Kasım Ömer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kasım Ömer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2017 Pazartesi

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 8

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 8


İHSAN DOĞRAMACI ERBİL VAKFI

            Nesrin Erbil 13*
*13. İhsan Doğramacı Erbil Vakfı Genel Sekreteri Nesrin Erbil 22 Temm uz 2010

ORSAM: Bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. 

Nesrin Erbil: 

Ben teşekkür ederim. 

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 

1939’da Erbil’de doğdum. Çocukluk çağım ve gençlik çağımın ilk yıllarını Erbil’de geçirdim. İlkokulu Erbil’de bitirdim. Sonra Bağdat’a gittim. Bağdat’tan Oxford 
Üniversitesi’nden mektuplaşma yoluyla ders almaya başladım. Bağdat’ta İngilizce lise sınavına girdim. Sınavı kazandım. 1.000 kişiydi o sınava katılanlar olarak ama üç kişi geçebildi. Onlardan biri bendim, biri Musullu bir Hıristiyandı ve bir kişi daha vardı. Ondan sonra, hayatımın çoğu seneleri Bağdat’ta geçti. Bağdat’ta 4 sene Alman Kültür Merkezi’ne devam ettim. Dil kurslarına katıldım ve diploma aldım. Sonra Cambridge’in İngilizce dil sınavına girdim, onu kazandım. Bu arada 12 yaşından itibaren şiir yazmaya başladım. Babam şairdi, onun etkisinde kalmıştım. 
Daima şiirlerimi yazar babama gösterirdim, babam da onları düzeltirdi. En sevdiğim şey şiir yazmaktı ve aynı zamanda resim yapardım. 
Yağlı boya, sulu boya resimlerim de oldu. Ben Bağdat ve Erbil’deyken hiçbir yerde çalışmadım. 

Türkiye’ye ne zaman geldiniz? 

Türkiye’ye eskiden de her sene gelirdim. Yazın 2- 3 ay kalır dönerdim. Ama temelli olarak 2004 yılında geldim. Ondan sonra temelli burada kaldım. 
Türk uyruğuna girdim. Ondan sonra İhsan Doğramacı kendisiyle çalışmamı teklif etti. Tabi seve seve kabul ettim. Hepimizin büyüğüdür o Türkmenlere çok büyük yardımları dokunmuştur. Onun 7 vakfı vardır. En son kurduğu vakıf, İhsan Doğramacı Erbil Vakfı’ydı. O vakfa beni Genel Sekreter olarak tayin etti. Şimdiye kadar ben o vakıfta çalışıyorum. 

Bu vakıf dahilinde neler yaptınız? Bize biraz onlardan bahsedebilir misiniz? 

Erbil Vakfı olarak, Erbil’de İhsan Doğramacı Kliniği’ni açtık. Türkmen hastalara hem de Türkmen okullarında okuyan öğrencilere bakan bir hastanemiz var. 
Tedavilerini ve ilaçlarını da biz karşılıyoruz. Erbil’de bir kültür merkezimiz var. Kültür merkezinde bir folklor ekibimiz var. Haftada üç gün eğitim görüyorlar ve 
senede iki defa Bilkent Üniversitesi’ne gelip özel hocalardan eğitim görüyorlar. Yazın bir-bir buçuk ay kalıyorlar. Kışın geldikleri zaman 15 gün, yani sene ortası 
tatilini burada geçiriyorlar. Ondan sonra biz her sene bir heyet olarak Erbil’e gidip, oradan öğretmenler, televizyonda çalışanlar, rejisör, bu gibi işlerde 
çalışanları getirip sınava alıyoruz. Orada ilk önce Türkçesi biraz düzgün olanları getirip, Bilkent’te bir ay eğitim veriyoruz. Yani herkes kendi dalında eğitim alıyor. 
Bir yardım olsun diye. Tabi yalnız Erbil’den değil, Türkmenlerin bulunduğu her yerden getirilen Altınköprü, Telafer, Musul, Kerkük, Bağdat’taki bütün Türkmenlerin yer aldığı bir program. 

Zaten ondan önce ilan veriyoruz. Her Haziran’ın 25’inde biz gidip, bunları sınava alıyor ve getiriyoruz. Yani uygun bulduklarımızı tabi. Burada bir ay eğitim 
görüyorlar. Her sene bu böyle devam ediyor. 

Bundan başka, üniversite bitirmiş gençlerimizi onları da bilgisayar, İngilizce, Türkçe sınavına aldıktan sonra yine Bilkent Üniversitesi’nden götürdüğümüz hocalarla birlikte uygun olanları master için onları Türkiye’ye getiriyoruz. Ve şimdiye kadar Bilkent’te eğitimine devam eden öğrenciler olduğu gibi, iki kişi masterını bitirip Erbil’e döndü. Bunlardan da gayemiz, Erbil’de İhsan Doğramacı’nın 60 milyon dolar yatırdığı bir proje için. O proje de Bilkent Erbil Koleji’dir. 

Orada bu kolej Türkmenlere eğitim verecek. Ama biz zaten o vakıf senedinde yazılmış olduğu gibi ayrım yapmak istemiyoruz. Yani bu kolejde çoğunluğu Türkmenlere veriyoruz ama o bölgede yaşayan Kürt de, Arap da, Hıristiyan da gelebilir.

Eğitim sezonu ne zaman başlayacak Erbil Koleji’nde? 

İki seneden beri orada inşaat devam ediyor. Bu sene Eylül’de eğitime açılacak inşallah. Alım koşulları nasıl olacak? 

Ortaokul, lise hepsi bitti, hocalar için lojmanlar, spor sahaları, spor salonları, kütüphane, yemekhane vs. bunların hepsi bitti. Ama İhsan Doğramacı’nın vefatından sonra şöyle bir karar alındı; anaokulundan ve ilkokuldan başlayalım dediler. Hani hemen ortaokula, liseye almayalım biraz düşük olur seviyeleri. İlkokul birinci sınıftan alınsalar ve anaokulunu bitirdikten sonra hemen birinci sınıfa geçiyorlar. Başka bir eğitim alacaklar. Tabi orada eğitim İngilizce ve Türkçe olacak. Arapça ve Kürtçe yok. 

Bir ders Türkçe var, bir ders de Arapça din dersi olarak var. Bün hocalar İngilizce dersler için İngiliz ve Amerikalı olacaklar. Türkçe dersler için de buradan Türkiye’den yani Bilkent’ten hocalar götüreceğiz. 

Türkiye’deki kolej sistemi gibi eğitim parayla mı olacak? 

Evet parayla olacak. Ama yani büyük bir meblağ olmayacak. Çünkü biz aynı zamanda yardım etmek istiyoruz oradakilere. Lise ve ortaokul için burslu bir proje düşündük. Ama çocuklar kabiliyetli olmalı. Onlar ziyan olmasınlar diye biz onları burslu okutturacağız. 
O zaman size biraz da rahmetli İhsan Doğramacı ile ilgili sorular sormak istiyoruz. Türkiye’ye de çok büyük katkıları olan eğitime hem de bölgesine çok ciddi katkılar yapan bir Türk büyüğüydü. Sadece Irak değil, Türk dünyası açısından da aynı şekilde önemli bir şahsiyetti. İhsan Doğramacı’yı birkaç cümleyle bize nasıl anlatırsınız? 

Zaten onu anlatacak kelime bulmam çok güç. O kadar iyi, o kadar büyük bir insandı ki yani onun için ne desem yine de azdır. Yani onu sevdiğim için, onunla çalıştığım için bunu demiyorum, onu herkes böyle biliyor. Hiç kimseden yardımını esirgemezdi. Eğitim bakımından biliyorsunuz Bilkent var, Hacettepe var, Hacettepe Hastanesi var. Yani elinden geldiği kadar herkese yardım etti. Yalnız Irak Türkmenleri için değil, bütün dünya Türkmenleri, Türkmenistan’dan, Azerbaycan’dan, Kazakistan’dan her yerden öğrencileri getirip onlara fırsat veriyor, okutturuyordu. Tabi hepsi burslu olarak okuyordu. Türkmenlere, yani Irak Türkmenlerine özellikle çok katkıları oldu. Hiçbir şeyi esirgemezdi, sadece 
eğitimde değil her bakımdan. Bütün bizim hastaneye gelen hastalar yani hastalıkları biraz ağırsa, orada rapor hazırlanıp Türkiye’ye gönderilirdi. 
Onları hemen oradan aldırtıp, hocamın hesabına Hacettepe Hastanesi’ne yatırırdık. Hastalık tedavisi, ameliyat gerekirse ameliyat yapılıp hepsi İhsan Doğramacı’nın hesabına olurdu. Bu halen devam ediyor. Ali Doğramacı, İhsan Hoca’nın yerine geçti ama Ali Hoca da İhsan Hoca’nın yaptıklarının aynısını devam ettiriyor. Allaha şükür hiçbir şeyi esirgemiyor. Biz ne istersek hayır demiyor, onaylıyor. Biraz da Türkmenlerin ve sizin çektiğiniz sıkıntılardan bahsedelim. 

Irak’ta yaşadığınız dönemde sıkıntılarınız oldu mu? 

Tabi bir Türkmen olarak sadece ben değil, tüm Türkmenler sıkıntı çektiler. Dilimizi istediğimiz gibi okuyamazdık. Türkmen okulları yoktu. Benim 
vaktimde öyleydi. Bizlere annemiz, babamız veya ağabeyimiz Türkiye’yi öğretiyorlardı. Biz de daha sonradan yani bildiklerimize, tanıdıklarımıza 
öğretiyorduk. Ben daha on iki yaşlarındayken Erbil çarşı, pazarına gidip Türkçe ders verdiğim insanlar olmuştur. Aynı zamanda evde haftada üç gün benim yanıma gelen etraftaki komşular, komşu çocukları, mahallelerden gelen çocuklara ders verirdim. Yani bir tek ben değildim, benim ağabeylerim de aynı şeyleri yapardı. Bildiğim Türkmenler de aynı şeyi yapardı, çünkü gitgide erimemek için dilimizi kurtarmak istiyorduk. Allaha şükür şimdiye kadar, kendi irademizle, kendi gücümüzle, hiçbir yerin yardımı olmadan, bilhassa Türkiye’nin hiçbir yardımı olmadan, ayakta durmayı başardık.

Peki şu anki Irak’ta Türkmen siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Başarılı mı, başarısız mı? Neler yapılmalı? 

Türkmen siyasetinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama bildiğiniz gibi, tabi engeller var. Yani bütün istediklerini hemen yapamazlar. 
Etrafta engeller var, ama eskisine göre o bizim yaşadığımız devirden biraz daha iyidir. Türkmen okulları var, insanlar serbestçe kendi dillerini okuyorlar, kendi kültürlerini alıyorlar. Bu bakımdan bizim zamanımızdan çok daha iyidir. Peki sizce Türkmen siyasetini geliştirebilmek için neler yapılabilir? 

Nesrin Erbil: Her şeyden önce, Türkiye’nin yardımcı olması gerekiyor. Çünkü herkesin bir arkası vardır. Kürtleri Amerika tutuyor. Ondan sonra, Bağdat’taki Şii hükümetini İran destekliyor. Türkmenler arada kalmış vaziyetteler. Bizi destekleyen, bizim elimizi tutan hiç kimse yok. 
Kendi irade gücümüzle bu güne kadar dayanabildik. Ne kadar daha sürecek onu bilmiyorum. Tabi ezile ezile ama kendimizi yine de ezdirmemeye çalışıyoruz. 

Peki siz Erbil’de kurulmuş olan bir vakıf olarak Kürt grupların baskılarıyla çok karşılaşıyor musunuz? 

Bu çalışmalarda hiçbir baskı olmuyor, çünkü dediğim gibi, bizim Erbil Vakfı Senedi’nde “ayrım yapmayız” diye yazılıdır. Hiçbir türlü ayrım yapmıyoruz. Yani mesela bizim ilgilendiğimiz o hastalar içinde Kürt hastalar da vardır. Buraya getirip tedavi ettiriyoruz. Okullarda Kürt öğrenciler var, Türkçe okuyorlar. Ve o okullara biz yardımcı oluyor, ihtiyaçlarını beslenmelerine kadar biz karşılıyoruz. Orada hem Türk hem de Kürt öğrenciler var. Onun için yani pek baskı yapmıyorlar. Şimdi kendileri de bundan istifade ediyorlar. Daha önceden servis olmadığı için Türkmen okullardan ayrılan öğrenciler olmuştu. Öğrenciler çok azalmıştı. Daha sonradan biz onlara servis getirdik, üstünde de İhsan Doğramacı Erbil Vakfı’nın diye yazıyor. Bu servislerle birlikte öğrenciler daha fazla çoğaldılar.

Çoğaldılar mı? 

Evet. Çünkü zaten çoğu fakir insanlar. O durumdayken, her gün taksiye para verip gelebilirler miydi okula? Tabi ayrılıyorlar, Kürt okullarına gidiyorlar. Şimdi bu servisler olduktan sonra, eskisinden daha fazla öğrenci gelmeye başladılar. Biz bir liseyi de onardık. Öğretmenlerine kadar hepsini biz getirdik ve bu öğretmenlerin hepsi Türkmen. O lisenin maaşlarını da biz veriyoruz. İpek Anaokulu isimli bir anaokulunda aynı şekilde biz yardım yapıyoruz. İpek Anaokulu’nun müdürü Kerküklüdür, Türkmendir. Ve çocukları Türkçe okuyorlar, Türkçe şarkı söylüyorlar. İnsanın gittiği zaman göğsü kabarıyor. O Türkmen okullarında Kürtçe ve Arapça da okuyorlar, ama onun yanı sıra bir de Türkmence var. Onun için biz onlara da yardımcı oluyoruz. Türkçe’nin korunması bu anlamda çok önemli. Tabi. Bu kapsamda Erbil’deki bölgesel yönetimle 

Türkiye’nin arasındaki gelişen ilişkiler sizce Türkmenlere olumlu katkı yaptı mı? 

Onu konuşmak için daha çok erken. İyi de olabilir, kötü de olabilir. Şimdilik hiçbir şey söylemeyeyim. 

Bir Türkmen olarak Türkiye’den beklentiniz nedir? 
Az önce söyledim. Türkiye’den bir tek beklentimiz var, sırtımız boşta kalmasın yani. Arkamızda biri var diyelim. 

Son olarak Türkmenlere mesajınız nedir? 

Türkmenler için şimdiye kadar en çok arzu ettiğim şey, Türkmenler kendi aralarında ayrım yapmamasıdır. Her zaman birbirlerini desteklesinler. 
Yani ben Erbilliyim, ben Kerküklüyüm, ben Kifriliyim, ben Telaferliyim, olmasın. Bir tek Türkmen olsun, Türkmen evi. Allah rahmet eylesin İhsan Doğramacı Türkmeneli demişti. Bir tek Türkmen evi olsun diyorum. Bütün Türkmenler birleşsinler, kalpleri bir olsun, gönülleri bir olsun, ayrım yapmasınlar. Ayakta durabilmek için en önemli şey budur. Sorularımızı içtenlikle yanıtladığınız için teşekkür ediyoruz. 

Ben teşekkür ederim.

*****

TÜRKMEN DANIŞMA MECLİS BAŞKANI

          Ümit Akkoyunlu*14
14. Türkmen Danışma Meclisi Başkanı Ümit Akkoyunlu 24 Ağustos 2010

ORSAM: Öncelikle bize kendinizi biraz tanıtır mısınız? 

Ümit Akkoyunlu: 1944 yılında Kerkük’te doğdum. 1960 yılında Türkiye’ye geldim. Türkiye’de Tıp Fakültesini bitirdim ve şimdi ortopedi profesörüyüm. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin çeşitli aşamalarında genel başkanlığını yaptım. Ankara şubesini kurduk. Genel merkezin Ankara’ya nakledilmesiyle uğraştık, ama başarılı olamadık. Çünkü halkımız onu pek fazla arzu etmedi. Daha doğrusu İstanbul’daki yöneticiler istemediler. Hâlbuki doğru bir stratejiydi. Çünkü aktif olarak çalışmak isteyen Akademisyenlerden oluşan bir ekibimiz vardı ve hükümetin merkezi olan bir yerde aktif olmak istedik. Onu başaramadık, çok da önemli değil. Çünkü daha sonraki konjonktürel gelişmelerle derneksel faaliyetler geri plana atıldı. 

Neden? Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) var. Bu Büyük Ortadoğu Projesi’nde Türkiye’nin şu andaki başbakanı onun eş başkanıdır, onu ilan ettiler. 
Daha önceki Başbakan Mesut Yılmaz Diyarbakır’ın başkent olduğunu söyledi. Dolayısıyla bu istikamette konjonktürel değişiklik şunu öngördü. 
Biz de bu bölgede Irak Türkmen meselesi son derece önemli olmakla birlikte önemseme açısından Türkiye’nin bugüne kadar üzerinde durmadığı ve bir politika üretmediği de bir vakadır. Onu ben söylüyorum, ama “Irak’la ilgili bir projemiz yok diye” Türk yetkililerde söylüyor. Olmayınca mı iyi olunca mı iyi? Gayet tabii ki olsaydı daha iyi olurdu. 

Buradaki yapısal değişiklikte Türkiye’nin rolü olması gerektiğini tüm hayatım boyunca inandım. Burada Amerika’nın bir proje yapması ve Türk başbakanlarının bu proje uyması yerine Türkiye’nin yaratacağı bir proje olması lazım. Biz de Türkiye’nin yetkili makamlarına 2002 yılında “geleceği yaratma projesi” adı altında bir proje sunduk. Biraz iz bıraktı sanıyorum. Türkiye’deki bu izlerin nasıl olduğunu bilmek zordur. Kurumlarda insanlar değişiyor. İnsanların çözüm 
önerileri farklı, vizyonları farklı, bildikleri farklı. Dolayısıyla bu derneksel faaliyet bir donma noktasına geldi. Yani derneksel faaliyetler daha çok kültürel ve sosyolojik yapısallaşmaya yarayan bir şeydir. 

Siyasi platforma atılmaya yaramaz. 

Kamuflaj olarak kullanabilir, ama bir uluslararası platforma çıktığınızda derneğim dediğiniz zaman size ikinci sınıf bir organizasyon olarak bakarlar. Yani Batı henüz olgunlaşmamış bir sosyolojik yapı olarak bakar. Bu noktada hareketle 2002 yılında biz bütün Türkmenleri kucaklayan bir Türkmen Danışma Meclisi kurmak amacıyla bütün dünyadaki Türkmenlere bir anons yaptık. Bunu web sayfamızda bulabilirsiniz. 
Turkmenya.com adlı sayfamızda var. 2002 yılında Türkmen Cephesi’nin iyi politika üretemediğini, kadronun buna yetersiz olduğunu, Türkmenleri iyi temsil etmediğini ben biliyordum, yaşıyordum. Bütün aydınlar akademisyenler bunu yaşadı. Halkımız da bunu yaşıyordu, halkı kucaklayamadı. Akademisyenleri bir tarafa bıraktı. Basit anlamsız memur zihniyetiyle “az olsun, benim olsun” anlayışıyla organize etmeye çalıştı. Türkmenler nüfus itibariyle 2,5-3,5 milyon arasında bir nüfusa sahiptir. Niye bu kadar geniş bir tahminde bulunuyorum. 
Çünkü 1957’den sonra ciddi bir sayım yapılmamış ve sayımla beraber etnik yapıyı belirleme yapılamadığı için bilemiyoruz. Türkmenler nüfus itibariyle 2,5-3,5 milyon arasında bir nüfusa sahiptir. Niye bu kadar geniş bir tahminde bulunuyorum. Çünkü 1957’den sonra ciddi bir sayım yapılmamış ve sayımla beraber etnik yapıyı belirleme yapılamadığı için bilemiyoruz. Yabancı kaynaklar da bunu teyit ediyor. Uydurma yabancı kaynaklar da var. Yani Kürtleri savunan mekanizmalar bizi daima küçük ve az göstermişlerdir. 

İyi kaynaklara bakıldığı zaman bu iyi bir potansiyeldir. Bu potansiyel bu bölgede son derece önemlidir. Bana göre Türkiye’nin yumuşak karnı olan güneydoğunun
problemlerini çözecek en iyi proje, en iyi yaklaşım, Türkmen potansiyelini değerlendirme potansiyelidir. Türkmen potansiyeli değerlendirme dediğim 
zaman ne bir ırkçı yaklaşımla buna bakıyorum ne de Türkmenleri silahlandırarak isyan etsinler diye düşünmüyorum. 

Peki bu potansiyel niye ortaya çıkmıyor? Çıkarmıyorlar. Türkmen Cephesi’nin kuruluş amacı da bu zaten. Türkmen Cephesi’nin kuruluş amacı Türkmenleri aşağı plana itmektir. Bunu herkes yüksek sesle söyleyemiyor, çünkü baskı var. 

Neden? 

Amerika’nın programına uymaz. Amerika’nın orada yapay bir Kürt devleti kurmak teşebbüsünde bulunuyor. Bakın ABD çok güçlü bir devlettir. Bunu methetmek amacıyla söylemiyorum. Silahlı gücü var. Eskiden Irak’ın işlerine müdahale ettiği zaman veya Türkiye’de bir şeyler yapıldığı zaman “Amerikan parmağı var” denirdi. Bende diyorum ki burada Amerikan parmağı yok Amerika’nın 200 bin askeri var, ne parmağı. Şimdi Amerikan planı burada yapay bir Kürt devleti kurmaktır. BOP haritalarına bakın. Türkiye ve Irak parçalanmış küçük devletçikler oluşmuş. Bu küçük devletçiklere hakim 
olmak çok kolaydır meselesi yatıyor. Büyük İsrail projesi var, Nil’den Fırat’a projesinde de o bölge İsrail’e ait olarak gözüküyor. O da ayrı bir tartışmadır. İsrail’in planı Tevrat’ta geçen Büyük İsrail’dir. bunun için İsrailliler Yahudi Kürt partileri kurarlar. Sabar diye bir yazarın Yahudi Kürtlerle alakalı eserleri var. 

Türkmen meselesi nasıl olmalı, ne yapılmalı? 

Türkmen meselesi bir tek organla, demokratik usullerle ve kendini yenileyebilen, periyodik olarak bir organa ihtiyacı vardır. Burada meclis olur. Biz Türkmen Danışma Meclisini kurduğumuz zaman bu amaçla kurduk ve geliştireceğiz. Meclis parlamentodur, parlamentoda fikirler tartışılmaz, sonuç çıkar, uygulamaya geçilir. Dolayısıyla uygulayıcılar ve fikir üretenleri olur. 

Peki oradaki Türkmen Meclisi bu görevi görmüyor mu? 

Hayır, o zaten sunidir. Bizim meclisimiz kurulduktan sonra, mümasil olsun diye aynı isimli bir şey kurdular. 

Oradaki Türkmen Meclisi sizin meclis kurulduktan sonra mı kuruldu? 

Tabiî ki, o imitasyondur. 

Peki Irak’taki Türkmenlerin geleceğinden ne bekliyorsunuz? 

Türkmenlerin geleceğinden son derece umutluyum, hiç iyimserliğimi kaybetmedim. Bu hayal değil, bu gerçeklere dayalı bir hükümdür. Türkmenler 
orada asla yok olmaz. Türkmenler orada daima mutlu olacaklardır. Bunun metotlarını, zamanlamasını, stratejisini konjonktürel şartlara uyduran bir organa ihtiyacımız var. O da herkesin girebileceği Türkmenlerin bağımsız bir organı olmalı. Seçilmişlerin değil, seçilenlerin katılacağı bir platform olmalı. Bu da meclistir. Meclis ihtisas komisyonları olur ticaret, hukuk vs. gibi. O bu işi idare eder ve tek muhatap odur. Seçime böyle bir atmosferde girilmiş olsaydı Türkmenler en 20 tane milletvekili çıkarmış olurlardı. 

Türkiye’den bir siyasetçi, doktor değil, bir Türkmen olarak ne beklentileriniz var? 

Türkiye’den beklentilerimiz yerine temennilerimiz var. Temennilerimiz nedir? Bizi daha eşit şartlarda görsün. Kürtlere yapmış olduğu muamelenin 100 katı bizden 
daha fazladır. Bunu biliyorum, bunun rakamları vardır bende. Kimse uydurduğumu zannetmesin. 36. paralelden tutun da maddi yardıma, yaralıların tedavisine kadar Kürtler çok kayrılmıştır. Ben onlara bakmayın demiyorum. Ama ben insanlara eşit davranın diyorum. İnsanlarımız hep aynıdır. Kerkük’te, Erbil’de, Musul’da Türk, Kürt, Yezidi bunların hepsi aynıdır. Bunlar iki gözü iki kulağı olan yaşayan varlıklardır. Onlara eşit gözle bakın, Türkmenlere de bu arada bakın. Türkmenlerin özel statüsü olmaz. Türkmenlerin diğerleriyle birlikte eşit statüsü olur. Türkmenlerin eşit statüsü olduğu zaman bu bir yarışmadaki en iyi at gibi daima önde olur. Çünkü Türkmenler çok yüksek bir kültüre sahiptir, çok yüksek bir devlet deneyimleri var. En önemlisi Türkiye aleyhinde bir mefkûreleri olamaz. Bu da Türkiye’nin en önemli can damarı ve kaynağıdır. Bunlar sağlama bağlandığı zaman Türkiye’nin terör belası biter. 

ORSAM: Öncelikle hoş geldiniz. Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Şeyh Abbas Fadel Abbas: Bizi burada misafir etiğiniz için size çok teşekkür ederim. 
İnşallah çalışmalarınızda muvaffak olursunuz. 

Ben Kerkük’ün Tazehurmatu İlçesine bağlı Beşir Köyünde doğdum. 1965 yılında Bağdat Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdim. İlkokulu Kerkük’te Tekke’de okudum. 
Şu an Kerkük’te İnsani Diyalog Derneği’nin sorumlusuyum. Biz ayrım yapmadan, herkese ulaşmaya çalışıyoruz. Amacımız milleti birleştirmek. 

Türkiye’den beklentimiz Türkmenlere değişik bir açıdan bakması lazım. 

Siz çok genç yaşlarda başlamışsınız bu işe 1944 doğumlusunuz 1960’larda Türkiye’ye gelmişsiniz Türkmen gençliğine neler söylemek istersiniz? 

Türkmen gençliği kendi meselelerine sahip çıksın. Benim söylememle sahip çıkmazlar, onlar zaten sahip çıkıyorlar. 

Sahip çıktığına inanıyor musunuz? 

Evet son derece inancım tam. Sadece sizin gördüğünüz talebeler ve gençler değil. Türkmen gençliği dediğimiz Türkmen’in yeni neslidir. 
Türkmen nesli okuyor ve olayları takip ediyor. Yeni Türkmen neslinden son derece umutluyum, hiçbir kaygım yok. Meseleleriyle ilgilenmeyenlerin çoğu Türkmen değil. Türkmen olmamayı ayıp olarak görmüyorum. Ama madem Türkmenlere ayrılmış Türkmen bursu var, Mısırlı’nın ne işi var. Aralarında Mısırlı var. Onlar kime küskün Türkmen Cephesi’ne. Niçin? Onlara köle muamelesi yapıyorlar. Bursları az kısıtlıyorlar. Onların yöneticilerinden duyduğum “ben size Saddam’dan daha beter yaparım” tehditleri var. 

Böyle bir şey var mı? 

Burslarını kesiyorlar. Kimin bursları kestiklerinin isimleri var. Niye burslarını kestiler? Çünkü Ümit Akkoyunlu’nun verdiği iftar yemeğine katılmışlar. 
Böyle bir gerekçe var mı dünyada. Bunun suçlusu bir gün sorgulamaya çekilmez mi? Sen hangi hakla öğrenci iftar yemeğine gitti diye bursunu kesersin. Yani bu yanlışlar o kadar çok ki can sıkmaya başladı. Hatta bana göre ilkel olmaya başladı. Program yapıyorlar öğrencilere seminer yapacaklar. Bana adamlar geliyor, 

“İlk seminere sizi koyuyoruz tarih uygun mu” diyorlar. Tarih uygun da onay yok. “Size bunu yaptırmazlar” dedim. “Adam nasıl olur. ben düzenliyorum semineri” dedi. Ben de “sen düzenlemiyorsun düzenletiyorlar sana” dedim. Ben bundan asla rahatsız olmam. Asla inandığım şeyden geri çekilmem. Bu sadece başkalarının ne kadar ilkel olduğunu göstermek için basit bir örnektir. 

Biz yolumuza devam ediyoruz. 
Size teşekkür ediyor ve başarılar diliyoruz. 

****


İNSANİ DİYALOG DERNEĞİ 

     Şeyh Abbas Fadel Abbas15*
*15. İnsani Diyalog Derneği Kerkük Sorumlusu Şeyh Abbas Fadel Abbas
1 Eylül 2010

İnsani Diyalog Derneği hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Şimdi Başkanı Bağdat’ta bulunan Şeyh Hüseyin’dir. Irak’ın bütün bölgelerinde şubemiz var. 2003’ten yani, Saddam rejimi düştükten sonra bu tarz dernekler çoğaldı. Herkes Irak’ın geleceği için omuz omuza çalışmak için çok hevesliydi. Herkesin amacı Irak’ın bütünlüğünü sağlamak oldu. Ben Türkmeneli Televizyonunda 367 program yaptım. Özellikle dini konularda konuşmalar yapıyoruz. Elimizden geldiğinde fakirlere yardım ulaştırıyoruz, hastaları Bağdat’a gönderiyoruz. 

Bize birazda Beşir Köyü hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Beşir Köyündeki insanlar inançları nedeniyle üç kere büyük saldırıya uğradılar. Saddam rejiminde 470 ev vardı. Hepsini yerle bir ettiler. 
Rejimden sonra tekrar yerleşmeler başladı. Şu an 1000’den fazla ev var. Nüfusları 7000’den fazladır. Tarımla ilgileniyorlar. 145.000 dönüm arazi var. 
Biliyorsunuz Irak’ta 1 dönüm 2500 metrekare. Beşir halkı özellikle tarımla ilgileniyor. Buğday, arpa, darı ekiliyor. Aynı zamanda hayvancılık da yapılıyor. 

Beşir’in nüfus dağılımı nasıl oluşuyor? 

Herkes Türkmen. Şii ya da Sünni diye bir ayrım yoktur. 

Peki, Kerkük hakkında neler söylemek istersiniz? 

Kerkük’teki sorunlar elbet çözülecek. Umuyoruz ki sorumlular olması gerektiği gibi çalışacaklardır. Son olarak bir Iraklı ve Türkmen olarak 

Türkiye’den neler bekliyorsunuz? 

Beşir, Tazehurmatu, Tuzhurmatu, Telafer, Musul gibi bölgelerin taliplisi çok. Ama bize Türkiye sahip çıksın. Türkiye ve Irak’ın tarih ve İslam gibi iki büyük bağı var. 
Bu nedenle Türkiye’ye kendimizi daha yakın hissediyoruz. Türkiye bölgede sözünü dinletir. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. 

****


IRAK ALEVİ- BEKTAŞİ  FEDERASYONU BAŞKANI

            Abbas Beyatlı *16
*16. Irak Alevi - Bektaşi Federasyonu Başkanı Abbas Beyatlı 1 Eylül 2010 


ORSAM: Abbas Bey bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? 

Abbas Bayatlı: İsmin Abbas Bayatlı. Telafer doğumluyum. İlkokul ve liseyi Telafer’de bitirdim. Daha sonra Sağlık Enstitüsü’nde okudum. 1975 ile 1978 arası, Erbil Hastanesi’nde çalıştım. Sonra askere gönderildim. 23 ay askerlik yaptım. Hemen sonra İngiltere’ye gittim. Orada bir trafik kazası geçirdim. Aynı zamanda orada okudum. Bussiness English Institute’da İngilizce eğitimi aldım. İngiltere’de Katar’dan gelenlere çeviri yapardım. Daha sonra Iraklı bir turizm şirketinde de çeviri işini yaptım. 
1983 başında Irak’a döndüm. Döndükten sonra bir kontratla Japon şirketinde çeviri işi yapmaya başladım. Musul’dan güneyde bizden uzakta kibrit asidi çıkaran bir fabrika kurdular. Ondan sonra 1984’te Musul Barajı yapımında çalışan bir Alman-İtalyan şirketi ile tanıştım. Benimle çalışmak istediler. 
Musul Barajı’nı yapan Alman İtalyan ortak şirketi ile çalışmaya başladım. 
Bu şirketle 1991’e kadar çalıştım. O zaman Körfez Savaşı yaşandı. O zaman yabancı şirketlerin hepsi Irak’ı bıraktı. Irak ambargo altına girdi. 

O zaman Irak’ta kaldım ve özel işlerle uğraştım. “Boş durmayayım, resmi çevirmenlik yapayım” dedim ve Musul Üniversitesi’ne gittim. 

1996’da Birleşmiş Milletler’den 986 Sayılı Karar çıktı. Bu karar “Gıda Karşılığı Petrol” kararıydı. Evraklarımı topladım, BM ile hemen sözleşme yaptık. 
2003’e kadar BM ile bu konuda çalıştık. 
2003’ten Irak’a sonra sivil örgütler geldi. “World Vision International” isimli sivil örgüt benimle çalışmak istedi. Bu şirketin finansmanı da BM tarafından karşılanıyordu. 
Onlarla da çalıştım. 
2004 Eylül ayında, Musul’da ofisimize terörist baskın gerçekleştirildi. Müdürümüz öldürüldü, bir adamımız yaralandı. Ana ofis Ürdün’deydi. 
Oraya çağırıldık ve bir süre orada kaldık. 5-6 ay sonra güvenli diyerek beni Erbil’e gönderdiler. 2006’nın Şubat ayına kadar orada çalıştım. 
Sonra sözleşmem bitti. Benim doğum yerim Erbil olmadığı için orada çalışamıyordum. Beni Ürdün’e gönderdiler orada da çalışamıyordum. 
O zaman 2006’da Bağdat yanıyordu. Sonra Irak’a döndüm. Benim oğlum Ankara’da okuyordu. 2007 Aralık ayında onun yanına geldim 
ve burada kaldım. Ankara, Çankaya’da Birleşmiş Milletlere bağlı Human Resources Development çevirmen arıyordu, bu örgüt ile çalıştım. 
Bu örgüt ile istişarelerde bulunduk. 2008’de Irak’a döndüm. 2008’den sonra Irak’taydım hep. 

BM’ye bağlı bir örgütte çalıştınız. Bu sivil toplum örgütü neler yaptı? 

Sivil toplum örgütü çok şey yaptı. Söylediğim yıl ambargo olduktan sonra pek çok gıda maddesi azalmıştı. BM besin maddelerini dağıtması için tayin etti. 
Kişi başı 9 kilo un, 2 kilo pirinç, 1 kilo yağ, 250 gram çay dağıtırdı. Biz gözcü konumundaydık. Depolara Basra’dan, İskenderun’dan, Türkiye’den ne kadar 
gıda geldiğini takip ederdik. Vekillere verirdik. Her vekilde 200-300 aile vardı. Aileler de onlardan alırdı. Biz bu sistemi idare ettik. 
2008 itibariyle Irak’ta bir federasyon kurma çalışması yaptığınızı biliyoruz. 
Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz? 

2007’de Hacı Bektaş’a gittim. Baktım Bektaşiler’in bir federasyounları var. Herkes bu çardak, bu isim altında toplanıyor. Böyle bir şey Irak’ta yoktur. 
Bu konuda bir federasyon yapmak güzel olur diye düşündüm. Irak’ta, Musul’da, Musul civarında, Kerkük civarında, hangi kavimden, hangi milletten olursa olsun 
Bektaşi bölgelerini dolaştım ve danıştım. Onların büyük insanlarıyla, pirleriyle oturdum. Yapmak istediğim şey hakkında istişarelerde bulundum. 
Çok fazla insan olumlu cevap verdi. 50-60 kişi ile bir kuruluş grubu topladık. Evrakları, istenilen belgeleri hazırladım. Bir federasyon kurmak için yapılması gerekenleri okudum. Gerekli evrakları, kağıtları toparlayıp, iç tüzüğü hazırladık. Kim başkan olacak, kim maliyeden mesul olacak gibi bilgiler yazıldı. Dilekçeyi Telafer’den Musul’a, Musul’dan Bağdat’a gönderdik. İçişleri Bakanlığı’na ulaşmış ve beklemektedir. Ben bu konuda çalışalı bir buçuk sene olmuş. 

Bunları yaparken zorluklarla karşılaştınız mı? 

Çok zorluk vardı. Birincisi, federasyon kurmak için İçişleri Bakanlığı’ndan sertifika temin etmek biraz zor. İkincisi, Irak’ın güvenlik sorunundan dolayı Kerkük’ü, Musul civarını dolaşmak biraz zordu; ama sonunda tedbir alarak hallettik. 

Bu federasyonla neler yapmayı amaçlıyorsunuz? Amacınız nedir? 

Çok güzel bir soru. Birinci amacımız Iraklı Bektaşileri bir araya toplamak için bir yer bulmak. İkinci olarak, Irak’ta yaşayan Bektaşilerin büyük çoğunluğu Türkmen; ama Türkmenler farklı partilerde ve dağınık çalışıyorlar. Ben Bektaşiliğin ruhi bir şey olduğunu düşündüm. Bu ruhi şey insanları çok yakın hale getirebilir. 

Bektaşilik ile milliyetçiliği aynı kefeye koydunuz yani. 

Evet. Aynı kefeye koydum. Bektaşilik nasıl tanımlanır? İnsanlar Bektaşi olur, Ehli Beyti sever; ama milliyeti farklıdır. Türkmen, Şebek, Kakai, Arap olabilir; ama Bektaşidir. 

Devlet yönetimi size nasıl bakıyor? Hükümet ile hiç görüştünüz mü? 

Resmi bir görüşme olmadı; ama Telafer İlçe Meclisi ile görüştüğümüzde hepsi bize destek verdi. Musul’da ise destek görmedik; ama izin verdiler. 
Evraklarımız Bağdat’a yetişti. Şimdi Bağdat’ta durmaktadır. Yani bir katkı yok. Şu ana kadar bir katkı yok. Hükümet kurulduktan sonra orada İçişleri Bakanı bir şeyler sorabilir. Çağırıp bana amacımı sorabilir. Ben sistemi yazılı olarak verdim. Ben eminim ki bilgi almak için soru sorarlar. İzin verirler mi vermezler mi bilmiyorum. 
Orada bakanlıkta çalışan arkadaşlarım ise yardımcı olacaklarına dair söz verdiler. Gelecek dönemde kimlerle görüşmeyi planlıyorsunuz? 

Siyasi partilerden destek istiyor musunuz? 

Gelecek dönem için planımız var. İlk olarak Necef’teki mercilerle, ikinci olarak orada bulunan partiler ile görüşeceğiz. Irak’taki partilerle, mecliste olsun, İslami olsun, hizip olsun bu konuda aydınlatıp desteklerini isteyeceğiz. 

Gelecekteki planınızda bir siyasi örgüt ya da parti kurmak var mı? Yoksa bir federasyon olarak kalmak mı istiyorsunuz? 
Bu güzel bir soru. Şu anda biz sadece federasyon kurmak istiyoruz; ama birkaç sene sonra düşünülmesi mümkündür. Bu federasyon içerisinde bir aday gösterilebilir. 
Kazanırsa parlamentoda haklarımızı istemeye çalışır. Ama bu uzun zaman alabilir. 

Siz hem bir Bektaşi hem de bir Türkmen olarak iki taraflı Türkiye’ye bağlısınız. Hacı Bektaş Veli Dergahı Türkiye’de ve siz soydaş olarak Türksünüz. 
Bu anlamda Türkiye’den beklentileriniz nelerdir? 

Türkiye bize her zaman destek verdi. Biz federasyon olarak Hem Türk hem Bektaşi olduğumuzdan dolayı özellikle manevi destek bekliyoruz. Başka bir destek de olursa çok memnun oluruz. Türkiye’nin gücü çoktur. İstedikleri konularda bize yardım edebilirler. 
Buraya 20 kişilik bir ekiple geldiğinizi biliyoruz. Bu ekibin buraya geliş amacı neydi? Siz neler yaptınız? 

Buraya 20 kişi olarak geldik. Bunun 15’i Türkmendir. Türkmeneli’nden, Telafer, Kerkük, Tazehurmatu, Tuzhurmatu, Tavuk, Şebek Bektaşilerinden, Kakailerden gelenler var. 
Biz burada siyasi partilerle görüştük. Büyük Birlik Partisi (BBP) ile görüştük. Adalet ve Kalkınma Partisinden (AK Parti) Ömer Çelik ile görüştük. 
Alevi Bektaşi Federasyonu ile görüştük. Alevi Enstitüsü’nde gelecek dönem Bektaşilerin sorunları, olaylar, ilişkiler üzerine bir konferans toplanacak. 
Hacı Bektaş Törenleri’ne katıldık. Orada çok insan gördük. Fransa’dan, Almanya’dan gelen Bektaşiler ile güzel bir 2 gün gerçirdik. Burada insanlarla tanışmamız çok iyi oldu. Bizim ilişkimiz şu an çok güzel bir durumda diye düşnüyorum. Her zaman söyleyeceğim. 

Bizi bu yola sevk eden ORSAM olmuştur. ORSAM olmasa biz böyle bir işe hiç girişemezdik. Sayın Hasan Kanbolat ile Ankara’ya, Türkiye’ye geçtiğimizde telefonla konuştuk.

Daha sonra ORSAM’da bir toplantı yaptık. ORSAM Ortadoğu Uzmanı Sayın Bilgay Duman bize çok yardımcı oldu. Bu görüşmelerin hepsini düzenledi. 
Adım adım gittiğimiz her yerde bize çok yardımcı oldu. Kendilerine çok teşekkür ederiz. 

ORSAM’ın başkanına ve çalışan elemanlarına bizden selam olsun. 

Biz de sizlere çok teşekkür ediyoruz.

***

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 6

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 6



             Suphi Saatçi*10
*10. Kerkük Vakfı Genel Sekreteri Prof. Dr. Suphi Saatçi 30 Nisan 2010


ORSAM: Öncelikle bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Ne zaman Türkiye’ye geldiniz? Ne zaman vatandaşlık aldınız? Burada neler yaptınız? 
Hangi kurumlarda görev aldınız? Kısa bir özgeçmişinizi anlatabilir misiniz? 


Suphi Saatçi: Ben 1946 Kerkük doğumluyum. Liseyi Irak’ta tamamladıktan sonra Türkiye’ye geldim. 1967- 68 yılında Güzel Sanatlar Akademisi mimarlık bölümüne girdim. 
1974’de mezun oldum. Daha sonra doktoramı burada yaptım. Tabii mezun olduktan sonra dönmek istiyordum ama ailem dedi ki biraz oyalan burada baskılar gittikçe artıyor gelirsen burada bir şey yapamazsın. Bende doktora ile meşgul oldum. Bitirdikten sonra yine konuştum nasıl oralar dedim, daha da kötü dediler. 
Sonra doçentliğimi aldım, aynı üniversitede öğretim üyesi oldum ve profesörlüğümü aldım. 
Burada bulunduğum süre içerisinde Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nde görev aldım. 
Hatta birkaç dönem genel başkanlık yaptım İstanbul’da. 1997’de Kerkük Vakfı’nın kuruluş çalışmalarını başlattım ve 1998’de kurulmuş oldu resmen. Biraz engellendik falan ama sonra halloldu. Kerkük Vakfı olarak en büyük amacımızda yayın hayatında etkili olmak, zengin bir arşiv oluşturmak.Irak Türkmen’leri hakkında bu güne kadar yayımlanmış yazılı basından zengin bir arşiv oluşturduk. Hatta görsel malzeme olarakta fotoğraf olsun. Bu konuda bizim rakibimiz yoktur diyebilirim. Çünkü bu işin çekirdeğini değerli ağabeyimiz, büyüğümüz İzzeddin 
Kerkük bey kurmuş, bizim derneğinde kurucusu odur. Hayatta kalan tek kurucusudur. Benimde biriktirdiğim arşivi birleştirdik dolayısı ile Kerkük Vakfı önemli bir arşiv merkezi olarak kuruldu. 

Bu arada mevsimlik bir dergide çıkarıyoruz Kardaşlık. Üç dilde çıkıyor, Türkçe, Arapça, İngilizce. 

Ne zamandır çıkıyor Kardaşlık Dergisi? 

11. yılını doldurdu son sayıyla. 1999’da başladı hiç kesintiye uğramadan devam ediyor. Hiç taviz vermedik muntazam bir şekilde çıkıyor. 
Kendi yağımızla kavrulduk. Başta herkese bedava verdik alışsınlar diye. Sonra, iki sene önce abone sistemine geçtik. Yavaş yavaş çünkü vakfımızın ticari 
amacı yoktu faturada kesemiyorduk vergiye tabi değildik. İktisadi işletme kurunca biraz iş canlandı ve derginin yanı sıra süresiz yayınlarımızda 
var kitaplarımız o konuda da rakip tanımıyoruz en iyi yayınlar bizdedir. Bundan sonrada etkili yayınlarımız olacak. Özgün çalışmalar yayınlıyoruz. 
İmkan dahilinde iyi ve kaliteli baskılar yapmaya gayret ediyoruz. Fakat bizim satışlarımızın yapılması ve tekerimizin dönmesi için sadece bir alanda yayınlarımızın yapılmasıyla mümkün görülmüyor idare etmiyor. Dolayısıyla kendi branşımla, mimari sanatla ilgili bazı yayınlarda sokmaya çalıştım. Sponsor bulduğumuz zaman kaliteli baskılarda yapacağız. Kültür sanat ağırlıklı, geleneksel mimari, mimarlık tarihi, şiir monografileri bu konuda zaten birkaç basıma hazır çalışmamızda var. Onlarında bir kısmı Kırklareli, Urfa, Kayseri v.s. o bölgenin insanları, zenginleri sponsor olabiliyor. Üzülerek ifade edebilirim ki, Türkmen toplumu maddi yönden çok yoksul, ben maddi durumu iyi olan birkaç isim biliyorum sadece onlarda kendi işleri ile meşguller. Bu işlere hiç bütçe ayırmıyorlar yada ayırmışlardır fakat ben bilmiyorum. Biz yayın alanında iddiamızı sürdürüyor ve sürdürmeye devam edeceğiz. 
Temennimiz genç kuşaklara devretmek, hatta ben çok yoruldum bu dergi işinde ama kimse almak istemiyor herkes kaçıyor çünkü çok sabır isteyen bir iş. 

ORSAM: Kaç yıldır görevdesiniz başkan olarak? 

Ben başkan değilim. Genel sekreterim başkanımız İzzeddin Bey. Zaten İzzeddin Bey adına kurduk bu vakfı İzzeddin Kerkük Kültür ve Araştırma Vakfı. Biz kısaca Kerkük Vakfı diyoruz. 
Kerkük bölge olarak söyleseydik belki hiç izin vermezlerdi. Çünkü bir siyasi yönü olur korkusuyla ama bir şahsın soyadıdır diye Sabancı gibi, Koç gibi onun için 
kabul ettiler. Fakat oradan yanıldılar yani. Bizim Bayrağımız, simgemiz Kerkük oldu. Vakfımız bir kişi değil de Irak Türkmenlerinin vakfı olduğu ortaya çıktı. 

Üyeniz var mı? 

Hiç üyemiz yok çünkü üye almak konusu tüzüğümüzde yoktur. Fakat yeni yasaya göre tüzüğümüzü düzeltip üye alabiliriz. Bunun için dava açıp mahkeme kararı gerekiyor. 
O işleri hallettikten sonra vakfımıza üye alıp daha da zenginleştireceğiz. Belki daha da kötü olacak onu da bilmiyorum. Kalabalık iyi midir, kötü müdür 
bilmiyoruz bakacağız artık. 

Genel sekreter olarak kaç yıldır görevdesiniz? Kurulduğundan beri ama nasıl kurtulacağımı da bilmiyorum. 

Kaç yılında vatandaşlık aldınız siz? 

1983- 84 yıllarında. O tarihe kadar da hiç bir şey yayınlamadım. 

Nasıl aldınız vatandaşlığı? Uzun süre kaldığınız için mi verdiler? 

Uzun süre buradaydım ama rahmetli Necdet Koçak’ın idamından sonra bizim onun ekibinden olduğumuzu bildikleri için buradaki ağabeylerimiz 
kabul etme sekte zorla vatandaş yaptırdılar. 

Oraya dönme şansınız yok Saddam’ında ne zaman gideceği belli değil gibisinden. Yine de bir kaybımız olmadı çok şükür çifte vatandaşlık şeyi ile bizim Irak 
vatandaşlık kimliğimizde devam ediyor. 

Vakfın yönetim kurulunda kimler var? 

Dört kişiden oluşuyor. Başkan İzzeddin Kerkük, genel sekreter Suphi Saatçi iki üyemiz var biri Erşad Hürmüzlü diğeri de Suphi Salt. Suphi Salt 
iyi bir hemşerimiz oda yurt işinde görev yapıyor. 
Birde denetim kurulumuz var bizim Prof. Dr. Mahir Nakip. 

Yaptığınız faaliyetler hakkında detaylı bilgi almak istiyorum, mesela kaç kitap çıkardınız? Şimdi 40. kitabımız çıktı. Daha sırada 8 kitabımız var inşallah onlarda çıkacak. Aslında bunları cilt haline getirmeyi arzu ediyorum. Fakat maddi sıkıntımız var. 

Maddi destek alıyor musunuz bir yerden? 
Kendiniz nasıl idare ediyorsunuz? 

Hayır destek almıyoruz. Kitap satışlarını zorlayarak götürüyoruz. Sağ olsun Erşad Bey çok kahrımızı çekiyor. Suphi Salt Bey sağ olsun 
oda destek verdi. 

Ne iş ile uğraşıyor? 

Avukat’tır. Maddi durumu iyidir. Davayı düşünen iyi bir arkadaştır Suphi Salt. İlk defa adını duyuyoruz. Bu insanlara gereken değerin verilmesi lazım onlara değerli olduklarını hissettirmemiz lazım. Bunu yaparsak davaya daha fazla sahip çıkarlar. Dergimizin 200’e yakın abonesi var. Bunları 120’si falan ödeme yapıyor. 
Bunların hepsi Türkmen mi? Hayır Türkiyeli de var. Fakat birçok Türkiyeliye kendimiz bedava gönderiyoruz tanıtım açısından. Türkmeneli Vakfı son iki yıldır 500 abonelik aldı destek verdiler bize sağ olsunlar. Bunların 100’ü kendilerine 400’ü Kerkük’e göndermek kaydıyla onu da biz gerçekleştiriyoruz. Onlarla birlikte 700- 800 civarına ulaştı aboneliğimiz. Diğer Türkmen kuruluşlarıyla ilişkiniz nasıl ortak çalışmalar yapıyor musunuz?

Dernek zaten bizim, başkanlığını yaptık. Üç no’lu üyeyim orda, İzzeddin ağabey bir nolu. 

Yani onların her türlü işlerini ben yaparım ve destek veririm. Gönül birliği içinde. Çünkü bizim en kadim, en eski, en köklü, en saygın kuruluşumuz Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’dir. 

Diğer derneklerle ilişkileriniz nasıl? Birlikte çalışmalar yaptınız mı? 

Öyle bir şey olmadı; ama bir kaç defa bağış topladım, onlara verdim bölgeye ulaştırdılar. Bize karşı büyük sevgi ve saygıları var bizimde onlara. 

Şimdilik ortak bir şeyimiz olmadı; ama olursa katılırız. Mesela bir gece, bir sempozyum olabilir. Biz iki tane de uluslararası sempozyum yaptık, onlar da önemliydi. 

Sempozyum, kültür etkinlikleri, Türkmen geceleri gibi Türkmenleri tanıtan sosyal etkinlikler yapıyoruz. Aslında benim kafamda sağlık ocağı projesi vardı. Çünkü 
burada yüze yakın doktor var. Akşam 16:00’dan sonra gelse branşına göre hasta Türkmenleri muayene etse hem kendini tanıtır hem de Türkmenler 
ücretsiz muayene olurlar. Hatta dışarıya da açık olacağı için kendi döner sermayesi ile çok etkin bir rol oynayabilir. 

Türkiye’de sivil toplum örgütleri ile siyasi partiler ile ilişkileriniz nasıl, onlarla görüşüyor musunuz ortak çalışma yapıyor musunuz? 
Ortak çalışma bir ara Azerbaycan’la yaptık. Orada sempozyum yaptık. Onları da buraya davet ettik ve burada da sempozyum yaptık. Kültürel bir ilişki, köprü kurduk. 

Türkiye’de yakın ilişkide olduğunuz bir kurum var mı? 

Dış Türk Derneklerinin hepsiyle yakın ilişkilerimiz var. Zaten onları derneğimiz yapıyor bizde onların altında bulunuyoruz. 
Sizin Türkiye’deki sivil toplum örgütleriyle ilişkileriniz var mı? 
Türk Dünyası Hizmet Vakfı, Türk Edebiyatı Vakfı var. Bunlar ilişkide olduğumuz, yayınlarımızı gönderdiğimiz vakıflardır. Kırım Derneği var

Türkiye’deki Türkmen ilgisi ölçmek adına soruyoruz. Siyasi partilerle ilişkileriniz var mı? Destek verdiler mi? Görüşmeleriniz oldu mu? 

Milliyetçi kuruluşlar çoğu zaman çağırıyor bizi ama şimdi doğrusu siyasi örgütlerle biz pek ilgilenmiyoruz. Çünkü onlarla iletişim kurmak oldukça sakıncalı bir tarafı tutma zorunluluğu var. Onlar hata yapsa da örtbas etmek veya savunmak zorundasınız. Saygın ve ölçülü bir kuruluş için oldukça sıkıntı yaratır. Dolayısı ile böyle bir sarmalın içine girmek istemiyoruz. 

Ben şahsen siyaseti de fazla sevmiyorum zaten. Bana oldukça inanılmaz, güvenilmez geliyor. 

Irak’la ilişkileriniz ne durumda? Gidip geliyor musunuz? 

Gidip geliyoruz, sakıncalı bir durumumuz yok. 

Ne sıklıkla gidiyorsunuz? 

Tabii çok sık gidemiyoruz. Ama dönem dönem hasretimizi gidermek için ziyaretlerde bulunuyoruz. Bunu zaten yazdım. Hasretim adı Kerkük 
belki görmüşsünüzdür. Gezi notları var. Nostaljik duyguları yaşamak için kağıda döktüm. Kendim zaten iyi bir gözlemciyim ve bölgemi de çok seviyorum. Mesela Irak’a gittiğim zaman Telafer’e mutlaka uğrarım, çok severim Telafer’i. Telafer’in kültürünü, folklorunu de kimse bilmiyor. 

Herkes bombadan felaketten bahsediyor neden oldu? Niçin oldu? 

Bence coğrafya bilmeyen insanın tarih bilgisi de yoktur. 

Çünkü coğrafyayı bilmeyen tarihi oturtamaz. 

Bölgeye yönelik çalışma yaptınız mı hiç? Bölgede faaliyet gösterme adına vakıfla bir faaliyet yaptınız mı? 

Hayır olmadı.

 Buradan hareketle Türkmenlerin göç dönemleri, göç sebepleri, yerleşim durumları hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? 

Kendi bildiklerinizi yani Türkmenler hangi dönemlerde buraya daha çok göç etmişler? 

Irak Türkmenlerinin göçü uluslararası bir göç sayılmaz. Ama Saddam döneminde büyük göçler oldu tabii. Fakat bu göçü bizim veya Kürtlerin sayısına göre karşılaştırdığımız zaman onların göç yapma pratiği yüz kat daha fazladır. Islık çalsan anında yarım milyon insan dağın öbür tarafına geçebilir. Onlar kırsal alanda yaşayan insanlardır. Bu nedenle pratiktirler ve çabuk göç ederler. Dolayısı ile yarım milyon insan dağıldığı zaman bunların içinde on yedi bin Türkmen vardı. Sonra on iki bini geri döndü. 

Bu konuda çok büyük uçurumlar var. Siz diyorsunuz ki gelenler arasında 17 bin Türkmen vardı. Bunu 70-80 binlere çıkarıyorlar. 
Bu rakam o dönemin olağanüstü hal bölge valisine ait. Bu söylenenlerin hiç birisi bilimsel değil zaten, bir hesaba dayanmıyor. Ben soru sordum ne kadar Türkmen vardı dedim? O da 17.000 olduğunu söyledi. 12.000’i daha sonra geri döndü. Ama daha öncesinde bireysel olarak Türkmenlerin buraya gelişleri oldu. 

Evet, oldu. Büyük göçten öncede yine göçler oluyordu. Türkiye dışına da göç oluyor. Mesela şu anda Danimarka’da 2000 civarında Türkmen var.Türkmen göçü 1982- 83’den sonra yavaş yavaş başladı. İran Irak savaşı dönemlerinde. 1950’lerden sonra hızlandı. Hatta geç kalınmış, erken başlansaydı daha iyi sonuç verirdi. Çünkü İngilizler 1925’lerde Kürtleri götürüp orda okutmaya başladılar, her yıl 300- 400 kişi götürüp okutuyorlardı. Hukuk, uluslar arası ilişkiler v.s. Biz maalesef çok geç kalmışız. 

Buraya gelen Türkmenler kimliklerini koruyabiliyorlar mı? Gözlemlerimize göre buradaki insanlar özellikle gençler Türkiyelileşiyor. 

Üçüncü kuşakta daha da fazla görülüyor, bölgeye geri dönmek istemiyorlar. Acaba buradaki şartlara uyum mu gösteriyorlar? 

Şartlara entegre oluyorlar. Şimdi Nijeryalılar da, Tatarlar da herkes Türkiye’de yaşamak istiyor. Güzel ülke, istediğin her şey yanına kâr kalıyor. 

Duygusal bir milletiz biz. 

Neden Türkiye? 

Türkmenler biraz farklı olmalılar. Şimdi bu son neslin biraz sığlığından kaynaklanıyor. Muhakkak ailelerinden kaynaklanıyor. 
Hiçbir şey anlatmıyorlar çocuklara. Onlar da arada kaynayıp gidiyorlar. Zaten yaptığımız toplantılarda ortaya çıktı bu. Ağabey davamızı bilmiyoruz biz, kimiz, neyiz bilmiyoruz diyorlar. Kimse bize bir şey söylemiyor. 

O zaman önce bir haritaya bakmak lazım, memleketiniz neresi, baktın mı haritaya? 
Memleketin tarihi nedir? 
Kim gelmiş, kim gitmiş? 
Ne olmuş? 
Ben bunun neresindeyim? 

Önce bunları bulmaya çalışılmalı. Ben bunlar hakkında birkaç seminer verdim 
gençlere. Herkes “bu önemli bir şey bunların yapılması lazım” diyorlar. Ama biz değil başkaları yapsın diye bekliyorlar. 
Peki sen kimsin? 
Neden sen yapmıyorsun? 
Benim davamı neden başkaları yapsın? 
İşte bu bizim toplumumuz. Biz buyuz. 

Türkiye’ye göç edenler arasında eskiden mezhep ayrımı oluyor muydu? 
Şii veya Sünni sayısı verebilir misiniz? Eskiden Türkmenler arasında böyle ayrım oluyor muydu? 

Hiç bunun farkında değildik. Tuzhurmatulu, Telaferli, Kerküklü, Erbilli. Bugüne kadar mezhep olayı yoktu bizde, sonradan çıktı bu tür şeyler. 

Türkmen davasına ilişkin beklentiniz nedir? 
Umutlu musunuz? 

Şimdi tabi umutsuzluk iyi bir şey değil, umutsuzluk Kerküklülere mahsustur derler. Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim, kaybetmekte istemiyorum. 
Çünkü umut olmazsa insanoğlu gerçekten biter. Çıkış yolu mutlaka bulunacaktır, böyle gitmez. Yanlış bir sistem yine kurulabilir ama bir şartla adil olunursa. 
Zalim olunabilir, acımasız olunabilir ama kendi içinde adil olursa devam edilir. Fakat mükemmel bir sistemde olsa kendi içinde adil değilse rejim ayakta 
kalamaz. Bize 35- 40 sene Saddam yapmadığını bırakmadı. Çok zayıf düşürdü bizi, zenginlerimizin kolunu kanadını kırdı, fakir bir toplum haline getirdi bizi. 
İstikbalimizi kararttı, gençlerin önünü kesti, her türlü imkanı elimizden aldı, her şeyden dışladı ama yine de çok şükür kimliğimizle ortaya çıktık. Şimdi başkaları 
bunu denemeye çalışıyor. Bunlarda aynı akıbete maruz kalacaklar diye düşünüyorum. Bu bakımdan biz toplum olarak da temiz, nezih, kimseye zarar 
vermeyen, seçkin bir tabaka olarak bu sonuca layık değildik diye düşünüyorum. Hiç hak etmemiştik böyle bir şeyi, bunların da geçeceğini umuyorum. Bizim siyasetçilerimiz yeni ve acemi oldukları için çok büyük hatalara düştüler. 

Daha doğru bir strateji geliştiremediler, taktik yürütemediler, hayata küskün kaldılar. Bazı arkadaşlarda onlar gibi düşünüyor, kararmış içleri. Fakat siyaset bilgimiz arttığı zaman çözümler ortaya çıkacak. Siyaset bilimiyle yoğrulmayan insanlar böyle bir arenada hayal kırıklığına uğrarlar. Şimdi elimizde bir tablo var. Burada Şii, Sünni, Araplar, Kürtler ve Türkmenler var. Bunlar Türkmen partisi olarak ne zaman iktidara gelirler Irak’ta. Yani bunlar bütün oyu da alsa bu parlamentoya hakim olamazlar. Dolayısı ile şu anda Irak’ta yürütülen anayasa zaten çağ dışı bir anayasa, çağdaş demokrasilerde yeri olmayan bir sistem yani siyasal örgütleri etnik ve mezhep ayrımı üzerine oturtmuş. Eğer bu çağdaş bir 
demokrasi ise Amerika’da, İngiltere’de uygulasınlar. 

İngiltere’de Galler, İskoçlar ve İngilizler var. Protestan ve Katolikler var. Parçalasınlar; ama hayır orada uygulamazlar. Orada çağdaş ve demokratik yapılanmalarda siyasal örgütler ideolojik söylemler üzerine kurulur. Mesela adalet partisi, halk partisi, sosyalist parti, komünist partisi bile ideolojik söylem üzerine kurulur. Fakat etnik ve mezhep ayrım üzerine yaptığın zaman işte üç tane parti birbirlerini ezmeye çalışırlar. 
Bu anayasa bunu ortaya koyuyor. Bir gün Irak düzelecek; ama anayasa değiştiği zaman. Yani Kürt, Türk, Arap, Sünni, Şii partileri diye ayırırsanız sonuç bu hale gelir. Bir örnek verim, iktidarda olan partinin içindeki en büyük Kürt kütlesi büyük işler yapabildi. Marjinal olan aşağıdaki Kürtler yapamadılar. Dolayısı ile bunları düşünerek geliştirdiğimiz bir strateji ile bir şeyler yapabiliriz. İdeolojik bir söylem bulmamız lazım, o zaman başarılı olabiliriz. Bunları yapabilirsek eğer o zaman siyaseti, stratejiyi biliyoruz demektir. Çıkış yolunu da o zaman bulabiliriz. 
Ama bu sistem durduğu ve yürürlükte olduğu sürece bir yere varamayız. Bütün Türkmenler sandığa gidip oy kullansalar alacakları oy zaten belli. Biz % 10’uz diyoruz. Parlamentoda % 10 30 milletvekili eder. Azınlık statüsünü kabul etseydik ki teklif etmişler, 30 milletvekili olacaktı. 
Fakat bizimkiler azınlık statüsünü kabul etmediler, gururlarına yediremediler. Ama burada konuşanlar var, biz niye yeni listeyle giriyoruz seçime, yeni listeyle geçen seçim yapıldı zaten. 

Unutmuşlar mı onu, hatırlamıyorlar mı? Bir milletvekili çıkardığımızı bilmiyorlar mı? Bunları bilen adam nasıl böyle bir şey söyler. Bunun bir stratejisi olmalı bunun. 
Hatta geçen seçimde parçalanmadık biz, partiler de girmediler seçime, neden? Çünkü Irak Türkmen Cephesi zarar görmesin diye. O zaman nedir sorun? O zaman niye biz Cepheyi suçluyoruz. Ama hayır herkes kendi aklına güveniyor. Bende kendi aklıma güveniyorum. 

Öbür seçimden önce Zaman Gazetesine verdiğim bir röportajda seçimlere girmememiz gerektiğini söyledim. Çünkü bir, bu seçime meşruiyet kazandırırız iki, potansiyelimiz açığa çıkar kötü oluruz. Bunu yazdım yani. Hayır dediler girmeliyiz. Türkiye’de girmemizi istiyor. Neden istiyor? Çünkü Amerika girmezlerse sivrilirler demiş. Sünni Araplar girmedi seçime ama sivrilmediler yani. Ama yalvardılar, seçim yapılmış hala gelin size bu kadar sandalye diyorlardı. 
Nasıl sistemse bu yani. Seçilmiş adamları atacak onları mı alacaklarsa bilmiyorum. Yani böyle komedilere alet olmamamız lazımdı, ama olduk. 
Onun için bizim ağabeyliğimizi yapanlarda yetkili insanlarda hatalarını kabul etmiyorlar. Duymak bile istemiyorlar. Bu bakımdan bazen bizimle karşılaşmak istemiyorlar. 
Bu normal bir sonuç diye düşünüyorum. Şimdi size spesifik bir soru sormak istiyorum. 

Türkmen davası deyince aklınıza gelen ilk on isim kimdir? 

Valla çok isim var, herkes birbirinin tepesine biniyor. Herkes en büyük benim diyor. Şu anda Irak’ta siyaseti bilen ciddi insanlar var mesela Abbas Beyatlı. 
Onun siyasetini beğeniyorum. Fevzi Ekrem var. Abbas Beyatlı, İyi siyasetçidir. Musul yöresinden var izzeddin Devle çok iyi performans gösterdi. 
Faruk Abdullah Abdurrahman başarısız oldu, fakat şimdi biraz daha iyi durumda. Ali Mehdi var mesela aklı başında. Sonra Hasan Turan var bunlar dinamik siyaset yürütüyorlar. Mesela Tuzhurmatulu Ali Haşim’de çok iyi, başarılı. Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler. 

Ben teşekkür ederim.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 4

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 4




















7. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Konya Şubesi Başkan Yardımcısı İlham Beyatı 
26 Nisan 2010 

ORSAM: Kuruluşunuz ne zaman ve nasıl kurulmuştur? Kuruluşunuz ve kendiniz hakkında bilgi verebilir misiniz? 

İlham Beyatlı: Ben 03.07.1959 Kerkük doğumluyum. 1978 yılında Türkiye’ye geldim. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1986 yılında mezun olduktan sonra 1991 yılında aynı üniversitenin Radyoloji bölümünde ihtisasımı aldım. 1992 yılından itibaren de Konya Numune Hastanesi Radyoloji Bölümünde Radyolog Doktor olarak görev yapmaktayım. Evliyim ve 1 kızım var. 

Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin Konya şubesini 1995 yılında Dr. Aydın Beyatlı bir grup Iraklı Türkmen ile kurmuştur. O tarihlerde Derneğin 5 kişilik yönetim kadrosu eşliğinde 196 üyesi bulunmakta idi. Dr.Aydın Beyatlı 6 odadan ibaret olan muayenehanesinin 2 odasını Derneğe tahsis ederek, 14 yıl bilfiil Dernek faaliyetlerini buradan yürütmüştür. Bu yıllarda Dernek Başkan yardımcılığı görevi ile yönetim kadrosunda yer almama rağmen faal 
olarak çalışmamaktaydım. Ancak 2008 yılında Başkanlığı devir aldıktan sonra faal çalışmalarım başlamıştır. 

Derneğimizin yönetimde görev alanlar şöyledir: 

1) Başkan: Dr. ilham Beyatlı - Radyolog Doktor 
2) Başkan Yardımcısı: Dr. Aydın Beyatlı - Göz Doktoru 
3) Sekreter Dr. Nihal Demir Köprülü - Kadın Doğum Doktoru 
4) Muhasebeci: Dr. Ahmet Demir Köprülü - Diş Doktoru 
5) Üye: Velit Terzi - Esnaf Derneğimizin üyelerinin çoğu Kerkük ve Erbillidir. 

Üyelerimizin gençleri genellikle ağılıkta olup 20 genç öğrencimiz vardır ve bunlar arasında kadın ve erkek hemen hemen eşit konumdadır. 
% 50’si eğitimli ve üniversite mezunudur. 

Kuruluşunuzun yapısı nasıldır? Nasıl yönetilmektedir? Nereden destek almaktadır? 

Derneğimiz Tüzel yapıda olup 5’i yönetimde olmak üzere toplam 50 üyeden oluşmaktadır. 20 üye öğrencidir. Ve halen Selçuk Üniversitesinin farklı bölümlerinde öğrenimlerine devam etmektedirler. 2008 yılında Dr Aydın Beyatlı’nın muayenehanesinin kapanması sebebiyle son bir yıldır çalışmalarımı evden yürütmekteyim. Dernek faaliyetlerinde yönetim kurulundan ve üyelerden destek ve fikir alamamaktayız. Bugüne kadar yapılan faaliyetler önceki yıllarda Dr Aydın Beyatlı’nın, son bir yıldır da benim çabalarım sonucu gerçekleştirilmiştir. 

Derneğimizde sadece dernek tüzüğünü uygulamak amacı ile cüz’i miktarda birkaç ay gibi kısa bir süre aidat toplanmasına çalışılmış ancak üyeler bu durum karşında isyan çıkarmış ve dolayısıyla aidat toplanmasından vazgeçilmiştir. 
Bu nedenle derneğimizde ne aidat geliri ne de herhangi bir bağış geliri yoktur. Derneğimizde üyelerin bir araya gelmeleriyle, adaylar belirlenerek 2 yılda bir seçim yapılır. Yönetimdeki Türkmenlerin tamamı genellikle 1980-90 arası Türkiye’ye gelmişlerdir. 

Kuruluşunuzda görev alan insan ve üye profili nasıldır? Üyelik nasıl olmakta ve üyelerden ne beklenmektedir? 

Irak’tan göç edip Konya’da ikamet eden Iraklı Türkmenler, Türkiye’ye öğrenim için gelen Türkmen öğrenciler ve Türkmen davasına yakın ilgi duyan, manevi destekte de bulunan üye profillerinden oluşmaktadır. Dernek üyeliği için dilekçe ile başvurmak yeterlidir. Yönetim kurulu uygun gördüğü takdirde üyelik kabul edilmektedir. Türkmen davasının farkında, bilinçli ve milliyetçi bir ruhla vatanına hizmet ruhu taşıyan, faaliyetlere içtenlikle katılımı olan, destek veren üyeler istemekteyiz. 

Yaptığınız faaliyetler hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Dr. Aydın Beyatlı’nın şahsi gayretleri sonucu yaklaşık 14 yıl Türkmeneli ve Konya’daki Türkmenlere faydalı olabilmek için ciddi faaliyetler yapıldı. Bu faaliyetler kısaca şöyle özetlenebilir: 

1)- Periyodik olarak her yıl üyeler ve Konya’da Türkmen davasına sıcak bakanlar eşliğinde, geleneksel yemeklerimizi tanıtmak, bir arada toplanıp sohbet etmek amaçlı kır gezileri düzenledik. 
2)- Önemli ve anlamlı günlerde mevlitler düzenlendi. 
3)- Selçuk Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilerimize destek amaçlı hocaları ile görüştük. Onların genel durumları hakkında bilgi edindik ve sorunlarının giderilmesi için gerekenler yapıldı. 
4)- Türkmeneli bölgesinde yaşanan haksızlık ve sıkıntıları sergilemek için değişik dönemlerde resim sergileri yapıldı. 
5)- Farklı dönemlerde Konya Büyükşehir Belediye Başkanının desteği ile Kerkük’e geziler düzenlendi. 
6)- Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü ve Konya Ticaret odası ile birlikte konferanslar ve paneller düzenlendi. 
7)- 2007’de Ankara’da yapılan Kerkük mitingine katılmak için Türkmenelinde yaşanan kaos ve olayları protesto etmek amacıyla Irak Türkmen 
Cephesi ile birlikte Konya’dan 9 otobüs dolusu insan Ankara’ya gönderildi. Ayrıca dernek başkanımız Aydın Beyatlı ile birlikte 4 Türkmen 
öğrenci Konya-Ankara arasında 3 gün süren yürüyüş eylemi yaptı. 
8)- 1998 yılında Büyükşehir Belediye Başkanımızın desteği ile ITC Başkanı ve yöneticileri, Türkmen partilerinin başkanları ve 40 kişilik 
heyet Irak’tan Konya’ya getirilerek 5 gün süresince ağırlandı. 
9)- Türkmen ve Konyalı doktorlardan oluşan 5 kişilik sağlık heyeti Konya’dan Erbil’e 9 kez gidip sağlık hizmeti verdi. 
10)- Konya Valiliği ve Sağlık Müdürlüğü ile birlikte 4 kez ilaç kampanyaları başlatıldı, kamyonlarca ilaçlar toplanıp Konya’dan Türkmeneli’ ye gönderildi. 
11)- Konya Büyükşehir Belediye Başkanı desteği ile 3 kez 9 kişilik Molla Heyeti Konya’da 1 hafta ağırlandı. Ve mevlit okuma kültürümüz sunuldu.
12)- Sivil toplum örgütlerinden (Kadın Kolları ve Öğretmenler) sosyal faaliyetlerde bulunmak üzere Türkmeneli Bölgesinden Konya’ya davet edildi ve ağırlandı. 
13)- Kurban bayramlarında Türkmeneli Kültür ve İşbirliği Vakfı’nın yardımı ile Konya halkından toplanan kurban ücretleri Türkmeneline gönderildi. 
14)- Konya’daki bürokratlar, sivil toplum örgütleri ve parti il başkanları ile birlikte işbirliği yapıldı, Ankara’daki parti genel başkanları ve TBMM ziyaret edildi, toplantılar yapılarak davamız anlatıldı. 
15)- Üyelerimizin doğum, ölüm ve sünnet gibi özel günlerinde dernek olarak yanlarında olmaya gayret gösterdik. 
16)- Konya Devlet Tiyatrosunun düzenlediği ‘’ Türkçe Konuşan Devletler - Bir Ses Bir Nefes - Festivaline’’ Türkmeneli’den 5 kişilik tiyatro heyeti getirilerek katılımı sağlandı. 
17)- Dernek yönetimi olarak zaman zaman davamızı anlatmak için yerel ve ulusal TV’lerde yayınlara katıldık. 
18)- 1998 yılında Kıbrıs’ta hem Kıbrıs Radyo ve TV’de hem de Kıbrıs Başbakanı Derviş Eroğlu ile görüşüp davamızı anlattık. 
19)-Konya Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği yaparak Konya’nın en büyük caddesine ‘’ Kerkük Caddesi’’ ve en önemli mahallesine ‘’ Telafer’’ 
isminin verilmesini sağladık. 
20)- Dernek kuruluşundan bu yana gönüllü olarak Türkmenelinden yüzlerce hastayı Konya’ya getirterek çeşitli hastanelerde tedavilerini sağladık. 
21)- Son 1 yılda ihtiyaç sahibi öğrencilerimize burs ve yemek kartları temin ettik. 
22)- 2008–2009 yıllarında Türkmeneli’ye Dönüş adlı bir bülten ve bir dergi çıkardık. 
23)- Zaman zaman üyelerimize bilgisayar ve dil kursları açtık. Ancak yeterli katılım olmadığından sürekliliği sağlanamadı. 
24)- Doktora yapan öğrencilerimize uzmanlık tezlerinin yazılımını ve basımını üstlendik. 
25)- Derneğimizin tanıtımını sağlamak amaçlı internet sitesi kurduk. 
26)- Tüm öğrencilerimizin sosyal ve psikolojik durumlarındaki sıkıntılar sebebiyle Selçuk Üniversitesindeki hocalarla görüştük. Üniversite bünyesinde PDR seanslarına katılmalarını önerdik ve öğrencilerimizin PDR (Psikolojik Danışmanlık Rehberlik) ile görüşmelerini sağladık. Öğrencilerimizin bu seanslara katılmaları 
kendi uyum ve başarıları açısından şart olmasına rağmen bu görüşmelerde devamlılık sağlanamamıştır. 

Kuruluşunuz ile Türkmen halkı arasındaki iletişim nasıl sağlanmakta ve hangi düzeydedir? Türkmen halkı sizi tanıyor mu? Türkmen halkı beni tanıması mümkün değil. 
Çünkü ben yıllarca ancak arka mahfilde eşimin yazılarını, projelerini yazarak Türkmenlere hizmet ettim. 2008 de dernek başkanlığına seçilince 
beni ancak bir yıldır görmekteler ve onlar halen sadece Dr. Aydın Beyatlı’yı tanıyıp yapmak istediğim her faaliyet ve karalar için onun direktifinde çalıştığımı sanıyorlar, hâlbuki ben eşimden tamamen farklı olup değişik hayat görüşlerine sahibiz. Ama bunları önemseyen biriyim. 
Amacım Türkmenlerin kurtulması ve özgürlüğüne kavuşmasıdır. Beni hiç tanımasalar da olur. Dernek olarak daha önceleri Dr. Aydın Beyatlı başkanlığında diğer Türkmen kuruluşlarıyla çalışmaktaydı, ancak benim başkanlığımda hiçbir Türkmen kuruluşuyla henüz çalıştığımı söyleyemeyeceğim. 

Kuruluşumuz Konya’da yaşayan Türkmen halkı ve üyelerle birlik beraberlik sağlayabilmek, davamız ve vatanımız için yapılabilecekleri paylaşabilmek 
amaçlı toplantılar, kahvaltılar, yemekler düzenlemiş, bununla da kalmayıp tüm iletişim yollarını kullanılarak (Mesaj, e-mail, telefon vs..) onlara ulaşılmaya çalışılmış; ancak Türkmen halkının dernek ve davamıza sahip çıkmadıkları ve çıkamayacakları üzülerek görülmüştür. Konya’da yaşayan Türkmenler ve derneğimize kayıtlı üyeler, öğrenciler birbirlerinden ve dernekten kopuk yaşamayı tercih edip içe dönük bir yaşam sürmektedirler. Bu nedenle derneğe bağlılıkları ve faal çalışmaları mümkün olmamaktadır. 

Türkiye’deki Türkmen kuruluşları arasındaki ilişki ne durumdadır? İşbirliği alanları ve ortak çalışmalar hangi seviyededir? 

Kuruluşumuz yeni nesile önem vermektedir. Öğrencilerimizin ve derneğimizin sorunlarını paylaşmak, çözüm yolları oluşturmak amaçlı Ankara Kültür Merkezindeki Heyeti Konya’ya davet ettik. Öğrencilerin de katılımını sağlayarak bir oturum düzenledik. İçeriğinde derneğimizin ve özellikle öğrencilerin problemlerini kapsayan 20 maddelik bir listeyi açıkça paylaştık ve problemlerin çözümü konusunda heyetten onay aldık. Ancak akabinde bu görüşmeler gereği atılması gereken adımlar atılmadı ve tekrar irtibat sağlanamadı. Bu nedenledir ki derneğimizin diğer Türkmen Kuruluşları ile herhangi bir işbirliği veya irtibatı ne yazık ki yoktur. Diğer Türkmen kuruluşlarından da derneğimize herhangi 
bir adım atılmamıştır. Bir avuç topluluk olmamıza rağmen birlik içerisinde adım atamıyor olmamız üzülünecek bir durumdur. 

Yurt dışındaki Türkmen kuruluşları ile ilişkileri var mıdır? İletişim nasıl sağlanmakta ve ilişkiler nasıl ve hangi düzeydedir? 

Yurt dışındaki Türkmen kuruluşları ile iletişim kurulamamıştır. 

Yönetim olarak hangi sıklıkla bölgeye gidiyorsunuz? Bölgeye yönelik neler yapıldı? Bölgede neler yapıldı? Gelecek için yapmayı planladığınız faaliyetler nelerdir? 

Ben yaklaşık 30 yıldır, Türkmenliye gitmedim, ancak eşim ancak her ay gitmektedir. Bölgeyle ilgili ciddi çalışmalar yapmaktadır. Derneğimizde 
aktif üyemiz olan geçmişte de derneğimizin başkanlık görevini başarıyla üstlenmiş ve yürütmüş olan Sayın Dr. Aydın Beyatlı hemen hemen 
her ay periyodik olarak Türkmeneli’ye gidip Türkmen halkı ile görüşmeler yapmaktadır. Ve oradaki maddi ve manevi sorunlarla şahsi olarak 
ilgilenmektedir. Bölgeye yönelik yapılanlar yukarıda anlatılmıştır. 

Türkiye’deki karar alıcı mekanizmalar ve sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ile ilişkiler nasıldır? 

Derneğimize Konya’daki sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler sıcak bakmaktadırlar. Ancak Konya’da yaşayan Türkmen halkının içe dönük 
yaşamı tercih etmesi nedeniyle bir araya gelinememekte, grup faaliyetleri yapılamamaktadır. 

Türkiye’den beklentileriniz nelerdir? 

‘’Bir Millet kendi geleceğini şekillendiremezse başkaları onu geleceğini şekillendirir.’’ Milletimiz geleceğini şekillendirmek şöyle dursun içinde bulunduğu ruh hali ile şu anki yaşamını bile şekillendirilememektedir. Özellikle 1980 sonrasında yaşananlardan ciddi boyutlarda etkilenmiş olan milletimiz, yıllarca süren savaşın, kaosun, korkunun, şiddetin, katliamların etkilerini ağır ödemektedir. Psikolojik ve sosyolojik açıdan ciddi boyutlarda hasar görmüş, çöküntü içerisinde, kendiyle barışık olmayan,hedefsiz, isyankar, kültürünü bilmeyen, derneği değil hiçbir Türkmen kuruluşunu saymayan,disiplinsiz ve kural tanımayan, çevresine uyum sağlayamayan, depresif, çekingen bir gençlikle dejenere bir toplumla karşı karşıya kalmaktayız. Toplum ve gençlik böyle bir ruh haline sahip iken doğal olarak derneklerde birlik sağlanamamaktadır. 
Dernek olarak gördüğümüz yegane sorun budur. Daha sağlıklı, çalışkan, dünya siyasetini takip edebilen, davasına sahip çıkan bireyler yetiştirebilmemiz için bu konunun mutlaka ve mutlaka çözüme ulaştırılması şarttır. 

Türkiye’den beklentilerimiz şunlardır: 

1-Türkiye Irak Türkleri politikasını netleştirmelidir. 
2-Irak Türklerinin davasını uluslar arası mahfillerde tanıtmak amacıyla yurt dışındaki elçiliklerini devreye sokmalı ve yurt dışında Türkmen lobi ve diyaspora oluşturulmasına destek olmalıdır. 
3-Irak Türklerinden uluslar arası siyaset bilimi, hukuk ve basın yayın konusunda uzman Türkmen ekiplerinin yetiştirilmesi için yurt içinde ve dışında bu çalışmalara ağırlık vermelidir. 
4-Irak Türkmen siyasi, sivil kurum ve kuruluşlarına yapılan maddi yardımlar yeniden gözden geçirilip etüd edilmeli, bu destekler Türkmen kuruluşları nın halkla pekiştirilmesini sağlayacak şekilde yapılmalıdır. Bağdat merkezli çalışma stratejilerinin üzerinde durulmalıdır. 
5-Türkiye Bağdat ve Erbil politikalarında, Türkmen siyasi kurum ve kuruluşları nın siyasi mutfağa dahil edilmesi konusunda, bu kuruşlara yardımcı olmalıdır. 
6-Irak istatistik kurumlarının verileri göstermektedir ki Irak’ın en kültürlü toplumu Türkmenlerdir. Türkmenlerde özellikle öğretmen ve doktor sayısı çoktur. Bu nedenle Türkmenlerin Irak’taki sağlık ve eğitim alanındaki çalışmalarına yardımcı olunmalıdır. 
7-Tüm yurt dışındaki ve Türkiye’deki dernekler tek çatı altında birleştirilip, tek ses tek nefes olabilmelidirler, Bu bir Türkmen vatandaşlık görevimizdir 
(denekler federasyonu ve konfederasyonu). Tüm faaliyet ve programlar merkez tarafından yürütülmelidir. Bu çatı altında gençlik birliği, insan hakları, eğitim, spor, kültür, sağlık v.s bölümlerinin hepsi toplanmalı ve bu sayede dünya mahfiline tek güç olduğumuzu göstermeliyiz. 
8-Tüm Türkmen kuruluşlarında ve derneklerimizde gençlere söz hakkı verilip öne çıkarılmalı ve dernek faaliyetlerinde çalışmaları mecbur kılınmalıdır. 
9-Türkiye’ye getirilen tüm Türkmen öğrencilerimiz öncelikle Türkçe dil kurslarına devam etmeli, iyi derecede Türkçe öğrenirken aynı zamanda PDR kurslarına katılımları zorunlu olmalıdır. Psiko-sosyolojik konumları düzelmeyen öğrenciler için geri dönüş mutlak olmalıdır. 
Aksi takdirde hem parasal hem sosyal kayıp kaçınılmaz olmaktadır. 
10-Dünyayı takip edebilmemiz için tüm dernek ve Türkmen kuruluşları Avrupa standartlarına uydurulmalıdır. 
11-Tüm dernekler tek Web sitesine sahip olmalı ve tüm direktif bu siteden alınmalıdır. 
12-Dünyanın farklı bölgelerinde kurulmuş olan Türkmen dernekleri ile bağlantılar merkez tarafından sağlanmalı ve belli zamanlarda Türkmen toplumunu ilgilendiren ulusal konferanslar yapılmalıdır. 
13-Türkmeneli Tv kanallarında tüm Irak ve Türkmen halkı için yaşam koçluğu ve PDR konusunda programlara ağırlık verilmelidir. 
14-Tarih ve Kültürümüzün kaybolmaması ve farklı alanlarda kendini geliştirmiş bir topluma sahip olabilmek için gençlerimiz tıp ve mühendislik 
dışındaki diğer bölümlerde ( özellikle hukuk, ekonomi, muhasebe, spor, iletişim, tiyatro, sinema, müzik, iktisat vs…) eğitim almaları konusunda teşvik edilmelidirler. 
15-Öğrencilerimizin sosyolojik açıdan kendilerini geliştirmeleri ve yaşadığı çevreye uyum sağlamalarını kolaylaştırmak açısından yarı zamanlı 
iş fırsatları verilmelidir. Boş zamanlarını değerlendirebilecekleri hobilere yönlendirilmelidirler. 16-Savaş ve kaos nedeniyle halkımızın eksik kaldığı en büyük kültürlerden biri olan turizmi halkımıza tanıtmak ve yeniden hatırlatmak için kültür merkezi ve Türkmen kuruluşları tarafından kültür turları düzenlenmeli, öğrencilerin katılımı mecburi kılınmalıdır. 
17-Türkiye’deki güçlü ve güncel televizyon kanallarında Türkmenlerin kültürünü, tarihini ve acı dramını yansıtan diziler, filmler, belgeseller yapılmalı, açık oturumlar düzenlenmelidir. Bu oturumlara Türkmen gençliğinin katılımı da sağlanmalıdır. Eğitim alan gençlerimizin dizilerde, sinema ve tiyatroda rol almaları sağlanmalıdır. 
18-Türkmen davasını tüm dünyaya anlatmak ve sesimizi duyurmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı partilerden Türkmen milletvekillerimiz olmalıdır. 
19-Tüm bu maddeler uygulanabilirse eğer Türkmenler ciddi boyutlarda Dünya mahfilinde ve Türkiye’de güçlü bir yere gelebilir. Ancak kronik olan bu dava gelişme kaydedemediğinde ‘’Özgür insanın güçlü insan olduğu’’ hatırlanmalıdır. Ve yıllardır özgür yaşayamamış olan Türkmenlere, Türkiye çift vatandaşlık hakkı vermeli böylelikle özgür olan Türkmen istediği bölgede yaşayabilmelidir. Sorularımıza içtenlikle yanıt verdiğiniz için teşekkür ederiz. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***

8 Aralık 2017 Cuma

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 3


TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 3


              Fuat Tigin*6 
*6. Türkmeneli Aydınlar Derneği Başkanı 
05 Nisan 2010


ORSAM: Fuat Bey öncelikle kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? Buraya hangi yılda ve ne amaçla geldiniz? 

*Fuat Tigin: Eğitim almak amacıyla 1976’da Türkiye’ye geldim. Eğitimimi Kayseri Erciyes Üniversitesi Devlet Mimarlık ve Mühendislik fakültesinde tamamladım. 
1982 yılında okulumu bitirdim ve o zamanki savaş şartlarına ek olarak, 1980 yılında Suriye’de Türkmen hareketi kabul ettiğimiz bir siyasi örgüte katıldım. Dolayısıyla Irak’a dönme fırsatım kalmadı. 

Neydi bu örgütün ismi? 

Demokratik Türkmen Hareketi. 12 kişinin hareketi olarak geçiyordu, ama başarıya ulaştı diyemem. Sadece bir başlangıçtı, başlangıç itibari ile Suriye gibi bir ülkede olduğu için rağbet görmedi. Görülmemesinin sebebi de Suriye’ye bir güven yoktu. Nasıl bugün Türkiye’nin güveni yoksa o zaman da Araplara bir güven yoktu. 
Herkes bu hareketi Türkiye Cumhuriyetinden bekliyordu. Türkiye Cumhuriyeti de böyle bir şey yapmadığı için insanlarda soru işareti kalıyordu. 

Suriye ile ilgilimiydi? 

Hayır. Tamamen Irak’ın muhalif gruplarını toplayan bir ekibin bir arada olmasıydı. Kürt, Arap, Türkmen’den vardı, komünist ve sosyalist partiden vardı. 

İngiltere destekliydi. Tabi o zaman İngiltere Irak’ın içine girdiği zaman orada kullanılması için askeri elemanlarını yetiştirmek amacıyla Süryani topraklarında birkaç tane kamp kiralamıştı. Bunu diğer bir kolu dirsek temasında olduğu tabi İran var. İran’da da o zaman savaş başlamıştı. 
Bizim hedefimiz şuydu, nasılsa Saddam bizim Türkmenleri tasfiye etmeye başlayacak, her halükârda İran’da aynı şeyi düşünüyordu o zamanın şartlarıyla, 
bizim düşüncemiz kaç kişiyi kurtarabilirsek İran’a teslim olsun esir düştükten sonra alıp kendi kampımızı kurup hazır bir güç oluşsun. 
Biz Türkmenler o savaşta 50.000 şehit verdik, en azından 25.000’ini kurtarabilseydik, bizim 25.000 kişilik bir ordumuz olurdu. 

Kimler vardı sizle beraber? 

Hasan Özmen, Kasım Ömer, onun dışında rahmetli Mahir Oktay, Mehmet Reşit, Yavuz Ömer, Hakkı Selam,Necat Fehmi Arap gibi isimlerden oluşan on iki kişilik bir ekiptik. Bunun önce anlaşmalarını bizim İzzeddin Kocova yapmıştı. 

İzzeddin Kocova eskiden beri molla Mustafa Barzani’nin yanında yer almış bir Türkmen iş adamıydı, 1970’li yıllarda Türkmenleri örgütlemek istiyordu. 
Bu konuda dış devletlerin de desteği ile Türkmenlerin Türklerin yanına çekilmesi için bir organizasyon varmış. Bu ekip onun uzantısı oldu. Kürtler her ne kadar 
Türkmenler kendilerine kem gözle baksalar bile zehir edip yutuyorlardı. Her halükârda bir yerlerden bir direktif almışlardı. Bizim hareketimizde askeri 
eğitimden sonra İran’da üs kurmamız gerekirken son anda bir değişiklik yapıldı. Dendi ki Kuzey Irak’a gideceksiniz orada peşmergelerle beraber Saddam’a karşı 
mücadele edeceksiniz. 

Tabi Kürtlerin yeri kurtarılmış bölgedir, Türkmenlerin yeri ise Saddam’ın kontrolünde. Hepimizin ailelerinden birkaç kişi askerde. Yani böyle bir şey yapmamız söz konusu olamaz. 
Nihayetinde bir yol kestiğin zaman arabadan çıkacak on kişinin dört kişisi Türkmen olur. Biz bu işte yokuz dedik ve gruptan çekildik. Sonra Türkiye’ye geldik. 

Ne kadar kaldınız Suriye’de? 

Üç ay kaldık. Kaçak yollarla Türkiye’ye geldik. 

Okulu bitirdikten sonra gittiniz değil mi? 

Hayır, geldikten sonra okulu bitirdik. Okulumuzu bitirdikten sonra herkes kendi çapında çalışmaya başladı. 

Aslen Kerküklü müsünüz? 
Evet. 

Ne zaman vatandaşlığınızı aldınız? 

1987’de aldım. 

Oldukça geç almışsınız? 

1980’de vatandaşlığa müracaat ettim. Biraz geç aldım doğru. 

Peki siz şartları sağladınız mı yoksa o dönem bir kolaylık mı sağlandı? 

Yok, hiçbir kolaylık sağlanmadı, zaten o zaman askeri hükümet dönemiydi. 

Geçmişten bu güne kadar Türkmen kuruluşları içerisinde hangi görevlerde bulundunuz? 

Var olan kuruluşlarda elimizden geldiği kadar maddi, manevi, fiziki her türlü yardımda bulunmaya çalıştık. 1997 yılından beri de Irak Türkleri Yardımlaşma 
ve Kültür Derneği kapatılınca Türkmeneli Aydınları Derneği kuruldu. Bu derneğin kurucuları, zaten Riyaz Sarıkahya da vardır, tamamı cephenin kurucularıydı. 

Irak Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği mi kapatıldı? 

Evet. 

Ne zaman kapatıldı? 

1991’de. 

Sonra ne oldu? 

Sonra mazeretsiz tekrar açıldı. 

Siz bu derneği Türkmeneli Aydınları Derneğini ne zaman kurdunuz? 

1997’de. 

O zaman çok eski bu dernek. Eski tabi. Bugüne kadar da rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı ile birlikte, iki sefer o başkanlık yaptı, ben üstlendim. Ama bizim dernek faaliyete geçtikten kısa bir süre sonra Irak Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği tekrar göreve başladığı için bizim dernek hep geri planda kaldı. Fakat her zaman için birlik beraberliğin önderliğini yaptık ve yapıyoruz. Bunun dışında her zaman alternatif bir dernek olarak kaldık. 

Herhangi bir düşünce farklılığı veya amaç farklılığı yoktur. Fakat bizim avantajımız vardır.Bu da tüzük olarak avantajdır, biz uluslararası faaliyetler 
yapabiliriz. Irak Türkleri haricinde Suriye Türklerini de bu camiaya kattık. Bu şekilde yürütmeye çalışıyoruz. 

Kuruluşunuzla ilgili biraz bilgi alabilir miyiz? Yönetimde kimler var? 

Şu anda başkan olarak ben varım, başkan yardımcısı olarak Zeki Türkmen var Suriye Türklerindendir, genel sekreter olarak Hasan Asker var Kerküklü. 

Hangi dönemde Türkiye’ye gelmişler ve ne iş yapıyorlar onları da söyleyebilir misiniz? 

Hasan Bey mimar, Zeki Bey hukuk fakültesini bitirdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinde çalışıyor. Bunlar buraya benim dönemimde geldiler. Sadun Köprülü var, biliyorsunuz şimdi Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi, sonra Kerkük Haber Ajansı Müdürü Ersan Sarıkahya var. Türkiye’de ne yaparsan yap hepsi paraya 
bağlıdır. Bazı kuruluşları ayakta tutabilmek için paraya ihtiyaç vardır. 

Dernek üyeniz kaç kişidir? 

66 üyemiz var. 

Peki bu üyelerinizin profili hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hemen hemen %30’u devlet memurudur. Bunların içerisinde Suriyeli de var, Kayserili de var. Kerkük, Musul, Erbil elimizden geldiği kadar her yerden topladık. 
Tabi herkes farklı yerden geldiği için daha zengin bir kültür yapısı var. Günümüzün şartlarına göre ne kadar büyütsek ne kadar kârlı olur bilemiyorum, hangi sonuçları 
elde edebiliriz. 

Eğitim durumları genelde nedir? 

%70’in üzerinde yüksek okul. 

Bu güne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız? Bir de üyelerinizden neler bekliyorsunuz?

 Ayrıca üye sayınız oldukça az. Seçilmiş kişiler gibi hepsi. Aslında az değil. Yani bir takımın içerisinde yer almak her şeyi göze almak demektir. Özellikle 
de bu günkü şartlarda. Çünkü her zaman göz önündesin. Kerkük bugün bir terör merkezi gibidir, adı bile birçok kişiyi ürkütüyordur. 

Dernek olarak amacınız nedir? 

Temel amacımız şu anda Türkmen haklarını uluslararası platforma taşımak. Bu konuda Danimarka ve Almanya’daki derneklerle temasımız var. 
Hollanda ile de sık sık görüşüyoruz. Ne yapılacaksa Türkiye dışından yapılacak ben buna inanıyorum. Çünkü Türkiye’nin bizim hakkımıza sahip çıkması için önce kendi hakkını alması lazım. 

Bu doğrultuda neler yaptınız o zaman biraz detay verebilir misiniz? 

Başta Kürtlerin yaptığı haksızlıkları elimizden geldiği kadar medyaya taşıdık. Almanya’da yayımlattığım üç tane rapor var. 2004 ve 2006’da yayımlandı. Ama yardım işleriyle ben hiç uğraşmadım. 

Özellikle parasal yardım işlerine bulaşmadım. Şaibe getirecek işlere elimizden geldiğince uzak durduk. Ancak yapanları da her zaman için destekledik. 
Kurban bayramı olsun, diğer bayramlar olsun bazı müesseselerin Kerkük’e katkıda bulunulması için aracı olmuşumdur. 

Dernek nasıl finanse oluyor? 

Finanse olmuyor. 

Üyelerden aidat falan alıyor musunuz? 

Yok almıyoruz. Türkmen kuruluşları ile ilişkiniz ne durumda? Yani ortak çalışmalar yapıyor musunuz? Irak’ta seçimler olduğu zaman görev paylaşımları 
yapıyoruz. Onun dışında Türkiye’de siyasi olarak yapabileceğimiz pek bir şey yok. O Türkmen Cephesinin mücadelesi ile olur. Onlara da elimizden geldiği kadar önlerini açmak için her türlü yardım olsun, fikir alışverişi olsun temaslarımız oluyor. Yapabileceklerimizi paylaşıyoruz. Bu bende varım diyen insanların önünü açmaktır. Birkaç sene önce Türkmen Cephesinde her hafta toplanmayı planlamıştık ve iki ay her cumartesi günü toplandık. Fakat daha sonra ne hikmetse rafa kaldırıldı. Bu günün şartlarıyla Türkmenlerin bir araya gelmesini istemeyen zihniyetler vardır. Çünkü herkes bir araya geldiği 
zaman yarasını döküyor, derdini anlatıyor, iki tanesini yazıya döküp de makamlara verdiğin zaman onlar zaten aciz kalıyor. Böyle bir şey istemeyen 
insanlar görevlendirdikleri kişileri belli bir makama oturtmuşlardır; ama faaliyette yaptırtmamışlardır. Maalesef bu sıkıntıyı yaşıyoruz. 
Ama şu anda bizim Irak Türkleri ve Yardımlaşma Derneğinin içinde her hafta cumartesi günü toplantımız vardır. Herkesi oraya kaydederiz. 
Bu benim dernek, senin dernek diye bir şey yoktur. Dediğim gibi ben onlara, derneğe sahip çıkıyorum onlar benimkine sahip çıkıyordur. Çok da çatıştırmaya 
uğraştılar ama beceremediler. 

Özellikle Ankara için Adalet Kardeşlik Deneği vardır. Şu anda üç tane resmi dernek vardır. Biz her zaman dirsek temasında olduğumuz için fikir alışverişi için akşam buluşalım dediğimiz zaman buluşuyoruz. Gördüğümüz kadarıyla Ankara’daki derneklerle iyi ilişkileriniz var yani. 
Sadece Ankara değil, Türkiye’deki bütün derneklerle iyi ilişkilerimiz var. İzmir, İstanbul, Antalya.


Bunlarla ortak çalışmalarınız var mı? Varsa nelerdir? 

Var tabi. En son Kerkük ortak bir seyahat yaptık. Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu, Bostanlıya gittik. Yani elimizden geldiğince dokuz gün içinde yirminin 
üzerindeki kuruluşlarımızı gezdik. Orada da şunu vermek istedik, her ne kadar ayrı müesseseler olsak da yek vücuduz, hepimiz aynı davaya hizmet ediyoruz. Birimiz parmaksak, birimiz kulaksak, birimiz göz isek aynı davaya hizmet ediyoruz. Bunun için gezdik ve dolaştık. Herkesi sık sık bir araya getirmeye çalışıyoruz. Tabi herkesi bir araya getirmek de bir külfettir, İstanbul’dan buraya gidip gelmek hem zaman, hem maddi açıdan ayrı bir konudur. Bizim gitmemiz ayrı bir sıkıntıdır. Diyarbakır’daki, Antalya’daki gelmek istiyor. Mesela Diyarbakır’a gidip gelmek on sekiz saat, buraya geldikleri zaman toplantıda arkadaşlar uyuyorlar. Elimizden geldiği kadar bir şeyler yapıyoruz, telefon diplomasisini sıcak tutuyoruz, mail atıyoruz, herkes birbirini gece gündüz arayabiliyor. Bir cenaze nasıl kaldırılır diye şu anda o cenazenin etrafında 
toplanmış durumdayız. 

Sizi destekleyen sivil toplum örgütü var mı? Sivil toplum örgütlerini elimizden geldiği kadar Cepheye yönlendiriyoruz. Çünkü orada bu iş için görevli arkadaşlarımız var, maaş alan insanlar var, ağırlayacak yeri var. Orayı bir havuz olarak kabul ediyoruz. Kim hangi istekle ve ne için geliyorsa bir arşiv oluşsun herkes istifade etsin. Benim derneğe geldiği zaman benimle konuştuğu zaman artısıyla eksisiyle her şey kapalı kalıyor. Biz bunları yapmamaya çalışıyoruz. Biz ve diğer dernekler elimizden geldiği kadar orada toplanmaya çalışıyoruz. Fakat oranında zayıf noktaları var. Oranın tamamen bilgi işlem merkezi gibi çalışması lazım, orada beyin fırtınaları yapmamız lazım, orada geçmişteki yaşadığımız 
eksiklikleri görmemiz lazım, ona göre geleceğe bakmamız lazım. 
Bizim başarısızlıklarımızı da paylaşmamız lazım ki başarıyı yakalayalım. Hiç 
çekinmeden, utanmadan, sıkılmadan, yüzümüz kızarmadan paylaşmamız lazım. Bu bizim toplumun ayıbıdır. Böyle sıkıntılarımız var yok değil. 

Türkiye’deki Türkmenler sizi tanıyorlar mı? İletişiminiz ne düzeyde? Türkmenlerin sıkıntılarında yardımcı olabiliyor musunuz? 

Sıkıntısı olup bizimle paylaşanlara elimizden geldiği kadar yardımcı oluyoruz. Kendi adıma şuna inanıyorum. Kerkük’ten gelip bir insan buraya yerleşiyorsa hangi şehirde yaşıyorsa oradaki derneğe gidecek üye olacak. Gel kardeşim ne sıkıntın var diye ben aramam. 

Neden bu derneklerin görevi değil mi? 

Hayır, kendi üyelerime karşı bir görevim vardır. Fakat herkesin kapısına gidip hal hatır soracak olursak bunun üstesinden gelemeyiz. Çünkü on kişiye gidersin beş kişiyi unutursun ve o beş kişi “bizi adam yerine koymuyorlar” diye sana küsecek. Yerim, yurdum, telefonum bellidir, ben seni tanımıyorum diyecek hiçbir Türkmen yoktur. Herkes birbirini tanıyordur. Biz zaten sıkıntıları paylaşan 25 kişiyiz. Bu insanları da herkes tanır. 
Herkes birbirine bir alo diyecek kadar yakındır. Onun için ben özellikle diğer kardeşlerimi de uyarıyorum, insanlar gelip üye olacak, kendini tanıtacak, kendi imkânlarını paylaşacak bizde kendi imkânlarımızı onlarla paylaşacağız. Yoksa burası su içilmek için bir maşrapa derneği değil. 
Sen de insansın nihayetinde sen zamanını, nüfusunu, paranı harcıyorsan onun esenliği için, onun istikbali için, o da sana bir saatini harcamıyorsa demek ki bunu Türkmenler istemiyor. Böyle bir Türkmen’i yanında istemiyorlar. Böyle bir Türkmen’e de itibar edilmez. Köşesinde istediğini yapsın. Bu konuda ben böyle düşünüyorum. Nihayetinde sen bir tabiri caizse bu mazlum halkın sözcüsü olarak veya ferdi olarak veya bir atılımcısı olarak ölümü göze almışsan, her şeye varım diyorsan, diğer taraftaki insan tenezzül edip sana iki saatini vermiyorsa, yalan 
da olsa benim yanımda yer almıyorsa, onun kapısını çalmak bizce yanlıştır. Hatta daha ötesine gidiyim öyle Türkmenleri ben cezalandırırım. 
Yani bu benim görüşüm, ben böyle düşünüyorum.

Türkmen halkının sorumluluğu eline alması lazım diyorsunuz.

Tabi herkesin faydası önce kendine olacaktır, sonra ailesine olacaktır, sonra hısımına akrabasına olacaktır ki toplumuna faydası olabilsin. 

Irak’la ilişkileriniz ne düzeyde? 

Ortalama yılda üç kere giderim. 

Her bölgeye gidiyor musunuz? 

Her bölgeye giderim ama ağırlık Kerkük. 

Akrabalarınız var mı orada? 

Tabi, Kerkük olmasının avantajı şudur. Orada evim, orada akrabalarım var. Güvenlik açısından istediğim gibi hareket edebilirim. Diğer bölgeler için bu söz konusu değil. 
Diğer bölgelere gittiğim zaman yani Musul’a, Bağdat’a, Telafer’e, Erbil’e bir iki gün kalabiliyorum, yani on günlüğüne gittiğim zaman bunun yedi günü Kerkük’tür. 

Bölgeye yönelik çalışmalarınız var mı? Faaliyetleriniz oldu mu? 

Yoktur. 

Sanki var da yok gibi söylediniz. 

Yok diyelim. Herkesin elinden gelen bir şeyler vardır, yapmaya çalışıyordur ama başarana kadar yok diyelim. 

Söylenemeyecek şeyler mi? 

Orada yapılacaklar ve yapılmayacaklar da bellidir. Biz yapılanları ve yapılmayanları toplayıp yapılabileceklerde bir arpa boyu yol alabilirsek 
kârımızdır. Yapılamayanlar da zaten yapılamıyordur. Biraz da kurumun dışına çıkıp Türkiye’de yaşayan Türkmenler hakkında konuşalım. 
Türkmenlerin Türkiye’ye göçleri hangi dönemlerde olmuştur? Sebepleri nelerdir? Ağırlık dönemi zaten İran savaşıyla başladı. 
Akabinde Kuveyt Savaşı dönemlerine rast geliyordur. 35 senedir Saddam bugün gider yarın gider diye sabredenler vardı. Savaşlarda zulümlerde iki oğlumu verdim, bari diğerlerini kurtarayım diyenler vardı. Kuveyt Savaşından sonra uygulanan ambargolarda eşitlik uygulanmaması da bir sorundu. Bunlar zaten Kürt politikası, yıldırma politikasıydı. Bunlar hep programlıydı. Şimdi ben gidiyim de sonra geri dönerim diye Türkiye’ye gelenler oldu. Ağırlıkla bu dönemler ben çektim çocuklarım çekmesin, ben yaralandım bu yaralanmasın diyerek her şeyini bırakıp hayata yeniden başlamak isteyen insanlarımız vardı. 

Sizin bildiğiniz ailenizden ne kadar göç var? 

Yalnızca ben varım, geri kalanı orada.  

Gelirken göç yolunda, Türkiye’ye yerleşme 
konusunda ne sıkıntılar çektiniz? 
Bunu genel anlamda bilgi olarak verebilir misiniz? 

Ben pek sıkıntı yaşamadım. Buraya okumak için geldim ve kaldım. Burada gerçi bir müddet pasaport, oturma iznim sorun oldu. böyle biraz çalkantılı bir dönem geçirdim. Hep kampa falan gidip geldiğim için farklı gözle bakıldı, hatta terörist gözüyle bakıldı bize. Sen milli mücadele içinde adım atmışsın, canını ortaya koymuşsun, ama insanların bakış açısı farklıdır. 

Siz Türkiye’ye gelip Suriye’ye geçtiniz değil mi? 

Evet okurken daha önce değil. Bunun akabinde yerleşince de iki binli yıllara gelene kadar kimse Kerkük’ün ne olduğunu bilmiyordu. Siz Türkçeyi nereden öğrendiniz diyorlardı. “Ben doğduğumda Türkçe biliyordum, sonradan Arapçayı öğrendik” derdim, şaşırırlardı. “Kerkük nerede” diye sorarlardı. Biz anlatamadık bunları. Tabi bu geçmiş yönetimlerin, milli eğitimin, diğer Türk toplumlarını tam olarak anlatamamasından, habersiz yetiştirmesinden kaynaklanıyor. Bizim çektiğimiz cezanın en büyüğü de hiçbir zaman için Kerkük’ü biz Irak olarak kabul etmedik, hatta Iraklılığı hiç kabul etmedik. “Misakı Milli sınırları içerisinde Atatürk’ün çizdiği sınırlar içerisindedir eninde sonunda Türkiye burayı 
denetimine alacaktır”, diye düşündük. Bir savaş çıktığında ve çıkmıştır da o zaman kuzey tarafı kendine idrak edecek, denetimine alacaktır ve 
bizde esenlik içerisinde yaşamlarımıza devam edeceğiz zannediyorduk. 

Türkiye’ye adapte olurken mi sıkıntı yaşadınız? 
Yani size karşı ön yargı var mıydı? 
Çabuk uyum sağlayabildiniz mi? 

Sizler gönüllü olarak bu davaya hizmet ediyorsunuz fakat yeni gelenlerde bu pek görülmüyor. 
Size şöyle bir şey söyleyeyim orada biz ikinci plana itildik neden itildik? 

Türk olduğumuz için itildik. Fakat Türkiye’de Türkmen olup da ikinci plana itilmek, inanın çok acı verici bir şey. Biz bunları yaşadık, yaşıyoruz da. 

Bunun olduğuna inanıyor musunuz? 

Ben inanıyorum. 35 senedir buradayım yaşantımın uzantılarında bunu görüyorum. Hatta şunu söyleyeyim Türkiye’de şu anda Kürt olmak 
Türkmen olmaktan daha iyidir. Her türlü imkânlar seferber oluyor. Bizler ayakbağı olarak görülüyoruz. Ben niçin buradayım? Anavatan diye, çocuğum Türk yetişsin diye buradayım. Avrupa’ya, Amerika’ya gitmedim. Başka ülkelere gidip de daha iyi şartları düşünmeden, çocuklarımın Türkiye’de daha iyi olacağını düşünerek buraya deldim. Fakat her türlü zorlukla karşılaştık. Şimdi orayı yaşamak lazım. Size ne kadar Kerkük’ü anlatırsam anlatayım olmaz orayı yaşamak lazım. Havasını teneffüs etmeden, orada yaşamadan insan anlayamaz. Bu sizin benim için geçerli değil bütün dünya için geçerli. 

Orada yaşamanın zorluğunu, o zorluğa rağmen o toprağa bağımlılıklarını düşündüğünüz zaman onun cevabını orada bulabiliyorsun. 

Siz yılda üç kere gidiyorsunuz ama aklınızın bir ucunda hala belki oraya geri dönmek var. Aynen öyle. 

İşte aynı şeyi genç kesimde göremiyoruz. Genç kesim genellikle aklı bir karış havada oluyor. Daha iyisi, daha rahatı, daha paralı, daha forslu işi ister. Şimdi ben genç kafasıyla düşündüğüm zaman Amerika’ya, İngiltere’ye gitmeliydim, 
neden Türkiye’ye geldim derdim. Bugün gençler bunu düşünüyor. Burada yetişmiş 2. jenerasyon dediğimiz insanlarımızın ve 90’lardan sonra gelenler, maalesef bu davaya adım atan insanların hepsinin tabiri caizse zulme uğradığını, meşakkat çektiğini, iflas ettiğini, mesleğinde yükselmediğini, önüne engeller takıldığını, düşman sahibi olduğunu, ailesinden birkaç kişinin asıldığını veya içeri atıldığını bunun karşılığında hiç kimsenin desteklenmediğini veya kucaklamadığını görünce ister istemez korkuyor. 
Kardeşini şehit vermiş, babasını vermiş hapse hala diyor Türkiye’ye gitmiş en sefil durumda kimse elinden tutmuyor ve istenmeyen bir kişi olarak kabul ediliyor. Sonra kendi kendine soruyor “onun peşinden neden gideyim?”. Bizler 
onlar için kötü örnekleriz. Bakıyorlar bize, ne olmalıydılar, fakat nasıllar. Biz yerine göre tenkit görüyoruz. Biz de bu konuda kendimiz sorgulamaya başladık. Madem sen gurbeti seçtin, memleketinden göçtün, hem milli hem de siyasi mücadeleni adam gibi yaşayabileceğin doğru dürüst bir ülkeye gidip yapsaydın ya. Biz onların karşısında cevap veremiyoruz. Yani bir faaliyet yapmaya çalışıyorsunuz, ama konuşmayı cımbızla seçmeye çalışıyorsun, aman kimseye 
değmeyeyim, ölçülü konuşuyum, kimsenin husumetini üstüme çekmeyeyim. Halbuki demokratik ülkede yaşıyorsun, bunları düşünmemelisin. 

Bu demokrasimiz bizim o kadar esnek ki istediğin yerde çelikleşiyor, istediğin zaman lastikleşiyor. 1991’den bu yana Türkiye’de Türkmen politikası diye bir politika yok. Yani taban hiç durmuyor. Sağa yatmış, sola yatmış, duvara 
çarpmış, yere düşmüş, suya düşmüş ıslanmış böyle bir şey mi olur. Orada topluluk vardır, o topluluk buradan medet umuyordur, o topluluk buradaki toplumun uzantısıdır. Yani eğer Türk olmak bir suç ise orada onları keselim atalım. Kürt beni istemiyor, Kürt hiçbir şey yapamazsa kapımı çalıp benim çocuğumdan haraç istiyor. 

Ben gidip ondan bundan komşudan para toplayıp gidip çocuğumu kurtarıyorum. Bu ara sıra değil her gün oluyor. Buna rağmen benim mimarım, buna yol açan ve buranın yönetimidir, biz onların kurbanı olduk. Bizim maalesef doğrularımız dır, biz doğruları konuşamazsak maalesef mesafe alamayız. 

Türkiye üzerinden yurt dışına gidenlerde sıkıntılar var mı? 

Türkmenleri kabul etmiyorlar zaten. Bizim oraya gidenler hep kaçak gitmiştir. Resmi yolla gidenler de vardır. Onlara da bir dönem böyle tolerans tanıdılar. 
Bir buçuk senelik bir dönem vardı.

Hangi dönem bu? 

Zannedersem 2000- 2002 yıllarıydı. 

Son bir soru olarak Türkmen davasına ilişkin beklentiniz nedir? 

Türkmen davasıyla bu dava bir hukuk davası olmalı, bu dava bir dünya çapında bir ibret davası olmalı, bu davanın etrafında herkes bir katkıda bulunmalı. Bir insanı etnik kökenine göre nasıl dışlanır, nasıl tescil edilir, nasıl böyle perişan halde bırakılır, yerlerin yerine göre bir mal karşısında veya bir nüfus karşısında nasıl satılır bir ibret tablosu olarak bir dava oluşması lazım. Ve bu konuda dünyanın diğer bölgelerinde hiçbir insanın başına gelmemesi için özellikle büyük ülkelerin müdahil olması lazımdır. Biz bu Türkmen davasını son kırk yıl içinde yaşadıklarını her halde bir ciddi bir şekilde sayfa sayfa dökersek ölenlerin, çekilen eziyetlerin, düştükleri yollarda yıprandıklarının, ailelerin nasıl dağıldığını, 
nasıl perişan olduğunu, nasıl böyle bir pozitif düşünceden negatif düşünceye dönüştüğünü her halde bir 100 tane film çıkar gibi geliyor. 
Bu kadar büyük acılar vardır. Çok kişi böyle sıkıntıyı dile getirmemek için böyle bir ayıp kabul ettiği şeyler vardır. Yani hicret ettiğiniz zaman bir yerden oynadıktan sonra çocuğunu eğitmemişsen, okutmamışsan, bir şey sahibi etmemişsen o aile dağılmaya gidiyordur, dağılmıştır da. Biz bu bayrağın göndere çekilmesinde kan dökmüş insanlarız, dökmeye de devam ederiz, bu bayrağa tapan insanlarız. Ama şunu diyoruz, bu bayrağa tapanlarla bu bayrağa tükürenleri aynı seviyeye koysunlar ve öyle muamele etsinler. 

Biz bu bayrağa taptığımız için rezil duruma düşmemeliyiz, bu bayrağın hayranı olduğumuz için ikinci plana itilip de bunlar ayak bağıdır gözüyle bakılmamalıyız. Biz Türklüğümüzden gurur duyuyoruz. Hükümetlere gelince her zaman için dışarıdan etkisini çekmemek için bir takım ölçülü veya ölçüsüz davranışlarda bulunulabilir, ama milletten çok beklentimiz vardır. Biz bir milletiz. Biz kendi içimizde birbirimize sahip çıkmazsak, birbirimize kol kanat germezsek Gürcü’sü, Rus’u, İngiliz’i bize kol kanat geremez. Dolayıyla ben Türkmen davasını kendi adıma Türk milletiyle paylaştığımız zaman bir başarıya ulaşırız. Gerek Avrupa da gerek Amerika’da gerek başka ülkelerde. Ben özellikle Avrupa ve Amerika’daki Türklerin Türkiye’deki Türklerden çok çok daha duyarlı olduğunu görüyorum bize karşı. Adamlar adete bizimle beraber her günü takip ediyor. Erbil’de, Kerkük’te, Telafer’de ne oldu, ne olacak, ülkelerin görüşü nedir, oradaki petrolü nasıl paylaştılar, eldeki gelirler nereye gitti, hangi kontratları, hangi ülkeler aldı? Hiç kimsenin de gözünden bir şey kaçmıyor. Ama biz burada geçim derdine düşmüşüz, sıkıntıya düşmüşüz, kendimizi paralıyoruz. Ne yapacağız, ne edeceğiz, yok ergenekonmuş, yok silahlı kuvvetler böyle yaptı genelkurmay şöyle yaptı, hep hikâye. Hiç bizi ilgilendirmeyen konularla kafamızı meşgul edip duruyoruz. Oysa meşgul ettiğimiz dönem hayatımızın bir parçasıdır. Bu 
hayatımızın parçası dediğimiz dünyadaki en değerli şeylerimizdir. Boşuna oturmamamız lazım. Düşmanlarımız boş oturmuyor. Türk dünyasını boğmak için, sefil duruma sokmak için herkes timsah gibi ağzını açmış bekliyor. Kerkük’e, Kıbrıs’a, Azerbaycan’a karşı ne güç yetiştirdi düşmanlarımız. Kıbrıs Türkleriyle, Türkiye Türkleri birbirine düşman ilan edilmeye kalktı. Zaman zaman aklı evvellerde söylemiştir ya bizim ne işimiz var Kıbrıs’ta da, Kıbrıs bize ayak bağı oldu, bu kadar paraya mal oluyor. Oysa oradaki Türk’ün hayatına hiç kıymet vermeyen insanlardır. Kıbrıs’ın bizim için ne kadar değerli oysa ki. İşte Kerkük de Azerbaycan da böyle. İnşallah hayırlara vesile olur, inşallah neticesinde 
bizim korktuğumuz olaylar olmayacaktır, Türk birliği kurulacaktır, dünya küçülüyor. Gerçi bir takım ibretler, bir takım sıkıntılar yaşamalıyız. 
Biz Türkmen olarak da diyoruz ki eskiden çok rehavete çökmüşüz bize bu tokat lazımdı adam olmamız için. Bu tokadı yemeliydik. Kafamızı 
iki elimizin arasına alıp doğruları bulmak için başkalarından duymamamız lazım. Yapacaksak da kendi yanlışımızı yapmamız lazım. Dışarıdan 
birisi bize yanlış yaptırmasın. Çünkü kendi yanlışını yaparsan bir sefer yaparsın, ikinci sefere doğrusunu bulup yoluna devam edersin. Ama 
başka birinin yanlışını yaparsan ikinci yanlış, üçüncü yanlış, dördüncü yanlış seni yok edene kadar yanlış yaptıracaktır. Dolayıyla biz kendi 
insanlarımıza çok hoşgörülü olmamız lazım bir yanlışla bir insanı silip yok etmememiz lazım. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. 


Ben teşekkür ederim. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR