29 Temmuz 2017 Cumartesi

Demokrasi Kültürünü Geliştirme Aracı Olarak Medya Okur yazarlığı: Türkiye Uygulaması BÖLÜM 2

Demokrasi Kültürünü Geliştirme Aracı Olarak Medya Okur yazarlığı: Türkiye Uygulaması  BÖLÜM 2


Bu anlamda, genel olarak yeni medya, özel anlamda da internet küresel düzeyde toplumsal hareketlerin biraraya gelerek iktidar güçleri karşısında eylemlerini 
ortaya koymalarına olanak sağlayacak açılımlar sunsa da; internet üzerinden gerçekleştirilen hak arayışlarının örgütlü bir temele dayanmamasından ötürü 
katılımcı demokrasinin sürekliliği açısından kimi soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Yeni medyanın, geleneksel medya gibi yurttaşların serbest 
zamanlarını ele geçirme yönündeki faaliyetleri göz önüne alındığında, egemen kapitalist ideolojinin kendini yeniden üretmesinde ekonomik ve siyasal açıdan iki yönlü bir avantaj elde ettiği gerçeğiyle karşı karşıya geliriz. İnternet, ekonomik açıdan, yurttaşların işlik dışındaki zamanlarını da kârlı bir alana dönüştürmeye çalışır. Özelikle reklamlar ve yeni yaşam tarzlarının sunumu aracılığıyla bu işlevi yerine getirir. Siyasal açıdan ise, yeni medyanın en önemli fonksiyonlarından biri de katılımcı demokrasiyi geçici ve uçucu bir şekilde yerine getirirken, diğer yandan da aslında apolitikleşmiş bir kitlenin ortaya çıkması yönünde hareket eder. 
Eş deyiş ile, yeni medya anlamında İnternet, kullanım amacına bağlı olarak siyasallaşma açısından farklılıklar gösterir. Bu yüzden, internet’in kamusal etkileşim ve örgütlülük çerçevesinde özgürleştirici ve demokrasi kültürünün gelişimine sağladığı katkılara mesafeyle yaklaşmak, bu aracın fetişleştirilme mesini ve bu aracın sahiplik yapısının kimlerin ellerinde olduğu sonucunu doğurur. (Dağtaş, 2007 : 262) 

Sonuç olarak yeni iletişim teknolojileri ve internet çerçevesinde yoğunlaşan elektronik demokrasi sistemleri, “Modern toplum ve demokrasiler giderek artan 
oranda kitle iletişim araçlarının dolaşıma soktuğu bilgi üzerinde temellenmesine rağmen geleneksel ya da eski iletişim araçları çeşitli gerekçelerle demokrasiyi 
ıslah edilemez biçimde zedelemiş, yurttaşlık pratiğini demokrasinin gerektirdiği katılımcılık yerine pasif tüketiciliğe dönüştürmüştür.” veya “Yeni iletişim 
teknolojileri yurttaş katılımını içeren doğrudan ya da temsili bir demokrasinin gelişmesine izin verecek potansiyellere sahiptir.” şeklinde iki temel varsayımdan 
hareket etmektedirler.(Timisi, 2003:184-185) 

MEDYA OKURYAZARLIĞI 

Okur yazarlıktan Medya Okur yazarlığına 

Paolo Freire okuryazarlık kavramını, “dünyayı okuma meselesi” olarak tanımlar.(livingstone, Thumim, 2003:18) Okuryazarlık çeşitli formlardaki metinleri 
okuyup yorumlayabilme bilgisi ve becerilerini; bu bilgi ve beceriler ile bireyin kendi çatışmalarını, tartışmalarını, mücadelelerini yönlendirme ve bir sonuca 
bağlamasında etkili olmasını gerektirir. Kavram olarak okuryazarlık, sosyal-yapısal iletişim ile gösteri formlarını kullanma ve etkili öğrenmeyi gerektiren becerileri kazanmayı içerir.(Kellner, Share, 2005:369) Medyanın hayatımızda edindiği yeri artırıp, dolaşıma giren görüntü, ses ve yazıların büyük bir kısmını oluşturur hale gelmesi, içinde bulunduğu kodlama ve kod çözümleme süreçleri, hem uygulayıcılar hem de alıcılar için yeni donanımları gerekli kılmıştır.(Türkoğlu, Şimşek, 2007:277) Bu durum da artık klasik okuryazarlığın yetersiz kalması ve ancak tüm duyularla yerine getirilebilen medya okuryazarlığının gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. 

19. yüzyılda okuryazarlık ne anlama geliyorsa günümüzde de medya okuryazarlığı o anlama gelmektedir. Medya okuryazarı bir birey; medyayı etkili ve akıllı bir biçimde kullanır; medya mesajlarını değerlendirirken eleştirel düşünür; farklı kaynaklardan sağlanan bilgilerin güvenilirlik ve geçerliliğini değerlendirir; görsel imgelerin gücünü anlar ve onları nasıl “okuyacağını” bilir; çeşitli kültürlerin farkına varır ve çoklu bakış açılarına değer verir; farklı medya formlarını kullanarak kendini açıkça ve yaratıcı olarak ifade eder; mesajların, inançlar, değerler, davranımlar ve demokratik süreç üzerindeki etkilerini tanımlar. (Thomann, Jolls, 2003: 43) 

Medya okuryazarlığının 5 temel prensibi: (1) Medyanın toplum üzerinde etkili olduğunu kavramak, (2) medyayı kültürü anlamakta bir kaynak olarak görmek, 
(3) kitle iletişim mekanizmalarını anlamak, (4) medya mesajlarının analiz ve tartışılması için stratejiler geliştirmek ve (5) bütün bunların sonucunda medya 
içeriğini yorum ve algı yetisinin artması olarak da belirtilmektedir.Algan, 2007:68) 

Medyanın tesirine maruz kalan birey üzerine odaklanan ve ana akım –korumacı- medya okuryazarlığı anlayışı olarak nitelenen yaklaşım zamanla yerini 
kitle iletişim araçlarına maruz kalan birey yerine, bu araçları kullanan, değerlendiren, yorumlayan birey üzerine yapılan çalışmalara bırakmıştır. Dünyanın birçok ülkesinde medya konusunda bireysel bilinci oluşturmak ve geliştirmek için çalışmalar yapılmıştır, tüm bu çalışmalar, izleyicinin medyaya eleştirel ve sorgulayıcı bir bakış açısıyla yaklaşmasını ve medyadan gelen mesajların alt metinlerini anlamasını amaçlayan bir eğitim etrafında oluşturulmaya çalışılmıştır. Medya okuryazarlığı anlayışı da yaklaşımlardaki bu farklılaşmadan etkilenmektedir. Bunun yanı sıra dünyada, ortak bir platform oluşturma çabası söz konusu olsa da, farklı ülkelerin özgün koşullarına göre oluşturulan medya ve eğitim sistemleri bağlamında, geleneklere ve işleyişlere göre de farklı medya okuryazarlığı anlayışları gelişmektedir. Bununla birlikte, medyaya, medya okuryazarlığından ne anlaşıldığına ve eğitimde medya okuryazarlığının nerede yer bulacağına ilişkin arayışlar farklı temellerde yükselse de, iki başat yaklaşımın söz konusu olduğu söylenebilir: Ana akım ya da muhafazakar yaklaşımlardan kaynaklanan medya okuryazarlığı anlayışı ile eleştirel ya da demokratik temelli medya okuryazarlığı anlayışı. Ana akım medya okuryazarlığı var olan yapıyı sorgulamaktan uzaktır ve medyayı yalnızca mesaj içeriği olarak görmektedir. Özellikle çocuklar söz konusuolduğunda da, medya okuryazarlığı yalnızca medyadan korunmayı, değerlere bağlılığı sağlamayı amaçlamaktadır.(Hasdemir, 2009:316) Medya okuryazarlığının kendinden beklenen hedefleri yerine getirebilmesi için mutlaka eleştirel olması gereklidir. 

Medya Okuryazarliği ve Aktif Vatandaşlik 

Medya okuryazarlığı ilkeleri temelinde medya okuryazarı olan kişi şu özelliklere sahip olmalıdır : 

• Bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarını ve ilgilerini karşılayacak içeriğe ulaşmak, saklamak, yeniden elde etmek ve paylaşmak için medya teknolojilerini 
etkili bir şekilde kullanabilir, 
• Geniş bir çeşitlilikte medya biçimlerine ve farklı kültürel ve geleneksel kaynaklardan içeriğe ulaşarak bilinçli seçimler yapabilir, 
• Medya içeriğinin nasıl ve niçin üretildiğini kavrayabilir, 
• Medyanın kullandığı teknikleri, dilleri ve kuralları ve medyanın ilettiği mesajları eleştirel olarak analiz eder, 
• Fikirleri, bilgileri ve görüşleri açıklamak ve nakletmek için medyayı yaratıcı bir şekilde kullanır, 
• İstenmeyen, saldırganca ve zararlı olabilecek medya içeriği ve hizmetlerini saptar, bunlardan kaçınır ve karşı çıkar, 
• Demokratik haklarını ve vatandaşlık sorumluluklarını yerine getirirken medyayı etkili bir şekilde kullanır. 
  Önemli ve bir o kadar da hızlı bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yaşandığı 

21. yüzyılda başarılı olmak için her vatandaşın geleneksel okuryazarlığa ilaveten bilgi okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, eleştirel okuryazarlık, dijital okuryazarlık, görsel okuryazarlık vb. okuryazarlıkların yer aldığı bir çoklu okuryazarlık anlayışına sahip olması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. 
Demokrasiye küresel boyutta baktığımızda medya ve medya okuryazarlığı kavramının global anlamda bir demokrasi anlayışı kazandırması işlevi belirmektedir. 

Özellikle çocukların medyayı gördükleri şekilde taklit ettikleri bir yaş sürecinde demokrasinin medya ile yaşantıya sunulması önemlidir. Küresel medya 
kültüründe, insanların demokrasi vatandaşı olmak için iki beceriye ihtiyaçları vardır: eleştirel düşünme ve kendini ifade edebilme. Medya okuryazarlığı bu temel becerileri öğretir.(Thoman, Jolls, 2003:9) 

Eleştirel okuryazarlık demokratik ortamda çok önemlidir. Çünkü eleştirel yaklaşımı olmayan bireyler sadece iletileri alan bireylerdir. Eleştirel beceriler 
bireyi, medya kullanıcısı olarak pasif durumdan aktif duruma, alıcıdan katılımcı duruma, tüketiciden vatandaş durumuna dönüştürür.(Livingstone, 2003:30) 

Medya okuryazarlığında, bireyleri medya kullanırken de demokratik haklarının farkında olan yurttaşlar olarak geliştirmek, toplumsal sorunlara duyarsız 
kalmamaları konusunda uyarmak ve medya karşısında onları daha donanımlı kılmak amaçlanmaktadır. Treske’de medya okuryazarlığı eğitimini, demokratik 
sivil bir toplumun sorumlu bireyleri olarak medya mesajları aracılığı ile neye maruz kaldığımızı, yoğun enformasyon/bilgi akışı karşısında eleştirel bakış 
açısı ile neleri filtreleyip neyi özümseyip neyi ret edeceğimizi, topladığımız enformasyon/bilgi sonucu hangi çıkarımları yapacağımızı bilmek bizim 
sorumluluğumuzda olduğu bilincini kazandıran bir eğitim olarak tanımlamaktadır.(Treske, 2007:14) 

Unesco ve Avrupa Birliği’nin Medya Okuryazarliği Çalişmalari 

Medya okuryazarlığı kavramı ilk olarak 1930’lu yıllardan itibaren İngiltere, Avustralya, G. Afrika, Kanada ve Amerika’da gelişmiş, Hollanda, İtalya, Yunanistan, Avusturya ve İsviçre gibi ülkeler tarafından da artan bir ilgiyle izlenmiştir. (Taşkıran, 2007:91) 1993 Medya Okuryazarlığı Ulusal Liderlik Konferansı’nda, Amerikalı eğitimciler, medya eğitimi için uygun hedeflerin ve uygun öğretim tekniklerinin genişliği konusunda anlaşmaya varmıştır. İngiliz, Avustralyalı ve Kanadalı eğitimciler tarafından geliştirilmiş olan modellere dayandırılarak bir takım kavramların ve medya mesajlarının çözümlenmesi konusuna dahil edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu kavramların arasında, medya mesajlarının kurgusal içeriği, çeşitlilik içeren dili ve de oluşturmuş olduğu birtakım tasarımların bireylerin sosyal gerçekliği anlamaları konusunda önemli bilgilere yer verilmiştir.8Hobbs, 2004: 123-124) 

UNESCO 70’li yılların sonlarından itibaren medya okuryazarlığı eğitimi üzerine önemle eğilmeye başlamıştır. Bunda medyanın 19. yüzyıldan itibaren 
kamusal söylem aracı olma niteliğinin güçlenmesinin rolü büyüktür. Özellikle televizyonun keşfinden sonra sesin yanında görüntünün gücünü de yanına alan 
medya, aynı anda her yerde bulunabilmenin verdiği imkân ile söylem alanını ve olumlu yada olumsuz etkilerini daha da arttırmıştır. Bu gücün özellikle siyasal 
alana yansımasını düşünerek UNESCO şu kritik soruyu sormuştur: “Doğrusu demokratik bir toplumda herhangi bir kişi ticari medya tarafından yönlendiriliyorsa, bu kişi nasıl tüm yönleriyle etkin bir vatandaş olabilir?” .(Thoman,1990) 

UNESCO medya okuryazarlığı çabalarının önemini dikkate almış ve bunu 1970’lerin sonlarında ortaya koyduğu iki çalışma ile göstermiştir. Bunlardan ilki 
1977 yılında yayınlanan “Eğitimde Medya Çalışmaları” adlı yayındır. Bu çalışmada Batı Avrupa, İskandinavya, Sovyetler Birliği, Birleşik Devletler ve çeşitli uluslar arası organizasyonların medya okuryazarlığı eğitimine ve ekran eğitimine ilişkin durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Diğer bir çalışma ise 1978 yılında Finli medya uzmanı Sirkka Minkkinen tarafından kaleme alınan “Kitle İletişim Eğitimine Yönelik Genel Bir Program Modeli” adlı yayındır.
 (Altun, 2011:87-88) 

Medya okuryazarlığı konusunda dünyada ve Avrupa’da çeşitli kuruluşlarca konferans, toplantı ve seminerler düzenlenerek hem toplum hem de birey boyutunda bu konudaki bilincin artırılmasına çalışılmaktadır. Bu alanda yoğun olarak çalışmalarını sürdüren UNESCO, Medya okuryazarlığı açısından uluslararası içeriğin tanımlanması ve düzenlenmesi için 1982’de Grunwald, 1990’da Toulouse, 1999’da Viyana ve 2002’de Seville’de konferanslar düzenlemiştir. 

Avrupa Birliği’nin kurumsal olarak medya okuryazarlığına yönelik girişimleri 2000 yılı sonrasında başlamıştır. İlk olarak 23 ve 24 Mart 2000 tarihindeki 
Lizbon Avrupa Konseyi’nde “daha üst düzeyde bir medya okuryazarlığının AB’nin daha kapsayıcı bir toplum olmasına ve özellikle de daha rekabetçi bir 
bilgi ekonomisi konusunda hedeflerine ulaşmasına önemli derecede katkı sağlayabileceği” Devlet ve Hükümet başkanlarınca kararlaştırılmıştır. 2000 yılında başlayan bu bilinçlenme 2006 sonrasında yapılan çalışmalarla hız kazanmış ve AB’yi medya okuryazarlığı eğitimi konusunda dünya üzerinde önemli bir konuma yükseltmiştir.(Altun, 2011:60) 

Medya okuryazarlığı medya çoğulculuğunu, bilinçli-etkin vatandaşlığı, bilgiye erişimi ve paylaşımı, eleştirel anlayışı ve farkındalığı garanti altına alabildiği 
için Birlik tarafından ortak bir Avrupa vatandaşlığı oluşturmanın bir vasıtası olarak görülmektedir. Bu konuya ilişkin öne çıkan tavsiye kararları şöyledir: 
(Altun, 2011:67) 

Medya eğitimi yeni bilgi teknolojileri ve yaygın eğitim alanlarında olduğu gibi vatandaşlık eğitimi alanında da önemli bir yere sahiptir. 

Avrupa Parlamentosu, medya eğitimi etkinliklerinin tüm vatandaşları kuşatması gerektiğini ileri sürmektedir . 

Yetkili makamlar, özellikle de kamu çıkarına çalışanlar medya okuryazarlığı konusunda vatandaş katılımını ve vatandaşlara yetki vermeyi desteklemeli . 

AB’nin temelinde “Ortak Bir Avrupa Vatandaşlığı Oluşturma” gayesi yatmaktadır. Medya okuryazarlığı da bu amaca ulaşmaya hizmet edecek araçlardan 
biri olarak görülmektedir. (Altun, 2011:82) 

TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ KÜLTÜRÜNÜN GELİŞİMİ VE MEDYA OKURYAZARLIĞI UYGULAMASI 

Türkiye’de Demokrasi Kültürü 

Genel olarak devletler, formları ve işlevleri açısından bir benzerlik göstermekle birlikte, işlevlerini yerine getiriş tarzları ve kendilerini meşrulaştırıp 
anlamlandırmaları bakımından birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Bir toplumun düşünce yapısı, o toplumun değer ve kurumlarının kendilerine özgü yapılarında, 
tarihsel süreçte ortaya koydukları ürünler ile evren tasavvurlarında açık bir şekilde görülmektedir.(Durgun, 2012:168) Osmanlı döneminde devlet kültürel 
yapının merkezini oluşturduğundan, Osmanlı düşüncesi ve yönetim kültürünün de merkezinde devlet yer almıştır. .(Durgun, 2012:176) 

Osmanlılar başlangıçtan beri merkezi bir yönetim kurmuşlardır. Osmanlı siyasal sistemi, üstün, yetkili ve karizmatik bir devlet, devletin üstünlüğünü ve 
çıkarını sağlamakla görevli bir yönetici kadro ve devlete gelir sağladıkları için korunması gerekli uyruklardan oluşmaktadır.(Heper, 1980:7) Bu noktada devlet 
ile reaya yani uyruklar arasında her hangi bir başka siyasal güç yoktu. Merkez, zayıf düştüğü dönemlerde dahi, herhangi bir ara siyasal güce merkezden 
bağımsız olarak kullanılabilecek bir siyasal-hukuksal yetki vermemiştir.(Heper,1980:7) 

Osmanlı padişahları kural koyma yetkisini elinde bulundurmaktaydı. Uyrukların yükümlülükleri ve statüleri, merkezi yönetim ve örgütleri, toprak kullanımı 
ve vergiler konularında pek çok düzenleme yapılmıştır.(Heper, 1980:13) Bu noktada devlet daima düzenleyicidir; uyrukları ile ilişkilerinde geniş yetkilere 
sahiptir. Devletin koyduğu kurallar kendisini sınırlamaz. “Kurallar haklarla değil, yükümlülükler ve sorumluluklarla ilgilidir” .(Heper, 1980:13) 

Osmanlı’da devletin konumunu güçlendiren bir diğer özellik din-devlet birliğidir. Bu noktada devlet hükmetme yetkisini Tanrı’dan yani ilahi bir güçten alır. 
Devlet, toplumda bütünleşmenin simgesi olmuş ve toplumda hayranlık ve korku uyandıran bir kurum halini almıştır .(Heper, 1980:14) 

Devletin otoritesi yalnızca padişah ile sınırlı değildir. Özellikle 19. Yüzyıldan itibaren padişahların kişisel zayıflıklarının ön plana çıkmaya başlamasıyla, 
Osmanlı’da devlete hizmet eden merkez bürokrasisinin önemi artmıştır. Merkez bürokrasisinin genel özelliği devlete beslenen sonsuz sadakat duygusudur . 
(Heper, 1980:14) 

Osmanlı siyasal yapısı genel kabul gördüğü ifadeyle patrimonyal bir özelliğe sahiptir. Patrimonyal siyasal sistemlerde merkez, toplum düzeninin koruyucusu 
olarak düşünülür, siyasal seçkinler de bu tip bir merkez kavramı ile yakından ilişkilidir . (Heper, 1980:5) 

Türkiye açısından demokrasinin gelişmesine bakıldığında demokratikleşmenin iç dinamiklerin doğal bir sonucu olmaktan çok Batının gelişmesi ve Osmanlının 
geri kalmışlığı yenme çabalarının bir uzantısı olarak gündeme geldiği görülür. Önceleri askeri yenilgiyi önleme amacı ile askeri alanda başlayan ıslahat 
çabaları giderek yönetim yapısında ve şeklinde de ciddi değişiklik arayışlarına yol açmıştır. Yani dış etki ve gelişmeler demokratikleşmede önemli rol oynamıştır. 
Bu döneme kadar Batıyla yönetim anlamında pek ilgilenmeyen Osmanlılar bundan sonra Batının gelişmesini izlemeye ve ondaki bazı unsurları benimsemeye başlamıştır. Nitekim Osmanlıda devleti kurtarma yönünde başlayan bu çabalar dış dengelerden yararlanmak ve dış destek sağlamak arayışının da etkisiyle özgürlükler ve Anayasal meşrutiyet yönünde gelişmiştir. Özgürlük fikrinin öne çıkması ile birlikte iktidarın sınırlanması ve belirli kurallara bağlanması yönünde çabalar da hızlanmıştır.(Yılmaz, 2010:344) 

Batıda ve Türkiye’de demokrasinin gelişmesi şu açılardan bazı farklılıklar taşımaktadır;(Yılmaz, 2010: 344-345) 

• Batıda demokrasi, toplumun tarihsel, sosyal ve kültürel gelişmelerinin doğal sonucu iken, bizde daha çok dış etkileşim ile dış etki ve arayışların 
sonucunda gündeme gelmiştir. 
• Batıdakinden farklı olarak bizde güçlü merkeziyetçi anlayış ile merkezi yapı demokratik gelişmeyi olumsuz etkilemiştir. 
Batının tersine Doğuda ve Osmanlıda merkezi iktidarın çok güçlü olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla merkezi iktidarın çok güçlü olduğu bu tür bir ortamda 
yerel sivil alanların gelişmesi pek mümkün olmamıştır.Bilindiği üzere sivil toplum merkezi otoritenin dışında bağımsız güç odaklarının oluşmasını ve kendilerini 
devletten ayrı birey ve gruplar olarak algılamasını gerektirir. Ancak sıkı merkezi yapıda bu tür bir anlayış da oluşamamıştır.Tüm bunlar bizde birey kavramının 
batıdan geç gelişmesini ve grup düzeyinde de devletten bağımsız hareket etmedeki başarısızlığını da verir. Bu eğilimin cumhuriyet döneminde de artarak 
devam etmesi, şekli demokratik kurumlara rağmen demokratik kültürün ve yapının yerleşmemesinde etkili olmuştur. Bu anlayışla da devlet dışındaki her oluşum ve siyasi akım şüpheli görülmüştür. .(Heper, 1980:345-347) 

Cumhuriyet meşruluğun kaynağını tanrı yerine halka dayandırmayı esas almış olmakla birlikte siyasal iktidarın ve onu kullananların kutsallıktan arındırılması 
noktasında değişen bir şey olmamıştır. Bu kez dinin yerine aklı ve bilimi koymuşlardır. Diğer yandan Cumhuriyet, bireyi teslim alan toplumsal bağları 
kırmayı hedeflemiş ama bu kez şeyh ve derviş cemaatlerinin yerini devlet mitosu ile doldurmuştur. Sonuçta demokrasinin bireysellik ve hak sahibi yurttaş anlayışı yerleşememiştir. Yeni bir düzen yaratılmak istenmiş ama eski kültürel kodlar ve davranış kalıpları son kertede hayata hakim olmuştur. .(Heper, 1980:369) Bu anlamda Türkiye’de demokrasinin aksak işleyişine sebep olan unsurlar şunlardır. 

• Cemaat yerine konan cemiyetin gene cemaat gibi çalışması, 
• Devletin bu cemaatin en üst ve faal birimi olarak rol oynaması, 
• Osmanlı reformcularında hakim toplum mühendisliği anlayışının Kemalist devrimcilerde de sürmesidir, ve dolayısıyla siyasal iktidarı ele geçirmesiyle gerçekleşmiştir. .(Heper, 1980:376) 

Cumhuriyetin ilk 25 yıllık dönemi, zaman zaman Osmanlı geçmişinden tamamen bir kopuşun iddiası içerisinde olsa da toplumsal yapı, siyasal gelenek ve 
kültür açısından bir süreklilik mevcuttur. Osmanlı’ya benzer biçimde Cumhuriyet Türkiye’sinin siyasal kültürünün özellikleri arasında da devletin toplumda 
önemli bir yerinin olması, seçkincilik, muhalefete hoşgörüsüzlük, fizik gücü vurgusu, kapsayıcı bir ideoloji gereksinimi ve siyasal gücün tek olarak algılanması yer alır .(Heper, 1980:4-5) 


Toplumsal yapının demokratikleşmeye sağladığı destekler açısından Türkiye’ye bakarsak, merkeziyetçi bir siyasal mirasın, devletçi bir ekonomik sistemin, 
cılız bir orta sınıfın, dağınık ve güçsüz bir işçi kesimin; temelde zincirleme birbirlerine bağlı olan bu koşulların, demokratikleşmeye sağlayabilecekleri destek oldukça sınırlıdır. Fakat bütün bu olumsuz koşullara rağmen Türkiye kalkınmakta olan ülkeler arasında hiç de yabana atılmayacak bir demokrasi deneyimine sahiptir. 
1950 yılından bu yana, Türkiye demokrasiyle yaşamayı becerememektedir ama, deneyimleri ve birikimi sonucu demokrasisiz de yaşayamamaktadır. Tarihi 
ve toplumsal koşulları demokratik düzene sürekli bir teminat sağlayamadığı halde otoriter bir rejime de sürekli destek sağlayacak nitelikte değildir. Demokrasi ile askeri müdahaleler arasındaki gidiş gelişler bir bakıma bunun kanıtıdır. Ne ekonomik ne de toplumsal koşullar, Türkiye’de olagelen rejim değişikliklerini kendi başlarına kaçınılmaz bir biçimde belirleyecek niteliktedir. Hiçbir toplumda siyasal rejimler belirli şartların sonucu olarak kendi başlarına oluşmazlar. Bu açıdan kültürel koşulların da farklı bir nitelik taşımadığını görüyoruz.(Sunar, 2010:24) 

Türkiye’de demokratik kurum ve kurallara rağmen demokrasinin işlemeyişinin esasta siyasal alışkanlık ve kültürle ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçte 
yurttaş yerine teba anlayışının yerleşikliği ile saray toplumunun kırılmaya uğraması ve yerine asker ve sivil elitin ikame olmasının da yerleşik kültür yanında demokratik gelişmeye olumsuz etki yaptığı söylenebilir. Nitekim demokratikleşme için toplum katında demokratik değerlerin ve kültürün varolması gereklidir. 

Türkiye’de demokrasinin yerleşmemesinin siyasal tutumlardan çok daha derin kültürel kökleri olduğu ve esasta da muhaliflerin düşman görülmesi ile hoşgörü 
noksanı ve başkalarına itimatsızlıktan kaynaklandığı belirtilmelidir. Ancak bazı amprik bulgular ve gözlemler hoşgörü noksanının toplum katında olmaktan çok 
elitler katında da demokratik değerlerin benimsenmesi gerekmektedir. Gerçekten de aşırı devletçi ve sivil toplumun gelişmediği bir ortamda elitler siyaseti bir savaş olarak algıladığından ve halka güvenmediğinden demokrasinin yerleşimi ve kabulü zor olmaktadır. Ayrıca bu dönemde aydınlar katında dinin yerine bu kez bilim ikame edildiğinden ve modernleştirmecilik ana hedef olduğundan demokratik gelişme sorunlu olmuştur. Cumhuriyet dönemi için yapılacak tespit, devlet-toplum ilişkilerinin ve genelde siyaset geleneğinin kültürel kopuşa paralel bir seyir izlemeyip, geçmişten bugüne süreklilik gösterdiğidir. .(Durgun, 2012:178) 

Cumhuriyet, Batı’nın devlet anlayışındaki açılımın etkisinde kalmış olsa da bu alanda seçici davranarak kendi devlet geleneğine uygun düşen otoriter zihniyeti 
tüm toplum için geçerli bir yönetim modelinin kaynağı haline getirmiştir.Bu model devletçiliği günümüze kadar taşımıştır. Toplumun devlet karşısındaki yüzyıllardan bu yana süren edilgenliği, demokratlığın toplumda bir talep olarak yeşermesini güçleştirmiş ve devlet aktörlerinin bilinçli çabası bu talebin ortaya çıkmasını engellemiştir.Bu durum devletçi anlayışın yönetsel kültürde farklı inançsal ve kültürel kodlara sahip olunsa da, ne denli güçlü bir şekilde varlığını devam ettirdiğinin göstergesidir. Bu durumda da Türk siyasi kültüründe liberal-bireyci bir vatandaş anlayışından ziyade toplulukçu/cemaatçi vatandaş anlayışının hakim olmaktadır. Türkiye’de vatandaşlığın sınırları, bir takım gelişmeler olmasına rağmen, hala devlet tarafından belirlenmekte ve vatandaştan bu sınırlar içinde kalarak haklarını kullanıp vazifelerini yerine getirmesi beklenmektedir. Ancak, demokrasi, siyasal ve iktisadi alanda olduğu gibi, kültürel planda da toplum üyeleri tarafından benimsendiği, toplumun örgütlenmesinde yönlendirici ilke olduğu ölçüde başarıya ulaşabilecektir. .(Durgun, 2012:213) 

Türkiye’de Medya Okuryazarliği Uygulamasi 

Medyanın toplumsal hayatta giderek artan etkisi, Türkiye’de de akademisyenleri ve ilgili kurumları medya okuryazarlığı çalışmalarına yöneltmiştir. 2004 
yılında Devlet Bakanlığı bünyesinde kurulan, Şiddeti Önleme Platformu’nda, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ilk kez ilköğretim okullarında medya okuryazarlığı derslerinin okutulmasını önermiştir. Üst Kurulun bu önerisi kabul görmüş ve hem Medya Alt Komisyonu raporuna hem de eylem planına alınmıştır. Aynı yıl Üst Kurul tarafından Milli Eğitim Bakanlığına yazı yazılarak, okullarda medya okuryazarlığı dersleri verilmesinin gerektiğine dikkat çekilmiştir. Böylece ülkemizde medya okuryazarlığına ilişkin ilk çalışmalar başlatılmıştır. 

Yapılan ön hazırlık çalışmaları sonucunda, Medya Okuryazarlığı konusundaki çalışmaları yürütmek üzere; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu uzmanları ve 
Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Selçuk Üniversitesi’nden akademisyenlerin de katılımıyla bir komisyon oluşturulmuştur. Komisyon çalışmalarında, özellikle ABD ve Avrupa’daki örnekler incelenmiş, konuya ilişkin yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı çalışmalar detaylı bir biçimde değerlendirilmiştir. 

Bu çalışma neticesinde, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu uzmanları ile akademisyenlerden oluşan bir komisyon 
tarafından “Medya Okuryazarlığı Dersi Taslak Öğretim Programı ve Öğretmen Kılavuzu” hazırlanmıştır. 

22 Ağustos 2006 tarihinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu arasında “Öğretim Kurumlarına Medya 
Okuryazarlığı Dersi Konulmasına Dair İşbirliği Protokolü” imzalanarak, her iki kurumun yükleneceği sorumluluklar ve görevler belirlenmiştir. “İlköğretim Seçmeli Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı”, 31.08.2006 tarihinde MEB Talim ve Terbiye Kurulu’nda görüşülerek kabul edilmiştir. 

2006-2007 eğitim-öğretim yılında Medya Okuryazarlığı dersinin okutulacağı beş pilot okul belirlenmiştir. Bu okullarda 2006–2007 eğitim-öğretim yılın
da eğitim verecek yirmi Sosyal Bilgiler öğretmeni, Ankara’da 7–10 Eylül 2006 tarihleri arasında düzenlenen dört günlük bir “Eğitici Eğitimi Programı”na tabi 
tutulmuşlardır. Medya Okuryazarlığı dersi, bu beş pilot okuldaki 7. sınıf öğrencilerine zorunlu seçmeli ders olarak okutulmuştur. 

Seçmeli medya okuryazarlığı dersinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2007-2008 öğretim yılı ders müfredatına alınmasını takiben, 25-28 Haziran 2007 
tarihleri arasında tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nca belirlenen 103 kişilik öğretmen grubuna “Eğitici Eğitimi 
Programı” kapsamında hizmet içi eğitim verilmiştir. Talim ve Terbiye Kurulu, medya okuryazarlığı dersini, iletişim fakültelerinden veya basın yayın yüksek 
okullarından mezun olup, şu anda Milli Eğitim sistemi içinde sınıf öğretmeni olarak görev yapan öğretmenler ile sosyal bilgiler öğretmenlerinin okutmalarını 
kararlaştırmıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığının işbirliği sonucu hayata geçirilen ‘’Medya Okuryazarlığı Projesi’’ kapsamında, 
seçmeli medya okuryazarlığı derslerinin devlet okullarının yanı sıra Özel Okullar Birliğine üye okullarda da okutulması öngörülmüştür. 

Medya Okuryazarlığı ders kapsamının işlenmesinde öğretmenlere yön gösterici birer kaynak olması amacıyla, İlköğretim Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretmen 
El Kitabı ile Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu hazırlanmıştır. 

Medya okuryazarlığı dersinde gözlem, araştırma, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, iletişim, problem çözme, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimcilik, 
sosyal ve kültürel katılım, Türkçe’yi doğru ve etkili kullanma becerilerinin kazandırılması hedeflenmektedir. (Komisyon, 2006:7-8) Medya okuryazarlığı dersi öğretim programı ile öğrencilere kazandırılmak istenen değerler ise şöyle sıralanmaktadır: özel yaşamın gizliliğine saygı, etik duyarlılık, dürüstlük, sorumluluk, etik kurallara bağlılık, farklılıklara saygı, kültürel mirası yaşatmaya duyarlılık, aile içi iletişime önem verme, bilinçli tüketim, toplumsal hayata aktif katılım, bilimsellik, eşitlik, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma. (Komisyon, 2006:8) 

SONUÇ 

Demokrasi, günümüzde üzerinde en çok durulan ve tartışılan kavramların başında gelmektedir. Tüm dünyada kabul edildiği üzere şimdiye kadar ki en gelişmiş yönetim biçimi tartışmasız bir şekilde demokrasidir. Hiç kimsenin kendi kendini egemen ilan edemeyeceği, kayıtsız şartsız bir iktidar iddiasında bulunamayacağı, yönetme yetkisinin kaynağının yalnızca halka dayandırılarak meşrulaştırılabileceği anlayışının gelişmesiyle tüm dünyada en yaygın yönetim biçimi olan demokrasi günümüzde yönetim biçimi olarak tanımlanmanın çok daha ötesinde yeni anlamlar kazanmıştır. 

Ancak demokrasinin, belli bir tarihsel ve kültürel gelişmeye dayanan ve toplumda karşılığını bulması gereken aşağıdan yukarıya bir hareket olması dünya üzerinde farklı uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Bu bakımdan zorlamayla getirilen demokrasiler uzun ömürlü olmadığı gibi doğal seyrinde kurulan demokrasilerin de yaşatılabilmesi için gerekli şartların sürekliliği sağlanmadığı zaman devam edemediği görülmektedir. Demokrasi kültürünü oluşturamamış ve sürekliliğini sağlayamamış toplumlarda demokrasinin şekli gerekleri yerine getirilse bile demokrasi toplumun tamamına ve hayatın tüm aşamalarına yayılamaz. Sürekliliği sağlanamamış ve kesintiye uğrayan bir demokrasi de hiçbir zaman kendisinden beklenenleri sağlayamayacaktır. 

Bir toplumda, bireyler birbirlerinin görüşlerine ve düşüncelerine saygı gösterdikleri ölçüde o toplumda demokrasi olgusu gelişecektir. Bireylerin kendi 
aralarında demokrasi sınırları içerisinde saygı gösterebilmelerinin yolu ise birbirlerini anlamaları ve siyasal sisteme katılım göstermeleri ile olmaktadır. Bunun temel koşulu ise tüm toplumda şeffaf bir iletişim sisteminin bulunmasına bağlıdır. Vatandaşların toplumsal olaylara ve siyasete, siyasal kararların alınması sürecine katılmaları ise genellikle medya ya da diğer iletişim araçları ile gerçekleşmektedir. Medya, demokratik sürecin vazgeçilmez bir öğesidir, çünkü halkın birer vatandaş olarak haklarını kullanabilmesi için gerekli olan enformasyonu sağlamasından ötürü yurttaşlar, medya aracılığıyla olayların yorumlanmasına ve tartışmalara katılabilirler, toplumun gelişimini ve siyasal tercihleri etkileyen tutumlar edinebilirler ve eylemlerde bulunabilirler. Bu süreçte
medya, vatandaşların görüşlerine ve düşüncelerine yer veren bir organ olarak önemli bir işlev üstlenmektedir. Özellikle yeni iletişim teknolojilerinin gelişimiyle birlikte halkın kamuoyundaki tartışmalara katılımı daha kolay hale gelmiş ve daha etkin katılım mümkün olmuştur. Yeni iletişim teknolojilerinden özellikle internet tabanlı uygulamalar, siyasete ilişkin tartışmalara halkın da katılımını sağlayabilen en önemli araç haline gelmiştir. Bu açıdan yeni iletişim teknolojileri, toplumsal açıdan demokrasinin yaygınlaşmasını ve gelişmesini sağlama potansiyeline sahiptir. 

Her ne kadar yeni iletişim teknolojilerinin, özellikle de internetin; kolay erişim, otoritelerden bağımsız örgütlenme, ifade özgürlüğünün sınırsız olması, 
içerik denetiminin zor olması, siyasal katılımı artırması, sivil toplumu genişletmesi gibi demokrasiye katkı yapan özellikleri olsa da internete ve bilgisayar teknolojilerine erişim sorunu, enformasyonun bolluğu ve ticarileşmesi, internet üzerinde tekellerin kurulması, devlet ve özel sermaye tarafından tüketiciye dönüşen vatandaşın denetlenmesi için yoğun kullanımı, aşırı bireysel kullanımı ve kullanım amaçları vb. sorunlar; demokratikleştirici potansiyelin sınırlılıklarını oluşturmaktadır. Medyanın demokrasiye katkı yapabilmesi için özellikle vatandaşların medya ile girdikleri ilişkilerinde edilgen değil etken olmaları, katılımcı ve aktif birer vatandaş olarak medya tarafından yönlendirilen değil medyayı yönlendiren bir bilinçle hareket etmeleri gerekmektedir. 

İşte bu noktada, demokrasiye hizmet eden bir medya-vatandaş ilişkisi için devreye medya okuryazarlığı girmektedir. Medya okuryazarlığı, ifade özgürlüğü 
ve bilgi edinme hakkı açısından, her vatandaşın sahip olduğu temel haklarının bir parçasıdır ve demokrasiyi kurmak ve desteklemek için çok gereklidir. Çünkü 
günümüz dünyasında medya okuryazarı olmayan bir bireyin kendini ifade etme imkanı yoktur. Medyanın hayatımızda edindiği yeri artırıp, dolaşıma giren 
görüntü, ses ve yazıların büyük bir kısmını oluşturur hale gelmesi, artık klasik okuryazarlığın yetersiz kalması ve ancak tüm duyularla yerine getirilebilen medya okuryazarlığının gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Medya okuryazarı bir birey; medyayı etkili ve akıllı bir biçimde kullanır; medya mesajlarını değerlendirirken eleştirel düşünür; farklı kaynaklardan sağlanan bilgilerin güvenilirlik ve geçerliliğini değerlendirir; görsel imgeleri nasıl “okuyacağını” bilir; çeşitli kültürlerin farkına varır ve çoklu bakış açılarına değer verir; farklı medya formlarını kullanarak kendini açıkça ve yaratıcı olarak ifade eder; mesajların, inançlar, değerler, davranımlar ve demokratik süreç üzerindeki etkilerini tanımlar. Sosyal yaşam içinde ve medyada yer alan önyargıların farkına varır ve önyargılara karşı tedbir alır, böylece her türlü ayrımcılığın karşısına geçer. 

Dünyada demokrasi-medya ilişkisinin problemli yapısından dolayı medya okuryazarlığı hareketi gelişmiş ve özellikle sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde oldukça fazla çalışmalar yapılmış, kurumsallaşmış gelişmeler sağlanmıştır. Hal böyleyken dünyadaki gelişmeler paralelinde Türkiye’deki demokrasi-medya ilişkisini ve medya okuryazarlığı konusundaki gelişmeleri değerlendirmek gerekirse; Türkiye’nin iki asırlık demokratikleşme süreci, sürekli gerçekleşen yap-bozlar nedeniyle bir türlü kurumsallaşamamıştır. Toplumsal yapının demokratikleşmeye sağladığı destekler açısından, merkeziyetçi bir siyasal mirasın, devletçi bir ekonomik sistemin, cılız bir orta sınıfın, dağınık ve güçsüz bir işçi kesimin demokratikleşmeye sağlayabilecekleri destek oldukça sınırlı kalmıştır. Türkiye’de demokratik kurum ve kurallara rağmen demokrasinin işlemeyişinin esasta siyasal alışkanlık ve kültürle ilişkili olduğunu görülmektedir. Bir ülkede demokrasinin kurumsallaşabilmesi için toplum katında demokratik değerlerin ve kültürün varolması gereklidir. 

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kitle iletişim araçları, siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmelerle doğru orantılı olarak şekillenmektedir. Özellikle, 
siyasetin tüm alanları kapsayan etkin rolü, iletişim alanında da aynı biçimde etkili olmuştur. Kitle iletişim araçlarının görevi haber ve bilgi vermek suretiyle 
kamuoyunu bilgilendirerek, kamuoyunun serbestçe oluşmasına katkı sağlamaktır. Ancak, Türkiye’de demokrasi bilinci ve kültürü tam olarak gelişmediğinden medya, Batı toplumlarının aksine kamuoyunu bilgilendirmek yerine, akıl vererek, doğrudan doğruya kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. Bu durum da Türkiye’de demokrasi-medya ilişkisinin problemli bir şekilde gelişmesine sebep olmuştur. 

Türkiye’de de medyanın toplumsal hayatta giderek artan etkisi, tüm dünyada olduğu gibi akademisyenleri ve ilgili devlet kurumlarını medya okuryazarlığı 
çalışmalarına yöneltmiştir. Ülkemizin 2004 yılından itibaren 8 yıllık bir medya okuryazarlığı tecrübesi oluşmuştur. Yukarıda değindiğimiz gibi özellikle 
Batı toplumlarındaki medya okuryazarlığı uygulamalarına bakıldığı zaman sivil toplumun ve öğretmenlerin ciddi boyutta sürece dahil olduğu ve toplumsal 
talebin her daim canlı bir şekilde devlet kurumlarının önünde gittiği görülmektedir. Ülkemizdeki uygulamalarda ise devlet kurumlarının süreci başlatıp yürüttüğü ve sivil toplum kuruluşlarının işleyişe yeterince dahil olamadığı görülmektedir. 

Demokrasi kültürünün gelişmesine ve aktif vatandaşlığına katkıda bulunması beklenen ve dünyadaki farklı ülke uygulamalarında bu yönü ön plana çıkarılan 
medya okuryazarlığı konusunda bugüne kadar ülkemizde yapılan çalışmalar değerlendirildiği zaman; dersin seçmeli olmasının medya okuryazarlığı eğitiminin kapsamını ve etkililiğini azalttığı, seçmeli olarak verilen bir ders çerçevesine sıkıştırmak yerine okul öncesinden yetişkin eğitimine doğru hayat boyu devam eden bir süreç olarak ele alınması gerektiği, medyanın temel bilgi kaynağı olduğu günümüzde etkin bir vatandaş olarak yetişkinlerin sansür, dezenformasyon, manipülasyon, propaganda, asparagas, yalan haber, önyargı, bakış açısı gibi doğru bilgiye ulaşmanın ve demokrasi kültürünü geliştirmenin önündeki bir çok engeli aşacak içerikte bir medya okuryazarlığı anlayışının gelişmediği, medya okuryazarlığı müfredatı için geliştirilen kitapların ve eğitim anlayışının çocuğun, eleştirel bir bakış kazandırılarak medya kullanımında etkin bir özne olmasını sağlamak yerine, çocuğu medyanın olumsuz etkilerinden korumayı amaçladığı, izleyiciyi yalnızca maruz kaldığı medyanın etkisini denetlemekle sınırlandıran bu yaklaşımda, medya sistemine ve işleyişine ilişkin arka plana ve siyasal, ekonomik, toplumsal belirleyenlerin süreçteki rollerine fazla girilmediği, ders kapsamında kullanılan materyallerin yetersizliği yanında öğretmenlerin bu alandaki formasyon eksikliklerinin de ciddi boyutta olduğu görülmektedir. 

Sonuç olarak; demokrasinin ülkemizdeki gelişim süreci, demokrasi anlayışı ve kültürü değerlendirildiği zaman demokrasinin yönetici elitler tarafından 
tam olarak sindirilemediği, güçlü merkeziyetçiliğin ve buna bağlı olarak güçsüz kalan toplum kesimlerinin varlığı nedeniyle demokrasinin topluma yayılamadığı 
ve tabandan beslenen bir demokrasinin gelişemediği görülmektedir. Medya okuryazarlığı konusundaki gelişmeler değerlendirildiği zaman yine demokrasi 
serüvenimize benzer şekilde dünyadaki gelişmelerden farklı olarak devlet eliyle başlatıldığı ve yürütülmeye devam edildiği, medya okuryazarlığı anlayışında 
kullanıcının katılımcı ve eleştirel boyutunu ihmal eden korumacı anlayışın hakim olduğu, halk tarafından ve sivil toplumca desteklenen bir yapıya kavuşamadığı 
görülmektedir. Dünyada medyaya ilişkin hiçbir konuyu açıkta bırakmayacak şekilde oldukça kapsayıcı olan medya okuryazarlığı Türkiye’de devlet kurumları 
tarafından oldukça sınırlı bir şekilde ele alınmış ve adeta eldeki yetkileri vatandaşla paylaşmaktan kaçarcasına sadece zararlı içerikten korunmak olarak 
anlatılmıştır. Bu haliyle medya okuryazarlığından ziyade medya eğitimi içeriğine uygun bir yaklaşım tarzı benimsenmiştir. 

Medya okuryazarlığının sahip olduğu demokrasiyi geliştirme potansiyelinin anlaşılıp kullanılabilmesi için öncelikle konunun muhatapları ve taraflarınca yani 
hem devlet kurumları hem de sivil toplumca medya okuryazarlığının medya karşısında yalnız kalan bireyi korumak için yola çıkan bir anlayışla değil bireyin 
katılımcı ve vatandaş yönünü önde tutan, yeni medyanın kullanıcı ve taraflarından biri olarak gören bir anlayışla ele alınması gereklidir. 

KAYNAKÇA 

Arnhart, L. (2004). Siyasi Düşünce Tarihi, (Tra. A. Kemal Bayram). İstanbul: Adres Yayınları 
Kivisto, P. (2008). Sosyolojinin Temel Kavramları,(Tra. İhsan Çapcıoğlu, Sefer Yavuz). Ankara:Birleşik Yayınevi 
Aydın, M. (2011). Güncel Kültürde Temel Kavramlar. İstanbul: Açılım Kitap Cılga, İ. (2004). Demokrasi İnsan Hakları Kültürü ve Çocuk Hakları. 
Milli Eğitim Dergisi, Sayı: 151, 69-73. 
Yılmaz, A.(2000). Modern Demokrasi, Gelişimi ve Sorunları. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları 
Durgun, Ş. (2010). Modernleşme ve Siyaset, Ankara: A Kitap Binyıl Yayınevi 
Kılıç, S. (2009) Kamuoyu Oluşum Sürecinde Sosyal Hareketler ve Medya. Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:2, Sayı: 2, s.151. 
Dağı, İ. and Polat, N.(2004). Herkes İçin Demokrasi Ve İnsan Hakları, Ankara: Liberte Yayınları Sarıbay, A.Y.(1991). Yurttaşlık ve Katılmacı Demokrasi, 
Birikim Dergisi, Sayı 32, Aralık, s. 23. 
Özman, A. and Coşar, S. (2002) Yönetselden Yaşamsal Demokrasi Pratiği, In Fuat Keymen (Ed.), Liberalizm Devlet Hegomanya, İstanbul: Everest Yayınları 
Bilgin, N. (1998). 75 Yılda Tebadan Yurttaşa Doğru, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 
Çukurçayır,M.A. (2002) Siyasal Katılma Ve Yerel Demokrasi, Konya: Çizgi Kitap Evi Şahin , A. Temizel, H. Temizel, M. Türkiye’de Demokrasiden E-Demokrasiye 
Geçiş Süreci Ve Karşılaşılan Sorunlar, 
(Available online at http://e-demokrasi.org/index.php?option=com_content&view=article&id=31:tuerkiyede-demokrasiden-e-de-mokrasiye-geci-suereci-ve-
karlalan-sorunlar&catid=7:makaleler&Itemid=21 ) Retrieved on 14 September 2011 
Giddens, A. (2000). Elimizden Kaçıp Giden Dünya, (Tra. Osman Akınhay). İstanbul: Alfa Yayınları 
Alemdar, K.(1999) Medya Gücü ve Demokratik Kurumlar, İstanbul: Afa Yayıncılık Durgun, Ş.(2010) Modernleşme ve Siyaset, Ankara: A Kitap Binyıl Yayınevi 
Önür, N. (2005)., Kurumlara Sosyolojik Bakış, Güçlü,S. (Ed.) içinde Toplumsal İlişkiler Sürecinde İletişim İstanbul: Birey Yayıncılık, s. 333-334. 
Elmas, E. Dilek K., (2011) İletişimsel Demokrasi-Demokratik İletişim Türkiye’de Medya: Mevzuat, Politikalar, Aktörler, İstanbul: Tesev Yayınları 
San, C. (1994). İnsan Hakları Çerçevesinde Kimi Güncel Sorunlar. A.Ü. S.B.F. Dergisi, sayı 49., 379. 
KARAÇOR, S. (2009) Yeni İletisim Teknolojileri, Siyasal Katılım, Demokrasi, Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:16, Sayı 2, s. 130. 
Şener, G. İnternet ve Demokrasi İlişkisine Dair Eleştirel Bir Yaklaşım, 
(Available online at: http://www.siyasaliletisim.org/pdf/internetvedemokrasi.pdf , Retrieved on 17 Nisan 2012 
Timisi, N. (2003) Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Ankara: Dost Kitabevi 
Dağtaş, E. (2007) İnternet, Katılımcı Demokrasi Ve Yurttaşlık Hakları, XII. “Türkiye’de İnternet” Konferansı 8, Ankara 
Livingstone, S, & Thumim, N. (2003) Assessing The Media Literacy Of Uk Adults. A Review Of The Academic Literature, sayı 48,s. 18. 
Kellner, D. & Share, J. (2005) Toward Critical Media Literacy: Core Concepts, Debates, Organizations, And Policy, Discourse: Studies in The Cultural 
Politics of Education, cilt 26, No. 3., s. 369 
Türkoğlu, N. (2007) Okuryazarlıktan Medya Okuryazarlığına: Şifrelerin Ortaklığını Aramak, In Türkoğlu N., Cinman Şimşek M. (Ed.), Medya Okuryazarlığı , 
İstanbul: Kalemus Yayınları, s. 277. 
Thomann, E. & Jolls T., (2003) Literacy for the 21st Century An Overview & Orientation Guide To Media Literacy Education, Center for Media Literacy, s. 43. 
Algan, E. (2007) Medya Okuryazarlığına Politik Bir Bakış. In Türkoğlu N., Cinman Şimşek M. (Ed.), Medya Okuryazarlığı , İstanbul: Kalemus Yayınları, s. 68. 
Asrak Hasdemir, T. (2009) Medya Okuryazarlığı ve İnsan Hakları: Türkiye Örneği, Ders Kitaplarında İnsan Hakları II, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları 
“Project Description”, European Charter for Media literacy, 
(Available online at http:// ecml.pc.unicatt.it/english/description/description.htm) Retrieved on 18 May 2012. 
Thomann, E. & Jolls T. (2003) Literacy for the 21st Century An Overview & Orientation Guide To Media Literacy Education , Center for Media Literacy 
Livingstone, S. (2003) The Changing Nature and Uses Of Media Literacy, London School of Economics and Political Science 
Treske, G.(2007) Medya Okuryazarlığı Neden Gerekli, In Türkoğlu N., Cinman Şimşek M. (Ed.), Medya Okuryazarlığı , İstanbul: Kalemus Yayınları, s. 14. 
Öncel Taşkıran, N. (2007) Medya Okuryazarlığına Giriş, İstanbul: Beta Yayınları Hobbs, R. (2004) Medya Okuryazarlığı Hareketinde Yedi Büyük Tartışma, 
(Tra. Melike Türkan Bağlı), Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, cilt:37 Thoman, E. International Media Literacy Conference: ‘New Directions 
in Media Education, 1990, 
(Available online at, http://www.medialit.org/reading-room/unesco-convenes-international-media-literacy-conference-toulouse ), Retrieved on 18 March 2012 
Altun, A. (2011) Unesco’nun Medya Okuryazarlığı Eğitimi Faaliyetlerine Toplu Bir Bakış (1977-2009), Milli Eğitim Dergisi, yıl 40, sayı 191 
Altun, A. (2011) Tavsiye Kararları Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Medya Okuryazarlığı Eğitimi Vizyonu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 
Cilt 8, Sayı 1 
Durgun, Ş.(2012) Türk Yönetim Kültüründe Devlet Anlayışı,Üç Deniz Havzası Ülkeleri Ortak Yönetim Kültürü ve Yeniden Yapılanma Sorunları Sempozyumu, 
Bildiriler Kitabı, 13-16 Ekim İstanbul, Ankara: Kav Yayınevi 
Heper, M. (1980) Osmanlı Siyasal Hayatında Merkez- Kenar İlişkisi, Toplum ve Bilim, Sayı 9-10 
Sunar, İ.(2010) Demokrasi Türkiye Serüveni, İstanbul: Doruk Yayımcılık Durgun, Ş.(2010), Modernleşme ve Siyaset,Ankara: A Kitap Binyıl Yayınevi 
MEB, RTÜK,(2006) İlköğretim Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu, Ankara 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder