26 Kasım 2020 Perşembe

BİRAZ ADİL, BİRAZ DEĞİL... DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE TOPLUMUN YARGI ALGISI. BÖLÜM 9

 BİRAZ ADİL, BİRAZ DEĞİL... DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE TOPLUMUN YARGI ALGISI. BÖLÜM 9


Demokratikleşme, sürecinde, Yargı Kurumunun, Toplumsal Algılanışına, Bakarken, Biraz adil, Biraz değil, Ethem Mahcupyan,


Hukuk Sistemi Hakkında Farkındalık ve Bilinç Düzeyi...,

Görüşmelerimiz sırasında, hukuk sistemi hakkında genel bir bilgisizlik havasının
egemen olduğunu tespit ettik. 
Kuvvetler ayrılığı ilkesi gibi soyut ve kuramsal konulardan başlayarak mahkemeler in görev alanlarına, hukukî metin hiyerarşisinden yargıya müracaatta gözetilecek sıraya gelinceye kadar geniş bir hukuk alanının, yurttaşların bilgi dağarcığı içinde neredeyse hiç yeri yok.
Van’da görüştüğümüz kişilerden biri, vatandaşın “cehaletinin” adaletin tecellisinde
önemli bir engel olduğunu vurgulamış ve buna şöyle bir örnek vermiştir:
Yani adam eğer kendisini yeteri kadar ifade edebilmiş olsaydı, ben işte okuma yazmam [yok] diyor vesaire, başta işte avukatın ne olduğunu bilemiyor veya işte
bu kadastronun yaptığı işlem[i], bedeli ödenmeden tapu devri niye yapıldı onları
bilseydi bu duruma düşmezdi. (Van 2)

Aynı şekilde, Denizlili görüşmeci de hukuk ve yargı konusunda “hiçbir şey bilmediğini” söylemekten çekinmiyor:

Sorarak öğreniyorsun yani bir şekilde oradakilere... [Onlara] muhtaç kalıyorsun.
Onlara bile belli bir miktarda para ödüyorsun, dilekçe yazıyor. Sormak zorundasın,
bilmiyorsun çünkü. Şey var mahkemelerin aslında içlerinde bir danışma gibi
yerler oluyor ya işte onlar o kadar şey değil, bilgili değiller. (Denizli 1)
Bilgisizliğin adaletin tecellisinde ve hak arayışında çok önemli bir eksiklik olduğu,
görüşmecilerin tümü tarafından teslim edilmektedir. Eğitim sisteminin bu bilgisizliği gidermek bakımından hiçbir etkisinin olmadığı da anlaşılmaktadır. Vanlı görüşmecilerden biriyle aramızda geçen diyalog, eğitim sisteminin de yardımıyla, hukuk ve yargı konusunda temel bilgilerin edinilmesinin yaratabileceği sonuçlara dair kanaatin iyi bir ifadesi sayılır:

Eğitim sistemi içerisinde hukukla ilgili bilgi aldınız mı veya hani şu mahkeme
şu işe yarar, hakkını arama yolları budur diye size bir eğitim, bilgi verildi mi hiç
herhangi bir safhada?   Yok! Peki, buna ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Düşünüyoruz evet. [Sulh Hukuk Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi arasındaki farkı...], ikisinin aslında ne işe yaradığını hakikaten de bilmiyoruz. Hocam, köylü bunu bilirse, zaten bu köydeki ağalık sistemi kalkar. Köylü hakkını aramaya kalkarsa olay bitti. Köylü haksızlığa da uğramayacak. Ya oradaki işte aşiret reisinden dolayı, ağadan dolayı. Hakkını arayınca işte Kemal Sunal’ın filminde vermiş.

Hani yurttaşlık dersi vardı eskiden, şimdi o da yok. Köyde hocanın dili döndükçe,
evvelsi gün hani oradaki öğretmene düştüyse, öğretmen bildiği kadar sistemi
anlatıyor. Ama hiçbir öğretmen de Asliye... (Van 1)

Hukuk sistemi ve yargının işleyişi konusunda bilgilenme ihtiyacı olup olmadığını
sorduğumuz Hakkârili görüşmeciden şu cevabı aldık:

Tabii ki var. Mesela az önce siz bir şeyler söyleyince, ben kendimi çok geri kalmış
hissettim.

Estağfurullah.

Ama doğru bu. Şimdi siz Ağır Ceza Mahkemesi deyince acaba “ağır” ne iş yapıyor
veya ben dara düştüğümde şu an herhangi bir olayla karşılaştığımda hangi birime
gideceğimi ben şahsen bilmiyorum. Sokakta geçen insanlara da sorsak insanların
herhalde yüzde 70’i bilmiyor. Belki rakamı biraz az söyledim, belki çok söyledim
ama... (Hakkâri 1)

Bu genel bilgisizlik halinin birkaç istisnası vardır. İstisnalar şu şekilde gruplanabilir:

1) Hukuk alanına yakın işlerde çalışanlar.
2) Eğitimli kişiler.
3) İşi mahkemeye düşüp, yaşayarak bilgi sahibi olanlar.

Birinci ve ikinci kategoriye örnek olarak Samsunlu hekim görüşmeciyi verebiliriz.
“Biriyle yaşadığınız sorunu nasıl çözersiniz?” sorusu karşısında bu görüşmeci,
ombudsmanlık, mahkeme öncesi hakem heyeti gibi kurumların gerekliliğine işaret ediyor:
Tüketici hakları anlamında girelim mesela konuya, mesela ne var? Bir mal aldınız,
bu malda sorun var, direkt mahkemeye gitmiyorsunuz. İllerde, ilçelerde, ilçelerde
kaymakamlıklarda, illerde valiliklerde tüketici hakem heyeti var, buraya başvuruyorsunuz.
Öncelikli olarak malı aldığınız yere gidersiniz, dersiniz böyle böyle
bir sorun var, orası olayı sahiplenmezse hakem heyetine girersiniz, hakem heyetinden çıkan sonuç sizi tatmin etmezse veya sonucu uygulamaya koymazsa ne yaparsınız, Ticaret Mahkemesi’ne gidersiniz, Tüketici Mahkemesi’ne gidersiniz.
(Samsun 1)
Aynı kişi, görüşmeciler arasında mahkemelerin görev alanlarına dair bilgisi olan
ender kişilerden biriydi. Bir başka eğitimli görüşmeci de aynı soruya ayrıntılı bir
cevap verdi:

Az çok bilgim var. Her mahkemenin ayrı görevleri vardır. Davanın, mahkemenin
konusuna göre mahkemenin görevleri değişir. Örneğin bir vergi davası ile
boşanma davasının görevleri aynı olamaz. (Sivas 2)

Genellikle mahkemelere işi düşmüş olanlar, örneğin boşanma, ölüm gibi durumlarda mahkemeyle tanışmış olanlar, ilgili mahkemelerin görevlerini ve alanlarını bilmektedirler (örneğin Kayseri 5; Yozgat 1). Esasen adalete erişim konusunda karşılaşılan zorluklar da, aynı kişiler tarafından dile getirilmiştir. Örneğin Hakkârili görüşmeci “yasa ve mevzuat dili”nden şikâyetçidir. Bir adlî süreci anlamak için, ona göre, sözlükle dolaşmak lazımdır. (Hakkâri 1) Benzer biçimde Bursalı görüşmeci, işlemlerde kullanılan dilin yarattığı erişim sorununu şu şekilde ifade etmiştir:
Bence kesinlikle yasalar, mesela en ufak şeyi biz noterlerde yaşıyoruz. Noterlerde
kullanılan belli bir yasa dili vardır. Bilmiyorum bu konuda siz daha iyi bilirsiniz,
orada bir vekâletname yapıyor, bir kelimeler geçiyor, bir kelimeler geçiyor yani
okuyarak anlamıyorsunuz. Sadece kime verdiğiniz, adını, soyadını, doğum
tarihini, doğum yerini biliyorsunuz. Yani bunların daha yalın bir hale getirilmesi
lazım diye düşünüyorum.
Hukuk dili insanların hak aramasına da engel olacak boyutlarda karmaşık bir
dil mi size göre?
Evet, yani şöyle söyleyeyim; yazıların ne olduğunu bilmeden imza attığınız takdirde yarın öbür gün ben yargıya şey yaptım mı yargı, senin imzan var diyor. Bu sefer vatandaş hakkını arayamaz haline geliyor, hukuk onu tamamlıyor. 
(Bursa 1)
Bir başka görüşmeci de, usule uygun müracaatlar için arzuhalci veya avukat dolayımını kullanmak zorunda olduklarından yakınıyor. Ona göre, en basit konularda bile böyle bir sıkıntı var:
Arzuhalciye sürekli para veriyorsun canım. Sürekli avukatın yanına gidersen para
şey etmiyor [yetmiyor], mesela avukat tutarsan avukat senin işlemlerini vekâletle
yürütüyor. (Kayseri 4)
Görüşmeciler arasında, hukuk sistemindeki değişikler hakkında bilgi sahibi olanların sayısı da çok az. Bu az sayıdaki kişiler de, eğitimli kesime dahil. Mesela Samsun’da görüştüğümüz hekim, çapraz sorgu yönteminin ceza muhakemesi usulüne girmesiyle birlikte daha hakkaniyetli ve adil sonuçlar elde edileceğine inandığını söylüyor:

Bizim Ceza Kanunumuzda artık çapraz sorgulama denen bir uygulama gündeme
geldi. Nedir çapraz sorgu? Tanıkların sanıklarla karşılıklı, yine mahkeme huzurunda, avukatlar aracılığıyla birbirine soru sorabilmeleri, olayları teyit ettirebilmeleri ve vuku bulan olayın, tekrar bir nevi animasyon halinde, görsel olarak değil de sözsel olarak teyitlerin alınması... Bu çapraz sorgu dediğimiz olay sistemimizde hakkaniyetle bir şekilde yerleşirse, bu tür hataların önlenmesi [sağlanacak], büyük ölçüde yanlış kararların önüne geçilecek. (Samsun 1)

   Hukuk düzeyinde yaşanan değişimin farkında olanların çoğu, yeni düzenlemeler in uygulamaya tam olarak yansımadığını düşünüyor. Mesela Samsunlu diğer görüşmeci, Medenî Kanun’da kadın haklarını genişleten düzenlemeler için böyle bir
değerlendirme yapıyor:
Mesela medenî hukuk açısından evet değişti. Kadınlar biraz daha hak sahibi
olmaya başladı, eskisi kadar değil en azından. Ama yine insanları tatmin edici
yönde değil, ihtiyaçlarını karşılayacak kadar değil, daha düne kadar para cezaları
çok cüz’i miktardaydı, çünkü eskiye göre ayarlanmıştı. Bunun gibi bir sürü şey var.
(Samsun 2)
Aynı görüşmeci, trafik cezalarını ağırlaştıran düzenlemeleri örnek vererek, değişikliklerin hayata geçirilebilmesi için zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu vurguluyor:
Mesela bugün trafik cezalarına şey getirdiler, bir sürü yeni kanunlar çıkardılar,
ehliyetler bile iki yıl deneme süreli oldu, bu çok doğru bir karar ve yerinde bir
karar ama bunu kapatacak şey yine şey insanların üst makamlardan tanıdıkları,
bizim kafamızdaki bu şey kalkmadığı sürece kanunlara ne kadar ağırlaştırırsan
ağırlaştır, bunun bir faydası olmayacağını düşünüyorum. (Samsun 2)
Sonuç Yerine..,
Modern toplumlarda yargının temel işlevi, bireylerin birbirleriyle ve devletle
olan ihtilaflarını “tarafsız bir usul ve süreç” içinde çözmek, böylece toplumsal
barışı korumaktır. Yargının bu işlevi yerine getirebilmesi, büyük ölçüde toplumun
güvenine mazhar olmasına bağlıdır. Bu ise, yargının adil bir şekilde işlediğine
dair toplumda yaygın ve kuvvetli bir inancın bulunmasını gerektirir. TESEV
yargı araştırmaları serisinin ilk kitabı olan Demokratikleşme Sürecinde Hâkimler
ve Savcılar için görüştüğümüz hâkimlerden birinin sözleri, bu durumu çarpıcı bir
tarzda özetlemektedir: “Halkın yargıya düşmanlığı önemli değil. Bana göre halkın
yargıya güvensizliği önemlidir. Eğer güvensizlik doğarsa, işte asıl felaket o zaman
başlamıştır.”
Toplumda yargıya yönelik güvenin varlığını ve derecesini araştırmak, hukuk
sosyolojisinin ve onun bir alt dalı olan yargı sosyolojisinin uğraş alanında önemli
bir yer tutar. Batı’da bunun için özellikle anket uygulamasının çeşitli türlerinden
bolca yararlanıldığı görülüyor. Anketlerin ve sayısal ölçümlerin güvenilirliği haklı
nedenlerle sorgulanmaktadır. Anket yönteminde belli seçeneklerle cevaplanması
gereken kapalı uçlu soruların, güven konusundaki algıyı tam anlamıyla ortaya
çıkarmaya elverişli olmadığı, bu tartışmalarda en sık dile getirilen tezdir. Bu
eksikliği gidermek için, yargıya dair algı kalıplarını tanımayı sağlamak amacıyla
“derinlemesine mülakat” yöntemine başvurulur. Kuşkusuz bu yöntemin de sınırları
vardır; bunların başında da, araştırma ölçeğinin ve evreninin belirlenmesi gelir.
Toplumun tümünü temsil edecek bir örneklem oluşturmak, derinlemesine mülakat
tekniğinin doğasıyla çelişir. Bu nedenle, bu yöntemle yürütülen çalışmalarda,
genellenebilir sonuçlara ulaşma iddiası, daha baştan bir kenara bırakılır. Aynı
nedenle, bu tür çalışmalara bir “sonuç” yazmak da zordur ya da yazılacak sonuç,
esas itibariyle, görüşmelerden çıkan verilerin bir özeti olmaktan öteye gidemez.
Bununla beraber, böyle bir özetin anlamsız olduğunu düşünmek de doğru değildir.
Zira dar bir görüşmeci evreninde bile olsa, tespit edilen algı kalıpları, yargıya
yönelik onay veya eleştirilerin örnekleri olarak değerlendirilebilir. Bilhassa olumsuz
algıların, yargının topluma karşı sorumluluğunu hatırlatan birer uyarı işlevi görmeleri dolayısıyla, yargının kamusal denetimine ve demokratik hesap verebilirliğine ilişkin arayışlara destek sundukları kabul edilir. Çalışmamızın bulgularını da, bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Bu çalışmanın “sonuçları” arasında, özellikle vurgulanmaya değer gördüklerimizi
kısaca şöyle özetleyebiliriz.
Yargı erki, görüşmecilerin çoğu tarafından, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı bir
bilinçle değil, bütünsel devlet kavrayışıyla algılanmaktadır. Yargıya yönelik bu
algının, en iyi anlatımını Franz Kafka’nın Şato ve Dava romanlarında gördüğümüz
evrensel sayılabilecek nedenleri vardır. Mesela yargı, genel olarak “nihaî otorite”
gücüyle donanmıştır; otoriteyi sürekli hatırlatan ritüellerle işler vb. Ancak demokratik hukuk devleti bilincinin gelişmiş olduğu toplumlarda, bu özellikler, yargıyı devlet iktidarının doğrudan temsil mekânı veya tam bir izdüşümü olarak algılamaya yol açmazlar; ya da bu algı, en azından görüşmecilerimiz de saptadığımız ölçülere ulaşmaz. Şu halde, yargı–devlet özdeşliği olarak nitelediğimiz bu algının Türkiye toplumuna has nedenleri olduğunu kabul etmek, makul görünüyor. Burada devleti, yurttaşlara hizmet sunan bir organizasyondan çok, toplumu kontrol ve terbiye etmeyi hedefleyen dışsal bir güç ve yapı olarak gören zihniyetin etkisinin önemli rol oynadığı söylenebilir. Esasen mahkemelerin soğuk ve korkutucu makamlar/mekânlar olarak görülmesi de, devlete bakışın bu özgül alana tercümesi sayılabilir.

Görüşmecilerin büyük bir kısmında mevcut olan “yargıda devletçilik” algısı da bu
bağlama yerleştirilebilir. Görüşmeciler arasında, devletin veya devlet görevlilerinin
taraf olduğu davalarda mahkemelerin az ya da çok, ama mutlaka devleti kolladıkları yönündeki algının yaygın ve güçlü olduğunu hatırlatalım.
Görüşmecilerin bu konuda dile getirdikleri fikirlerin çoğunun, Demokratikleşme
Sürecinde Hâkimler ve Savcılar çalışması kapsamında görüştüğümüz hâkim ve
savcıların büyük bir kısmının değerlendirmeleriyle örtüşmesi, bizce üzerinde
ciddiyetle durulması gereken önemli bir bulgudur.
Yargının bağımsız olmadığı yönündeki algının değişik tezahürlerinde de, güçlünün
iradesini dayattığı algısının etkileri açıkça görülebilir. Yargı bağımsızlığına en büyük tehdidin hükümetten geldiğini söyleyen görüşmeciler, AKP’nin toplumsal iktidar noktalarını ele geçirdiğine ve bu iktidar üzerinden yargıyı etkilediğine inanıyorlar.
Buna karşılık, başta ordu olmak üzere değişik güç odaklarının yargıyı hükümet
aleyhine manipüle ettiklerini düşünenler ise, AKP’nin “gerçek iktidar”a sahip
olamadığı öncülünden hareket ediyorlar.
Yargıya güven duygusunun zayıflığı, çalışmamızın bir başka bulgusudur. 
Bu duygunun temelinde, kayırmacılığın ve güç ilişkilerinin yargılama sürecini etkilediği inancı yatmaktadır. Burada da, ister devlet ister özel şahıslar olsun, güçlünün çoğu zaman haklı çıktığı algısının belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Bir görüşmecinin şu sözleri, bu algının sade ve çarpıcı bir ifadesi olarak okunabilir: “Garibanlar hep yenik düşüyor…”
Bu ifadenin anlamı, Türkiye’de devlet kavramında tecessüm eden iktidar
yapısının ve ilişkilerinin, herkese eşit şekilde uygulanan hukuk fikrinin inandırıcılık
kazanmasını engellediğidir. Buna rağmen, görüşmecilerin çoğunun mahkemeleri bir çare olarak görmesi, bir çaresizlik itirafı olarak da değerlendirilebilir.

Netice itibariyle, görüşmelerden çıkan tablo ışığında, yargıya dair sıkıntıların sadece adalet sisteminin örgütsel yapısı ve işleyişiyle sınırlı görülemeyeceğini, genel olarak egemen yönetim zihniyeti ve yerleşik devlet–yurttaş ilişkisi modeli çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurgulamak isteriz.



YER / KİŞİ  YAŞ GRUBU  MESLEK/ MEŞGALE  CİNSİYET EĞİTİM DURUMU    DİĞER   ( YER VE AİDİYET )

Kars 1 35-40 Çiftçi E İlkokul Yeni Polat köyü/Kürt
Kars 2 35-40 Çiftçi E İlkokul Polat köyü/Kürt
Kars 3 35-40 Çiftçi E İlkokul Polat köyü/Kürt
Kars 4 25-30 Esnaf E Lise Arpaçay/Terekeme
Kars 5 50-55 Ev kadını K okuryazar Polat köyü/Kürt
Kars 6 20-25 İşsiz K Yüksek Arpaçay/Terekeme
Kars 7 35-40 Çiftçi E İlkokul Carcı köyü/Kürt
Kars 8 20-25 İşsiz E Yüksek Arpaçay/Yerli
Kars 9 45-50 Esnaf E Lise Arpaçay/Yerli
Kars 10 30-35 Esnaf E Lise Kars/Terekeme
Kars 11 15-20 İşsiz E Lise Polat köyü/Kürt
Kars 12 65-70 Ev kadını K okuryazar Polat köyü/Terekeme
Kars 13 40-45 Çoban E İlkokul Polat köyü/Kürt
Kars 14 30-35 Ev kadını K İlkokul Polat köyü/Kürt
Kars 15 35-40 Şoför E İlkokul Polat köyü/Terekeme
Kars 16 40-45 Çoban E Lise Polat köyü/Kürt
Kars 17 25-30 Aşçı E İlkokul Kars merkez/Kürt
Kars 18 40-45 Esnaf E Lise Çakmak köyü/Yerli
Rize 1 35-40 Mühendis E Yüksek Rize
Rize 2 30-35 Ormancı E Lise Çamlıhemşin
Trabzon 1 35-40 Esnaf E Yüksek Trabzon
Erzurum 1 75-80 Ev hanımı K - Köprüköy/Kürt
Erzurum 2 20-25 Esnaf E Yüksek Alevi
Nusaybin 1 25-30 Öğretmen E Yüksek Kürt
Samsun 1 40-45 Hekim E Yüksek Adli tıp uzmanı
Samsun 2 20-25 Öğrenci K Yüksek Muhasebe öğrencisi
Sivas 1 25-30 Serbest E Lise Sivas merkez
Sivas 2 40-45 Ev hanımı K Yüksek Sivas merkez
Sivas 3 50-55 Öğretmen E Yüksek Sivas merkez
Kayseri 1 60-65 Emekli E İlkokul Yeşilhisar/Soğanlı köyü görüşme Listesi (devam)


YER / KİŞİ YAŞ GRUBU MESLEK / MEŞGALE CİNSİYET EGİTİM DURUMU DİĞER (YER VE AİDİYET)

Kayseri 2 35-40 Çiftçi E İlkokul Yeşilhisar/Soğanlı köyü
Kayseri 3 40-45 Memur E Yüksek Kayseri merkez
Kayseri 4 30-35 İşçi E İlkokul Merkez/Karahüyük köyü
Kayseri 5 35-40 İşçi E İlkokul Merkez/Karahüyük köyü
Yozgat 1 55-60 Aşçı E İlkokul Kadışehri
Van 1 45-50 Esnaf E İlkokul Van merkez
Van 2 45-50 Teknisyen E Lise Van merkez
Van 3 33-40 İnş. işçisi E İlkokul Van merkez
Hakkâri 1 30-35 Esnaf E Lise Hakkâri merkez
Denizli 1 30-35 Garson E Lise Kış: Denizli/Yaz: Marmaris
Antalya 1 35-40 Resepsiyonist E Yüksek Antalya merkez
Eskişehir 1 50-55 Em. işçi E Ortaokul Eskişehir merkez
Eskişehir 2 40-45 İşçi E Lise Eskişehir merkez
Bursa 1 35-40 İş adamı E Lise Mobilyacı/Beyaz Eşyacı
Bursa 2 30-35 İşçi E Lise Bursa merkez
Kocaeli 1 45-50 STK Yöneticisi K Lise Gölcük
İstanbul 1 35-40 Yayıncı E Lise
İstanbul 2 20-25 Öğrenci E Yüksek Yüksekokul öğrencisi
İstanbul 3 20-25 Öğrenci E Yüksek Yüksekokul öğrencisi
İstanbul 4 30-35 Yayıncı E Yüksek
İstanbul 5 45-50 Hizmetli K İlkokul
İstanbul 6 25-30 Teknisyen E Lise
Ankara 1 45-50 Öğretim Üyesi E Yüksek
Diyarbakır 1 40-45 Serbest E Yüksek
Diyarbakır 2 60-65 Emekli E İlkokul
Diyarbakır 3 50-55 Esnaf E Ortaokul
Diyarbakır 4 45-50 Esnaf E Lise
İzmir 1 30-35 Grafiker E Yüksek
İzmir 2 30-35 Kaportacı E Ortaokul

Yazarlar Hakkında.;

Mithat Sancar.,


  1963 Nusaybin doğumlu. 1984’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1985 -1990 yılları arasında Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Ankara Üniversitesi’nde yaptı. 
  “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti (2000), Mülteciler ve İltica Hakkı (2002, Bülent Peker’le birlikte) ve Geçmişle Hesaplaşma – Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne (2007) kitaplarının yanı sıra, çeşitli dergilerde çok sayıda makalesi yayımlandı. Bir süre Birgün gazetesinde köşe yazarlığı yaptıktan sonra, Taraf gazetesinde yazmaya başladı. Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’n de profesör olarak çalışıyor.

Suavi Aydın.,

1962 yılında Ankara’da doğdu. 1986 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji
Bölümü’nden mezun oldu. Aynı alanda yüksek lisans yaptıktan sonra doktorasını
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde tamamladı. Halen aynı bölümde
öğretim üyesidir. Etnisite, milliyetçilik, devlet sorunsalı, etnotarih, yerel tarih ve
yerleşim tarihi alanlarında çalışmaktadır. Halen Toplum ve Bilim, Tarih ve Toplum veKebikeç dergilerinin yayın kurulunda yer alan yazarın çok sayıda makalesinin yanısıra, yayımlanmış çalışmaları arasında.,Modernleşme ve Milliyetçilik (1993), 
Kimlik Sorunu, Ulusallık ve “Türk Kimliği” (1998), Mardin: Aşiret, Cemaat, Devlet (2000 –Kudret Emiroğlu, Oktay Özel ve Süha Ünsal ile birlikte), 

Antropoloji Sözlüğü (2003 –Kudret Emiroğlu ile birlikte), 
Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara (2005 – Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu ve E. Deniz Özsoy ile birlikte) bulunmaktadır.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder