9 Kasım 2020 Pazartesi

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 32

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 32


Cumhuriyet Tarihi, Demokrasi, Darbe, Post Modern Darbe, Eğitim, 28 Şubat 1997 Askeri Darbesi,İsmail GÜLMEZ, Yrd. Doç. Dr. Yavuz ÖZDEMİR,
Aczimendi, Fadime Şahin, Fadıl Akgündüz , Hüsamettin Cindoruk, Mesut Yılmaz, 

BEŞİNCİ BÖLÜM 


5. 28 ŞUBAT VE EĞİTİM., 

Eğitim alanında çalışan her bilim adamının, eğitim alanında çalışmalar yapan her 
eğitimcinin bununla beraber her öğretmenin kendine özgü bir eğitim tanımı vardır. 
Eğitim kavramının birçok tanımı yapılmıştır. Eğitimin en çok bilinen tanımlaması, 
“Bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak olumlu ve istendik yönde değişiklik oluşturma sürecidir” şeklinde ifade edilmiş olmakla beraber bunun dışında da eğitimle ilgili birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımlamalar genellikle eğitimcilerin farklı felsefi görüşler ve fikirlerinden hareketle “olanı” değil “olması gerekeni” tanımlama girişimlerinden ortaya çıkmıştır. Farklı görüşlere karşın eğitimciler, eğitimi bir değiştirme süreci olarak görmektedirler. Ayrıca eğitim bilimcilere göre, “Bireyin mevcut haliyle yetersiz bulunduğunu ve belli ölçütlere ve telakkilere göre yeterli bir hale getirilmesi gerektiğidir”. Yani eğitim sonucunda birey davranışlarında mutlak bir değişiklik beklenmektedir (Tekin, 1979, s.1). 
Eğitim kelimesi Latince “educare” kelimesinin anlamsal karşılığı olan “bakım 
ve yetiştirme” anlamını karşılar. İngilizce’de kullanılan bir kelime olan “educate” de “terbiye etmek, yetiştirmek, okutmak” olarak tercüme edilmektedir. Eğitim kelimesi, günümüzde bir süreci veya bir süreç içerisinde elde edilen ürünü akla getirecek şekilde tanımlanmaktadır (Şimşek, 2012, s.22). 

“Eğitim; önceden saptanmış amaçlara göre insanların davranışlarında belli 
gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkinlikler dizgesidir” (Oğuzkan, 1993, s.46). 
“Eğitim; bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik 
değişme meydana getirme sürecidir” (Ertürk, 1974, s.12). 
Eğitim ve öğretim kavramlarına baktığımızda; öğretim; teşkilatlı ve düzenli 
olarak genellikle bir öğretim kurumunda (okul vs.) öğretmenler tarafından, öğrencilere, araç gereç kullanılarak bilgi aktarılması ve öğretilmesi çalışmalarının tümüdür. Başka deyişle öğretim, öğrenmenin gerçekleşmesi için girişilen düzenli, teşkilatlı, plânlı çabaların tümüdür ve bazen örgün eğitim olarak da adlandırılır. Öğretim, eğitimin bir parçasıdır ve ancak öğretilen şeyler kişinin davranışlarında olumlu yönde değişiklikler meydana getirmişse eğitim haline dönüşür. 
Eğitim ise; kişinin zihnî, bedenî, duygusal, toplumsal yeteneklerinin, davranışları  nın en uygun şekilde ya da istenilen bir doğrultuda geliştirilmesi, ona bir takım amaçlara dönük yeni yetenekler, davranışlar, bilgiler kazandırılması yolundaki  çalışmaların tümüdür. Eğitim, hayat boyu sürer; plânlı ya da tesadüfî olabilir. Okul, okuma-yazma, ders araç gereçleri ile ve bunların dışında aile veya bir çevre içinde, kişisel yetişme vs. yollarıyla yapılan öğretme, öğrenme, bilgi aktarma, beceri kazandırma çalışmalarının tümünü kapsayan bu çabalara yaygın eğitim de denmektedir. 

Kısaca, eğitim, öğretimi de içine alan çok geniş bir terimdir (Akyüz, 2012, s.2). 
Eğitim kavramının bireylerin bilişsel/zihinsel, duyuşsal/duygusal, sosyal 
yönlerden üzerlerinde oluşan etki anlamında geniş anlamda tanımlanabileceği gibi daha dar kapsamlı olarak eğitimin birey üzerinde bilişsel, duyuşsal ve psikomotor beceri alanlarında kasıtlı bir değişimin sağlanması olarak tanımlanabileceğini ifade etmektedir (Şişman, 2000, s.120-122). 

Eğitim; kişinin zihni, bedeni, duygusal, toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının 
istenilen doğrultuda geliştirilmesi ya da ona bir takım amaçlara dönük yeni yetenekler, davranışlar, bilgiler kazandırılması yolunda ki çalışmaların tümüdür. Eğitim hayat boyu sürer, planlı ya da tesadüfi de olabilir. 

Eğitim, istenilen bir yaşama düzenine ulaşma çabası olan kalkınmanın en etkili 
araçlarından biridir. Toplumun yaratıcı gücünü ve verimini artırıp, toplumda kişilere kabiliyetlerine göre yetiştirme imkânı sağlar (Özbulut, 1999, s.2). Bunun yanında eğitim, bireylerin ve toplumun geleceğinin şekillendiren en önemli faktördür. 
Günümüzde eğitim, değişimlere uyum sağlayabilen, çevresiyle bütünleşebilen bir 
sistemdir. Çağdaş bilgi toplumunda istenilen düzeyde yer alabilmek için eğitimin 
gelişmesine gereken önem verilmelidir (Şen, Tokay, 1998, s.6). 
Eğitimde amaç, kişi ve kişiliği tam olarak geliştirmek, akıl beden sağlığı 
yerinde, gerçeği ve adaleti seven, bireysel değerlere ve emeğe saygılı, derin bir 
sorumluluk duygusu ile bağımsız bir ruha sahip, barışçı bir devlet ve toplum kuran insanların yetiştirilmesini sağlamak olmalıdır (Güvenç, 1974, s.13). Eğitim; insanı sosyal, siyasal, ekonomik ve bireysel yönden çözümleme ve geliştirme sürecidir. İnsanın, ilk çağlardaki mağara yaşantısından günümüz modern yaşantısına kadar gösterdiği gelişmeler eğitim sayesinde olmuştur. Bu nedenle eğitim tarihi insanlık tarihi ile başlar. İnsanın eğitimi, doğumu ile başlar ve ölüme kadar devam eder (Kol, 2003, s.1). 
Eğitim toplumsal bir olgudur. Eğitim; bireyi değiştirme, yönlendirme, geliştirme 
ve kültürleri kuşaktan kuşağa aktarma işlevi görür. Bireye istenilen davranışları 
kazandıran ve belirlenmiş hedefler doğrultusunda değiştiren eğitimdir (Öztürk, 1993, s.20). Yeryüzünde insan davranışlarını, değiştirme ve geliştirmede eğitim kadar etkili olabilen başka bir etken yoktur. Bu değişim ve gelişim, olumlu ya da olumsuz olabilmektedir. Eğitim insan tarihi kadar eski bir olgudur. İnsanın doğumundan mezara kadar geçen süre içinde aldığı eğitim toplumsal gelişimi sağlayan en önemli unsur olmuştur. Bunu iyi organize eden toplumlar uygarlık düzeyini yükseltmiş, sorunlarını azaltmışlardır. Eğitimin önemini kavrayamayan veya kavrayıp da insanlarını yanlı eğiten toplumlar da çağdaş uygarlığın gerisinde kalmışlardır. Eğitim, toplumu biçimlendiren en önemli etkenlerden biridir (Yıldız, 2005, s.15). 

Yahya Kemal Kaya’ya göre; “Eğitim etkinliği, herhangi bir plan, amaç ve 
kurgudan yoksun olabileceği gibi eğitim; planlanmadan, amaçlanmadan, 
kurgulanmadan yani informel biçimde olabildiğini savunmakla beraber, eğitimin; 
planlı, amaçlı, güdümlü yani formel biçimde de olabileceğini ifade etmiştir. Formel 
biçimi ile eğitim toplumsal bir kurum aracılığı ile gerçekleşir. Yani eğitimin bir 
toplumsal amacı ve sistematiği vardır. Bu yüzden her toplumun kurumsal olarak 
“Eğitim Sistemi” vardır. Her toplum kendi eğitim sistemi ile nasıl bir insan 
yetiştireceğini planlar ve uygular” (Kaya, 1999, s.15) şeklinde ki ifadesi ile Kaya; 
eğitimin bir düzen ve plan içerisinde olabileceği gibi herhangi bir plan veya düzen 
olmadan da eğitimin kendiliğinden olabileceğini de ifade etmiştir. 
Eğitimin bireye uygulandığı ilk kurum aile olmakla beraber ikinci en önemli 
kurum ise okuldur. Ancak, doğumdan ölüme kadar insanlar eğitim ile yüz yüze olmak zorundadırlar. Bu yüzden eğitim uğraşı, yalnız anne-baba, okul ve öğretmenin sorunu değil, başta devlet olmak üzere herkesin sorunu ve görevidir. İnsanın şekillenmesinde aile ve okulun yanı sıra, çağımızda çevre ve medya gibi başka önemli faktörler de vardır (Yıldız, 2005, 16). İnsanın ve insanlığın tüm yaşamını düzenleyen eğitim, bilgilerin, kültürlerin, dönem içerisinde ki yaşanan olayların bir sonraki kuşaklara aktarılmasında da önemli rol oynamaktadır. 
Eğitim, toplumsal açıdan yeniden üretimin sağlandığı, bireylerin çeşitli rolleri ve 
becerileri kazandığı, toplumsal eşitsizliklerin kuşaklar arasında aktarıldığı / pekiştirildiği bir alandır. Bir başka ifadeyle, bireyler bir yandan yeni roller ve beceriler edinerek, toplumsal yeniden üretim sürecine dâhil olurken bir yandan da bu rolleri ve becerileri değiştirir ve dönüştürürler. Bütün bu süreçler eğitimin sosyal ve toplumsal açıdan önemini göstermekle beraber, eğitimin topluma şekil veren, üretim araçlarını ve üretimi şekillendiren, toplum içerisinde sosyal bir varlık olan bireylere çeşitli rol ve beceriler kazandıran bir işleve sahip olduğu bilinmektedir. 

Eğitim denilince önce eğitilecek kişiler ve bunları eğitecek kurumlar akla gelir. 
Kişileri daha iyi eğitmek, daha sağlıklı bir toplum yaratmak için uğraşlar sürerken, bir taraftan da yenileşmeye karşı hep engeller çıkarılmıştır. Bundan dolayı her toplum kendine göre bir eğitim sistemi geliştirmiştir. Genel olarak baktığımızda hemen hemen bütün eğitim politikaları devletler tarafından belirlenir ve devletlere bağlı bulunan okullar tarafından yürütülmektedir. Birçok ülkede devlet dışı kuruluşlar da eğitim alanında faaliyet gösterseler de, belirleyici olan devletin uyguladığı ve kontrol ettiği eğitim sistemidir. Bununla birlikte örgütlenmiş okul eğitiminin (Örgün Eğitim) yanında, çok değişik kurumlar tarafından geliştirilen okul dışı eğitim (Yaygın Eğitim) de çağımızda büyük önem kazanmaktadır. Eğitim kurumlarında amaç ve yöntem konusu her zaman büyük önem taşımıştır. Tüm eğitim kurumlarında eğiticiler, önceden belirlenmiş amaçlar doğrultusunda, yine önceden belirlenmiş yöntemlerle, eğitim ile birlikte öğretimi de gerçekleştirirler. Amaç ve yöntem için arayışlar her dönemde ve toplumda süregelmiştir. Değişen ve gelişen bir dünyada bu arayışlar doğaldır (Yıldız, 2005, s.16). Türkiye’de eğitim politikaları genel olarak devlet ve hükümetler tarafından şekillendirilmiş olmakla beraber dönem dönem yurt dışı eğitim politikaları da örnek alınmış ve ülkemizde uygulanmıştır. 

Türkiye’ de uygulanan eğitim politikaları genel olarak yukarıda ki gibi 
şekillenmiş olmakla beraber ülkemizde uygulanan eğitim sisteminin amacı eğitimin tanımına uygun olarak, eğitim işinin gerçekleştirecek; etkili verimli, yararlı, sağlıklı ve eğitim iş görenlerinin işten doyumunu sağlamış olarak yasamasını sürdürmektir. Eğitim sistemi, yaşamını sürdürmek için eğitime ilişkin hizmet, düşünce (bilgi) ve mal üretir (Başaran, 1993, s.25-26). Her eğitim örgütü girdisini toplumdan almak ve çıktısını topluma vermek zorundadır. Bunun anlamı eğitim sisteminin çevresine açık olduğudur. Yani açık sistem özelliği göstermekte dir. Eğer bir sistem girdilerini çevresinden alıyor; çıktılarını çevresine veriyor; böylece çevresine ürün verme yoluyla yaşamasını sağlıyor ise bu sistem açık bir sistemdir (Yalçınkaya, Başaran, 1993,25-26). Bununla beraber Eğitim sisteminin kendine has özelliklerini üç temel düzeyde açıklanmak mümkündür: Bu üç temel özelliğe baktığımızda ise; 

1. Üst Sistemler: Bakanlık merkez örgütü ile Yükseköğretim Kurulunu ve Üniversitelerarası Kurulu kapsamaktadır. 
2. Aracı Üst Sistemler: İl ve ilçe eğitim örgütlerini, yurtdışı eğitim temsilcilikleri ve üniversite rektörlüklerini kapsamaktadır 
3. Temel Sistemler: Okul öncesi, İlköğretim ve Ortaöğretim okullarını, Yaygın eğitim ve hizmet içi eğitim Merkezlerini, Fakülteleri, Enstitüleri, Yüksekokulları 
ve bunlara benzer kuruluşları kapsamaktadır (Başaran, 1993, s.25). 

Türk Eğitim tarihinin amacına baktığımızda ise, en eski tarihlerden günümüze 
kadar Türk milletinin ürettiği, benimsediği, geliştirdiği eğitim ve öğretimle ilgili 
düşünceleri, kurumları, uygulamaları ortaya koymak, insan yetiştirme düzenini ve nasıl bir insan tipi yetiştirilmeye çalışıldığını araştırmak, Türk toplumlarının mutluluğu ve mutsuzluğu ile eğitim ve öğretimlerinin ilişkisini araştırmak, bugünkü eğitim sorunlarımızı en iyi biçimde çözebilmek için geçmişten bir takım dersler çıkarılıp çıkarılamayacağını tartışmak (Akyüz, 2012, s.1) şeklinde ifade edilmektedir. 

5.1. Türk Milli Eğitim Sistemini Düzenleyen Genel Esaslar 

5.1.1. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü 

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılında modern bir ulus-devlet olarak kurulmasıyla bir dizi inkılâplar yapılmasına hız verilmiştir. Modernleşmenin ve muasır  medeniyetler seviyesine ulaşabilmenin yolu tartışmasız güçlü bir eğitim sistemiyle 
yetiştirilen nesiller sayesinde mümkün olabilmektedir. O dönemde Eğitim adına yapılan ve günümüzde de geçerliliğini sürdüren inkılâp kanunu, 3 Mart 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat (Eğitim-Öğretimin Birleştirilmesi) Kanunudur (Soylu, 2013, s.1). 
Yeni Türk Devleti'nin ve Türk toplumunun birlik ve beraberlik içerisinde gelişip 
ilerleyebilmesi için eğitim birliğinin bir an önce sağlanması gerekiyordu. Konu ile ilgili ilk çalısmalar;16 Temmuz 1921’de Ankara'da yapılan Maarif Kongresi’nde başlamıştır. 
Daha sonra 15 Temmuz 1923 tarihinde yapılan Birinci Heyet-i İlmiye Toplantısı’nda eğitim konusu, bütün yönleri ile tartışılmış ve eğitim birliğinin en kısa süre de sağlanması istenmiştir (Topçu, 2007, s.75). 
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; 1 Mart 1924’de T.B.M.M.’ de düzenlemiş olduğu 
konuşmada eğitim ile ilgili görüşlerini açıkladıktan sonra, eğitim-öğretimin 
birleştirilmesi gerektiğini vurgulamış ve eğitim-öğretimi her yönü ile anlatmıştır. Netice itibariyle 2 Mart 1924 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası grubunda tartışılan ve karara bağlanan üç yasa tasarısı meclise sunulmuştur. Bu yasa tasarısının kapsamı: Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın yurt dışına çıkarılmasına ilişkin Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşının yasa önerisi idi. Şeriye ve Evkaf Bakanlıklarının kaldırılmasına ilişkin Siirt Mebusu Hulki Efendi ve 57 arkadaşının yasa önerisi, Tevhid-i Tedrisat hakkındaki, Saruhan Mebusu Vasıf Bey ve 57 arkadaşının yasa önerileri seklinde ifade edilmiştir (Akgün, 1983, s.37-40). 
Bu kanunun teklifi aşağıdaki şekilde olmuştur; “Riyaseti Celileye; Bir devletin irfan ve maarifi umumiye siyasetinde milletin fikir ve his itibari ile vahdetini temin etmek için Tevhidi Tedrisat en doğru, en ilmi ve en asri ve yerde fevaît muhassenatı görülmüş bir umdedir. 1255 Gülhane Hattı Hümayunundan 
sonra açılan Tanzimat-ı Hayriye devrinde Saltanatı Münderise-i Osmaniye Tevhidi 
Tedrisata başlamak istemiş ise de buna muvaffak olamamış ve bilakis bu hususta bir ikilik bile vücuda gelmiştir. Bu ikilik, vahdeti terbiye ve tedris nokta-i nazarından birçok muzır neticeler tevlit etti. Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise vahdeti his ve fikir ve tesanüt gayelerini külliyen muhildir. 

Teklifi kanunimizin kabulü takdirinde Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde ve 
bilumum irfan müessesatının mercii yegânesi Maarif Vekâleti olacaktır. Bu suretle 
bilcümle mekatipte bundan böyle Cumhuriyetin irfan siyasetinden mesul ve 
irfaniyatımızı vahdeti his ve fikir dairesinde ilerletmeyi memur olan Maarif Vekâleti müspet ve müttehit bir maarif siyaseti tatbik edecektir. Teklifimizin bugün derakap ve müstacelen müzakeresiyle kanuniyet kesbetmesini heyeti celileden rica ederiz” (TBMM, Zabıt Ceridesi, 3Mart 1924). 
Tevhid-i Tedrisat kelime olarak, “öğretim birliği” anlamına gelmektedir. 
Kanunun ismindeki “Tevhid”i, bütün okulların tek elden yönetilmesi ve denetlenmesi seklinde değerlendirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan hemen sonra 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Eğitim-Öğretim Birliği Yasası) ile eğitimde birliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Cumhuriyetin kurucuları, başlangıçta “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirecek, bilimsel bir eğitim politikası izlemek istemişlerdir. Zamanla amaçlar ve hedefler değişmiş, Türkiye’de eğitimin amacı 1974 yılında çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası’nda ifadesini bulmuştur (Yıldız, 2005, s.16). 

1961 Anayasası’nın 153. ve 1982 Anayasası’nın 171. maddesine göre Tevhid-i 
Tedrisat Kanunu dokunulmaz, değiştirilmez kanunlar olarak ilan edilmiştir (Gül, 2000, s.29). 

3 Mart 1340/1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile "Eğitim ve 
Öğretimin Birleştirilmesi" anlamına gelen bu kanunla şu düzenlemeler getirilmiş 
olmakla beraber tamamı 7 maddeden oluşan kanunun metni sudur: 
Madde 1: Türkiye dâhilindeki bütün müessesât-ı ilmiye ve tedrîsiye Maârif Vekâleti’ne merbuttur. 
Madde 2: Ser’iye ve Evkaf Vekâleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maârif Vekâleti’ne devir ve raptedilmiştir. 
Madde 3: Ser’iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekâtip ve medârise tahsis olunan mebâlig Maârif bütçesine nakledilecektir. 
Madde 4: Maârif Vekâleti, yüksek diniyât mütehassısları yetiştirmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet, hitabet gibi hidemât-ı 
dîniyyenin ifâsı vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küsâd edilecektir (Karlık, 1991, s.1). 
Madde 5: Bu kanunun nesri tarihinden itibaren, terbiye ve tedrisat-ı umumiyye ile müstagil olup şimdiye kadar Müdafaa-i Milliyye’ye merbut olan askerî rüsdî 
ve idadilerle Sıhhiye Vekâlet’ine raptolunmustur. Mezkûr rüşdî ve idadilerde bulunan heyet-i talimiyyelerin cihet-i irtibatları, âtiyen ait olduğu 
vekâletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edeceklerdir. 
Madde 6: İşbu kanun tarih-i nesrinden muteberdir. 
Madde 7: İşbu kanunun icrâ-yı ahkâmına İcrâ Vekilleri Heyeti memurdur (Doğan, 2006, s.18). 

. Tevhid-i Tedrisat Kanunu Günümüz Türkçesiyle; 

Madde 1. Türkiye’deki bütün bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır. 
Madde 2. Şer’iye ve Evkaf Vekâleti veya özel vakıflar tarafından yönetilen bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. 
Madde 3. Şer’iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde, okullara ve medreselere ait olan birikimler, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine devredilecektir 
Madde 4. Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirilmesi için, üniversitede bir İlahiyat Fakültesi açacak; imamet ve hatiplik gibi dini hizmetlerin 
görülebilmesi için de ayrı okullar açacaktır. 
Madde 5. Bu yasanın yayımı tarihinden başlayarak genel eğitim ve öğretimle görevli olup, şimdiye keder Milli Savunma’ya bağlı olan askeri ortaokul ve liseler 
ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı olan yetim yurtları bütçeleri ve eğitim kadroları ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Bu ortaokul ve liselerde bulunan eğitim gruplarının bağlantıları, bundan sonra ait oldukları bakanlıklar arasında değişiklik suretiyle düzenlenecek ve o zamana kadar orduya bağlı olan öğretmenler orduya bağlılıklarını sürdüreceklerdir. 
Madde 6. Bu yasa yayımı tarihinde geçerlidir. 
Madde 7. Bu yasanın yürütülmesinden hükümet sorumludur (Soylu, 2013, s.140). 

Bu Maddelerden anlaşılacağı gibi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ya da onun 
sonuçları olarak eğitim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış, 
eğitim işlerinin tek elden yürütülmesi mümkün kılınmıştır (Akyüz, 2012, s.330). 
Bu Kanun yüzyıllar boyunca din eğitimi veren medreseleri kaldırmış ve Türk 
Eğitim sistemine Laik bir nitelik kazandırmıştır. Bu kanun ile millî bir kültürün 
oluşması nesillerin aynı çağdaş çizgide birleşmesini, ilk, orta ve yüksek öğretimde ortak bir amaç birliği sağlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca eski kurumların tasfiyesi ve yabancı okulların denetlenmesi bu kanun sayesinde başarılmıştır. Bu açıdan Cumhuriyet tarihinin en önemli kanunlarından birisidir (Üçler, 2006, s.26). 

33. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder