18 Ekim 2020 Pazar

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ., BÖLÜM 4

 CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ., BÖLÜM 4


Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, 150 likler, Gayrı Müslimler, İzmir Süikastı,Türkiye Cumhuriyeti tarihi, Sevr Antlaşması, İstiklal Savaşı, ZUHAL BİLGİN,FEVZİ GÖLOĞLLU,YETKİN BAŞARIR,HAKAN ÖZOGLU,



     Genel af konusu, bu bağlamda, Lozan'daki alt komitelerden birinde tartışıldı. Önerilen genel af, adi suçları dışarıda bırakarak özellikle siyasi ve askeri suçları hedefliyordu.25 Söz konusu antlaşmanın ilgili maddesi genel bir affın çıkarılacağını ve bu affın, Türkiye ve Yunanistan'da düşmanla işbirliği yaparak askeri ve siyasi faaliyetlerde bulunmuş olanları içine alacağını hükme bağlıyordu. Bu genel affın kapsayacağı sürenin, ı Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922, yani ı. Dünya Savaşının başlangıcı ile Lozan Konferansının açılışı arasında olması öneriliyordu. 

Alt komite toplantılarında genel affın kapsamı konusunda anlaşmazlıklar olduğunu da belirtelim. Yunan tarafı genel affın mümkün olduğunca geniş tutulmasından yanayken, Türk tarafı bunun sadece gayrimüslimlerle sınırlı olmasını istiyordu.26 Kısmi bir genel af, işbirlikçilerden ve potansiyel siyasi rakiplerden kurtulmada, belli ki Türk tarafının elini daha çok rahatlatacaktı. Bu yüzden, Türk delegasyonu mümkün olduğunca dar bir genel affın peşindeydi. 

   İtilaf kuvvetleri için ise taktik basitti. Onlar genel affı kullanarak Türk tarafının otoritesini zayıflatmayı ve taleplerini yumuşatmayı istiyorlardı. 

Bunu başarmanın bir yolu, azınlıklar için özel isteklerde bulunmaktı. "Azınlık" kavramını mümkün olduğunca geniş tutmak, İtilaf kuvvetlerinin çıkarınaydı; bu yüzden "azınlık" tanımı başlı başına bir anlaşmazlık konusu haline geldi. "Azınlıklar Alt Komisyonu"ndaki İngiliz ve Yunan delegeleri, azınlıkların etnik olanları da (söz gelimi Kürtler gibi) kapsaması gerektiğini ileri sürerken, Türk delegesi Dr. Rıza Nur bu öneriye şiddetle itiraz ederek, Osmanlı gibi cumhuriyet bağlamında da azınlığın daima dini azınlık demek olduğunu, etnik olmadığını belirtti.27 

   Bu yüzden genel bir af etnik·azınlıkları kapsayamazdı. Başka bir deyişle, Rıza Nur'un ileri sürdüğü şey, savaş sırasında düşmanla işbirliği yapan Müslüman 
nüfusun kovuşturmadan muaf tutulmaması gerektiğiydi. Onun, açık açık "Müslümanların tamamı genel affın dışında bırakılmalıdır. Türk hükümeti, 
bu Müslümanların kendi insanlarına ihanetini kabul edemez" 28 demesine, Britanya delegesi Sir Horace Rumbold, (İngiliz Hindistanı'nda yaşayan 
Müslümanlardan bahisle) en büyük İslam devletlerinden birinin temsilcisi olarak böyle bir istisnayı kabul edemeyeceğini söyleyip itiraz etti.29 

Ancak, bunun samimi bir itiraz olmadığını biliyoruz. Örneğin, Britanya delegasyonundan Forbes Adam, Türkiye'nin "azınlık" teriminin içine farklı etnik 
kökenden Müslümanların da dahil edilmesine gösterdiği muhalefete değinerek şu görüşü ileri sürdü: Türkler, azınlıkların korunması amacı bakımından, Türkiye'deki tüm Müslümanların Türk sayılması gerektiğini, korunması lazım gelen gerçek azınlıkların sadece dini azınlıklar olduğunu savundular. Bu tutumun çok mantıksız olduğuna şüphe yok, çünkü Avrupa'nın öbür azınlık antlaşmalarının temelinde, bunların her türlü ırksal, dinsel ve dilsel azınlığa uygulanması yatmaktadır. 

Türklerin yaptığı, Arapların, Kürtlerin, Çerkeslerin ve Türklerin hepsini aynı kefeye koymak. Bununla birlikte pratikte, Türk talebinin müttefiklerce kabul görmesinin 
bizim Musul vilayetindeki Kürtlerle ilgili tezlerimiz üzerinde yapabileceği muhtemel dolaylı etki haricinde, müttefik delegasyonları, Türk talebinin ısrarla reddini önemli addetmemişlerdir [vurgu bana ait].30

Bu belgenin de gösterdiği gibi, İngiliz tarafı, Türkiye'deki Müslüman nüfusun selametiyle, bunun ancak özellikle Musul vilayetindeki İngiliz çıkarlarını ilgilendireceği beklentisiyle alakadardı. Sonunda imparatorluğun Müslüman tebaası da dahil bir genel affı, şöyle bir ifadelendirmeyle Türk tarafı da kabul etti: 

Türkiye'de ikamet eden veya ikamet etmiş olan hiçbir kimse ve mütekabilen Yunanistan'da ikamet eden veya ikamet etmiş olan hiçbir kimse, 1 Ağustos 1914 ve 20 Teşrinisani [Kasım] 1922 tarihleri beyninde askeri veya siyasi tarzı hareketinden veyahut bugünkü tarihli Sulh Muahedesine vaz'ı imza eden bir ecnebi Devlete veya tebaasına herhangi bir muavenette bulunmasından dolayı hiçbir vesile ile Türkiye'de ve mütekabilen Yunanistan'da iz'aç veya tazip edilemeyecektir. 31
Kezalik mezkur Sulh Muahedenamesi mucibince Türkiye'den ayrılmış olan arazi ahalisinden hiçbiri gerek 1 Ağustos 1914 tarihinden 20 Teşrinisani 1922 tarihine kadar güzeran olan [geçen] müddet zarfında Türkiye'ye müsait veya muhalif, siyasi veya askeri hal ve hareketinden ve gerek mezkur Muahedename mucibince tabiiyetinin sureti tayininden dolayı iz'aç veya tazip edilemeyecektir. 

Zikrolunan müddet zarfında mütehaddis vekayii siyasiyeye [meydana gelen siyasi vak'alarla] bedihi [apaçık] bir surette murtabıt [bağlantılı] olarak gene aynı müddet esnasında irtikap edilmiş olan bilcümle cinayet ve cünhalar [kabahatten ağır, cinayetten hafif olan suçlar] hakkında Türkiye ve Yunan Hükümetleri tarafından mütekabilen tam ve mutlak bir affı umumi ilan edilecektir 

Fark edildiği gibi, maddede Müslüman etnik azınlıklara ayrı gruplar olarak değinilmiyordu. Esasında onlardan belgenin tamamında "Müslüman nüfus" diye söz ediliyordu. İtilafçı müzakereciler, Müslüman nüfusu genel affa dahil ettirmeyi başarmıştı. 
Ancak, buna karşılık Türkler de anlaşmaya, kendilerine Müslüman kökenli 150 kişiyi genel af kapsamı dışında tutma hakkı tanıyan bir protokol 
koydurtmayı başardılar. 
.....   Şurası mukarrerdir [kararlaştırılmıştır] ki, affı umumiye ait Beyannamenin birinci fıkrası mer'i olmakla beraber, Türkiye Hükümeti fıkrai mezkurede istihdaf edilmiş [amaçlanmış] olan kısmı eşhasa dahil bulunan yüzelli kişinin Türkiye'ye duhul ve orada ikametini men etmek hakkını muhafaza eyler. Binaen ala zalik [Bundan ötürü] Türkiye Hükümeti mevzuu bahs olan eşhastan elyevm [gün 
itibariyle] kendi arazisinde bulunanları oradan ihraç ve memaliki ecnebiyedekilerin avdetlerini menedebilecektir.32 

Türk tarafının bu sırada, Türkiye'ye girmesi yeni rejimin çıkarlarına zararlı addedilen kişilerin listesi üzerinde çalışhğını biliyoruz. 

Türk delegeleri, bu sebeple, 150 kişinin ülkeye girmesini yasaklayan ek protokol konusunda bastırdılar. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan protokol. sadece yeni rejime muhalif olanların ülkeye girmesinin yasaklanması bakımından değil, uluslararası bir organın yeni rejime, halihazırda Türkiye'de yaşayanları yurtdışına sürgün etme yetkisini tanımış olması bakımından da önemliydi. Protokol Türkiye'nin sadece gayrimüslim nüfusunu dışarıda bıraktığından, Ankara hükümeti listeye istediği Müslümanı dahil etmekte ve ülkesinden sürmekte serbestti. 
Bu ek protokolün bir diğer önemli ama gözden kaçan tarafı da, herhangi bir mütekabiliyeti olmamasıydı. Öteki ülkelerin hiçbiri böyle bir istisna istememişti. 
Rıza Nur, 11 Ocak 1923 tarihli oturumda, "Türk hükümeti bu şahıslara karşı intikam duygusuyla davranmaz. Ancak, ülkeyi terk eden bu Müslümanların geri dönmelerine izin verilmemesi, Türk hükümetinin ali çıkarınadır," 33  Gerekçesiyle İngiliz delegelerine 150 rakamı hakkında bilgi veriyordu. 

Hiç kuşkusuz, Ankara'daki rejim, bu protokolü, başta İstanbul çevresi olmak üzere içeride iktidar mücadelesine tutuştuğu kesimlere karşı kullanmak niyetindeydi.34 Bu noktada, haklı olarak, bu sayının niye önemli olduğunu sorabiliriz. İstanbul hükümeti taraftarlarının sayısının 150'yi aştığı muhakkaktı. Öyleyse, bu sayı nereden çıktı? Lozan'daki Türk delegelerinden biri olan Rıza Nur, bu konuya biraz 
olsun ışık tutmuştur. 

Anılarında, bu sayının keyfi bir biçimde kararlaştırıldığını ileri sürer: 

Nihayet bir gün Ankara'dan haber aldık. Bize Afv-ı Umumi konusunda yetki veriyorlardı. Ancak istisnalar da yapılmalıydı. Bu istisnaların tam sayısını bilmiyorduk. Onların çoğu zaten ülkeyi terk etmişti. Yalvarsanız geri gelmezlerdi. Kaç kişi olduklarını tam olarak bilmiyorduk. Bizden, muayyen miktarda insanın Afv-ı Umumi'den istifade etmemesini sağlayacak bir protokol talep etmemiz 
isteniyordu, isimleri [daha sonra] belli olacaktı. ... Ama Ankara bu sayıyı 150 olarak belirledi.35 

İşin tuhafı, Rıza Nur bir başka seferinde 150 sayısına karar verilişini başka türlü hatırlar: 

Vatana ihanet edip, işgal zamanında işgal kuvvetlerine hizmet etmiş yüz elli Müslümanı afv-ı umumiden istisna etmeyi, İngilizler ile hususi görüşerek hallettim. İngilizler bu adamları kullanmışlar, bu hale koymuşlar, şimdi onları himaye etmek istediler. Ben burada adedi [150] kararlaştırdım. Şahıslar yoktur.36 

Bu çelişki belki de bir unutkanlıktandı. Bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Esasında, Türk delegasyonuna başkanlık eden İsmet Paşa, bu sayıya, onların daha Lozan'a gelmelerinden önce, Ankara'da karar verildiğini belirtir: 

"Konferansın ikinci perdesine gelirken, bu konuya Ankara' da hazırlanmıştık. Teklifimizde, 150 kişiyi dışarıda bırakan protokolü istedik 
ve aldık."37 

İTİLAFÇILARIN LİSTE KARŞISINDAKİ VAZİYETİ.,

İngilizlerin, Türk tarafının özellikle Britanya ve Yunanistan'la işbirliği yapanları cezalandırma niyetinde olduğundan şüphelendiğini belirtmek gerekir. 
Örneğin, Lozan Konferansında 150'likler konusunda, İsmet Paşa ile Ankara'daki Heyet-i Vekile Riyaseti (Başbakanlık) arasında çeşitli telgraflar gidip gelmişti. Başvekil Rauf (Orbay) tarafından İsmet Paşa'ya gönderilen 8 Ocak 1923 tarihli telgraf, İngiliz basınında çıkan ve Çerkes Ethem (Ankara'nın önce destekçisi olmuş, sonra karşısına geçmişti) ile Adapazarı civarında yaşayan bazı Çerkeslerin genel aftan yararlanması gerektiğini ileri süren haberlere dair malumat istiyordu.38 Lord Curzon, bir gün sonraki oturumda, İsmet Paşa'ya tesadüfen Türkiye'nin Müslüman nüfusu genel affın dışında tutma ısrarının sebebini sordu ve Batı Anadolu (Adapazarı ve Bursa dahil) civarındaki Çerkeslerin İtilaf kuvvetleriyle yakın iletişim kurduğunu ifade ederek, Türklerin tutumunun esas nedeninin Çerkeslerden intikam almak mı olduğunu anlamak istedi.39 Bu hayli uzak görüşlü bir soruydu, çünkü biliyoruz ki sonradan 150'liklerin üçte ikisi Çerkeslerden seçildi. Sedat Bingöl, Curzon'un sorusunun sadece "bölgedeki Çerkeslerin [İtilaf taraftarı] tutumunu gösterdiğine"40 işaret eder. Ancak soru aynı zamanda İngilizlerin, 
Ankara'nın, milisleriyle ileride yeni hükümetin başını ağrıtabilecek bu Çerkeslere karşı harekete geçebileceğinin farkında olduğunu da gösterir. 

İngiliz temsilcilerinin, protokolün herhangi bir İstanbul çevresi mensubuna karşı kullanılma potansiyeli veya niyeti konusunda gerçekten kaygılanıp kaygılanmadık larını bilmiyoruz. İtilaf kuvvetlerinin sabık İstanbul kabinesi mensuplarını koruma teşebbüsünde bulunup bulunmadığını da bilmiyoruz. 

19 Mayıs 1923 tarihli bir diğer telgraf bize, İtilaf devletlerinin, 150 Müslümanı genel af dışında bırakan protokole zaten rıza gösterdiği bilgisini veriyor 41 İtalyan delegesi Giulio Cesare Montagna ve Fransız delegesi Maurice Pelle, henüz isimsiz bu 150 kişi için iki talebin kayıt altına alınmasını sağladılar: (1) bu şahıslara, Türkiye'deki eşyalarını satabilmeleri için on iki aylık bir süre verilmesi ve (2) isim listesi hususunun, genel af ilan edilir edilmez beyan edilmesi.42 

Türk tarafının, daha 1923 Ocak'ı gibi erken bir tarihte bile, 15o'likler konusunda taviz koparacağından emin olduğunu biliyoruz. İsmet Paşa, 12 Ocak 1923 tarihli bir telgrafta, hükümetinden 15o'liklerin adlarını belirlemeye başlamasını istiyordu.4J 15o'likler konusundaki protokol İtilafçıların vaziyetini doğrudan tehdit ehnediğinden, onların müzakerecilerinin de bu konuda esnek davrandığını tekrarlamakta fayda var. 

Hatta İtilafçıların, 

Konferans Şubat 1923'te kesilmeden önce bile konuyla ilgili taviz verdikleri anlaşılıyor. Yukarıda da işaret edildiği ve beklendiği gibi, protokol imzalanıp 
antlaşma eki olarak yerini aldı. 150'likler konusundaki yabancı parmağının çapı buydu. Gayrimüslimlerin tamamını ve Müslüman nüfusun da çoğunu genel af kapsamına aldırmayı başarmışlardı ve bu onlar için yeterliydi. Türk tarafına gelince, onlar 30 Ocak 1923'te, (esasen Rum-Ortodoks olmak üzere) çok büyük bir gayrimüslim azınlık nüfusun mübadelesine hükmeden bir protokol daha imzaladılar.44 Türkiye böylece, Anadolu'da yaşayan Rum Ortodoks nüfusun bir-iki milyon kadarını sınırlarının dışına çıkarıp, dışarıdan da yarım milyon kadar Müslüman Türk'ü ülkesine almaya muvaffak oldu. Geriye bakınca, insan, Türk müzakerecilerin " İstenmeyen" grupları Türkiye'den uzaklaştırmaktaki başarısını görebiliyor. 
İstenmeyen Müslüman nüfus konusuna gelince, şimdi artık Türkiye'nin önündeki mesele, her halükarda, şu isimlerin belirlenmesiydi; bu da hiç kolay bir iş değildi. Bu konuyu masaya yatırırken, listenin hazırlanması konusunda BMM'de cereyan eden tartışmalara bakmamız gerekiyor. 

DİPNOTLAR;

25 Yunan temsilcisi Venizelos, savaşla ilgili olarak adi suçları da içeren bir genel affa taraftardı. Bkz. 
  Seha L. Meray (çev.). Lozan Banş Konferansı Tutanaktan, Belgeler. ı. Takım, kitap 2. (Ankara: Ankara  Üniversitesi Yayınları, 1969-73): 153-54. Bu cilde has, yayınevi ve yayın tarihi bilgisi Paris: Devlet  Basımevi, 1923 olarak verilir. Kastedilen, Fransızca orijinalin yayını olsa gerek. Türkçe sürüm, Yapı  Kredi Yayınlarınca 2oor'de yeniden yayınlanmışhr. Farklı baskıların farklı ciltlerine ulaşabildiğimden, ilgili tutanakların Meray çevirisindeki yayın tarihlerini gösterdim. 
26 Forbes Adam'ın Lord Curzon'a gönderdiği bir nota, bu hususu açıkça gösterir. Bkz. 24 Aralık 1922  tarihli, E 14575/13003/44 numaralı İngiliz telgrafı, Documents on British Foreign Policy 1919-1939. Cilt  XVIII (Londra: Her Majesty's Stationary Office, 1972), 411. 
27 Rıza Nur'un, Azınlıklar Alt Komisyonu'nun Türkiye'deki azınlıkların dinsel, dilsel ve etnik gruplar  olarak kabulü ve onlara özel ayrıcalıklar tanınması için yaptığı baskıya değindiğini biliyoruz. Nur, bunu zekice bir Türkiye'yi bölme planı olarak tanımlar. Bkz. Dr. Rıza Nur'un Lozan Hatıraları, 102-108. 
28 Bkz. Özellikle Seha Meray'daki 23 Aralık 1923 tarihli oturum tutanakları. Lozan Barış Konferansı Tutanaklar, Belgeler, 30-34. 
29 Meray, (1969-73). 34. 
30 Forbes Adam'ın Lord Curzon'a gönderdiği bir nota, bu hususu açıkça gösterir. Bkz. 24 Aralık 1922 tarihli,  E 14575/13003/44 numaralı İngiliz telgrafı, Documents on British Foreign Policy 1919-1939. Cilt XVIII, 406. 
31 Meray, (1969-73), ıo8-ıo9. Ek C, Genel Affa ilişkin Bildiri Tasarısı. 
32 Bu metin Düsturda basılmıştır. III. Tertib cilt V, s. 224-30. Aynca bkz. Bingöl. ek, 4, d. 150 kişiyi  genel affın dışında bırakan, 9 Nisan 1924 tarihli, beş maddelik kanun tasarısı için, Bkz. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 30.10.0.0/31.175.32. 
33 Meray, cilt 2, s. 160, Ayrıca bkz. Özkan, s. 15. 
34 Listede, İstanbul"da ikamet etmeyen, ama İstanbul hükümetine sadakatini hala muhafaza eden insanlar olduğunu da belirtelim. 
35 Rıza Nur, Hayat ve Hatıralarım, cilt 3 (İstanbul: Altındağ, 1968), 1071. Nur'un, 150 kişinin dışarıda bırakılmasıyla genel affa alt komisyonda rıza gösterdiği tarih 11 Ocak 1923 ]'tü. 
36 Rıza Nur, Dr. Rıza Nur'un Lozan Hatıraları (İstanbul: Boğaziçi, 1999), 129. 
37 Rıza Nur, Joseph Grew. Lozan Banş Anlaşmasının Perde Arkası (İstanbul: Örgün, 2003), 425.
38 Bilal Şimşir (yay. haz.). Lozan Telgraftan, cilt 1 (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1990), 349. 
39 Meray, (1969-73), 312, 318-19. 
40 Bingöl, 93, fn. 
41 İngiliz tarafının başlangıçta itirazını kayda geçirdiğini, ama sonradan protokolü kabul ettiğini biliyoruz. Bkz. Meray, (2001) İkinci Takım Set, cilt 1, kitap ı, s. 125; ayrıca Özkan, 36, fn. 
42 Şimşir, cilt 2, 324. 
43 Şimşir, cilt ı, 371-72. Bu telgraf ıı Ocak ı923'te, Rıza Nur'un protokol için ilk talepte bulunduğu gün  kaleme alındı. Ancak 12 Ocak ı923'te gösterildi. ismet Paşa ve Rauf Bey arasında genel af konusunda  teati edilmiş başka telgraflar da vardır. Bkz. Şimşir, cilt ı, telgraf no 221, s. 349 ve telgraf no 315, s. 356. 
Örneğin, ismet Paşa tarafından gönderilmiş, 4 Haziran 1923 tarihli bir telgraf, İtilaf temsilcilerinin, 150 Müslümanın dışarıda tutulmasına nihayet razı olduklarını doğrular. Gerçi onlar, savaşta Türkiye'yi terk etmiş yüz binlerce gayrimüslimin (esasen Ermeniler) geri dönmesini kabul etmeleri için Türk delegelerine yine de baskı yapmayı sürdürüyorlardı. Gayrimüslimlerin aftan kesinlikle yararlanacağını 
onaylayan Türk tarafı, gayrimüslim grupların kitleler halinde geri dönüşüne izin verilmesi önerisini  hararetle reddetti. Şimşir, cilt 2, 396. 
44 Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesini (İstanbul ve Batı Trakya hariç) düzenleyen bu protokol 30 Ocak 1923'te imzalandı. Bkz. Düstur, III. Tertip, cilt 5 (İstanbul: Neci İstikbal, 1931), s. 13. 


5. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder