13 Temmuz 2017 Perşembe

SORULAR & CEVAPLAR ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 8


SORULAR & CEVAPLAR  ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 8



Örneğin Mahkeme bir kararında başvurucunun, şahsına yapılan hakaret nedeniyle sadece suç duyurusunda bulunduğu ancak herhangi bir hukuk davası açmadığı tespit etmiştir. Mahkemeye göre somut şikâyet açısından ceza soruşturması, ulaşılabilir, ihlali gidermede tatmin edici ve başvurucunun şikâyetleri için makul başarı şansı tanıyan tek başvuru yolu değildir. Başvurucunun hukuk davası açarak da bu şikâyetleriyle ilgili olarak hakkaniyete uygun bir tatmin elde etmesi mümkündür. Bu gerekçelerle Mahkeme, söz konusu iddialarla ilgili olarak hukuk davası açılmadan yapılan bireysel başvuruyu kabul edilemez bulmuştur (B. No: 2013/1123, 2/10/2013). 

Bir başka kararda ise başvurucunun ulusal düzeyde yayın yapan bir gazetede şeref ve itibarına saldırı nedeniyle yaptığı suç duyurusuna ilişkin ceza soruşturma sı neticesinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesine yönelik şikâyeti hukuk davası açmadığı için kabul edilemez bulunmuştur. Mahkeme söz konusu ihlal iddiasına benzer nitelikteki uyuşmazlıklar açısından, her iki yolun etkililiği açısından yaptığı değerlendirmede hukuki tazmin yolunun ceza yargılamasına oranla daha yüksek tatmin şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu sonucuna varmıştır (B. No: 2013/2355, 7/11/2013). 

Bununla birlikte Mahkeme, yaşamın kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu sona erdiği ölüm olaylarına ilişkin davalarda etkin soruşturma 
yükümlülüğü yönünden ihlal iddiası için sadece tazminat ödenmesine karar verilmesinin yeterli olmayacağını, devletin etkili ve önleyici ceza sistemi kurma 
pozitif yükümlülüğünün bulunduğunu vurgulamıştır. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında Devletin, bireylerin yaşam hakkını korumak için etkili mekanizmalar 
oluşturma, bu hakka yönelik ihlalleri durdurup sorumluları tespit etme ve cezalandırılmalarını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi 
bulunmaktadır (B. No: 2012/752, 17/9/2013). 

54. İdari ve yargısal yolların kişisel olarak tüketilmesi neyi ifade etmektedir? 

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunacak kişinin, öncelikle bu talebini ilgili kanun hükümlerine dayanarak yetkili ve görevli yargı mercileri önünde dile getirmesi, talebinin reddi halinde varsa kanun yollarına başvurması ve böylece başvuru yollarını tüketmesi gerekir. Başvuru yollarının tüketilmediği örneğin mirasçının katılma talebinin bulunmaması nedeniyle temyiz talebinin incelenmeksizin reddedildiği durumlarda başvuru, başvuru yolları tüketilmemiş olduğundan kabul edilemez bulunmaktadır. 

Aynı şekilde davanın temyiz etmeyen tarafının bu konuya ilişkin olarak bireysel başvuru yapabilmesi de mümkün değildir. Mahkeme, bir başvuruda başvuru 
konusu olayda ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın yalnızca ikinci başvurucu tarafından temyiz edildiği, birinci başvurucu tarafından bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulmadığını tespit etmiş, birinci başvurucunun davada usulünce başvuru yollarını tüketmemiş olduğu gerekçesiyle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur (B. No: 2012/1027, 12/2/2013). 

Mahkeme yaşama hakkı bağlamında ölen kişilerin yakınlarının bireysel başvuru bağlamında mağdur sıfatının bulunduğunu ve başvuru yapabileceklerini kabul 
etmektedir. Bununla beraber bu kişilerin başvuru yapabilmeleri için ölüm olayına bağlı olarak yürütülen soruşturmaya gerektiği şekilde katılımını aramaktadır. 
Örneğin bir başvuruda ölenin kardeşi olan yakınlarının ölüm olayıyla ilgili olarak şikâyet dilekçesi vermemiş olduklarını, soruşturma yapılması yönünde çaba 
gösterdiklerine ilişkin bir belge de sunmadıklarını tespit eden Mahkeme, bu kişilerin başvurusunu kişisel olarak başvuru yolları tüketilmediği gerekçesiyle 
kabul edilemez bulmuştur. Ancak aynı başvuruda, başvuru yollarını usulünce tükettiğini tespit ettiği ölen kişinin eşi ve çocuklarının şikayetleri kabul edilebilir 
bulunmuş ve Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmiştir (B. No: 2012/752, 17/9/2013). 

55. Yargılama devam ederken yapılan başvurularda Mahkeme nasıl karar vermektedir? 

Anayasa Mahkemesi önüne getirilen başvurularda, öncelikle başvuru konusu edilen kamu eylemi ya da işlemine karşı bütün başvuru yollarının tüketilip 
tüketilmediğini inceleme konusu yapar. Bu konuda ilgili usul hükümleri doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmiş olduğu belirlendiği takdirde, şayet diğer kabul edilebilirlik şartları da karşılanmışsa başvurunun esasının incelenmesine geçilmektedir. Dolayısıyla derece mahkemeleri önünde derdest olan bir konuya ilişkin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilmesi mümkün değildir. Çünkü ilke olarak bireysel başvuru yolu yalnızca temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının olağan denetim mekanizmaları içinde giderilememesi durumunda kullanılabilir. Bu nedenle başvuruya konu edilen kamu eylem ya da işlemine karşı açılan davanın derdest olduğu aşamada yapılan başvuru, başvuru yolları tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmaktadır (B. No: 2012/726, 2/7/2013). 

Başvuru konusu edilen kamu gücü işlemi ya da mahkeme kararı nihai nitelikte değilse bu takdirde başvuru yolları tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemezlik 
kararı verilmektedir. 
Örneğin, noterlik görevini yürüten başvurucu hakkında görevi ihmal suçlamasıyla yetkili ve görevli Ağır Ceza Mahkemesinin son soruşturma açılması kararının, başvurucunun suçlu bulunduğuna ilişkin nihai bir karar olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığından bu konuda Anayasa Mahkemesince başvuru yollarının tüketilmediğine karar verilmiştir. Bu kararında Mahkeme, başvuruya konu işlemle, başvurucunun noterlik görevi nedeniyle Kanun’da
belirtilen usule göre yürütülen soruşturma sonunda son soruşturmanın açılmasına karar verilerek sanık olarak yargılanmasının yolunun açıldığını tespit etmiştir. 
Bu durumun bir cezalandırma olduğu ve bunun tek başına masumiyet karinesini ihlal ettiği yönündeki iddiaları ise hukuki temelden yoksun bulmuş, başvurucu 
hakkında öngörülen yargılama sürecinin de yürütülüp tümüyle sonuçlandırılmamış olduğunu dikkate almış ve başvuruyu başvuru yollarının tüketilmediği ve açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçeleriyle kabul edilemez bulmuştur (B. No: 2012/363, 5/3/2013). 

Mahkeme bir başka kararında, başvurucunun Anayasa Mahkemesinden iptalini istediği idari işlemin idari yargı organları önünde yargısal denetiminin devam 
etmekte olduğunu ve derece mahkemesinin henüz uyuşmazlığın esası hakkında bir karar vermediğini tespit ederek başvurunun başvuru yollarının tüketilme mesi gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (B. No: 2013/1243, 16/4/2013). 

56. Karar düzeltme kanun yolu tüketilmesi zorunlu bir başvuru yolu mudur? 

Bir kamu gücü işlemine karşı bireysel başvuru yapılmadan önce derece mahkemelerince verilmiş olan kararlara karşı tanınmış olan başvuru yollarının da tüketilmesi gerekir. 
Burada başvurucudan beklenen olağan nitelikteki tüm başvuru yollarını tüketmesidir. Karar düzeltme doktrinde her ne kadar olağan bir kanun yolu olarak nitelendirilmekteyse de Anayasa Mahkemesi; hukuk yargısı, idari ve askeri idari yargı kararlarına karşı bireysel başvuru açısından bu kanun yolunun, 
tüketilmesinin zorunlu olmadığını kabul etmektedir. Başka bir anlatımla karar düzeltme yolu açık olan kararlar bakımından bu yola gitmeksizin temyiz 
onama kararının ardından başvuru süresi içinde Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle reddedilmemektedir 
(B. No: 2012/73, 5/3/2013). 

Bununla beraber tüketilmesi zorunlu olmayan bu yola bir kez başvurulmuşsa bu süreç bitirilmeden bireysel başvuru yapılamaz. Bu çerçevede, hukuk, idari ya 
da askeri idari yargıda görülen ve karar düzeltme yolu açık olan bir karara karşı bu yola başvurulmuşsa Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek 
için, öncelikle karar düzeltme talebinin sonucunun beklenmesi, dolayısıyla bu yolun tüketilmesi gerektiği açıktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir kararında, 
etkili ve sonuç almaya yeterli görerekbaşvurduğu bir kanun yolunda davasının sonuçlanmasını ve bu konuda bir karar verilmesini beklemeden yapılan bireysel 
başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir (B. No: 2013/1177, 26/3/2013). Yine Mahkeme bir başka kararında, karar düzeltme süreci devam ederken yapılan bir başvuruyu davanın Yargıtay önünde derdest olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur (B. No: 2012/403, 26/3/2013). 

Buna karşılık başvuru konusu karar aleyhine temyiz incelemesinin ardından ayrıca karar düzeltme yolu kapalı olmasına rağmen bu yola gidilse de bu durum 
temyiz merciinin kararıyla başvuru yollarının tüketilmiş olduğu gerçeğini değiştirmez. Dolayısıyla bu gibi durumlarda Yargıtayın onama kararı, kararın kesinleştiği; bu kararın tebliğ ya da öğrenilmesi ise bireysel başvuru süresinin başladığı tarihtir. Bireysel başvurunun anılan kararın tebliğ ya da öğrenilmesi tarihinden itibaren 30 gün içinde yapılması gerekmekte olup, bu nitelikteki kararlara karşı kapalı karar düzeltme yolunun denenmiş olması nedeniyle kaybedilen zaman yüzünden 30 günlük başvuru süresi kaçırılmışsa, başvurunun ret kararı ile neticelenmesi kaçınılmaz hâle gelecektir (B. No: 2013/7583, 25/12/2013). 

57. Mahkemelerin ara kararlarına karşı bireysel başvuru yapılabilir mi? 

Derece mahkemelerince verilen ara kararların nihai karar beklenmeksizin bireysel başvuru konusu yapılıp yapılamayacağı üzerinde durulması gereken bir 
başka husustur. Bilindiği üzere ilke olarak yargılamada hüküm verilinceye kadar geçen süreçte gerek ilk derece, gerekse itirazı inceleyen mercilerce verilen ara 
kararlara karşı ancak asıl hükümle birlikte itiraz ya da temyiz yoluna başvurulması mümkündür. Dolayısıyla ilk derece mahkemelerince verilen ara kararları yalnızca esas hükümle birlikte ve bütün başvuru yolları tüketildikten sonra bireysel başvuru konusu edilebilir. Anayasa Mahkemesinin kararlarında da 
vurgulandığı üzere esas hükümden bağımsız olarak bu nitelikteki bir ara kararın bireysel başvuru konusu yapılması imkânı yoktur. 

Örneğin Anayasa Mahkemesi bir kararında, ihlal iddiasına konu edilen hâkimin reddi ve mahkemenin görevsizliğine dair ara kararların ancak asıl hükümle birlikte temyiz incelemesine tabi olabileceği için bu nitelikteki ara kararların asıl hükümden bağımsız olarak bireysel başvuru konusu yapılmasının mümkün olmadığına hükmetmiştir (B. No: 2012/670, 26/3/2013).

Öte yandan mahkemelerin verdiği bir takım tedbir kararları açısından bu kuralın neden olduğu müdahalenin ağırlığı ve temas ettiği temel hak ihlalinin önemi 
nedeniyle, tutuklama kararlarında olduğu gibi, istisnalarının bulunduğu da görülmektedir. Mahkeme kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasındaki müdahalenin ağırlığı ve hakkın önemini dikkate alarak kişilerin asıl dava sona ermese dahi bu tedbir kararı konusundaki şikâyetlerini Anayasa Mahkemesi önüne taşıyabileceği ni kabul etmiştir (B. No: 2012/726, 2/7/2013). 

58. Başvurucunun müracaat ettiği ihtiyari nitelikteki idari ve yargısal yolların sonuçlanmasını beklemeyip bundan feragat ettiği durumlarda başvurusu 
Anayasa Mahkemesince incelenmekte midir? 

Başvuru yollarının tüketilmesi ilkesi bireysel başvurunun ikincil niteliğine vurgu yapan bir kabul edilebilirlik kriteridir. Dolayısıyla bir hak arama yoluna baş vurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Başvuru yollarının tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle bu başvurunun 
sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir. 

Bu ilke, başvuru öncesinde tüketilmesi zorunlu olmamakla birlikte başvurucunun ihtiyarına bırakılan ve fakat onun iddiasını önüne taşıdığı başvuru yolları için 
de geçerlidir. Örneğin prensip olarak başvurucu açısından ihtiyari nitelikte olan karar düzeltme yoluna gidilmişse bireysel başvurudan önce onun tüketilmesi 
gereklidir. Başvurucunun, etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu karar düzeltme yolundan sonucu beklenmeksizin feragat ederek süreci kendi 
iradesiyle sona erdirdiği takdirde başvuru yolları tüketilmediğinden başvurusu hakkında kabul edilemezlik kararı verilmektedir (B. No: 2012/26, 26/3/2013). 

59. Başvuru yollarının tüketilmiş olması kuralının istisnaları var mıdır? Nelerdir? 

Başvuru yolları ilke olarak bazen temyiz veya karar düzeltme aşamalarından sonra tüketilirken, bazılarında ise ilk derece mahkemesi önündeki yargısal işleme yapılan itiraz ile sona erebilmektedir. Bununla beraber başvuru yollarının tüketilmesi ilkesinin mutlak şekilde uygulanmasının temel hak ve özgürlüklerin etkin kullanımını ve korunmasını engelleme ihtimali bulunmaktadır. Oysa bu kural temel hak ihlalini ortadan kaldırmaya yönelik etkin bir başvuru yolunun bulunması durumunda geçerli olabilecek şekilde tasarlanmıştır. Bu nedenle başvuru yollarının tüketilmesi kuralının bazı istisnaları olduğu kabul edilmektedir. Ancak bu konuda ne Anayasa ne de 6216 sayılı Kanun’da bir düzenlemeye yer verilmemiştir. 

Bireylerin özel ve istisnai koşullar altında kanunlarda öngörülmüş diğer hukuk yollarını tüketme yükümlülüğünden muaf tutulabilmeleri, başvuru yollarının 
tüketilmesi kuralının bireysel başvurunun amacı dikkate alınarak aşırı şekilcilikten uzak ve belli ölçüde esneklikle uygulanması gerektiği yaklaşımının bir gereğidir. Bu konudaki istisnaların saptanmasında genellikle başvurulan ölçütler; idari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmesi kuralına sıkı sıkıya uyulmasının telafisi imkânsız bir zarara yol açması ihtimalinin varlığı, söz konusu başvuru yollarının aslında etkisiz olması, son olarak da başvurunun sonucunun genel bir öneme sahip olması şeklinde sıralanmaktadır. Ancak hemen belirtilmeli dir ki, başvuru yollarının tüketilmesi gerekmediği konusundaki başvurucunun kanaat veya kuşkulara dayalı öznel yaklaşımı ya da bu konuda sistemik sorunlar bulunması tek başına idari ve yargısal başvuru yollarını tüketme yükümlülüğünden muaf tutulmayı gerektirmez. 

Anayasa Mahkemesi kararlarında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna teşkil ettiği belirtilen hususlar şunlardır: 

a. Makul sürede yargılanma hakkı şikâyetleri Devam eden yargılamalarda, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğünün yerine getirilmediği iddiası ile 
bireysel başvuruda bulunulabilmesi, başvuru yollarının tüketilmesi kuralının istisnalarından birini teşkil etmektedir. 

Zira bu durumda başvuru yollarının tüketilmesi şartının aranması, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüne aykırı davranılması nedeniyle meydana gelen 
sonuçları ortadan kaldırmayacaktır. Aksine, makul olmadığı iddia edilen yargılama faaliyetinin daha da uzamasına ve başvurucu açısından zararın daha da artmasına artmasına ve ihlalin sonuçlarının ağırlaşmasına neden olacaktır. 

Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmesini temin eden, bir başka ifade ile yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın 
makul sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun var olması halinde, bireysel başvuruda bulunulmadan önce bu başvuru yolunun tüketilmesi şartı aranacaktır. Ancak hukuk sistemimizde, yargılama faaliyetinin uzamasını önleyici veya yargılama faaliyetinin uzamasından doğan zararları giderici nitelikte, etkin bir başvuru yolu bulunmamaktadır (B. No: 2012/13, 2/7/2013). 

Makul sürede yargılanma hakkı açısından 9/1/2013 tarih ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek 
Suretiyle Çözümüne Dair Kanun ile ihdas edilen başvuru yolu ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince bu tür ihlal iddiaları açısından tüketilmesi gereken bir 
başvuru yolu olarak kabul edilmektedir (Müdür Turgut ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4860/09, 6/3/2013). 

Bununla birlikte ilgili Kanun’un 1. maddesi ile 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, belirtilen Kanun’un 23/9/2012 tarihi itibarıyla AİHM nezdinde 
kaydedilmiş başvurular hakkında uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca aynı Kanun’un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükmüne göre AİHS ve 
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin AİHM’in yerleşik içtihatları doğrultusunda verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca teklif edilecek diğer ihlal alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun hükümlerinin uygulanabilece ği öngörülmüş olmakla beraber, hâlihazırda böyle bir başvuru yolu ihdas edilmemiştir. Makul sürede yargılanma hakkı ihlali iddiasını içeren başvurular açısından ihlali ve sonuçları ortadan kaldıracak nitelikte etkin bir başvuru yolu bulunmaması nedeniyle bu husus başvuru yollarının tüketilmesi yönünden bir istisna olarak görülmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013). 

b. Tutukluluk şikâyetleri Tutuklulukla ilgili şikâyetler bakımından başvuru yollarının tüketilmesi kuralı özellikli bir konudur. Buradaki sorunun daha da 
somutlaştırılması gerekirse örneğin, sulh ceza mahkemesince tutuklanan bir kişinin, bir üst yargı merciine yaptığı itirazı reddedildiğinde bu mercii tarafından 
verilen karar kesin olduğundan, anılan karara karşı başka bir itiraz imkânı bulunmamaktadır. Bu kişinin sözü edilen aşamadan sonra doğrudan Anayasa 
Mahkemesine bireysel başvuru yapıp yapamayacağı ve Anayasa Mahkemesinin bu nitelikteki bir başvuruyu hangi açılardan inceleyeceği üzerinde tartışılması 
gereken bir husustur. 

Öncelikle tutukluluk kararına itirazı inceleyen mahkemenin kararının, başvuru nun konusu itibarıyla buna karşı gidilecek başka makam ya da mercii bulunmadığı için bu yönden nihai bir karar olduğu kuşkusuzdur. Bu kararın ardından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabileceği kabul edilmektedir. Bu tür bir başvuruda şikâyet konusu edilebilecek olan ve Anayasa Mahkemesinin inceleyebileceği hususlar şu şekilde özetlenebilir: 

-Kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinden birininvarlığı: Mahkemeye göre tutuklama tedbirine başvurulabilmesi için her şeyden önce kişilerin suçluluğu hakkındakuvvetli belirtinin bulunması gerekir. Ancak bu husus tekbaşına yeterli değildir, bunun yanı sıra kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemekamacı da olmalıdır. Başlangıçta aranan bu tutuklama nedenlerinin varlığı belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülmektedir. Derece mahkemelerinin bellibir süre başlangıçta verdikleri bu karara dayanarak tutukluluk nedenlerinin varlığını göstermeleri yeterlidir. 
Ancak busüre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama   nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin haklı gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir (B. No: 2012/239, 2/7/2013). 
-Makul süre şikâyeti: Davanın niteliğine göre, tutukluluğun uzun olduğunun değerlendirilmesi hâlinde, esastan inceleme yapılabilir. Ancak bu tür başvurularla ilgili olarak tutukluluk sürelerinin hangi andan itibaren ve hangi nedenlerle “uzun” sayılacağı hususu, Anayasa Mahkemesinin ilke kararlarıyla ortaya konulmuştur. 
Mahkeme bu tür şikâyetlerde ilk önce tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin“ilgili” ve “yeterli” olup olmadığına bakar. 
Çünkü derece mahkemeleri tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak durumundadır. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” olarak değerlendirilirse, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülme diği Mahkemece incelenmektedir. Bu özenin değerlendirmesinde ise davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler dikkate alınır. Dolayısıyla Mahkeme sürenin makul olup olmadığı konusunda bütün bu hususları birlikte ele alarak neticeye ulaşmaktadır (B. No: 2012/239, 2/7/2013). Bölümler tarafından ilkeler ortaya konduktan sonra gelen uzun süre 
şikâyetlerinden koşulları taşımayanların, daha kabul edilebilirlik aşamasında Komisyonlarca açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle reddedilmesi söz 
konusu olabilecektir. 

-İtirazı inceleyen merci önündeki usule ilişkin şikâyetler: Tutukluluğa itirazın incelenmesi sürecindeki usuli işlemler nedeniyle ortaya çıkan temel hak ihlalleri de şikâyet konusu yapılabilir. Çünkü Anayasa Mahkemesi tutukluluğunun gözden geçirilmesiyle alakalı incelemenin“çelişmeli yargı” ve “silahların eşitliği” ilkelerine saygı gösterilerek yapılmasını aramaktadır. Örneğin duruşmanın yokluğu, savcının görüşünün sanığa tebliğ edilmemiş olması vb. bu açıdan sorun oluşturabilir. Mahkemeye göre tutukluluk haline itiraz başvurusunda Cumhuriyet Savcısı ve tutuklu arasında silahların eşitliği ilkesinin gözetilmesi gerekir. Nitekim Mahkeme bir kararında Cumhuriyet Başsavcılığından alınan görüşün başvuruculara bildirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (B. No: 2012/1158, 21/11/2013). 

Burada üzerinde durulması gereken bir başka husus ise devam eden bir davada tutuklu olan sanığın tutukluluğunun üzerinden henüz birkaç ay geçtikten sonra 
uzun tutukluluk iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmasıdır. Bu gibi durumlarda AYM, suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi devam 
ediyorsa, tutukluluk süresi henüz “uzun” sayılabilecek aşamaya gelmediğinden, başvuruyu bu yönden esastan yoksun olduğu gerekçesiyle incelemeksizin 
reddedebilecektir. Ayrıca başvurucunun tutukluluğa süresinde itiraz etmemesi hâlinde ise başvuru yolları tüketilmemiş olduğundan bu konudaki şikâyeti 
incelenemez nitelikte bulunup reddedilebilir. 

c. Başvurucunun etkin olarak değerlendirmediği başvuru yolu İlk derece mahkemesinin temyiz aşaması sonrasında uyma kararı verdiği ya da temyiz aşamasında verilen karara uygun karar vermek yükümlülüğü ortaya çıktığında (Yargıtay Hukuk veya Ceza Genel Kurulu kararları vb.) Mahkeme, başvurucunun tekrar temyiz yoluna başvurmasını gerekli bir yol olarak değerlendirmemektedir. Çünkü “aynı karara yönelik olarak temyiz mercileri kararlarını vermişler ve derece Mahkemesince de temyiz mercilerinin verdikleri karar doğrultusunda hüküm kurulmuştur. Bu anlamda Mahkemece verilen son karara karşı temyiz yolu, etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilemez ve Mahkemece verilen son karara karşı temyiz yoluna başvurulmadan yapılan … başvuru, … başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez nitelikte değerlendirilemez.” 
Mahkemeye göre başvurucu, mevcut kabul edilebilirlik kriteri açısından aslında olağan yargı yerleri önünde kendisinden bekleneni yapmıştır. Başvurucudan 
yeniden temyiz yoluna başvurmasını beklemek, bireysel başvuru hakkının önünde orantısız bir engel oluşturabilir (B. No: 2013/7523, 4/12/2013). 

Somut olayda başvurucu ilk derece mahkemesince tazminat ödemesine yönelik aleyhine kurulmuş hükmü temyiz etmiş ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesince bu 
hüküm bozulmuştur. Mahkemenin bu bozma kararına direnmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca direnme kararı yerinde bulunarak, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararı kaldırılmış ve tazminatın miktarı yönünden değerlendirme yapılması için dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir. 
Anılan Dairenin tazminatın miktarı açısından hükmün bozulmasına karar vermesi üzerine ilk derece mahkemesi bu bozma kararına uyarak davanın kısmen 
kabulüne karar vermiştir. Başvurucunun bu kararın temyizinde hukuki yarar görmemesi üzerine tekrar temyiz yoluna başvurmaksızın doğrudan Anayasa 
Mahkemesi yaptığı başvuruda Mahkeme başvuru yollarının tüketilmesi açısından bir sorun görmemiştir (B. No: 2013/7523, 4/12/2013). 

9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder