18 Ekim 2020 Pazar

ANKARA'DAKİ MUHALEFET: TEK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ. BÖLÜM 4

ANKARA'DAKİ MUHALEFET: TEK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ. BÖLÜM 4 



CUMHURİYETİN  KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI.
Halide Edip Adıvar,Tekpartili Sisteme Geçiş, Terakkiperver Cumhuriyet fırkası,Hıyanet-i Vataniye Kanunu,Takrir-i Sükun,Muhalefet Partisi,


"Kürt İsyanının Bastırılmasının Maliyeti" başlıklı bir başka rapor ise şunu söyler: 
    ...[Türk] hükümet[i], ayaklanmayı bastırmanın maliyetini resmen on milyon Türk Lirası olarak açıkladı. Oysa şimdi, hükümet yetkilileri bedelin yirmi milyon lira olduğunu kabul ederken, güvenilir bir kaynaktan öğrenildiğine göre bedel otuz milyon lira. Gerçeğe en yakın olanın sonuncu tahmin [otuz milyon] olduğuna inanılıyor. Bu miktar, seferber edilen kuvvetlerin ücret ödemelerini ve idame 
masraflarını da kapsıyor.38 

Bu rakamlar, 1925-26 mali yılı bütçesinin yüzde 16,3'ünün isyanın bastırılmasına gittiğini gösteriyor. 

Eğer isyanın maliyetine ilişkin ABD tahminleri doğru ise, bu durumda bu rakam aşağı yukarı bütçe açığı kadardı. Tüm denilenlere bakılırsa, Süreyya Bedirhan'ın verdiği 60.000.000 Türk liralık maliyet rakamı da, toplam bütçenin yüzde 35'inin isyanı bastırmaya gittiğini söyleyen Hamid Bozarslan'ın tahmini de abartılıdır.19 Her halükarda, isyanın maliyeti Türk hükümeti üzerinde ilave bir yüktü. Buradan yola çıkarak, isyanın bütçe açığının baş nedeni olduğunu ve hükümetin, en azından mali bakımdan isyana hazırlıksız yakalandığını rahatça varsayabiliriz. Başka bir deyişle, isyanın tohumlarını Türk hükümeti atmış olsa bile, kendisi mali olarak buna hazır değildi. Ancak bu kesinlikle, kurulmakta olan devlet için arz ettiği tehlike ve siyasi muhalefet destekli bir karşı devrim olma potansiyelini gözeten Ankara'nın, isyanı abartmadığı ve kendi lehine kullanmadığı anlamına gelmez. 

Bir diğer gözlem de, isyandaki İngiliz parmağı konusundadır. Burada da, ilgili kayıtların bulunduğu ABD konsolosluk raporlarına bakabiliriz. 

Söz gelimi, 867.00/1853 ve 1855 numaralı iki dosyadaki raporlardan, Türkiye'deki genel kanının, Şeyh Said'in 1918'den 1922'ye kadar İngilizlerin maaş bordrosunda kaydı bulunduğu şeklinde olduğu bilgisini alırız. Bu rapor, Washington'u Türkiye'de dolaşan rivayetlerden haberdar etmenin ötesine pek gitmez; söz konusu iddia için inandırıcı hiçbir kanıt yoktur.40 Türk tarafı uzun süre isyanı Musul meselesinde imtiyaz koparmak isteyen İngilizlerin tahrik ettiği görüşünü korumuştur. 

Öte yandan, bazı İngiliz arşiv kaynaklarının bunun tam aksini iddia etmesi de hayli enteresandır. Bunlardan, isyan tohumlarını Türklerin ektiği spekülasyonunu yapan özellikle biri vardır. Bir İngiliz istihbarat analizcisinden gelen bu sıra dışı iddia, şayet doğru dürüst belgelenebilseydi, cevabını aradığımız isyanı Kemalistlerin mi teşvik ettiği sorusuna kesin kanıt olabilirdi. Ancak rapor spekülasyondan öteye gitmez. İngiliz istihbarat analizcisi James Morgan'ın, Türkiye'nin Şeyh Said İsyanını destekleme ve bundan karlı çıkma nedenleri konusunda fikir jimnastiği yaptığı bu İngiliz raporu, FO 371/10867 sayılı klasörde dir. 

Majesteleri hükümetinin, zaman zaman bir Kürt Devleti konusuyla ilgilendiği [vurgu bana ait] ve Musul vilayeti sakinlerinin epeyi bir miktarının Kürt olduğu bilinir. Türkler, biraz da bu vilayetteki Kürtlerin, İngiliz kontrolünde kalıp zamanla, halen Türklerin yönetiminde olan Kürt yörelerini kendine çekecek, İngiliz nüfuzunda bağımsız bir Kürdistan'ın çekirdeğini oluşturmasını istemediklerinden 
ya da en azından Türkiye'de yaşayan Kürtler için bir huzursuzluk odağı olması bakımından, Musul vilayetini geri almaya bakarlar. 

Eğer mevcut ayaklanma bir Ankara tasarımıysa ve gerçekse, düzenli Türk kuvvetlerinden kendine sayısız "firari" çekebilir. 
Başarılı olmuş asilerin Musul vilayetindeki kardeşlerini kurtarmaya kararlı olduklarını ve bu amaçla, Musul'u ele geçirmek üzere, firar eden Türk askerlerinin de yardımıyla şu anki sınırı geçtiklerini duyabiliriz. Eğer bu böyleyse, onlar da Musul Vilayeti'ni ele geçirip, muhtemelen fethedilen toprağı Türkiye'nin ellerine teslim eder ve kendileri de Türkiye'ye teslim olurlar. 

Bir diğer ihtimal, Türkiye'deki (Ankara'nın göz yumacağı) başarılı bir ayaklanma nın, Irak'taki Kürtlerin Irak boyunduruğundan kurtulup Türk Kürtleriyle birleştiklerini ilan etmek üzere girişecekleri (yine Ankara tarafından tasarlanmış) ve nihayetinde hepsinin Ankara'ya boyun eğeceği bir ayaklanmanın bahanesi olmasıdır. 

Daha öte bir ihtimal ise, ayaklanmanın, kaçan Türk firarileri yakalamak için sonunda görev icabı Irak sınırını aşacak olan Türk askerlerinin, Irak sınırına yığınak yapmasına bir bahane teşkil etmesidir. 

[Türk] 41 hükümeti, isyanın irticai olduğu ve belli tesirlerin altında asilerin dini duygularının sömürüldüğü görüşündeymiş gibi yapıyor. 

Din kisvesi alhna gizlenmeye çalışarak vatana ihanet, şiddetle cezalandırılır. 

Bu arada, irticai ve dini hareket, hükümete, sıkıyönetimin arkasına gizlenerek her türlü muhalifini arayıp bulma ve susturma fırsatı da verir. İstanbul'da henüz sıkıyönetim ilan edilmemişken, bu fikrin tartışması yapılıyor ve 'İstiklal Mahkemeleri'nin burada yeniden kurulması mümkün görünüyor. "42 
Öncelikle, bu düşüncenin İngiliz istihbarat analizcileri tarafından ayniyle paylaşılmadığını belirtmek gerekir.43 Yine de raporda ilginç olan, Türklerin Şeyh Said İsyanını Büyük Britanya'nın desteklediği veya kışkırttığı inancının alhnda Musul meselesinin yattığı iddialarını tersine çevirmesi ve aynı meselenin, tam aksi iddiayı - yani, isyanı Musul'un kontrolü için Türklerin ateşlediği iddiasını-desteklemek için de yorumlanabileceğini düşündürmesi. Yeri gelmişken, bu aynı zamanda, Britanya hükümetinin bir Kürt devleti kurulmasındaki çıkarının bir İngiliz subayınca kuvvetle teyit edildiği nadir raporlardan biridir. 

Oysa James Morgan'ın raporundaki, isyan tohumlarının dini muhalefeti silip süpürmek için Türkler tarafından ekildiği kuşkusu, özel bir sağduyu içermekte. Burada, raporun, Takrir-i Sükunun meclisten geçtiği 4 Mart 1925 tarihini taşıdığını hatırlatalım. Büyük ihtimalle rapor, İngilizler Takrir-i Sükunun içeriğini tam olarak öğrenmeden önce gönderilmiştir; bu, isyanın dini muhalefeti susturma gerekçesi olarak kullanılabileceği yolundaki İngiliz kuşkusunu kesinlikle daha bir geçerli kılar. Zaten, aynı isyanın sırf dini muhalefeti değil, Türkiye'deki her türlü siyasi ve entelektüel muhalefeti susturmak için kullanılabileceği fikri, İngiliz analizcinin de aklına gelmiştir. Burada, isyanı Kemalistlerin kışkırttığı yolunda "kesin" bir kanıt bulunmadığını, bir kere daha hatırlamak gerekir. Şeyh Said davasına ilişkin mahkeme raporları ve görgü tanıklarının anlattıkları elimizdedir.44 Şeyh Said'in ne mahkeme sırasında, ne de hatta asılarak idama mahkum olduktan sonra, böyle bir iddiayı ortaya atmadığını biliyoruz. O yüzden, bu konuda, elimizde ikincil kanıtlar ve isyanın Kürtlerden çok Kemalistlerin işine yaradığı olgusu dışında bir şey yoktur. Yine de benim bu konudaki pozisyonumu daha da açıklığa kavuşturmam gerekiyor. Ben böyle bir hükümet tezgahının olmadığını öne sürmüyorum; daha ziyade, bunu ispatlayacak "kesin kanıtlardan" yoksun olduğumuza işaret ediyorum. Bu yüzden bu komplo teorisine, makul ama nihayetinde yine de bir teori olarak bakılmalı. 

İsyanının tamamen "hayal ürünü" veya abartılmış olma ihtimalini, Suriye'deki Fransız otoritelerinin de kafalarında evirip çevirdiğini, İngiliz Dışişleri Bakanlığındaki bir diğer İngiliz subayı olan D. A. Osborne'dan öğreniyoruz. Osborne "Halep'ten gönderilmiş bir telgrafta, Suriye'deki Fransız otoritelerinin [Şeyh Said] ayaklanmasını, arkasında gizli bir amaç bulunduğunu ima ederek, hayal ürünü ya da fazla abartılmış sayma eğiliminde olduğunu gördüklerini"45 belirtir. Yabancı gözlemciler, Ankara hükümetinin isyanı olduğundan daha büyük gösterme çabası içinde olduğu konusunda hemfikirmiş gibi görünmektedir; kafalarını kurcalayan, bundaki amacın ne olduğu sorusudur. 

İsyanı siyasi kazanç uğruna kullanma konusundaki arızi delillere daha yakından bakmak için, dikkatimizi Ankara'daki siyasi gelişmelere çevirmemiz gerekiyor. Örneğin, isyan takviminin yakından incelenmesi, mercek altındaki konuya, yani bir zamanlar hepsi de Mustafa Kemal'in yol arkadaşları olan Kazım Karabekir, Rauf (Orbay) ve Ali Fuat (Cebesoy) liderliğindeki TCF'de vücut bulan muhalefetin sindirilmesi konusuna ışık tutabilir. 

Daha önce de değinildiği gibi, 13 Şubat'ta isyan başladığında, hükümete ılımlı Fethi Bey [Okyar] başkanlık ediyordu. Asilerin telgraf tellerini kesmeleri nedeniyle düzensiz olarak gelen telgraflara dayanarak isyanın aciliyetini değerlendiren hükümet, 23 Şubat'ta "isyan bölgesi"nde bir ay süreyle "Olağanüstü Hal" ilan etti.46 Fethi Bey, gerekli bilgiyi az çok toplayıp, isyanın patlak vermesinden on bir gün sonra bir rapor halinde BMM Genel Kuruluna sunmaya muvaffak oldu.47 

Burada yaptığı konuşmada isyanı yerel olarak niteledi ve hükümetinin asilerle baş etme politikasını açıkladı.48 

O sırada mecliste bulunan ve daha sonra Şeyh Said ve yandaşlarını yargılayan Şark İstiklal Mahkemesi savcısı olan Ahmet Süreyya Bey (Örge Evren), 
Ankara'nın isyana tepkisi konusunda en aydınlatıcı birincil kaynaklardan biridir. Süreyya Bey hatıratında, Fethi Bey'in konuşmasından önce, Mustafa Kemal'in özel toplantılarda, isyanın "memleketşumül bir durum ihdasına müsaid" olduğuna dair vahim bir endişe sergilediğini hatırlar...49 
Mustafa Kemal'in endişesi bir başka kaynakta da belgelenir. Meclis Başkanı Kazım (Özalp) Paşa, kendi bürosundaki, Fethi Bey, Mustafa Kemal Paşa ve kendi
sinin katıldığı bir toplantıyı anlatır. Bu toplantının tam tarihini bilmiyoruz, ama Fethi Bey'in başbakanlıktan çekildiği 3 Mart 1925 öncesinde olmalı. 

Kazım Paşa, anılarında bu toplantıyı şöyle nakleder: "Mustafa Kemal, odamda, Fethi Bey'e hükümetin [isyanla ilgili olarak] ne gibi hazırlıklar yaptığını sordu. Fethi Bey 'Asiler ve tahrikçiler Divan-ı Harb'e yollanacaklar," cevabını verdi. Mustafa Kemal tatmin olmamıştı, dedi ki: "Bu fesat yalnız Şeyh Said ve onun gafil taraftarlarının işi değildir, asıl tahrikçiler memleketin değişik tarajlannda saklanmışlardır, buna göre tahkikatı genişletmek lazım gelmez mi? [vurgu bana ait]." Fethi Bey'in cevabı "Fevkalade tedbirlere lüzum görmüyorum. Müsaade ederseniz istifa edeyim," oldu.50

Fethi Bey'in, Mustafa Kemal'in isteğine uymaktansa istifasını sunması, tabii ki onun cumhurbaşkanının tezine katılmadığını düşündürür. 

O zaman çarpıcı bir soru akla gelir: Mustafa Kemal, isyan hakkında, hüküm etten daha mı iyi istihbarat alıyordu? Bunları hükümetle paylaşmadı mı? 

Yoksa sadece bilerek abartıyor muydu? Nasıl oluyordu da, aynı verilere bakan Mustafa Kemal Paşa ile Fethi Bey, birbiriyle taban tabana zıt sonuçlara 
ulaşabiliyorlardı? 

Kemalist tarih yazıcıları, isyanın ciddiyetini hemen kavrayamayan Fethi Bey'in devlet adamlığını sorgulama eğilimindedirler 51 

Mustafa Kemal'in ise, uyarısını haklı çıkaracak daha iyi bir istihbaratı bu kadar kısa sürede (on günden az) toplaması, pek muhtemel görünmemektedir. 

Mustafa Kemal'in bu isyanı, ülke çapında bir karşı devrimin başlangıcı olarak görüp haklı olarak şüphelenmesi mümkündür. Ancak onun, bu "vakitli" isyandan kendini eleştirenleri susturmak için faydalanmayı istemiş ve abartma ihtiyacı duymuş olması da aynı derecede mümkündür. 

   Eski sıhhiye· vekili ve bir dönem Mustafa Kemal'in yakını, sonradan muhalifi olan Rıza Nur, isyanı muhalefeti sindirmek için "Allah gönderdi" derken, Mustafa Kemal'in pek çok muhalifinin altına imza atacağı bir görüşü seslendirmişti.52 

Burada yine, her iki olasılığı da aydınlatacak kesin kanıtlardan yoksun olduğumuzu belirtmek gerekir. Yine de, Kemalistlerin isyanın derecesini kasıtlı olarak abarttıklarını düşündüren arızi kanıtlar bulabiliriz. 

Örneğin, isyanın ilk haftalarda öğrenilen çapı ve şiddeti, Mustafa Kemal'in sergilediği teyakkuz halini haklı çıkarmamıştır. Fethi Bey'in BMM'ye sunduğu 
rapor, Ankara hükümetinin isyanın yerelliğinden emin olduğunu açıkça ortaya koyuyor ve Türk ordusunun onu ezme kabiliyetini teyit ediyordu.53 

   ABD konsolosluk raporları da Şeyh Said İsyanının yayılmadığını gösterir.54 
   ABD askeri ataşesi, 8 Nisan 1925 gibi ileri tarihli bir raporda, şu gözlemde bulunur: "Tamamen askeri bir bakış açısından, isyan hiçbir zaman alarma geçmeyi gerektirecek kadar yaygınlaşmadı; nizami kuvvetlerin [Türk ordusu] saldırıya geçtikleri andan itibaren düzenli olarak ilerlemeleri, belli dağlık yöreler dışında huzur ve sükunun yakın gelecekte yeniden tesis edileceğine inanmamız için iyi bir gerekçe teşkil etmektedir."ss "İsyan hiçbir zaman alarma geçmeyi gerektirecek kadar yaygınlaşmadı" cümlesi, Fethi Bey'in pozisyonuna uyarken, 4 Mart 1925'te iktidara gelen İsmet Paşa hükümetinin sertlik yanlısı pozisyonuyla çelişir. Yukarıda belirtildiği gibi, bazı İngiliz askeri analizcileri de isyanın abartıldığı görüşündedir. Söz gelimi, hariciyeden D. A. Osborne "[Mustafa] Kemal'in İsmet [İnönü] Bey'i yeniden başbakanlığa getirmesini ve yükselen eleştiri dalgasına ve tazyike karşı 
bir dizi baskıcı önlemi kurumlaştırmasını sağlamak için, patlak verir vermez isyanın ciddiyeti abartılmış olabilir,"56 değerlendirmesinde bulunur. 

Osborne'un bu değerlendirmesi yabana ahlacak gibi değildir. Hakikaten de isyanın sonucunda İsmet Paşa bir kez daha başbakan olur. 

İsyanla ilgili yabancı kaynakların güvenilirliğine gelince, bu konuda ABD ve İngiliz istihbaratlarının isyanı çok yakından izlediklerini ve bir birleriyle bilgi paylaştıklarını ifade etmeliyim. Her ne kadar bu bilgilerin bazıları Türk kaynaklarından geliyor olsa da, onların kendi istihbaratları da vardı. Londra'ya yahut Washington'a gönderilen gizli raporlar, bir görüşün propagandası değil, iç kullanım amaçlıydı. Washington'a yollanan ABD konsolosluk raporları iki nedenle güvenilir sayılabilir. İlki, ABD, İngilizlerin aksine, Musul meselesi gibi süre giden bir ihtilafta taraf değildi. 

İkincisi, ABD raporları, topladıkları istihbaratı, güvenilirliğine dayanarak derecelendirme zahmetine giriyordu. Türkiye'deki ABD yüksek komiseri, 
birçok örnekte bilgiyi, istihbaratın güvenilirliğinin teyit edilemeyeceği uyarısıyla Washinton'a gönderiyordu. Bu nedenle, ABD konsolosluk raporları bazı durumlarda İngiliz ve Türk kaynaklarından daha güvenilir olabilir. 

Gerçi tarihçinin, bu kaynakların kasıtsız olarak yanıltıcı bilgiler ihtiva etmesi ihtimalini de göz önünde bulundurması gerekir. 

Her neyse, iktidar partisi CHF, hükümetin isyana cevabı karşısında kendi pozisyonunu tekrar gözden geçirmek için 2 Mart r925'te kapalı bir toplantı yaptı. Bu olağandışı bir hamleydi, zira daha birkaç gün önceki bir meclis toplantısında, Fethi Bey'in isyanı bastırma programı ezici bir çoğunlukla tasdik edilmişti.57 Parti toplantısında, CHF'deki radikal kanadın sözcüsü Recep Bey (Peker), hükümetin isyana verdiği karşılığın yetersiz olduğunu ve sert tedbirler alınması gerektiğini ileri sürmüştü.58 Fethi Bey bu hamle karşısında hayretini gizleyemedi ve şöyle karşılık verdi: 
Esasen Recep Bey'in bu mevzudaki [hükümetin isyanı ele alışına] itirazlarına hayret ediyorum. Çünkü bir müddet evvel Şark'ta patlak veren Nesturi hadisesi ile onu takip eden bu son isyanın başlangıcını teşkil eden Kürt harekatı, o sırada Vekil bulunan bizzat Recep Bey'den müdevverdir [devralınmıştır]. Recep Bey Dahiliye Vekili olduğu halde, o zaman bu hareketlere karşı hiçbir tedbir almamıştır. Şimdi bu tehevvürünün [öfkesinin] ve bu şiddet taraftarlığının sebebi nedir?59 
TCF'nin, radikallerin bu yeni hamlesine ilişkin pozisyonunu göstermek için, enteresan bir gazete makalesinden söz etmek gerek. Bir CHF organı olan günlük Hakimiyet-i Milliye gazetesinde ı Nisan 1925'te yayınlanan makale, muhalefet partisinin başındaki Kazım Karabekir'in yaptığı bir konuşmaya değiniyordu: "Kazım Karabekir Paşa'nın nutku bizi büsbütün hayrette bırakıyor. Muhterem Generale nazaran, ekseriyet fırkası hükümeti Şark'ta bir isyanın olacağını evvelden biliyormuş. Fakat ihtimal eline şimdiki kudret ve nüfuzu geçirerek muhalif fırkayı dağıtmak için vesile olur diye, hiçbir teşebbüste bulunmamış."60 

DİPNOTLAR;

38  867.00/1889, "Cost of Suppression of Kurdish Rebellion," no 4515, 14 Ağustos 1925. 
39  Bedirhan'ın iddiaları için, bkz. Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti'nde, 14 3. dipnot. 16. Bozarslan için,  bkz. "Les Revoltes Kurdcs En Turquie Kemaliste (Quelques Aspects)," Guerres Mondiales at Conjlits Contemporains 151 (1988), 121-36, özellikle s. 121'deki dipnot 3; Ayrıca "Türkiye'de Kürt Milliyetçiliği: 
 Zımni Sözleşmeden Ayaklanmaya (1919-1925)," İmparatorluktan Cumhuriyet'e Türkiye'de Etnik Çatışma, yay. haz. Erik )an Zürcher (İstanbul: İletişim, 2005), 90. 
40 Osmanlı hanedanının bu isyanı desteklediği inancına, 867.oo/1853'teki bir başka rapor da değinir. Bu iddia da somutlanamamıştır. 
41 Belgedeki "Türk" sözcüğü el yazısıyla eklenmiştir. 
42 "Memorandum: The Kurdish Revolt," James Morgan, 4 Mart 1925. F.0. 371/10867, E 1360/1091/44. 
43 Aynı dosyadaki, D. A. Osbome tarafından yazılmış bir ön yazı, James Morgan'ın spekülasyonuna karşı çıkar. Sir H. Dobbs'un verdiği bir diğer ilginç İngiliz notasında, Türklerin "kendileriyle İran'daki Türkler arasındaki Kürt duvarını yıktıklarından" söz edilir; FO 371/10826-033, 09/12/1925. 
44 Bkz. Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait İaanı ve Şark İstiklal Mahkemesi (İstanbul: Temel, 2002),sy 171-280. Bu sayfalar tamamen davaya hasredilmiştir ve mahkeme belgelerine dayanır.· 
45 F.O. 371/10867, E 1360/1091/44. Osborne, isyanın tamamen hayali olduğu iddiasıyla uyuşmamaya devam eder. 
46 Hükümetin önüne ilk rapor Şubat'ın 14'ünde gelmiştir; bkz. Örgeevren, 52; Olağanüstü Hal ilanı için, bkz. s. 48. 
47 Büyük Millet Meclisini Kürt isyanından ilk haberdar eden, 18 Şubat 1925'te, Dahiliye Vekili Cemil Bey oldu; bu rapor isyanı, başlannda Şeyh Said'in bulunduğu eşkıyanın faaliyetleri diye tasvir ediyordu. Dolayısıyla, ilk değerlendirmelerde isyan ne dini ne de Kürtçü bir ayaklanma olarak tasnif edildi.  Örgeevren, 46-47. 
48 ABD Dışişleri Bakanlığı, 867.00/1852 numaralı dosya. 
49 Örgeevren, 48. 
50 Kazım Özalp, Atatürk'ten Anılar. (Ankara: Türkiye iş Bankası yay., 1992), 38. 
51 Genellikle anlatılan bir hikaye, isyan haberleri Ankara'ya ulaştığında, Fethi Bey'in Çankaya'da, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde kağıt oynamakta olduğudur. Bir başka masada bulunan Mustafa Kemal telgrafı okuduktan sonra yaverinden onu Fethi Bey'e geçirmesini ister. Habere şöyle bir göz atan Fethi Bey, oyununa devam eder. Bunun üzerine Mustafa Kemal mesajı, üçüncü bir masadaki İsmet Paşa'ya 
iletir lnönü'nün telgrafa tepkisi Fethi Bey'inkine tamamen zıttır. Hemen ayağa fırlayan İsmet gayet asabi bir görüntü içindedir. Bunun üzerine Mustafa Kemal masasındaki konuklara dönerek iki erkeğin, ülkenin yüz yüze geldiği sorunlar karşısındaki hassasiyetleri itibariyle gösterdikleri farka işaret eder.   Masadakilerden biri de Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dur, Politikada 45 Yıl. (İstanbul: Bilgi, 1968), 78. Ayrıca bkz. Metin Toker, Şeyh Said ve İsyanı. (Ankara: Akis, 1968), 48-49. Bunun çok kaba ve hatalı bir gözlem olduğunu belirtelim, ama Mustafa Kemal'in ismet Paşa tercihini göstermesi bakımından önemlidir. Fethi Bey eleştirisi için, bkz. Örgeevren, 45-46. 
52 Rıza Nur, Hayat ve Hatıralanm, cilt 4 (İstanbul: Alhndağ, 1968), 1324. 
53 Fethi Bey'in meclise sunduğu raporun tam metni için, bkz. Örgeevren, 49-55. 
54 Bkz. 867.00/1852 numaralı dosya. 
55 ABD Dışişleri Bakanlığı, dosya numarası: 867.00/1864. 
56 FO 371/10867, E 1360/1091/44. 
57 Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, cilt il, (İstanbul: Doğan Kardeş, 1960), 146-47. 
58 Feridun Kandemir, Siyasi Dargınlıklar, cilt 3 (İstanbul: Ekicigil, 1955), 70. 
59 Kandemir, 7r. 
60 Makale, Kandemir'de yayınlanmıştır, 85,87. 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder