ATATÜRK DÖNEMİNDE YÜKSEK ÖĞRETİMİN YENİDEN DÜZENLENMESİ, BÖLÜM 1
Prof .Dr. Ali ARSLAN*
* İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi.
Kendi medeniyeti çerçevesinde kurumlarını yenileyen Osmanlı Devleti, bütün alanlarda yaptığı gibi eğitim-öğretimin sistemini de Avrupaî tarzda düzenleme yoluna gitmişti. Bu çerçevede 1845 yılında, Darülfünun’un adıyla bir üniversite kurulması kararlaştırılmıştı.
Bu Darülfünun’da esas hedef meslekî eğitim değil; “ikmâl-i kemâlât-ı insâniye” yani mükemmel insan yetiştirmekti.
1863-65 arasındaki ilk teşebbüs sadece konferanslar tarzında halkı çeşitli ilmî konularda bilgilendirme ile sınırlı kalmıştı. 1870- 73 arasındaki ikinci Darülfünun’da; fiili özerklik verilen yönetim, fakültedeki dersler, öğrenci kayıt-kabul gibi bütün hususlar düşünülmesine rağmen, tatbikatı tam olarak gerçekleştirilememişti.
Darülfünunun üçüncü olarak kuruluş teşebbüsü 1874-78 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Darülfünun-ı Sultanî’de Doktora programı uygulanmasına ve “Lisaniye” unvanına ile mezuniyet usulü tatbikine başlanmıştı. Ancak bu kurum da devam etmede başarısız olmuştu.
Kesintisiz bir şekilde öğretime devam eden Darülfünun 1900’de kurulmuş, başlangıçta talebe sayısı sınırlı ve yönetimi merkeziyetçi anlayışta olmuştu. Gittikçe gelişme ve yenileşme gösteren Darülfünun özellikle II. Meşrutiyet döneminde gerçek bir üniversiteye dönüşmeye başladı. Bu dönemde özerk yönetimin en önemli kademesini oluşturan Fakülte Meclislerinin kurulması sağlanmıştı. Ayrıca bu dönemde öğrencilerin serbestçe örgütlenmesi ve pratik çalışmaların yapılması bakımlarından ilerleme kaydetmiş, Alman ilim adamları
ile de takviye edilmişti. Fakültelerin gerçek kimliklerini kazandığı bu dönemde ihtisaslaşma yönünde önemli gelişme sağlanarak bölüm ve kürsülerin oluşması yönünde ilerleme kat edilmişti. II. Meşrutiyet döneminde özellikle Edebiyat Fakültesi’nin çalışmaları sayesinde, 1919’da, Darülfünun ilmî özerkliğinin yanında fiili idarî özerkliğini de kazanmıştı. Buna ilaveten Osmanlı yönetimince 1922’deki bir kararname ile Darülfünuna resmen idarî özerklik de verilmişti 1.
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti siyasi, askeri, ekonomik problemlerle ugraşırken hakiki mürşidin ilim olduğu anlayışı ile hareket etmeyi planlarken yüksek öğretimi de ele almayı kararlaştırmıştı. Bu konuda iki yönlü bir politika izlenmiştir Birincisi, Osmanlı döneminde Avrupaî tarzda açılmış olan kurumların Cumhuriyet dönemine intibaklarını sağlamak; ikincisi ise ihtiyaç duyulan yeni
müesseseleri kurmak şeklinde gerçekleşmiştir.
I- İSTANBUL’DAKİ ESKİ YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMLARININ YENİDEN DÜZENLENMESİ
A-İSTANBUL DARÜLFÜNU’NUNDAN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NE
Osmanlı dönemindeki 22 yıllık kısa ömründe, iç ve dış çalkantıları yaşayan, bazı yıllar öğretime ara verilen Darülfünun, Osmanlı Devleti’nin sonunda; Edebiyat Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Fen Fakültesi, Tıp Fakültesi ile bu fakülteye bağlı olan Eczacı ve Dişçi mekteplerinden meydana geliyordu. 1924 yılında medreselerin kapatılması üzerine medreselerin yüksek düzeydeki kısmı İlahiyat Fakültesi olarak Darülfünuna ilhak edilmişti.
Cumhuriyet döneminde bütün kurumlar yeniden düzenlenip Cumhuriyet ideali doğrultusunda çalışması sağlanırken İstanbul Darülfünunu da ele alınmıştı. İlk olarak yapılan icraat, darülfünunun bir türlü çözülemeyen mekan problemine el atılması olmuştu.
Tıp Fakültesi hariç, diğer bütün fakülteler II. Meşrutiyet döneminden itibaren Bayezıd’teki Zeynep Hanım Konağı’nda mekan bakımından zor şartlar altında faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Darülfünun’un bina problemini çözmek isteyen Cumhuriyet hükûmeti İstanbul’un en önemli binalarından biri olan Osmanlı Harbiye Nezareti binasını Darülfünuna vermişti. Bugün İstanbul Üniversitesi’nin Rektörlüğü olan bu binanın üst katlarına Edebiyat ve Hukuk Fakülteleri yerleştirmişti.
Eski Jandarma Komutanlığı binası Eczacılık ve Dişçilik yüksek okullarına tahsis edilirken, Zeynep Hanım Konağı’nda sadece Fen Fakültesi ile Yüksek Muallim Mektebi kalmıştı.2.
Böylece İstanbul Darülfünunu o dönem için mekan bakımından rahat bir ortama kavuşmuştu.
1919 yılında verilen ilmî özerklik yanında son Osmanlı hükûmeti kararname ile idari özerklik vermesine rağmen Meclis tarafından düzenleme yapılmamıştı. Cumhuriyet döneminde bu eksikliği gidermek isteyen Darülfünun Divanı bir kanun teklifine son şeklini vererek Maarif Vekaleti’ne göndermişti. Hükûmet tarafından uygun görülen kanun teklifi TBMM tarafından da kabul edilerek yürürlüğe girmişti. 21 Nisan 1924 tarihinde 394 sayılı kanunla İstanbul Darülfünuna idari ve mali özerklik tanınarak Darülfünun ve fakültelerinin mülhak bütçe ile yönetilmesi kararlaştırılmıştı3. İstanbul Darülfünunu’na özerklik veren kanun hazırlanırken bu yasanın ruhuna uygun olacak tarzda bir talimatnamenin hazırlanması çalışmaları da tamamlanmıştı.
21 Nisan 1924 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından 52 maddelik bir talimatname kabul edilmişti. Bu talimatname özerklikle uyumlu bir nitelik taşımakta olup 1919 düzenlemesi ile çok büyük benzerlik taşımakta idi 4.
Yeni bir atılım dönemi olan Cumhuriyet devrinde istenilen seviyeye gelemediğinin farkında olan Darülfünun Divanı 14.04.1929 tarihinde bir ıslahat projesi hazırlama kararı vermişti. Buradaki hedef laboratuar, enstitü ve seminer çalışmalarına öncelik vererek Avrupa’daki gelişmiş üniversiteler seviyesine ulaşmak için hazırlanan taslağa Darülfünun Divanı’nda 16.12.1929 tarihinde son şekil verilmişti.
Bu Islahat Projesi Darülfünun Emini Müderris Neşet Ömer tarafından Maarif Vekaleti’ne bizzat takdim edilmişti. Ancak, Maarif Vekaleti Darülfünunun hazırladığı Islahat Projesi’ni yeterli bulmadığına Mayıs 1930’da açıklamıştı. Maarif Vekaleti, daha geniş bir tarzda bu konunun bir yıl sonra ele alınacağını bildirmişti5.
Yüksek öğretimle ilgili daha ciddi adımlar atmak isteyen ve Avrupa’daki üniversitelerle yarışacak bir kurum meydana getirmek isteyen CHF, 14 Mayıs 1931 tarihinde sona eren kongresinde hazırladığı programında “Darülfünunun ıslah ve tensik edilerek lazım olan dereceye yükseltilmesi”ni kararlaştırmıştı. Bu karar doğrultusunda harekete gecen CHF Hükûmeti, İsviçre Hükûmeti nezdinde girişimde bulunarak bir mütehassısın göndermesini istemiş ve Cenevre Üniversitesi Pedagoji Profefesörü Albert Malche üniversite reformu için Türkiye’ye gelmişti. 1932 yılında Türkiye’ye gelen Malche 18.01.1932’de Başbakan İnönü ile görüşerek çalışmalarına başlamıştı. Malche, 29 05 1932’de raporunu tamamlayarak Hükûmete sunmuştu. Darülfünunu “zayıf bir radımanla çalışan vasi bir teşekkül” olarak tarif eden Malche, “Darülfünun için ne iyi ne de fena” denilebileceğini belirtmişti. Malche göre, “makineyi sadeleştirmek,
mesaisini teksif etmek, bu makineyi işletenlere en mükemmel usulleri tatbik imkanları vermek suretiyle, müteaddit kayıpların önüne geçilmesi” şarttı. Malche’ın raporunu inceleyen Hükûmet reform için harekete geçmişti6.
Malche’ın raporunu değerlendiren hükûmet Darülfünun’da yeni düzenlemeler yapılması gerektiğine kanaat getirmişi. Dürülfünun’un kapatılacağı yönündeki haberler de gündeme gelmeye başlamıştı. 8 Ekim 1332 ‘de Darülfünunu ziyaret eden Maarif Vekili Reşit Galip bu haberleri tekzib etmiş ve meselenin elbirliği ile mevcudu kuvvetlendirmek olduğunu, kapatılmanın “doğru olacağını zannetmediğini” belirtmişti.
O’na göre “Darülfünun’un memeleket ve inkılap ihtiyaçlarına daha iyi hizmet edebilecek şekilde takviye” edilmesi gerekmekteydi.7.
Ancak, Hükûmet 15.V.1933 tarihli toplantısında Darülfünunun ilga edilerek yeni esaslar çerçevesinde yeni bir üniversitenin kurulmasını kararlaştırmıştı. Hükûmet “ yeni ve mütekamil esaslar üzerine kurulabilmesi için mevcut teşkilatın tamamen ilgası ve ondan sonra yenisini memleket ihtiyaçlarına göre vücuda getirilmesi için” Maarif Vekaletine malî ve idarî salahiyet veren kanun teklifi 18 V.1933 tarihinde TBMM’ye sevk edilmişti. TBMM 31.V. 1933 tarihli oturumda bu kanunu kabul ederek Darülfünun ve buna bağlı olan bütün kurumlar lagv etmişti.
Ancak, bu kanuna göre Darülfünun 31 Temmuz 1933’e kadar devam edecek ve 1 Ağustos’tan itibaren de Üniversite dönemi başlayacaktır.8.
Üniversite döneminde fakülte, bölüm ve dersler itibariyle Darülfünun’dan farklı değildir. Yalnız, üniversite döneminde İlahiyat Fakültesi bir enstitüye dönüştürülmüş ve İnkılab Tarihi Enstitüsü kurularak mezun olmadan önce buradan sertifika alma şartı getirilmişti.
1933’te özerk yönetime son verilerek merkezden yönetim usulüne geçilmişti. Avrupaî tarzda kurulan Darülfünun’un gösterdiği gelişim, Üniversite döneminde artarak devam etmiş ve daha sonra kurulan bütün üniversitelere öncülük etmiştir.9.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder