9 Kasım 2020 Pazartesi

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 18

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 18


Cumhuriyet Tarihi, Demokrasi, Darbe, Post Modern Darbe, Eğitim, 28 Şubat 1997 Askeri Darbesi,İsmail GÜLMEZ, Yrd. Doç. Dr. Yavuz ÖZDEMİR,
Aczimendi, Fadime Şahin, Fadıl Akgündüz , Hüsamettin Cindoruk, Mesut Yılmaz, 


3.2.2.4. İran gezisi ve İran ile olan ilişkiler 

Refah-Yol Hükümeti’nin ilk olay yaratan girişimi iktidara geldikten iki ay sonra 
yaşanmıştır. Bu olay İran Gezisi idi. Bu gezi, İran’ı “terörist ülke” olarak niteleyen 
ABD tarafından tepkiyle karşılanmıştır (Komisyon, 2012, s.61). Başbakan Necmettin Erbakan, ilk yurt dışı gezisini 1996 yılının Ağustos ayında ABD’nin terörist ülke ilan ettiği ve Türkiye’nin PKK sorunuyla ilgili aralarında husumet yaşadığı İran’a gerçekleştirdi. RP’lilere göre bu ABD’ye karşı bir meydan okumaydı, ABD’li görevlilere göre ise bu bir hattaydı ve bunu diplomatik bir dille eleştirdiler. Başbakan Erbakan bu gezinin amacını bölgedeki terörü boğmak ve ekonomik yatırımları artırmak olarak dile getirdi (Özer, 2011, s.43). “Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile birlikte Ortadoğu’daki terörü temizlemelidir. Bu işbirliği ortamı sağlanırsa terörü Ortadoğu’da boğarız. Özellikle Suriye teröre destek vererek hiçbir fayda sağlayamayacağını bilmelidir. Ayrıca Müslüman ülkelerle ticari işbirliğimizi arttırmamız gerekiyor” (Tayyar, 2009, s.29) şeklinde ifade etmiştir. 

Refah-Yol Hükümeti’nin kurulmasının ardından ilk siyasi kriz İran konusunda 
patlak vermiştir (Özgan, 2008, s.63). Refah-Yol Hükümeti kurulur kurulmaz 
tartışmalarda beraberinde gelmişti. Koalisyon ortağı Tansu Çiller hem Başbakan 
Yardımcısı hem de Dışişleri Bakanı’ydı (Ilıcak, 2013, s.23). Necmettin Erbakan ilk 
seyahatini Suriye ve İran’a yapmayı kararlaştırması ile beraber medyada büyük bir yankı uyandırmış olması ve 6 Ağustos 1996 Milliyet gazetesi “Saltanat Gezisi” başlığı ile “Başbakan Erbakan’ın zamansız ve anlamsız İran ve Uzakdoğu seyahati devletin zirvesini karıştırdı, Süleyman Demirel kendi gezisini iptal etti” diye yazarak ülke gündeminin değişmesini sağlamıştı. Başbakan Erbakan’ın İran’a yapacağı gezi için kamuoyunda oluşan tepkiyi azaltmak için gezi programına Malezya, Endonezya ve Singapur gibi ülkeleri de gezi listesine eklemişti. Bu gelişen olaylarla beraber Süleyman Demirel, Erbakan’ın Uzakdoğu gezisi için kendisinin o bölgeye olan gezi programına iptal etmişti. ABD, Başbakan’ın İran ziyaretine tepkisini ortaya koymakla beraber ülke kamuoyu Malezya, Endonezya ve Singapur gibi ülkelerin Türkiye’ye ne faydası olacağını sorguluyordu. Bunun yanında özellikle 7 Ağustos 1996 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinde, askeri çevrelerin Erbakan’ın İran gezisinden duydukları tepkileri veriyordu. “Yanlış hesap Tahran’dan döner – Erbakan’ın İran gezisi için asker şöyle düşünüyordu: 
“Terörün bir kolu zaten İran’dan geliyor, İran ile iş yapılabilir mi? Suriye’de öyle” 
(Ilıcak, 2013, s.23) şeklinde açıklaması ile asker Başbakan Erbakan’ın İran ve Suriye gezisine karşı olduklarını ortaya koyuyorlardı. Necmettin Erbakan askerin ve bazı çevrelerin karşı çıkmasına karşın 10 Ağustos’ta İran gezisine çıktı. 
Başbakan Erbakan’ın ilk yurt dışı gezisini İran’a yapması, ABD Dışişleri Bakanı 
Nicholas Burns tarafından 6 Ağustos 1996 tarihinde eleştirilmiştir. RP’li yetkililer ise İran ve Suriye’yi ABD gibi “terörist devlet” olarak görmediklerini ifade etmişlerdir. Bu açıklama üzerine hem MİT, hem de Genelkurmay Başkanlığı tarafından İran’ın terör faaliyetleri konusunda Başbakan Erbakan’a ayrı ayrı dosyalar sunulduğu öne sürülmüştür (TBMM, 2012, s.961). ABD Dışişleri Bakanı Nicholas Burns İran gezisini kastederek bu tür temasların Türkiye’ye yarar sağlamayacağını açıklamış ve Başbakan Erbakan’a gezi öncesi bir nevi uyarı niteliğinde bir açıklama yapmıştır. 

Necmettin Erbakan’ın, İran ile doğal gaz anlaşması imzalaması ardından İran 
Devlet Başkanı Rafsancani ile Başbakan Erbakan arasında şöyle bir diyalog gerçekleşti “ABD ile aranızın bozulmasını istemeyiz, bu bizim de işimize gelmez” dedi (Aksoy, 2000, s.177). Bu gezi zaten gergin olan asker-iktidar ilişkilerini daha da gerdi ve askerin RP ile ilgili irticai faaliyetlere karşı şüpheleri artırdı (Özer, 2011, s.44). 8 Ağustos’ta RP'li Temel Karamollaoğlu, İran ve Suriye'yi ABD'nin saydığı gibi terörist devlet saymadıklarını söylemiştir. Murat Yetkin’in belirttiği üzere, aynı gün MİT Müsteşarı Büyükelçi Sönmez Köksal, İran'ın PKK'ya verdiği desteği gösteren bir dosyayı Başbakan Necmettin Erbakan'a sunmuştur. Ertesi gün, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Başbakan Necmettin Erbakan'ı ülkesine davet etmiştir. Aynı gün Genelkurmay Başkanlığı, Necmettin Erbakan'a İran'la stratejik ekonomik anlaşmalar yapılmaması konusunda bir rapor vermiştir (Özgan, 2008, s.64). Tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen Erbakan, İran ziyareti konusunda oldukça kararlı idi. Böylece tansiyonu yüksek olan siyaset ortamı daha da gergin bir ortama sürüklenmişti. Bu yaşanan gelişmeler gerek ülke de gerekse ülke dışında büyük bir telakki ile izlenmiş olmakla beraber 28 Şubat sürecini de hazırlayan önemli gelişmeler arasında yerini almıştır. 

Başbakan Necmettin Erbakan’ın ilk yurt dışı gezisinde İran’ı ziyaret etmesi ve 
bu ülkedeki temasları çerçevesinde, iki ülke arasında 25 yıldır gündemde olan, ancak bir türlü imzalanamayan doğalgaz boru hattı yapımına ilişkin ön anlaşmayı imzalamıştır. 
Başbakan Erbakan’ın, Aralık 1996 ayında İran ile Savunma Sanayii ve İşbirliği 
Anlaşması imzalanacağını açıklaması, Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün, İran’la ortak 
helikopter yapımı projesinden bahsetmesi, Dışişleri bürokrasisinde ve askerde 
rahatsızlık duygusu yaratmıştır (Komisyon, 2012, s.64). 

Sonraki dönemlerde ise; İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin 20 Aralık’taki 
Türkiye ziyareti üst düzey askerler ve ABD tarafından tepkiyle karşılanmış; Ankara’ya gelen bir İran heyetinin TAI tesislerini ziyaret etme isteğinin Milli Savunma Bakanı tarafından reddedildiği öne sürülmüştür (Akpınar, 2006, s.140-141). Bu yaşanan olay üzerine Milli Savunma Bakanı Turan Tayan, bu iddiayı reddetmiştir. 
20 Aralıkta Türkiye’ye gelen İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin programına 
Anıtkabir gezisini eklememiştir. İran Cumhurbaşkanı, Atatürk mozolesine çelenk 
koymayı reddetmiştir. Aynı zamanda Çankaya Köşkü’nde İran Cumhurbaşkanı adına verilen akşam yemeğine bayanların katılmaması da büyük bir yankı uyandırmıştır (Akpınar, 200, s.151-152). Ancak dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik, İranlıların ziyaretlerinde Anıtkabir’e gitmediklerini bizimkilerin ise Humeyni’nin mezarını ziyaret etmediklerini söylemektedir (Çelik, 2003, s.109). İranlıların Anıtkabir’i ziyaret edip etmemeleri Türkiye açısından önemli olsa da, Türkiye’nin İran’a mesafeli durmasının asıl nedeni bu değildir. 
İran rejimiyle ilgili olarak Türkiye’nin çok önemli kaygıları vardır. Bu yüzden İran yöneticiler ne yaparsa yapsın Türkiye kamuoyunda hoş karşılanmamaktadır. Özellikle askeri bürokrasi, İran ile iyi münasebetlerin mesafeli, kaygılı ve korkuya dayalı bir eksende sürdüğü iddia edilebilir (Özer, 2011, s.45). İran ile olan bu ilişkiler başta basın ve medya olmak üzere devletin diğer kurumları tarafından da tepkiyle karşılanmıştır. Bu gibi nedenlerden dolayı Türkiye-İran ilişkilerinde uzun süreli bir normalleşme yaşanmamıştır. İran gezisi ile başlayan ikili ilişkiler yapılan heyetler arası görüşmelerle devam etmiş olmakla beraber, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’ye PKK ile ilgili şüphelerini ve kaygılarını bildirmiştir. Ancak Rafsancani bu konuyla ilgili bir bilgisinin olmadığını belirtmiştir. İran Cumhurbaşkanı Rafsancani bu konu yerine Türkiye’nin Suriye ile ilgili politikasını yumuşatması konusunda açıklamalarda ve görüşlerde bulunmuş tur (Akpınar, 2001, s.152). İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin Türkiye’den ayrılmadan önce Çankaya Köşkü’nde düzenlemiş olduğu basın toplantısında İranlı bir gazetecinin “Ankara sokaklarında İslam’a bir dönüş gözledik. Türkiye’de İslam’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz” sorusunu şöyle cevap verdi; “Doğrudur bizce de Türkiye’de İslam’a geri dönüş hareketi başlamıştır. Bu Türkiye’de ciddi bir meseledir ve başlamıştır… Türkiye’nin güneyinde İslami hareketi çok ciddi ve güçlü gördüm… Son seçimde bunun en iyi örneğidir” (Akpınar, 2001, s.155) şeklindeki açıklaması başta asker olmak üzere diğer çevreler tarafından da tepkiyle karşılanmıştır. Bütün bu gelişmeler 28 Şubat sürecini hazırlayan adımlar olarak 
değerlendirilmiştir. 

3.2.2.5. İsrail ile olan ilişkiler 

Başbakan Necmettin Erbakan’ın İslam ülkeleri ve dış politikadaki gezi 
programları genel olarak ülke kamuoyu, muhalefet ve dış ülkeler başta olmak üzere ABD tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. Özellikle Libya gezisi ve sonrasında yaşanan büyük kriz ve sonrasında İran gezisi sonrası tepkiler bunun açık göstergesi olmakla beraber hükümetin dış politikasını yeterince izah ediyordu. Orta Doğu Barış Sürecindeki olumlu gelişmeler ve Türkiye’nin Suriye’den duyduğu rahatsızlığın artmasından dolayı, İsrail’le ilişkiler 1990’ların ikinci yarısında her alanda ivme kazanmıştır. Bu süreçte, askeri ve ekonomik işbirliği ilişkilerdeki canlanmanın iki temel alanını oluşturmuştur (Erhan, Kürkçüoğlu, 2004, s.571). Bu süreçte, askeri ve ekonomik işbirliği ilişkilerde büyük canlanmalar meydana gelmiştir. 

Bu süreçte, 23 Şubat 1996 tarihli Askeri Alanda Eğitim ve Teknik İşbirliği Çerçeve 
Anlaşmasına dayanılarak 28 Ağustos 1996’da imzalanan Savunma Sanayi İşbirliği 
Anlaşması, Türk kamuoyunda en çok ses getiren anlaşma olmuş; iki ülke arasında savunma alanında bilgi transferi ve teknisyenlerin karşılıklı olarak eğitimi alanlarındaki çalışmalar bu anlaşmayla başlatılmıştır (TBMM, 2012, s.962). Bu gelişmelerle beraber 54 adet F-4 savaş uçağı 1996 yılında İsrail Uçak Sanayi (Israeli Aircraft Industry, IAI) fabrikasında bakım ve onarımı ile modernize edilmiş olmakla beraber her iki tarafta tatbikat faaliyetlerinde bulunmuş ve askeri alandaki işbirliğini geliştirmişlerdir. 

Bu dönem zarfında hızla gelişen Türk-İsrail işbirliği ortaklığı ülke kamuoyunda 
farklı tepkilere yol açmıştır. Türkiye’de öncülüğünü askeri kesimin yaptığı bir grup, Türkiye’nin İsrail’le olan bu yakınlaşmasını başından itibaren istemiş ve destek vermiştir. Diğer yandan, bu yakınlaşma RP tarafından temsil edilen kesimlerin bir kısmında, RP’nin iktidarı döneminde İsrail’le imzalanan bu anlaşmaların onaylanması tepkiyle karşılanmıştır (Erhan, Kürkçüoğlu, 2004, s.574). 

3.2.2.6. D-8 Toplantısı ve yaşanan gelişmeler 

Refah-Yol Hükümeti’nin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın daha göreve gelir 
gelmez, bir yandan Türkiye’nin ekonomik durumu diğer yandan ise İslam ülkeleri 
arasında tesis etmek istediği birlik ve beraberlik çalışmaları, tüm dünyanın özellikle AB ve ABD’nin dikkatini Türkiye üzerine toplamıştı (Kazan, 2013, s.258). Başbakan Erbakan’ın Türkiye’nin ekonomik ve dış politikasına nasıl bir yön vereceği oldukça merak edilen konular arasında yerini almıştı. Başbakan Erbakan’ın ilk yurt dışı gezisini İran’a düzenlemesi ve bu ziyaret sırasında doğalgaz anlaşmasının imzalanması ve askeri işbirliği konularının görüşülmesi ve her iki liderinde olumlu mesajlar vermesi vb. gibi gelişmeler başta Türkiye’de büyük bir yankı uyandırmakla beraber dış politika ve ekonominin de nasıl şekilleneceği hakkında bilgiler veriyordu. RP lideri Necmettin Erbakan daha iktidara gelir gelmez ayağının tozu ile irticayı destekleyen ya da İslamcı rejimleri ile ön plana çıkan ülkeleri ziyaret etmeye başlamış ve yapmış olduğu girişimlerle G-7 Grubuna karşılık D-8 Grubunu kurma yolunda önemli girişimlerde bulunmuştur. D-8 Grubu yani gelişmekte olan İslam ülkeleri topluluğunu olarak bilinen bu grubun ortak özelliği aralarında din birliği olması idi. 
“Müslümanlar Kulübü” olarak da biline bu ekonomik yapılanma, G-7 Grubu 
ülkelerinde olduğu gibi aralarında bir benzerlik ve uyum bulunmuyordu. 
Bu yapılanma Başbakan Erbakan’ın Türkiye’nin dış siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirip çeşitlendirme isteğinden çok siyasal önceliklerinin bu yönde kullanılacağı ve kendi İslamcı tabanına bir mesaj olarak düşünüldüğü ve bir seçenek olarak görüldüğü anlaşılıyordu (Bölügiray, 2000, s.158-159). 

Refah-Yol Hükümeti’nin olay yaratan Libya ziyareti sonrasında kamuoyunda 
büyük bir darbe yemişti. Başbakan Erbakan, bu gezi sonrasında İslam Ortak Pazarı için düğmeye basmış ve Batı’nın G-7’sine karşılık 1,5 milyon Müslümanı içine alan D-8’ler Grubunu kuracaklarını açıklamıştı (Birand, Yıldız, 2012, s.161). Başbakan Erbakan; “lider ülke olmanın gereklerini yerine getirirseniz işe İslam ülkelerinden başlarsınız. Nüfusu 60 milyondan büyük 8 Müslüman ülke, 1 milyar nüfus…” Vb. söylemleri ile D-8 Grubunu kurma yolunda ilk adımlar atılmaya başlanmış idi. Bu adımlarla beraber kamu paralarının ortak bir havuzda toplanması gündeme gelmiş olmakla beraber bu durumu eleştirenlerde ortaya çıkmış, havuz sisteminin ekonominin realitesiyle bağdaşmayacağını savunanlarda bulunmakta idi (Birand, Yıldız, 2012, s.162-163). 

Başbakan Necmettin Erbakan, kalkınmakta olan Türkiye, İran, Pakistan, 
Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya arasında siyasi ve ekonomik 
ilişkilerin derinleştirilmesi amacıyla geliştirilen “D-8 Grubu” projesinin öncülüğünü 
yapmıştır. Bu maksatla, 4-5 Ocak 1997 tarihlerinde, İstanbul'da yapılan toplantı 
akabinde, İran, Pakistan ve Türk yetkililer tarafından gerçekleştirilen “Afganistan” 
konulu üçlü toplantıda sonunda yapılan ortak basın açıklamasında, Afganistan'da 
bulunan gruplara ateşkes çağrısında bulunulmuştur. Meclis’te ise Hükümet aleyhindeki gensoruların birleştirilerek görüşüldüğü 16 Ekim 1996 tarihinde yapılan görüşmelerde söz alan ANAP lideri Mesut Yılmaz bu projeyi eleştirmiştir (Komisyon, 2012, s.64). Mahir Kaynak’ göre; “Başbakan Erbakan’ın D-8 girişim faaliyetleri Türkiye’nin Müslüman ülkelerle olan ilişkilerinin artmasının yanında ülkeleri de birbirine yakınlaştırmıştı. Ancak yaşanan bu gelişmelere en büyük darbeyi 28 Şubat sürecinde ki olaylar vurmakla beraber adeta yapılan ekonomik anlaşmaların da önünü kesmişti.” Mahir Kaynak, “Türkiye’nin İran ile yakınlaşması gerektiğini ifade etmekle beraber o dönem içerisinde yapılanları da yanlış olarak değerlendirmiş, 28 Şubat sürecinin başladığı dönemlerde Endonezya ve Malezya ’da da iç karışıklıkların baş göstermesi ve bu yaşanan olumsuz gelişmelerin ABD’nin D-8 Grubunu baltalama girişimi olarak” değerlendiriliştir (Kazan, 2013, s.259). 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder