29 Temmuz 2017 Cumartesi

Demokrasi Kültürünü Geliştirme Aracı Olarak Medya Okur yazarlığı: Türkiye Uygulaması BÖLÜM 1

Demokrasi Kültürünü Geliştirme Aracı Olarak Medya Okur yazarlığı: Türkiye Uygulaması, BÖLÜM 1 


Media Literacy As A Tool For Developing Culture Of Democracy: The Case Of Turkey 
Hüseyin Tuğrul OKTAY
1 htoktaya@gmail.com 

GİRİŞ 

Demokrasi halk iktidarı anlamına geldiğinden, demokratik bir sistemde kamuyu ilgilendiren bütün olayların açık bir şekilde cereyan etmesi ve kamuyla 
ilgili kararların kamuoyunda açıkça tartışılması gerekmektedir. Halkın etkin bir şekilde yönetime katılması, alınan veya alınacak olan kararlarda söz sahibi olması gibi temel ilkelerin uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için de her türlü işlem ve eylemin halkın gözü önünde gerçekleştirilmesi, alınan veya alınacak olan kararlara katılımın sağlanması da demokrasinin bir gereğidir. Böylece karar alma sürecine doğrudan katılımı söz konusu olamayan kamunun yokluğu kısmen telafi edilerek, dolaylı yoldan ilgi ve katılım sağlanmaya çalışılacaktır. 

Medya sosyal hayatın en önemli aktörlerinden biridir ve modern dünyada pek çok insan sosyal yaşama medya aracılığıyla katılmaktadır. Gazeteler, dergiler, 
televizyon, radyo, sinema filmleri, bilgisayar oyunları, internet gibi yayın araçlarından oluşan medya, insanoğlunun hayatına örgün eğitim sürecine başlamadan önce girmektedir. Özellikle son yıllardaki hızlı teknolojik gelişmelerle sosyal yaşama katılımın sağlandığı başat mecraların başında da yine medya 
gelmektedir. Tek yönlü iletişim ağırlıklı olan kitle iletişim araçlarının yerini artık sosyal medya olarak nitelenen ve çok yönlü iletişime izin veren yeni medya 
araçları almaya başlamıştır. İşte bu özelliklerinden dolayı iletişim araçları daha demokratik bir toplum yapısının oluşumunda ve demokrasinin kurumsallaş masında etkin bir rol oynama kapasitesine sahiptir, ancak bu potansiyelin ne kadar kullanılabildiği konusu ise tartışmalıdır. 

Medya ile ilgili demokratik beklentilere, medyanın demokratik rollerini belirleyen kuramların varlığına rağmen bugün medya demokratik görevlerini tam 
olarak yerine getirememektedir. Medyanın öncelikle kendi içinde demokratikleşmesi gerektiği yönündeki tartışmalar özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Tartışmaların özünü, medya mülkiyetindeki yoğunlaşmaların engellenmesi, tekellere izin verilmemesi gibi olguların dışında, medyanın toplumun bütününü hangi ölçüde temsil edip, ne kadar doğru biçimde yansıttığı, medyada kararların nasıl alındığı, bu kararlara katılım yöntemleri, medya organlarında temsil edilme, ön yargılara dayalı yayın politikalarında takınılacak tutumlar gibi başlıklar oluşturmaktadır. 

İdeal demokratik bir medya yapısının bulunmadığı yapılan bir çok çalışmada gösterilmiştir. Medyanın hem kendi iç demokrasisini sağlamada hem de ülkedeki siyasi ortam ile problemli bir ilişkisi olduğu gözlenmektedir. Bu durum da demokrasiye katkı sağlaması beklenen medyanın tam tersine demokrasi aleyhine ve belli çıkar çevrelerine hizmet ettiği eleştirilerini beraberinde getirmektedir. 

Medya okuryazarı olmak demek, seyrettiği, okuduğu ve duydukları hakkında doğru sorular sormayı öğrenmek demektir. Küresel medya kültüründe insanlar 
demokrasiyi benimsemiş olabilmek için iki temel yeteneğe, eleştirel düşünme ve kendini ifade etme yeteneklerine sahip olmalıdırlar. Medyaokuryazarlığı bu iki 
temel beceriyi öğreterek geleceğin vatandaşlarını siyasal sınıflandırma yapabilen, toplumsal tartışmaları anlayan ve bunlara katılabilen ve sadece seçim sürecinde değil demokratik hayatın tüm aşamalarında karar verebilen hale getirecek bir projeksiyona sahiptir. 

Her ne kadar dünyadaki en yaygın yönetim biçimi demokrasi olsa da uygulamalara bakıldığı zaman birbirinden oldukça farklı demokratik devletler olduğu görülmektedir. Her ülke kendi kültürel ortamına göre bir demokrasi anlayışı ge-liştirebilmekte ve bu da farklı farklı demokrasilerin oluşmasına sebep olmaktadır. Bu farklı kültürel ortamlar da dünya üzerinde benzer başlıklar altında ele alınan konuların farklı ülkelerde farklı biçimlerde yorumlanmasına ve uygulanmasına yol açmaktadır. Ülkedeki hakim demokrasi kültürü bir çok konudaki yaklaşım biçimini de belirlemektedir. 

Bu çalışmada, problemli olduğunu varsaydığımız medya-demokrasi ilişkisinden yola çıkarak “medya okuryazarlığı” nın bu problemli ilişkiyi düzeltme 
imkan ve yeterlilikleri sorgulanmaya çalışılacaktır. Demokrasiden ziyade sahip olunan demokrasi kültürünün ne kadar önemli olduğu da bu incelemeyle birlikte 
görülmüş olacaktır. 

DEMOKRASİ, DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ VE MEDYA 

Demokrasi, günümüzde üzerinde en çok durulan ve tartışılan kavramların başında gelmektedir. Hükümetler üstü bir özellikte olan demokrasi kavramı için 
genel geçer bir tanımdan söz etmek mümkün değildir. Demokrasi Yunan kökenli bir kelime olup, halkın iktidarı anlamına gelmekte ise de günümüzde yönetim 
biçimi olarak tanımlanmanın çok daha ötesinde yeni anlamlar kazanmıştır. 

Eski Yunan’ın demokrasi anlayışı ve söylemiyle modern devletlerdeki demokrasi kavramı önemli farklılıklar taşımaktadır. Bu farklılıklar; Yunan Polisi’nin 
yurttaşı kamusal işlere doğrudan katılırken, modern demokrasilerde yurttaşların seçilmiş kişilerce temsil edilmesi; buna bağlı olarak Polis’te devlet toplumdan 
ayrı değilken modern devletlerde bu ayrımın olması ve son olarak eski yurttaşların yurttaşlığı rejime göre olurken modern devletlerde her yetişkinin bir yurttaş sayılmasıdır.(Arnhart, 2004:67) 

Her ne kadar demokrasiyle ilgili düşünceler, demokratik yönetimin önemli bir modeli olan Yunan site devleti idealiyle birlikte yirmi beş yüzyıldan fazla bir 
süre Batı düşüncesini şekillendirse de, “demokrasi çağı” olmaya uygun olarak yalnızca geçmiş iki yüzyıl dikkate alınabilir. Bu dönemde, demokrasiyle ilgili 
fikirler, ilk olarak Batı Avrupa’ nın ve Kuzey Amerika’ nın ulus devletlerinde yeni orta sınıflar arasında kök salmıştır. Bu idealler, sadece bu toplumların tüm 
kesimleri arasında etkili olmakla kalmamış, ayrıca zamanla dünya üzerine de yayılmıştır. (Kivisto,2008: 61) 

Demokrasi Kültürü 

Demokrasinin felsefi arka planını toplumsal uzlaşma oluşturmaktadır. Eskiden siyaset bir veri olarak vardı ve genelde bir Tanrı vergisi veya yöneticinin kılıç 
hakkı olduğuna inanılıyordu. Modern kültürle gelen yeni siyasal anlayışa göre ise sosyal bir olgudur. Çünkü siyasetin odağında bulunan güç insan birlikteliğinin 
bir ürünüdür. Toplumu meydana getiren fertlerin gücünün katkısıyla meydana gelir. Öyleyse onun kullanımı konusunda katılım esas olmalıdır. (Aydın, 2011: 101) 

Demokrasi kültürünün temel göstergeleri insan haklarına saygı, özgürlük, eşitlik, sosyal adalet düşüncesi, çoğulculuk ve katılımcılıktır. Demokrasi kültürü, 
devlet yapısında, toplumsal sistemde ve insan ilişkilerinde çok boyutlu olarak gerçekleşir. Her alanda demokratik değer, tutum ve davranışların geliştirilmesi, 
insanın özgürlüğü ve mutluluğu, toplumsal örgütleşme ve nitelikli vatandaşların yetiştirilmesi demokrasi kültürünün dinamiğini oluşturur. Demokrasi kültürünün 
dinamiğini oluşturan bazı gerçekler vardır. Özellikle toplumsal örgütlenme, nitelikli vatandaşların yetiştirilmesi, insanın özgürlüğü ve mutluluğu, her alanda 
demokratik tutum ve davranışların geliştirilmesi, demokrasinin dinamiğini oluşturan ve demokrasinin gelişmesini sağlayan gerçeklerdir. (Cılga, 2004: 69-73) 

Bir toplumda demokrasinin gelişebilmesi için bazı kültürel gerekler bulunmaktadır. Bu anlamda bazı ülkelerde politik tutumlar ve kültür kalıpları istikrarlı demokrasiyi desteklerken diğerlerinde neden desteklememektedir sorusu anlam kazanmaktadır. Nitekim Almond ve Verba demokrasinin politik kültürü ile sosyal yapısı ve sürecinin ne olduğu ve nasıl sürdüğü konusunu ele almışlardır.(Yılmaz, 2000: 141-146) 

Almond ve Verba demokrasinin oluşumunu kültürel açıdan ele almış ve demokrasiye uygun politik kültür ile sosyal yapıyı araştırmışlardır. Bu açıdan bakıldığında demokrasiye yol açan ve ona uygun kültür yurttaşlık kültürü olmaktadır. Nitekim İngiltere bunun klasik örneğini oluşturmaktadır. İngiltere ulusal birlik ve mutlakiyet sorununu büyük ölçüde aristokratik, yerel ve korporatif oluşumlara izin vererek aşarken, Kıta Avrupa’sından daha çok tolerans gösterme geleneğine sahip olmuştur. Bu süreç sekülerleşmeyi de sağlamıştır. Burada ilk aşamada İngiltere Roma kilisesinden ayrılmış, ikinci aşamada ise kendine güvenen şehir temelli kozmopolit yeni bir ticari sınıfın ortaya çıkması etkili olmuştur. Bu süreçte bir taraftan bu yeni şehirli sınıf mahkemelere dahil olurken diğer yandan aristokrasi de ticaret, üretim ve risk hesaplamalarına dahil olmuştur. Böylece toplumda belirli düzeyde rasyonelleşme ortaya çıkmıştır. Bağımsız aristokrasi, güvenli yerel güçler ile zengin ve kendine güvenen burjuvazi merkantlarla feodal yapı ve mutlakiyetçi yapı çoğulcu yapıyı tahrip etmeden parlamenter geleneğe dönüştürülmüştür. Bu süreçte aristokratlar da merkant ve sanayicilerle koalisyonlara girmiştir. Bu dönüşümde aristokratik elitin politik kültürü ile anlayış ve tutumu etkili olmuştur. İşte bu çoğulcu yurttaşlık kültürü, esas itibariyle iletişim ve ikna üzerine kurulu, konsensusa ve farklılığa imkan tanıyan ve değişime izin veren, ancak onu ılımlılaştıran bir kültür olarak ortaya çıkmaktadır. 

Demokrasi kültürünün gelişebilmesi için ilk olarak, ulusal birlik ve merkezileşme sorunu aşılmış olmalı, ancak yerel ve sivil otonomilere de imkan sağlanmalı 
ve tolerans gösterilmelidir. İkinci olarak, sekülerleşme ve rasyonelleşme yoluyla toplumda uzlaşma ve iletişime imkan sağlanmalı ve bu değerleri savunabilecek 
bir orta ve ara sınıf bulunmalıdır. (Yılmaz, 2000 : 142) Bu sosyal koşullar ve gelişmeleri incelemekle birlikte demokratikleşmeyi sağlayan ana unsur politik 
kültür olmaktadır. 

Demokrasi ona uyumlu bir anlayış ile uygun bir yapı gerektirmektedir. Bu çerçevede istikrarlı demokrasinin ona uygun bir sosyal ve ekonomik koşul gerektirdiği Lipset ve diğerlerince de öne sürülmüş ve modernleşme ile demokratikleşme arasında yüksek korelasyon bulunmuştur. Bu anlamda demokrasi, zenginlik ve okur yazarlığın yüksek, eğitimli kesimin çok olduğu yapılarda mümkün olmaktadır. Ancak Almond ve Verba bu olguların tek başına demokrasiyi açıklamadığını Almanya ve Fransa’nın yüksek modernleşmeye rağmen istikrarsız demokrasiler olduklarını belirtmektedirler. Politik kültür hem politik idealleri hem de siyasetin işlediği normları belirtmekte, dolayısıyla politik eylemin gerçekleştiği ve ortaya çıktığı durum ile politikaya yönelik inançlar ve etkileyici sembol ve değerleri yani politikanın işleme çerçevesini içermektedir . (Yılmaz, 2000 : 142) 

Demokratik kültür karma bir kültür olup, katılımcı, uyruk, yerel ve cemaat rollerinden oluşan dengeli bir kültür biçimidir. Kültürün katılmacı yönü vatandaşların politikaya ilgi ve katılımına imkan tanırken, uyruk yönü, otoriteye itaat ile yönetilebilmeyi sağlamakta, yerel ve cemaat yönü ise siyasal alanın dışında yer alan aile, toplum ve cemaat üyeliğini sağlayıp toplumsal yaşamın aşırı politize olmasını engelleyerek siyasal anlaşmazlığı ve çatışmayı hafifletmektedir. (Yılmaz, 2000 : 143) 

Kısaca burada her bir kültür tipi belirli bir siyasal yapı türüyle ilişkilidir. Yöresel kültür merkezkaç nitelikteki geleneksel yapıya tekabül ederken, uyrukluk 
kültürü merkeziyetçi ve otoriter bir yapıya uygundur. Katılımcı kültür ise demokratik bir yapıya uygundur. Kültürün bu karmaşık boyutları demokrasinin 
gelişmesinden yana etki yapar. Nitekim yurttaşlık kültürü yöresel, uyrukluk ve katılımcı kültür öğelerini ahenkli bir şekilde dengeleyen bir kültürdür. (Yılmaz, 
2000 : 143-144) 

Almond ve Verba politik sistemleri de yapısal özellik ve kültürel niteliklerine göre sınıflandırmakta ve modern politik sistemleri bu özelliklerine göre, demokratik   politik sistemler ve otoriter politik sistemler olarak sınıflandırmak tadırlar. Demokratik politik sistemler yüksek düzeyde farklılaşma ve sekülerleşme ile alt sistem otonomisi ve katılmacı kültür ile ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte politik kültürün sekülerleşmesi de pragmatik pazarlık ve uzlaşmalaraimkan sağlamakta, dolayısıyla sisteme yabancılık oluşmamaktadır. Burada pragmatik, deneyci eğilim ve sekülerleşmenin doğması ile sekülerleşmenin bir uzanımı olarak yaygın eğilimden ziyade özel konulara yönelik bir eğilim de ortaya çıkmaktadır. (Yılmaz, 2000 : 144) 

Görüldüğü üzere demokrasinin oluşması ve yerleşmesinde sosyal ve ekonomik gelişmeler yanında bazı kültürel özelliklerin de gerekli olduğu ısrarla 
vurgulanmaktadır. Bu doğrultuda yukarıda vurgulanan devletçi ve sivil toplumcu yapılaşma yanında diğer faktörler de önemli bulunmaktadır. Başta diğerlerine 
saygı olmak üzere, hoşgörü, belirli bir düzeyde rasyonellik ile Weberyen anlamda toplumda amaç değerler yerine araç değerlerin önde olması, yani belirli bir düzey sekülarizasyon gibi hususlar göze çarpmaktadır. Bunun yanında aşırı rasyonellik ile akıl ve bilime kesin inanç gibi aşırı pozitivist değerler de demokrasiye olumlu katkı yapmayacaktır. (Yılmaz, 2000 : 144-145) 

Kurumsal düzenlemenin tek başına yeterli olmadığı, demokrasinin yaşayabilmesi için ayrıca demokratik bir kültürün de gerekli olduğu anlaşılmıştır. Burada 
toplumda tartışma ve hoşgörü geleneği öne çıkmaktadır. Nitekim Almanya ve İtalya gibi demokratik anayasası olan totaliter devletlerin ortaya çıkışı toplumsal 
yapının ve kültürün önemini göstermiştir. Böylece demokrasinin sivil toplum alanının yaygın olduğu ve iktidarın ikinci planda kaldığı yapılarda daha iyi işleyeceği görülmüştür. (Yılmaz, 2000 : 21) 

En genel tanımıyla, ülkesel ölçekte devlete siyasal bağımlılığı ifade eden vatandaşlık, bireyi bir dizi özel hak ve görevlerle bağlı bir yasal statüyle donatmaktadır. 
Ancak günümüzde tartışılan vatandaşlık, yalnızca bireylerin hak ve görevlerini ifade eden yasal statüleri ile ilgili değildir. Bireyin bağlı olduğu topluluğa 
eklemlenmesi ve siyasal ve kamusal alanla kurduğu ilişki günümüz vatandaşlık tanımında ön plana çıkmaktadır. Günümüzde vatandaş sadece devlete karşı 
ödevlerinin değil, haklarının da bilincinde olarak, siyasal yaşama etkin bir biçimde katılabilen aktif birey olarak tanımlanmaktadır.(Durgun, 2010: 173) 

Demokratik toplumların temel özelliklerinden biri kuşkusuz yurttaşların yönetime katılmasıdır. Yönetime katılma her ülkede farklı özellikler taşımakla birlikte 
temel olarak formel ve informel katılım olarak iki şekilde gerçekleşmektedir. Formel bir katılımda daha çok seçimler, informel katılımda ise çeşitli grupların 
yapmış oldukları eylemler öne çıkmaktadır. Demokratik toplumlarda yurttaşlar, farklı yollardan yönetimi etkilemek için çeşitli etkinliklerde bulunabilmektedir. 
(Kılıç, 2009: 151) 

Demokrasinin itici gücü özgür birey ve yurttaş kimlikli vatandaştır. İşlevsel demokraside birey ve yönetim arasındaki bağı, özgür bireylerin oluşturduğu siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları bütünü içinde yer alan yurttaş faaliyetleri sağlayacaktır. Birey üzerindeki, toplumsal ve siyasal müdahale özgür bireye geçişle kalkmakta, aktif yurttaş modeli ortaya çıkmaktadır. Böylelikle toplumsallaşan birey demokratik teamülün temelini oluşturmaktadır.(Dağı, polat, 2004 : 6-7) 

Eğer yurttaşlar siyasal sürece etkin şekilde katılma için fırsat ve imkânların varolduğunu görürlerse, katılmaya atfettikleri değer ve önem de artmaktadır. 

Böylece, kolektif kararlarla kendileri arasında daha sıkı bir psikolojik bağ kurarak katılımcı demokrasinin hayata geçirilmesinde önemli aktif işlevler görmektedirler. Tersi bir durum, onların kendilerini pasif bir konumda görmelerine yol açmakta, dolayısıyla katılımcı demokrasinin işlemesini aksatmaktadır .(Sarıbay, 1991:23) 

Demokrasinin yönetsel sınırları içinde kalması ve sadece idarenin bu yönetme işlevlerini üstlenmesi de demokrasiyi özneleri açısından kısıtlı bir uygulama 
yöntemi olarak karşımıza çıkarmaktadır. Oysa demokrasi yönetsel pratiklerden oluşan uygulamalarla sınırlı değildir. Kişilerin doğrudan siyasetin öznesi olduğu 
kurumsallaşmış pratikler bütünüyle işlevseldir. Yani temelde, yönetimden ziyade katılım ve katılımcı yurttaş vardır. (Özman, Coşar ,2002:34) 

Yurttaşlık insanların, karar, değerlendirme, danışma ve uygulama mekanizmalarına daha fazla katılım iradesi göstermelerini, karşı iktidarlar oluşturmalarını gerektirmektedir.(Bilgin, 1998:140) Demokratik yurttaş, seçimlere katılmayla sınırlı bir siyasal alanın içinde değildir. Katılımcı yurttaş demokratik toplum düzeninin ivmesidir ve siyasal, toplumsal alanda kararların şekillenmesinde en önemli aktördür. (Çukurçayır, 2002: 21) 

Gerek ülkemizde gerekse dünyada temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçmeye yönelik bir eğilim söz konusudur. Ancak böyle bir eğilimin varlığı 
tek başına yeterli değildir. Çünkü doğrudan demokrasi için henüz teknik, ekonomik ve kültürel alt yapı yetersizdir. Katılımcı demokrasi, vatandaşların kendisini ve milli politikaları ilgilendiren konularla ilgili karar verme sürecine gözlemci olması, katkıda bulunması ve yer yer müdahil olmasını gerektirir. Bu demokrasi türünde bilgili, örgütlü vatandaşların, hesap verme, bilgi verme, hesap sorma mekanizmalarıyla seçilmişlere ve atanmışlara yön göstermeleri, denetlemeleri esastır. (Şahin, Temizel) 

Bir ülkede demokrasinin tam anlamıyla yaşanması “Demokrasi Kültürü”nü tüm toplumdaki bireylerin içselleştirmesinden, demokrasiyi bir hayat tarzı olarak 
benimsemelerinden, karşılıklı haklara ve fikirlere saygı duymalarından geçmektedir. Bu bağlamda, “demokrasinin demokratikleşmesi” güçlü bir yurttaşlık kültürünün beslenmesine bağlıdır. Böyle bir kültürü, ne salt piyasa ne de salt devlet yaratır. Bunlar yanında, sivil toplum örgütleri ile demokratik tutumların geliştirilmesi önem taşır.(Giddens, 2000:92-93) 

Demokrasi ve Medya 

Medya 20. yüzyılın ikinci yarısında büyük gelişmeler göstermiş ve daha çok kitap, gazete, dergi üretilir ve tüketilir hale gelmiştir. Radyo ve televizyon 
yaygınlaşmış, sinema filmleri insanların daha çok ilgisini çeker hale gelmiştir. Bütün bunlar elektronik, uydu teknolojisi ve bilgisayar alanlarındaki hızlı 
gelişmeler sayesinde ortaya çıkmış ve onlar tarafından desteklenmiştir. Teknoloji bir yandan içeriğin ilginç hale gelmesini sağlarken, öte yandan bunların 
dünya ölçeğinde dağıtılmasını ve tüketilmesini de destekleyerek, medyanın hayatımızın vazgeçilmezi haline gelmesini sağlamıştır. (Alemdar, 1999 : 13) 

Bunun için iletişim olgusu, bireyden uluslararası topluma kadar uzanan çok geniş bir ağ oluşturmaktadır. (Durgun, 2010 : 216) 

Günümüz toplum yapılanması içerisinde kitle iletişim kurumu başat bir konum kazanmıştır. Tüm çağdaş toplumlarda birey ve birey grupları kendi günlük 
yaşam pratikleri dışında kalan olay ve oluşumlardan, esas itibariyle, kitle iletişim araçlarıyla kendilerine aktarıldığı kadar ve aktarıldığı biçimlerde haberdar 
olurlar, bilgilenirler. Bir başka anlatımla çağdaş insanlar kendi deneyimlerinin dışında kalan dünyayı, bu dünyanın olay ve olgularını, çok büyük ölçüde, 
kendilerine kitle iletişim araçlarının yansıttığı biçimde, onlar tarafından yapılan tanımlara göre yeniden ve inşa yoluyla kavrarlar. (Alemdar, 1999 : 24) 

Toplumun yapısal özellikleri (siyasal, sanatsal, dini, kültürel, ideolojik ve örgütsel) hem iletişim sürecini biçimlendirmekte hem de bu sürecin özelliklerine 
göre biçimlenmektedir. Örneğin, çok geniş bir yaklaşımla otoriter, özgürlükçü, toplumsal sorumluluk ve Sovyet Komünist iletişim sistemleri arasındaki farklılıklar, temelde bir endüstri olarak üretim araçları mülkiyetinin devletin mi özel girişimcilerin mi olduğu konusuyla ve toplumun endüstriyel kapitalizm aşamasında aldığı yolla yakından ilgilidir. Bu bağlamda kitle iletişim sürecinin işleyiş biçimleri de değişmektedir. Böylece modern toplumlarda devletin konumu, toplumsal gruplar arasındaki güç dengeleri ile güçlerin dengelenme sürecinde belirleyici olan yasal, siyasal, ekonomik, vb. uygulamalar, toplumun yapısal işleyişi içinde biçimlenen makro ve mikro düzeyde karar alma mekanizmaları, uluslar arası sistemler, vb. kitle iletişim süreci üzerinde de etkili olmuştur. (Önür, 2005: 333-334) 

Medya sistemleri, sosyal, ekonomik ve siyasi kurumların birbiriyle olan eşgüdümlülüğü içinde biçimlenmektedir. Toplumsal değişme sürecinde ortaya 
çıkan siyasal sistemlerdeki değişmeler medya sistemlerinin toplumsal işlevini de değiştirmiştir. Böylece kitle iletişim sistemlerinin farklılaşma nedeni, siyasal 
sistemlerdeki farklılaşmalardır. Buna göre çeşitlenen normatif medya kuramları, medyanın toplumsal sistem içinde belirli kurallar temelinde konumunu ve nasıl 
işlemesi gerektiğini belirleyen kurallardır. Böylece, ülkelerin siyasal sistemleri ve tercih ettikleri toplum felsefeleri medyanın nasıl bir işlev üstlenmesi gerektiği 
yasal çerçevesinin nasıl olması gerektiği normatif medya kuramlarına göre belirlenmektedir. Bu bakış açısı, aynı zamanda kitle iletişim araçlarının kamusal 
rollerine de açıklık getirmektedir.( Önür, 2005 : 361-362) 

Bugün iletişim teknolojilerindeki hızlı değişime bağlı olarak ortaya çıkan ve “dijital çağ” olarak adlandırılan; internet, cep telefonları, sosyal ağlar ve dijital 
oyunlar gibi yeni iletişim araçlarının devreye girmesiyle radikal şekilde değişen iletişim alanını anlamak için yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Medya ekolojisi, 
“gönderen” ile “alıcı” arasındaki dikey ve hiyerarşik ilişkiler ve toplumdaki eşitsizlikler üzerinde tahrip edici bir etkisi olan internetin ortaya çıkışıyla birlikte, büyük oranda yeniden şekillenmiştir. Geleneksel medyanın internet yoluyla interaktif hale gelmesi, kişisel blogların ve sosyal paylaşım sitelerinin ortaya çıkması, bireylerin görünür olmasına ve seslerini duyurma şansına sahip olmalarına olanak vererek, vatandaşların medya içeriği üretimine katılımını artırmış ve böylece büyük medya şirketlerinden oluşan ve çoğunlukla devlet/hükümet sübvansiyonlarına bağımlı olan geleneksel medya, sektördeki tekelci konumunu ve içerik üzerindeki kontrolünü yitirmeye başlamıştır. Aynı zamanda, son dönem medya çalışmalarında “kontrol edilemeyen çağ” olarak da isimlendirilen dijital çağ, bugün özellikle vatandaşların medya içeriğinin üretilme sürecine katılımı bağlamında demokratikleşme yolunda bir kazanç olarak görülmektedir.(Elmas, Kurban, 2011:11-12) 

Kitle iletişim araçları, günümüzde farklı görüşlerin ve eğilimlerin topluma ya da ilgili makamlara iletilmesinde önemli rol oynayarak çok sesli bir toplumsal 
yapının vazgeçilmez araçlarından biri haline gelmiştir. Ancak kitle iletişim araçlarının farklı düşüncelerin iletilmesinde her zaman nesnel olduğunu söylemek zordur. Özellikle reyting başta olmak üzere çeşitli nedenlerden dolayı, pek çok haberin özünden uzaklaştırılarak kitlelere sunulması söz konusudur. Böylece olaylar çarpıtılarak, abartılarak ya da tersine küçümsenerek kitlelere ulaştırılmaktadır .(San, 1994:379) 

Demokrasi teorisinin temelinde bireyler arasındaki etkileşim yer aldığı göz önünde bulundurulursa bireyler arasındaki karşılıklı etkileşim sürecinin olumlu 
olması, katılımın yaygınlaşmasını ve sistematikleşmesini sağlamaktadır. Bir toplumda, bireyler birbirlerinin ve karşıtlarının görüşlerine ve düşüncelerine saygı gösterdikleri ölçüde o toplumda demokrasi olgusu gelişecektir. Bireylerin kendi aralarında demokrasi sınırları içerisinde saygı gösterebilmelerinin yolu ise 
birbirlerini anlamak ve siyasal sisteme katılım göstermeleri ile olmaktadır. Vatandaşların siyasete ve siyasal kararların alınması sürecine katılmaları ise 
genellikle medya ya da diğer iletişim araçları ile gerçekleşmektedir. Bu süreçte medya, vatandaşların görüşlerine ve düşüncelerine yer veren bir organ olarak 
önemli bir işlev üstlenmektedir. Yeni iletişim ve haberleşme teknolojileri sayesinde geleneksel demokratik sistem yerini modern demokratik sisteme bırakmaya başlamıştır. 
Yeni iletişim teknolojilerinin bir sonucu olan modern demokrasi ise eskisinden daha karmaşık bir süreç içerisinde olmaktadır. Çünkü internet başta olmak üzere yeni iletişim teknolojileri halkın siyasete olan katılım düzeyini artırarak, demokrasinin daha karmaşık ve anlaşılması zor olan bir yapıya bürünmesine yol 
açmıştır. Ancak her ne olursa olsun yeni iletişim teknolojileri ve siyasal iletişim çalışmaları sayesinde bireylerin seçim zamanlarında hangi siyasal partiye ya da 
adaya oy vereceklerini belirlemeleri daha kolay ve etkili olmaktadır. Yeni iletişim 
teknolojilerinden özellikle internet, yalnızca seçim zamanları değil, siyasete ilişkin tartışmalara halkın da katılımını sağlayabilen en önemli araç haline 
gelmektedir. Bu açıdan yeni iletişim teknolojileri, toplumsal açıdan demokrasinin yaygınlaşmasını ve gelişmesini sağlayan en önemli iletişim araçlarından biridir. Yeni iletişim teknolojileri, aynı zamanda toplumdaki farklı görüşleri ve düşünceleri ortaya çıkaran ve saydamlaştıran bir araç olarak da öne çıkmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri farklı grupların, farklı kültürlerin ve farklı etnik yapıların birbirleriyle iletişim kurabildikleri bir alan ortaya çıkartarak hiçbir görüşün ve düşüncenin kısıtlanmadığı bir araç işlevi de görmektedir. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde farklı kültürlerden, farklı dillerden ve farklı etnik yapılardan gelen bireyler, birbirleriyle rahat bir şekilde iletişim kurabilmektedirler. Bu durum, siyasete hiç ilgi duymayanların bile siyasete ilgi duymalarını sağlayarak siyasal katılımın artmasını ve demokrasinin gelişmesini sağlamaktadır. (Karaçor, 2009: 130) 

“Enformasyon toplumu” kuramcılarının yeni enformasyon ve iletişim teknolojilerinin toplum üzerindeki etkilerini yorumlarken üzerinde durdukları ortak noktalardan biri de internetin demokrasiyle olan ilişkisine yaptıkları vurgudur. 

19. ve 20. yüzyıllarda kitle iletişim araçlarına atfedilen teknolojinin toplumu “demokratikleştirme” misyonu, bugün internete yüklenmektedir. Sayısal 
teknolojilerin yöndeşmesinin sonucunda enformasyonun niceliğindeki artış, etkileşim olanaklarınıngenişlemesi, kullanıcının iletişim sürecine etken olarak 
katılabilmesi gibi internetin sahip olduğu teknolojik potansiyelin politikaya ilgiyi ve politik katılımı arttıracağı öne sürülmektedir. Toplumda bir dizi olumlu 
dönüşüme yol açtığı düşünülen internetin enformasyon bolluğu yaratarak bilinçlenmeyi, ulusal sınırları ve zaman sorununu aşarak bireylere istedikleri 
enformasyonu sağladığı, vatandaşların siyasete katılımını ‘teknik olarak’ kolaylaştırdığı, sanal forumlar aracılığıyla tartışma ortamı yarattığı, toplumdaki 
muhalif seslere ve “alternatif” gruplara sermaye denetimindeki egemen iletişim araçlarından çok daha düşük maliyete haberleşme ve ifade imkanı tanıdığı, 
genel olarak sivil toplumun örgütlenmesini ve daha geniş kitlelere seslenmesini mümkün kılarak kamusal alanı canlandırdığı ve toplumu demokratikleştirdiği, 
hatta Antik Yunan demokrasisine geri dönüleceği “enformasyon toplumu” kuramcıları tarafından dile getirilen düşüncelerdir. 

Atina’nın “agora demokrasisi”, yeni çağın siberdemokrasisiyle yeniden hayat bulacaktır. Oysa, Aydınlanma’nın mirası olarak demokrasi idealini 
gerçekleştirmenin yolu yeni bir teknolojik buluşa değil, toplumsal – kültürel yaşama bağlıdır. Yeni enformasyon ve iletişim teknolojileri ile demokrasi arasında kurulan bu “doğrudan” bağ, internetin toplumsal kullanımı ve giderek ticarileşmesi göz önüne alındığında sorunlu hale gelmektedir. Ayrıca, kapitalist ya da kapitalistleşen ülkelerde siyasetin ve demokrasinin kitle toplumunun ve popüler kültürün dinamiklerine göre şekil alması, demokrasinin eşitlik ilkesiyle çatışan toplumsal eşitsizliğin küreselleşmeyle birlikte artarak sürdüğü, vatandaşın tüketiciye dönüştüğü, siyasi katılımın seçim zamanlarına indirgendiği, kamusal meselelerin geri plana itildiği ve topluma apolitikleşmenin egemen olduğu göz önüne alındığında yeni enformasyon ve iletişim teknolojileri ve internetin toplumlar için yapısal dönüşüm sağlayabilme potansiyeli önündeki sınırlar daha net olarak ortaya çıkmaktadır.(Şener, 2012) 

İnternet-demokrasi ilişkisine vurgu yapan yazarlar beş ana tema etrafında görüşlerini desteklemektedir: Kolay erişim ve enformasyon erişiminde yeterlilik, 
internetin otoritelerden bağışık örgütlenmesi, internette ifade özgürlüğünün sınırsız ve içerik denetiminin teknik olarak zor olması, siyasal katılımın artması, 
sivil toplumun genişlemesi ve küreselleşmesi.(Timisi, 2003: 207) 

Bunun yanında internetin veya herhangi bir iletişim aracının demokrasiye beklendiği gibi çok da fazla katkısının olmayacağına dair görüşler de vardır. 
İnternete ve bilgisayar teknolojilerine erişim sorunu, enformasyonun bolluğu ve ticarileşmesi, internet üzerinde tekellerin kurulması, internetin 
“fragmanlaşmış” içeriği, devlet ve özel sermaye tarafından tüketiciye dönüşen vatandaşın denetlenmesi için yoğunluklu olarak kullanımı, aşırı bireysel 
kullanımı ve kullanım amaçları vb. sorunlar; İnternetin demokratikleştirici potansiyelinin sınırlılıklarını oluşturmaktadır. İnternet yeni bir demokrasi vaat 
etmekten ziyade kamusal meseleleri görünür kılmaktadır. Enformasyon tarafsız bir kavram değildir, üretimi ve dağıtımı belirli güç odaklarının ve çıkar 
gruplarının elindedir. (Şener, 2012) 

Bugün siyasete katılım açısından yeni medya alanında yaşanan ticarileşme dışında, erişimdeki ekonomik eşitsizlikler önemli bir sorun teşkil etmektedir. 
Ekonomi-politikçilerin temel eleştiri noktalarından birini bu durum oluşturmaktadır. Ayrıca yeni medyanın yarattığı olanaklardan verimli bir şekilde 
yararlanabilmek için bu donanımı kullanabilme yetisine sahip olmak ve küresel hale gelen İngilizce’yi de bilmek gerekiyor. Öte yandan, yeni medyayı 
bir mücadele aracı olarak değil, mücadele konusu olarak düşünmek önemlidir. Çünkü, yeni medya yanlış kullanıldığında siyasette bir “otomasyon” devletine 
yol açarak, kontrollü topluma dönüşme riskini de taşımaktadır.(Dağtaş, 2007 : 262) 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder