30 Temmuz 2017 Pazar

Ulus-Devlet Anlayışı Karşısında Toplumsal Hafızanın Direnişi: Rembetiko Örnek Olayı BÖLÜM 2

Ulus-Devlet Anlayışı Karşısında Toplumsal Hafızanın Direnişi: Rembetiko Örnek Olayı 
BÖLÜM 2



Toplumsal Hafıza 

Mübadiller yaşamlarını zorlaştıran devlet politikalarına karşı, toplumsal hafızalarını koruyarak tepki vermiş ve ayakta durmaya çalışmıştır. Bu anlamda 
toplumsal hafıza, evlerinden zorla koparılmış iki milyon insan için zorunlu bir dayanak olmuştur. 

Hafızayı çok çeşitli disiplinler, çok çeşitli konular açısından incelemişlerdir. Bireysel hafızanın varlığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, “kolektif hafıza” kavramı belli bir süre kabul görmemiş ancak Durkheım’ın öğrencilerinden ünlü Fransız sosyolog Maurice Halbwacs “Hafızanın Toplumsal Çerçevesi ve Kolektif Hafıza” adlı eseriyle kolektif hafızanın varlığı konusundaki tartışmaları büyük ölçüde sonlandırmış, 1920’li yıllarda “toplumsal hafıza” kavramını ortaya atmıştır. Bu kavramsallaştırmaya göre algılar ne kadar kişisel olursa olsun, anılar toplumsal değerler çerçevesinde kaydedilir. Toplumsal olan, sosyal bir olgu olarak toplumsal hafızayı etkileyen hatırlama ve unutma mekanizmaları ile toplumsal hafızayı biçimlendirmektedir. Bu noktada Halbwahcs toplumsal hafızayı, bireysel hafızadan ayrı tutmaz çünkü bireyin hafızası soysal alanda şekillenir. Sosyal çerçevenin dışında toplumda yaşayan insanların hatıralarını sabitleştirecekleri ve yeniden bulabilecekleri bir başka bellek olmaz.(Halbwachs, 1992). 

Toplum üyelerinin sosyalizasyon sürecinde belirlenmiş bellekleri toplumsal hafızayı oluşturur.(Assman, 2001). Halbwachs çeşitli sosyal gruplar 
içinde bireylerin hafıza ve hatırlama biçimlerini incelediğinde, hatırlamanın doğası itibariyle toplumsal bir nitelik taşıdığı ve ortak geçmişin bir grubun iletişimsel ve duygusal harcını oluşturduğu sonucuna ulaşmıştır. Hafıza tıpkı dil gibi iletişimsel süreçlerde örneğin hatıraların anlatılması, alımlanması ve sahiplenilmesi yoluyla ortaya çıkar. Çünkü korunmaya çalışılan bellek ancak başkalarına aktarım ile var olabilir. İnsan bir sosyal çevre içinde, bir ailede, bir okulda, bir etnik köken içinde alışveriş içinde olduğu çeşitli sosyal gruplar içinde bu gruplar için önem atfedilen konuları hatırlar ve geçmişi sürekli yeniden inşa ederken, bu çerçeve dışında kalanları unutur.(Assman, 2001). Böylece hatırlama ve unutma ile bir toplumsal hafıza belirir. Toplumsal hafıza iletişim süreçlerinde yeniden üretildiği için, aslında onu taşıyanlarla birlikte şu anda var olacaktır. Bu nedenle toplumsal hafıza somut zaman ve mekanla ilişkilidir ve her şeyden önce grup üyelerinin kimlikleriyle ilgili olacaktır. 

Toplumsal hafızanın yaşamsal önemi, her türlü başlangıcın içinde bir “hatırlama” eylemi olmasından kaynaklanır. Hatırlama ve belleğin hayatımızda yaşamsal 
kıymeti vardır çünkü şu anın dünyasını geçmişin olayları ve nesneleriyle neden-sonuç ilişkisi bağlamında yaşarız.(Connerton,1999) Geçmişin hangi anını 
ya da hangi bölümünü hatırlamak istersek onunla yaşarız bu da şimdiki zamanı, çeşitli geçmiş yaşantılarımızın hangisiyle bağlantı kuruyorsak ona göre 
yaşayacağımızı gösterir. Yaşamımızın en ince ayrıntıları ve günlük hayatımızın tekrarları aslında geçmiş deneyimlerimizle ilgilidir. Yani bugünü yaşamak, 
geçmişin bir uzantısı sonucu ya da sebebidir. Bugünün anlamıdır. Günlük yaşam deneyimlerimizin akla uygunluğundan emin olabilmek için onu daha önce 
yaptıklarımızın oluşturduğu bağlama dayandırmak zorundayızdır çünkü zihnimiz geçmiş deneyimlerin genel çerçevesine ihtiyaç duyar. Geçmişle ilişki “hatırlama” 
üzerinden bir “hatırlama kültürü” biçiminde kurulabileceği gibi “unutma” aracılığıyla bir “unutma kültürü şeklinde de kurulabilir.(Sancar, 2010) 

Antony D.Smith Ulusların Etnik Kökeni adlı kitabında geçmişe karşı olan nostaljik bağlılığın sebebini dört unsura bağlamaktadır: İlk olarak kapitalizmin güçlü 
bir yabancılaşma ve yurtsuzluk duygusu ortaya çıkardığını ve insanların nereden gelip nereye gittiklerini anlamlandırmak için geçmişe başvurduklarını söyler. 

İkinci olarak; insanı herhangi bir sosyal çevreye entegre etmenin yolunun köklü bir geçmişi paylaşmak olduğunu savunur. Yani modern toplumla toplumsal 
düzenin kolektif geleneklerle de yerel alışkınlıkların kaynaştırılmasıdır. Tarihsel bağlar toplumsal gruplara bir anlam ve bağlam yaratır. 

Diğer bir sebep; tüm faniler için ortak bir özellikten oluşur. Bütün zamanlarda ve bütün topraklarda ölüm ve beyhudelik aşılmaya çalışılır. 
Bireyler kendilerini bağlı hissettikleri topluluğun tarihi ve kaderi ile kişiliklerini koruyup unutulmamalarını sağlayacak bir ölümsüzlük vasıtası bulmaya çalışırlar. Toplumda bir kişinin hayat tarzını ve isteklerini ortak geleneklere uydurması beklenir böylece bu yapı süregelir ve kişiler kendilerini güvende hissederler. En son sebep ise; modern zamanların bir sonucu olarak dinsel ve geleneksel kuruluşların zayıflamasına bağlı bir geçmişe özlem duygusudur. 
Bu anlamda etnik milliyetçilik bir “dine” dönüşür. Böylece bireyler soy-anılar-kimlikler zinciri ile çözülmeyen bağlar oluşturur ve topluluğa dönüşürler. 
Bu noktada söylenmesi gereken şey ise bir toplum olmak adına sonradan icat edilmiş geleneklerin her zaman var olduğudur. Seçici hafıza geçmişi yeniden 
keşfeder ya da su üstüne çıkarılan motif ve mitlerle geçmiş yeniden inşa edilir. (Smith, 2002) Smith’e göre geçmiş bir var olma meselesidir. 

Türk-Yunan Zorunlu Mübadelesi’nde göçmenler toplumsal hafızalarını korumak için direnmişlerdir. Bir dönemin gereği olarak görülen “ulus-devlet”in 
politikaları, her ne kadar bazı insanları yurtlarından zoraki olarak ayırsa da, göçmenlerin yaşadığı deneyimler bizlere toplumsal hafızalarını korumak adına 
mübadillerin yoğun bir çabaya giriştiğini göstermektedir. Türk mübadillerin çoğu, kendilerine gösterilen boş Rum köylerini bir türlü benimseyememişlerdir. 
Yunanistan’da ise zaten yeteri kadar yerleşme alanı oluşturulamamıştır. Yerleştirildikleri bölgede sıkışıp kalan göçmenler “kendi bildikleri tarzda” yeni yaşamlar kurmak için çabalamışlardır. Yerleşilen ilk köyler terk edilip, yeni köyler kurmuşlar ve geldikleri yerde kalmış kasabalarının isimlerini yeni kasabalarına vermişlerdir. Yanlarında taşıdıkları “ata mezarları” için de yeni topraklar bulmuşlardır.( NTV Tarih Dergisi, Ocak 2012, Sayı:36 ss:28-47) Türkiye’den Yunanistan’a gidenler yerleşilen yere “Yeni İzmir” (Neo Smyrna) adını vermişlerdir Buna benzer şekilde “Yeni Kayseri” (Neo Kesseria) gibi “Yeni İyonya” gibi yerleşim alanları oluşturmuşlardır.(Holst;1993). Mübadiller yerleşim alanı olarak Atina ya da daha iç bölgeleri değil tıpkı geldikleri yerde olduğu gibi deniz kenarını tercih etmişlerdir. 

Uzak yerleri kendi ülkelerindeki mekanların “yeni” biçimleri diye adlandırmak onları “eski” kılmaktır. Bu adlandırmada “yeni” olan değişmez bir şekilde yitip 
gitmiş olanın “halefi” “varisi” anlamına gelmektedir. 

Göç toplumsal-ekonomik etkilerinin yanı sıra sanatta da kendini göstermiştir. “Savaş-esaret-kovulma-göçmenlerin sorunları” konuları edebiyatta ele alınmıştır. 

Yunanistan’da Anadolu doğumlu olan ünlü edebiyatçılara rastlayabiliriz. Örneğin Sefeis- İzmir doğumlu ve Nobel ödüllü-Didou Sotiriyu “Benden Selam 
Söyle Anadolu’ya” kitabında Anadolu’da başlayan gençlik yıllarını ve sonrasında savaş yıllarıyla birlikte gelen göç hareketini kendi dünyasından yansıtmıştır. 
Mübadeleden hemen sonra Yunanistan’da birçok roman yazılmıştır. Bu romanların ortak teması geride bırakılan vatan ve mübadillerin yeni vatanlarında yaşadıklarıdır. Türkiye’de yıllarca bu konuyla ilgili eserlere rastlanmaz. Yunan edebiyatından farklı olarak Türk edebiyatında mübadele çok sınırlı olarak yer alır.(Milas, 2007) Müzik mirasın en önemli unsurlarından biri olarak göze çarpmaktadır. Anadolulu göçmenler Anadolu’ya has ezgileri Yunanistan’a götürmüşlerdir. Bu müzik tüm alt sınıfın-dışlanmışların müziği olarak görülmüş ve orada tepkiyle karşılanmıştır. 

Mübadillerin gündelik yaşam pratiklerini yanlarında taşıyarak geçmiş yaşamlarını sürdürme çabalarına en güzel örneklerden biri de gittikleri yerlere “limon 
ağacı” dikmeleri olmuştur. Geldikleri yerin coğrafi özelliklerini gittiklere yerlere taşımışlardır. Giritli mübadiller, kimliklerini gündelik hayat pratiklerini 
koruyarak kazanmaya çalışmışlardır Girit’i hatırlamanın simgesi ise limon ağacıdır. 

Ağaç, köklerini toprağa salmasıyla “yerleşikliği” ifade eder. Limon ağacı kök saldığı yerin, kapladığı coğrafyanın, ağacı ekenle birlikte büyüyen, değişen 
mevsimlerin, geçen zamanın simgesidir.”(Böke, 2007) Bu ağacın geçmiş yaşantının parçalarını taşıyor olması mübadiller için geldikleri yerlerden taşınmalarını gerekli kılmıştır. 

Mübadiller görüldüğü gibi kendilerine ait ne varsa peşlerinden getirmişler, çocuklarına aktarmışlar ve bildikleri gibi yaşamak konusunda ısrarcı olarak 
bunun hem bir tercih hem de bir ihtiyaç olduğunu göstermişlerdir. Akılda tutma, unutmaya direnmedir. Geçmişlerine ait olanı korumak, ulus-devlet politikalarına 
bir nevi ayak diremedir Zaman zaman devlet, kimliği belirleyici olan bu pratikleri bastırma yoluna gitse de, toplumsal hafıza üyelerini hayata adapte edebilmek 
için geçmişin izlerini bırakmaz ve üzerinde kurulmaya çalışılan her türlü iktidarı ve zoru reddeder. 

Toplumsal Hafızanın Taşıyıcısı Olarak Rembetiko 

Mübadiller topraklarından koparılmanın ve yıllarca emek vererek kurdukları hayatları terk etmek zorunda olmanın acısını bir müzik türüyle ifade etmişler, 
bunu bir “hatırlama” aracı olarak görmüşlerdir. Çünkü müzik büyüleyici, coşturucu ve etkileyici niteliğiyle mübadillerin üzüntülerini dile getirdiği gibi, diğer yandan geçmişlerinin bir parçası olarak vazgeçmedikleri, kısıtlamalara rağmen dinlemeye, söylemeye, geliştirmeye devam ettikleri, dönemin uluslaştırma politikalarına karşı kendi hayatlarını ve kimliklerini korumak için gösterdikleri hayati önem taşıyan bir “direnç” olarak işlev görmüştür. 
Rembetikonun “direnç” olarak algılamamıza yol açan etmenler arasında bu müzik türünün ortaya çıkışı ve tarihsel gelişimi gözümüze çarpmaktadır zira 
rembetikonun gelişimi Türk-Yunan göçüne paraleldir. Diğer taraftan “rembetiko” kelimesi etimolojik olarak incelendiğinde “isyan” anlamın temelini oluşturmak tadır. Bu kelimenin Sırpça “rebenak (isyan)” kelimesinden türediğini iddia edenler olduğu gibi Türkçede düzensiz birlikler için kullanılan “rebet asker 
(otoriteye uymayan asker)” kullanımından kaynaklandığını iddia edenler de bulunmaktadır.(Petrepoulos). Slav dilindeki “reberoc(delikanlı)” , 
İtalyanca “rembelos(devrimci)” Yunanca’da “rembeme (başıboş gezmek)” kelimeleri gibi alternatiflerin ortak özelliği bu kelimelerin “isyan-başkaldırı” 
anlamını barındırmasıdır 

Rembetiko olarak bilinen müzik türünün Türk-Yunan göçü esnasında ya da sonucunda ortaya çıktığını söylemek yanlıştır. Bugüne kadar yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan arşiv, belge, plak ve kayıtlardan bu müzik türünün 1850’lerde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Tarihte ilk olarak bu tarz müziklerin ağırlıklı olarak görüldüğü bölgeler Yunan diasporasının toplu olarak şehir hayatını benimsediği bir dizi yerleşim merkezidir.(Holst, 1993) Bu bölgenin gerek Osmanlı döneminde gerekse Osmanlı sonrası dönemde coğrafi olarak hareketliliğe sahip olması bu müzik türünün köklerinin belirginleşmesine ve netleşmesine engel olmuştur. Bir diğer etmen ise, bu sanatsal faaliyeti yaratan ve tüketen toplumsal bağlamlardaki benzerliklerdir. Bu yerleşim yerleri İzmir, İstanbul, Selanik gibi liman şehirlerinin yanı sıra Pire Atina gibi Yunan şehirlerini de kapsamaktadır. 

1922 Mübadelesi’ne kadar İzmir ve İstanbul, ticari ve sosyokültürel yükseliş içerisinde olan şehirlerdir. Bu büyük şehirlerde birlikte yaşayan Türkler ve Rumlar her alanda birbirlerinden etkilenmişler, dönemin “cafe amanlarında (müzikli semai kahveler)” her dinden ve her dilden müzikler icra etmişlerdir. İşte bu müzikli kahvelerde çalınıp söylenen müzik “rembetiko”dur.(Holst,1993) Bu kahveler o dönemde “amane kahvesi” olarak adlandırılmakta olup, amane kahveleri Türk mahalle kahvelerinin düşük düzeydeki birer taklidi gibidirler. 20.yüzyılın başlarında özellikle tiyatro oyunlarında yeni yeni belirginleşen bu müzik bir dış olayla gelişerek yayılmıştır. Lozan Anlaşması ile şartları belirlenen Türk-Yunan Zorunlu Mübadelesi’nde yaklaşık 2 milyon insanın yer değiştirmesi, bu müzik türünün çeşitli şehirlere taşınmasını ve bilinirliğinin artmasını sağlamıştır. Mübadeleyle birlikte bütün kültürel birikim Yunanistan’ın yeni gelişen şehirlerine taşınmış ve bu bölgelere zenginlik kazandırmıştır. Mübadiller, geldikleri toplumun beceri, incelik ve yaşam pratiklerini beraberinde getirmişlerdir. Rembetikonun ünlü müzisyenleri Sotiria Bellu, Yorgos Rovertakis ise küçük yaşlarında İzmir’den Yunanistan’a göçen mübadillerdir. Rembetiko sanatçılarının yüzde kırkının mübadil olduğu söylenmektedir. (Theodorelisrigas) Mübadillerin beraberinde getirdikleri müzik tavrı amane kahvelerinde el üstünde tutulan bir tür olmuştur. Rembetikonun iki temel tarzından biri olan “İzmir Ekolu” daha çok mübadillerin Anadolulu öğeler barındıran, mübadiller tarafından söylenen bestelenen şarkılardan oluşurken, diğer tarz olan “Pire Ekolu” daha çok Yunanistan’da bulunan yerleşiklerin rembetikoyu yorumlama biçimidir. Rembetiko müzisyenleri, İzmirli meslektaşlarının müzikal yeteneklerinden büyülenmişlerdir 

Rembet müziğin ulus-devlet uygulamaları karşısındaki görünümü iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki bu dönem politikalarının insanlar üzerinde bıraktığı yıkıcı etkinin dile getirilmesi ve müzikle kendini ifade etmedir. Diğeri ise geçmiş dönem yaşantının bir uzantısı olarak müziğin çalınıp söylenmeye devam 
etmesi böylece geçmişin bir parçası olarak tarihi yaşatmak şeklinde zuhur etmiştir. İlk duruma örnekleri ulus-devlet uygulamalarının her iki taraf için de en görünür şekli olan göç esnasında fazlaca görmekteyiz. Hatta çok ünlü bir film olan 1983 yapımı Kostas Ferris yönetimindeki “Rembetiko” adlı film tam da bu 
durumu yansıtmaktadır. 1922’de Türk-Yunan Göçünün hızlanmasıyla birlikte göç etmiş insanların bir taraftan fakirlik ve ekonomik sıkıntılarla boğuşurken diğer 
taraftan yerleşikler tarafından dışlanmalarını ve yeni yerleşimlerdeki sorunlarını ele almaktadır. Filmin başkahramanı “Marika” tıpkı ailesi gibi, yaşamlarında 
çektikleri acılardan dolayı müziğe tutunurlar ve aile boyu rembetiko çalıp söyleyerek acılarını ifade ederler. Marika’nın ailesi gibi göç yıllarında Yunanistan’da umduklarını bulamayan beş yüz bin kadar mübadil Amerika’ya göç etmiş, derin gurbet acısı çeken kişiler kederli şarkılarını plaklara kaydetmişlerdir. 

Rembetiko şarkıları vasıfsız, yarı zamanlı işçiler, kent yoksulları ve toplumun alt kesimleri gibi marjinal grupların kendi adlarına konuşma, kişisel ve müşterek 
öykülerini aracı olmadan anlatabilme imkanı sunmuştur. Rembetiko şarkıları bu anlamda aşırı yoksulluk, umutlar ve korkulara dair zengin bir birikimdir. 
Zaten özellikle göç döneminde okunup söylenen çoğu rembet şarkının teması: göç, dışlayan coğrafya, polis hapishane.. gibi konulardır. Rembet müziğine ait 
şarkı sözlerine baktığımızda, aslında göç edenlerin göç nedeniyle yaşamları kötüleşenlerin, savaş yıllarının neden olduğu karmaşanın dili olduğu görülmektedir. Müziğin dili bize yaşananlar hakkında ipucu verebilmektedir. 

Göç sırasında gemilerle taşınmış olan mübadiller çok kötü koşullarda yolculuk yapmışlardır. Bu yolculuklar esnasında pek çok kişinin yaşamını kaybettiği, 
ağır bulaşıcı hastalıklar yaşandığı ve bu durum nedeniyle limanlarda karantina bölgeleri oluşturulduğu kayıtlarda belirtilmektedir. Rembet şarkılarında da bu 
yolculuk karamsar bir dille anlatılmış gemiye binmek ölümle bağdaştırılmıştır: 

“Ah, gemide ölürsem eğer ne derler ki? 
Genç bir çocuk öldü, 
Yaşam dolu bir levent.(aman,aman) 
Ah, gemide ölürsem eğer, 
Denize atın beni 
Kara balıklar, tuzlu sular yutsun.(aman, aman)”

( “Gemide Ölürsem Eğer”, “a History of Rembetika” adlı plak 1920 kaydı ) 

Rembet şarkı sözleri incelendiğinde “ayrılık acısı” en genel tema olarak göze çarpmaktadır. Geldikleri topraklara duyulan özlem, İstanbul’un güzelliği Anadolu’nun bereketli toprakları, İzmir’in büyülü havası şarkılarda birçok kez yerini bulmuştur. (Bkz: Şarkı: Göçmen Kızı) 

Rembet şarkılarının yukarıda örneklerle anlatıldığı gibi duyguların dışa vurumu olmasının yanı sıra tarihin bir taşıyıcısı olduğundan da bahsetmiştik. 
Bu fonksiyonu ile müzik bir yaşam pratiği olarak geçmişin devam ettirilmesinin bir yöntemidir. Yaşam sürülen mekanlar değişse de günlük hayatı sürdürme 
biçimleri devam etmektedir. Rembetiko müziğinin en ünlü temsilcileri Türk-Yunan Mübadelesini bizzat yaşamış olanlardır. Rembetikonun bir yaşam pratiği 
olarak taşınmasının ve gidilen yerlere götürülmesinin diğer bir kanıtı da rembet müziğinin içinde barındırdığı Anadolulu ezgilerdir. 

Yunanistan’da “İzmir ekolu” şeklinde gelişim gösteren rembet müziği çeşitli siyasal iktidarlar tarafından sansüre uğramıştır. Bunun altında bu müziğin 
“Al’a turca” olarak görülmesi yatmaktadır. Göçmenlerin söylediği rembetiko şarkıları makamla söylenen müzikleri, zeybekiko, kasapiko, çiftetelli gibi oyun 
ritimleriyle ya da ud, santur, kemençe gibi enstrümanlarla bariz biçimde Şarklı, Şark’a aittirler.(Gauntlett , 2005) Batılılaşma yolundaki Yunanlılar rembet 
şarkılarını kendilerine hakaret olarak görmekte ve bu şarkılardan utanç duymaktadırlar. Hatta bu bakış açısı Zacharias Papantonıu ‘nun şu sözleri ile özetlenebilir: 
“ Tutkularının anlatımını böyle içten içe kaynayan bir müziğe havale eden bir millet, bizim Avrupa’da söylendiği gibi, medeniyet sınırlarının haricine düşer.”( 
Eleftron Vima, Atina Gazetesi 3 Temmuz 1938 ). Bu bakış açısına paralel olarak göçmenler bu müzik türünün kendilerine ait olmadığını savunma yarışına bile 
girişmişlerdir. Yazar Dimitris Liatros Doğu Trakya’dan göçmek zorunda kalan ailesine ithaf ettiği kitabında, buzuki ve kendi düşüncesine göre Yunan popüler 
müziğinin en “sefil” örneğini teşkil eden rembetiko şarkılarıyla mübadilleri ilişkilendirmenin kendilerinin sürekli aşağılanmasına yol açtığından bahseder. 
Yazar bu kitabında bu lekeden kurtulmanın yollarını aramakta verdiği örneklerle kendini temize çıkarmaya çalışmaktadır.( Gauntlett, 2005) Şarklı yapısı ile 
rembetiko Yunan toplumunda damgalı ve marjinal bir konuma itilmiştir. Modern Yunanistan ulus-devleti kendini, hüküm sürdüğü coğrafyada batı değerlerinin ve 
nüfusunun temsilcisi ve Avrupa’nın demokratik gelişiminin temel esin kaynağı olan Antik Yunan kültürünün mirasçısı ve devamı olarak görmektedir. Yunanlılar 
itibarlı bir geçmişin ayrıcalıklı sahipleridirler. Bu ideolojik bakış ülkenin yakın Osmanlı geçmişini reddederek, yıllardır iç içe yaşamanın vermiş olduğu kültürel 
etkileşimin “olumsuz” algılanmasına ve bu kültürü “unutma” yoluna gidilmesinin gerekliliğine inandırmıştır. Helen kültürünü ortaya çıkarmak, geliştirmek ve 
bu kutlu mirası korumak Yunan ulus-devletinin temel problemi haline gelmiştir. 

Bu durum Yunan edebiyatında, gazetecilikte, tarih yazımında ve kültürel eleştirinin her türünde kendini göstermiştir. Yunan müziği de bu söylemden payını almıştır. Yakın geçmişten bir örnek verecek olursak Ağustos 1990 tarihli Olimpic Havayollarının Motion Dergisi’nin yayınladığı “Yunan müziği” adlı uzun makaleye bakabiliriz. Bu yazıya göre Yunan müziği binlerce yıl içinde, hemen hemen hiçbir dış etki altında kalmadan bugüne varmış ve bütün dünyayı etkilemiştir. Yine yazıda Yunan çalgılarının içinde keman, zurna, kemençe, gitar, tambur gibi çalgıların da olduğu iddia edilmiştir. Hatta dergide yayınlanan fotoğraflarda Antik Apollon Tapınakları’nın kalıntıları önünde zurna ve tambur çalan çalgıcılar görülmektedir. Yunan müziğine dair bu iddiaların doğruluğu tartışılmamakla birlikte Yunanistan’da müziğin bir milliyetçilik argümanı olarak kullanıldığı görülmektedir. Özellikle Lozan Anlaşması’ndan sonra bu söylem, Yunanistan içinde hakim olan grubun, kültürel, sosyal ve siyasi açıdan Doğu’dan gelen göçmenleri aşağılamasına hizmet etmiştir. 

Metaksas hükümeti rembetikonun, yeni filizlenmekte olan kayıt endüstrisine en baştan sansür uygulamıştır.( Gauntlett, 2005) Eylül 1937’den beri kaydedilecek 
olan her parça öncesinde Devlet Sansür Kurulu tarafından söz ve müzikleri incelenerek kayda girmesi kararlaştırılmış, bu sansür kurulu Hariklaki, Hasapiko, Katife ve Zeybekika türündeki tüm şarkıları reddetmiş ve kaydına izin vermemiştir. Rembet şarkıları söyleyenlerin yaşam tarzı da Metaksas hükümetinin sansürüne konu olmuştur. 1937 yılında ticari plak şirketleri tarafından popüler müziğin yayılması karlı ve saygın bir yol iken, “İzmir ekolu” rembet şarkıların ve amanelerin bu endüstriden dışlanması muhakkak ki bu müziğe büyük bir darbe olmuştur. Rembetikonun tehlikeli görüldüğü yıllarda polis tarafından buzuki ve bağlama gibi müzik aletleri toplatılmış ve tahrip edilmiştir. Hatta kalabalık Yunan şehirlerinde bu durum o kadar çekilmez bir hal almıştır ki, rembet şarkıcılar zaman zaman yaşadıkları şehirleri terk etmek zorunda kalmışlardır.(Holst,1993) Hükümetin bu müzik türüne olan baskısı, rembet şarkıların şarkı sözlerinin daha üstü kapalı bir hale getirmiştir. Bir kısım göçmen besteci ise rembetikoya yapılan baskılar sonucu, baskı altına alınmış temalardan farklı olarak (göç, özlem, acı, uyuşturucu) içeriği erotik ilişkilere, şenlikli gürültülü yaşama kaydırmıştır. 

Rembetiko müziğinin kökleri yukarda belirtmiş olduğum gibi Türk-Yunan mübadelesinden yaklaşık 50 yıl öncesine dayanmaktadır. Ancak doğulu özellikleriyle rembetiko dışlanma ve baskı görmekten kaçamamıştır. Doğu, Batı’nın ilerlemesinin, girişimciliğinin, temiz bir yaşamın antitezi olarak görülmektedir. Tüm bunlara rağmen göç dalgasının büyük etkisiyle rembet şarkılar, 20.yüzyılın başından itibaren Türkiye’deki kahvelerden gezici sanatçılar vasıtasıyla Yanya’dan başlayıp İstanbul ve İzmir’e kadar uzanmış ve Yunancanın konuşulduğu tüm anakarayı etkisi altına almıştır. Mübadillerin yeşerttiği müzik türü, 1930’lardan itibaren Yunan müziğinin diğer tüm çeşitlerine oranla en fazla dinlenen ve en karlı müzik endüstrisi haline gelmiştir. Birçok yayından da anlaşılacağı üzere, rembetikonun bu noktaya gelmesinde mübadillerin rolü çok büyüktür. 

Görüldüğü gibi rembetiko milliyetçilik ideolojisinden kaynaklanan uygulamalardan yara alsa da ayakta kalmayı becerebilmiş ve günümüzde bile hala dinlenen bir müzik türü olmayı başarmıştır. Bu yönüyle rembetiko toplumsal hafızanın bir taşıyıcı olarak yıllardır çalınıp söylenen, tekrar tekrar canlanan ve gelişen bir direniş müziğidir. Rembetikonun etimolojik incelemesinde de görüldüğü gibi bu müzik türüne “direniş, isyan” anlamlarına gelen isimlerin verilmesi bu anlamda bir tesadüf olarak görünmemektedir. 

SONUÇ 

Gündelik yaşamın her alanında karşımıza çıkabilecek bir sanat dalı olarak müzik, iyi bir bellek taşıyıcı ve iyi bir aktarım mekanizmasıdır. Müzik toplumda 
ortak duygu ve düşüncenin dilidir Türk-Yunan Zorunlu Mübadelesi pek çok sanat dalına ilham verebilecek olaylara sebebiyet vermiştir. Başlı başına alıştığı yerden başka bir yere göç etmek zorunda kalmak yeterince trajikken, buna bir de yolculuk sırasında yakınlarını kaybeden, gittiği yerde yaşam alanı bulamayan, dışlanan, yoksulluk çeken, işini kaybeden binlerce insanın acısı eklenmiştir. Rembetiko acı çekenlerin müziğidir. Kökleri geçmişe dayansa da mübadele sırasında Anadolu ve Rum topraklarına aynı anda gelişim göstermiş, özellikle göçmenlerin kendilerini ifade ettiği coşkulu bir dil olmuştur. Rembetikonun gelişim sürecini incelediğimizde zorunlu göçün bir dönüm noktası olduğu anlaşılmaktadır. Mübadillerle birlikte kalabalık şehirlere taşınmış ve popülaritesi artmıştır. Rembetiko kullanılan çalgılar, kullanılan makamlar, icra eden şarkıcılar ele alındığında “şarklı” bir müzikal özellik göstermektedir. Türk ve Yunan milliyetçiliğinin ortak özelliği olan homojenleştirme politikasının sonucunda yaşananlarla birlikte gelişim gösteren rembetiko, icra edildiği topraklarda yine milliyetçi düşünce biçimi nedeniyle engellenmeye çalışılan, yasaklanan ve hor görülen bir müzik türü olmuştur. Yunan milliyetçiliği rembetikonun doğulu özelikler göstermesi sebebiyle kendi kültüründen silmek ister ve aşağılar. Siyasi olarak hemen hemen her dönem sansüre uğrar ve her zaman siyasi bir malzeme olarak kullanılır. Özellikle Yunanistan’ın kurulmasından hemen sonraki yıllara tekabül eden Metaxas hükümeti, rembetikoya yoğun sansür uygulamıştır. Ancak rembetiko çalınıp söylenmeye devam etmiş, günümüzde bile varlığını sürdüren bir müzik olarak toplumsal hafızanın direnişinin güzel bir simgesi olmuştur. Rembetikonun kelime anlamına da uygun şeklide bir direniş olarak algılanmasının temelinde bu müzik türünün geçmişin izlerini barındıran doğduğu toprakların kültürünü aktaran, bunun yanında yaşanan acıları dile getiren ve kendini ifade etme biçimi olan bir sanatsal duruş olması yatmaktadır. Rembetiko bir direnişin müziğidir. Çünkü her türlü engellemelere karşı varlığını sürdürmüş, köklerini kopmak zorunda olduğu “ev”lerine dayandırmıştır. Rembetiko toplumsal hafızanın bir taşıyıcısıdır çünkü müziğin büyülü sesiyle nesilden nesile aktarılan bir hikayesi vardır. 

Her iki ülkenin de milliyetçi politikaları kendi ulus-devletlerini yaratırken bir taraftan da halkların barış içinde bir arada yaşaması ihtimalini şiddet yoluyla 
darmadağın etmiştir. Bir yandan çok kutsal sayılan millet olmak için çabalamış, diğer taraftan birbiriyle çatışma haline sokmuş, milleti oluşturan bireyleri arada 
bırakmış, tarafını seçmeye zorlamış ve hayatlarını belli bir kalıba sokmaya uğraşmıştır. Günümüzde dünyanın “doğal düzeni” olarak algılanan ulus-devletler bu algının arkasına saklanarak zaman zaman halka şiddet uygulamaktan geri kalmamışlardır. Bir ulusu başka bir ulustan üstün kılan ve onun ezelden beri var olduğunu savunan, bu ulusun asli özelliklerini sürekli vurgulayan abartılı bir anlatımın hayatımızı bu denli etkilemeye hakkının olup olmadığı sorgulanmalıdır. 

Yunan ve Türk ulus-devletlerinin şanlı anlatılarının gölgesinde üzülen, hor görülen, ötekileştirilen ve hayatları kötüleştirilen insanlar yatmaktadırlar. Milliyetçiliğin ayrıştırıcı söylemlerinin gölgesinde var olma mücadelesi veren belleklerin ve karşı kutuplara yerleştirilen insan manzaralarının aslında birbirinden farklı olmadığı görülmektedir. 


KAYNAKÇA 

ANDERSON, Benedict (1993), Hayali Cemaatler Milliyetçiğin Kökenleri ve Yayılması, Metis Yayınları 
ALİ, Sabahattin (2003), Sırça Köşk, Yapı Kredi Yayınları,İstanbul 
ASSMAN, Jan (2001), Kültürel Bellek, Çev: Ayşe Tekin, Ayrıntı Yayınları, 1.Basım, İstanbul 
CLARK, Bruce (2008), İki Kere Yabancı. Çev: Müfide Pekin, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008, s.109 
CONNERTON, Paul (1999), Toplumlar Nasıl Hatırlar, Çev: Alaeddin Şenel, Ayrıntı Yayınları, 1.Basım İstanbul 
DURGUN, Şenol (2005), Modernleşme, Demokrasi, İslam, Ankara, Alter Yayıncılık, 
ERDOĞAN, Mustafa (1999), Milliyetçilik İdeolojisine Dair, Liberal Düşünce, Sayı 15, Yaz. 
GAUNTLETT, Stathis (2005), Şarkiyatçılık ve Garbiyatçılık Arasında Küçük Asya Göçmenlerinin Yunan Populer Müziğine Katkısı ve bu Katkının Onaylanması, 
Egeyi Geçerken, Der: Renee Hırschon, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 
GELLNER, Ernest (2008), Uluslar ve Ulusçuluk, Hil Yayın, 2.Baskı, İstanbul 
HOBSWAN, E.J.(1993), 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik, Ayrıntı Yayınları 
HOLST, Gail (1993), Rembetika, Çev: V.Çelik Akpınar, Pan Yayıncılık, 1.Baskı, İstanbul 
MİLAS, Herkül (2007), ”Türk Edebiyatında Nüfus Mübadelesi Metinleri Arkasındaki 
Fısıltı”, Egeyi Geçerken Der: Renee Hırchon, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 
SANCAR, Mithat(2010), Geçmişle Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne, İletişim Yayınları,3. Baskı İstanbul 
SANTAMARİA, Yves (1998), “Ulus-Devlet: Bir Modelin Tarihi”, Uluslar ve Milliyetci-likler, Çev: Siren İdemen Haz: Jean Leca, Metis Yayınları, İstanbul 
SMITH, Anthony D.(2002), Ulusların Etnik Kökeni,, Çev: Bahadır Sina Şener, İstanbul, Dost Kitapevi Yayınları 
ÖZKIRIMLI, Umut (2008), 21. Yüzyılda Milliyetçilik, Der: Umut Özkırımlı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 
ÖZSOY, İskender(2007), Mübadelenin Öksüz Çocukları, Bağlam Yayıncılık 
YALÇIN, Kemal(1998), Emanet Çeyiz&Mübadele İnsanları, Bir Zamanlar Yayıncılık 
YILDIRIM, Onur (2006), Diploması ve Göç Türk-Yunan Mübadelesinin Öteki Yüzü, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 
NTV Tarih Dergisi, Ocak 2012, Sayı:36 ss:28-47 Pelin Böke, “ İzmir’de Giriti Hatırlamak”, 
http://www.lozanmubadilleri.org.tr/arastirma_pelinboke.htm, E.T. 04.03.2014 
Elias Petrepoulos, “Rebetoloji”, 
http://www.muammerketencoglu.com/imgs/Rebetika_Sarkilari.pdf E.T: 04.03.2014 
Haris Theodorelisrigas,”Marjinalleşme sesleri: Rembetiko Şarkıları Üzerinden Mübadele 
Deneyiminin Yunanistan’daki Yönleri” 
http://www.karalahana.com/makaleler/tarih/mubadeleden-sonra-rembetiko-sarkilari.htm, .E.T. 05.03.2014 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder