7 Kasım 2017 Salı

İngilizler, Musul ve Kerkük için Şeyh Sait’i destekledi


İngilizler, Musul ve Kerkük için Şeyh Sait’i destekledi






İsyandan üç yıl önce İngilizlere yazılan bir mektup…

Mektup, 7 Ocak 1922 tarihliydi ve Şırnak, Hacı Bayram ve Selubi gibi birkaç aşiret adına Şırnak Aşireti Reisi Aysurzade Abdurrahman Ağa’nın imzasını taşıyordu. Muhatabı ise o sıralar Irak’ın gerçek yöneticisi olan İngiliz komiseriydi. 




















Seyit Abdülkadir



İngilizlerden, Türkiye’ye karşı destek isteyen, bunu yaparken de Kürtlerle İngilizlerin aynı ırktan geldiklerini (!) anlatacak kadar çeşitli yollara başvuran Abdurrahman Ağa’nın bu mektubu, üç yıl sonra yapılacak olan Şeyh Sait Ayaklanması yargılamalarında kanıtlar arasında yerini alacaktı. Abdurrahman Ağa, İngilizlere şöyle sesleniyordu:











Şeyh Ali Rıza

Başlı başına bu belge bile esas meselenin İngilizlerin Musul-Kerkük hesapları olduğunu kanıtlamaktadır. Tabii bir de Mustafa Kemal Atatürk’e duydukları derin düşmanlığı…

“Britanya Hükümetinin, haklarımızın yalnızca bu anlaşmayla tanınmakla yetinmesine rıza göstermeyiz. Bağımsızlığımızın sağlanması konusunda gizli yardımda bulunulacağı umudunu taşımaktaydık. Oysa, Şırnak olayında, umut ettiğimiz ve beklediğimiz yardımı görmediğimizden güçlü düşmanımız Türk Hükümeti elinde yalnız kaldığımızı üzülerek ifade ederiz.



















Damat Ferit


Milli hukukumuzun elde edilmesi ve hükümetimizin kurulmasına kadar aşiretlerimizin savaş mühimmatı konusundaki eksiklikler milli maksadımızın gerçekleşmesini engellemektedir. 

Bazı aşiretler de mühimmatsızlık yüzünden harekete katılamıyorlar.

Gerçi hükümet kurmadan Büyük Britanya’nın açıkça yardım edemeyeceğini biliyoruz. Ancak, hükümet kurulduktan sonra yapılacak açık yardımdan önce bu gizli yardımın yapılmasını bütün içtenliğimizle bildiririz.”
Aşiretler ve şeyhler, İngilizlere destek için defalarca başvuruyor, ayaklanmak için hazır olduklarının ama desteğe ihtiyaçları olduğunu belirtiyorlardı. İngilizler ise iki sebepten dolayı bekliyorlardı.

İngilizler, Musul-Kerkük meselesini bekliyor İngilizlerin açık bir destekten kaçınmasının nedeni ortadaydı: Osmanlı’dan kopardıkları yerlere daha yeni yerleşmişlerdi ve burada hem müttefikleri hem de rakipleri olan Fransa’yla bir paylaşım yarışına girişmişlerdi. Bu durum hareketlerini kısıtlıyordu. Fakat daha da mühimi Anadolu’ya tamamen el koyma, batıyı Yunanlılara, doğuyu ise Ermenilere ve Kürtlere bölüştürme planları Atatürk tarafından durdurulmuştu. İngiliz emperyalizmi tarihinin en acı tokadının Türklerden yemişti. Atatürk’ün üstün askerî ve siyasî dehasıyla uygun şartlar oluşmadan tekrar karşı karşıya gelmek istemiyorlardı. Açık bir kriz şu an işlerine gelmiyordu.

Bunun da dışında İngilizler hesaplarını iyi yapıyorlardı. Onlar için temel mesele; Türkiye’nin Misak-ı Millî sınırları içinde olan ve vatana katmak için mücadeleden kaçınmayacağını açıkça ortaya koyduğu Musul ve Kerkük bölgesiydi. İngiltere, bu meselenin er ya da geç Türkiye tarafından olmazsa olmaz bir şekilde masaya getirileceğinin çok net farkındaydı. Çıkacak ve erkenden bastırılacak bir ayaklanma İngiltere’nin bu hesabına uymuyordu. Ayaklanma öyle bir zamanlamayla çıkmalıydı ki Türkiye tam Musul-Kerkük meselesine yoğunlaşacağı sırada ona engel olmalı, Türkiye’nin dikkatini ve enerjisini buraya toplamalıydı.

Böylelikle, ayaklanmanın başarılı olmaması durumunda dahi Türkiye, Musul ve Kerkük’ten olacağı için İngiltere kendi adına oldukça kazançlı çıkacaktı. Nitekim öyle de oldu… Kürt aşiretleri ve Nakşî şeyhleri ne kadar aceleci ve ihanete teşne iseler İngilizler de bir o kadar soğukkanlı ve planlı davrandılar. Bölücü, Kürt-İslamcı örgütlenme kendisini kullandırtmak istiyordu; İngiltere de bu imkânı sonuna kadar ve istediği gibi değerlendirdi…

Seyit Abdülkadir ile Hürriyet ve İtilaf’ın Kürt özerkliği anlaşması
Kürt-İslam örgütlenmesinin temel hedefi ise özerk hatta mümkün olursa “bağımsız” bir Kürdistan kurarak bunu Şeriatla yönetmekti. Bu Şeriatçı Kürt devletinin başında da tabii ki Nakşî-Kürt şeyh aileleri bulunacaktı. Seyit Abdülkadir, babası Ubeydullah’ın misyonunu kaldığı yerden sürdürüyordu. 1908’den beri açıkça Kürtçü örgütler kuruyor, 1918’den itibaren de Sevr’in yarattığı koşullardan iştahı kabarmış bir halde sonuca ulaşmaya az kaldığını düşünüyordu.

Şeyh Sait İsyanı sırasında Seyit Abdülkadir Nehrî, İstanbul’daki evinde tutuklanacaktı. Evinde ele geçen belgelerden biri de İngiliz kuklası Damat Ferit Paşa hükümeti ile Abdülkadir’in Kürt Teali Cemiyeti arasında yapılan bir anlaşmayla ilgiliydi. Anlaşmaya göre Hürriyet ve İtilaf hükümeti özerklik sözü vermekteydi. Sorgulamada Mazhar Müfit Bey (Kansu) bu konuyu sorduğunda Abdülkadir inkâr etmeyecekti:

“Evet, bilgim vardır, inkâr etmem. Hürriyet ve İtilaf’la bir anlaşma yaparak Ferit Paşa’nın Ermenistan emellerini kırmak istedik. Bu anlaşma gereğince Kürdistan’a özerklik verecektik. Fakat Osmanlı hükümeti ile İslâm halifeliğini ayırmadık.”

Yani Abdülkadir, “Ermenistan’a engel olmak için bunları yaptık ve suç Damat Ferit’indir” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Fakat burada birkaç noktada birden çelişkiler ortaya çıkıyor. Birincisi; Damat Ferit Paşa, zaten İngilizci Hüriyet ve İtilaf’ın hükümet başkanıdır. Kendi partisi de onunla aynı noktadadır. İkincisi; Abdülkadir de aynı partinin başından beri içinde yer almıştır, hatta onun Şuray-ı Devlet reisliğini (Danıştay Başkanlığını) üstlenecek kadar önemli bir yeri vardır. Üçüncüsü; Kürt aşiretleri ve Nakşî şeyhleri Ermenilerle o dönemde de ortaktırlar. Paris’te Türkiye aleyhine çalışan Kürt Şerif Paşa ile Ermeni Bogos Nubar bir aradadırlar. Bugünün Kürt-İslâmcıları Şeyh Sait’in daha I. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerle ilişki kurduğunu övünerek anlatmaktadırlar. Seyit Abdülkadir’le defalarca görüşüp ayaklanmayı planlayan Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza Kürt-Ermeni ortak örgütü Taşnak Hoybun’un yöneticilerinden olacaktır sonradan. Yani Ermeni talepleri ile Kürt talepleri birbirine toprak paylaşımı dışında asla karşı değil ortaktır.
Tümünü bir araya getiren esas güç ise tabii ki İngiltere’den başkası değildir… Sorgularda tüm ayaklanma liderleri ise birbirlerini suçlayarak suçu üzerlerinden atmaya çalışacaklardır. Fakat artık tüm olan biten açıklıkla ortaya çıktığı için sonuç alamayacaklardır.

Binbaşı Kasım, İngiliz parmağını açıklıyor Şeyh Sait Ayaklanması olayının en temel isimlerinden biri Binbaşı Kasım’dır. Binbaşı Kasım, Şeyh Sait’in bacanağıdır. Ayaklanma öncesi örgütlenmeyi de gelişmeleri de en başından beri bilmektedir ve ayaklanmaya karşıdır. Bu nedenle de devlete bilgi aktarmış, ayaklanmanın sonunda da Şeyh Sait’in yakalanmasında orduya yardımcı olmuştur. Yine Mazhar Müfit Bey’in ayaklanmacıların İngilizlerle ilişkisi konusunda sorduklarına en net cevapları veren de o olmuştur.

Mazhar Müfit Bey’le Binbaşı Kasım arasında şu konuşma geçer:
“- Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza’nın İstanbul’a gidişi bu ayaklanma ile ilgili midir?
- Ali Rıza Halep’e oradan da İstanbul’a geçti. Sonra döndü. Seyit Abdülkadir Efendi’yi gördüğünü söyledi. Bu düdük ötmez, ömrümüz on beş gündür dedim. Merak etme olacak, dedi.

- Ali Rıza İstanbul’dan döndükten sonra Seyit Abdülkadir’den söz ederken size İngiliz nüfuzu ile bir Kürdistan kurulmasından söz etti mi?
- Esasen, söylesin söylemesin, bu olaylarda İngiliz parmağı olduğunu biliyordum.”
Evet, herkesin bildiği “İngiliz parmağı” gerçeği böylece olayları en yakından yaşayan ve bilen Binbaşı Kasım tarafından da doğrulanmış oluyordu. Fakat bir destekleyici bilgi daha vardı ve o da yine İngilizlerin rakipleri Fransızların raporlarındaydı…

Fransız komiserinin raporunda İngiliz-Şeyh Sait ilişkisi ve Musul
Fransızlar, İngilizleri her hareketini kendi menfaat ve hassasiyetleri gereği adım adım izliyorlardı. Fransa’nın Bağdat komiserinin, Paris’e geçtiği rapor birçok meseleyi netleştirmektedir, özellikle de Musul meselesini:
“… Ayaklanmacılara silahlar İtalya’dan gelecekti. Kürt hareketi Berlin’de cumhuriyet karşıtı Türkler, Mısırlı ve Hintli eylemciler tarafından desteklendi. Cenevre’de toplanan bazı bilgiler İtalya ve İngiltere’nin ayaklanmanın hazırlandığından önceden haberi olduğunu gösteriyor…

Kürt ayaklanması, kendiliğinden birdenbire meydana çıkmadı. Kürdistan dağları yabancıların kışkırtması ve desteği ile ayaklandı. Ayaklanma işareti İstanbul’daki Kürt yanlısı çevrelerden geldi. Bu bölgede ortaya çıkan olaylar, İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e ve Ankara’daki Meclis’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır…
Kürt ayaklanması bundan daha iyi koşullarda patlak vermezdi. Ayaklanma, Türklerin Musul üzerindeki iddialarını araştıran Komisyon’da Türklerin kendi topraklarındaki Kürtler arasında bile huzuru sağlayamayacağını gösterecekti.”
Başlı başına bu belge bile esas meselenin İngilizlerin Musul-Kerkük hesapları olduğunu kanıtlamaktadır. Tabii bir de Mustafa Kemal Atatürk’e duydukları derin düşmanlığı…
Kürt-İslamcı Nakşîler ise yine İngiliz sömürgeciliğinin bir numaralı piyonu olma rolünü oynuyorlardı. 1800’lerin başında kurgulanan İngiliz projesi zehirli meyvelerini veriyordu ve daha da verecekti…

http://turksolu.com.tr/448/kataberk448.html


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder