18 Ekim 2020 Pazar

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ., BÖLÜM 5

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ., BÖLÜM 5


Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, 150 likler, Gayrı Müslimler, İzmir Süikastı,Türkiye Cumhuriyeti tarihi,
Sevr Antlaşması, İstiklal Savaşı, ZUHAL BİLGİN,FEVZİ GÖLOĞLLU,YETKİN BAŞARIR,HAKAN ÖZOGLU,

BMM DEKİ TARTIŞMALAR.,

BMM, 26 Aralık 1923'te, 391 numaralı genel af kanununu çıkardı. Cumhuriyetin ilanı vesilesiyle çıkarılan bu af, adi suçluları kapsayan bir kısmi aftı ve önceden verilmiş hapis cezalarının yarıya (madde bir) inmesine, ölüm cezalarının da 15 yıl hapse çevrilmesine (madde iki) hükmediyordu. 

Ancak madde dörtte, bu aftan 150 kişinin faydalanamayacağı açıklanıyordu.45 
Bu af, Lozan Antlaşmasında üzerinde mutabık kalınan genel af değildi. Bunun için 16 Nisan 1924'ü beklemek gerekti. BMM, Lozan Antlaşmasında verdiği genel af sözünü yerine getirmek için, 487 numaralı bir başka kanun çıkardı. Türk tarafının Lozan Konferansındaki niyet beyannamesiyle fiiliyattaki 487 numaralı genel af kanunu kıyaslandığında, birincinin ikinciye nazaran çok daha ayrıntılı olduğu görülür. İki belgenin tıpatıp aynı olmamasının ana nedeni konusunda, tanımların muğlak bırakılmasının Türk tarafının işine daha fazla geldiği spekülasyonu yapılabilir. 

İki belge arasında en göze batan fark, beyannamede karşılık verilecek taraf olarak Yunanistan'ın adının defalarca telaffuz edilmiş olmasına karşın, fiili kanunda bunun sadece Lozan Antlaşmasına imza koymuş yabancı bir devlet olarak geçmesiydi. 

Bu Türkiye'ye, Yunanistan'a ilaveten Büyük Britanya ve Fransa karşısında da bir kaldıraç sağlıyordu, çünkü Kemalistlerin Irak ve Suriye gibi ülkelerde de işbirlikçileri bulunabilirdi. Kemalistlerin destekçilerinin gerçekte kimler olduğunu ya da İtilafçıların safındakilerden kaçının böyle bir aftan faydalandığını bilmiyoruz. Ancak, savaş büyük ölçüde Türkiye topraklarında cereyan ettiğinden, aftan yararlananlar arasında Türkiye'de yaşayıp da İtilaf devletlerini desteklemiş olanların sayısının, tersi durumdakilere göre çok daha fazla olduğu kolayca varsayılabilir. Kanunun üçüncü maddesinin 150 kişiyi af kapsamı dışında bırakmış olmasına da her halükarda değinilmelidir.46 Türkiye, bu yolla, uluslararası sorumluluklarını yerine getirmiş bir ülke olarak gözükmüş oluyordu. 

İsmet Paşa'nın, yukarıda değinilen, 15o'liklerin isimlerinin belirlenmesi isteğini dile getirdiği ilk telgrafının üzerinden 15 ay geçtikten sonra, kanunun imzalanmasının ardından, BMM 16 Nisan ve 22/23 Nisan 1924 tarihlerindeki kapalı oturumlarda 15o'liklerin isimlerini tartışmaya başladı. Fikrin, Topçu İhsan Bey'in evinde ilk ortaya atılışının üzerinden neredeyse üç yıl geçmişti.47 Bu gecikmenin bir nedeni, Türk hükümetinin, Lozan Antlaşmasının Büyük Britanya, Japonya ve İtalya t..rafından onaylanmasını beklemesiydi. 

Listeye kimler dahil edilmeliydi? Herkesin aklındaki soru buydu. Dahiliye vekili ve emniyet müdürünün 600 kişilik bir liste hazırladığını biliyoruz. 

Daha sonra bu isimler 300'e indirildi.48 Ancak bu 300 ismin de yarıya indirilmesi gerekiyordu. 

Bu kolayca üstlenilebilecek bir vazife değildi, çünkü meclisteki herkesin kafasında kendi listesi vardı. Ancak bir de, hükümetin son biçimini verdiği bir liste vardı. 16 Nisan 1924'teki otuz dokuzuncu oturumun konusu, önerilen 150 adın teyidiydi. Bu oturumların tutanaklarından, meclis üyelerinin zihniyet dünyası hakkında net bir fikir sahibi olabiliriz.49 

Meclis başkanı, 16 Nisan 1924'te oturumu açtı ve listeyi okuması için Dahiliye Vekili (Ahmet) Ferit (Tek) Bey'e söz verdi. Ferit Bey, Lozan Antlaşmasına      eklenen ve kendilerine 150 kişiyi genel af kapsamı dışında bırakma imkanı veren protokolden bahsetti. Listede olmayı hak eden başka birçok ismin arasından 150 kişiyi ayırt etmenin zorluğuna değindikten sonra sözü, ilk bakışta 600 ismin hemen ayırt edilebildiğine getirdi. 

Bu yüzden ilk listede bu 600 isim yer alıyordu. Ancak, kapıda isimleri azaltma gibi bir mecburiyet beklediğinden, Emniyet Genel Müdürlüğü keyfi 50 biçimde listeyi tırpanlayıp 300'e indirmişti.

Dahiliye Vekili Ferit Bey, ardından bu isimlerin nasıl 150'ye indirileceği sorusunu sorup hükümetin düşüncesini açıkladı. Ferit Bey, Osmanlı hanedan mensuplarının daha önce geçirilen (3 Mart 1924) bir diğer yasaya konu olmaları gerekçesiyle listeden çıkarıldıklarını doğruladı. 

Bu ünlü 431 sayılı yasa, hilafetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanının ülke dışına sürülmesiyle ilgiliydi. 150'likler listesinde çekilen yer sıkıntısı bu sayede epey hafiflemişti. Listede yer alması gerekenler, artık sadece Sultan Vahdeddin'in bazı yakınlarıydı. 
Ferit Bey'e göre hükümetin ayıkladığı öbür grupta, 300 kişilik listeden bazıları vardı. 
Bunlar Yunan ordusunda vazife yapanlardı. Hükümet bir kararname yayınlayarak, Tabiyet Kanununa muhalefet ettikleri gerekçesiyle onları vatandaşlıktan çıkarmıştı. 
Bu kanun, yabancı bir ülke ordusuna hizmet eden herhangi bir Osmanlı vatandaşının, hükümet kararıyla vatandaşlıktan çıkarılabileceğine hükmediyordu. İşgal güçlerinin çıkarına hizmet eden birçok kimse bulunduğundan, bu isimler de liste dışında bırakılabilirdi. Bu hareket de isim sayısının azaltılmasına yardımcı oldu. 

Bu arada, işgal güçleriyle işbirliği yapmakla suçlanan bazı kişilerin, yine de 15o'likler listesinde bulunduğunu hatırlatalım. Anlaşılan hükümet, bu kişilerin (örneğin Çerkes Ethem gibi) ülkeden defedilmesini iyice sağlam kazığa bağlamaya çalışıyordu. 

Yine de bütün bu tedbirler, hükümetin, 150 kişilik listeyi kararlaştırmasını sağlayacak nesnel kıstaslarla ortaya çıkmasına kafi değildi. 

Bu noktada, liste fikrini ilk akleden şahıs olmakla itibar edilen Topçu ihsan Bey şu ifadede bulundu: 

......   Muhterem Arkadaşlar, son harekat-ı milliye münasebetiyle ihanetleri tahakkuk edenlerin vatan hududu haricine çıkarılması mevzuubahis olduğu zaman, bittabi bunların adedi 500'de, 600'de, 1000'de kalacak değildir. Çoktur. Bendenizce, mademki Lozan'da akdedilen itilafta veya kararda 150 kişilik bir muhtıra olarak kabul ettirilmiş, eğer bunların içerisinde hem ihanetleri tahakkuk eden ve hem de istikbalde daima kendilerinden ihanet beklenen adamlardan müteşekkil bir defter yapmamız lazımdır.52 

Bir başka deyişle ihsan Bey, başka her şey eşit ise, BMM'nin geçmişin intikamını alma tuzağına düşmeyip, yeni rejime meydan okuma ve onun altını oyma potansiyeli taşıyanları seçmesi gerektiğini ima ediyordu. Aslında bu tam da 150'likler fikrinin ortaya atılma sebebiydi. Ancien regime taraftarlarını ve böylelikle doğmakta olan rejime olası muhalefeti de yok etmek, her şeyden önemliydi. 
150 sayısı bütün muhalefeti içine almaya yetmese de, kesinlikle bir başlangıçh. 
Meclisteki tarhşma, üyelerin listeye isimlerin de konmasını istemeleriyle sürdü. Söz isteyen, Aydın mebusu Mazhar Bey, listede olmayı hak eden başka isimlerin de olduğunu tasdik ettikten sonra, yine de hepsinin dahil edilmesinin imkansız olduğunu, bu yüzden "liste üzerindeki tartışmayı daha fazla uzatmanın hayırlı olmadığını" belirterek "kabinenin hazırladığı listenin olduğu gibi onaylanıp yürürlüğe konmasını" önerdi.53 

Oysa tam aksine, hararetli tartışmalar yaşandı. Kapalı oturum tutanakları, 16 Nisan 1924'teki oturumda otuz alh mebusun söz aldığını ve tartışmalardan 
hiçbir sonuç çıkmadığını ortaya koyar. Kapalı oturum, listenin bir kez daha meclise getirilmeden, önerilen yeni isimler ışığında hükümet tarafından tekrar gözden geçirilmesi şartıyla akşamüstü p5'te sona erdi.54 
Oturumun aniden kesilmesinin bir nedeni, Dahiliye Vekili Ferit Bey'le Karesi Mebusu Süreyya Bey arasında patlak veren tartışmaydı. 
Bu oturuma kadar, mebusların gayrimüslimlerin de listeye alınıp alınmayacağı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları açıktı. İzmir Mebusu Şükrü Bey'in, doğrudan doğruya "Sarahaten söyleyiniz. (Antlaşma] Rum, Ermeni, Yahudi kovulamaz diyor mu?" diye sorması ve Süreyya Bey'in de "Sarih cevap, evet veya hayır deyiniz" diye araya girmesi üzerine, Ferit Bey şu cevabı verdi: 
......   Emniyet-i Umumiye Müdürü, hukuk müşavirlerine gitti (ve bu soruyu sordu] ve müzakerelerde bulunanlar dediler ki: Evet, müzakerede gerek tahriri olarak ve aramızdaki mukaveleler suretinde, ... Ve gerek müzakerat-ı şifahiyemizde [gayrimüslimleri dahil etmeyeceğimize dair] taahhüt etmişizdir dediler. 55
Dahiliye vekilinin birbirini tutmayan beyanlarda bulunduğunu öne süren Süreyya Bey pes etmedi: 
Dahiliye Vekili muhteremi (Ferit Bey] mütenakıs ifadelerle burada hilaf-ı vaki söylediğine bendeniz kanaat getirdim 56 .... Çünkü ... Lozan Muahedesinde olmayınca, gizli protokollerde vardır dediler. Sonra çıktılar, Şükrü Bey'in sualine vazıh, kati, müfit cevap veremediler, Venizelos böyle (Rumların listeden muaf tutulması gerektiği] demiş dediler. 

Fakat İsmet Paşa'nın kabul ettiğini söylemediler. 

Sözleri kanuna münafıdir, kanuna muhaliftir.57 
Bu suçlamayla kızan Ferit Bey "Sizin biraz terbiye öğrenmeniz lazımdır," diye patladı. Süreyya Bey "Asıl sizin terbiye öğrenmeniz lazım. 
Bütün memleket sizin kim olduğunuzu biliyor,''58 diye karşılık verdi. Bu atışma üzerine, meclis başkanı önerge vererek oturumu tatil etti. 
Mebusların 150'likler listesini tartışırken dahi, Lozan Antlaşması hükümlerinden habersiz olduğunu görmek ilginçtir. Hükümetin, listeyi meclisten fazla tartışmaya meydan vermeden geçirmeyi, ayrıntılara ancak "gerekli oldukça" girmeyi tercih etmiş olması mümkündür. Ne var ki, mebuslar listeye girecek isimlere büyük bir ilgi gösterdikleri ve akıllarına gelen isimleri listeye koydurtmak istedikleri için, alt-komite toplantılarındaki, gayrimüslimlerin durumu gibi bazı ince ayrıntıların onlara açıklanması gerekti. 
Burada işaret edilmesi gereken bir diğer önemli husus, Süreyya Bey'in ağzından çıkan son cümledir: "memleketteki herkes sizin kim olduğunuzu biliyor." Eğer ı Haziran 192459 tarihli, 544 numaralı 150'likler listesi kararnamesini hangi vekillerin imzaladığı incelenirse, oradaki dahiliye vekili imzasının Recep (Peker) Bey'e ait olduğu görülür. Tartışmalarda dahiliye vekili olarak hükümeti temsil eden Ferit Bey, 21 Mayıs ı924'te çoktan istifa etmişti. Bu istifanın yegane nedeni, Ferit Bey'in, Mustafa Kemal'in arkadaşı olan Refet (Bele) Bey'e (daha sonra Refet Paşa) 1919'da gönderdiği bir telgraftı. Bilindiği gibi Ahmet Ferit Bey, İstanbul hükümeti 1922'de dağılmadan evvel, Damat Ferit Paşa Kabinesinde nafıa nazırıydı. 
Ferit Bey, bu özel telgrafında, İstanbul'un yaptığı Anadolu'dan dönmesi çağrısına uymayan Mustafa Kemal'i eleştiriyordu: 
....  [Mustafa Kemal] gelmiyor. Fena ediyor. Çünkü İngilizler her şeyi bıraktılar, bu noktada ısrar ediyorlar. Maksat memlekete hizmet etmek ise, Orduda çok şükür kendisinden başka kumandan yok değil. Mademki dönüş lüzumu bir dış meselesi halini aldı, başkasını vekil bırakıp dönmeliydi.60 
   1919'da gönderilen bu telgraf, 28 Nisan ı924'te gazetelerde yayınlandı. 61 
   Refet (Bele), sorulduğunda, "Ferit Bey, o sırada İngilizlerin İzmir'i (Smyrna) işgalini önlemeye çalışıyordu ve milli mücadeleye [dolayısıyla Mustafa Kemal'e] karşıydı,"62 diyerek, telgrafı doğruladı. Bu, Ferit Bey'in kabine üyesi olarak itibarına vurulan son darbeydi. Yukarıda da değinildiği gibi, kararnamenin 21 Mayıs 1924'te imzalanmasından on gün önce istifa etti. Bu olaydan sonra meclisten ayrılıp sefir olarak hariciye vekaletine geçti ve uzun süre yurtdışında kaldı. 63 
Bu hikaye, Mustafa Kemal'e muhalif 150 kişilik listeyi hazırlamakla bizzat görevli bakanın, bir zamanlar ona karşı olması bakımından anlamlı ve listenin keyfiliğini açıkça ortaya koyan bir örnektir. Belli ki kendisi, yeni rejime muhalif olmaya devam edenler veya olabilecekler kategorisine girmiyordu. Yine de kimi yazarlar, 150'liklerin pek çok mensubunun, Ankara'ya bir tehdit olmaktan çok uzak olduğunu öne sürmüşlerdir.64 

150'liklerin ele alındığı meclis oturumund.a geçen önemli tartışmaların incelenmesine dönecek olursak, Recep (Peker) Bey'in BMM'ye, tam metni kayıp olan bir önerge verdiğine işaret edebiliriz.65 Bundan, Recep Bey'in BMM'de yaptığı sunuş dolayısıyla haberdarız. 
Hükümet, 150'likler listesine ilaveten bir "Kara Liste" yapmalıdır. Diğer tüm isimler [ 150'likler listesine dahil olmayan] bu listedeki yerini almalıdır. Bunu gazetelerde ilan etmemiz gerekmiyor... 
Bu "Kara Liste" devletin tüm güvenlik kuvvetlerine, özellikle de limanlara [ve] İstanbul'un en işlek kısımlarına dağıtılmalı ... ve üzerinde listedekilerin resimleri de bulunmalıdır. Güvenlik kuvvetleri, ülke tehlikedeyken, bazı yurttaşlarının ona zarar vermek istediğini bilmelidir. 
Bu şahıslar, yer darlığı sebebiyle 150'likler listesine alınmamışlardır. Ülkede yaşamaya devam edenleri gözaltında bulundururken, bir de onları taciz etmeye ihtiyaç yoktur. Onlar, "Kara Liste"nin bir mensubu olmaları hasebiyle güvenlik kuvvetlerinin gözünün üzerlerinden ayrılmadığını bilerek, kendilerini bir köşeye tecrit edecek ve [bizi taciz etmekten] kendileri kaçınacaktır. Yurtdışındakiler 
ise kendilerine [Türkiye'de] ekmek kapısı olmadığını anlayacaktır.66 
     Görüldüğü gibi, Recep Bey yeni rejimin geleceği için zararlı addedilen diğer şahısların adlarının yer aldığı ek bir liste hazırlamak ve onlara gözdağı vermek istiyordu. Bu liste, ille sürgüne gönderilmesi gerekmeden, muhalif pek çok şahsiyetin kimliğinin saptanmasına ve ihbar geldiğinde hepsinin toparlanmasına yarayacaktı. Meclis Başkanı Fethi (Okyar) Bey'in oya sunduğu önerge herhalde aleni ve uygunsuz bir gözdağı addedildi, zira BMM'nin önergeyi düşürdüğünü biliyoruz. Hiç kuşku yok ki böyle bir ek liste, ileride bir "cadı avı" başlatacaktı. 67 

    Süreyya Bey Affın zaman çerçevesine dair bir diğer önemli soru ortaya attı. Lozan Antlaşması, Türkiye'nin, 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 tarihleri arasında vatana (Ankara hükümetine diye okuyun) ihanet edenler için genel bir af ilan etmesini hükme bağlıyordu. "Lakin 1922'den sonra dahi vatana ihanete devam edenleri de affetmeye mecbur muyuz? Bugün, [Yunan] adalarında Türklük aleyhine faaliyet göstermeye devam eden Çerkes eşkıyalar var. ... Onları da bu listeye dahil etmemiz gerekmiyor. Onlar dün haindiler ve bugün de aynı olmaya devam ediyorlar."68 Bu, konunun ilginç bir ele alınışıdır, çünkü Ankara hükümetine antlaşmada belirtilen tarihler arasında muhalefet edenlerden çok daha fazlasının takibatına olanak sağlıyordu. Böyle bir mantık, siyasi tavrını açıkça Ankara lehine çevirmeyenleri kovuşturmanın yolunu kolayca açardı. Ferit Bey bu 
konuda yasal zeminde kalma endişesini orta koydu. Çerkes Ethem örneğini vererek, 69 şayet BMM onu bu protokolün dışında bırakacak olur da kendisi 
bir gün Türkiye'ye geri dönmeye kalkarsa, hükümetin onu bundan men edemeyeceği uyarısında bulundu. Onun Türkiye'ye girişine mani olmak 
babında, kovuşturma onun yurtdışında Türkiye aleyhine çalıştığını açıkça ispatlayabilirdi. Ferit Bey'e göre, bu kulaktan dolma şekilde yapılamazdı; 
sağlam kanıtlar gerekirdi.70 Bir başka deyişle, 150 İsmi Genel affın dışında tutmaya yarayacak protokol, başlıca muhaliflerden kurtulmanın yasal olarak 
en emin yoluydu. 
   Burada hükümetin, 19 Şubat 1869'da yürürlüğe giren 1044 sayılı Tabiyet-i Osmaniye Kanunnamesi'nden medet umup, listedeki bazılarının vatandaşlıklarını düşürerek onların isimlerini listeden kaldırmayı planladığını belirtmek gerekir. Süreyya Bey tartışmalarda kanunun ilgili maddesini şöyle ifade etti: "Eğer bir şahıs başka bir ülkenin vatandaşlığını kabul eder veya yabancı bir ülkenin ordusunda hizmet ederse, imparatorluk hükümeti söz konusu şahsın vatandaşlık hakkını elinden alma yetkisine haizdir."71

 Bu önemlidir, çünkü 600 'lük listedeki isimlerin bazıları 150'lik listeye, bu kanuna müracaatla vatandaşlıktan çıkarıldıkları için alınmamıştır.72 

Bu noktada Çerkes Ethem vakası daha bir önem kazanmaktadır, zira ona karşı yöneltilen ithamlardan biri kendisinin Yunan askeri çıkarlarına hizmet etmesiydi. Bu suçlama, şayet ispat edilirse, hükümete açıkça onu vatandaşlıktan çıkarma ve ülkeye geri dönmesini engelleme hakkını verecekti. 

Listedeki kişilerin neredeyse üçte ikisinin, bazıları Ethem yakını olan Çerkes kökenli şahıslardan oluştuğuna bakılırsa, böyle bir hamleyle listede başka adaylar için adamakıllı bir yer açılmış oluyordu. Ethem ve yoldaşlarının 150'likler listesinde kalmış olmaları, hükümetin onları büyük bir tehdit olarak gördüğü ve bu sürgünle meşru zeminde bir kumar oynamak istemediği gerçeğini yansıtır. 

Ayrıca hükümetin elinde, onlar ve onların Yunan ordusundaki hizmetleri aleyhinde inandırıcı deliller bulunmayışına da işaret edebilir. 
150'likler konusuyla ilgili ikinci meclis oturumu, 22 Nisan 1924'te yapıldı. Gece yarısından sonra biten bu oturumda, meclis üyeleri konuyu inceden inceye müzakere ettiler. Bazı isimleri listeye dahil etmek konusunda hala talepler vardı; ancak, tartışmalar bir önceki oturumda olduğu kadar cepheleşir değildi. Tartışmalara yirmi dokuz üye faal bir şekilde katıldı ama mütalaalar gayet kısaydı. Kapalı oturum 23 Nisan 1924 günü sabaha karşı 01:55'te sona erdi; lakin bu uzun uzadıya tartışıldığı anlamına gelmiyordu; konuşmacılar kayda geçirmiş olmak için görüşlerini belirtip sonucu kabullendiler. Listenin kısa sürede onaylanması gerektiği konusunda kimsede bir tereddüt yoktu, çünkü Cumhurbaşkanı Mustafa 
Kemal, Genel Af Kanununu zaten imzalamıştı. Sonuçta, eski listedeki üç ismin yerine Madanoğlu Mustafa, Osman Nuri ve Refik geçmiş oldu 73 Liste, Meclisin 23 Nisan 1924'teki 44. Oturumunda çoğunluk oyuyla kabul edildi. 
    Ancak, listedekilerden bir kişinin ölümü üzerine sayı 149'a indi. Hükümetin, yeni bir ismi ilave ederek 1 Haziran 1924'te Mustafa Kemal'in onayına sunduğu liste, sonunda 7 Ocak 1925'te Resmi Ceride'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.74 
Hemen ardından, hala Türkiye'de olanlardan ülkeyi terk etmeleri istendi; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri 150'liklerden kimilerinin ulaşım masraflarının hükümet tarafından karşılandığını ortaya koyar.75 

DİPNOTLAR;

67 Age., 454· 
68 Age., 45r. 
69 Çerkes Ethem hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. O, bir ara Ankara çevresindeki önemli şahsiyetlerden biriydi ve milis kuvvetleriyle milli harekete verdiği hizmet hayranlık uyandırıyordu.  Ancak ismet Paşa ve Mustafa Kemal'le anlaşmazlığa düşünce, onlara karşı vaziyet aldı. O, İstanbul çevresinin bir mensubu olarak tasnif edilemez; ne var ki son yıllarında Ankara hükümetine muhalifti.  Bkz. Cemal Kutay, Çerkes Ethem Dosyası (İstanbul: Boğaziçi, 1973). 
70 TBMM Gizli Celse, 452. 
71  Age., 453
72 Vatandaşlığı düşürülenlerin listesini belirlemeye muvaffak olamadım. Süreyya Bey'in meclisteki  beyanından, hükümetin elinde vatandaşlıktan çıkarılacak 300 kişilik bir liste olduğunu öğreniyoruz.  Bunların kaçının vatandaşlığını kaybettiği belli değildir; Bkz. TBMM Gizli Celse .... Cilt 4, 450. 
73 Zabıtta isim yanlışlıkla Mavanoğlu diye yazılmıştır, Madanoğlu olması gerekir; age., 461. 
74 Bu gazetede iki tarih vardır: biri 7 Kanun-u Sani 1340 (Mali Takvim) ve II Cemaziyelahir 1342 (Hicri Takvim). Gün, çarşamba olarak geçmektedir. Tutarsızlık, hem o tarihin çarşambaya denk gelmemesinde, hem de iki tarihin birbiriyle çakışmamasında dır. 11 Cemaziyel ahir 1342, 19 Ocak 1340' karşılık 
gelmektedir ve o gün de cumartesidir. Bkz. Resmi Ceride, sayı 81. 
75 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 30.18.ı.ı/ıp9.2. Bu belge 22 Mart 1925 tarihlidir ve 19 kişinin İzmir'den yurtdışına naklinin masraflarının, Dahiliye Vekaletince karşılanmasını istemektedir. 

6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder