19 Ekim 2017 Perşembe

65 YILLIK İTTİFAK NATO VE TÜRKİYE BÖLÜM 1


65 YILLIK İTTİFAK NATO VE TÜRKİYE, BÖLÜM 1 


60 yıldır varlığını devam ettiren ve kendini yenileyen NATO, yeni tehdit algılamasında birinci sıraya terörizmi koydu. 

E.Tümgeneral Armağan KULOĞLU 
ORSAM Başdanışmanı 
armagankuloglu@orsam.org.tr 
Ortadoğu Analiz 
Nisan’09 Cilt 1 -Sayı 4 



NATO içindeki ABD’nin üstün durumu zaman geçtikçe İttifak’ın Batı Avrupalı üyelerini rahatsız etmiştir. Avrupa Birliği fikri son 50 yıl içinde adım 
adım gerçekleşip “Birleşik Avrupa Devleti” hedefine doğru ilerledikçe Avrupa devletlerinde ABD’nin askeri vesayetinden kurtulma düşüncesi de gelişmeye başlamıştır. 

NATO’nun Kuruluşu ve Soğuk Savaş Dönemi 

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği’nin işgal etmiş olduğu ülkelerde Sovyet Ordusu’nun desteğiyle Komünist partiler, demokratik teamüller dışında yöntemler kullanarak iktidarı ele geçirmişlerdir. O yıllarda, Sovyetlerin bu fiili genişleme siyaseti karşısında, Batılı ülkeler arasında herhangi bir siyasi veya askeri bir dayanışmayı ortaya koyacak bir antlaşma ve örgütlenme yoktu. Bu nedenle 17 Mart 1948 tarihinde İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg aralarında imzaladıkları “Brüksel Antlaşması” ile muhtemel bir tecavüze karşı kuvvetlerini birleştirmeyi kabul ederek Mareşal Montgomery’nin komutasında ilk müşterek askeri teşkilatı kurmuşlardır. 

NATO ittifakının başlangıcı olarak kabul edilen bu teşkilat, 1955 yılında Batı Avrupa Birliği adını alacak olan teşkilatın da temelini teşkil etmiştir. 
Bu teşebbüs, Batı Avrupa’nın müşterek savunma yolunda attığı ilk adımdır. 4 Nisan 1949 tarihinde Washington’da imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması ile İttifak, bilinen yaygın adı ile NATO olarak kurulmuştur. Kuzey Atlantik Antlaşması’nda, Brüksel Antlaşmasına dâhil beş ülkeyle beraber müzakere sürecine çağrılan İtalya, İzlanda, Danimarka, Norveç ve Portekiz’in de katılımı ile NATO’nun üye sayısı 12’ye ulaşmış, Türkiye ve Yunanistan’ın 1952’de, Almanya’nın 1955’te, İspanya’nın 1982’de İttifaka katılması ile üye sayısı 16 olmuştur. Soğuk Savaş dönemi bu 16 üye ile aşılmıştır. 

NATO, kurulduğu 1949 yılından 1989 yılına kadar geçen 40 sene içinde Avrupa’nın güvenliğini tartışmasız bir şekilde temin etmiştir. Tehdidin 
mahiyetinin ve büyüklüğünün belli olduğu bu dönemde, savunma stratejileri ve askeri kuvvet yapıları, tehdide yönelik olarak tespit ve teşkil 
edilmiş ve uygulanmıştır. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde kendisine yönelebilecek silahlı tecavüzlere karşı güvenliğini kendi öz savunması 
ile birlikte, NATO’nun bir üyesi olarak da sağlamıştır. 





1950’den sonraki yıllar ABD’nin ekonomik ve askeri gücü ile Avrupa’da itirazsız söz sahibi olduğu yıllardır. Güvenlik ihtiyacının gerektirdiği ağır savunma harcamaları, ABD’nin varlığı ile NATO’nun Avrupalı üyeleri için hafiflemiş, savunmadan kısılan imkânlar sosyal devletin gereklerine harcanabilmiştir. Bu arada Türkiye modern harp silah ve araçlarına biraz daha fazla sahip olabilme uğruna ekonomik gücünün çok üstünde bir silahlı kuvveti muhafaza ederek hem NATO’nun insan gücü açığını kapatmış ve hem de kendi teknolojik yetersizliğini bu şekilde telafi etmeye çalışmıştır. 

NATO’nun kuruluş amacı, 1952-1957 yılları arasında görev yapan NATO Genel Sekreteri Lord Ismay’in söylediği gibi, SSCB’yi dışarıda, ABD’yi içeride ve Almanya’yı aşağıda tutmak olarak ifade edilebilir. Kolektif savunma amaçlı bir örgüt olan NATO’yu kuran Kuzey Atlantik Anlaşması’nın 5. maddesine göre NATO üyelerinden birine yapılan saldırı tümüne yapılmış sayılacak ve karşılık, kolektif olarak verilecektir. Metinde belirtilmemesine rağmen bu ilk maddenin temel amacı SSCB’den gelebilecek bir saldırıya karşı üye devletlerin birlikte hareket ederek birbirlerinin güvenliğine katkıda bulunmalarını sağlamaktır. 

NATO içindeki ABD’nin üstün durumu zaman geçtikçe İttifak’ın Batı Avrupalı üyelerini rahatsız etmiştir. Avrupa Birliği fikri son 50 yıl içinde adım adım gerçekleşip “Birleşik Avrupa Devleti” hedefine doğru ilerledikçe Avrupa devletlerinde ABD’nin askeri vesayetinden kurtulma düşüncesi de gelişmeye başlamıştır. 1984 yılında ABD’nin Sovyetler Birliği ile uzun menzilli füzelerin sınırlandırılması pazarlığına girmesi ve Yıldız Savaşları Projesi ile Kuzey Amerika’yı koruma girişimleri, İttifakın Batı Avrupalı üyelerini yeni arayışlara sevk etmiş ve Batı Avrupa’nın Güvenlik Mimarisinde yeni bir üslup değişikliğine gidilmiştir.1 

ABD’nin küresel ortaklara duyduğu ihtiyaç nedeniyle önümüzdeki dönemde NATO’ya daha fazla önem vermesi bekleniyor. 




Soğuk Savaş Sonrası NATO ve Değişim 

NATO İttifakı kurulduğundan bugüne kadar 65 yıl kadar bir süre geçmiştir. Kuruluşundan Soğuk Savaş’ın sona ermesine kadar olan dönemde, içinde bulunulan tehdit algılaması ortamında kuruluş maksadına uygun olarak hareket eden NATO, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkması ile varlığını devam ettirip ettirmeme konusunda kendisini sorgulamaya başlamıştır. Varşova Paktı, iki kutuplu dünya düzeninde Doğu Bloku’nun savunma ihtiyacını karşılamaktan öteye gidemeyen ve bir anlamda NATO’ya karşı kurulan savunma işlevli bir örgüt niteliğinde iken NATO, Varşova Paktı’na karşı Batı’nın sadece savunma ihtiyacını karşılamakla sınırlı kalmamıştır. NATO’nun bir savunma örgütü olma özelliği kadar önemli diğer bir özelliği de üye ülkeler arasındaki askeri, siyasi ve sistem içi 
ilişkileri koruma, geliştirme ve düzenleme işlevlerini yerine getirmeye çalışmasıdır. 

Temmuz 1990’da yapılan NATO Zirvesi’nden başlayarak, NATO’nun değişen düzenin koşullarına göre yeniden yapılandırılmasına karar verilmiştir. 
NATO’nun değişen düzenin koşullarına göre yeniden yapılandırılmasında, Sovyet tehdidinin ortadan kalkması sonrasında ortaya çıkan belirsizliklerin ve risklerin önemli bir neden olduğu görülmektedir. Ortaya çıkan yeni duruma göre tehdidin yeniden değerlendirilmesi yapılmış, başta uluslararası terör olmak üzere kitle imha silahlarının yaygınlaşması, silah, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, kitlesel göç hareketleri gibi tehditler yeni tehdit algılamaları olarak belirlenmiştir. 

Bu bağlamda NATO sadece bir kolektif savunma örgütü olmanın yanında, kolektif ve iş birliğine dayalı bir güvenlik örgütü haline de gelmiş2 ve örgüt, bilinen görev alanının dışına da çıkmaya başlamıştır. Ayrıca örgütün, güvenlik konusunda istikrarı bozabilecek yeni yapılanmalara engel olmak ve kendi yapılanmasının etki alanını arttırarak istikrar sağlamak maksadıyla genişletilmesine karar verilmiştir. 


NATO’nun Genişlemesi 

Bu bağlamda önce Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya, daha sonra Romanya, Bulgaristan, Slovenya, Slovakya, Estonya, Letonya, Litvanya ittifaka katılmıştır. 
Orta ve Doğu Avrupa’da, Yeni Ortadoğu, Ortadoğu için yeni bir çağın başlangıcını ifade eden bir terimdir. Ortadoğu’da yeni aktörlerin, yeni güçlerin meydana geldiği ve artık sert gücün yerini yumuşak güce bıraktığı oluşumdur. Bu durumda ABD’nin bölgede etkinliğini askeri güç yerine diplomasi gibi yumuşak güçle sağlamaya çalışacağı anlaşılmaktadır. 

Orta Asya’da ve Kafkaslar’da ortaklar edinmek amacıyla Barış için Ortaklık (BİO) Projesi hayata geçirilmiştir. 

Barış için Ortaklık 

Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO’nun siyasi boyutunun önem kazandığı görülmektedir.3 Rusya Federasyonu (RF) ile olan ilişkilerinde de bir değişim yaşanmış ve önce RF’nin NATO içinde bir nevi gözlemci olarak yer alması ve karşılıklı güvenin oluşmasına yardımcı olmak üzere NATO Karar Alma Sürecini takip etmesi sağlanmış, daha sonra da Karar Alma Sürecinde beraber çalışılan, ancak oy ve veto hakkı olmayan bir sistem oluşturulmuştur. Sorumluluk sahası, yeni tehdit algılamaları ve kabul edilen misyon çerçevesinde, yazılı olarak belirtilmese de, bütün dünya olarak algılanmaya başlamış ve Birleşmiş Milletler ile (BM) yakın iş birliği konusu güçlenmiştir. Bu yeni durum doğal olarak NATO’nun teknolojik ilerlemesini, yeni sistemleri, yeni konseptleri, doktrinleri, kuvvet yapısını da kapsayan yeniden yapılanmasını beraberinde getirmiştir. 

Düşüncede, teşkilatlanmada, usul ve yöntemlerde değişiklikler olmuştur. Daha uzun mesafelere süratle intikal edebilen, hareket kabiliyeti yüksek, elastik, çevik, üstün ateş gücüne sahip, istihbarat imkânları teknolojiyi de kullanarak daha da gelişmiş, haberleşme ve komuta kontrolü çok iyi olan, çoğunlukla özel olarak teçhiz edilmiş ve özel eğitim görmüş; ancak daha küçük yapıda birliklerden oluşan bir yapı öngörülmüştür. 




NATO, ABD ve Rusya

ABD’nin kurmak istediği Yeni Dünya Düzeni’nin önündeki en büyük tehdit olan terörün ve kitle imha silahlarının yayılmasının engellenmesi ve enerji kaynakları ile yollarının kontrolünün sağlanması amacıyla ABD “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) olarak bilinen projeyi geliştirmiş ve uygulamaya koymuştur.4 ABD, NATO’yu, özellikle BOP’un bir Amerikan projesi olduğu izlenimini silmek amacıyla projenin uygulanmasına dâhil etmek istemiş ve daha sonra da projenin adı, “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi” (GOKAP) olarak değiştirilmiştir. 

ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra yaşanan gelişmeler son yıllarda “Yeni Ortadoğu” olarak isimlendirilen bir anlayışın ortaya çıkmasına neden olmuştur. 

Yeni Ortadoğu, Ortadoğu için yeni bir çağın başlangıcını ifade eden bir terimdir. Ortadoğu’da yeni aktörlerin, yeni güçlerin meydana geldiği ve artık sert gücün (hard power) yerini yumuşak güce (soft power) bıraktığı oluşumdur. Bu durumda ABD’nin bölgede etkinliğini askeri güç yerine diplomasi gibi yumuşak güçle sağlamaya çalışacağı anlaşılmaktadır.5 Yeni yönetimin, İran konusunda olduğu gibi diyalog ve müzakere yolunu benimseyeceğini, ancak gerektiğinde askeri seçenekleri gündemde tutacağını belirtmesi, diplomasi ve yumuşak gücün yeterli olamayacağı zamanlarda sert güç kullanılabileceğini göstermektedir. 


Ortadoğu’da barış ve istikrarı tehdit eden önemli konulardan biri de Filistin-İsrail çatışmasıdır. Sonuç alınamayan ve yıllar süren bu problemin 
bir anda ortadan kaldırılmasının imkânsız olduğunu bilen Obama, direkt olarak Gazze krizi gibi olaylara müdahil olmamakta, atadığı özel temsilciler 
aracılığı ile ilişkileri devam ettirmeyi planlamaktadır.


Önemli diğer iki konu da Afganistan ve Rusya’dır. Obama’nın, selefi olan Bush’dan farklı olarak bu iki ülke ile ilgili krizlerden kaçınma yolunu seçtiği 
söylenebilir. Afganistan konusunda, Taliban’a karşı mücadelenin kazanılması amacı varken, Rusya cephesinde ise doğal gaz ve lojistik konular 
ağar basmaktadır. Afganistan konusu bir noktada NATO’nun geleceği olarak kabul edilmektedir. ABD’nin yeni yönetimi, acil bir tedbir 
olarak Afganistan’a 17000 ilave ABD askeri gönderme hususunu karara bağlamıştır.7 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder