18 Ekim 2020 Pazar

GENELDEKİ MUHALEFET: İZMİR SUİKASTI VE DAVALARI. BÖLÜM 1

GENELDEKİ MUHALEFET: İZMİR SUİKASTI VE DAVALARI.  BÖLÜM 1 



Cumhuriyetin Kuruluşunda İktidar Kavgası, Şeyh Said İsyanı, İzmir suikastı,harf inkılabı,Takrir-i Sükun kanunu,Ziya Hurşit,Gürcü Yusuf,Çopur Hilmi, Giritli Şevki,
    

     Erken Türkiye Cumhuriyeti'ndeki siyasi muhalefeti susturma sürecinin bir diğer dönüm noktası da, Mustafa Kemal'e 1926'da düzenlenen İzmir suikastı tertibidir. 1925'teki Şeyh Said İsyanı gibi bu girişim de, CHF'ye, yeni rejime ve iktidardaki hükümete bütün olası siyasi muhalefetin silinmesi sürecini tamamlatan bir mazeret sundu. Sonunda süreç öylesine kusursuz biçimde tamamlandı ki, 1927'deki yeni seçimlere kadar mecliste görüşülen herhangi bir kanun tasarısında, aykırı tek bir ses bile çıkmadı. BMM'deki vekiller, farklı görüşte iseler bunu oylamaya katılmayarak belli ettiler. Söz gelimi, 6 Kasım 1926'da, hükümetin güvenoyu alması gerektiğinde, vekillerin sadece yarısı oy kullandı. Mahmut 
Goloğlu, haklı olarak, katılım yetersizliği nedeniyle kanun tasarılarının hiçbirinin, ilk turlarda gerekli oyu alamadığına işaret eder. Tasarılar ancak, salt çoğunluğun yeterli olduğu sonraki turlarda kanunlaşabildi.1 
   İşte radikal Batılılaşmacı inkılapların pek çoğu (örneğin, 1928 harf inkılabı), BMM'den böyle bir siyasi ortamda ve akıl almaz bir kolaylık ve hızla geçti. 
İzmir tertibi ve arkadan gelen suikast davalarını, rahatlıkla 1925 Takrir-i Sükun kanunuyla başlayan sürecin bir devamı olarak okumak mümkündür. Bu, mevcut ve potansiyel muhalefetin silinip süpürülmesi sürecinin nihai aşamasıydı. 1926'daki İzmir ve Ankara mahkemelerinin sonunda, meclis içindeki muhalefet (kapatılan TCF üyeleri) ile meclis dışındaki potansiyel muhalefet (eski bazı üst düzey İTC mensupları) temizlenip ortalık pirüpak edildi. 

1926 İzmir suikastı tertibi, meslekten olmayan bir dizi tarihçi tarafından araştırılmıştır.' Bu yüzden de, erken cumhuriyet tarihinin bu oldukça önemli kısmına ilişkin araştırmalar, birçok örnekte gerekli ehliyetten yoksun kalmıştır. Bununla birlikte, ezici çoğunluğu Türkçe olan bu kaynaklarda, birincil kaynakların önemli izleri vardır. Halihazırda konuyla ilgili birincil kaynakların en çoğu hatıratlardır. Ancak okur bu hatıratların güvenilirliği konusunda dikkatli olmalıdır, çünkü çoğu, yazarlarının o sıradaki siyasi ihtiraslarının fırça darbelerini taşır. Resmi belgeler, söz gelimi hükümet yetkilileri ve Mustafa Kemal'in kendisi tarafından verilmiş beyanatlar ise, onların bu olayın tarafı olmaları nedeniyle, sınırlayıcıdır. 

Bununla birlikte, araştırmacıların kullanımına basılı halde yakın zamanda sunulmuş yabancı kaynaklara ait birincil anlatılar da vardır, örneğin İzmir davasına dair ABD konsolosluk raporları ve mahkeme tutanakları gibi.3 

Bütün bu kaynaklar, mercek altındaki konuya dair bilgimizi genişletmemizde yardımcı olur. 

Bu bölümde İzmir tertibi, siyasi muhalefetin ortadan kaldırılması bağlamında yeniden ele alınacaktır. Bu konudaki birçok çalışma, haklı olarak, İzmir suikastı tertibinin, hükümetin muhalefeti temizlemekteki çıkarına hizmet ettiği sonucuna varmaktadır.4 
Ancak, bunun tam olarak nasıl yapıldığı tatminkar bir biçimde belgelenmiş ve eleştirel gözle incelenmiş değildir.5 

Ben, araştırmamda mevcut birincil ve ikincil kaynaklara ilaveten, ABD diplomatik arşiv kaynaklarını da kullandım. Bu kaynaklar, dışarıdan bir izleyicinin olayların gidişahnı nasıl anlamlandırdığı konusunda bilgi vermesi bakımından önemlidirler. Tabii, onların algılamalarının da hatasız olmadığını söylemeye lüzum yok; ne var ki bu hatalar kasti olmadığı gibi, yanlışlıkları da ihmal edilebilir düzeydedir. İkincil kaynaklardaki zaten faydalandığımız bilgileri, bu kaynaklar sayesinde karşılaştırma imkanı buluruz. Bu yüzden, ABD konsolosluk raporlarının metnin tamamı için taze 
veriler sağlamasına ilaveten, bu bölümde ABD arşiv kaynaklarıyla ve onlarda sunulan bilgilerin yansımalarıyla ilgili ayrı bir alt bölüm de açılmıştır. 

   Suikast tertibiyle ilgili olarak, aşağıdaki hususlarda çok şey yazılıp çizildi. Gerçekten, Mustafa Kemal'in hayatına kasteden bir tertip var mıydı? 

Kemalistler böyle bir suikastı muhalefeti susturmalarına yarasın diye kışkırttılar mı? TCF'nin ve İTC'nin bu tertipteki rolü neydi? Suikasta bulaşmakla itham edilenlerin infazı haklı mıydı? Bu hususlara şöyle bir değinip geçeceğim, çünkü asıl amacım bu tertibin hükümete karşı mevcut ve potansiyel muhalefeti sindirmek için nasıl ustaca kullanıldığını göstermektir. 

Türkiye'nin içindeki iktidar mücadelesinin, uluslararası topluluk, bilhassa da Büyük Britanya ve ABD'yi çok yakından ilgilendirdiğini biliyoruz. Yabancı gözlemciler, Takrir-i Sükun sonrası ortamda, Mustafa Kemal'den Şeyh Said İsyanının arkasından başlattığı işi tamamlamasını sağlayacak bir hamle bekliyorlardı. 

Bu yüzden, İzmir tertibinin ona bu ikinci fırsatı sunması sürpriz olmadı. Tertibin ortaya çıkmasından sonra, İstanbul'daki İngiliz temsilcisi Sir R. Llndsay, Londra' daki Dışişleri Bakanı Sir Austen Chamberlain'ı komplodan haberdar etti. Sir R. Llndsay, 23 Haziran 1926'da, tertibin muhalefeti susturmak amacıyla bizzat Mustafa Kemal tarafından teşvik edildiği yolunda çıkan rivayetlere değindikten sonra, Mustafa Kemal'in hayatına gerçek bir kastetme girişiminin bulunduğuna hükmediyor, ancak şöyle de devam ediyordu: "[Türk] Hükümetinin, muhtemel her türlü hasmının faaliyetleriyle ilgili soruşturma açmak için böyle bir fırsatı kaçırmayacağı tabiidir."6 İstanbul'daki ABD Yüksek Komiseri Mark L. Bristol, 7 Temmuz 1926 tarihinde, kendi Dışişleri Bakanlığına "Suikast gerçek, tertip konusu ise dallanıp budaklanıyor," şeklinde bir rapor gönderdiğine göre, ABD Konsolosluk raporları da bu değerlendirmeyle hemfikirdi."7 

   Aşağıda da görüleceği gibi, Türk kaynakları da bu değerlendirmeyle söz birliği içindedir. Mustafa Kemal'i öldürmeye yönelik başarısız bir girişim hakikaten vardı. Ancak bu girişim, onu ve CHF hükümetini eskiden olmadığı kadar güçlendirdi. Belli ki bu, yarıda kalan muhalefeti susturma işini bitirmenin " İkinci Şansı " oldu. Gelin, 1926'da izmir'de neler olduğuna şöyle bir göz atarak başlayalım. 

TERTİBİN ORTAYA ÇIKIŞI.  8 

Mustafa Kemal. ülkenin güney ve batı illerini teftiş etmek üzere 7 Mayıs 1926 tarihinde Ankara'dan yola çıktı. Eskişehir ve Afyon üzerinden ertesi gün Konya'ya ulaştı. Tarsus ve Mersin güzergahını izleyerek geldiği Silifke'deki çiftliğinde bir süre oyalandıktan sonra, Adana'yı ziyaret edip tekrar Konya'ya, oradan da Bozüyük'e (Bilecik) dönen Mustafa Kemal, Marmara Bölgesi'ndeki tarihi Bursa şehrinde tam yirmi dört gün (20 Mayıs'tan 13 Haziran'a kadar) kaldı. 14 Haziran'da Bandırma'ya geçti. Seyahat programına göre, 15 Haziran 1926'da İzmir'e varması bekleniyordu. 

Ancak, yola çıkışını beklenmedik şekilde bir gün erteledi. Bandırma'da, İzmir Valisi Kazım Paşa'dan, kendisine Haziran'ın 15'inde bir suikast düzenleneceğine dair bir telgraf almıştı. Kazım Paşa'nın, Ankara'daki Başvekil İsmet Paşa'yı haberdar etmek için bir gün daha beklemesi ilginçtir. İsmet Paşa'nın anılarından, onun Kazım Paşa'nın telgrafını Haziran'ın 16'sında aldığını biliyoruz.9  

   Gecikmenin sebebini ise bilmiyoruz. 

Bu noktada okura, tertibe ilişkin bilgilerimizin çoğunun, savcının iddianamesinden ve duruşma zabıtlarından geldiğini bildirmek gerekir. 

Zanlıların mahkemedeki ifadelerinden, Mustafa Kemal'e İzmir'de gerçekten bir suikast planlandığı açıktır. İstiklal Mahkemesi savcısı, Mustafa Kemal'e suikast tertibinin muhalefet partisi TCF'nin üyeleri tarafından çok önceden planlandığını ileri sürdü. 10 Her ne kadar daha evvel çeşitli başka teşebbüsler de -hiçbiri planlama aşamasının ötesine geçememiş-olmuşsa da, İzmir tertibinin hayata geçmesine ramak kalmıştı.11 

Tertibin birinci derecede sorumluları olan Ziya Hurşit (sabık Lazistan mebusu), Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Çopur Hilmi, silahları, el bombaları ve cephaneleriyle ayrı ayrı otellerde ele geçtiler. İçlerinden hiç değilse biri, Ziya Hurşit, Mustafa Kemal'i öldürmeyi planladığını hemen kabul etti. Yapılan sorgusu sırasında, İzmir polisine eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey ve Sarı Edip Efe ile muhalefet partisi TCF'nin İzmit mebusu Şükrü Bey'in, tertibin düzenlenmesi sürecine yakinen katıldıklarını itiraf etti. 

Tertip, suikasta karışan Giritli Şevki'den elde edilen bilgiler temelinde ortaya çıkarıldı. Giritli Şevki, teknesiyle katillerin Yunanistan'ın Kios (Sakız) adasına kaçmasına yardım etmekten sorumluydu. Plana göre Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Çopur Hilmi, İzmir'deki bir caddenin köşesinde, Mustafa Kemal'in arabasının keskin virajı alırken yavaşlamasını bekleyecek, tam o anda izdiham yaratmak için e! bombalarını kalabalığın üstüne savuracak ve doğan keşmekeşten yararlanarak Mustafa Kemal'i vurduktan sonra, limanda demirlemiş bekleyen Giritli Şevki'nin teknesine koşup Yunan Adası'na kaçacaklardı. Ancak, Mustafa Kemal'in İzmir'e varışının bir gün gecikmesi ve (tertipçilerden) Sarı Edip Efe'nin ortadan kaybolması her şeyi değiştirdi. Tertibin deşifre olduğundan korkan Giritli Şevki, İzmir karakoluna giderek yetkililere her şeyi anlattı. 

TERTİP ÜZERİNE HÜKÜMETİN YAPTIKLARl 12 

Bu noktada, Mustafa Kemal ile hükümet arasındaki görüşmeleri yeniden inşa edebilmek için işe en güvenilir kaynaklardan başlamamız gerekiyor. Elimizde, Mustafa Kemal ile muhtelif hükümet ve ordu mensupları arasında teati edilmiş bir telgraf koleksiyonunun tamamı var.13 

Acaba Mustafa Kemal ve İsmet Paşa (ve diğer bazı kaynaklar) arasında gidip gelen bu telgraflar, İzmir Suikastının içyüzüne dair ne söylemektedir? 

Bu telgraflarda, suikast konusunda rastlanan ilk bilgi, 16 Haziran 1926, yani suikastın önlenmesinden iki gün sonrasının tarihini taşır. 

Mustafa Kemal'in Ankara'daki İsmet Paşa'ya çektiği telgraf, bir suikast girişiminin atlatıldığını doğrulamakta ve suikast r6 Haziran günü için tertiplendiğinden, Ankara'da hala o gün hükümeti devirebilecek yardakçılar bulunabileceği uyarısı yapılmaktadır.'4 Mustafa Kemal'in, İstanbul'da -ve muhtemelen Ankara'da da-hükümet devrilsin diye bekleyen, tatmin olmamış pek çok unsur bulunduğuna ikna olduğu belliydi. Tertibin arkasındaki bir numaralı şüpheli, elemanları eski İTC mensupları olmasalar da onlara benzeyen ve şu anda TCF'de faaliyet gösterdiği söylenen bir yeraltı örgütüydü. 

Mustafa Kemal'in diğer telgrafı da, ondan Sarı Edip Efe'yi suikastçılardan biri olarak ayırıp hemen tutuklanmasını istediği İstanbul Polis Müdürü Ekrem Bey'e idi. Mustafa Kemal ayrıca, suikast yardakçılarının (Sarı Edip Efe'nin avenesi) İzmir'den gelen haberlere bakarak bir toplantı yapabileceğini de tahmin ediyor ve İstanbul polisini uyanık ve hazırlıklı olmaya davet ediyordu.ıs Bu telgraf, Mustafa Kemal'in muhtemel bir hükümet devrilmesi olayından yahut karşı-devrimden ne kadar huylandığını gösterir. Onun, Şeyh Said İsyanı ve sonrasında da benzer bir hassasiyete kapıldığını gördük. 

İlginç olanı, İsmet Paşa'nın ertesi gün Mustafa Kemal'e verdiği cevabın daha serinkanlı olmasıydı: "Suikastın geniş bir tertibata dayalı olacağına ihtimal vermiyoruz."16 Bu cevap, onun daha bir yıl önce Şeyh Said İsyanına gösterdiği tepkiye tam bir tezat teşkil eder. İsmet Paşa, suikastın yeni rejime bir tehdit arz etmediğine ikna olmuş görünüyordu; bununla birlikte, rejimin ihtiyacı olan halk desteğini kazandırmak bakımından onun sağlayabileceği fırsatların da farkındaydı. Aynı tarihli bir başka telgrafta, İsmet Paşa, suikastın, yapılmadan bir gün önce ve sırf pişman olmuş bir muhbir sayesinde engellenmesinden duyduğu hayreti ifade eder. Bununla birlikte, asıl işaret ettiği ikinci husus açıklayıcıdır: "Hadise tamamen kontrol altındadır," diyordu Başvekil. "Hiç şüphe yok ki, umumu azamet ve debdebe ile ondan haberdar etmeliyiz. Doğrusu, bunun bize çok faydası dokunur. "17 Başka bir deyişle tertip, daha başından, umumi bir teşhir de işin içine karıştırılarak ele alınmaya mahkumdu. 18 Haziran 1926'da bir basın bülteni yayınlayan Mustafa Kemal, suikastın kendi şahsını değil fakat cumhuriyeti ve onun dayandığı ilkeleri hedef aldığını bildirdi.18 Mustafa Kemal, o ünlü cümlesini de bu bağlamda sarf etmiştir: "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."19 

Görünen o ki Mustafa Kemal, suikast tertibinin arkasındaki karşı devrim potansiyelinden gerçekten şüpheleniyordu. İstanbul'daki 3. Kolordu Kumandanı Şükrü Naili Paşa'ya çektiği, 18 Haziran 1926 tarihli bir diğer telgrafta, ordudan İstanbul'daki tutuklamalar konusunda ileri derecede teyakkuza geçmesini ve şüpheli subayları dikkatle gözlemesini istiyordu.2° Askeriyedeki daha düşük rütbeli subayların sadakatinden emin olmak istemiş olması da muhtemeldir, çünkü Türkiye'de ordunun desteği olmadan hiçbir karşı-devrimin başarılı olamayacağı ortaya çıkmıştı.21 

Mustafa Kemal, 18 Haziran 1926'da, yani suikastın önlenmesinden dört gün sonra, Başvekil İsmet Paşa'ya bir telgraf çekti ve dedi ki: 

Tevkif olunanların verdiği ifadelere dayanarak, şu kanaate varmış bulunuyorum. Yegane amacı [siyasi] iktidarı zapt etmek olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kontrolü altında gizli çalışan bir komite ile karşı karşıyayız. Sabık İkinci Grup [Birinci Meclis'teki muhalefet] mensupları da, bu tertibin içinde bulunuyorlar. ... 
Bu siyasi komitenin, tıpkı İTC'deki gibi bir de fedai takımı var .n... Cinayet kararı, [TCF'nin] umumi heyetinin bütün mensuplarınca müşterek olarak veriliyor. ... Rauf Bey'in önceden Avrupa'ya hareket etmesi, Kazım Karabekir'in Ankara'da gizlice Ziya Hurşit'le buluşması. .. ve Adnan Bey'in [Adıvar] Londra'da kalışını uzatması manidar. ... Bu yüzden, TCF'nin bütün ileri gelenlerinin ve bazı üyelerinin tevkif edilip cezalandırılması lazım geliyor.22 

Öncelikle, mevcut tüm bilgileri toplamadan, TCF'yi suçlamaktaki bu acele nedendi? Örneğin, yetkililere suikastı haber veren Giritli Şevki, işin içine iktidar partisi CHF'nin tamamını ve özellikle o sırada meclis başkanı olan Kazım (Özalp) Paşa'yı karıştırmışt1.2ı Oysa, suikastçıların başı Ziya Hurşit, Kazım Karabekir, Refet [Bele] Paşa ve Rauf [Orbay] Bey'in tertibe dahil olduklarını kesin bir dille yalanlamıştı.24 Burada, Mustafa Kemal'in (büyük ölçüde şüpheye dayanarak) siyasi rakiplerini bu tertibin içine sokmaya çalıştığı açıkça görülmektedir. 

Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya çektiği 19 Haziran 1926 tarihli bir diğer telgrafta, öteki iki suikastçı, Gürcü Yusufla Laz İsmail'in, cinayetten sonra Kazım Karabekir'in reisicumhur olacağı yolunda konuşmalar olduğunu doğruladıkları üzerinde duruyordu. Ziya Hurşit'te, CHF liderleri Rauf Bey ve Ali Fuat Paşa'nın (içeriği açıklanmayan) takdirname ve mektupları çıkmıştı. Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya Kazım Karabekir'i tevkif ettirmesi için baskı yaptı.25 İsmet Paşa'nın TCF liderlerinin tamamına, bilhassa da Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşa'ya yönelik toplu bir tevkifat siparişini kabul etmediğini biliyoruz.26 Ancak Mustafa Kemal'in ısrarı karşısında o da pes etti. Aşağıdaki örnek, İsmet Paşa'nın tertipteki TCF parmağına nasıl ikna olduğunu gösterir. 

İsmet Paşa, Kazım Karabekir'in o sırada İzmir'de bulunan İstiklal Mahkemesinin emriyle tevkif olunacağı haberini duyunca, Ankara Polis Müdürü Dilaver Bey'i arayarak Paşa'yı hapisten çıkarması talimatını verdi.27 
   Ancak bu salıverilme haberi İzmir'e ulaşınca, İstiklal Mahkemesi Başvekil İsmet Paşa'yı adaletin işleyişine müdahale etmekten tutuklamakla tehdit etti.28 İkincil kaynaklar Mustafa Kemal'in son dakikada araya girdiğini ve başvekili danışmalar da bulunmak üzere İzmir'e davet ettiğini ortaya atarlar.29 

   20 Haziran 1926'da İzmir'e varan İsmet Paşa, Mustafa Kemal ve mahkeme üyeleriyle yaptığı çeşitli toplantılardan sonra, İzmir' de aldığı malumat üzerine mahkemenin yetkisi dahilinde hareket ettiğine kani olduğu beyanatını verdi.30 
   Mustafa Kemal'in, İsmet Paşa'ya bu işe müdahale etmemesi için bir baskı yapmış olabileceğini söylemek pek yersiz olmaz; bu yüzden, başvekil bu tutuklamalara "tarafsız" kaldı. Yine de, onun bir sene evvelki Şeyh Said İsyanı sırasında aşikar olan şahin duruşundan niye vazgeçtiğini bilmiyoruz. Halk ve özellikle asker nezdinde giderek artan gerilimden tedirgin olduğu gibi bir spekülasyon yapılabilir. Her ne olmuş olursa olsun, bu noktadan itibaren hükümet ve özellikle de İsmet Paşa, İzmir ve daha sonra Ankara davalarına müdahale etmedi. 

DİPNOTLAR;

1 Mahmut Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (İstanbul: Türkiye iş Bankası Yayınları, 2007), 237-38. 
2 Osman Selim Kocahanoğlu, Atatürk'e Kurulan Pusu (İstanbul: Temel, 2005); Sümer Kılıç. İstiklal Mahkemeleri Adil miydi: İzmir Suikastı (İstanbul: Emre, 1994); Azmi Nihat Erman, İzmir Suikastı ve istiklal Mahkemeleri (İstanbul: Temel, 1971); Cemal Avcı, İzmir Suikastı: Bir Suikastin Perde Arkası 
 (İstanbul: I.Q. Kültür Sanat, 2007); Uğur Mumcu, Gazi Paşaya Suikast (İstanbul: Tdcin, 1992). 
3 Ankara Davaları zabıtları, tam olarak erişilebilir değildir ama ABD konsolosluk raporlarından izlenebilir. 
4 Bunların en önemlisi Erik )an Zürcher, The Unionist Factor: The Role ofthe Committee of Union and Progress in The Turkish National Movement, 1905-1926 (Leiden: E.J. Brill, 1984). 
5 Zürcher'in eseri sıkı bir akademik çalışmadır. Mamafih, onun yayınlanmasından sonra, başka birincil kaynaklar da kullanıma açılmıştır. 
6 British Documents on Foreign Affairs; reports and Papers from the Foreign Office, Confıdential Print, Part il. Series B, Turkey, Iran and the Middle East 1918-1939, cilt. 30, Turkey, July 1923-March 1927 (Frederick, Md.: University Publications of America, 1985), 404. 
7 Mikrofilm koleksiyonu için "Records of the Department of State Relating to Internal Affairs of Turkey, 1910-29," belge numarası 867.ooıK31/8 .. 
8 Başka türlüsü belirtilmediği takdirde, bu bölümde sunulan bilgiler için yararlanılan kaynaklar:  Kocahanoğlu. Kılıç, Erman, Zürcher, Kılıç Ali, Avcı ve Mumcu'dur. 
9 İsmet İnönü, Hatıralar, cilt II (Ankara: Bilgi, 1987), 210. 
10 Kocahanoğlu. 149-67. Bu kaynakta Ziya Hurşit'in kardeşi Faik Günday'ın hatıralarına yer verilmiştir; bunlar esasen günlük Dünya gazetesinde yayınlanmıştır (3"13 Eylül 1956). Ayrıca, savcının İzmir Davasındaki iddianamesi de Kocahanoğlu'nda yayınlanmıştır, s., 173-84; aynı iddianame, Kılıç, 83-99'da da bulunabilir. 
11 Kocahanoğlu, 171-84; Kılıç, 83-112. 
12 Bu bölüm için. güvenilir birincil kaynaklarımız mevcut. Merhum gazeteci Uğur Mumcu, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa arasındaki telgraflaşmaların tutulduğu Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Arşivlerine girme gibi müstesna bir imkana sahipti. Bu koleksiyon, aynı zamanda dava ile ilgili büyük öneme  haiz sorgu kayıtlarını da içermektedir. Mumcu'nun çalışması için bkz. Gazi Paşa'ya Suikast (İstanbul: Tekin, 1992). Ayrıca Mustafa Kemal'in Bütün Eserleri, Cilt 18 (İstanbul: Kaynak, 2006) de bu telgrafların suretlerini içerir. Kocahanoğlu, bu polis sorgu kayıtlarını, herhangi bir göndermede bulunmaksızın kullanmışhr. ilgili bilgi için, bu kaynaklara dayandım. 
13 Atatürk'ün Bütün Eserleri, cilt 18 (27 Eylül 1925-12 Ekim 1927), (İstanbul: Kaynak, 2006). 
14 "İzmir Suikastı 1-!akkında Başvekil İsmet Paşa'ya," ı6 Haziran 1927, Atatürk'ün Bütün Eserleri, 222. Aslı, Cumhurbaşkanlığı Arşivlerinde, vesikad# 1019, A V-2, D: 79-5, F: ır. 
15 Age., 223. Mustafa Kemal, lstanbul polisinden talebini İsmet Paşa'ya da bildirmiştir, s. 225. 
16 Age., 226. 
17 Age., 226. 
18 Milliyet, Cumhuriyet, İkdam, Akşam, Anadolu. Bu Türk gazeteleri, beyanatı birinci sayfadan yayınladılar. Age., s. 229. 
19 Age. 
20 Telgrafın tarihi r8 Haziran 1926 idi; Age., s. 23f 
21 Mustafa Kemal'in orduyu siyasetten uzaklaştırma teşebbüslerinin düğümün bu olay teşkil eder. 
22 Telgraf, İzmir'den gönderilmişti. Bkz. Age., s.234-35. 
23 Giritli Şevki, doğrudan Mustafa Kemal'e bilgi vermek kararını, yetkililere şöyle açıkladı: "Menemen'e gidecek [doğrudan doğruya Mustafa Kemal'i uyarmak için], hükümete haber vermeyecektim. Zira anlathklarına göre, bütün Halk Fırkası 
bunlardanmış. Millet Meclisi Reisi Kazım Paşa da onlardanmış." Kocahanoğlu, 56-57. 
24 Kocahanoğlu, 71. 
25 Atatürk'ün Bütün Eserleri, 236-37. 
26 İsmet Paşa'nın telgrafı için, bkz. Age., s. 239. 
27 Kocahanoğlu, 80; Erman, 36-39. 
28 Kocahanoğlu'na göre Recep Peker (Dahiliye Nazırı vekili), Kazın Karabekir'in serbest bırakılmasını, gizlice Mustafa Kemal'e bildirmiştir (s. 80). Recep Bey'in telgrafı için, bkz. Mumcu, s. 21-22. Erman'a göre, Polis Müdürü Dilaver Bey, mahkemeyi durumdan haberdar etti (s. 37). 
29 Kocahanoğlu, 81; Erman, 39. 
30 ilginç bir biçimde, İsmet Paşa tarafından İstiklal Mahkemesine hitaben 22 Temmuz 1926'da yazılmış olan bu mektup, Kazım Karabekir'in suçunu değil, mahkemenin yetkisini kabul etmektedir. İsmet Paşa'nın, Dahiliye Nezaretine, TCF'ye yöneltilen tüm ithamları kabul ettiği görülen bir telgraf  çektiği de biliniyor. Bkz. Kocahanoğlu, 84-86. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder