14 Ekim 2017 Cumartesi

SÖMÜRGECİ HUKUKU VE VİCDANI.,!


Sömürgeci Hukuku ve Vicdanı! 

Sadi Somuncuoğlu
14 Ekim 2017 




Sömürgecide oyun bitmez. Önce kelimelerin ve kavramların içini boşaltır, yeni anlamlar vererek kullanır; ustalıklarına diyecek yoktur. Asırlardır ülkeleri bölüp sömürmekteler. Bu işi çok kolay yaparlar. “Ilımlı İslam” derler, gerisi kendiliğinden gelir; çünkü bir de radikali vardır. “Yenilikçiler, gelenekçiler” derler, bölünme mekanizması çalışmaya başlar. Arada bir de ateşe odun atıverirler. İşler iyice kızışınca da “hakem” olurlar. Hele bölücü terör güçlenmişse, ellerini ovuşturmaya başlarlar; “çatışmasızlık” ilan ettirirler; çok sevinirsiniz “aman çatışma olmasın, kan akmasın” dersiniz. Altını karıştırınca “çapanoğlu” çıkar; meğer devlet hiçbir gücünü kullanmayacak, karşılığında teröristler eylem yapmayıp, devletlerini kuracaklarmış; barış gelecekmiş.    

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, devletlerin ve milletlerin paramparça olmasıyla büyük boyutlu insanlık faciaları ortaya çıkmıştır. Uluslararası kuruluşlar (BM gibi) bir yandan bu sorunlara çareler ararken, öbür yandan Soğuk Savaş dönemiyle başlayan yeni sömürü yolları bulunmuştur. Örnekleri çoktur, ama bunlardan yaygın ve etkili olan masum görünüşlü yönetim şekli “federasyonlar”dan bahsetmek isteriz. Yanlış anlaşılmaması için federasyonun iki ayrı şekline işaret etmeliyiz. Birincisi, tabii olan federasyonlardır. Burada devletin sahibi bir millettir, ama yönetim birden çok yerden yapılmaktadır. Kısaca; millî/ulusal ve federal denebilir. Bizde de devlet millî/ulusaldır, ama yönetim bir merkezden yapıldığı için üniterdir.

İkincisi, sözde federal devletlerdir. Sözde diyoruz, çünkü devlet bir millete değil, çok millet veya milliyetin ortaklığına aittir; gayrimillî bir federasyondur. Bu tür sözde federasyonlar, egemenliğin bölüşülmesine dayandığı için, iç savaş kaçınılmaz oluyor; devlet yıkılıncaya kadar da sürüyor. Nitekim Sovyetler Birliği gücünü kaybettiğinden, 73 yıl sonra 1990’da; Yugoslavya iç savaşla, 47 yıl sonra 1992’de dağıldı. Zamanımızdaki örneği de, işgalci ABD-İngiliz ikilisinin kurduğu bölünmenin eşiğindeki Irak Federal Cumhuriyetidir.

Üçüncü cins federasyon, sömürgeci tuzağı. Tam bir sahtekârlık numunesi. Hemen anlatalım; bir federasyon kurmak için en az iki federe, yani özerk yönetime, yahut eyalet devletine ihtiyaç var, değil mi? Bunlar bir araya gelerek, ortak bir çatı devleti kuracaklar ki; dışarıda ve temel meselelerde ülkeyi yönetecektir. Peki; 2005’te işgalcilerin  kurduğu Irak Federal Cumhuriyeti ne diyor? Anayasa, Irak Cumhuriyeti iki unsurludur, Arap ve Kürt (Türkmenler yok); iki yönetim merkezi var, Bağdat ve Erbil; resmi dili Arapça ve Kürtçe. Erbil, Kürtlerin özerk bölgesi; Arapların özerk bölgesi var mı, yok.  Bağdat’taki Federal Cumhuriyete Araplar ve Kürtler ortak. Kürtler yüzde 15 nüfusla yüzde 85’ten daha fazla hak kazanmış. Buna itiraz eden, hâlâ yok. Bu federasyon mu? Hayır; sömürgeci tuzağı.

Bunun başka örnekleri var mı? Var, o da bizdeydi, ama “direkten dönmüş” gibi. PKK ile Oslo ve İmralı, çözüm süreci ile Dolmabahçe mutabakatında açıkça yer almıştır. Buna göre PKK; Güneydoğu ve kısmen Doğu Anadolu’da “özerk bölge” sahibi olacak, bunun dışında kalan “ortak vatan Anadolu” eş başkanlıkla birlikte yönetilecektir. (Ayrıntılı bilgi için HDP’nin 7 Haziran 2015 Seçim Beyannamesi Google’dan bulunup okunmalıdır.) Irak’ta olduğu gibi değil mi? 

Başka örneği, Kıbrıs’ta var. Ama bu defa uygulama tam tersinedir. “BM, ABD, AB, Yunanistan ve Rumların korsan Devlet” adını verdiği KKTC, Türk toplumunun yerel devleti gibi oluyor; peki Rumlarınki hangisi? Böyle bir kuruluş yok. Öyleyse ne var? Bizim GKRY dediğimiz, birinci defa Makarios, ikinci defa Yunanistan askerleri tarafından darbeyle yıkılan, 1960’ta Zürih-Londra anlaşmasıyla kurulan ortak “Kıbrıs Cumhuriyeti” var; ama Rumlara ait. Çözüm için, yukarıdaki örneklerin aksine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rumların denilen Kıbrıs Cumhuriyeti’ne katılacaktır. Böylece Türkler, Rumların azınlığı yapılıp, çözüm sağlanmış olmaktadır.

Sömürgeci haçlının federasyon tuzağı, bu defa tersine çalıştırılarak tarihte 4 asırdan fazla Türk vatanı olan, bir gün bile Yunan veya Rum hakimiyetine girmeyen Kıbrıs, Helen adası yapılmış olacaktır. Haçlının ahlakını, hukukunu ve vicdanını gördünüz mü?

“Tam bağımsız Türkiye”…

Eski Türkiye yokmuş; artık “Tam bağımsız Türkiye” varmış! Ne güzel… Yalnız aklımıza takılan bazı soruların cevabını arıyoruz. Önümüzdeki, ilkokul 2. sınıf öğrencileri için hazırlanmış; renkli, bol resimli, 180 sayfa, “MEB Yayını, İngilizce Ders Kitabı”na bakınca, çok üzüldük; sarsılarak düşündük; acaba dünyada sömürge olmadığı halde, bütün vatandaşlarına yabancı bir devletin dilini öğreten ülke var mı? diye. Hatta, tam bağımsız olmasa da, bulamadık. Yabancı dil öğrenmek iyi bir şey, ihtiyacı olanlara ve arzu edenlere öğretilmelidir; çok gereklidir. 

   Almanlar Goethe Enstitüsü açmış; isteyen vatandaşlarına bütün dilleri, mükemmel bir şekilde öğretiyor; biz de böyle yapabiliriz. Ama, egemenliğin kurumu olan dil nasıl olur da, devlet okullarında bütün nüfusa, hem de ilkokulda öğretilebilir? Dil; kimliğin, kültürün, estetiğin, mantığın, felsefenin, matematiğin vb. kaynağıdır. Bütün sorunlarımızın temelinde kimlik bunalımı varken, bu neyin nesi? 

Çok yazık…

Sadi Somuncuoğlu’nun diğer yazılarını okumak için tıklayınız  ( http://www.medyasiyaset.com/category/sadi-somuncuoglu/ )



http://www.medyasiyaset.com/somurgeci-hukuku-vicdani/

**********







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder