen Yeni Sağ’a ait ideolojik bir projedir (Heywood, 2013, s. 67). Bu iki liderin gücü, sosyal refah devletini tümüyle ortadan kaldırmaya yetmese de bu olgunun önemli ölçüde aşınmasına yol açmıştır (Berktay, 2010, s. 95). 

Refah devleti, her ne kadar ekonomiye müdahil oluyorsa da kapitalist sistem üzerine inşa edilen bir anlayıştır. Bu anlayışın krize girmesiyle kapitalist sistem 
iki seçenekle karşı karşıya kalmıştır: Ya toplumsal ve ekonomik talepler karşılanacak ve bunun için de kapitalizmin gereklerinden ödün verilecek, ya da toplumsal talepler kısılacak, demokrasiden ödünler verilecek ama sermayenin birikim koşulları korunacak ve geliştirilecektir (Baltacı, 2004, s. 362-3). 
Kapitalist devlet doğal olarak ikinci seçeneği tercih etmiş ve bu tercih vesilesiyle ekonomik sorunlarına deva aramıştır. 

Refah devletinde petrol krizleri öncüllüğünde yaşanan birçok ekonomik sorundan en önemli ikisi enflasyon ve durgunluktur. Enflasyonun nedeni kamu harcamaları ndaki artış, durgunluğun nedeni ise üretimi ve yatırımları olumsuz etkileyen yüksek vergilerdir. Bu nedenle arz yanlısı iktisat görüşü, 1980’de Reagan’ın ABD’de yönetime geldikten sonra uyguladığı ekonomik politikalara temel teşkil etmiştir (Pehlivan, 2009, s. 55). Thatcher’ın ekonomik yaklaşımı enflasyonun kontrolü ve devlet borçlarının azaltılması konularında Reagan’ın yaklaşımından farklılık göstermektedir. Thatcher ekonomiyi açık bir biçimde monetarist uygulamalarla hizaya sokarken, Reagan ise bunu arz yanlısı iktisat modeli ile hayata geçirmeye çalışmıştır (Ashford, 1990, s. 2). 

Thatcher ve Reagan’ın uygulamalarının diğer ülkelere bu denli hızlı yayılmasında rol oynayan başlıca beş faktör vardır (Ashford, 1990, s. 8): 

Birincisi, Yeni Sağ ekonomik uygulamalarının akademik ve ekonomik açıdan güvenilirliğinin olmasıdır. 

İkincisi, bu uygulamalara sağlanan kurumsal desteklerdir. 

Üçüncüsü, medya tarafından bu politikaların benimsenmesi ve yayınlanmasıdır. 

Dördüncüsü, bu uygulamaların ekseriyetle politik destek görmesidir. 

Beşincisi, toplumun seçim tercihlerinden hareketle bu politikaların kabul edilebilirliğinin kanıtlanmasıdır. Bu beş faktör, Yeni Sağ’ın, küreselleşme 
furyası ile birlikte diğer devletlerde nüfuz alanı bulmasına olanak sağlamıştır. 

Son olarak, Başbakan Margaret Thatcher ve Başkan Ronald Reagan’ın devlet yönetimleri ve krizlere karşı tutumları açısından ideolojik ruh ikizleri olduklarına 
dair tarihsel bir görüş birliği de söz konusudur ve bu iki isim ayrılmaz politik müttefikler olarak ifade edilir (Clark, 2013, s. 21). 

2. Yeni Sağ’ın Temel Bileşenleri 

Her ne kadar, sosyalist yazarlar Yeni Sağ’ı gerek politikada gerek ekonomik düşüncede gerekse felsefede yirminci yüzyılın son çeyreğinde gelişen ve sola karşı ciddi bir üstünlük sağlayan bütün anti-sosyalist hareketleri kapsayan geniş bir etiket olarak kullansalar da (Yayla, 2011, s. 211), temel bileşenleri iki farklı ideoloji olan bu anlayışı böylesine indirgemeci bir tutumla analize tabi tutmak eksik sonuçlar doğurur. 

Muhafazakârlık kapsamında ideolojik bir gelenek olarak Yeni Sağ, piyasa bireyciliğinin ve sosyal veya devlet otoriteryanizminin bir bileşimini ileri sürer 
(Heywood, 2012, s. 116). Bu farklı eğilimler genellikle neoliberalizm ve neomuhafazakarlık olarak adlandırılır2. 

2 Her iki ideolojideki “neo” takısı, önüne getirildiği ideolojilerin, dönemin koşulları çerçevesinde güncellenmiş versiyonları olduklarına işaret eder. 

Yeni Sağ anlayış iki bileşen üzerine te-sis edilmiştir. Birincisi, Keynesyen Model çerçe-vesinde kamu sektörünün piyasadaki ağırlıklı rolünü reddeden 
neoliberalizm; ikincisi ise otoriteyi yeniden güçlendirmek ve aile, din ve millet temelinde geleneksel değerlere dönüşü arzulayan neomuhafazakarlıktır. Neoliberalizm, adından da anlaşılacağı üzere, klasik liberalizmin güncelleştirilmiş bir versiyonudur. Birey, özel teşebbüs, serbest piyasa ve minimal devlet neo-liberal anlayışın anahtar kavramlarıdır. Serbest-çe işleyen bir ekonomik sistemin etkili ve verimli olacağı ve devlet müdahalesi olmayan bir toplumsal sistemde bireylerin özgürleşeceği neoli-beralizmin temel söylemidir. Neomuhafazakarlık, gücünü ve müdahalesini ekonomik alandan çeken devletin, bu güç ve müdahale sini eksikli-ğini hissettiği toplumsal alana yönlendirmesini ve otorite ile disiplinin yeniden tesisini savunur. 

Bu düşünceyi savunanlar, liberal anlayışın piyasa-devlet ilişkisi hakkındaki tezlerini kabul etseler de; liberal toplumların değerlerden arınmış, kültürel kimlikten yoksun toplumlar olamayacaklarını, olurlarsa yozlaşıp çökecekleri endişesini dile getirmekten de geri durmamışlardır (Güler, 2010, s. 151). 

Diğer taraftan, neoliberalizm, kısmen sosyalist partilerin yükselişine bir tepki olarak gelişmişse de muhafazakârlar, neoliberallerin sosyalizme fazlasıyla ödün 
verdiği kanısında olmuşlardır. Neoliberaller ise, muhafazakârların artık liberalizmin amaçlarına hizmet etmeyen eski liberal dogmalara takılıp kaldıklarından yakınmışlardır (Berktay, 2010, s. 95). Bu iki ideoloji arasındaki duvarları alçaltmak için bu algının değişmesi, bunun değişmesi için de köklü bir kriz gerekmekteydi. 

Tam da refah devletinin içinde düşmüş olduğu gibi bir kriz. Bu ortam, liberalizmi güncelleştirenlerle muhafazakârlığı güncelleştirenleri antisosyalist çerçevede yan yana getirmiştir. Yeni Sağ, işte bu iki ana ayak üzerinde yükselmiştir. 

2.1. Neoliberalizm 

Neoliberalizm klasik liberalizmin güncellenmiş bir versiyonudur. Klasik liberalizmin piyasa ile ilgili savunduğu “görünmez el” teorisini yeniden hakim paradigma haline getirme amacını taşır. Temel öğeleri birey ve pazar olmakla birlikte temel amacı piyasa üzerindeki devlet müdahalesini kaldırmaktır (Türk, 2008, s. 124). 

İktisadi liberalizmin yeniden hayatiyet kazanmasının karşılığı olarak kullanılan neoli-beralizm kavramı, karşı devrim niteliğindedir ve amacı 20.yüzyıla damgasını vuran iri devlet ve devlet müdahalesini eğilimini durdurmak, mümkünse tersine çevirmektir (Heywood, 2013, s. 67). 

Liberal Yeni Sağ şeklinde de ifade edilebilen neoliberalizm, minimal devletin yeniden ifade edilmesi ile eş anlamlıdır. 

Bu anlayış, “özel, iyi; kamu, kötü” şeklinde özetlenir. Devlet, zor kullanma ve özgürlüğün yer almadığı alan olarak görülür; kolektivizm bireysel inisiyatifi kısıtlar ve öz saygıyı azaltır. Ne kadar yumuşak olursa olsun her yönetimin aynı şekilde insani faaliyetlere zarar veren etkisi vardır (Heywood, 2013, s. 104). 

Neoliberallerdeki minimal devlet anlayışı, liberteryenlerdeki “Devlet gereksiz bir kötülüktür” ve ya anarşistlerdeki “Devlet, ortadan kaldırılmalıdır” anlayışı kadar 
ileri gitmez. Mises (2010)’e göre liberalizm, anarşizmden köklü bir biçimde farklılaşır ve de devletin ortadan kaldırılmasını amaçlayacak kadar aptal değildir. 

Liberaller bir ölçüde zorlama ve tazyik olmaksızın sosyal işbirliği ve medeniyetin var olamayacağını tamamen kabul ederler (s. 61). 
Dolayısıyla devletin nüfuzunu minimize edeceği alan ekonomi ve piyasadır. Kusursuz bir serbest piyasa anlayışını tesis edebilmek için minimal devlet savunulur. 
Devlet, yine fenalık olarak değerlendirilse de bu gerekli bir fenalıktır. “Serbest piyasa, güçlü devlet” parolasıyla yola çıkan Yeni Sağ hareketin “serbest piyasa”ya yapmış olduğu vurgunun altyapısını neoliberal düşünce oluşturmaktadır. 

Refah devleti anlayışı sonucu devlet, liberalizmin salık verdiği asli görevlerinin (adalet ve güvenlik) yanında eğitim, sağlık, sanat vs. alanlarında görev yüklenip 
şişkinleşmiştir. Hem hantallaşıp asli fonksiyonlarını yerine getirememeye hem birilerinin kamu gücünü ele geçirip yolsuzluk yapmaları için kapı aralamaya, 
hem de başkasının parası üzerinden hayır yaparak adaleti ihlal etmeye başlamıştır (Özipek, 2007, s. 38). 
Neoliberal düşüncenin minimal devlet ısrarının nedeni, devleti küçültmek dolayısıyla üzerinde kavga edilecek pastayı da küçültmek manası taşımaktadır. 

Neoliberalizm; “en az hükümet, bırakınız yapsınlar, seçme özgürlüğü, serbest piyasa toplumu, birey” gibi ilkeler üzerine tesis edilmiş bir anlayıştır (Baltacı, 2004, s. 364). 
Heywood (2013)’a göre, neoliberalizm sadece Yeni Sağ’ın elindeki bir silah değildir. Bu anlayış, daha geniş kapsamlı güçler tarafından şekillendirilmiştir. 
Bu güçlerin arasında en dikkat çekici olanlar iktisadi küreselleşmeden doğan güçlerdir. Ayrıca neoliberalizm, muhafazakâr partiler üzerinde olduğu kadar, 
liberal ve sosyalist partiler üzerinde de etkili olmuş ve etkisi Anglo-Amerikan dünyanın sınırlarını aşmıştır (s. 67-8). 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder