19 Ekim 2017 Perşembe

Türkiye’de NATO Karşıtlığının Tarihsel ve Siyasal Kökenleri BÖLÜM 2


 Türkiye’de NATO Karşıtlığının Tarihsel ve Siyasal Kökenleri  BÖLÜM 2




Nitekim Nelson A. Rockefeller’in, ABD Başkanı Eisenhower’e yazdığı mektup, ABD’nin NATO’ya bakışını yansıtması açısından önemlidir: “Biz askeri 
paktlarımızı kurmayı ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Büyük ölçüde politik ve askeri nüfuz garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planını, Asya, Afrika ve diğer az gelişmiş bölgelerde uygulamak 
zorundayız. Yardımda, birinci gruba bizimle dost olan ve bize uzun süreli askeri paktlarla bağlanmış olan ülkeler girer. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim. Genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin Türkiye’ye, bazı hallerde düşünülenin 
tersi sonuçlar verebilir. Yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. 

Bu tip ülkelere, Türkiye gibi, doğrudan doğruya iktisadi yardım da yapılabilir, ama bu bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır”.11 

NATO Karşıtlığında Sola Karşı Sağ NATO muhaliflerine göre; 1961’de kurulan ve 
1965 genel seçimlerinde meclise giren Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar ve TİP’li milletvekilleri dışında TBMM’de hiç kimse, Türkiye’deki üslere ülkenin cumhurbaşkanının, başbakanının ve genelkurmay başkanının girememesini sorgulamamış ve sorun etmemiştir. 
Türkiye’deki sosyalist sol, Türkiye’nin henüz NATO üyesi olmadığı 1946 yılında, 1944’de ABD’de görevi başında ölen ve bu ülkeye gömülen Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi’nin naaşını getiren Missouri zırhlısının İstanbul’a gelişini, 
Türkiye’nin Batıcı yöneliminin önemli delillerinden biri olarak görmüştür. İstanbul’da ABD’li denizciler gelecekler diye genelevlerin boyanmasını, 
kapılarına İngilizce “Hoş geldin denizci” yazılmasını, bu denizciler için hatıra pulları bastırılmasını, “Rus salatasının” adının “Amerikan salatası” 
olarak değiştirilmesini, eğlence yerlerinde “I love you America” şarkısının çalınmasını kıyasıya eleştirmiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın deyimiyle “Türkiye’nin küçük Amerika olmasının”, ülkeyi küçük düşürdüğünü vurgulamıştır. Merkez sağda, milliyetçi sağda, muhafazakâr - İslamcı sağda ise NATO karşıtlığı değil, NATO savunusu söz konusudur. Bunun olmasının birkaç 
nedeni vardır. Öncelikle NATO, savunma ve güvenlik açısından, Türkiye’yi savunan bir ittifak olarak görülmüştür. İdeolojik düzlemde de SSCB ve komünizm karşıtlığı ortak paydasında NATO ile buluşulmuş, ittifak yapılmıştır. Sağdaki siyasal partilerin ve onlara yakın örgütlerin yanı sıra, Komünizmle Mücadele DerneğiMilli Türk Talebe Birliği, Aydınlar Ocağı gibi sağ siyasetin önemli kuruluşları da komünizm ve SSCB karşıtlığı nedeniyle NATO ittifakını desteklemişlerdir. 

Keza merkez sol ve sosyal demokrat siyasette de NATO’ya karşı bir tutum görülmemiştir. Bu kesimde NATO, sağ siyasetteki kadar açıktan olmasa 
da sahiplenilip, savunulmuştur. NATO’ya siyasal, ideolojik, örgütsel bir muhalefeti olmayan CHP içinde NATO karşıtı birkaç isim vardır sadece. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün de NATO üyeliğine karşı çıkmadığı, ancak “Esir olmayalım” diye eklediği bilinir. CHP’nin NATO’ya ilişkin tavrına örnek olarak, CHP’de etkili görevler üstlenmiş, bir dönem genel başkanlık yapmış, TBMM başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde Süleyman Demirel’in danışmanlığı gibi önemli görevlerde bulunmuş önde gelen bir sosyal demokrat siyasetçi olan Hikmet Çetin gösterilebilir. Çetin, NATO’nun 
Afganistan’daki sivil temsilcisi olarak görev yapmıştır. Afganistan’ın ABD ve NATO’daki müttefiklerince işgal altında tutulduğu bir dönemde Hikmet Çetin’in bu görevi üstlenmesi, merkez sol içinde en küçük bir itirazla dahi karşılaşmamış tır.  
Demokrat Parti, henüz muhalefette olduğu 14 Mayıs 1950 seçimleri 
öncesinde, Türkiye’nin NATO dışı bırakılmasını da tepkiyle karşılamıştır. 
Bu konuda hükümeti eleştirmiştir. DP, kendi ideolojik özü açısından da NATO dışında kalmayı, endişeyle karşılamıştır. >

NATO Karşıtlığı ve 60’lı Yıllar 

NATO’ya karşı siyasal ve ideolojik muhalefete koşut olarak 1960’lı yıllar, dünya konjonktürünün de etkisiyle, önemli çıkışların yapıldığı dönemdir. 
Türkiye’de 1950’lerle birlikte başlayan ABD ve NATO karşıtı tutum, 50’li yılların sonunda yoğunlaşmış, 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi ve 1961 anayasasının getirdiği özgürlük ortamı ve sol örgütlerin siyasetteki etkinliğiyle birlikte ivme kazanmış, 1964 tarihli Johnson Mektubu ile de doruğa çıkmıştır. Bu dönemde 
tarihe “68 Kuşağı” olarak geçen gençlerin Türkiye’de ve dünyada hedef aldıkları ülkelerin başında ABD, kurumların başında da NATO vardır. 
Türkiye’de de 68 Kuşağı, NATO karşıtlığının, Türkiye’nin NATO üyesi olmasından önce başladığının bilincinde olmuştur. Siyasi tarihe “Barışseverler Derneği Davası” olarak geçen davanın sanıklarının, Türkiye’nin NATO üyeliğine  karşı çıktıkları için ağır bedel ödediklerini hiç unutmamış, Adnan Cemgil ve Behice Boran gibi sosyalist aydınlara hep sahip çıkmıştır. Yine 68 Kuşağı, 1951’de Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyelerine dönük yapılan “1951 Tevkifatının” önemli gerekçelerinden birinin de, NATO’ya muhalefet olduğunu vurgulamıştır. 1950-60 arasındaki Demokrat Parti iktidarında, Cezayir’de 
işgalci olan Fransa’ya Türkiye’nin destek olması, Cezayir’in bağımsızlığına karşı oy kullanması ve Bağlantısızlar Hareketi’nin düzenlediği Bandung Konferansı’na adeta ABD’nin sözcüsü olarak katılması 60’lı yıllarda çok eleştirilmiştir. DP iktidarının bu tutumu, NATO üyeliğinin doğal bir sonucu olarak görülmüştür. 

Ancak sosyalist soldaki ve gençlikteki açık NATO karşıtlığına rağmen, 27 Mayıs askeri müdahalesi, her ne kadar genç subayların, siyasette sol Kemalist çizgiyi egemen kılmak için gerçekleştirdikleri bir eylem olsa da, köklü bir NATO eleştirisine gitmemiştir. Tersine, müdahalenin hemen sonrasında yapılan açıklamada Türkiye’nin NATO’ya ve CENTO’ya bağlı olduğu vurgulanmıştır. 
Nitekim ABD, 27 Mayıs iktidarını 30 Mayıs 1960 günü tanımış, bu durum öteki ülkelerin kararları üzerinde de etkili olmuştur. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin 30 Haziran 1960 tarihinde Türkiye’deki Milli Birlik Komitesi yönetimine ilişkin yaptığı değerlendirmede de ABD yönetiminin Menderes döneminden farklı bir durumla, daha doğrusu farklı insanlarla, daha çetin, ulusal çıkarlar konusunda daha duyarlı insanlarla karşı karşıya olduğu belirtilmiş ve şöyle denilmiştir: 
“Mevcut rejim, Menderes kadar hararetli Batı yanlısı değildir. Milli Birlik Komitesi’nin 38 üyesinin de ABD’deki askeri okula gitmiş olmasına 
rağmen, ABD’li yetkililer yeni rejimle yakın ilişkiler kurmada başarılı olamamışlardır. Bunun sonucunda haber kaynaklarımız Menderes dönemindeki 
kadar iyi değildir”.12 

NATO karşıtlığı konusunda son derece açık bir tutum alan ve sosyalist- Kemalist siyasetin önemli kuramcılarından olan Doğan Avcıoğlu, “Devrim” dergisinde yazdığı (sayı: 33, 2 Haziran 1970) “NATO Tartışmaları: Türkiye’nin İşgaline 
NATO Seyirci Kalabilir” başlıklı makalesinde, Türk askerinin bu tutumunu şöyle yorumlamıştır: “Amerika’nın başlıca tehdit silahı, askeri ve iktisadi yardımların azaltılması ya da kesilmesidir. Esasen NATO şampiyonluğu yapan Türk askeri 
yetkilileri dahi, NATO’nun Türkiye’yi ne ölçüde koruyacağını iyi bilmektedirler. NATO’culukları daha çok ‘Amerikan askeri yardımı olmazsa ne yaparız?’ noktasında düğümlenmektedir”.13 Nitekim gelişmeler, Avcıoğlu’nu haklı çıkarmıştır. 27 Mayıs’ı yapan askerlerin NATO’yu sevmekten ziyade, NATO’dan çekindikleri hemen görülmüştür. 

Kısa süren iktidarlarında, Türkiye’nin ABD’ye olan bağımlılığının boyutunu anlamışlardır. Siyasi tarihe “Eminsular Vakası” (Emekli Edilen Subaylar) olarak geçen ve çok sayıda askeri personelin ordudan tasfiyesiyle sonuçlanan 
işlem sonrasında ABD de ordudan uzaklaştırılan subaylara verilecek tazminat ların ödenebilmesi için Türkiye’ye 15 milyon dolar yardım yapmıştır. 
ABD’nin amacının, iktidardaki askerlerle iyi geçinip Türk siyasetinde yeniden hakimiyet kurmak olduğu söylenebilir. Ancak yine de 27 Mayıs sonrasında Türkiye Kore’den asker çekmiş, Türk askeri varlığını temsili düzeye indirmiştir. Ayrıca, 1960’lardan itibaren Soğuk Savaş içinde “detant” dönemi diye bilinen yumuşama sürecinin de etkisiyle Türkiye, SSCB ile ilişkilerini geliştirmenin 
yollarını aramaya başlamıştır. 

1961 Anayasasının demokrasinin, özgürlüklerin, siyasal katılımın ve örgütlü emeğin önünü açması, gençlerin siyasallaşmasını hızlandırmıştır. 
Bu durum, NATO karşıtlığının da ivme kazanmasına yol açmıştır. 60’lı yıllarda NATO karşıtlığında TİP ve onun genel başkanı Mehmet Ali Aybar’ın özel bir önemi vardır. Aybar sık sık bu konuya dikkat çekmiş, Kuvay-i Milliye geleneğine 
ve Atatürk’e sahip çıkmış, gerçek milliyetçilerin sosyalistler olduğunu söylemiş, NATO’ya ve ABD’ye açıktan tavır almıştır. Tüm yazı ve konuşmalarında bu tutumunu ortaya koymuştur. 

Örneğin, 15 Temmuz 1967 tarihinde partisinin Genel Yönetim Kurulu toplantısında NATO, CENTO ve SEATO’yu ABD’nin emrinde “ Savaş Örgütleri ” olarak tanımlamış ve şöyle demiştir: “ Amerikan savaş bütçesi 60 milyar dolar civarındadır. 

Amerikan emperyalizminin emrindeki bu muazzam tahakküm, sömürü ve savaş makinası na 20 yıldır Türkiye de dahildir. Yirmi yıldır Türkiye, Amerikan emperyalizminin nüfuz bölgesindedir. 

Türkiye’de Amerikan askeri üsleri vardır. Askeri heyetler vardır. CIA oyunları vardır. Ve silahlı kuvvetlerimizin büyük kısmı NATO vasıtasıyla Pentagon’a bağlıdır”.14 

Türkiye’de NATO karşıtlığının kökleşmesinde, Doğan Avcıoğlu’nun ve 1961 yılı Aralık ayında yayın hayatına başlayan “Yön” dergisinin özel bir yeri vardır. Yön Bildirisi ve Yön Dergisi, NATO’nun emperyalist amaçları konusunda çok 
açık bir tutum almıştır. “ Yön açısından NATO, Amerikan askeri egemenliğini örten bir şaldır. NATO kuvvetlerinin entegrasyonu, milli kuvvetlerin  Amerika’nın emrine verilmesinin aracıdır. Bu, büyük devletlerle küçüklerin birleşme sinin kaçınılmaz sonucudur. Tehlike, yalnız Türkiye gibi ufak ülkeler için değil, Fransa ve Batı Almanya gibi orta büyüklükteki ülkeler için de mevcuttur.
Yine Yön’e göre, NATO Türkiye’yi ABD’nin ileri karakolu durumuna getirmekte dir ”.15 Yön’cüler, antiemperyalizm, tam bağımsızlık, milli dış politika  ve üçüncü dünya ülkeleriyle ilişkiler konusunda  Kemalist geleneğe sıkı sıkıya bağlıdırlar.16 

Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran’ın yanı sıra  Sadun Aren, Mihri Belli, Rasih Nuri İleri ve  Hikmet Kıvılcımlı gibi sosyalist solun öne çıkan  aydınlarının da NATO karşıtlığının gelişmesinde  önemli katkıları vardır. Zaten farklı grup, hizip 
ve akımlardan gelen sosyalistlerin hemfikir oldukları  konular arasında NATO karşıtlığı başta  gelmiştir. 1960’ların sonunda çıkan “ Ant ”, “ Devrim ”,  “Türk Solu”, “ Sosyal Adalet ” gibi dergilerin,  “Aydınlık Sosyalist Dergi” ve “Aydınlık” gazetesinin,  1975’te yayın hayatına başlayan “ Politika ”  gazetesinin NATO karşıtı siyasi bilincin kitleselleşmesinde  önemli katkıları olmuştur. 

68 Gençliğinin.. ABD’nin Vietnam’daki işgaline yönelik tavrı da NATO karşıtlığını beslemiştir. 

1967 ve 1968 yıllarında NATO, ABD ve 6. Filo karşıtı eylemler aralıksız sürmüştür. O dönemde Amerikalı denizcileri dövüp denize atan solcu 
gençlere saldıran, hatta işi Dolmabahçe’de demirli  ABD gemilerini kıble alıp namaz kılmaya  kadar vardıran gençler arasında, sonraki yıllarda  sağ siyasette öne çıkan, milletvekilliği ve bakanlık yapan pek çok isim de vardır. 1969 yılında 
ise tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen olayda, sol  görüşlü öğrencilerin ABD’nin ünlü 6. Filosuna  karşı yaptığı eylemin, Komünizmle Mücadele  Sağdaki siyasal partilerin ve Komünizmle Mücadele Derneği, Milli  Türk Talebe Birliği, Aydınlar Ocağı gibi sağ siyasetin önemli kuruluşları  da komünizm ve SSCB karşıtlığı nedeniyle NATO ittifakını desteklemişlerdir.

Derneği’nin uyarılarıyla milliyetçi, muhafazakâr, mukaddesatçı gençler tarafından basılması, sosyalistlerin Türk sağının ABD ve NATO’yla ilişkilerini 
bir kez daha teşhir etmesini sağlamıştır. Bu durumu, olayların tarafı ve tanığı olan sosyalist gençler bizzat anlatmışlardır.17 

68 Kuşağı’nın solcu gençleri, 4 Nisan 1969 tarihinde  “Bağımsızlık Haftası” kapsamında Dev- Genç tarafından “NATO’ya Hayır Mitingi” düzenlendiği ni,  dönemin önemli bir kitle örgütü olan  Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) bu  eylemlere destek verdiğini söylemişlerdir. TİP’e  yakın sendikacılar tarafından 1967’de kurulan  DİSK’in de etkisiyle emekçilerin, üniversiteli   gençlere ve aydınlara NATO karşıtı eylemlerinde  destek verdiğini, “NATO’ya Hayır” afişlerinde  işçilerin de yer aldığını, bu konunun DİSK kongrelerinde ki  ana temalardan biri olduğunu belirtmişlerdir. 

TİP’in, DİSK’in, Dev- Genç’in NATO  karşıtı eylemlerinde İstanbul Üniversitesi Hukuk  Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, ODTÜ,  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi  okulların öğrencileri aktif olarak görev almışlardır.  Kısaca FKF olarak bilinen Fikir Kulüpleri  Federasyonu ve bu yapının içinden çıkan Dev-  Genç’in NATO karşıtı eylemlerinde de ideolojik,  siyasal ve örgütsel düzeyde son derece açık bir  emperyalizm karşıtlığı vardır.18 

Sonuç 

Türkiye’de NATO ve ABD karşıtlığının ideolojik, tarihsel, siyasal temelleri vardır. Emperyalizm karşıtlığıyla özdeşleyen bu siyasal tutumun kökleri, Kurtuluş Savaşı’na uzanır. Bu siyasal tutumun sahipleri de farklı tonlarıyla birlikte 
sosyalist sol ve Doğan Avcıoğlu başta olmak üzere sol Kemalist çizgideki aydınlardır. Bu siyasi çizgiler, örgütsel düzeyde de NATO karşıtlığını 
ete kemiğe büründürmüşlerdir. Onların dışında NATO’ya karşı kararlı ve tutarlı bir muhalefet öne çıkmamıştır. 

1 Hüseyin Bağcı, Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, ODTÜ Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2001, s: 23. 
2 Kore’deki şehitlerimizin sayısı konusunda verilen bilgiler çelişkilidir. Kore Savaşı konusunda çok sayıda kaynak 
olmakla birlikte, şehitler konusunda 721, 724, 727, 810, 918, 937gibi farklı rakamlar söz konusudur. 
3 Mim Kemal Öke, Unutulan Savaşın Kronolojisi Kore, 1950- 1953, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1990, s: 71. 
4 Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1950- 1995, İmge Yayınları, Ankara, 1996, s: 34. 
5 Ali Halil, NATO ve Türkiye, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1968, s: 119. 
6 Haydar Tunçkanat, İkili Anlaşmaların İçyüzü, Ekim Yayınları, Ankara, 1970, s: 18. 
7 Çetin Altan, “Bir NATO Ordusu Kendiliğinden 3 Darbe Yapabilir mi?”, Sabah, 15. 09. 2000. 
8 İsmail Tansu TMT’nin kuruluşunu ve Kıbrıs’taki çalışmalarını Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu, (Doğan Kitap, İstanbul, 2001) adıyla kitaplaştırmıştır. 
9 Erol Bilbilik’in aktarımı, “TSK NATO Emrinde, Jandarma Değil”, Aydınlık, 23. 11. 2008. 
10 Türkkaya Ataöv, Amerika, NATO ve Türkiye, İleri Yayınları, İstanbul, 2006, s: 199- 200. 
11 M. Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye, Çınar Yayınları, İstanbul, 1993, s: 17. 12 Cüneyt Akalın, Uluslararası İlişkiler Ortamında 27 Mayıs Müdahalesi, Galatasaray Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1999, s: 161- 162. 
13 Doğan Avcıoğlu, Atatürkçülük, Milliyetçilik, Sosyalizm, İleri Yayınları, İstanbul, 2006, s: 739. 
14 Mehmet Ali Aybar’ın bu konuşması “NATO, Amerika’nın Emrindedir” başlığıyla yayınlanmıştır, Bağımsızlık, 
Demokrasi, Sosyalizm, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1968, s: 579. 
15 Hikmet Özdemir, Yön Hareketi, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1986, s: 192. 
16 Gökhan Atılgan, Yön- Devrim Hareketi, Yordam Kitap, İstanbul, 2008, s: 117- 118. 
17 68’liler Birliği Vakfı Yönetim Kurulu toplantısında vakıf başkanı Sönmez Targan, vakıf yönetim ve danışma kurulu üyeleri Gökalp Eren, Mehmet Atay, Cüneyt Akalın, Arslan Kılıç, Mehmet Ulusoy, Haşmet Atahan, Merdan Aslan, Namı Kemal Boya, Ünal Erdoğan. 
18 Ali Yıldırım, FKF, Dev- Genç Tarihi, Doruk Yayınları, İstanbul, 2008, s: 180- 181. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder