10 Kasım 2017 Cuma

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 5

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 5


Tablo 3 ve 4’teki ülkelerden birçoğunun AB ile geri kabul anlaşmaları bulunması ve/veya AB’ye yönelik düzensiz göç güzergahının Türkiye’den geçmemesi 
sebebiyle Türkiye-AB arasındaki GKA kapsamında değerlendirilme ihtiyacı bulunmamaktadır. Kaynak: EUROSTAT


Coğrafi konumları itibarıyla tablolardaki ülkelerden Türkiye’ye kayda değer miktarda geri gönderim gerçekleşebilecek ülkeler olarak Suriye, Afganistan, 
Irak, Eritre, Hindistan, Somali ve Bangladeş sayılabilir. Özellikle 2015 yılındaki yoğun düzensiz göç dikkate alındığında eldeki veriler, GKA’nın yürürlüğe 
girmesinin ardından bir milyondan fazla kişinin Türkiye’ye iade edilebilecek olduğunu düşündürebilir. Öte yandan, geri gönderimlerin bu sayının bir hayli 
altında kalması beklenmektedir. Çünkü:

1. Bu göçmenlerin tamamı AB’ye Türkiye üzerinden geçmiş değildirler. 
2. Göçmenlerin AB’ye Türkiye üzerinden geçmiş olduklarının belgelendirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de kayıt altına alınmaksızın AB’ye geçmiş olanlar için 
bu belgelendirmenin yapılması kolay olmayacaktır. Bu göçmenler, Türkiye’ye geri gönderilmemek adına farklı bir rotadan geldiklerini beyan edebilirler. 
3. Düzensiz olarak AB’ye geçenlerin birçoğu AB ülkelerine iltica başvurusunda bulunmaktadır.
4. Sığınmacı başvurusunda bulunmayan ve başvuruları reddedilen kişilerin ise resmi mercilerce yakalanmaları ve Türkiye’ye yapacakları geri gönderim 
başvuruları sonuçlanıncaya değin kontrol altında tutulmaları gerekmektedir. Çok sayıda kişinin geri gönderim prosedürlerinin bir arada yürütülmesi birçok 
üye ülke için kolay olmayacaktır.

Bunların yanı sıra, geri gönderim taleplerinin değerlendirilmesi neticesinde Türkiye bazı kişileri geri almayı belge eksikliği ve benzer sebeplerle kabul 
etmeyebilir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki geri kabul sözleşmesinin uygulanmasında bu durum yaşanmış, Türkiye Yunanistan’ın geri gönderme talebinde bulunduğu kişilerden çok azını kabul etmiştir. Örneğin Ocak-Eylül 2015 arasında Yunanistan 8.727 kişi için geri gönderim başvurusunda bulunmuş, 
Türkiye 2.395 kişiyi geri almayı kabul etmiş fakat nihayetinde bu kişilerden yalnızca sekizi Türkiye’ye geri gönderilebilmiştir.32 Türkiye makamlarına göre 
geri kabul sürecinin hukuki ve fiili zorluklarından kaynaklanan33 bu durum karşısında Yunanistan sınır muhafızlarının deniz ve kara sınırlarında tespit ettiği 
kaçak göçmenleri Türkiye tarafına geri göndermek gibi anlaşmanın etrafından dolanma girişimleri olmuş,34 bu girişimler Türkiye tarafından protesto 
edilmiştir. Yunanistan ile mevcut sözleşme kapsamındaki geri gönderimler, 29 

Kasım 2015 zirvesinin ardından hızla artmış,35 Mart 2016 mutabakatıyla ise Yunan adalarından Türkiye’ye hızlandırılmış geri gönderimler başlatılmıştır. 
Diğer bir deyişle, Türkiye ve AB arasında olağanüstü şartlarda gelişen ve güçlü bir siyasi boyutu bulunan işbirliği ortamı, bu sözleşmenin uygulanmasını doğrudan etkilemiştir. 

Öte yandan, geri kabul anlaşmasında kişilerin beyanlarının da geri kabul için “kesin olmayan karine” teşkil edebilmesi, Avrupa’ya Türkiye’den gitmemiş fakat 
geri gönderilmeleri durumunda geldikleri ülkeye değil de Türkiye’ye gitmeyi tercih edecek olan düzensiz göçmenlerin de bu kapsamda Türkiye’ye gönderilmek istenmesi ihtimalini akla getirmektedir. Geri gönderim süreçlerinde bu ihtimale binaen birçok tartışmanın yaşanacağı şimdiden tahmin edilebilir. Menşe ve transit ülkeleri hakkında yazılı belge bulunmayan üçüncü ülke vatandaşları ve vatansızların iade talepleri karşısında Türkiye makamlarının dikkatli olmaları, haddinden fazla sayıda geri gönderimleri önleyecektir. 

Sığınma amacıyla ülkelerinden ayrılmış olanların GKA kapsamında Türkiye’ye geri gönderilip gönderilemeyeceği de halen tartışılmakta olan bir konudur. 
Uluslararası hukukta yer alan ve mültecilerin canlarının tehlikede olduğu bir ülkeye gönderilmemesi (non-refoulement) prensibi, geri gönderimlerde kritik bir 
noktadır. Öyle ki AB topraklarında kanunsuz olarak bulunduğu tespit edilmiş bir kişi eğer ülkesinde hayati tehlike veya baskıya maruz kalacaksa bu ülkeye geri 
gönderilemez. Bu prensip, üçüncü ülkelere yapılacak geri gönderimler için de geçerlidir. AB’ye gelen sığınmacılar, kendilerine yeterli korumayı sağlayamayacağı düşünülen üçüncü ülkelere de geri gönderilmemektedirler.

Bir AB ülkesi tarafından iltica hakkı tanınmış kişiler ile iltica talebi işlem görmekte olanların gerek AB’nin mülteciler hakkındaki mevzuatı, gerekse GKA 
uyarınca (madde 18/4) geri gönderilmeleri mümkün değildir. Bununla beraber, 
her ne kadar insan hakları bakımından tartışmalı olsa da, AB Konseyi’nin uluslararası korumaya ilişkin 2013/32/EU sayılı direktifi, sığınmacıların üçüncü 
ülkelere geri gönderilmesine imkan vermektedir. Söz konusu belgeye göre, AB topraklarına belirli asgari şartları haiz bir üçüncü ülkeden geçerek geldiği tespit 
edilen sığınmacıların iltica başvuruları üye ülkelerce reddedilebilir ve bu kişiler “ilk sığınma ülkesi” ya da “güvenli üçüncü ülke” adı altında bu ülkeye geri gönderilebilirler (madde 33-38).36 





(Direktif 2013/32/EU, Madde 33): 


Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) yaptığı tanımlara da kısaca değinilecek olursa, sığınmacı için etkin koruma sağlanmış 
olan üçüncü ülkelere “ilk sığınma ülkesi”, sığınmacının geliş güzergahı üzerinde iltica başvurusu yapabileceği üçüncü ülkelere ise “güvenli üçüncü ülke” adı verilmektedir.37 

Türkiye, 1951 yılında imzalanan Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama uyarınca Avrupa dışından 
gelenlere mülteci statüsü tanımamaktadır. Bundan dolayı uluslararası platformlarda Türkiye halen mülteciler için bir güvenli üçüncü ülke kabul edilmemektedir. 

Vize yol haritasına koyduğu meşruhatlarda Türkiye, GKA’nın üçüncü İltica başvurularının AB üyesi ülkelerce reddedilebileceği durumlar ülke vatandaşları söz konusu olduğunda yalnızca üye ülkelere iltica başvurusu yapmayanlara ve iltica başvurusu yapıp başvurusu reddedilenlere uygulanması gerektiğinin altını çizmiştir. 

Bununla beraber Suriye iç savaşının son yıllardaki gidişatı bu durumu Suriyeliler özelinde değiştirmiştir. Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer 
alan coğrafi kısıtlılık tercihini benimsemesine ve Avrupa dışından mülteci kabul etmemesine rağmen Suriye’deki savaştan kaçanlara kapılarını açmıştır. 
22 Ekim 2014 tarihinde yayımlanan yönetmelikle 28 Nisan 2011 tarihinden itibaren Suriye’den Türkiye’ye sığınma amacıyla gelenler için geçici koruma 
sağlanmış,38 sonradan kabul edilen diğer yönetmeliklerle de Suriyeli mültecilere tanınan sosyal hak ve imkanlar genişletilmiştir. Bu düzenlemeler Türkiye’yi 
Suriyeli sığınmacılar için bir “ilk sığınma ülkesi” kabul edilecek duruma getirmiştir. Türkiye ve AB’nin Mart 2016’da vardıkları mutabakat uyarınca 
Yunan adalarına geçen Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye iadesi de bu sayede mümkün olmuştur. Zira sığınmacıların Yunanistan’a yaptıkları iltica başvuruları, 
bir “ilk sığınma ülkesi”nden gelmiş olmaları temelinde reddedilebilmektedir. Türkiye’nin Suriyelilere yasal güvence altında bir koruma tanımamış 
olması durumunda AB ülkelerinin bu kişilerin iltica başvurularını kolaylıkla reddedemeyecekleri açıktır. 

Suriyeli sığınmacılar için yapılmış geçici düzenlemenin ötesinde GKA’nın geleceğini de ilgilendiren önemli bir husus ise Türkiye’nin son yıllarda uluslararası korumaya ilişkin yapmış olduğu düzenlemelerin Türkiye’yi bir “güvenli üçüncü ülke” haline getirip getirmediğidir. Zira AB’ye üye ülkelerin Türkiye’yi “güvenli üçüncü ülke” ilan etmeleri durumunda Türkiye üzerinden geçerek üye ülkelerde iltica başvurusu yapan sığınmacıların tamamının başvurularının reddedilmesi ve çok sayıda kişinin39 GKA kapsamında Türkiye’ye geri gönderilmesi mümkün olabilecektir. Bugün bir görüşe göre, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve buna bağlı olarak kabul edilen yönetmelikler yabancı sığınmacılara uluslararası korumaya denk sayılabilecek düzeyde bir güvenlik sağlamakta olup Türkiye, Cenevre Sözleşmesi üzerindeki çekincesini kaldırmaksızın üye ülkelerce “güvenli üçüncü ülke” ilan edilebilir.40 Hatta bu görüş temelinde, Türkiye’nin Avrupa’ya kendi topraklarından geçmiş bütün mültecileri geri alması, bunun karşılığında her yıl birkaç yüz bin mültecinin AB ülkelerince kabul edilmesi gibi fikirler tartışmaya açılmıştır.41 

Şubat 2016 başlarında Almanya ve Fransa hükümetlerinin girişimleri sonucu Yunanistan hükümetinin Türkiye’yi güvenli üçüncü ülke ilan etme kararı alması42 ve bu kararın bir an önce resmileştirilmesi için AB çevrelerince Yunanistan’a çağrıda bulunulması43 bu ülkedeki bütün sığınmacıların yakın bir gelecekte Türkiye’ye geri gönderilme girişimlerinin başlayabileceğini düşündürmektedir.

Uluslararası insan hakları örgütleri ise, Türkiye’nin güvenli üçüncü ülke kabul edilerek sığınmacıların geri gönderilmesi fikrini sert biçimde eleştirmektedir. 
Bu örgütler, Türkiye’nin Avrupa dışından gelenlere iltica hakkı tanımaması, yeterli altyapı ve personelin bulunmaması gibi sebeplerden dolayı güvenli bir üçüncü ülke olarak görülemeyeceği düşüncesindedirler.44 Konuya daha az eleştirel yaklaşan BMMYK ise AB Konseyi direktifindeki “sığınmacının… iltica başvurusu yapabilme olanağının bulunması” ifadesinin net olmadığını işaret ederek gerekirse bu durumun uluslararası mahkeme yoluyla çözülmesini önermektedir.45

Gerçekten de sığınmacıların bir güvenli üçüncü ülke üzerinden geldikleri gerekçesiyle AB dışındaki bir üçüncü ülkeye geri gönderilmeleri hukuki ve insani 
boyutlarıyla oldukça tartışmalı bir konudur. Göçmenler konusunda en katı tavrı izleyen üye ülkelerden biri olan Macaristan, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nce güvenli görülmeyen46 Sırbistan’ı Temmuz 2015’te güvenli üçüncü ülke ilan ederek47 sığınmacıları kayıt altına dahi almaksızın bu ülkeye göndermeye teşebbüs etmiş fakat bu taleplerinden çok azı Sırbistan tarafından işleme alınmış ve sonuçlandırılmıştır.48 Macaristan, gerek kendi topraklarında bulunan gerekse Dublin Düzenlemesi uyarınca diğer üye ülkelerden geri gönderilen49 sığınmacıların iltica taleplerini güvenli bir üçüncü ülkeden geçerek geldikleri gerekçesiyle reddetmiş ve bu kişileri Sırbistan’a göndermek amacıyla gözetim altında tutma yoluna gitmiştir. Sırbistan hükümetinin ise uluslararası hukuktaki belirsizliklerden ve uygulamadaki potansiyel zorluklardan yararlanarak kitlesel bir geri gönderimden kaçınmaya çalıştığı görülmektedir. Örneğin Sırbistan Dışişleri Bakanı Ivica Dacic, sığınmacıların Sırbistan’a gelmeden önce AB’ye Yunanistan’dan giriş yaptıklarını, dolayısıyla şayet geri gönderileceklerse Dublin Düzenlemesi’ne göre bu ülkeye gönderilmeleri gerektiğini iddia etmiştir.50 İçişleri Bakanı Nebojša Stefanovic, Sırbistan’ın mülteci krizinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını belirterek Avrupa ülkelerinden bu konuda anlayış beklediklerini söylerken51 Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Aleksandar Vulin, üçüncü ülke uyruklu göçmenlerin Macaristan ile imzalanmış olan ikili geri kabul sözleşmesinin kapsamına girmediğini öne sürmüştür.52 Macaristan’ın Sırbistan’a geri gönderimleri başlatması durumunda, bu yükü kaldıramayacak olan Sırbistan’ın sığınmacıları bir önceki geçiş ülkesi durumundaki Makedonya ’ya, Makedonya’nın Yunanistan’a, Yunanistan’ın da Türkiye’ye geri göndermesi gibi absürd ve insanlıktan uzak sonuçların ortaya çıkmasından endişe edilmekte dir.53 Ayrıca Macaristan’ın sığınmacıları Sırbistan’a geri göndermesi fikrine Sırbistan’ı güvenli bir üçüncü ülke olarak görmeyen insan hakları çevreleri de yoğun biçimde karşı çıkmaktadır.54 

1990’lardaki Bosna ve Kosova savaşlarında edinilen tecrübenin ardından, AB’nin kitlesel göç ve sığınma taleplerini elindeki kapasite dahilinde karşılayabilmek 
amacıyla 2001 yılında yürürlüğe koyduğu bir Geçici Koruma Direktifi bulunmaktadır.55 Yönergeye göre silahlı çatışma veya yaygın şiddet alanlarından kaçanlar ile sistematik veya genel insan hakkı ihlallerine maruz durumdaki kişilerin kitlesel ve ani olarak AB topraklarına gelmeleri durumunda bunlara geçici koruma statüsü tanınabilmektedir. Süresi asgari bir, azami üç yıl olarak belirlenmiş olan geçici korumanın belli bir göçmen kitlesi için uygulanabilmesi, AB Konseyi’nin nitelikli çoğunlukla alacağı karara bağlıdır (madde 2, 4 ve 5). Üye ülkelerin geçici koruma altındaki kişilere oturma ve çalışma izni, eğitim ve sağlık imkanları ile sosyal destek sağlamak gibi yükümlülükleri vardır (madde 8-16). 

Türkiye Suriye’den gelen sığınmacılara geçici koruma sağlamışken, AB ülkelerine geçen Suriyeliler için bu konu bugüne dek AB’nin gündemine hiç gelmemiştir. 
Geçici korumanın, Suriye’den Avrupa’ya düzensiz göçleri daha fazla teşvik etmemek için özellikle gündeme alınmadığını tahmin etmek zor değildir. Bu da 
AB ülkelerinin Suriyelilerin barındırılmasına dair sorumluluk almaktan kaçındığının açık bir göstergesidir. Suriyeli göçmenlere maksimum üç yıllık geçici korumanın dahi tesis edilmemesine bakarak AB ülkelerinin yakın bir gelecekte çok sayıda Suriyeliyi ve diğer sığınmacıları GKA’lar kapsamında transit ülkelere geri göndermeye çalışacağını düşünmek mümkündür.

Yine de ülkelerinden iç savaş ve benzeri siyasi çatışmalar yüzünden ayrılmak zorunda kalmış ve Avrupa ülkelerine mültecilik başvurusunda bulunma 
niyetindeki üçüncü ülke vatandaşlarının toplu şekilde geri gönderilmesinin gerek insan hakları, gerekse AB açısından doğuracağı sonuçlar bakımından 
sorunlu bir uygulama olacağı açıktır. Savaş sürdüğü müddetçe ülkelerine dönmek gibi bir seçeneği bulunmayan Suriye vatandaşlarının zaten 2,7 milyonun üzerinde Suriyeliye ev sahipliği yapmakta olan Türkiye’ye kapasitesini aşacak biçimde geri gönderilmeye çalışılması durumunda bunu kabul etmeyeceği, geri gönderilenlerin ise şartları zorlayarak yeniden Avrupa’ya geçmeye çalışacakları tahmin edilebilir. Mülteci krizinin durdurulabilmesi için AB ülkelerinin geri gönderimleri kontrollü ve Türkiye’nin şartlarını zorlamayacak bir şekilde yapmaları gerekir. 

Kısacası sığınma amacıyla göç edenlerin GKA kapsamında geri gönderilip gönderilemeyeceği birçoğunun Avrupa’da iltica başvurularında bulunmuş olması, Türkiye’nin AB tarafından güvenli üçüncü ülke kabul edilmemesi ve uluslararası hukuktaki geri gönderilmezlik prensibinden dolayı halen tartışmaya açık bir konudur. Diğer maksatlarla göç etmiş, kısaca “ekonomik göçmen” olarak nitelendirilen kişiler ise sayıca çok daha az ve Avrupa çapında dağılmış durumdadırlar. Bu kişilerin tamamının bir anda geri gönderilmeleri mümkün olmadığı için Türkiye üzerinde ani önemli bir baskı ve külfet meydana getirecekleri düşünülmemektedir. 

Yine de bu konuda daha sağlıklı öngörülerde bulunabilmek için Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçen ekonomik göçmenler hakkında daha detaylı verilere 
ihtiyaç bulunmaktadır. Nitekim Yunanistan’a yalnızca 2015 yılı içinde 21.133 İran, 4.332 Somali ve 3.375 Bangladeş vatandaşının kanunsuz olarak girdiği dikkate alındığında,56 Türkiye’nin mevcut kapasitesini zorlayabilecek sayıda ekonomik göçmen için geri gönderim başvurusunda bulunulması söz konusu olabilir. Yine de şahısların yalnızca uyruklarına bakılarak sığınmacı ya da ekonomik göçmen olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığından ve geri kabulün gerçekleşebilmesi için düzensiz göçmenlerin Türkiye üzerinden geçmiş olduğunun delillendirilmesi gerektiğinden bu sayılar da yanıltıcı olabilir.

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder