13 Ekim 2017 Cuma

MUSUL OPERASYONU VE MUSUL' UN GELECEĞİ Fırsatlar ve Riskler, BÖLÜM 2


Musul Operasyonu ve Musulun Geleceği Fırsatlar ve Riskler, BÖLÜM 2


3. MUSUL OPERASYONUNA İLİŞKİN TEMEL DİNAMİKLERİ

Irak’ta 2015-2016 yılları IŞİD’le mücadelenin yoğun bir biçimde yapıldığı yıllar olmuştur. Özellikle 2016 yılında Irak’ta IŞİD’e karşı büyük bir ilerleme sağlanmış, IŞİD’in elinde olan büyük şehir merkezlerinden Tikrit ve Anbar, IŞİD’den temizlenirken, 2016 yılının sonuna yaklaşıldığında büyük şehirlerden sadece Musul, IŞİD kontrolünde kalmıştır. Bununla birlikte, Beyci, Şirgat, Felluce, Rutba gibi IŞİD’in elinde tuttuğu önemli yerleşim bölgeleri de IŞİD’den temizlenmiştir. Musul’un yanı sıra Telafer, Havice ve Kaim, IŞİD’in kontrol altında tuttuğu yerler olarak kalmıştır.

Nihayetinde 17 Ekim 2016 tarihinde Musul operasyonu başlatılmış ve pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir.

Operasyona ilişkin ABD’li yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda Ekim 2016 tarihinin hedeflendiği pek çok kez ifade edilmiştir. Bu bağlamda Iraklı yetkili
makamların hazırlıklar tamamlanmadığı için Musul operasyonu konusunda istekli davranmadıkları, ancak ABD’nin Kasım 2016’da yapılacak Başkanlık seçimleri öncesinde operasyona başlanması için baskı kurduğu söylenmektedir.

Neredeyse Irak’taki hemen hiçbir bölgede ABD’nin hava desteği olmadan IŞİD’e karşı büyük bir ilerleme sağlanamadığı bir gerçektir. Tikrit operasyonu bu açıdan en büyük örneği teşkil etmektedir. ABD’nin hava desteği olmadan başlayan Tikrit operasyonunda Irak merkezi hükümeti, 3 ay sonunda ilerleme sağlayamamış; hatta sahadaki güçleri arasında koordinasyon da kopmalar, aksaklıklar ve sorunlar çıkmıştır. Bunun üzerine Irak merkezi hükümeti operasyonu durdurmak zorunda kalmıştır. Operasyon durduktan kısa bir süre sonra ABD’nin hava desteği ile yeniden başlatılan operasyon sonucu Tikrit alınabilmiştir. Bu nedenle ABD’nin öncelikleri ve yönlendirmesine uygun davranmak zorunda kalınmıştır. Bu durum sadece operasyonun başarısıyla ilgili değildir.

Irak merkezi hükümeti özellikle Erbil tarafından ortaya konabilecek aşırı istekler konusunda da ABD’nin bir denge rolü oynadığını bilmektedir. IKBY Başkanı Mesut Barzani’nin Ekim 2016’daki Bağdat ziyaretinin bunun bir göstergesi olduğunu söylemek mümkündür. ABD, Erbil’i Bağdat’la anlaşması için teşvik etmiştir. Barzani de ABD desteğinden mahrum kalmamak için Bağdat’la Musul operasyonu konusunda uzlaşmıştır. Bu nedenle hem Erbil hem de Bağdat, ABD ile uyum göstermek zorunda kalmıştır. Erbil ve Bağdat için bu durum bir tercihten çok zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Zira ABD’nin desteğindeki ağırlık merkezinin bir tarafın lehine kaymasının, dengeleri büyük oranda değiştirebileceği öngörüsü tarafta da hâkim düşüncedir.

Kısacası Musul operasyonunun zamanlamasındaki ilk tercihin ABD’de olduğu, ancak Erbil ve Bağdat’ın da buna uyum gösterdiğini söylemek mümkündür.
Operasyona 15.000 civarında Peşmerge ve 30.000 civarında Irak güvenlik gücünün katıldığı bilinmektedir. Bu güvenlik güçleri içerisinde Irak Ordusu çoğunluğu oluştururken, federal polis, yerel polis, terörle mücadele gücü, aşiret birlikleri de bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye tarafından Başika’daki kampta eğitilen ve Musul halkından oluşan Haşdi Vatani gücü de Irak Ordusu ile birlikte operasyona dahil olmuştur. Öte yandan Musul’a yapılacak operasyona katılıp katılmayacağı büyük tartışmalara yol açan Haşdi Şaabi, 1 Kasım 2016 tarihi itibariyle, Telafer’e doğru operasyon başlatmış ve Musul-Rakka arasındaki bağlantıyı sağlayan karayolunu kontrol etmiştir. Ayrıca Haşdi Şaabi,

Telafer’in çevresindeki köylerin büyük bölümünü IŞİD’den temizlemiş ve Telafer Havaalanı’nı kontrol ederek şehrin etrafını kuşatmıştır. Ancak Irak hükümetinden
yapılan açıklamada hem Telafer merkezine hem de Musul merkezine Haşdi Şaabi güçlerinin girmeyeceği belirtilmiştir.

Telafer’e Irak Ordusu’na bağlı 72 ve 92. alayların gireceği açıklanmıştır.
Musul’a yapılan harekâtta 5 yönlü bir plan ortaya konmuştur. Bu plana göre güneyde Gayyara’dan Hammam El-Alil ve Şura hattına, kuzeyden Musul Barajı’ndan hareket edilerek Tilkeyf hattına, doğudan Hazır- Bartılla-Başika hattına, güneydoğudan Hamdaniye-Başika hattına ve güneybatıdan Gayyara’dan Hammam El-Alil-Telafer hattına doğru ilerleme sağlanmıştır.

Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, operasyonun ilk haftalarında beklenenden hızlı bir ilerleme sağlandığını açıklamıştır. Ancak büyük ilerleme Peşmergeler ve Irak
Ordusu’nun ortak operasyon hattında gerçekleşmiştir.

Özellikle Peşmergelerin ilerlediği doğu-batı hattında önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Operasyon planlarına göre, Peşmergelerin Irak’ta tartışmalı bölgeler olarak bilinen ve Irak Anayasası’nın süresi geçmiş 140. maddesi kapsamına giren bölgelerin ötesine geçmeyeceği bilinmektedir.

Musul şehir merkezine sadece Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin girmesi planlanmaktadır. Peşmergeler operasyonun başlangıcından
itibaren Musul’un güneyinde bulunan Dicle nehrinin batısındaki Mahmur’dan başlayarak Musul’un kuzeyine doğru bir cephe açmış durumdadır. Peşmergeler bu hat doğrultusunda doğu-batı yönlü ilerleme sağlamıştır. Bu hat şehrin dış çeperini oluşturmaktadır. Bu bölgeler daha çok Kürt nüfusla birlikte azınlık nüfusun yaşadığı yerlerdir. Ancak bu bölge neredeyse insansız bölgelerdir; zira IŞİD’in 2014’te Musul’u işgal etmesinin ardından buradaki nüfusun büyük bölümü göç etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Peşmerge savaş alanında rahat ilerleme sağlayabilmiştir.

Bu bölgelerin bir kısmında Erbil ve Bağdat’ın anlaşmasına dayalı olarak Irak Ordusu da Peşmerge ile ortak operasyon güçleri oluşturmuştur.
Diğer taraftan Irak Ordusu da yine Musul’un güneyinde bulunan Dicle nehrinin batısındaki Gayyara’dan hareket etmiştir.
Gayyara’da bulunan hava üssü de aynı zamanda ABD öncülüğündeki koalisyonun operasyon merkezi konumundadır.
Irak Ordusu ve güvenlik güçleri buradan güney-kuzey yönünde ilerlemekte ve Dicle nehrinin kıyısından kuzeye doğru önemli bir koridor açmıştır. Irak güvenlik güçleri operasyonu kuzeye doğru genişletirken, aynı zamanda batı ve doğu cepheleri de ortaya çıkmıştır. Peşmerge arkasını güvenli bölgeye, yani Erbil’e dayamış ve batı yönlü hareket etmiştir.

Öte yandan 21 Ekim 2016 tarihinde ABD Savunma Bakanı Ashton Carter’ın Türkiye ziyareti sonrasında Türkiye’nin Musul operasyonuna ilişkin pozisyonu netleşmiştir.
ABD Savunma Bakanı Carter ziyaret sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye’nin operasyona dahil olmasını istediklerini ve Türkiye ile Irak merkezi hükümeti arasında derin bir krize yol açan Başika meselesi konusunda her iki ülkenin prensipte anlaştığını açıklamıştır. Bu kapsamda Türkiye, Musul operasyonunda aktif rol almıştır. Zira Türkiye, IŞİD’e karşı yapılan hava operasyonlarına destek vermeye başlamıştır.

Ayrıca istihbarat, lojistik ve askerî yardım desteği sağlanmıştır. Türkiye’nin Başika’daki askerî varlığı tartışılırken, Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması ve siyasi birliğinin sağlanması konusundaki hassasiyetlerini korumuştur.

Bu nedenle Türkiye’nin Başika’daki askerî varlığı, sadece Irak’ın terörle mücadelesine bir destek olarak algılanmalıdır. Zira Başika’daki Türk varlığı, ABD Başkanı Barack Obama’nın 2014 Eylül’ünde açıkladığı, IŞİD’le mücadele stratejisi kapsamında görev yapmaktadır.

Başika’daki Türk varlığı IŞİD’e karşı mücadele ederken aynı zamanda IŞİD’e karşı savaşan gruplara da eğitim desteği sağlamıştır. 




Nitekim Türkiye’nin Başika’da eğittiği gruplar operasyonda yer almaktadır. Irak tarafı da bu gücün operasyona katılmasına onay vermiştir. Bu bir anlamda
Türkiye’nin Başika’daki varlığının kabullenildiğinin bir göstergesi olarak ifade edilebilir. Türkiye’nin hiçbir şekilde ne Irak’ta ne de başka bir ülkede toprak kazanma hedefi yoktur. Bu nedenle Türkiye Başika’daki askerî varlığı ile kendi korumasını sağlamıştır. Nitekim Türkiye, Başika’daki kampa yapılan IŞİD saldırılarında şehit bile vermiştir. Başika çevresinde Türkiye’nin IŞİD’e karşı yaptığı saldırılarda 700’e yakın IŞİD üyesinin öldürüldüğü bilinmektedir. Türkiye, Musul operasyonunda uluslararası koalisyon güçleri ve Irak güvenlik güçleri ile koordineli olarak hareket etmiştir lamıştır. Nitekim Türkiye’nin Başika’da eğittiği gruplar operasyonda yer  almaktadır.

Irak tarafı da bu gücün operasyona katılmasına onay vermiştir. Bu bir anlamda Türkiye’nin Başika’daki varlığının kabullenildiğinin bir göstergesi olarak ifade
edilebilir. Türkiye’nin hiçbir şekilde ne Irak’ta ne de başka bir ülkede toprak kazanma hedefi yoktur. Bu nedenle Türkiye Başika’daki askerî varlığı ile kendi korumasını sağlamıştır. Nitekim Türkiye, Başika’daki kampa yapılan IŞİD saldırılarında şehit bile vermiştir. Başika çevresinde Türkiye’nin IŞİD’e karşı yaptığı saldırılarda 700’e yakın IŞİD üyesinin öldürüldüğü bilinmektedir. Türkiye, Musul operasyonunda uluslararası koalisyon güçleri ve Irak güvenlik güçleri ile koordineli olarak hareket etmiştir.

4. SONUÇ: RİSKLER VE FIRSATLAR

Musul operasyonu, birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Operasyona katılan ve katılacak taraflar üzerinde yaşanan tartışmaların yanı sıra, operasyonun zamanlaması, operasyon planları, operasyon sırasında yaşananlar, insani problemler gibi pek çok konu riskler ve fırsatlar ortaya çıkarmaktadır. Operasyona katılan ya da destek veren bütün taraflar, Musul’un IŞİD’den kurtarılacağı konusunda hem fikir görünürken, ortaya çıkan risk ve fırsatlar konusunda taraflar arasında ayrışmalar yaşanmaktadır. Bu noktada özellikle, IŞİD sonrası süreçte Musul’un geleceği konusunda yaşanan tartışmalara ışık tutmak yerinde olacaktır.

Öncelikle Musul operasyonu sonrasında Musul’un idari yapılanmasının nasıl olacağı konusundaki belirsizlik devam etmektedir. Irak Parlamentosu, IŞİD’in
Musul’da çıkarılması sonrasında Musul’un idari sınırlarının değişmeyeceğine yönelik bir karar alsa da bu konuda bir kesinlik söz konusu değildir. Dolayısıyla en temel soru, IŞİD sonrası Musul’un kim tarafından ve nasıl yönetileceğine ilişkindir.

ABD’nin dahi IŞİD sonrası Musul için hazırlık yaptığı bilinmektedir. Musul eski Valisi Etil Nuceyfi, 6 ya da 8 ilçenin vilayete dönüştürülerek Musul’un federal
bölge olarak yönetilmesi konusunda projeler ortaya atmıştır. ABD Kongresi de daha çok azınlıkların yaşadığı, Duhok ile Erbil sınırındaki ilçeleri kapsayan bölge
için “federal bölge taslağı” hazırlamıştır.

Ancak bu bölgenin IKBY tarafından da istendiği ve “Kürdistan Bölgesel Yönetimi dışındaki Kürdistani bölgeler” olarak anıldığı bilinmektedir. Nitekim Musul operasyonunun başlamasıyla bu bölgelerdeki kontrol tamamen Peşmergelere geçmiştir. IKBY Başkanı Mesut Barzani de Peşmergelerin ele geçirdiği yerleri bırakmayacağı, bunun için gerekirse savaşacaklarını ifade eden açıklamalar yapmıştır. Öte yandan Sincar ve Telafer’in geleceği konusunda da belirsizlikler sürmektedir. 2014 yılının Ocak ayında Irak Bakanlar Kurulu tarafından Telafer’in il olmasına yönelik çıkarılan kararın yeniden gündeme getirilebileceği konuşulmaktadır. Ayrıca, IKBY’nin Sincar’ı da sınırları içerisine almak istediği bilinmektedir. Ancak mevcut durum itibariyle Sincar’ı terör örgütü PKK ve PKK’nın desteklediği grupların kontrol ediyor olması, IŞİD sonrası süreçte Sincar konusunda sıkıntılar yaşanabileceğini gösterir niteliktedir.

Musul’un kontrol altına alınması sonrasında en önemli konulardan biri de Musul’un güvenliğinin sağlanması olacaktır. Şehrin kontrolü IŞİD’den geri alınsa bile, IŞİD’in Musul içerisinde bir tabanı olduğu bir gerçektir.

Bu nedenle IŞİD sonrası süreçte, Musul’daki IŞİD’e yönelik yapılacak tespit ve soruşturmalar konusunda sıkıntılar yaşanabilecektir. Irak güvenlik güçlerinin
halk üzerinde baskı yaratması durumunda Musul’un güvenliğinin sağlanması konusunda sıkıntılar yaşanabilir. Bu nedenle Musul’un güvenliğini sağlayacak gücün daha çok Musul halkından oluşması Musul’da dengenin sağlanması konusunda faydalı olabilir.

Operasyona uluslararası koalisyon güçlerinin eğittiği Irak güvenlik güçleri de katıldığı dikkate alındığında, Musul operasyonu bu güçlerin sınavı da olacaktır. Burada sadece Musul’un IŞİD’den geri alınması değil, Musul’un korunması ve muhtemel çatışmaların da önüne geçilmesi önemli olacaktır. Sayısal çoğunluktan öte IŞİD’e karşı savaşan güçlerin askerî yeterliliği de ortaya çıkacaktır. Zira Musul operasyonuna katılan Irak güvenlik güçlerinin yeterli oranda eğitim almadığı ve tecrübesiz oldukları yönünde tartışmalar da bulunmaktadır.

Bu bağlamda IŞİD’in kullandığı farklı yöntemler, Musul operasyonuna katılan Irak güvenlik güçlerinin IŞİD’le savaşmadaki yeterliliğinin sorgulanmasına yol açmıştır.
Özellikle tünelleri kullanarak güvenlik güçlerine verdiği karşılık, zaman zaman beklenmeyen, şaşırtıcı eylemler olarak ortaya çıkmaktadır. IŞİD’le savaşta sadece doğrudan savaş yöntemleri yeterli görünmemektedir. Bu nedenle Musul’un IŞİD’den kurtarılması sonrasında şehrin güvenliğinin sağlanması, etkili yöntemlerin belirlenmesi ve terör unsurlarının sıkı takibi önemlidir.

Ayrıca IŞİD’in Musul şehrinin dış çeperinde değil, daha çok şehir merkezinde ana savaş için hazırlık yaptığı söylenmektedir.
Bu nedenle merkeze yaklaştıkça çatışmaların artması ve ilerlemenin zayıflaması beklenmektedir. Hatta zaman zaman IŞİD’in geri kazanım sağlayabileceği bölgeler ortaya çıkabilir. Musul’daki yaklaşık 1 milyon sivil nüfus da hesaba katılmalıdır.

Bu nedenle şehir merkezine yaklaştıkça hava operasyonları konusunda da sıkıntı yaşanabilir. 

Zira sivil bölgelerde yapılacak hava operasyonlarında sivil kayıpların yaşanmaması için daha dikkatli davranılması gerekmektedir. Aksi takdirde büyük sivil ölümlerine ve insani krizlere yol açılabilir. Sivil kayıpların önüne geçmek için aynı zamanda terörist saldırılar da engellenmelidir.
Musul operasyonunu çevresinden bağımsız düşünmemek gerekmektedir. Musul şehir merkezinin alınması, Musul operasyonunun sonuna gelindiğini göstermeyecektir.

Önemli olan Musul’daki istikrarın sağlanmasıdır. Musul operasyonunun başlamasından daha bir hafta geçmeden Kerkük’te yaşanan IŞİD baskını önemli
bir mesajdır. Musul’dan çok daha küçük bir yer olan Kerkük’ün ilçesi Havice’deki IŞİD varlığı temizlenmeden operasyona başlanmıştır. IŞİD’in başka bölgelerdeki
uyuyan hücrelerini de harekete geçirmesi muhtemeldir. Bu nedenle beklenmeyen gelişmeler yaşanabilir.

Musul operasyonu sonrasında insanların güvenli bir biçimde yerlerine dönmesi ve savaş alanlarının yeniden inşası en önemli konulardan biridir. Ayrıca bir arada yaşamın sürdürülmesi için zemin oluşturulmalıdır.
Öte yandan her ne kadar Haşdi Şaabi’nin Telafer şehir merkezine yönelik operasyona katılmayacağı ve sadece Irak Ordusunun Telafer şehir merkezine gireceği söylense de Irak Parlamentosu’nda kabul edilen Haşdi Şaabi yasasıyla birlikte, Haşdi Şaabi’nin Irak Ordusu’nun bir parçası haline getirilmiş olması, ordu kisvesi altından Telafer’e sokulacağı endişelerini beraberinde getirmektedir. Haşdi Şaabi’nin mezhepsel bir tavırla Telafer’de operasyon yapması, Telafer operasyonun sonuçları itibariyle olumsuzluklara yol açabileceği endişesine yol açmaktadır. Bu durum, IŞİD öncesinde Şii ve Sünni Türkmen nüfusun bir arada yaşadığı Telafer’deki dengeyi bozacağı gibi, Türkmenler arasında ayrışmalara ve mezhepsel çatışmalara yol açabilecek niteliktedir.

Irak’taki siyasi ayrışmaların bir yana bırakılıp IŞİD ile ortak mücadele edilmesi risklerin ortadan kaldırılması için önemli olacaktır. Musul operasyonu, belki de ilk
kez Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçleri ve Peşmergelerin ortak operasyonlarına sahne olmuş ve başarı sağlanmıştır.

Bu nedenle IŞİD sonrası süreçte de aynı dayanışma ve işbirliğinin sağlanması, terörün bitirilmesi, ülke güvenliğinin sağlanması ve istikrarı açısından faydalı olacaktır.
Bu durum Irak’taki ayrışmaların da önüne geçebilir. IŞİD’in elinden alınan yerlerdeki güvenliğin net olarak sağlanması ve örgütün aynı bölgeleri tekrar ele
geçirmesinin engellenmesi de IŞİD ile mücadelede kritik bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. IŞİD’e karşı operasyonların sürekliliği ve devamlılığının sağlanması gerekmektedir. 

Operasyon sürekliliği, IŞİD ile savaşan taraflar arasında yüksek düzeyli bir koordinasyonu zorunlu kılmaktadır.
Ayrıca aynı mücadelenin ulusal sınırların da dışına taşınması, Irak’taki güvenlik ve istikrarın güçlendirilmesi konusunda faydalı olacaktır. Uluslararası koalisyonun yanı sıra Irak’ın da tüm unsurlarıyla içerisinde yer aldığı bölgesel bir işbirliğiyle mücadele konseptinin geliştirilmesi önemlidir.

Bununla birlikte yerel düzeyde de işbirliği ve dayanışmanın sonuç verdiği görülmektedir.
Nitekim Irak hükümeti, ABD’nin de desteğiyle IŞİD’in etkinlik kurup kontrol sağladığı Anbar, Diyala ve Selâhaddin gibi vilayetlerde, örgüte karşı olan Sünni Arap aşiretleriyle anlaşma yoluna gitmiştir. Örneğin Selâhaddin’de, pek çok aşiret bir araya gelerek IŞİD’e karşı birleşik bir cephe oluşturmuştur. Bundan doğan coğrafi ayrışmanın IŞİD sonrası dönemde gruplar arasında bir mücadele ye yol açmasını engellemek için farklı unsurlar arasındaki uyumun sağlanması son derece önemli olacaktır.

Ancak IŞİD zihniyetinin Irak’ta yerleştiği de akılda tutulmalıdır. Zira IŞİD zihniyetinin ABD’nin Irak’a müdahalesi sonrası ülkede etkinlik kazandığı bir gerçektedir.
2003 sonrası Irak’ta farklı isimlerde etkinlik kuran örgütün yerelden önemli ölçüde destek aldığı da bilinmektedir. Bu noktada Sünnilerin siyasi sürece entegrasyonu son derece önemlidir. Mevcut durumda IŞİD’in hakimiyetindeki bölgelerde yaşayan Sünni halkın, IŞİD’in harekâtı öncesi Irak merkezi hükümetine yönelik gösterilerinde dile getirdikleri taleplerin dikkate alınması, mezhepsel ya da intikam duygularıyla hareket edilmemesi önemli olacaktır.
Irak’taki Sünniler üzerinde Nuri El- Maliki hükümetlerinin yarattığı baskının, IŞİD’in yeniden yeşermesine sebep olduğu düşünüldüğünde IŞİD’i bertaraf etmek için onu ortaya çıkaran faktörlerin kaldırılması gerekecektir. IŞİD’in Sünni bölgelerde etkinlik kazanmasında toplumsal, siyasal ve hatta ekonomik faktörlerin etkisi göz önüne alındığında, askerî tedbirler yanında toplumsal, siyasal ve ekonomik reformların yapılması da örgütle mücadelede büyük önem taşımaktadır.

Bu noktada Irak’taki federalizm daha gevşek bir yapıya kavuşturularak Sünnilere, en azında hâkim oldukları bölgelerde, daha fazla özerklik imkânı tanıyacak bir idari yapının ortaya konması gerektiği konusundaki talepler dikkate alınmalıdır.

Örneğin Irak Başbakanı Haydar El- Abadi’nin hükümet programında açıkladığı üzere, her vilayetin kendi halkından oluşacak ve bulunduğu vilayeti korumakla
sorumlu olacak “Ulusal Muhafız Gücü” kurulması planı buna işaret etmektedir.

Fakat Irak’taki yeniden milisleşme eğilimi, Şiiler dışındaki kesimi tedirgin etmektedir.

Irak’taki milisleşmenin, merkezi yönetimin kontrol ve gücünü zayıflatacağından endişe edilmektedir. Bu nedenle IŞİD’le mücadelede sistematik ve kapsamlı bir
yaklaşımın sergilenmemesi durumunda, IŞİD bitirilse bile farklı çatışma dinamiklerinin ortaya çıkması ihtimalleri dikkate alınmalıdır.

Diğer taraftan Irak’taki siyasi kriz ve istikrarsızlığın devam etmesinde IŞİD’le mücadele açısından bir risk oluşturmaktadır.
Irak Başbakanı Haydar El-Abadi üzerindeki siyasi baskı devam etmekte ve Abadi’nin bir türlü gerçekleştiremediği reformlar masada durmaktadır. Bu kapsamda Irak siyasetinde hükümetin yeniden şekillendirilmesi ve bakanların değiştirilmesi konusu ana gündem maddesi haline gelirken, Bağdat’ta Temmuz 2016’da yaşanan patlama sonrasında Irak İçişleri Bakanı istifa etmiş, sonrasında haklarındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle Savunma ve Maliye bakanları görevden alınmıştır. IŞİD’le mücadelenin temelini güvenlik konusu oluşturduğu düşünüldüğünde, güvenlik temelli bakanlıklarda yaşanan bu boşlukların risk olarak ortaya çıktığı görülmektedir.

Grupların arasındaki problemlerin yanı sıra, her grubun kendi içerisinde de büyük problemler bulunmaktadır. Daha açık bir ifadeyle 2014 seçimlerine kadar neredeyse Şii, Sünni ya da Kürt olarak grup halinde hareket eden bütün kesimlerin içerisindeki siyasi partiler, 2014 seçimleriyle birlikte giderek ayrışmıştır.  
Bu noktada Şii, Sünni ya da Kürt siyasi partilerin aralarındaki problemlerin yanı sıra, kendi içlerinde de bir uzlaşmadan bahsetmek mümkün değildir.
Ayrıca Erbil ve Bağdat arasındaki kriz çözülemediği gibi, ülke ciddi bir ekonomik darboğaza sıkışmış durumdadır.
Ekonomik sıkıntılar aynı zamanda siyasi krizlerin çözümünü de sekteye uğratmaktadır.
Bu nedenle Musul’un ve genel olarak Irak’ın IŞİD sonrası süreçte siyasal, ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu noktada IŞİD sonrası süreç için IŞİD’den temizlenen bölgelerin yeniden imarı ile sosyal, siyasal ve ekonomik entegrasyon, ulusal uzlaşı ve işbirliği projelerinin hazırlanması yerinde olacaktır

http://www.orsam.org.tr/index.php/orsam/reports?s=orsam|turkish

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder