9 Kasım 2020 Pazartesi

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 26

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 26


Cumhuriyet Tarihi, Demokrasi, Darbe, Post Modern Darbe, Eğitim, 28 Şubat 1997 Askeri Darbesi,İsmail GÜLMEZ, Yrd. Doç. Dr. Yavuz ÖZDEMİR,
Aczimendi, Fadime Şahin, Fadıl Akgündüz , Hüsamettin Cindoruk, Mesut Yılmaz, 




4.7. 28 Şubat Süreci İçerisinde ki Aktif Olan Çevreler ve Ortaya Çıkan Belgeler 

4.7.1. Batı Çalışma Grubu (BÇG) ve İllegal Yapılanma 

28 Şubat sürecinin en simge oluşumlarından biri de BÇG (Batı Çalışma Grubu) 
olmuştur (Arikan, 2010, s.111). 28 Şubat sürecinde bütün kişi ve kurumların üzerinde sistematik bir disiplin ve denetim sağlamak için Dz. K. K. Ora. Güven Erkaya tarafından ilk olarak Ocak 1997 ayında Deniz Kuvvetleri bünyesinde kurulan BÇG olarak bilinen yasadışı bir birim oluşturulmuş, bu grubun çalışma, bilgi toplama, işleme, karar alma süreçlerine yönelik bir program hazırlanmıştır (Komisyon, 2012, s.322). Refah-Yol Hükümeti’nin “irtica/laiklik” meselesini gündeme getirmemesi ve tartışmaya açmaması askerleri rahatsız etmekle beraber bu konu kamuoyunda da büyük bir gerilim yaratmıştır (Gürses, 2009, s.132). İrtica tehdidi büyük boyutlara ulaşmaya başlayınca, tehlikeyi gören TSK gerekli uyarıları yapmak ve önlemleri almak zorunda bırakılıyordu; çünkü şimdiden gerekli önlemler alınmazsa, irtica tehdidini önlemek, sonunda TSK’nın başına kalacaktır (Bölügiray, 1999, s.149). Tıpkı 12 Eylül öncesinde terör örgütü için alınan önlemler ve yapılan çalışmalar olduğu gibi, 28 Şubat sürecinde 
de TSK, irtica tehlikesi karşısında gerekli önlemleri alma yoluna gitmiştir. TSK, irtica tehlikesi karşısında, çok ciddi önlemler almak zorunda kalmakla beraber, hükümet yetkililerine, devlet ve toplum yönetiminde etkili olan kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarına çeşitli brifingler veriliyordu. Bu dönem içerisinde, çeşitli çalışmaları hazırlamak ve irticanın tırmanışını takip etmek için, bu konuda gerekli önlemleri alabilmek ve hareket planlarını güncelleştirmek için sürekli bir “Çalışma Grubu” kuruluyordu. 

BÇG genel olarak, irtica ile savaşımında TSK’nın aldığı önlemler zincirinin en 
önemli bir halkasını oluşturuyordu. BÇG, 28 Şubat 1997 MGK toplantısından sonra ve alınan kararlara dayanak olarak kuruluyordu. Genelkurmay Başkanlığı BÇG’nin 
kurulmasının amaç ve gerekçesini şöyle açıklıyordu: “TSK, irticai faaliyetleri iç 
tehditle, bölücü terör ile aynı seviyeye, yani birinci önceliğine yükseltmiş ve bu duruma bağlı olarak yeni bir teşkilatlanma içerisinde BÇG oluşturulmuş ve faaliyete geçirilmiştir” (Bölügiray, 1999, s.149-150). BÇG’nin hedefi “Türkiye Cumhuriyet’i Devleti’nin temel nitelikleri olan ve Anayasa’da yerinin bulan Atatürk İlke ve İnkılapları ile sosyal hukuk devletine karşı her türlü faaliyeti takip ve kontrol etmektir. İrtica faaliyetlerin izlemekle yükümlü olan bu grup çeşitli brifingler ile kamuoyunu bilgilendirecektir” şeklinde ifade edilmiştir. Özellikle kurulan bu grubun amacı; irtica tehdidini ortadan kaldırmak değil, irtica tehdidini saptamak ve alınacak önlemleri yetkili makamlara bildirmektir. İrtica tehdidini önlemek ise siyasi iktidar ve güvenlik güçlerinin görevi idi (Bölügiray, 1999, s.150) . 

BÇG’nin merkezi Genelkurmay Başkanlığı’nda bulunuyordu. BÇG dönemin Dz. 
Kuv. Kom. Ora. Güven Erkaya’nın inisiyatifinde başlatılmış ve Silahlı Kuvvetleri’n 
hemen tüm kademelerinde birer bürosu oluşturulmuştur. BÇG’nin bünyesinde inceleme, araştırma ve değerlendirme birimleri bulunmakta, bunların yanında hukuk, psikolojik harekât ve istihbarat gibi birimlerinde bulunduğu bilinmektedir. İstihbarat faaliyetleri çerçevesinde hazırlanan raporlar komutanların bilgisine sunulmakta ve komutanlar bu raporlarla MGK toplantılarına ve Genelkurmay’da verilen brifinglere katılmaktadırlar. 

Özellikle TSK’dan gelen bilgiler, MİT ve Emniyetten alınan bilgiler, medyanın irtica 
konusu ile olan yazıları ve kişilerden toplanan bilgiler BÇG’nda değerlendiriliyor ve 
komuta kademesine sunuluyordu. BÇG tarafından, aynı zamanda, irtica konusunda psikolojik harekât çalışmaları yürütülmüş, irtica yanlısı olduğu öne sürülen kişi ve kurumlar hakkında istihbarat toplanmış; medya organları ve haberleri manipüle edilmiştir (Tuna, 2009, s.20). Burada değerlendirilen bilgiler gerek ve önem derecesine göre MGK’ya, Başbakan’a, Cumhurbaşkanlığı’na ve ilgili devlet makamlarına gönderiliyordu. Bu bilgiler üzerinden gerekli inceleme ve çalışmalar sonucunda irticaya karşı alınacak yeni önlemler görüşülüyor ve çeşitli plan faaliyetleri üzerinde duruluyordu. 

BÇG’nin başında, Genelkurmay Hareket Daire Başkanlığı’na bağlı İç Güvenlik 
Daire Başkanı bulunuyordu. Bu kişi aynı zamanda Genelkurmay’ın Başbakan yanındaki temsilcisi oluyordu. BÇG, taşrada da faaliyet gösteriyordu. Özellikle taşrada ki birliklerde bulunan tüm subay ve astsubaylar irtica ile ilgili bilgi toplamayla görevlendirilmiş ve topladıkları bilgileri kendi birliklerinin BÇG ünitesine gönderiyorlardı ( Bölügiray,1999, s.151). 
Komutanların irtica ve şeriat tehlikesine karşı “Batı Çalışma Gurubu’nu” 
kurduğu da kamuoyuna resmen yansıdı ve bu isim BÇG şeklinde kısaltılarak irtica 
kelimesinin geçtiği her cümlenin içine girdi. Buna DYP Bursa milletvekili Ali Osman Sönmez’in DYP kapalı Gurubunda yorumu şu oldu: “Askerler, bakanlar kurulunu bile oluşturmuşlar” Brifingde darbelere zemin teşkil eden İç hizmet Kanunu’nun 35. Maddesine de atıfta bulunuldu: “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır. TSK için durumdan vazife çıkarmak bir görevdir.” (Karalı, 2005, s.227-228). 

MGK’nın 28 Şubat 1997 Kararlarından sonra irticayla ilgili olarak BÇG adı 
altında özel bir çalışma grubu oluşturulmuş ve faaliyete geçirilmiştir. Bu grubun görevi: irticai tehdidin Türkiye genelinde resmini ortaya çıkarmak, bu çerçevede 5442 sayılı il idaresi kanunun uygulamasına ilişkin hazırlanan emniyet, asayiş ve yardımlaşma planlarını güncel hale getirmektir. Bu amaçla gerekli bilgilerin elde edilmesine yönelik olarak TSK rapor sistemi önergesi içerisinde ihtiyaç duyulan bilgiler sıralanmak suretiyle genel kriterler ortaya konmuş ve rapor sistemi geliştirilmiştir (Özgan, 2008, s.87). BÇG, Post-modern darbe olarak bilinen 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimi amacıyla kurulan bir yapıdır. Kurulan bu teşkilat aynı zamanda 28 Şubat’ta yaşanan Post-modern darbenin hazırlayıcılarındandır. Bu teşkilat birçok kişiyi fişlemiş ve gözetim altında tutmuştur. Post-modern darbeyi getiren birçok olayında arkasında BÇG’nin olduğu iddia edilmektedir. BÇG, Ora. Güven 
Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermiştir. Fikir babası ise Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'dir. İrticai faaliyet içerisinde olduğunu iddia ettiği kişilere karşı tedbir almak amacıyla kurulan BÇG'nin 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişlediği iddia edilmektedir. Silahlı Kuvvetlerin birçok biriminde teşkilatlanan BÇG faaliyetleri vasıtasıyla, sadece askeri personelin değil, ülke genelinde, tüm kamu kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin ve çevresinde tanınan önemli işadamı ve vatandaşların siyasi görüşlerinin tespit edilmesi istenmiştir (Komisyon, 2012, s.322). Belgelere göre “Org. Çevik Bir'in emriyle, BÇG adında bir birim oluşturulmuştur.” 16 Nisan 1997 tarihli olan ve bütün askerî birimlere gönderilen ilk belgede, laiklik aleyhtarı faaliyetlerin arttığı vurgulanarak camilerin gözetim altına alınması emrediliyordu. Plana göre görevli askerî personel camilere gidecek ve laiklik karşıtı fiil ve sözleri ivedilikle garnizon komutanlıklarına bildirecekti. Çevik Bir imzasını taşıyan ve bütün askeri birimlere gönderilen 29 Nisan 1997 tarihli ikinci belgede ise her ildeki öğrenci yurtları, özel okullar, dernekler, vakıflar, Kur'an kursları, imam hatip okulları ve bu kurumlara giden gelenlerin sayısının ve kimliklerinin tespit 
edilmesi isteniyordu. 3. belge ise birimin bilgi ihtiyaçlarının karşılanması hakkında idi bu belgeler o dönem gizli bir şekilde oluşturulmuştur (Özer, 2011, s.72-73). BÇG, gerek sivil ve gerek kamu personelinin dini, siyasi, ailevi yapısı ve dünya görüşü bakımından kategorilere ayrılarak fişlenmiş, bu fişleme sonucu gerek TSK bünyesinde ve gerekse de diğer kamu kuruluşlarında binlerce kişinin görevine son verilip işten çıkarılmış, aileleri ile birlikte on binleri bulan mağdur kitle BÇG’nin faaliyetleri ile zulme uğratılmıştır (Komisyon, 2012, s.323). 

BÇG, genel olarak irticai faaliyetlere karşı kurulmuş olmakla beraber aynı 
zamanda dönemin iktidarı olan Refah-Yol Hükümeti’ni de yakın takibe almıştı özellikle Başbakan Necmettin Erbakan sıkı bir şekilde takip edilmekle beraber konu ilgili RP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül şunları söylemektedir; 
“BÇG adı altında faaliyet gösteren bir yapılanmanın valiliklerin, kaymakamlıkların, büyükşehir belediye başkanlarının takip edilmesi, fişlenmesi ve hakkında rapor hazırlandığı ortaya çıkmıştı. 
Bu sefer, seçilmiş bir Başbakanın resmi toplantıları bile takip ediliyor, rapor tutuluyor ve bunların bir takım yerlerde değerlendirildiğini görüyoruz” (Aksoy, 2000, s.179). 
Dz. Kuv. Kom. Ora. Güven Erkaya BÇG ile ilgili olarak şu açıklamalarda bulunmuştur: 
“İrtica gücünü daima sokaktan alır. İrtica İran’a seçimle mi geldi? İşte bunun 
içindir ki önlem gerekir. Önlemi kim alacak? Emniyet alacak… Yetmezse, silahlı 
kuvvetler alacak. Yani silahlı kuvvetler irtica tehlikesine karşı hazır olmalıdır. Asker önlemini aldı… Bu, BÇG’dir. Yerinde bir önlemdir ve devam ediyor.”, 
“Bir tehdit varsa asker önlemini alır. Türkiye için alır. Yunan tehdidi varsa, Yunanistan’a karşı alır. O zaman kimse yasal dayanak diyor mu? Silahlı Kuvvetler, Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini değiştirmeye yönelik bir irtica tehdidi gördü ki, BÇG’yi kurdu” (Arcayürek, 1999, s.612-613). 

Gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu’na göre, “BÇG aslında Türkiye’de sadece 
kamusal alanda görev alan değil, kamusal alan ile teması olan sektörlerdeki 
insanlarında tek tek kimliklerine, eğilimlerine, özel hayatlarına kadar fişlenmesi 
mekanizmasıdır. Açık bir şekilde BÇG’nin örgütlenme biçimi budur.” 
Gazeteci Hasan Celal Güzel ise, BÇG’yi şöyle anlatmaktadır; “Ordu içinde 
BÇG diye bir cunta teşkilatı vardı, bu illegaldi. (…) Evvela Deniz Kuvvetleri’nde 
başladı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın özellikle himayesiyle gelişti, daha sonra da diğer kuvvetlere ve Genelkurmay’a yayıldı.” (Gürses, 2009, s.134). 
Genel olarak TSK, BÇG kurmuş ve faaliyetleri kapsamında iki önemli tehdide 
yönelik hareket etmiştir. Bölücülük ve irtica konuları hakkında çalışmalar yapılmıştır. 

Tüm sivil ve siyasi kişiler ve kurumlar hakkında istihbarat bilgileri toplanmış ve 
derlenmiştir. BÇG’nin çalışmalarının ve planlarının darbe ile herhangi bir ilgisi 
bulunmamakla beraber, bu çalışmaların ve planların amacı laik, demokratik 
Cumhuriyet’in tehlikeye girmesi durumunda buna engel olmak için kurulmuş ve bu amaçla hareket etmiştir. 

Refah-Yol Hükümeti döneminde yaşanan tüm bu gelişmelerden sonra 
Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin hiçbir döneminde 
görülmeyen irticai ve şeriat tehlikesi ile karşı karşıya kalmamıştır. Ülkenin içinde 
bulunduğu durum tehlikeli bir gidişin sinyallerini vermekle beraber, ülke sonu belli olmayan bir karanlığa doğru hızla yol almaktadır (Gürses, 2009, s.136). 

4.7.2. Emniyet Asayiş Yardımlaşma Birlikleri (EMASYA) 

 Emniyet, Asayiş Yardımlaşma Birlikleri ülkemizde 1960'lardan beri varlığını 
devam ettirmektedir. Toplumda herhangi bir sosyal hareket olduğunda valilikler zor durumda kalırsa, İller Kanunu'na göre, valilikler, askeri birimlerden yardım 
isteyebilmekle yetkilendirilmiştir. Bunun için de, Silahlı Kuvvetlerde, o askeri 
birliklerin nasıl hareket edeceğine dair tali bir yapılanma ve planlar oluşturulmuş tur (Özgan, 2008, s.88). 

EMASYA Protokolü 7 Temmuz 1997'de 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 
11/D. maddesinde yapılan düzenleme ile İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanmıştır (Özer, 2011, s.76). 7 Temmuz 1997'de imzalanarak yürürlüğe giren EMASYA Protokolü'nde dönemin 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan’ın da imzası bulunmaktadır. Org. Çetin Doğan, EMASYA Protokolünde olduğu gibi BÇG’de de etkin olarak rol üstlenmiştir. EMASYA Protokolü genel olarak; ihtiyaç duyulduğunda valiliklerin askeri birliklerden yardım isteyebilmesini sağlamak amacıyla İller Kanunu’na dayanarak hazırlanmış bir protokoldür. Bu amaçla kullanılması için TSK’da özel birlikler oluşturulmuş ve o askeri birliklerin nasıl hareket edeceği ile ilgili olarak planlar yapılmıştır (Arikan, 2010, s.113). Özellikle protokol dönemin ihtiyaçlarına göre oluşturulmakta ve gizli tutulmaktadır. Protokol iki gerekçeye dayandırılıyordu. İlki İslami kesime duyulan güvensizlik karşısında örgütlenilmesi, ikincisi ise Güneydoğu'da olağanüstü hal rejiminin adım adım kaldırılmasının ardından bölgede güvenlik kuvvetlerinin yeniden örgütlenme ihtiyaçlarıdır. Bu açıdan hem belli toplumsal kesimleri tehlikeli ilan eden hem de terörle mücadele alanlarındaki hâkimiyetini sivil alana bırakmak istemeyen bir stratejinin ürünüdür EMASYA Protokolü (Özer, 2011, s.77). 

EMASYA Protokolü’nün amacı şöyle açıklanmaktadır: “Bu protokolün amacı, 
bir veya birden fazla ilde çıkan veya çıkabilecek olaylarla ilgili olarak valilerin isteği üzerine askeri birlik tahsis edilmesi durumunda, güvenliğin, asayiş ve kamu düzeninin sağlanması ve terörle mücadelede, askeri birlikler ile kolluk kuvvetleri arasında; Kuvvet kullanılması, kuvvet kaydırılması, emir komuta ilişkileri, işbirliği ve koordinasyon ve gerekli görülen diğer hususları, belirlemek, uygulanacak yöntem ve alınacak tedbirleri ortaya koymaktır” (Arikan, 2010, s.114). 
EMASYA Protokolü’nün amacı yukarıda belirtilmekle beraber protokol nasıl 
uygulanıp ve hangi adımlar takip edilerek icra alanına koyulmaktadır. 

Bu adımlar genel olarak şu şekildedir: 

1. Yardım talep edilmesinden önceki aşamalara ilişkin olarak sivil ve askeri birimler ortak görev ve tatbikat yapacaklardır. 
2. Mülki idare amirleri kuvvet talebinde bulunmadan önce EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıkları’na kademeli hazırlık yapmak üzere bilgi vermek 
    zorundadır. Bu bilginin mahiyeti, bilgi akış süreci ve kurumları tam olarak belli değildir. 
3. Vali yardım istemeden önce durumu İl Güvenlik Koordinasyon Komisyonu'na sunacaktır 
4. Vali başka bir ildeki askeri birlikten yardım isteyecekse bunu EMASYA Tali Bölge Komutanı vasıtasıyla yapacaktır. 
5. EMASYA komutanlıkları mülki amirlerin talebi olmadan olaylara müdahale edebilecektir. 
6. Vali tarafından görevlendirilip görevlendirilme diklerine bakılmaksızın bütün kolluk güçleri yardıma gelen askeri birlik komutanının emrine girecektir. 
7. Mülki amirlerden yardım talebi geldiği anda jandarma ve polis EMASYA komutanlıkları nezdinde oluşturulan Asayiş Harekât Merkezi'nde irtibat personeli bulunduracaktır (Özer, 2011, s.77-78). 

EMASYA birliklerinin toplumu harekete geçirebileceği endişesi ile bir istihbarı 
faaliyeti muhtemel ise bu istihbarı bir bakıştır ve istihbarat bakışı da tehlike fikri üstüne oturmaktadır. Bu ise belli açılardan tehlikenin varlığını işaret etmektedir (Özgan, 2008, s.89). 

EMASYA protokolü 4 Şubat 2010 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmış 
olmakla beraber 28 Şubat süreci içeresinde bazı olaylara temel teşkil ettiği 
bilinmektedir. Özellikle medya organlarının EMASYA Protokolü hakkında ki 
düşünceleri farklı olmakla beraber, protokolün işleyiş şekli ve düzeni net olarak ortadadır. 

27. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder