18 Ekim 2020 Pazar

ANKARA'DAKİ MUHALEFET: TEK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ. BÖLÜM 3

ANKARA'DAKİ MUHALEFET: TEK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ. BÖLÜM 3 



CUMHURİYETİN  KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI.
Halide Edip Adıvar,Tekpartili Sisteme Geçiş, Terakkiperver Cumhuriyet fırkası,Hıyanet-i Vataniye Kanunu,Takrir-i Sükun,Muhalefet Partisi,

  Mustafa Kemal'in TCF'nin Kurulmasına Karşı Tutumu Tarihsel kayıtlar, Mustafa Kemal'in yeni muhalefet partisine karşı takındığı tutum konusunda çelişkili bilgiler barındırır. Mustafa Kemal'in çekirdek kadrosundan bazıları, hatıratlarında onun, demokrasinin çıkarına hizmet edeceği için mecliste bir muhalefet partisi bulunması fikrine sıcak baktığını öne sürerler. Sözgelimi, Mustafa Kemal'in yol arkadaşı Kılıç Ali, hatıratında "Gazi, Halk Fırkası'nın karşında bir muhalefet partisinin olmasını 
olumlu karşılamıştı. Ancak en tanınmış ordu kumandanlarından bir kaçının görevlerini bırakarak gösteri şeklinde Meclis'e gelmeleri, politikaya girmelerine asla iyi niyet ifadesi olarak bakmamıştı," diye anlatır.21 

Mustafa Kemal siyasi rakiplerinin faaliyetlerinden şüphelenebilirdi. Ancak elimizde, Londra'da yayınlanan The Times gazetesinin İstanbul muhabiri Maxwell Macartney 'in, cumhurbaşkanı olarak Mustafa Kemal'le yaptığı mülakatı bildiren bir İngiliz arşiv kaynağı var. 21 Kasım 1924'te gerçekleşen bu mülakattan, İngiltere'nin Türkiye sefiri Ronald Lindsay'in 25 Kasım 1924'te Londra'ya gönderdiği bir elçilik raporunda bahsediliyor. 

Rapor, Macartney'in mülakatına düşülen bir derkenarla birlikte pek çok şeyi ifşa eder bir hal alıyor. Macartney'in, mülakatın yapılma yöntemine dair anlattıklarına dayanan bu derkenarda, İngiliz sefirinin, Mustafa Kemal'in TCF'nin kuruluşuyla ilgili tepkisi konusunda, kendi değerlendirmesi yer alıyor: 

Reisicumhur'un bundan sonra ne yapacağını merak ediyordum; işte, bu fazlasıyla dikkate değer belgede [Macartney mülakatı] cevabımı buldum. Terakkiperverler cumhuriyetçiliklerinde samimi değiller, programları sahtekarlık, kendileri de düpedüz mürteci. 

Haberde yer alan her şey, reisicumhurun yeni muhalefetle hiçbir işinin olmayacağım ima ediyor; Bay Macartney'le konuşurken kullandığı dil -ki haberde yer almamış-ve sarf ettiği cümlelerin tonu ise onun açıkça ölümüne bir kavgayı kastettiğini gösteriyor [vurgu bana ait]. Gazi kendini tam bir cinnet haline kaptırmış; muhalefetteki herkesi sırayla sayıp döker ve onları, her şeylerini borçlu oldukları kendisine karşı nankörlük ve vatana ihanetle suçlarken, yüzü kıpkırmızı olmuş. Mülakatta takdimci ve yarı tercüman gibi hareket eden mebus, birkaç kere araya girip, "Sakin olun Gazi Paşa, bu kadar tedbirsiz olmayın," diye haykırmış, ama gazap selinin önüne hiçbir şey geçememiş. Bay Macartney, tabancaların en kısa sürede ciddi ciddi çekileceğini ve Vasıf ile Necati'nin, Galata Köprüsü'nü 
sallanan cesetlerle donatacak daha pratik bir İstiklal Mahkemesinin başına geçmek için İstanbul'a gelmek üzere hükümeti bırakacaklarını düşünerek Ankara'dan ayrılmış.22 

Bu rapor, iki araştırmacı, Erik Jan Zürcher ve Mete Tunçay tarafından zikredilmiş tir. Her ikisi de Macartney'in Mustafa Kemal'in arzusuna boyun eğerek mülakatın The Times'da yayınlanmasını beklettiğini bildirir. Bu arada Türkiye'deki Hakimiyet-i Milliye gazetesinin Aralık 1924'te, hayli değiştirilmiş biçimde de olsa mülakatı yayınlamıştır.23 
Zürcher'e dayandığı aşikar olan Tunçay, bunun üzerine The Times'ın haber değerini kaybetmesi nedeniyle mülakatı yayınlamaktan vazgeçtiğini öne sürer.24 

Oysa gerçekte mülakat, Mustafa Kemal'in "gazabından" hiç söz etmeden 18 Aralık 
1924'te The Times'da yayınlanmıştır.25 Burada Sefir Lindsay'in raporunda değinilen gözlemler hiçbir surette yer almamış, aradaki uyumsuzluk için 
herhangi bir açıklama da yapılmamıştır. 

Mustafa Kemal'in genel olarak bir muhalefet partisine ilişkin düşünceleri, bu mülakattan önce de bir sır değildi. 20 Eylül 1924'te Samsun'da yaptığı bir konuşmada, konumunu açıkça ortaya koydu ve şöyle dedı: 
Biz bugün belli yolun başında bulunuyoruz. Henüz yeter derecede mesafe almış değiliz. İlk önce ana düşünceler büyük bir berraklıkla ortaya çıkmalıdır. Ondan evvel ayrım fikri, efendiler, alelade particiliktir ki memleket ve milletin huzur ve emniyet şartları, henüz böyle bir parçalanmaya yol açmaya izin vermez.26 
Mustafa Kemal'in yakın arkadaşları, anılarında, onun siyasi muhalefetle yüz yüze geldiğindeki pozisyonunu yumuşatmaya çalıştılar. 

Ama yine de, onun kendi yerini alabilecek liderlerin başa geçtiği bir siyasi muhalefet olarak TCF'nin kuruluşunu doğru bulmadığına inanmamızı sağlayacak 
yeterince kanıt var. 

BİR YASA TADİLATI DAHA..,,

Yeni devrin siyasi realiteleri değişirken, BMM aynı birinci maddeyi bir kez daha tadil etme ihtiyacı duydu ve 26 Şubat ı925'te 556 sayılı kanunu çıkardı. Bu tadilatın tarihi, dini ve Kürt milliyetçisi yönleri hala tartışılan Şeyh Said İsyanının hemen ertesine rastlar. Ancak bir şey pek sorgulanmaz: o da isyanın, dışarıdan bakıldığında ve katılım olarak Nakşibendi ağırlıklı görünümünün, Kemalistlere, asırlardır Osmanlı devlet aygıtının içine ve dışına iyice kök salmış olan ulemaya baskıyı artırma ve sesini daha çok kısma imkanını vermiş olmasıdır.27 

Ancak tek hedef dini müesseseler değildi. 556 sayılı kanun, dine doğrudan ya da dolaylı gönderme yapan herhangi bir siyasi eylemi istediği gibi yorumlama hakkına sahipti. Bir başka deyişle kanun, hoşnutsuzluğunu ifade ederken dini bir platform olarak kullananları, hoşnutsuzluğu din merkezli olanları ve siyasi getiri için dine herhangi bir atıf yapanları hedefine alıyordu. Tadil edilen birinci maddede şu da vardı: "Dini, siyasi amaçlarla kullanarak dernek kurmak yasaktır. Böyle örgütler kuran ve bunlara üye olanlar, vatan haini addedilir."28 

Bu tadilat, Kemalistlere muhaliflerinin siyasi hamlelerini daha da kısıtlama olanağı sağladı. Çoğu "muhafazakar" bir geçmişten gelen ve din, kimliklerinin ve siyasi platformlarının ayrılmaz bir parçası olan muhalifler, oy kampanyalarının ve mecliste sürdürülebilir bir muhalefet oluşturmanın ana gerekçesini yitirdiler. 

Bu arada, yukarıda sözü edilen kanun tadilatının, meclisten, Şeyh Said İsyanının hemen ertesinde ve hiç itirazsız geçişi esnasında, TCF'lilerin mecliste olduğunu ve büyük bir kararlılıkla lehte oy kullandığını da belirtelim. Bu isyan, böylelikle, muhalefetin susturulması ve TCF'nin kapatılması siyasi sürecine katalizör olarak hizmet etmeye yaramış oldu. Bu yüzden, isyanı belli yönlerden mercek altına almamız zaruridir. 

ŞEYH SAİD İSYANI VE SONRASINA İLİŞKİN BAZI GÖZLEMLER.,
 
Şeyh Said İsyanı, 13 Şubat 1925'te, Piran'da (sonradan adı Dicle oldu, idareten Diyarbakır'a bağlıydı) başladı. Yöredeki birçok kasabayı hızla ele geçiren ve Diyarbakır'a kadar gelen asiler, başlarda çeşitli yerel askeri kuvvetlere galip geldiler; ancak hükümet seferber olup daha büyük birlikler gönderince, isyan iki ay içinde bastırıldı. Şeyh Said ve 47 taraftarı mahkeme önüne çıkarıldıktan sonra, 29 Haziran 1925 tarihinde idam edildi. 

    Bu İsyan, cumhuriyet tarihinde, yeni Türk devletine en büyük başkaldırılardan biri olarak kabul edilir. Ama aynı zamanda isyanın, Mustafa Kemal'e radikal inkılabını herhangi bir siyasi muhalefetle karşılaşmadan tamamlaması için uygun ortamı sağladığı da gözden kaçmamalıdır. İsyan sırasında başbakanlık mevkiine gelen İsmet Paşa'nın (İnönü) damadı Metin Toker'e göre, yeni inkılaplar Kemalistlerin vaat ettiği özgürlükle bağdaşmıyordu. Bundan dolayı, Kemalistlerin muhalefeti bertaraf edip halkı inkılaplarla tanıştırabilmek için demokrasiyi ertelemelerinde, bu isyan da vasıta oldu.29 

Bu mütalaayı daha sonra enine boyuna iyice tartışacağız, çünkü bu durumun yeni Türk devletinin geleceği açısından dallı budaklı sonuçları olmuştur. Ama şimdilik, isyana dair bazı gözlemlerle işe başlayalım. 
 
   İsyanın hikayesi ve içeriğiyle ilgilenen pek çok yayın olduğundan,30 burada gün ışığına çıkmamış bazı arşiv belgelerini sunmak ve isyana ilişkin bazı gözlemler yapmakla yetineceğim. Bu gözlemlerin ardından, hükümetin isyana verdiği cevabın zamanlamasını masaya yahracağım ki, bu da doğruca incelediğimiz konuya bağlanıyor. 

  İlk Gözlem isyanın maliyetiyle ilgilidir ve onun, yeni rejimde yarattığı mali yüke dair ipuçları verir. Eğer yeni Türk hükümeti, yeni oluşan siyasi muhalefete karşı bir tertipte bulunmak için isyanı körüklemiş idiyse, isyanı örgütlemeye yeterli bir bütçenin ayrılması da mantıklıydı. 

Bu konuda çelişkili pek çok bilgi mevcuttur. 31  İsyanı araştırırken bugüne kadar yararlanılmamış olan ABD konsolosluk raporlarına göre, BMM Polonya'dan silah alımı için ıo milyon Türk Liralık (5 milyon USD) bir bütçeye onay verdi.32 Türkiye'deki ABD askeri ataşesi. 27 Mart 1925 tarihli bir raporda "Türkiye Müdafaayı Milliye Vekili'nin, yabancı bir askeri ataşeye, Kürt isyanının bastırılması için vekaletinin yapacağı harcamaların, 1 Nisan itibariyle 7.000.000 Türk Lirasını [ya da yaklaşık 3,5 milyon USD'yi] bulacağını söylediğini"33 belirtiyordu. Türk genel kurmay başkanını kaynak gösteren bir başka ABD raporu da bu rakamı doğruluyordu.34 

7.000.000 Türk Liralık bu rakam, bu kez de ayniyle İtalyan askeri ataşesine verilmişti. 

ABD'li gözlemciler, isyanın bashrılması için bu kadar yüksek bir harcama yapılmasına şaşırmışlardı, zira isyan pek de başarıya ulaşmış görünmüyordu. 
Ancak ABD'li diplomatlar, Türk vekilin ya da genel kurmay başkanının abartmak için bir nedeni olmadığı sonucuna vardılar.35 

Bir başka ABD belgesinden toplam bedeli öğreniriz. ABD maslahatgüzarı Sheldon L. Crosby, 27 Ağustos 1925'te, ismi verilmeyen bir ABD askeri ataşesince Washington'a gönderilen çok değerli bir raporu yeniden yayınlamıştır. Türkiye'nin 1925 yılı bütçesini ve Şeyh Said İsyanı tahmini maliyetini 36 ayrıntılandıran bu rapora göre, 1 Mart 1925'te başlayıp 28 Şubat 1926'da sona eren mali yılın bütçesi 153.046.854 Türk Lirası (84,175,770 USD), masraf ise 183.932.777 Türk Lirası (ro1,163,030 USD) idi, yani 30.885.923 Türk Liralık (15,987,250 USD) bir açık hasıl olmuştu.37 

DİPNOTLAR;

21 Hulusi Turgut, yay. haz., Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anılan. (İstanbul: iş Bankası Kültür Yayınları, 2005), 231. 
22 PRO, E 10619/32/44, 25.ır.1924 Erik )an Zürcher'de alıntılandığı şekliyle, Politica! Opposition  in the Early Turkish Republic (Leiden: E.J. Brill, 1991), 61. Aynı dosya Tunçay'da da alıntılanır, s. 109, dipnot 162 "Lindsay'den Chamberlain'e" FO. 424/261, E 10619/32/44. Bu aslında tam bir alıntıdır. 
Aynı dosyada makalenin değiştirilmemiş şeklini görmek de mümkündür; bkz. Zürcher, 155-58. 
23 Tam metin için bkz. Zürcher, 158, Ek, A. 
24 Bkz. Tunçay, 109, Zürcher, 61. 
25 "The Ruler ofTurkey," The Times, 18 Aralık 1924, s. 15. Muhabirin adı haberde yer almaz. Gazete, "Ankara'daki özel muhabirimizden" ibaresini kullanır. Ama yine de haberi Macartney'in yazdığı bellidir. 
26 Söylev, 23 Eylül 1924'le Hakimiyı:t-i Mil!iye'de yayınlandı. Bkz. Zürcher s. 127. Aynı metin Ahmet Emin Yalman'da da yayınlanmıştır, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, cilt 3 (İstanbul: Rey, 1970), 132-33. 
27 İstanbul'daki ABD askeri ataşesine göre, grubun büyük:lügü 100.000 kişi kadardı. Bkz. 867.00/1782 numaralı dosya; ABD Dışişleri Bakanlığı, "Records ofthe Department ofState Relating to Intemal Affairs ofTurkey, 1910-29,"(mikroilm koleksiyonu). 
28 Dini veya mukaddesah diniyeyi siyasi gayelere esas ve alet ittihaz maksadıyla cemiyetler teşkili memnudur. Bu kabil cemiyetleri teşkil edenler ve bu cemiyetlere dahil olanlar hain-i vatan addolunur. Dini veya mukaddesat-ı diniyeyi alet ittihaz ederek şekl-i devleti tebdil ve tagyir veya emniyet-i devleti ihlal veya mukaddesat -ı  diniyeyi alet ittihaz ederek her ne suretle olursa olsun ahali arasına fesat ve 
 nifak ilkası için gerek münferiden ve gerek müçtemian kavli veya tahriri veyahut fiili şekilde veya nutuk iradı veyahut neşriyat icrası suretiyle harekette bulunanlar kezalik hain-i vatan addolunur. 
29 Metin Toker, Şeyh Said ve isyanı (Ankara: Akis, 1968), 44. 
30 Toker, Şeyh Said ve İsyanı; Robert Olson, The Emergence of Kurdish.Nationalism; Behçet Cemal, Şeyh Said İsyanı (İstanbul: Sel, 1955); Aziz Aşan, Şeyh Sait Ayaklanması (İstanbul: y.b., 1991); Martin van Bruinessen, Agha. Shaikh and State: The Social and Political Structures of Kurdistan (Londra ve  New Jersey: Zed, 1992); Wadie Jwaideh, The Kurdish National Movement: lts Origins And Developments (Syracuse: Syracuse University Press, 2006). Dönemin birçok Türk gazetesinde isyan, hem Kürt miliyetçisi ve hem de İslama/gerici bir hareket olarak tasvir edildi. Bkz. Ebbuziyazade, "Hadisenin Ehemmiyet ve Fecaati" Tevhid-i Efkar, 25 Şubat 1925 Nurer Uğurlu'da basıldığı şekliyle, Kürt Milliyetçiliği: Kürtler ve Şeyh Said İsyanı (İstanbul: Örgün, 2006), 536. Ahmet Emin Yalman "isyanın 
Saikleri" adlı makalesinde, bu hareketin feodal ve irticai bir hareket olduğunu ve Kürt milliyetçiliğinin  birincil motivasyonu olmadığını ileri sürer; bkz. Vatan 15 Mayıs 1925, Uğurlu, 577. Nurer Uğurlu, 1925'teki bu isyana dair gazete haberlerini toplayıp yayınlamıştır, bkz. s. 519-612. isyanın mahiyetine dair bir literatür gözden geçirmesi için, bkz. Yaşar Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Karekteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar (Ankara: Boğaziçi, 1992), 179-289. TİTE arşivlerinde de konuyla ilgili bazı belgeler bulunur; özellikle K23G64B3 numaralı rapor, Diyarbakır postanesine " Diyarbekir Kürdistan Hariciye Vekaleti" adresine kataloglar geldiği iddiasında bulunması bakımından önemlidir. 
Herhangi bir tarih ve imza bulunmayan belgede "suret" başlığı vardır. Benim kanaatime göre bu belge, isyanı Büyük Britanya'nın kışkırttığı iddialarını desteklemek için sonradan imal edilmiş olabilir. Yine de, Şeyh Said'in sonraki davalarında bu tür iddiaların hiçbiri ispatlanamamıştır. Söz konusu paragrafın 
tam metni şöyledir: "Bugün Diyarbekir postanesine dahil olan mektuplar meyanında İngilizlerden Diyarbekir'e gönderilmiş bazı fabrika ilanları üzerinde atideki adresler görülmüştür: 
1) Diyarbekir Kürdistan Hariciye Nazın Efendiye, 
2) Diyarbekir Kürdistan ... Nazın Efendiye." TITE'deki ilgili diğer  belgeler K24 G143 B2'dedir. 
31 Mete Tunçay, 20 milyon İngiliz Lirasından bahseden Abdurrahman Kasımlu (Gassemlou) ve 60.000.000 Türk Lirası rakamını veren bir Kürt ağasından (Süreyya Bedirhan) alıntı yapar. Bkz. Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetinde., 143, dipnot. 16. Bu yazarların Türk kayıpları konusunda sırasıyla verdikleri 20.000 ve 50.000 rakamlarını değerlendiren Tunçay, yerinde olarak bunların çok abartılı 
olduğu sonucuna varır. Robert Olsan 20 milyon rakamını yanlışlıkla 20.000 İngiliz Lirası olarak alıntılamıştır; bkz. Olson, The Emergence of Kurdish Nationalism ... , 126. 
32 Bkz. Bristol tarafından Dışişleri Bakanlığına gönderilmiş, 867.00/1863 numaralı, 13 Mart 1925 tarihli rapor, Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı. "Records of the Deparlment of State Relating to Internal Affairs ofTurkey, 1910-29." 
33 Age., 867.00/1866 numaralı dosya. 
34 Age .. ve 867.00/1864. 
35 867.00/1852. 
36 867.00/1889, Sheldon Levitt Crosby'den Dışişleri Bakanlığı'na, 27 Ağustos 1925. 
37 867.00/1889, "General State 13udget, 1925-1926-Turkey," no 4471, 21 Temmuz 1925. 


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder