11 Kasım 2020 Çarşamba

BALFOUR DEKLERASYONU - İSRAİL DEVLETİNİN KURULMASI

BALFOUR DEKLERASYONU  - İSRAİL DEVLETİNİN KURULMASI

 Balfour Deklarasyonu: İsrail'i Doğuran Belge

18.11.2017
Süleyman KIZILTOPRAK

 

Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulmasına destek vaadinin beyanı olan bu mektup Britanya İmparatorluğu’nun dışişleri bakanı Arthur James Balfour tarafından Britanya Yahudilerinin lideri Lionel Walter Rotschild’e hitaben yazılarak doğrudan ona gönderildi fakat mektubun asıl adresi Britanya’daki Siyonist lider Chaim Weizmann'dı.

BEYAZ TARİH \ MAKALE

2 Kasım 1917 tarihli mektup, 20. Yüzyılda Ortadoğu’nun siyasi coğrafyasını ve demografik yapısını değiştiren önemli belgelerden biridir. Britanya İmparatorluğu yani İngiliz Hükümeti tarafından Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulmasına destek vaadinin beyanı olan bu mektup Birinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirdiği gibi Avrupa’da yaşayan Yahudiler ve Filistin’de yaşayan Arapların kaderini de yeniden tayin eden gelişmelere yol açtı. Britanya İmparatorluğu’nun dışişleri bakanı Arthur James Balfour tarafından Britanya Yahudilerinin lideri Lionel Walter Rotschild’e hitaben yazılarak doğrudan ona gönderildi. Ama mektubun asıl adresi Britanya’daki Siyonist lider Chaim Weizmann idi. 
 

Arthur James Balfour.

Balfour’un imzasını taşıyan metin taraflar arasında 1917 yılı mart ayından itibaren başlayan uzun görüşmeler ve pazarlıklar sonucunda ortaya çıktı. Toplam 67 kelimeden meydana gelen metnin kesin anlamı tartışmalıdır. Mektubun asıl ilgili tarafı olan Chaim Weizmann’ın baştan beri üzerinde durduğu daha kuvvetli vurgular barındıran beklentisini bir kenara bırakacak olursak içerikteki ifadeler İngilizlerin Araplara ve müttefiklerine verdikleri sözleri tamamen devre dışı bırakıyordu. Şöyleki, söz konusu metin bir yandan İngiltere ve Fransa arasındaki gizli görüşmelerle saptanan ve Ortadoğu’daki coğrafi paylaşımı belirleyen Sykes-Picot Anlaşması’na aykırı iken bir yandan da Şerif Hüseyin ile McMahon arasındaki yazışmalarda geçen vaatlerle çelişkili idi.

Balfour Bildirgesi adıyla bilinen bu mektup Britanya İmparatorluğu’nun bir Yahudi devleti kurma vaadi idi. Londra'daki Siyonist liderler Chaim Weizmann ve Nahum Sokolow'un lobicilik faaliyetleri ve yoğun çabaları ile mektup kaleme alındı ve ilan edildi. Weizmann daha net ifadeler içeren bir mektubun kendisine ulaşmasını arzu ediyordu. Bu açıdan özellikle mektubun ikinci kısmındaki ifadeler arzu edilmemişti. Filistin'in Yahudi ulusal evi olarak yeniden yapılandırılmasını isteyen Siyonistlerin beklentilerinin altında kaldı. Bununla birlikte, Siyonistler arasında umutları uyandırdı ve Dünya Siyonist Örgütü’nün büyük devletler nezdinde muhatap alınması belgelenmiş oldu.

İngilizleri Balfour Deklarasyonu'na Götüren Süreçte Ortadoğu Çıkmazı
İngilizlerin Siyonist hareketi kabul edip muhatap alarak destek vermesi Birinci Dünya Savaşı'nın kaybedileceği endişesiyle ortaya çıktı. 1917 yılının ortalarında, Britanya ve Fransa, Batı Cephesinde Almanya ile savaşlarında bir çıkmaza girmişti. Bunun öncesinde ise, 1915 yılında Çanakkale cephesinde Türklere karşı girişilen harekat çok başarısız olmuştu. 29 Nisan 1916 tarihinde Kut’ül Amare’de sadece savaşı değil prestijlerini de kaybeden Britanya ordusu, General Charles Towvnshead dahil 13 generali, çok sayıda yüksek rütbeli subayı ve 13.300 askerini esir düşürmüştü. 17 Mart 1917’de Bağdat’a girmeyi başaran İngilizlerin yarası sarılır gibi olsa da Doğu Cephesinde Rusya gibi önemli bir müttefik saf dışı kalıyordu. 1917 Mart ayındaki devrim Çar II. Nikolas'ı devirdi ve geçici hükümet, ülkenin Osmanlı, Almanya ve Avusturya-Macaristan'a karşı savaşı sürdürmek noktasında belirsizlikler içindeydi. Nitekim kısa bir süre sonra Lenin savaştan çekilip karşı tarafla birer birer barış anlaşmaları yaptı. Birleşik Devletler Savaşı Müttefikler tarafına yeni girmiş olsa da, ertesi yıla kadar Amerikan birliklerinin büyük bir kısmının kıtaya ulaşması konusunda bir planlama yoktu.

Bu bağlamda, Aralık 1916'da tayin edilen Başbakan David Lloyd George hükümeti, Siyonizm'i açık olarak destekleme kararı aldı. Rusya’da doğan İsviçre ve Almanya’da kimya eğitimi aldıktan sonra Manchester'da yerleşmiş olan Chaim Weizmann Filistin’de bir devlet kurma fikrini savunan Siyonist hareketin liderliğini yapıyordu. Weizmann’ın Siyonist hareketin liderliğini yapma misyonu 1948 yılında İsrail’in kurulmasına kadar sürdü. İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı oldu ve 1952 yılında ölene kadar bu görevde kaldı. Lloyd George'un nezdinde kuvvetli bir lobi yapan Weizmann Siyonist davanın doğruluğuna onu inandırmıştı. İngiliz kabinesindeki bazı politikacılar, Siyonizm lehine resmi bir bildirgenin, tarafsız ülkelerdeki Yahudilerin desteği ile ilgili hükümetlerin desteğini kazanmayı umuyordu. En büyük beklentileri Amerika Birleşik Devletleri'nden gelecek destek idi. Buna ilaveten Rusya’da bir devrim yapılmıştı ve bu devrim anti-semitik Çarlık Hükümetine karşı Yahudi nüfusunun kayda değer desteği ile vuku bulmuştu. Rusya Yahudilerinin devrimci kadrolar üzerindeki etkisi, Britanya’nın savaştaki bir müttefiğini kaybetmesini engelleyebilirdi.
 

Chaim Weizmann
Son olarak, Osmanlı Devleti’nin yenilmesi sonrasında bölgede nüfuzunu Fransa ile paylaşan İngiltere, bu konuda daha önce bir anlaşmaya imza atmasına rağmen, Filistin’i Fransızlara bırakmayı düşünmüyordu. Lloyd George Filistin'de İngiliz egemenliğini, Hindistan ile Londra arasındaki “hayat yolu” üzerinde önemli bir stratejik nokta olarak görüyordu. Filistin’de İngiliz koruması altında Siyonist devlet kurulması İngilizlerin çıkarlarına uygun olduğu kadar ABD Başkanı Wilson’un “ küçük ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı” ilkesini de destekler mahiyette idi.
1917 yılı boyunca, Britanya’da parlamento içindeki güçlü bir anti-Siyonist yaklaşıma sahip üyeler söz konusu deklarasyonun daha evvelden ilan edilmesini engelledi. Anti-Siyonistler, İngiliz kabinesinde önde gelen Yahudi bakanlardan biri olan ve Hindistan koloni bakanı olarak görev yapan Edwin Montagu liderliğinde İngiliz destekli Siyonizm'e karşı çıkıyorlardı. Bu karşı çıkış onların anti-semitik olmalarından ziyade deklarasyonun Yahudiler aleyhine sonuç vereceği düşüncesinden kaynaklanmaktaydı. Zira, onlara göre, Filistin’de kurulacak bir Yahudi yurdu çeşitli Avrupa ve Amerika şehirlerine yerleşmiş Yahudilerin sahip oldukları konumlarını ve servetlerini kaybetmelerine neden olacak bir sonuç doğurabilirdi. Bu yüzden anti-Siyonistler bu planın mahzurlarını ortaya koyarak muhalefetlerini sürdürdüler. Bu yaklaşımlarında isabetli olduklarını ifade etmek mümkündür. Nitekim 1930’lardan itibaren Avrupa’da yaşanan anti-semitizm bir şiddet hareketini başlattı ve II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla bir Yahudi soykırımına dönüştü.

Deklarasyona Fransa, ABD, İtalya ve Vatikan da destek verince, Lloyd George hükümeti Filistin planını sürdürmüştür.
Bildirgede "Filistin'deki mevcut Yahudi olmayan toplulukların sivil ve dini haklarına halel getirecek hiçbir şey yapılmayacak" ilkesi özel olarak belirtildi. Bu ifadede yer alan Yahudi olmayan halklardan kasıt öncelikle Filistin’de yaşayan Araplar idi. Bunun yanında, Arap olan veya olmayan Ortodoks, Katolik, Habeş, Kıpti, Maruni gibi çok sayıda Hristiyan toplulukları yanında Dürziler ve Şiiler de vardı. Bildirgedeki mezkur ifadelerin bir kısmı Arap halklarının haklarını koruma taahhüdü idi. Ancak söz konusu belge Hristiyan Araplar ve Müslüman Arapların siyasi veya ulusal haklarının neler olduğunu belirtmedi ve onlara açıkça atıfta bulunmadı.

Balfour Deklarasyonu Birinci Dünya Savaşı’nın en kritik zamanında yayınlandı. Savaşın kısa bir sürede sona ermesini isteyen İngilizler elindeki tüm kozları ortaya koymakdan başka çıkar yol görmüyordu. Bu deklarasyonun arkasında elbette karmaşık bir süreç söz konusudur. Birinci Dünya Savaşı’nın beklenenin aksine uzaması savaşan tarafları yormuş ve bitkinleştirmişti. Bu yüzden savaşı bitirecek sürpriz hamleler yapılıyordu. Bu bağlamda, İngiltere-Fransa arasındaki pazarlıklar, gizli antlaşmalar, diplomatlar arasındaki kapalı kapılar ardındaki görüşmeler, müttefikler arasındaki iç çekişmeler, Arapların ütopik hayalleri ve Siyonistlerin olağandışı beklentileri ve pazarlıkları meydana geliyordu.
Mektup aslı;
 

Mektup Tercümesi;
Dışişleri Bakanlığı,
2 Kasım 1917
Kıymetli Lord Rothschild,
Majesteleri'nin Hükümeti adına, size Kabine'ye sunulup tasdiklenen, Yahudi Siyonist isteklerine yönelik aşağıdaki niyet deklarasyonunu iletmekten memnunum:
"Majesteleri'nin Hükümeti, Filistin'de Yahudi halkına ulusal bir yurt kurulmasını olumlu görmektedir ve bu amaca ulaşılması için elinden gelen gayreti gösterecektir. Filistin'de halen mevcut Yahudi olmayan halkların toplumsal ve dini haklarına ya da diğer ülkelerdeki Yahudilerin hak veya politik statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır."
Siyonist Federasyonu da bu deklarasyondan haberdar ederseniz memnuniyet duyarım.
Saygılarımla,
Arthur James Balfour
 
Kısacası, İngiliz bakanın asıl amacı, Britanya’nın Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına destek verdiğini ilan etmek ve Siyonist Federasyonu bu konuda bilgilendirmek idi. Böylelikle Britanya dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Yahudilerin maddi ve manevi desteğini almayı hedefledi. Özellikle, ABD’deki Yahudi lobisinin desteği ile ABD’nin İngiltere yanında hızlı bir şekilde savaşa dahil olmasını sağlamak temel amaç idi. ABD resmi olarak 6 Nisan 1917 de savaşa dahil oldu. Fakat askerlerin eğitilmesi ve cepheye sürülmesi 1918 yılının ilk aylarını buldu. Deklarasyon bu bakımdan kısa vadeli hedefini başarmıştı.
 Aynı zamanda, İngiliz yanlısı Yahudi bir nüfusun Filistin'deki yerleşmesi Britanya İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumaya da yardım edecekti. Filistin topraklarına komşu olan Mısır'daki Süveyş Kanalı üzerindeki çıkarlarını korumasına yardımcı olacak bu dinamik Yahudi topluluk Londra-Bombay denizyolu hattında stratejik bir görev yapacak kapasitede idi.

Britanya Birinci Dünya Savaşı’nı bitirmek konusunda bu deklarasyonla bir hedefini gerçekleştirmiş idi ama Ortadoğu’da daha kanlı bir çatışmanın fitilini ateşlemiş oldu.

Arthur James Balfour, 20. Yüzyıla damgasını vuran söz konusu deklarasyonla önemli bir dünya gücünün ‘vatansız Yahudi halkının halkı olmayan bir vatanda’ vatan kurma hakkı olduğunu resmen ilan etti. Bu belge, daha sonra, 24 Temmuz 1922'de yeni kurulan Milletler Cemiyeti tarafından resmi olarak onaylanan Filistin üzerindeki İngiliz manda idaresinin referans noktalarından biri oldu. Milletler Cemiyeti kararında yer alan Balfour Beyannamesi ve Yahudi halkı için ulusal bir yurt kurulması çağrısı, bir politika mevzusu olarak yeni bir süreç başlattı. Söz konusu belge uluslararası topluluk tarafından özellikle metnin ikinci kısmı yani Filistin’de yaşayan Yahudi olmayan halkların hakkını ihlal etmeme ilkesini hayata geçiremeden İsrail’in kurulması noktasında bir uluslararası hukuk yükümlülüğüne dönüştürüldü.

Sonuç

Balfour Deklarasyonu ile Siyonisler başarı kazandı ve İsrail’i kurmaya muvaffak oldular. Ama aradan geçen yüzyıla rağmen metnin son cümlesinde geçen Filistin’deki Yahudi olmayan halkların haklarına ve politik statülerine zarar verilmeyeceği taahhüdü yerine getirilemedi. O günden bugüne geçen yüzyıllık zaman diliminde mektubu yazan ve alan tarafların bile beklemediği çok dramatik olaylar Filistin ve Ortadoğu’yu bitmek bilmeyen çatışmalara sürükledi. Taraflar arasında uzlaşının ve barışın ne zaman sağlanacağı konusunda pozitif bir yaklaşım henüz ortada yoktur. Ortadoğu’yu içten içe tüketen bu çatışma halinin ne zaman sona ereceği konusunda iyimserliğin olmaması başta İsrail olmak üzere tüm Ortadoğu devletlerinin geleceğe güvenle bakmasını engellemektedir.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder