20 Ekim 2017 Cuma

NATO’nun Dönüşümü ve Kamu Diplomasisi’nin Artan Rolü BÖLÜM 1


NATO’nun Dönüşümü ve Kamu Diplomasisi’nin Artan Rolü, BÖLÜM 1 


Emel G. OKTAY*
* Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Ankara. 
E-posta: eoktay@hacettepe.edu.tr
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü 




E-mail: bilgi@uidergisi.com 
Web: www.uidergisi.com 
Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği 
Uluslararası İlişkiler Dergisi 
Web: www.uidergisi.com 
E- Posta: bilgi@uidergisi.com 

ULUSLARARASIiLiŞKiLER, Cilt 9, Sayı 34, Yaz 2012, s. 125 - 149 
NATO’nun Dönüşümü ve Kamu Diplomasisi’nin Artan Rolü 
Emel G. OKTAY

ÖZET 

Bu makalenin amacı, daha çok ulus-devlet bünyesinde yürütülmekte olan kamu diplomasisi stratejilerinin, çok uluslu bir savunma örgütü olarak NATO’nun hedeflerine ve örgütsel yapısına uyarlanmasında karşı karşıya kalınabilecek sorunların analiz edilmesidir. Bu çerçevede, NATO’nun yeni ağırlık merkezleri olarak tanımlayabileceğimiz hem İttifak üyesi ülkelerin kamuoylarına, hem de İttfak dışındaki ülkelerin kamuoylarına yönelik olarak planlanan kamu diplomasisi stratejilerinin ve faaliyetlerinin üzerinde durulmaktadır. 

Çalışmada, ayrıca, NATO’nun yeni Stratejik Konseptinin önemli unsurlarından birisi olan “kriz yönetimine kapsamlı yaklaşım” bünyesinde sivil-asker işbirliğine dayanan “akıllı güç” kullanımı ele alınmaktadır. Sonuç bölümünde NATO’nun stratejik dönüşüm sürecinde ortaya çıkan yeni imajının pekiştirilmesinde kamu diplomasisinin rolü değerlendirilmektedir. 

Anahtar Kelimeler: NATO, Kamu diplomasisi, Akıllı Güç, Stratejik Konsept, Kapsamlı Yaklaşım 

Giriş 

Soğuk Savaş’ın bitişiyle uluslararası güvenlik ve savunma alanında meydana gelen değişikliklerden en çok etkilenen uluslararası aktörlerden biri de, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen akabinde kurulmuş bir kollektif güvenlik ve savunma örgütü olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization-NATO) olmuştur. Son yirmi yıl içerisinde NATO büyük ölçüde değişime uğramış; hem müttefik sayısını hem de operasyon alanını genişletmiştir. Bununla birlikte Atlantik’in iki yakasını altmış yıldan uzun bir süredir ortak güvenlik şemsiyesi altında bir arada tutan NATO’nun sorunsuz bir 
şekilde yoluna devam etmekte olduğunu söylemek mümkün değildir. Bir taraftan Avrupa devletlerinin savunma bütçelerinde kısıntıya gitmeleri, diğer taraftan ise 11 Eylül 2001 terörist saldırılarından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD), başlangıçta Avrupalı müttefiklerinden büyük destek görmüş olmakla birlikte, terörle mücadelede tek taraflı bir güvenlik ve savunma politikası izlemeye başlaması transatlantik bağlara kaydadeğer zarar vermiş, NATO’nun geleceğine yönelik tartışmaların yoğunlaşmasına yol açmıştır. 

11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD’nin teröre karşı başlattığı mücadelede 
sadece askeri gücün yeterli olmayacağı, özellikle Irak ve Afganistan savaşlarıyla belirgin bir şekilde anlaşılmıştır. Hem Avrupa’daki müttefik ülkelerin kamuoylarından yükselen tepkiler, hem de Müslüman dünyasında ABD politikalarına karşı artan nefret Amerika’nın ulusal çıkarları açısından büyük bir sorun haline gelmiştir.1 ABD bu süreç içerisinde “akıllı güç” stratejisine yönelmiş ve askeri ve ekonomik gücünün yanı sıra yumuşak gücü de harekete geçirmeye çalışmıştır. Teröre karşı mücadelede başta Müslüman ülkelerin halkları olmak üzere, hem ittifak içerisinde olduğu ülkelerin hem de diğer yabancı  kamu oylarının kalplerini ve zihinlerini kazanmaya yönelik stratejileri kapsayan kamu 
diplomasisi Amerikan yönetimi için gittikçe daha fazla önem kazanmıştır. 

ABD, özellikle Ocak 2009’da Obama yönetiminin iş başına gelmesiyle, müttefikleri ile ortak hareket etmenin yollarını aramaya başlamış, güvenlik ve savunma politikasında çok taraflılığın getireceği meşruiyetten faydalanmayı amaçlamıştır. Bu süreçte, istişare ve işbirliği açısından kurumsallaşmış ve rüştünü ispat etmiş bir örgüt olarak NATO, ABD için askeri ve ekonomik gücünün yanı sıra, yumuşak gücünü de harekete geçirebileceği bir yapı olarak ön plana çıkmıştır. NATO’nun Kasım 2010 Lizbon Zirvesi’nde benimsediği “Aktif Angajman, Modern Savunma” (Active Engagement, Modern Defence) başlıklı yeni stratejik konsepti de bu genel çerçeve ile uyumlu olmuştur. 

Değişen uluslararası güvenlik ortamında stratejik iletişimin öneminin anlaşılması 
ile dönemin NATO Genel Sekreteri Lord Robertson tarafından 2003 yılında NATO 
Kamu Diplomasisi Birimi (NATO Public Diplomacy Division) oluşturulmuştur. 
NATO’nun ortaklık ve genişleme politikaları başta olmak üzere, kapsamlı yaklaşım stratejisi, uluslararası silahsızlanma rejimine katkıları, teröre karşı mücadelede izlediği politikaların hem müttefik ülke kamuoylarına, hem de yabancı kamuoylarına (operasyon yapılan ülkelerdeki kamuoyları öncelikli olmak üzere) doğru bir şekilde anlatılması ve bunun için uygun iletişim araçlarının seçilmesi NATO Kamu Diplomasisinin temel 
hedefi haline gelmiştir. 

Bu makalenin amacı, daha çok ulus-devlet bünyesinde yürütülmekte olan ve 
yumuşak gücün en önemli unsurlarından birisi olarak kabul edilen kamu diplomasisi stratejilerinin çok uluslu bir savunma örgütü olarak NATO’nun hedeflerine ve örgütsel yapısına uyarlanma sürecini sürecini ele almaktır. Bu çerçevede, özellikle NATO’nun yeni ağırlık merkezleri olarak tanımlayabileceği miz hem ittifak üyesi ülkelerin kamu oylarına, hem de İttifak dışındaki ülkelerin kamu oylarına yönelik olarak planlanan kamu diplomasisi stratejilerinin ve faaliyetlerinin üzerinde durulacaktır. Çalışmada ayrıca NATO’nun yeni Stratejik Konseptinin önemli unsurlarından birisi olan “kriz yönetimine kapsamlı yaklaşım” bünyesinde sivil-asker işbirliğine dayanan “akıllı güç” kullanımı ele 
alınacaktır. Sonuç bölümünde ise değişen küresel güvenlik ortamının meydana getirdiği farklı savunma, ihtiyaçlarına cevap vermek üzere, NATO’nun stratejik dönüşümünde ve bu süreçte ortaya çıkmakta olan yeni imajınının pekiştirilmesinde kamu diplomasisinin önemli bir rol oynadığı değerlendirilmek tedir. 

Kamu Diplomasisi Nedir? 

Kamu Diplomasisi kavramı bugün üzerinde tartışılmakta olan anlamıyla ilk kez 
ABD’deki Tufts Üniversitesi Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu Dekanı Edmund 
Gullion tarafından 1965 yılında kullanılmıştır. Yine emekli bir diplomat olan Gullion tarafından “Edward R. Murrow Kamu Diplomasi Merkezi” nin kurulması ile akademik olarak uluslararası ilişkilerin gündemine girmiştir.2 Bu merkezin çıkarmış olduğu el kitabına göre kamu diplomasisi “kamunun tavırlarının dış politikaların oluşturulmasında ve yürütülmesindeki etkisi” ile uğraşmaktaydı. Bu çerçevede hükümetler tarafından diğer ülkelerdeki yabancı kamuoylarının dostluğunun kazanılmaya çalışılması gibi uluslararası ilişkilerin geleneksel diplomasi dışında kalan boyutlarını içine almaktaydı.3 

Küresel iletişim alanındaki çalışmalarıyla tanınan Hans Tuch, kamu diplomasisini 
“bir hükümetin, kendi ulusunun fikirlerinin ve ideallerinin, kurumlarının ve kültürünün, ulusal hedeflerinin ve mevcut politikalarının anlaşılmasını sağlamak amacıyla, yabancı halklarla iletişim kurması süreci” olarak tanımlamıştır.4 Yabancı toplumlara yönelik, onları etkilemeyi amaçlayan resmi iletişim, ülkelerin dış politikaları söz konusu olduğunda kamuoylarının sağlayabileceği faydaların yanı sıra çıkartabilecekleri engeller de gözönünde bulundurularak oluşturulmaya çalışılmaktadır. 

Yukarıda yapılan tanımlar itibariyle aslında büyük oranda “propaganda” ile 
ilişkilendirilebilecek olan faaliyetlerin kamu diplomasisi adı altında sınıflandırıldıkları görülmektedir. Bu farklı tanımlamanın en önemli sebebi “propaganda” sözcüğünün 20. yüzyıl boyunca yalan ve yanlış bilgi üretilmesi ve aktarılması yoluyla kamuoylarının kandırılmasını hedef alan uygulamalar sonucunda yüklenmiş olduğu olumsuz algılamanın ortadan kaldırılmasıdır.5 Kamu diplomasisinde temel amaç sadece söz konusu mesajların 
yabancı kamuoylarına verilmesi değil, karşılıklı iletişimin kurulmasıdır. Geri bildirime dayanmayan bir kamu diplomasisi stratejisinin orta ve uzun vadede başarısız olma olasılığı yüksektir. Dolayısı ile kamu diplomasisi stratejileri belirlenirken hedef ülke veya ülkelere yönelik olarak kamuoyu araştırmaları ile sık sık nabız yoklaması yapılmalıdır.6 

Kamu diplomasisi ile yakından ilişkilendirilebilecek diğer bir kavram ise stratejik 
iletişimdir. Stratejik iletişim; bir kollektif güvenlik ve savunma örgütü olan NATO örneğine uyarlandığında, NATO’nun iletişim faaliyetleri ve kabiliyetlerinin -uygun olduğu şekliyle kamu diplomasisi, halkla ilişkiler, askeri kamu işleri, bilgi destek operasyonları (InfoOps), psikolojik operasyonlar (PsyOps)- ittifak politikalarını, operasyonlarını ve faaliyetlerini destekleyecek şekilde ve NATO’nun amaçlarını gerçekleştirmek üzere, koordineli ve eş zamanlı kullanılması olarak tanımlanabilir. Kamu diplomasisi stratejik iletişimin bir parçasıdır. 

Geleneksel Diplomasi ile Kamu Diplomasisi Arasındaki Fark 

Kamu diplomasisi yeni bir olgu değildir. İmaj geliştirilmesi, propaganda, ulus markalama (nation branding) gibi bugün kamu diplomasisi olarak nitelendirebileceğimiz pek çok faaliyet neredeyse diplomasinin kendisi kadar eskidir.7 Antik Yunan ve Roma’da, Bizans döneminde ve Rönesans İtalya’sında bu alandaki faaliyetlere oldukça sık rastlanmaktadır. 

17. yüzyılda Fransızca’nın Lingua Franca (uluslararası diplomatik ve ticari dil) olması, Fransız devriminin idealleri (Hürriyet, Kardeşlik, Eşitlik) gibi kitlelerin gönül vermiş olduğu fikirler başarılı kamu diplomasisinin örnekleri arasında sayılabilir.8 
Birinci ve İkinci Dünya savaşları sırasında enformasyonun öneminin artması, özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında radyonun etkili bir şekilde kullanılması, Soğuk Savaş boyunca hem ABD, hem de Sovyetler Birliği’nin, Batı ve Doğu Bloklarının lideri iki ülke olarak ideolojilerini yaymak amacıyla kamu diplomasisinin araçlarını kullanmaları siyasi tarihin önemli olaylarıdır. Özellikle Soğuk Savaş döneminde sineması (Hollywood), müziği (Rock’n Roll) 
ve yarattığı markalar (Blue Jeans, Coca Cola) ile ABD’nin, Sovyetler Birliği yıkılmadan çok daha önce demir perdenin gerisindeki halklara ulaşmış olduğu bilinmektedir. 

Bu çerçevede geleneksel diplomasi (standart diplomasi) ile kamu diplomasisi 
arasındaki farka bakıldığında öncelikle geleneksel diplomasinin, devletten devlete veya hükümetten hükümete ilişkiler şeklinde ele alındığı görülmektedir. Resmi ilişkileri kapsaması dolayısı ile geleneksel diplomasi büyük ölçüde gizlilik içerisinde yürütülür. 

Kamu diplomasisi ise daha açıktır (açık diplomasi) ve yabancı kamuoylarına yönelik olduğu için mümkün olduğu kadar çok kişiye ulaşabilmenin yollarını arar. “Bir hükümet ya da uluslararası kuruluşun diğer ülkelerin halkları ve vatandaşları ile resmi veya özel şahıs ya da kurumlar aracılığı ile iletişim kurması” olarak da tanımlayabileceğimiz kamu diplomasisi her türlü iletişim metodundan faydalanarak ve özellikle eğitim ve kültür programları aracılığı ile geniş bir alanda tanıtım ve yayın faaliyetlerini kapsar.9 

Geleneksel olarak bir ülkenin diplomatları görevde bulundukları ülkelerde o 
ülkenin yöneticileri ve diğer ülkelerin diplomatları ile iletişim kurarlar, halk ile iletişime geçmezler. Bu anlamda geleneksel diplomasinin daha çok seçkinlere yönelik olduğu değerlendirilebilir. Diplomatların sahip oldukları bu anlayış da daha çok siyasi ve ekonomik güç temelli iletişim kurulmasına neden olur. Bu süreçte çoğu kez geleneksel diplomasinin yüzyıllardır kökleşmiş kuralları da bir takım kısıtlamalar yaratır. Kısacası geleneksel diplomasi herhangi bir ülkede piramidin tepesini hedefler; siyasi, askeri ve ekonomik seçkinlerle ilişkiler kurmaya çalışır. Kamu diplomasisinde ise hedef piramidin alt kısmıdır; kadınlar ve gençler, kısacası halkın kendisi öncelikli hedef kitlesidir. Özet olarak; geleneksel diplomasi devletlerin temsilcileri arasındaki ya da diğer 
uluslararası örgütlerle ilişkileri kapsarken, kamu diplomasisi yabancı ülkelerdeki halkı, resmi olmayan grupları, örgütleri ve bireyleri hedef alır.10 Geleneksel diplomasinin temel ajanları egemen devletleri temsil eden ve onlar tarafından akredite edilmiş olan görevlilerdir ve amaçları devletlerarası ilişkilerde çıkabilecek sorunları en aza indirmek ve kendi devletlerinin çıkarlarını en iyi şekilde korumaktır. Geleneksel diplomaside aktörlerin rolleri ve sorumluluklarının sınırları açık olarak belirlenmiştir. Kamu diplomasisi genel olarak Uluslararası İlişkiler’in geleneksel diplomasi dışındaki alanlarını kapsar. 

Kamu Diplomasisi ve Yumuşak Güç 

Kamu diplomasisi ile harekete geçirilmeye çalışılan, bir ülkenin sahip olduğu yumuşak güç olarak adlandırabileceğimiz “diğerlerini etkileme” kapasitesidir. Melissen’in de belirttiği gibi kamu diplomasisi yumuşak gücün en önemli araçlarından birisidir.11 20. Yüzyılın önemli siyasi tarihçilerinden E. H. Carr, 20 Yılın Krizi 1919–1939: Uluslararası İlişkiler Çalışmalarına Giriş başlıklı kitabında ‘fikirler üzerindeki güç’ten bahsederek, “siyasi amaçlar açısından değerlendiril diğinde bunun askeri ve ekonomik güçten daha da az önemli olmadığı”nı vurgulamaktadır.12 

Yumuşak güç deyimi ilk kez Joseph S. Nye tarafından 1990 yılında kullanılmış ve en basit şekliyle “kalpleri ve zihinleri kazanmak” olarak tanımlamıştır.13 Nye, güç kavramını “birinin istediği sonuçları alabilmesi için başkalarının davranışlarını etkileyebilmesi” olarak tanımlamıştır. Başkalarının davranışlarını etkilemenin temel olarak üç yolu vardır; bunlardan birincisi tehdit (sopa) yoluyla birini bir şey yapmaya zorlamaktır. İkincisi, davranış değişikliğini sağlamak için bir takım teşviklerde (havuç) bulunmaktır. Üçüncüsü ise çekiciliğinizi kullanarak “başkalarının sizin istediklerinizi istemesini sağlamak” ve bu yöntemle “işbirliğine yönlendirmek”tir.14 Üçüncü yöntem, diğer bir ifadeyle, ülkelerin “çekiciliği” üzerine kurulmuş olan Yumuşak Güç’tür.15 Yumuşak güç bir ülkenin yaşam 
tarzının, kültürünün ve siyasi değerlerinin cazibesinden kaynaklanmaktadır. Sadece askeri güç tehdidini ya da ekonomik yaptırımları kullanarak (sert güç) diğerlerini değişime zorlamak değil, dünya siyasetinde gündemi oluşturarak, değerlerine hayran olan, onu örnek alan, refah seviyesine ve fırsatlarına özenen ülkelerin kendisini izlemesini sağlamak önemlidir. Nye’a göre sert güç ve yumuşak güç birbiriyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.16 

20 yy’ın son çeyreğinde teknolojide yaşanan gelişmeler sonucunda bir enformasyon devrimi yaşanmıştır. Söz konusu gelişmeler teknolojinin ve bilgi transferinin devletlerin tekelinden çıkarak ucuza elde edilmesine imkân tanımış ve El-Kaide gibi terörist örgütlere büyük güç kazandırmıştır. Nitekim 11 Eylül 2001’den sonra ABD dış ve savunma politikasında önceliği fakir ve zayıf devletlerin kontrol edilmesine, terörizme ve kitle imha silahlarının yayılması ile mücadeleye vermiştir.17 

ABD’nin savunma politikasındaki bu öncelik değişimi için kullanılan yöntemler 
ise ağırlıklı olarak Amerika’nın askeri gücüne dayandırılmış, gücün diğer boyutları büyük ölçüde ihmal edilmiştir. Joseph S. Nye, Jr. “gücün her zaman içerisinde bulunduğu şartlara ve çevreye bağlı olduğunu” belirterek, 21. yüzyılda gücü tanımlamak için “üç boyutlu satranç tahtası” benzetmesinde bulunmuştur.18 Satranç tahtasının en üst katmanında askeri güç yer almaktadır. Bu katmanda ABD tek süper güç (hegemon) olarak diğer ülkelerden ayrışmakta dır. İkinci katmanda ise önemli olan ekonomik güçtür. 

Bu katmanda ABD’nin yanı sıra Avrupa Birliği, Japonya ve Çin yer almaktadır ve bir güç dengesinden bahsedilebilir. Bu alanda ABD istese de tek başına hareket edemez ve kararlar alamaz. Diğer ülkelerle beraber hareket etmediği takdirde istediği sonuçları elde edemez. Ekonomik alanda dünyada bir Amerikan hegemonyasından söz edemeyiz.19 

Çok uluslu ilişkilerin satranç tahtasının en alt katmanına gidildiğinde, sınırlar ötesindeki sorunlar hükümetlerin kontrolü dışında cerayan etmektedir. Salgın hastalıklar, uyuşturucu kaçakçılığı veya terörizm gibi sorunlarla mücadele ederken, hiçbir devlet tek başına işin başında değildir; güç büyük ölçüde kaotik olarak organize olmuştur ve dağılmıştır. Bu tarz sorunlarla başetmenin tek yolu hükümetlerarası işbirliğinden geçmektedir. Bu alanda Amerikan İmparatorluğundan, Amerikan Hegemonyasından veya tek kutupluluktan 
bahsetmek bir anlam ifade etmez. Günümüzde en alt katmandan kaynaklanan sorunlarla baş etmek için farklı bir güç şekli olan “yumuşak güç” gerekmektedir.20 

Nye, Amerikan askeri gücünün büyüklüğüne dayalı ‘tek taraflı’ politikalarla 
günümüzde karşı karşıya olduğumuz tüm sorunlarla başetmenin mümkün olmadığını belirtmektedir. Amerikan askeri gücünün tüm sorunların üstesinden gelebileceğini düşünmek üç boyutlu dünyada tek boyutlu bakış açısına sahip olmak anlamına gelmektedir. Eğer üç boyutlu oyunu tek boyutta oynamaya kalkarsanız sonunda kaybedersiniz. Dolayısı ile ABD’nin yumuşak güç ve sert gücü bir araya getirerek, küresel iletişim çağının gereklerine cevap verebilecek biçimde iletişim ağlarına ve ittifaklara dayanan bir “akıllı güç” stratejisi oluşturması gerekmektedir.21 

Nitekim Obama yönetiminin kamu diplomasisinin temellerini ortaya koyan White Oak dokümanı kamu diplomasisinde, sadece Müslüman halklara yönelik ve çoğunlukla güvenlik ve terörizm konularını ele alan dar bakış açısından ziyade daha çeşitli konular etrafında, belli bir coğrafya, ülke ya da etnik grupla sınırlandırılmayacak şekilde “bütüncül” bir kamu diplomasisi stratejisinin belirlenmesini önermektedir.22 White Oak tavsiye metninin en önemli özelliği Obama yönetimi döneminde, daha önce üzerinde durulan “yumuşak güç” kavramından ziyade, sert ve yumuşak gücün stratejik birleşiminden 
oluşan “akıllı güç” kavramının benimsenmesi olmuştur. 2006 yılında ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Center for Strategic and International Studies (CSIS) tarafından hazırlanan “Daha Akıllı, Daha Güvenli Amerika” (A Smarter, More Secure America) başlıklı raporla ortaya konmuş olan bu strateji değişikliği ihtiyacı, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından “Amerikan liderliğinin sürdürülebilmesi için bütün diplomatik, ekonomik, askeri, siyasi, hukuki, kültürel araçlar içinden en uygun olanlarının birleşiminin kullanılması” gerektiği şeklinde ifade edilmiştir.23 

Kamu Diplomasisinin Kaynakları ve Araçları 

Kamu Diplomasisi ile harekete geçirilmeye çalışılan unsurların bir ülkenin sahip olduğu yumuşak güç olarak adlandırabileceğimiz “diğerlerini etkileme” kapasitesi olduğu belirtilmişti. Bir ülkenin yumuşak gücüne katkıda bulunan unsurlar: kullanılan dil, yazarlar, yayıncılar, medya grupları, gazeteciler, sivil toplumun varlığı ve başarıları, siyasi partiler ve politikacılar, özel sektör (ulusal ve çokuluslu şirketler, iş adamları), üniversiteler, akademisyenler, sanatçılar ve sanatsal aktiviteler, müzik kanalları, hit olan parçalar, spor müsabakaları ve sporcular olarak sıralanabilir. 

Bu çerçevede, örneğin resmi düzeyde hükümetler tarafından düzenlenen 
konferanslar, seminerler, öğrenci değişim programları, burslar, yardım programları, kısıtlı etkili olmakla birlikte yaygın kamu diplomasisi uygulamaları olarak değerlendirilebilir. 
Benzer şekilde sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, medya, üniversiteler, meslek kuruluşları ve hatta KOBİ’ler gibi toplumu etkileme gücüne sahip hükümet dışı yapılanmalarla kendi karşıtlarının arasındaki iletişim kanallarının açılması ve işbirliğinin arttırılması da “Yeni Kamu Diplomasisi” adı altında değerlendirilmektedir.24 

Yumuşak güç açısından değerlendirildiğinde bir ülkenin sahip olduğu ulusal 
kültür ve fikirlerin evrensel değerlerle ne kadar uyumlu olduğu öncelikli olarak önem taşımaktadır. İkinci olarak bir ülke, ulusal kültürünü ve fikirlerini uluslararası alana taşıyarak diğer ülkelere yaymak için ne kadar çok iletişim kanalına sahip olursa o kadar yumuşak güce sahip demektir. Üçüncüsü bir ülkenin güvenilirliği içeride ve dışarıda uyguladığı politikalarla artmaktadır.25 Bu açılardan bakıldığında, örneğin ABD ilk iki konuda güçlü olmakla beraber, 11 Eylül’den sonra hem ülke içerisinde uyguladığı hak ve özgürlükleri 
kısıtlayıcı politikalarla hem de dış politikada Irak savaşı sırasında yaşananlar dolayısı ile üçüncü alanda dezavantajlı konumda bulunmaktadır.26 Örneğin, yapılan araştırmalara göre Arap ve Müslüman ülkelerin halkları ABD’nin savunmakta olduğu evrensel değerleri desteklemekle beraber, Amerikan hükümetlerinin politikalarını onaylamamaktadırlar.27 

Kültür Diplomasisi’nin en önemli araçları arasında devlet kanalıyla uygulanan, 
kültürel ve dilsel alışverişi ve akademik değişimleri yaygınlaştırma amaçlı programlar sayılabilir. Bugün en bilinenleri arasında ABD’nin vermekte olduğu Fullbright bursları, Birleşik Krallık (İngiltere) tarafından dağıtılan Chevening bursları, Almanya’nın DAAD bursları sayılabilir. Dil Enstitüleri arasında ise en yaygın olanları Amerikan Kültür Derneği, Fransız Kültür Merkezi; Alman Goethe Enstitüsü, İspanyolların Cervantes Enstitüsüdür. Ekonomik güç genel olarak değerlendirildiğinde bir ülkenin sert gücünün parçası olarak sayılırken, özellikle küresel neo-liberal düzende tüketim kültürünün önemli bir parçası olan büyük şirketler marka açısından bağlı oldukları ülkelerin yumuşak gücüne büyük katkıda bulunmaktadırlar. Şirket diplomasisi olarak da adlandırılabilecek bu unsur bir ülkenin ekonomisinin gelişmişlik ve refah düzeyini yansıtması açısından büyük önem taşımaktadır. Bir ülkeyi yakından tanımayabilirsiniz fakat o ülkeye ait ne kadar çok marka ile tanışır, ürün satın alır ve tüketirseniz o ülkeye karşı olumlu görüş oluşturma olasılığınız artar. Nitekim bugün pek çok marka (Coca Cola, Nestle, Macintosh, Nokia, Toyota gibi) birden fazla ülkede üretim ve dağıtım ağına sahip olmalarına rağmen doğrudan markanın menşei olan ülkelerle özdeşleşmişlerdir. Ekonomik gücün yumuşak güce diğer önemli 
bir katkısı da iktisadi olarak güçlü olan ülkelerin, kamuoylarını etkilemek istedikleri ülkelere uzun dönemli büyümeyi ve gelişmeyi sağlamaya yönelik ekonomik yardımlarda bulunabilmeleridir.28 

Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hıza ulaşmış olduğu günümüzde kamu diplomasisinin araçları da aynı hızla çeşitlenmiştir. Basılı yayın, radyo, televizyon gibi geleneksel iletişim araçlarının yanı sıra,29 Web 2.0 olarak adlandırılan, sosyal medya araçları gençler ve özel sektör tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Geleneksel televizyon ve radyo yayınları dünyada büyük bir izleyici ve dinleyici kitlesine sahip olmakla birlikte, özellikle batılı ülkelerde çevrimiçi (online) haberler en çok başvurulan bilgi kaynakları olmuştur. Aynı şekilde, küresel ölçekte, doğrudan, kişiselleştirilmiş, karşılıklı, 
çok işlevli ve görsel-işitsel iletişime olanak sağlayan yeni sosyal medya uygulamaları da dünya genelinde hızla yayılmaktadır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder