17 Aralık 2017 Pazar

YENİ SAĞ’I OLUŞTURAN BİLEŞENLERİN BİRBİRİ İLE ÇELİŞEN KAVRAMLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME BÖLÜM 2

YENİ SAĞ’I OLUŞTURAN BİLEŞENLERİN BİRBİRİ İLE ÇELİŞEN KAVRAMLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME BÖLÜM 2


2.2. Neomuhafazakarlık 

Edmund Burke’un düşünsel temellerini attığı muhafazakârlık, 1960’larda ABD’de liberal katkılarla yenilenip neomuhafazakarlık haline getirilmiştir (Okutan, 2006, s. 309). 
Muhafazakâr Yeni Sağ ya da neomuhafazakarlık en iyi şekilde, liberal reform ve ilerlemeci değerlerin yaygınlaşmasının bir sonucu olarak ortaya çıktığı 
düşünülen sosyal parçalanma korkusu çerçevesinde tanımlanabilir (Heywoood, 2013, s. 108). 

Neomuhafazakarlık; “güçlü hükümet, toplumsal otorite, disiplinli toplum, hiyerarşi ve itaat ve ulus” gibi ilkeler üzerine tesis edilmiştir 

(Baltacı, 2004, s. 364). Liberalizme nazaran daha otoriter olmasının arka planında yatan sebep, insan doğası yaklaşımıdır. Muhafazakârlara göre insan doğası, liberallerde olduğu gibi iyimser değildir. İnsan kusurludur, her zaman kendi adına en rasyonel kararları alabilen bir özelliğe sahip değildir. Birey, toplum içinde birey olma özelliği kazanır. Dolayısıyla muhafazakârlar, toplumu birey karşısında önceler. 

Yeni Sağ’ı oluşturan ana öğelerden birisi olan neomuhafazakarlığın temel amacı otoriteyi yeniden tesis etmek ve aile, din ve millet temelinde geleneksel değerlere dönmektir. 
Neomuhafazakarlıkta otorite, kültürel değerlere bağlılığı, toplumsal istikrarı ve toplum içinde saygıyı ve disiplini sağlayacak bir güç olarak görülür (Türk, 2008, s. 125). 

Özellikle 20.yüzyılın son çeyreğinde, Yeni Sağ’ın ekonomik alanda savunduğu neoliberalizm ile sosyal alanda savunduğu muhafazakârlık, iki ayrı ideolojik konumlanışın bir arada gelişmesine neden olmuştur. Bu çerçevede, neomuhafazakarlık, neoliberalizmin ekonomik alandan devlet gücünü ve müdahalesini geri çekme siyasetine karşılık sosyal alanda eksikliğini hissettiği otorite ve sosyal disiplinin, din ve aile gibi ideolojik motiflerin öne çıkartıl-masını savunmuştur (Güler, 2010, s. 146). 

Neomuhafazakarlık tepkisel bir oluşumudur. Tepki duyduğu konular liberal sistemlerin bunalımları ve burjuva değer sisteminde ortaya çıkan otorite çözülüşüdür. 
Bu yüzden çocuk eğitimi, eğitim, kadın ve ailenin statüsü, cinsellik ve dinin uygulanışı gibi kültürel değerler neomuhafazakarların büyük ağırlık verdiği 
konular arasında olmuştur (Güler, 2010, s. 147). 

Ayrıca neomuhafazakarlık refah devleti anlayışına da karşıdır. Bu durumun temel nedeni ise refah programının, toplumsal bünyenin birer organı olan kurumları 
zayıflatması ve sonuçta yıkıma uğratmasıdır (Özipek, 2007, s. 43). 

3. Yeni Sağ Bileşiminin Çelişen Kavramları 

Yeni Sağ, liberal muhafazakâr düşünce geleneğinin bir ürünü olarak değerlendirilebilir, hatta muhafazakâr düşüncenin liberal parametreler üzerindeki inşası olarak da ifade edilebilir (Çaha, 2012, s. 130). 
Oldukça geniş bir terim olmakla birlikte kapsamında vergilerin düşürülmesinden, televizyon ve filmlerde daha fazla sansüre, göç karşıtı kampanyalardan, göçmenleri ülkelerine geri göndermeye kadar birçok farklı fikri barındırır. Aslında Yeni Sağ, birbirlerine karşıtlıkları açıkça ortada olan iki ideolojik geleneğin birleşmesidir (Heywood, 2013, s. 103). 

Genel olarak değerlendirildiğinde liberalizm ile muhafazakârlığın birbirleriyle çelişen özelliklere sahip iki akım olduğu söylenebilir. Güçlü devlet, disiplinli toplum, toplumsal otorite, hiyerarşi, itaat, ulus, gelenek, din gibi unsurlar muhafazakâr değerler olarak görülürken, birey, seçme özgürlüğü, serbest piyasa disiplini, sınırlı devlet gibi teoriler de liberalizmin vurguladığı hususlar olarak dikkat çekmektedir. Yeni Sağ düşünceyi savunanlar bu iki bakış açısının olumlu yönlerini alarak, kendilerince en doğru olanı bulmaya çalışmışlardır (Tortop, İsbir, Aykaç, Yayman, Özer; 2012, s. 362). 

Yeni Sağ fikirler, bünyesinde birçok yönden tutarsızlık ve bir ölçüde çelişkiler barındırmaktadır. Neoliberalizm özgürlük, tercih, haklar ve rekabet gibi değerleri savunurken, neomuhafazakarlık otorite, disiplin, hürmet ve ödev gibi değerleri savunmaktadır. Neoliberallerin kontrolsüz kapitalist sistemin kendi başına buyruk hareket etmesini sağladığı ölçüde neomuhafazakarlığın bağrına bastığı yerleşik değerler ve geleneksel kurumları o ölçüde tehdit etmesi tehlikesi vardır. İkincisi, serbest piyasa ekonomisinin uzun vadeli güvenilirliği sorgulanmaktadır. İktisadi hayatta devleti geriye sarmak rekabeti kızıştırıp girişimciliği cesaretlendirebilir fakat er ya da geç olumsuzlukları, özellikle kısa vadeli düşünme eğilimi, yatırımdan kaçınma, artan eşitsizlikler ve büyüyen toplumsal dışlanma şeklinde, belirgin hale gelecektir (Heywood, 2012, s. 118). 

Bu çerçevede, Yeni Sağ’ın barındırdığı en bariz üç çelişki: Liberteryanizm Otoriteryanizm, Minimal Devlet- Güçlü Devlet ve Bireycilik-Kollektivizm olarak 
göze çarpmaktadır. 

3.1.Liberteryanizm-Otoriteryanizm Çelişkisi 

Yeni Sağ’ı “muhafazakâr kapitalizm” olarak betimleyen görüşler vardır (Hoover, 1988, s. 800). Bu görüşlerin arka planında bir sınıflandırma ve işbölümü yatmaktadır. 

Ekonomik alanda liberal savları destekleyip sosyal alanda muhafazakâr savları önceleyen Yeni Sağ, çelişkili olan bu kavram ve ilkeleri bu şekilde bir sentez 
haline getirmiştir. 

Liberteryanizm; otorite, gelenek ve eşitlik gibi diğer değerlerin üstünde hürriyete veya özgürlüğe katiyetle öncelik veren bir ideolojik duruştur. 
Nitekim neoliberaller bireysel özgürlüğün alanını maksimize etmek ve kamu otoritesinin alanını ise minimize etmeye çalışırlar, genellikle devleti özgürlüğün en büyük tehdidi olarak görürler (Heywood, 2012, s. 95). Öte yandan otoriteryanizm, toplumu bir merkezi otori-tenin kontrolünde tutma isteği ve bireylerden bu otoriteye sorgusuz sualsiz itaat talebidir (Yayla, 2011, s. 150). Neomuhafazakarlık, neoliberal siyaset doğrultusunda devletin sosyal işlevlerinden arındırılmasına destek verir; ama diğer yandan çıplak otorite olarak kendinden menkul meşruiyetini güçlendirmeye, tahkim etmeye çaba gösterir (Bora, 2012, s. 70). 

Popper’in literatüre kattığı “açık toplum” anlayışına mesafelidir. Açık toplumda, toplumun mensupları iktidar yapılarını iktidarın düşmanca mukabelesiyle 
karşılaşma korkusu olmadan açık ve aleni olarak tenkit edebilirler; eğitim endokstrinasyona 3 çevrilmez; toplum devletin engellemesi ve manipülasyonu olmadan doğal yollarla gelişebilir; düşünce, inanç ve icraat özgürlüğü azami seviyededir; toplum totaliter yönetimlerde olduğu gibi boğucu bir disiplin içinde tutulmaz (Yayla, 2011, s. 1). 
Dolayısıyla bireye her türlü otorite karşısında kendi seçimlerini özgürce yapabilme hakkını veren özgürlükçü düşünceler neo muhafazakarlığın 
düşmanıdır (Türk, 2008, s. 125). 

3 Belirli tavırların ve inançların, bireylere, onların entelektüel otonomilerini ortadan kaldıracak ve akli melekelerini kullanmalarını engelleyecek şekilde aşılanması. 

Neomuhafazakarlık özellikle ekonomik liberalizmle muhafazakârlığı sıkı bir şekilde lehimlemiş, ancak diğer yandan, modern liberal toplumların değerlerden arınmış, kültürel kimlikten yoksun toplumlar olamayacaklarını, olurlarsa yozlaşıp çökecekleri endişesini dile getirmekten geri kalmamıştır (Güler, 2010, s. 151). 

Bu endişeyi bertaraf edebilmenin çözümü olarak da ekonomik alandaki serbestliğin sosyal alana sirayet etmesinin engellenmesini yani sosyal alanda otorite, hiyerarşi ve geleneklere bağlılığı korumayı sağlamaya çalışmıştır. 

 Neoliberaller piyasayı korumak için güçlü bir hukuk sistemi isterler ve bunu sağlamak için otoriter önlemler alınmasına karşı çıkmazlar. Kapitalizmin piyasa 
düzeninin doğallığından ve kendiliğinden oluşmasından sürekli söz edilmesine karşın, bu düzenin yukarıdan dayatılması gerekir. Neomuhafazakarlar ise 
piyasanın doğallığına ya da kaçınılmazlığına inanmazlar, ama piyasa düzeninin katı disiplinini otoritenin sağlanması için siyasal açıdan yararlı bir araç olarak 
görürler (Baltacı, 2004, s. 365). Bu iki ortak gaye çelişkili gibi görünen iki akımı ortak bir hedefte buluşturmuş ve liberalmuhafazakâr sentezin oluşmasını 
kolaylaştırmıştır. 

3.2. Minimal Devlet-Güçlü Devlet Çelişkisi 

İnsanın kendine ait sınırları aşma eğiliminden kaynaklanan kötülüğü ve başkalarının haklarına yapılan bu tür haksız tecavüzlerin ortaya çıkardığı ihtilafları bertaraf etmek, devletin varlığının temel nedenidir (Humboldt, 2013, s. 139). Varlık nedeni yalnızca bunlar olan bir devletin güçlü olmasına gerek var mıdır ya da güçlü olması gerektiği alanlar nelerdir? Minimal ya da güçlü devletin ne ölçüde çelişki barındırdığı ve ya barındırmadığına bu sorular çerçevesinde yaklaşmak daha faydalı olacaktır. 

Başlangıçlarından bu yana devletler öncelikle iki adet örgütlü şiddet biçiminin uygulanmasına sahne olmuşlardır: Biri devletler arası ilişkilere yönelik şiddet, 
diğeri ise nüfusu kontrol altında tutmaya ve devletin düzenini korumaya yönelik şiddettir (Poggi, 2014, s. 91-2). 
“Otorite, düzen, hiyerarşi, itaat” gibi anahtar kavramlara özel anlam atfeden muhafazakârlık anlayışı için ikinci şiddet biçimi ayrı bir öneme sahiptir. Muhafazakârlar için devletin güçlü olması en temel meselelerden biridir. Güçlü devlet mümkün müdür ya da ne şekilde mümkündür? İbn Haldun (2009), “çok sayıda grup ve topluluğun yaşadığı topraklarda güçlü bir devletin kurulması zordur” der. Bunun nedeni olarak da, bu grup ve toplulukların düşünce ve beklentilerindeki uyuşmazlıkları gösterir. Her düşünce ve beklentinin ardında kendi dışındakini reddeden bir asabiyetin olduğunu, bu topluluklardan her birinin kendisini diğerlerinden daha güçlü ve muktedir gördüğünü ve bundan dolayı da devlete karşı isyan ve ihtilallerin arkasının kesilmeyeceğini ifade eder (s. 20). 

Yeni Sağ’ın hedefi güçlü ama minimal bir devlet inşa etmektir. Bir devletin hem güçlü hem de minimal olması mümkün müdür? 
Ya da hem güçlü hem minimal derken hangi alanda güçlü hangi alanda minimal olduğu kastediliyor? Çelişkili gibi görünen bu iki anlayış, yukarıdaki sorular ışığında daha net bir içerik kazanabilir. Liberallere göre devlet, bireylerin daha rahat ve güvenli yaşaması için icat ettikleri araçsal bir değerdir; onun aşkın veya kutsal bir değeri yoktur (Özipek, 2007, s. 35). 
Hatta liberal görüşe göre muhafazakârlık, her ne kadar güçlü devletten yana olarak bilinse de, bu genel yargı her zaman ve her muhafazakârlık türü için geçerli olmamaktadır. Yani devletin güçlü olmasıyla sınırlı olması aynı anda mümkündür. Muhafazakârların asıl duyarlı oldukları konu aile, din ve gelenek gibi kurumların korunmasıdır (Özipek, 2007, s. 42). 

Klasik liberalizm ekonomik alanda devletin gece bekçisi rolünde olduğu serbest piyasa ekonomisini benimsemekte, toplumsal alanda geleneği, ahlaksal değerleri göz ardı etmektedir. 

Muhafazakârlık ise tam tersine, piyasa ekonomisinin gerekliliği düşüncesine katılmamakta, devlete, geleneğe ve ahlaksal değerlere vurgu yapmaktadır. 
Yaşanan sosyal refah devleti deneyiminin ardından neoliberaller ekonomik alanda klasik liberalizmin serbest piyasa ekonomisi anlayışına dönüş yapmış, toplumsal alanda da muhafazakârlığın ahlaksal değerlerle örülü birey anlayışını ve güçlü devlet yaklaşımını benimsemiştir (Baltacı, 2004, s. 365-6). 
Öte yandan İbn Haldun (2009)’un devletin ticaret ve ziraat yapması halinde, halkın kısa sürede zararını göreceğini, devletin vergi gelirlerinin azalacağını, ülkenin kalkınma ve gelişmesinin de duracağını ifade ettiği görüşleri de devletin ekonomik alandan çekilmesinin onu daha güçlü kılacağına işaret etmektedir (s. 56-7). 

Devletin ekonomik alanda geri plana itilmesiyle ortaya çıkan siyasi ve sosyal güçler, sadece devlet otoritesinin güçlendirilmesiyle denetim altında tutulabilir 
(Heywood, 2013, s. 111). Ekonomik ve sosyal faaliyet alanlarından çekilerek güçsüzleşen devletin, gerekli dönüşümleri gerçekleştirmek için güçlü, otoriten bir yapıya bürünmesi gerekmektedir. Yani ekonomik alanda özgürleştirilen birey, siyasal alanda otoriten bir alana itilmektedir. Bu kesişme noktasında ise muhafazakâr görüş devreye girerek liberal savları doğrulama işlevini yerine getiren bir fonksiyon üstlenmektedir. 

Dünyada 1980’lerden başlayarak 1990’ların sonuna kadar yaşanan neoliberal yeniden yapılanma sürecinde devlet ekonomik verimliliğin bir engeli olarak görülmüştür (Güzelsarı, 2003, s. 28). Ekonomik alanda çok işlev gören devletin piyasa müdahaleleri ve refah uygulamaları ile işsizliği önlemek adına en önemli istihdam kapılarından biri haline gelmesi, devletin verimliliğe engel teşkil ettiğinin en belirgin kanıtları arasında yer almaktadır. Hâlbuki minimal devlet, bireylerin yegane istihdam kapısı haline gelmediği bir zihniyeti ihtiva etmektedir (Çaha, 2012, s. 58). Dolayısıyla bu tür bir zihniyet ekonomik verimliliği destekler niteliktedir. 

Minimal devlet düşüncesi yerini zamanla etkin devlet anlayışına bırakmıştır. Bu anlayışa göre devlet, büyümenin doğrudan temin edicisi değil bir ortağı ve katalizörü olarak piyasanın genişlemesine olanak sağlamalıdır (Güzelsarı, 2003, s. 28). 

Dünya Bankası’nın söyleminde “etkin devlet” kendi kapasitesini en iyi şekilde kullanabilen devlet olarak tanımlanmaktadır. Böylece, her zayıf devletin yerine 
getirmesi gereken görevlerin sınırları saptanmaktadır. Bunlar, hukuk düzeninin kurulması, mülkiyet haklarının korunması, makro istikrarın sağlanması, 
fiyat bozulmalarından kaçınılması, ticaret ve yatırımda liberalizasyon, temel sosyal hizmetler ve altyapı tesislerine yatırım yapılmasıdır (Güzelsarı, 2003, s. 28-9). 

Etkin devlet anlayışı, hangi açıdan minimal hangi açıdan güçlü devlet olunacağı sorunsalını daha net bir şekilde sunması açısından bu iki kavramın çelişkili 
görüntüsünü berraklaştırmıştır. 

3.3. Bireycilik-Kollektivizm Çelişkisi 

Neoliberalizm, güçlü bireycilik ve kendine güveni vurgulayan insan doğası anlayışında köklenmiş özgürlük, tercih, haklar ve rekabet gibi değerleri öne çıkarmaktadır. 
Liberalizme göre en temel gerçek bireydir ve toplum da hak sahibi bireylerden oluşur. Birey başkalarına zarar vermedikçe dilediğini yapabilecek, kendi “iyi” anlayışı çerçevesinde nasıl yaşaması gerektiğine kendisi karar verecektir. (Özipek, 2007, s. 35) 
Yine liberallere göre bireyin gerçek amacı, müphem ve geçici arzuların telkin ettiği değil, aklın sürekli ve kesin zorlamalarının emrettiği gibi, yeteneklerini tam ve uyumlu bir bütüne doğru en yüksek ve en ahenkli bir biçimde geliştirmektir (Humboldt, 2013, s. 97). 
Bunlarla birlikte bireycilik, sosyal grupların ve kollektivitelerin değil bireylerin merkezi önemine inanan, bireylerin çıkarlarının ahlaki bakımdan kollektivitelerin 
çıkarlarından daha üstün olduğunu kabul eden görüştür. (Yayla, 2011, s. 34) 

Neomuhafazakarlık ise kırılgan, yanılabilir ve sosyal bağımlılığı olan bir insan doğası anlayışına dayalı, otorite, disiplin, saygı ve ödev gibi değerleri savunmaktadır (Heywood, 2013, s. 111). 
Muhafazakârlara göre, bireyi önceleyen doğrudan Tanrı yaratısı olan toplumdur. Bireyi biçimlendiren toplumsal yaşamın temel amacı da bireysel özgürlükler değil, otorite olmalıdır. 
O halde bütün için parça, yani toplumsal ahenk için bireysel haklar feda edilebilir. Muhafazakâr düşüncenin otoriteyi haklı görmesinin nedeni budur. Kimin nerede duracağını, hangi hakların daha kutsal olduğunu ve dolayısıyla bazılarının görmezden gelinmesini belirleme yetkisi bireylere bırakılmamalıdır (Okutan, 2006, s. 309). 

Dolayısıyla kolektivizm de, kollektivitelerin bireyden daha gerçek olduğu ve toplumsal hayattan bahsederken veya siyasi, hukuki düzenlemeler yaparken bireylerden değil kollektivitelerden söz etmek; bireyleri değil, kollektiviteleri esas almak gerektiği inancına karşılık düşmektedir (Yayla, 2011, s. 110). 

Neoliberal anlayış, birey özgürlüğünü serbest piyasadaki özgür rekabet alanı olarak görür. Ulus yapısını yıpratıcı içeriğinin sebebi ise küreselleşme ile olan yakın münasebetidir. 
Muhafazakârların serbest piyasa ile ilgili iyimser dönüşümü, neoliberallerin de özgürlük anlayışındaki hassasiyet ve birey vurgusunu yalnızca ekonomik alana 
indirgemelerine ve Yeni Sağ sentezinin oluşmasında bir ilmek daha örülmesine neden olmuştur. 

Denetime tabi tutulmamış kapitalizmin amansız dinamizmi, muhafazakârlar tarafından sosyal bütünlüğü incittiği ve geleneksel kurumların otoritesini zayıflattığı düşüncesiyle itham edilir. Ayrıca, neoliberaller özgürlüğü, esas itibariyle ekonomik açıdan piyasadaki tercih özgürlüğü olarak anlamalarına rağmen; bireysel sorumluluk ilkesinin, ahlaki olanlar gibi, diğer meselelere uzanmasına mani olmak oldukça zordur. Son olarak da piyasalar, ulusal sınırları dikkate almadığından, tutarlı neoliberalizm, anlamlı bir iktisadi, siyasal ve kültürel varlık olarak ulusu yıpratan küreselleşmeci ve uluslar arası anlayışı ön planda tutan birtakım ihtimalleri barındırır (Heywood, 2013, s. 111-2). 

Devletin rolü hakkındaki argüman, çok defa, piyasa ile devlet veya kollektivizm ile bireycilik şeklinde ortaya konan yanıltıcı bir ikilemle çelişik gözükür. 
Gerçekte ise, bu çelişik değer pozisyonları arasında çok sayıda ara kurumlar vardır. Dini kurumlar, gönüllü teşekküller ve hatta mahalli idareler bu ara kurumlara 
örnek olarak gösterilebilir. (Barry, 2012, s. 156) 

SONUÇ 

Kapitalist sistemlerin en öncelikli düşüncesi sermeyenin önündeki engelleri aşmaktır. 
Konjonkturel olarak yaşamış olduğu krizleri bertaraf edebilmek için üretmiş olduğu çözüm yollarının ana hedefini de bu düşünce oluşturmaktadır. 
Refah devletinin 1970’lerde yaşamış olduğu krizi önlemeye yönelik üretilen çözüm yolları iki adımdan oluşmaktaydı. Birincisi, devletin ekonomiye müdahale alanını minimize edip daha etkin ve verimli bir ekonomik sistem oluşturmaktı. Böylelikle hem ekonomi rahatlayıp kendi dengesine kavuşacak hem de görev alanı geniş ve karmaşıklaşan devletin yükü hafifleyip hantallaşan bürokrasisi hızlanacaktı. İkinci adım ise, serbest piyasa düzeninin ve bireyciliğin yaratması muhtemel olan otorite boşluğunu ve ahlaki yozlaşmayı bizzat devlet eliyle önleyecek bir düzenin tesis edilmesiydi. 

Yukarıda sözü edilen iki adım, Yeni Sağ sentezini oluşturan akımların ya da başka bir deyişle Yeni Sağ’ın bileşenlerinin neler olduğunu açık hale getirmektedir: 
Neoliberalizm ve Neomuhafazakarlık. Bu iki düşüncenin senteziyle yaşanan paradigma değişiminin mimarlığını iki lider yapmıştır: İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ve ABD Başkanı Ronald Reagan. Bu iki isim hem küresel sermayenin önünü açarken, hem de bu sermayenin devletleri sembolikleştirme sinin önüne geçecek politikalar uygulayarak 1980’lerde dünya siyaset arenasına Yeni Sağ düşünceyi armağan etmiştir. Küreselleşme vasıtasıyla diğer ulus devletlere de sirayet eden bu anlayış, kısa sürede egemen düşünce haline gelmiştir. 

Yeni Sağ’ın bileşenlerinin birbirleriyle gerilimli hatta yer yer çelişkili kavramlara önem atfetmesi, Yeni Sağ’ın sağlam temellere oturtulmadığı veya tutarsız 
fikirler barındırdığı gibi bir anlama gelebilir. Nitekim Yeni Sağ’ı eleştirenler de, özellikle tutarsızlık ve çelişkiler bağlamında eleştirilerini yoğunlaştırmıştır. 

Sentez oluşturmak için gerilimli veya çelişkili kavramları bir potada eritmek gerekir. 
Yeni Sağ da bir sentez olduğu için gerilimli ve çelişkili kavramlara yer vermiş fakat bunları bir potada eritmeyi başarmıştır. Söylem, ekonomik ve sosyal alanlar ve hedefler olarak ayrıldığında bu durum daha açık hale gelmektedir. Bu bağlamda, “en az hükümet, minimal devlet, bırakınız yapsınlar, serbest piyasa toplumu, seçme özgürlüğü, birey” gibi söylemler devletin ekonomik alandaki ağırlığının minimize edilip oluşturulacak özgürlük havasının da bu alanda esmesini sağlamaya yöneliktir. 

Buna karşılık “Güçlü Hükümet, Toplumsal Otorite, disiplinli toplum, hiyerarşi, itaat ve ulus ” gibi söylemler ise devletin ekonomik alandan çekmiş olduğu 
otoritesini sosyal alanda daha yoğun hissettirmesi veya ekonomik alanda esen özgürlük havasının otorite bozukluğuna ve ahlaki yozlaşmaya meydan verme mesi içindir. 

Özetle, Yeni Sağ’ın gerilimli veya çelişkili gibi görünen kavramlarına, amaçları ve alanları bağlamında bakıldığında, Yeni Sağ sentezin bir gerilimin değil işbölümü 
ve sınıflandırmanın sonucu ortaya çıktığı görülmektedir. 


KAYNAKÇA 

Ashford, N. (1990), “Reaganomics and Thatcherism: From Ideas to Policy”, The Heritage Foundation and Senior Lecturer in Poltics at Ataffordshire Polytechnic, 
(November 7, 1989), England, (p. 1-8). 
Baltacı, C. (2004). “Yeni Sağ Üzerine Bir Eleştiri.”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C/S. 9(2): 359-373. 
Barry, P. N. (2012). Modern Siyaset Teorisi (3.Baskı), (Çev. M. Erdoğan, Y. Şahin). Ankara: Liberte Yayınları. 
Berktay, F. (2010). Liberalizm: Tek Bir Teorik Pozisyona İndirgenmesi Olanaksız Bir İdeoloji. Örs (Ed.), 19. Yüzyıldan 20. 
Yüzyıla Modern Siyasi İdeolojiler (s. 49-114). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 
Bora, T. (2012). Türk Sağının Üç Hali (7. Baskı). 
İstanbul: Birikim Yayınları. 
Clark, A. (2013). “Were Margaret Thatcher and Ronald Reagan Inseperable Political Allies?”, History In The Making, V/N. 2(2): 21-29. 
Çaha, Ö. (2012). Dört Akım Dört Siyaset (5.Baskı). Ankara: Orion Kitabevi. 
Çelik, A. (2005). “Refah Devletinde Kriz ve Yeniden Yapılanma”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, S. (50): 301-320. 
Demir, Ö. ve Acar, M. (Ed). (2005). Sosyal Bilimler Sözlüğü. (6.Baskı). İstanbul: Adres Yayınları. 
Güler, E. Z. (2010). Muhafazakârlık: Kadim Geleneğin Savunusundan Faydacılığa. Örs (Ed.), 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla 
Modern Siyasi İdeolojiler (s. 117-162). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 
Güzelsarı, S. (2003). “Neoliberal Politikalar ve Yönetişim Modeli”, Amme İdaresi Dergisi, C/S. 36(2): 17-34. 
Haldun, İ. (2009). Devlet (3. Baskı), (Çev. O. Arpaçukuru). İstanbul: İlke Yayıncılık. 
Heywood, A. (2012. Siyasetin Temel Kavramları (Çev. H. Özler). Ankara: Adres Yayınları. 
Heywood, A. (2013). Siyasi İdeolojiler (5.Baskı), (Çev. A. K. Bayram). Ankara: Adres Yayınları. 
Hoover, K. R. (1988). “Response To King On New Right Ideology”, Society For Comparative Studies In Society And History, V/N. 30(4): 800-803. 
Humboldt, W. V. (2013). Devlet Faaliyetinin Sınırları (3.Baskı), (Çev. B. Seçilmişoğlu). Ankara: Liberte Yayınları. 
Mises, L. V. (2010). Kadir-i Mutlak Devlet: Totaliter Devlet ve Topyekûn Savaşın Yükselişi (Çev. Y. Şahin). Ankara: Liberte Yayınları. 
Okutan, M. Ç. (2006). “Adalet ve Kalkınma Partisi: Muhafazakâr Demokrat mı, Hıristiyan Demokrasinin Müslüman Versiyonu Mu?”, Dokuz Eylül 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C/S. 8(1): 307-324. 
Özipek, B. B. (2007). Devlet: Teorik Bir Analiz. Ankara: Siyasal Kitabevi. 
Pehlivan, O. (2009). Kamu Maliyesi. Trabzon: Derya Kitabevi. 
Poggi, G. (2014). Devlet: Doğası, Gelişimi ve Geleceği (4.Baskı), (Çev. A. Babacan). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 
Roskin, M. G. (2011). Çağdaş Devlet Sistemleri Siyaset, Coğrafya, Kültür (2.Baskı), (Çev. B. Seçilmişoğlu), Ankara: Adres Yayınları. 
Şener, B. ve Çolak, Ç. D. (2015), “Türkiye’de Yeni Sağ’ın Kamu Yönetimi Anlayışı: Turgut Özal ve ANAP), The Journal of Academic Social Science, 
C/S. 3(18): 393-417. 
Tortop, N., İsbir, E. G., Aykaç, B., Yayman, H., Özer, M. A. (2012). Yönetim Bilimi (9.Baskı). Ankara: Nobel Yayıncılık. 
Türk, H. B. (2008). İdeoloji. Türköne (Ed.), Siyaset (s. 105-145). Ankara: Lotus Yayınevi. 
Uçar, Fuat (2015). Türk Siyasi Hayatında Milli-yetçi Cephe Hükümetleri, Berikan Ya-yınevi, Ankara, 474 sayfa. 
Yayla, A. (Ed). (2011). Siyasi Düşünceler Sözlüğü, (5.Baskı). Adres Yayınları, Ankara. 
Yürekli, F. (2007). Globalleşen Dünyada Liberalizm, Yeni Sağ ve Türkiye, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon. 

 ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder