29 Aralık 2017 Cuma

SİLİNEN TÜRKİYE- Büyük Süfyan ve Sufi, BÖLÜM 1

SİLİNEN TÜRKİYE- Büyük Süfyan ve Sufi,  
BÖLÜM 1



[Faruk Arslan]

Toronto’da York Üniversitesi’nde Liberal Sanatlar ve Profesyonel Eğitimleri Honour Sosyoloji ve Wifrid Laurier Üniversitesinde Sosyal Çalışmalar, Bireysel, Grup ve Aile terapisi, aynı zamanda Din ve Kültür alanında iki yüksek lisan yaptı. Ruhsal Psikoterapi alanında Martin Luther Üniversitesinde doktora yapıyor ve öğretim görevlisidir. Sosyoloji, Uluslararası İlişkiler, Sosyal Hizmetler, Psikoterapi, Gazetecilik ve İletişim alanlarındaki yüksek öğrenim kursları için öğretim üyesi ve sosyal araştırma uzmanıdır, lisans ve lisanüstü eğitim alan öğrencilere Kuzey Amerika Eğitim sistemine uygun konsept ve kalitede yüksek eğitim ve öğretim modeli sunmakta, kitap, makale ve şiir yazmakta, seminer ve konferanslar vermekte, aynı zamanda psikolojik sorunlarda Sufi psikoterapi ve sosyal danışmanlık hizmetleri önermektedir.

Toronto Belediyesi’nin Sosyal Planlama Departmant’ının Yeni Gelen Kadınlar Merkezi ile ortaklaşa yürüttüğü ‘Kazanım’adlı projede Sosyal Araştırmacı, Sosyolog olarak çalıştı. Psikoloji Uzmanı olarak Kanada devlet kurumunda ve Sufi Danışmanlık ve terapi şirketinde psikoterapist olarak görev yapmaktadır. 

Kısa adı MANA 

(Media Asembly of North America) olan Kuzey Amerika Medya Birliği’nin kurucu başkanı ve halen genel sekreteridir. Kanada’da yayınlanan Canadatürk ve Çorum yerel gazetesi Türkiye’de Manşet’de köşe yazarıdır. Kanada’nın Ontario Eyalet’inde Kayıtlı Sosyal Hizmetler görevlisidir (Registered Social Worker).
Arslan, 12 Nisan 1969'de Ankara’da doğdu.  Alanya nüfusuna bağlı olmakla beraber aslen Çorumludur. 3 yıllık GATA Sağlık Astsubay Hazırlama Okulu’ndan 1986'da mezun oldu. Sağlık Astsubay Sınıf Okulu’dan mezun olmaya 3 ay kala 1987'de ayrıldı. Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdi ve Hazar’ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997'de ‘Uluslararası Hukukçu’ ünvanını kazandı. Kanada’da Centennial College’den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ diploması ile mezun oldu.

Toronto Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı devlet okullarında Toronto’da kadrolu öğretmen olarak Türkçe dersleri verdi. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği, Kanada Etnik Gazeteciler Derneği ve Ontario Sosyal İşçiler Koleji ile Derneğinin üyesidir. 

Evli ve üç çocuk babası olan Arslan, Kanada ve Türk vatandaşı olarak Kanada’da gazetecilik ve akademik yaşamını sürdürüyor. Arslan, iyi derecede İngilizce, 
Almanca ve Azerbaycan Türkçesi biliyor.  

GAZETECİLİĞİ

Orta Asya’ya Zaman gazetesini kurmaya 17 Şubat 1992'de giden 19 kişilik ilk ekibin içinde yer aldı.  Azerbycan Zaman’a bölge büroları kurma görevini 1995'e 
kadar yürüttü.  Aynı zamanda Azerbaycan Zaman’da haber ve yazı dizisi yazmaya başladı, Karabağ, Çeçenistan ve Abhazya savaşlarını yakından takip etti. 
1995 ile 1996 arası Azerbaycan Zaman’da aktif gazeteciliğe yoğunlaştı. Hazar’ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla haber ve makale Türk ve 
yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman Gazetesi’nin her biriminde dağıtımdan reklama, bürolar, matbaa gece sorumluluğundan, muhabirlik, haber
müdürlüğü ve köşe yazarlığına kadar her alanında yaptı. 1995 ile 1998 arası CHA Azerbaycan temsilciliğini 3 yıl yürüttü. Üç yıl arka arkaya en fazla haber 
yazan CHA muhabiri ödülünü aldı. 2 yıl süresince Türkiye’de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı. Azerbaycan’da yayımlanan 60 
bin tirajlı ilk çocuk gazetesi Tomurcuk’un kurucularından oldu. Ersin Demirci yönetimindeki Azerbaycan Zaman’da ülkenin en popüler yazarları Bahtiyar Vahapzade ve Rafael Hüseynov’u, en iyi televizyon gazetecisi Gulu Muharremli ve daha on meşhur yazarı köşe yazısı yazmaya ikna etti ve yazarlar sorumlusu oldu. 1997'de Azeri başyazarlardan Rafael Hüseynov ve rahmetli Bahtiyar Vahapzade’nin ortaya attığı Avrasya Diyalog Platformu ve Dergisi köprüsü önerisi ve Avrasya oluşumunun Eylül 1999'da Bakü’de yapılan ilk kuruluş toplantısında hazır bulundu. Ağustos 1998'den itibaren Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara’da diplomasi, ‘Yurtdışı Baskılar’, dış politika, enerji ve başbakanlık muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan Zaman’lara yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı. Kırka yakın ülkeyi gazeteci ve fotoğrafçı olarak gezen Arslan, dış politika, diplomasi, Türk dünyası, Rusya, Almanya, Orta Doğu, Avrupa Birliği ve enerji politikaları konularında uzmanlaştı.

ÖNSÖZ               
     
Hırsı bırak, kendini boş yere harcama!
Hz. Pir Mevlana (ks), bugün yaşasaydı, Eminim yine aynı sözleri söylerdi:

Biz gittik, kalanlar sağ olsun; Doğan eninde sonunda ölür.
Gökkubbede oturanlar iyi bilir, Damdan bir taş atıldı mı, düşer.
Hırsı bırak, kendini boş yere harcama.
Şu toprak altında çırak da bir, usta da.
Hiç naz etme, a güzel, Bu mezarda ne Şirinler var, ne Şirinler, Ferhat gibi yok olup gittiler.
Direği yelden yapı, a güzel, Dayansa dayansa, ne kadar dayanır.
Kötü idiysek, geçtik gittik kötülüğümüzle, İyi idiysek, hayırla anın bizi.
Zamanın tek eri olsan bile Bir gün gidersin sen de tek tek gidenler gibi. 
Yok olmayı istemiyor musun, İyi şeylerden evladın olsun. 
İyiliklerin bükülmüş ipliğidir kalan, Odur dünyaya direk olanların canı.
Şu akıp giden kum seline bak, Ne durması var, ne dinlenmesi, Bak birdenbire bir dünya nasıl bozulur, Nasıl atar bir başka dünyanın temelini.
Bu kupkuru yerde ben Nuh’un gemisi. Ömrümün sona ermesi de Tufan. 
Girdik susanlar arasına, yattık uyuduk. Çığlığımız sınırları aştıydı nasıl olsa.

“Âlimler fitneyi daha gelirken anlar. Cahiller ise ancak giderken farkeder.” diyor Hasan Basri Hazretleri.  İstiklal Marşımızın kimseye biat etmemiş yazarı 
Mehmet Akif Ersoy ne derdi?

Eminim, Söze A'râf Suresi 155. Ayetin bir kısmı ile başlardı: "İçimizdeki Beyinsizlerin işledikleri yüzünden, Bizi helâk eder misin, Allah'ım?"  
Sonra devam ederdi şair: 

   _ Yâ Râb, bu Uğursuz gecenin yok mu sabâhı? 

    Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! 
    Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! 
    "Yandık" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun! 
    Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında, 
    Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında, 
    Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm; 
    Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm! 
    Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i, 
    En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i!... 
   Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın 
   Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın 
   Emvâci hurûş-âver olurken melekûta? 
   Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet, 
   Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet? 
   Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman 
  Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban? 
  Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin, 
  Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in? 
  İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet? 
  Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet? 
  Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ? 
  Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ! 
  Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm! 
  Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm? 
  Lâ yüs'ele binlerce sual olmasa du kurbân; 
  İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân! 

Eyvâh! Beş on Kâfirin İmanına kandık; 
Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık! 
Mâdâm ki, Ey Adl-i İlâhi yakacaktın... 
Yaksaydın a Mel'unları... Tuttun bizi yaktın! 
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi: 
Binlerce cevâmi yıkılıp hâke serildi! 
Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted: 
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed! 
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar, 
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar! 
En kanlı senâatle kovulmuş vatanından, 
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan! 
İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok... 
Nâ-hak yere feryâd ediyor: âcize hak yok! 
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi? 
Ağzım Kurusun... Yok musun Ey adl-i İlâhî!


     “Zalimler için Yaşasın Cehennem!” demişti 32 yaşındaki Üstad Bediüzzaman Said Nursi. 

Bu sözü ilk kez 1909 Mayıs’ında idam talebiyle yargılandığı İstanbul’daki Dîvân-ı Harb-i Örfì’de (Sıkıyönetim Mahkemesi), Beraat ettikten sonra dışarı çıktığında alenen 
Sultanahmet’e kadar nidâ etti. 

Yer, Beyazıt’ta bulunan Sıkıyönetim Mahkemesi (şimdiki İstanbul Üniversitesi merkez kampüsü) binası. Dışarıda, sıra sıra dizilmiş dârağaçları var. 
Onlarca mâsum ve mazlûm kişi orada asılmış durumda bekletiliyor. 
Bu vahşiyane tablo halka da alenen gösteriliyor ki, etrafa korku ve dehşet versin; cesaretler büsbütün kırılsın, kimse kımıldayamasın, 
kimse sesini çıkaramasın diye… Halkın üzerindeki o namert korkuyu kırmak ve ölümden zerrece korkmadığını göstermek istemişti. 
Bu asırda mim’siz medeniyetperestlerin başlarına vurulmak için yazılmış bir arzuhâldi.
‘Hırsı bırak, kendini boş yere harcama’ diyen üstadın 1925’den hayatı bugünkü altın nesli yetiştirmek içindi. İmanı temsil etti ve kıyamete kadar edecek. 
Ondan sonra gelen Hocaefendi hayatı temsil etti ve edecek. Hakkın şahsi manevisinin emanetini yerde koymamak için bazen üstad gibi Cebbar olmak gerekir. 
Bazen de Kahhar ve Müntakim gerekir ki, zalimlere haddini bildirsin.
Nazım beyin Hz. İnsan makalesi sunuma uygun düştü, okuyalım:

“Yeni mottom: Aslanlar hikayelerini anlatana kadar, avcının hikayesini dinlemeye devam edeceksiniz. Afrika Atasözü.
Kalabalık kitlelerin, anlayışı ve hafızası yok. Unutma ise muazzam. Hocalara neden dini program yapmıyorsunuz?dedim. Rayting almıyor, dediler. Zihinlerde büyük bir blokaj oluşturulmuş, başka şey görünmüyor.  Ben de aldım kalemi elime yazayım dedim. Hayatın en bedbaht gününü. Neden yeni kitap basmıyorsunuz? dedim. 
Satılmıyor, alan yok ki, dediler. Neden namazı bıraktın, dedim? İşten atılmak beni korkutuyor, dediler. Neden başını yeniden açtın, dedim. Herkes okulda terörist diyor, dediler.  Üzgündü! Hayırdır dedim. İki aydır aşk romanı kadar Kuran satılmıyor, dedi. 
En büyük sermaye kaybedilmeyen güvendir. Keşke sokaklardaki rögar kapaklarının seviyesi ile ilgilendiğiniz kadar, yazarların, gazetecilerin, mazlumların durumu ile ilgilenseydiniz. Avcılar hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Daha aslanların hikayelerini anlatmasına var demek ki! Bir yazarı yazmaktan gözaltına almak, okurunu okumaktan göz hapsine almak demektir. Okumanın yazmanın suç olduğu bir ülke açık cezaevidir.
Ne zaman dedi aya ve yıldızlara. Yakında, dedi onu takip eden rüzgâr. Geldikleri gibi gidecekler. Arkalarında koca bir enkaz ve hayâl kırıklığına uğramış milyonlar kalacak… 

Kaşı gözü oynayandan uzak dur derdi. Rahmetli... Bazıları yanlış meslek seçtiyse demek ki! Tiyatrocu olacakken başka bir şey olmuş.
Sevimli şişman adam neredesin. Efkarlandım senin için. Tüm mezarlıkları gezdim senin için. Ürkek ve mahsun senin için.
Gerçek hayatın ne olduğunu bilmeyenler yaşadıkları, hayatı hayat zannediyor. Birgün gerçeği görünce travma bile geçirmez,bir şey uydururlar.
Ey ruhumun efendisi! Sana ulaşmak için; bin dünya ve on bin ömür gerekse sana feda olsun.

Kapını çok çalmak istedim. Anlarmıydın beni bilmem. Sen derin hülyalarda boğulurken, ben sana pür edep gelemedim. Elimi uzatmayı çok istedim.
Ne, ne kadar yaşayacağımız, ne de, ne zaman öleceğimiz belli. Geriye bir nam bırakacağız çocuklarımıza miras olarak. Ya varacağımız yer?
Sana geldim. Gelişim mi, dönüşüm mü hüzünlendirdi seni... Ben konuşurken sen heyecanlı ben ise bahtiyardım. Ruhumuza hayat üflenir gibiydi.
Şehre, şehirlere baktım da ruhları çekilmiş gibiydiler.Allah adının anılmasına müsade edilmiyordu artık! Bir araya gelinemiyor du. 

Yaşama ve yaşatmayı ideal edinenlerin yakma-yıkma harab etme ile işleri olabilir mi?

Gerçek aydınlar ya susturuldu ya da içeri atldı. Nasreddin hocanın hindisi kadar bile düşünüp kıymetli olamadık. Korktuk düşünceden!
Dindar olduğunu iddia eden camianın bir tek aydını bile yokmuş. Bunu bu dönemde anladık.

Ben de utanıyorum. Toplum içinde mesleğimi söyleyemiyorum. Bu konuda kirlenen sadece sizlerin mesleği değil. Utanıyorum mesleğimiz kirletildi.
Söyleyeyim mi? Sen aslına döndün! Yerinde saydın. Bir "öğrenilmiş çaresizlik" yaşıyorsun!

Duydum ki hayıflanıyor muşsun! Benim yetiştirdiklerim, adam ettiklerim, diyor muşsun! Demek ki onlar yetişmiş ve adam olmuşlar. 

Sen? 

Ruhlarda açılan yaralar dikiş tutar mı?

Sevimsiz bir toplum olup çıktık vesselam. Mafya vari özentiler içinde; önüne gelene söven, hayal aleminde yaşayan, dindarlıktan uzak toplum.
Herkes birbirine ayet okuyor. Hucurat-6 diyorlar. Okuyanlar uymuyor ayete, başlıyor kendi duyduklarını mış ve muş'la anlatmaya.
Toplum cinnet geçiriyor. Kelimelerde anlam kayması, dillerde küfür. Anlamsız sataşmalar heryanda. Sokakta bir ses: "biliyorum sen de" diyor.
Bırakın anı; insanların geçmişi sorgulanıyor. Mahkemeler eşlerin nasıl tanıştığını sorguluyor. Akşamları ne yaptıkları soruluyor.
Muhabbetin tezahürü sevgi iradi olarak ortadan kaldırılıyor. Normal erdemli bir insan olamıyoruz. sosyal çevreler tamamen yıkıldı.
İdare-i maslahat ettiklerimiz bir bir kaybolup gidiyorlar çevremizden. Sebebsiz bir acaba için merhabalar kesildi bir bir.

Toplumda yeni diyebileceğimiz, sosyolojik olgular gelişiyor. Grimiz kalmıyor nerede ise. Ya beyaz, ya siyah. Bundan dolayı çok muzdaribim.
Beynimin içinde bir ayaz var. Bu ayaz beni felç ediyor. Felç olan beynimle etrafımda olanları anlamakta çok zorluk çekiyorum.
Ekranda dönen belgeselde cami görüntüleri özellikle mi seçiliyor? İmamın arkasında tek cemaat var! Bu manzara zihinlere mi kazınıyor?
Saatlerdir tv'de kelime-i şehadetin nasıl doğru söyleneceği dönüp duruyor. hayırdır sebebi nedir?

Ya bir cemaattesin, ya da yeni cemaat kuruyorsun. Bilmiyorum. Ama senin çile çekip bir adam yetiştirmediğini biliyorum. Sen fast food seversin.
Hey sen! Gelip kulağıma bütün cemaatler ortadan kaldırılmalı diyen müptezel. Bana Whatsup'tan gönderdiğin mesajın farkında mısın?
Bir millet ab-ı hayat zannedip içtiği su kaynağının zehirli zakkum suyu olduğunu anladığında iş işten çoktan geçmiş olacak.
Çok üzgünüm, çook! Bir millet gözümüzün önünde batıyor.

Ev sahibi durmadan ağlıyor. Durmadan iç çekiyor. Neye üzüleceğimi şaşırdım.

Bir cenazedeydim. Defin sonrası dua için eve çağrılan hoca bütün cemaatler bitirilmelidir, dedi. Ciddi bir arbede çıktı. Bazı insanlar kovuldu.
Her söylediğin doğru olmalı. Yalnız benim söylediğim doğru demek senin hakkın değildir. BSN
Herkes bir yerlerden enforme edilmiş. Mış, muş vesselam. Savunulan değerler de miş, muş üstüne. Herkes benim dediğim doğru, diyor.
Şok içindeyim. Herkes zihninde hayali mahkemeler kurmuş, yargılamış, hükmü vermişler.

 Müebbet veya idam.

İnsanları tanımakta zorluk çekiyorum. Uzun zamadır görüşmediğim dostlarımla görüştüm. Hepsi otoriterlikten yana. Mahkemelere karşılar.
Önceleri bu otoriterliği muhafazakarlık gibi düşünürdüm. Değilmiş. Tamamen cehalet ve kötü niyetten kaynaklanıyormuş 
İslamcılar eğitimde zora kalınca, otoriterliğe başvururlar. Bunu bizzat kendim eğitim hayatım boyunca yaşadım. 
Kızların okutulmasının iyiliğinden bahsediyorsunuz. Kızım okuluna gitmek istemiyor. İHL'ye gönderdim, okumaktan kızımı soğuttular. 

Korku, Korku...

Camide hoca birlik, beraberlik ve güçlü olmamız diye dua ettiriyor. Namaz kılmadan camiden çıkanlar oldu. Ayrıca camilerde cuma vaazları devletin 
basın bültenine dönmüş durumda. Hoca silah envanteri verip birlikten bahsediyor. 
Lise son sınıf öğrencisine bir öğretmen hakaret edemez. Kendi darbe hatıralarını anlatmak nedir? Dinlemeyene sen Fetö müsün demek nedir?
Çocuk üniversiteye hazırlanıyordu. hayalleri ve geleceği karardı. Yeter artık bu parti propagandası. Herkes sizi sevmek zorunda değil.
Çocukların psikolojisi bozulmaya başladı. Kızım okuldan ağlayarak geldi bugün. Okula gitmek istemiyor. Okuldan bıkmış durumda. 
Yeter artık! Okullardaki parti propagandası kabak tadı vermeye başladı. Bir hafta geçti, ders işlenmedi okullarda. 
Birbirlerinin yerinde gözü olanlar ihbarda mı bulunuyor? Kim teşvik etmişti bu şekilde olmasını?
Gıybet ve haset haramdır. Tv'de oturmuş topluca bu haramları işliyorlar. Ağızlar mafya ağzı.  Nasıl aslan kesilmesinler? Yemişler gazı başları dönmüş. 
Ben milletim söz bizim diyorlar. Daha önce "Allah'ın dediği olur" diyorlardı.
Üç gündür uzun zaman görüşmediğim tanıdıklarımla beraberdim. Görüşmelerimin özeti şudur: "Kedi bile olamayacak fareler aslan kesilmişler."
Fedon, Suavi ve Angelina'nın da suçlanmasını bekliyoruz. Geç kaldılar...
AKP'nin 15 yıllık iktidarında darbeci diye suçlanmayan bir tek Kahtalı Mıçı kaldı.
Aslanlar hikayelerini anlatana kadar, avcının hikayesini dinlemeye devam edeceksiniz. 
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet 
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme  
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Şeytanın hoşuna gidecek şeyler yapıp onu sevindirmeyin. Şeytanla mücadelemiz kıyamete kadar sürecektir.
İçimizdekileri hep kendimiz büyütüyoruz. İyiliği ya da kötülüğü... İyilik iyilikle, kötülük kötülükle beslenir ve büyür.

Hayat çok garip!

Çay içiren dosttan hiç zarar gelmez. 

Bazen şeytan vucud bulup etrafımızda insan suretinde dolaşır.
Terazinin iki kefesi var unutma. Hangisi ağır gelecek acaba. Biri beyaz, biri kara...
Hayat önümüze bir ayna koyuyor. Kim olduğumuzu görelim, diyerek. Bazen gözümüze bu aynanın yansımaları çarpar. Kim olduğumuzu hatırlatır.
Almanya'daki camiden cemaat kovma olayından sonra, önümüzdeki cuma; tüm yurtta ve yavru vatan Kıbrıs'ta camiden kovma haberleri bekliyoruz.
Herkesin kurduğu bir hayat vardır. Kimisi işbirliği yapar, hayatını devam ettirmek için; kimisi ise yalnız kalır, hayatını bile feda eder.
Er ya da geç, birgün hepimiz mutlaka ikna oluruz.
Hakikate ulaşmak zordur, emek ister unutma! 
Emeksiz hakikat arayışı, beraberinde çeri çöpü de getirir.
Medyada ne çıkıyorsa halk ona inanır. Halk var olan haberi alır,ihtiyacının ne olduğuna bakmaz! Senin ihtiyacın ne? Hakikat mı, var olan mı?
Doktor receteyi 1400 yıl önce yazmış. 100 yıl önce güncellenmiş. Hemşirelere ihtiyaç var. Kağıtta yazılı reçetenin hastaya faydası ne?
Sen kimsin? Varolan kişi misin? Olması gereken kişi misin? Hangi hayatı yaşıyorsun? Tercihini yeniden kontrol et! Sen bunu yapabilirsin?
Toplum ağır bir travma geçiriyor. Bu travma biterse birgün, memleket bir tımarhaneye döneceğe benziyor. Kim destek verecek bu travmaya maruz kalanlara. 
İnsanlar tanınmayacak halde. Ah ki ah!
Hayırdır! Bütün kanallarda "Direniş ve Diriliş" isimli bir belgesel dönüyor. Sebebi ne acaba!
Kayıp dünyasında, kayıp hayat yaşayanlar var bu ülkede. Tarih onlardan ya hiç bahsetmeyecek ya da bahsedilenleri üstlerine alınmayacaklar.
Acılar öfkeye dönüşmesin lütfen!
Sürgün isimli bir kitap ve filmi vardı hatırlayanınız var mı?
Eskiden bu milletin etrafında toplandığı değerleri vardı.
Ağzı bozuk küfürbaz hocalar birbirini tebrik ederek bayramlaştılar, 2016 Kurban Bayramında. 2016 Kurban Bayramı cezaevlerinde maznunlar, evlerinde 
kimseye derdini anlatamayan mazlumlarla geçti. Bayram hakkımız saklı. Maznun ve mazlumlar gülmeden nasıl bayram yaparız? Bayram hakkımız saklıdır. 
Tüm bayram haklarım bende saklıdır. İstediğim zaman yapacağım... Masum mahpuslar, suçsuz mustazaflar, işlerine son verilenler, malına el konanlar ve 
yurdunu zorla terkettirilenler varken, bayram yapamam. Ne çarşıda ne pazarda bir bayram havası... Güneş bile aydınlatamıyorsa demek ki koca ülkeyi. 
Karanlık karanlık üstüne...
Yaşadığınız anın hakikat olduğunu zannediyorsanız yanılırsınız. Hakikat sizin bütün zamanlarda nasıl davrandığınızla ilgilidir.
Politika demek rüşvet demektir! Bunu anladım.
Kaderde tesadüfe yer yoktur.
Maymuna, fareye, helvaya tapanı duydum da; köprüye, otobana hele makarna ve kömüre tapanı hiç duymadım. Bende bir kusur varsa demek ki!
Deprem oluyor, şehir ortasında bomba patlıyor, otobüs kurşunlanıyor biri çıkmış huzurdan bahsediyor. Diğeri de Amerikaya kayyum atıyor. 
Halusinasyon görüyorlarsa!

Bir insan bir insana elbette yeterdi. 
Bu ülkenin din adamları nereye gitti de dini konuları gazetecilere soruyorlar. Onlar ise bilmem demiyor. 
Hocanın biri tv'de kesilen kurban, Allah'a yapılan hibedir mi? dedi.
Çok üzgünüm, bir millet dindarların ve din adamlarının eliyle batırılıyor.
Mezarlıkları ziyaret eden de kalmamış. Yeni şehitler icad edilmiş, geçmiş zamandan gelen Şehitlerimiz diyor birisi... sanki şehit olmaya gönderilmiş 
bu dünyaya.

Diksiyonu yok şivesi bozuk bir spiker Mekke'den canlı mottosu ile üfürmekle meşgul. Hz. İbrahim'in duası, bizi ümmete lider yapmıştır,diyor.
Ah "Naneli Çayın Efendisi" neredesin! Yine sensiz, sensizim. Senin yerine de bir bardak koydum. Bir ondan içiyorum, bir ondan içiyorum!
Çok zengin bir ülkeyiz. Acaip uzmanlarımız var. Gerçi uzmanlık alanlarını anlayamadım ama iyidir. İyidir, iyidir...
Başına gelen herşeyi başkasından bilmekten ne zaman vazgeçip, kendinden bileceksin.
Uçbeyi mi? Dedi biri. Ülkeyi bölmeye kafaya koymuşlar.
Aman Allahım neler duyuyorum. Tv'de biri: Ezan düeti dedi.
Tv'de biri kurban darbeyi önler mi? dedi. Camileri de kirlettiler. Minberlerde küfür ettiler.
Tarih yazmaktan bahsedenler, biraz başını kaldırıp sağına soluna bakmalı. Yaşarken tarih yazılmaz!
Korku ne tuhaf bir şey! İnsanı esir alan...

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder